SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 18 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   3   4   5   [6]   7   8   9   >   son» 
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 27.10.2014- 12:39


Son fırsat
Osman Çutsay


Günümüz kapitalizminde siyasal iktidarlar ancak tehdit yaratabilirlerse ayakta kalabileceklerini biliyorlar. Kendi meşruiyetlerine kitle desteğini bu tehdit üzerinden sağlayabiliyorlar. Aslında bunu sosyalist iktidar deneyimlerine uzatmak da mümkün. Öyle ya, reel sosyalizm en önemli tehdidi, emperyalizmi, demokrasi diye yuttuğu ve bu tehdit unsurunu savunma (meşruiyet) modelinden çıkardığı anda, kitle tabanını da yitirdi.

Demek ki, tehdit yoksa, Marx’ın “tarih öncemiz” dediği sınıflı toplumlarda sınıf iktidarı da yok ve özellikle burjuvazi bu yoklukta emekçi kitleleri denetleyemeyeceğini iyi biliyor. Bu mesele siyaset teorisinde hâlâ tartışılır; malum. “Düşman yaratamayanın” iktidar olamayacağı/kalamayacağı kesindir. Tamam.

Ancak, gelmek istediğimiz yer başka.

Elbette bir tehdit çizilmelidir. Olmayan tehditten söz etmiyoruz; mevcut bir tehdit de emekçi halk yığınları nezdinde somut bir biçimde ve ne gibi sonuçlar doğuracağı anlatılarak çizilmelidir. Bunu başaramayan, iktidar olamaz veya iktidarını koruyamaz.

Bugüne gelelim.

Ana yönelimler aynı kalsa da, günümüzde ve Türkiye çevresinde mesele kısmen farklıdır. Emperyalizmin gözünde yeni tehdit “islamcılık”. Ancak burada bir sıkıntı var. Çünkü aynı islamcılık, dünya kapitalist sistemi için kurtarıcı bir işlev de görmüştü. Sırf Türkiye’deki aydınlanmacı kırıntıları temizlerken değil, ondan çok daha önce: Sosyalist tehlike, Batı’nın 1979’lardan itibaren tepeden tırnağa silah ve paraya boğduğu şeriat savaşçılarınca zayıf karnından (“Afganistan”) vurulmuş, sonra da Batı Avrupa’dan Doğu Avrupa’ya giren demokrasi ilacıyla fethedilmişti. Sopa ve havuç iç içeydi. Bir dünya sistemi böyle bitirilmişti; şimdilerde bu “başarının” 25’inci “sene-i devriyesini idrak ediyoruz”. Neoliberal barbarlık, diyelim.

İşte islamcılık, bu barbarlıkta, artık kendi coğrafyasını ve kendi hükümranlık alanlarını “kâfirlerle” paylaşmak, daha doğrusu “emperyal kâfirlerin” bu kadar açık bir biçimde hizmetinde olmak istemiyor. Haksızlığa uğradığı inancındadır. İrrasyonel delirium’u içinde özgüveni tavan yapmış bir siyasal meydan okumayla karşı karşıyayız: Küresel “crash”i bekleyen dünya ekonomik krizinden de yararlanarak, kendi taleplerini daha yüksek sesle, bu arada kelle falan da kopararak dillendiriyor. İslamcılığın, bu “selefî” formatıyla, eğer törpülenmezse, emperyalist dengeleri hesapta olmayan yeni dengesizliklere itebilecek bir güç olduğu anlaşılıyor. Washington, Londra, Berlin, Paris, hatta Moskova ve Pekin’in ortak bir huzursuzluk odağı üzerinde görüş birliği sağlamaları kimseyi şaşırtmamalıdır.

Irak-Suriye bandında “İslam Devleti” denilen kasaplar ordusunun nasıl bir tehlike olduğunu emperyal başkentler de fark etmek zorunda kaldığından beri, bir tehdit dönüşümü yaşanıyor. Eski tehditler “hükümsüz” ilan ediliyor ve yeni tehditlerin gücü öne çıkarılıyor. Eski dostlar düşman oluyor. İslam, böyle bir dönüşüme tabi tutuluyor: Reel sosyalizmin yıkılmasında önemli roller oynamış olan “islamcılık”, ılımlısı ile uzun süre emperyalist başkentleri sevindiren bu sosyalizm düşmanı ideoloji, şiddete eğilimli odaklarıyla veya yeni moda deyimle “selefî” tugaylarıyla Batı’ya yeni bir düşman yaratma fırsatı veriyor.

İslam ve islamcılığı böyle kullanmak, çok da yeni bir buluş değil. Kapitalist dünya sistemi Soğuk Savaş’ta sosyalist ülkeleri “sosyalist propaganda” ile yenmemiş miydi? Sosyal demokrat veya “gerçek sosyalist” tezlerle, reel sosyalizmi aşmamış mıydı?

Sovyet sosyalizmini şeriatçı CIA beslemeleri sadece sarsmıştı. Rejimi yıkan, kitleleri nötralize etmeyi başaran insan hakları ve demokrasi sloganları olmuştu. Bu oyun neden şimdi ve “İslam” ile oynanmasın?

Batı, yeni dünya (veya Ortadoğu) düzenini denetim dışı şeriat savaşçılarını sopalayarak kazanacağı bir meşruiyet düzlemi üzerinde yükseltmeye çalışıyor. İslamcılıkla yeni bir ittifak bu. Hep söylüyoruz, sermayenin iç ittifakları hep burun kırarak ve kan dökerek kurulur. Yine öyle.

Şike yanı açık: İslamcılığın ılımlısı ile el ele sol tehlikeye karşı çıkılabilir ve şeriatçılığın şiddet yanlısı versiyonu da “tepelenerek” emperyalist dengeyi sarsabilecek densizliklere eğilimli islamcı odaklar terbiye edilebilir. Hedef haline getirilebilir.

Olamaz mı?

Olur.

O halde, islamcı şiddetin, silahlı kalkışmaya yöneldiği ve kitle tabanı kazandığı bir dönemde başdüşman ilan edilmesi, kimseyi şaşırtmamalıdır. İslamcılığın yardımıyla şu ya da bu ölçüde laik rejimleri, herhalde dünya ekonomik krizi derinleştikçe içerdikleri sol alternatif olasılığı nedeniyle, tasfiye eden dünya sistemi (“oligarklar rejimi”), şimdi bu eski yardımcılarını yeniden düzene sokmak zorunda hissediyor kendisini. Kan dökmesi şart. Çünkü kırıp dökmeden olmuyor bu işler.

Batı medyasına baktığımız zaman, şu anda büyük bir dönüşüm yaşandığını görüyoruz.

Daha önceki görece büyük ve bağımlı rejimler, islamcılık ilacıyla ortadan kaldırıldıktan, mesela Türkiye’de “Birinci Cumhuriyet” kazındıktan sonra, aynı islamcı iktidarlar yeniden rötuşlanmayı bekliyor. Kriz derinleştikçe, böyle ele avuca gelmez ve her türlü rasyonalizme yabancı, din dışı tüm değerlere düşman, ruh hastası güç odaklarının temizlenmesi şart oluyor.

Batı medyasında, emperyalist irrasyonalizmin, dünya zenginlerinin yani, bizim bölgemizde ne gibi yeni askerler ve yeni hizmetkârlar yaratmaya kalkıştıklarını gösteren çok örnek var. Dünyanın en etkili haber dergilerinin başında gelen “Der Spiegel”in bu haftaki kapağı ve dosya konusu başlı başına bir örnek kabul edilebilir. (http://www.spiegel.de/spiegel/index-8808.html)

Paradigma değişmiş, eski dostlar düşman, eski düşmanlar da dost olmaya yüz tutmuştur.

Bunlar, olur. Dünya kapitalizminin 1929’la karşılaştırılacak ağırlıkta bir ekonomik ve siyasi krizden geçtiğini biliyoruz, böyle kan ve ateş üreten arayışların nasıl felaketler doğuracağını da anladık. İslamcılık, değişik çehreleriyle bizdeki neoliberalizmin meşruiyet kaynağıdır. Kriz böyle derinleşirken, Türkiye halkının ayağa kalkmış ve yeni bir ortaklık anlaşması talep eden kesimini, milyonlarca insanı, yeni bir Türk-Kürt ittifakını torpilleyecek şekilde düşman ilan etmeyi (“Hepimiz Türk milletiyiz!”) anlamak, mümkün değil. Sadece içerdiği dirençle bile bir başarıyı ve özgüveni simgeleyen Kobanê’ye düşmanlık, Kürt halkını elinde Amerikan bayraklarıyla Türkiye’nin mezarı üzerinde dansetmeye mecbur bırakmaktır. Bu, sol akılla izah edilecek bir şey değil. Türkçülüğün nelere yol açacağını görmek isteyen, mesela bir Yugoslavya’ya, “haklı ve bütünleştirici” Sırp milliyetçiliğinin orada neler yarattığına bakabilir. Srebrenitsa, örnektir: Bu bölgede daha önce yaşanan ve belgelenmiş Sırplara yönelik korkunç islamcı katliamları (ki İD’nin, ÖSO’nun vs. kökenini de önce bu Balkan şeriatçılarında aramak gerekir) kimse ciddiye almıyor. Sırpçılık/Slavcılık, saldırıya uğrayan Sırp halkının haklılığı içinde bile felaketi hızlandırmaktan başka bir işe yaramadı. Yugoslavya, sosyalizmin önüne geçmiş bir kimlikçiliğin çeşitli sonuçlarına yakın zamanlardan bir örnek.

Yani emperyalist “delirium”un kodları içinde bu kanlı çılgınlığın ortaklığına itiliyoruz. İş her geçen gün daha da çetrefilleşiyor. Kan yayılıyor.
Küçük bir umut var: Türkiye solunun, sosyalist yönelişli bir ortak programla coğrafyamızın tüm acılarını dindirmeye talip, Türkiye’de yeni bir iktidar ve yeni bir kardeşlik cumhuriyeti kurmaya kararlı da olduğunu ilan etmesi gerek. Daha doğrusu, bu güçte olduğunu topluma kabul ettirmesi şart. Tıpkı ölümcül bir hastalığın pençesindeki hastayı kurtarmak için, ona, kendi tedavi yöntemini kabul ettirmeye çalışan doktor gibi...

Yugoslavya’yı, Irak’ı, Suriye’yi çok arayacağımız günler kapıda ve galiba “Birleşik Haziran Hareketi” ölüm köprüsüne girmeden önceki son çıkış fırsatımız...



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
dayanışma
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: dayanışma
Cevap Tarihi: 27.10.2014- 23:59


Gezi Ete Kemiğe Bürünecek

Vişnelik toplantıları sonunda “Birleşik Haziran Hareketi” adıyla yola çıkılırken; katılımcılar arasında yer alan ÖDP Genel Başkanı Alper Taş “Örgüt değil, birey temelli; sosyalistlerle sınırlı olmayan, sosyal demokratları da kapsayan bir hareket. Sokak sokak mücadele edip AKP rejimini geriletmemiz lazım” dedi. CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner ise, “kişisel olarak” katıldıkları hareketin partileriyle ilişkisi konusunda “Henüz hareket adına bir diyalog girişimimiz olmadı. Ama hedefler CHP’nin ilkeleriyle kesişiyor. Gericilikle, AKP faşizmiyle mücadele için bir güçbirliği haraketi olarak yola çıkıldı” görüşünü dile getirdi.

ODTÜ Vişnelik’te 30 Ağustos, 21 Eylül ve 19 Ekim’de yapılan toplantılara ÖDP, KP, Emekçi Hareket Partisi, TKP 1920, Halkın Türkiye Komünist Partisi gibi siyasi partiler, Devrimci Hareket, Red Dergisi ile bazı sivil toplum örgütlerinin temsilcileri ile CHP Milletvekilleri İlhan Cihaner, Hüseyin Aygün ve Gökhan Günaydın katıldı. Taş, hareketin yola çıkışı ve amaçlarıyla ilgili sorularımıza şu yanıtı verdi:

“Örgütler değil, birey temelli bir yapıyı esas aldık. Bu hareket yanyana duruşu değil, içiçe geçmeyi ifade ediyor. İçiçe geçeceğiz, parçalı durmayacağız. Bazı CHP milletvekilleri de var, SODEV de var. Sosyalistlerle sınırlı değil, sosyaldemokratları da kapsayan bir hareket. Bazı siyasi örgütler var, ama bu siyasi örgütlerin mutabakatına bağlı bir haraket değil. Ben burada Alper Taş olarak varım, partilerin temsiliyeti üzerinden bir yapı kurmuyoruz. Bir geçici koordinasyon oluşturduk. Amacı forumlar, meclisler kurmak. En geç 1.5 -2 ay içerisinde Türkiye forumu yapılacak. Memleketin önemli mevzularında Birleşik Haziran Hareketi imzalı ortak eylemler yapacağız, ortak söylemlerde birarada olacağız.”

Taş, “Seçime giderken bir çatı partisi kurulabilir mi” sorusuna “Seçim ittifakı üzerine oturmuş, kendini sandıkla sabitlemiş bir hareket değil. Buradan gidelim ortak bir parti kuralım, diye çıkmadık. Ama hareket memleket sathında büyür, olgunlaşır, bir sıçrama içine girerse bu da olabilir. AKP hükümeti seçimi kaybetse bile iktidarı kaybetmeyecek. Böyle bir yapıyla mücadele seçimler üzerine odaklanarak yürütülecek bir mücadele gibi görünmüyor, sokak sokak, mahalle mahalle yürütülmeli” yanıtını verdi.

Taş, “Haziran” adının kullanılmasına yöneltilen eleştirilere “Asla ve asla Haziran’ı biz temsil ediyoruz, diye bir yaklaşımımız sözkonusu değil. Haziran’dan sonra eskisi gibi yürüyemeyiz, diyenlerle Haziran’ın açtığı yolda, Haziran’ın değerleri ışığında mütevazi bir arayış içindeyiz. Yoksa Haziran’ı kapsamak haddimize değil, kimse kapsayamaz, kimsenin tekelinde de olamaz. Biz de Haziran’ın parçayız, ama hepsi değiliz” karşılığını verdi. Hareket içindeKürt siyasetinin temsil edilmediği eleştirileriyle ilgili olarak da Taş, “HDK başat meselenin Kürt sorunu olduğu bir yapı. Bu yapının kapsayamadığı çok geniş kesimler var. Haziran’da sokağa çıkan, sözünü söyleyen örgütsüz kesimler var. Birleşik Haziran Hareketi o kesimleri siyasete davet eden, onların söz ve kararlarıyla sürece dahil olacağı bir siyasal araç” görüşünü dile getirdi.

İlhan Cihaner: Partimizle konuşmadık
İlhan Cihaner, “Birleşik Haziran Hareketi bir partileşme girişimi değil; somut seçim gündemini hedefleyen bir girişim de değil” dedi. Cihaner sözlerini şöyle sürdürdü:

“Gezi ve arkasından ‘Haziran direnişi' olarak adlandırdığımız sürecin ortaya çıkardığı bir politikleşme, bir gençlik enerjisi var. Türkiye’nin acil, yakıcı sorunlarına karşı örgütlü bir mücadele hattı oluşturulması ihtiyacı vardı. Kamucu, eşitlikçi, özgürlükçü, laiklikten, barıştan yana, bağımısızlıkçı bir ülkeyi inşa etmek, bu yönde mücadele etmek için birtakım örgütlü yapılar biraraya geldi. Türkiye’nin acil gündemleri var. Başta gericilikle, AKP faşizmiyle mücadele gibi. Bu mücadele için bir güçbirliği haraketi olarak yola çıkıldı.”

Cihaner, “Partiniz bu harekete nasıl yaklaşıyor? Bir seçim işbirliği konuşulabilir mi” sorusuna da “Biz burada kurumsal olarak değil, kişisel olarak bulunuyoruz. Ama ‘aydınlanmacı, kamucu, anti emperyalist, laiklikten, barıştan yana’ dediğimiz anda CHP’yi çok önemli ölçüde kesiyor, CHP tabanı zaten bu ilkeler çerçevesinde örgütlenmiş, hassasiyeti olan bir taban. Yeni ete kemiğe büründü haraket, bizim de henüz bir diyalog girişimimiz olmadı bu haraket adına genel başkanla ya da karar mekanizmalarıyla” yanıtını verdi.

Haraketin yürütme kurulu üyelerinden Serpil Çelenk Güvenç, “Parti değil, cephe arayışındayız. AKP rejimine, emperyalizme, neo-liberal arayışlara, faşizme, karanlığa karşıyız. Aydınlanmayı ve laikliği savunuyoruz” dedi. Güvenç, “Gezi” vurgusuyla ilgili olarak da “Haziran ruhu’nun bedeni yoktu. Onu ete, kemiğe çevirmemiz lazım. Gezi eylemleri neden devam edemedi? Örgütsüzdü. Bir zamanlar ‘Faşizme Karşı Birleşik Cephe' diyorduk. Şimdi Haziran temelinde ‘Birleşik Haziran Hareketi’ diyoruz” görüşünü dile getirdi.

*Cumhuriyet, Türey Köse



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
dayanışma
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: dayanışma
Cevap Tarihi: 28.10.2014- 00:05



Haziranca bir cumhuriyet için-Deniz Yıldırım  


Cumhuriyet haftasındayız. 29 Ekim vesilesiyle Cumhuriyet’i tartışalım, yeni bir Cumhuriyet kurma görevinin zorunluluğunu da.

Zaman zaman yapılan hatadır; Cumhuriyet sadece bir devlet ya da hükümet biçimi olarak algılanır. Böyle algılandığında seçimli tüm rejimleri Cumhuriyet olarak adlandırmak kolaylaşır. Buna karşın yine böyle algılandığında, günümüzde Cumhuriyet olmayan rejim bulmak da zorlaşır. Biz ne anlayalım? Önerimiz Cumhuriyet’ten sadece bir hükümet biçimini değil, ülkede ve dünyada tarihsel olarak demokratik devrimlerle sağlanan halkçı ilerlemelerin toplam ve özet sloganını, mücadelelerin önünü açan programlı kazanımları anlamaktır.

Bunu ilk defa biz söylemiyoruz; Lenin mesela: 1905 Devrimi’ne giden süreçte Çarlık despotizmine karşı “demokratik devrimin tüm içeriğini, lafı uzatmamak kaygısıyla cumhuriyet adı altında özetliyoruz” der ve ekler: “cumhuriyetten yalnızca bir hükümet biçimini değil, asgari programımızda öngörülen demokratik değişimlerin tümünü anlıyoruz.” Önerimiz budur; cumhuriyeti bu toplam program temelinde anlamaktır. Öyleyse netleşelim; bir hükümet sistemi olarak bakarsanız AKP Rejimi de seçimli cumhuriyettir; ancak cumhuriyete demokratik devrimlerin sınırlı ve adım adım altı oyulmuş kazanımların toplam ve özet programı olarak bakarsanız AKP Rejimi monarşist ve rövanşisttir. Tam da bu nedenle AKP Rejimi ikinci Cumhuriyet olarak adlandırılamaz; tarihsel olarak yanlış tahlildir. Tarihi yeniden yazmaya, AKP’yi bir de cumhuriyet üzerinden meşrulaştırmaya gerek yok.

Sözün özü: biçimsellikten sıyrılalım; “ne yani, monarşiyi geri mi getirecekler?” sorusu cumhuriyet programlarıyla imparatorluk programları arasındaki zıtlığı hâlâ hükümet biçimleri, anayasal sistemler düzleminde okuma hatasının ürünü. Bu kriterden bakarsanız, bugün Türkiye’de inşa edilen despotik rejimi cumhuriyet, bir kraliçenin olduğu İngiltere ya da kralın olduğu İspanya’yı da monarşi olarak adlandırırsınız. Biçimsellik, özü, içeriği böyle siler, hapseder. Seçimlerin varlığına bakıp “demokrasi var” sonucuna ulaştırır. Öz olaraksa bugün yeni rejim, bu sayılan örneklerden çok daha monarşist ve hatta yürütmenin tek elde toplanmasıyla sonuçlanan mutlakiyetçi karakterde. Seçimin varlığına bakarak cumhuriyet tahlili yapmak, büyük olasılıkla bizi Hitler’den cumhuriyetçilik çıkarmaya; iktidarın babadan oğula geçmemesine bakmaksa; bizi sultanlık siyasetinin yokluğu saptamasına götürecektir.

Öyleyse önerdiğimiz perspektife, demokratik devrimlerin asgari programı yaklaşımına sadık kalarak soralım: Gerçekten kutlanacak bir Cumhuriyet kaldı mı? Cumhuriyetçi tabandan Haziran’a akan milyonlar bu 29 Ekim’de de elbette yeniden bayraklarını asacak; kalpaklı resimlerle camlarını yine süsleyecek, geriye dönüş özlemleriyle geçmişi de anacak. Buna karşın bu nostaljik hat tek başına sorunumuzu çözmüyor, çözmeyecek, bilmeliyiz. Geriye değil ileriye doğru; koruyan değil, kuran bir kuvvet yaratmak; çözülenin hatalarından dersler çıkararak halka ve halkların kardeşliğine yaslanmak; bu temelde yeni bir cumhuriyeti örgütlemek kaçınılmaz görev, görevimiz.

Karşımızdaki kuvveti ve kuvvetler dengesini iyi görelim. AKP’nin Yeni Osmanlıcılığı sadece bir dış politika stratejisi değil; Yeni Osmanlıcılık ya da piyasacı Sultanlık içeride rejim dönüşümüyle, topyekûn 20. yüzyılın ilerici-demokratik birikim ve kazanımı olarak ne varsa onunla hesaplaşmanın da stratejisi. Abdülhamit despotizmini gerileten anayasal 1908 Devrimi kazanımlarından ve meclis geleneğinden tutun; saltanatın ve hilafetin kaldırılmasına, eğitimde laikleşme yasalarına kadar uzanan kazanımlarla tarihsel ve son bir hesaplaşma ile karşı karşıyayız.

Bu hesaplaşma Davutoğlu tarafından sıklıkla vurgulanır. Daha önce “100 yıllık parantezi kapatacağız” diyen Davutoğlu; bu stratejik hedefi tamamlayan sözcüğü ısrarla belirtir; son hükümet programına da altını kalın kalın çizerek sokmuştur: bu sözcük “restorasyon”dur ve sözcüğün tarihsel-siyasal ilk çağrışımı, Fransız Devrimi sonrası monarşinin cumhuriyet programı karşısında yeniden Bonapartist darbelerle canlandırılmasıdır ve yine bugüne kadar daima cumhuriyete karşı imparatorluğun ihyasına gönderme yapar. Restorasyon evrensel ölçekte cumhuriyete ve cumhuriyetle özetlenen demokratik devrimci dönüşümlere karşı monarşist hamlelerin, gericiliğin özet sloganıdır.

Bunu aklımızda tutarak Türkiye’ye bakalım: Davutoğlu’nun parantezini 100 yıl geriye alın; karşınıza yaptırmadığımız Topçu Kışlası’nın siluetinin çıktığını göreceksiniz. Buna karşın saldırı sürmekte. Yeni Türkiye’nin “yeni”si, Cumhuriyet’i ikame eden kavram; 29 Ekim’de Erdoğan’ın AKsaray’da vereceği davet, bu temelde yıkımı mekânsal-sembolik olarak taçlandırma amacında. Türkiye’de “yeni” olan, rejimin piyasacı ve dinci karakterde despotik bir Sultanlık olarak yapılandırılmasıdır. Hamidiye Rejimi, 21. yüzyılın İslamcılığı tarafından yağma ekonomisine, dinselleşmeye ve diktacı siyasal dönüşümlere uyarlanmakta. Restorasyon budur.

Böyle bakalım ve kutlanacak bir Cumhuriyet olduğunu düşünen dostlarımıza acı gerçeği söyleyelim: Türkiye’nin küçük Amerikalaşma sürecinde özelleştirilen fabrikalarıyla, dağıtılan kamusallıklarıyla, yok edilen laikliği ve dinselleştirilen kuşaklarıyla Cumhuriyet, iflas edip kapanmış bir dükkânın kapı girişinde unutulmuş, sökülmeden bırakılmış bir tabela yazısıdır bugün. Ve onun restorasyonunu savunmak da imkânsızdır. Türkiye monarşi-cumhuriyet düzleminde, restorasyonlarla sorunları çözülemeyecek bir tarihsel eşikte. Eskiye dönülmez; hatalarıyla yüzleşmeden, çöküşün nedenleri iyi bilinmeden yeni bir cumhuriyeti halkçı, demokratik ve laik zeminde inşa etmekse mümkün değildir.

Önceden yazdık; laiklik ile cumhuriyetin kaderi aynı; Türkiye hâkim sınıfları sınırlı demokratik devrim programından sınıfsal korkuları ve ihtiyaçları gereği adım adım vazgeçmiş; emekçi halk sınıflarına dinselleşmeyi dayatmış; emperyalist ittifakların kollarında kendisini güvenceye alırken halka, işçiye, örgütlü topluma darbeleriyle, yasaklarıyla, işkenceleriyle saldırarak dar cumhuriyet programını da tasfiye etmiştir. Ve bu nedenle AKP cumhuriyeti yıkan değil; cumhuriyeti yıkan tarihsel saldırıların sonucunda tabuta son çiviyi çakandır. Eline balyozu veren kuvvetle suç ortağıdır. Bu gerçeği görmek; yeni bir cumhuriyetin halkçı ve demokratik temelde aşağıdan yukarıya, Haziranca örgütlenmesi sürecinde yolumuzu aydınlatacak.

Burası tamam; yeni bir Cumhuriyet, hâkim sınıflardan ya da emperyalist merkezlerden beklenemeyecek bir halkçı dönüşüm, inşa programı. Zorunlu ve kaçınılmaz hedef. Yeni Cumhuriyet sol bir taleptir. Buna karşın çeşitli nedenlerle bizde cumhuriyet, statüko ile değişim hattında Kemalist kanatla liberal kanat arasında sıkışmış bir söylem. Bir yandan geriye dönük muhafaza ve restorasyon arzularından beslenen Kemalist cumhuriyetçilik; diğer yandan 1980 sonrası neoliberal programa uyum sürecinde hâkim sınıfların denetimli dönüşüm arzularını yansıtan liberal, ikinci cumhuriyetçilik. Türkiye’de liberalizm uzun süre yeni bir cumhuriyet söylemini sömürgeleştirdi. Türkiye solu, dünyadaki tarihsel ve güncel örneklere göre daha belirgin olan bu ideolojik sıkışmanın etkisiyle, cumhuriyet sözcüğünü yeniyi kurma sürecinde mücadelelerin içine akacağı, enerjisini kendisinde toplayacağı bir havza, bir özet kurucu slogan olarak yeterince sahiplenmedi, bunda “cumhuriyet dersem Kemalist, yeni cumhuriyet dersem liberal olurum” şeklinde özetlenebilecek bir mahalle baskısının da, içsel-stratejik okuma hatalarının da payı olduğu şüphesiz. Oysa çekinmeden belirtmeliyiz; bugün yağmaya karşı kamucu, diktaya karşı halkçı, dincileşmeye karşı gerçekten laik bir cumhuriyeti aşağıdan örgütleme görevi kaçabileceğimiz bir görev değil.

Evet, yeni bir cumhuriyet sömürüye son vermeyecektir; ancak diğer taraftan yeni bir cumhuriyet piyasacı karakterde olmayan, halkçı bir görevdir ve aşağıdan, laik-demokratik karakteriyle sömürüye karşı mücadelelere köprüler kuracaktır. Aksi saptama, AKP Rejimi’ni önemsizleştirmeye, mücadeleleri ekonomik alana sıkıştırmaya, sultanlıkta sosyalizm; dinci rejimde parasız eğitim arama mücadelesine varır.

Oysa bu gerçeği görerek hareket eden ilerici bir tarihsel birikime yaslanıyoruz. Marx’ın Almanya’da feodal bir mutlakiyet seçeneği karşısında “sosyal cumhuriyetçi devrim”i sahiplendiğini; Engels’in Erfurt programını eleştirirken siyasal taleplerde asıl söylenmesi gereken şeyin, yani cumhuriyet talebinin konmadığını hatırlattığını, Mao’nun yeni demokrasinin görevini demokratik bir cumhuriyeti örgütlemek olarak ifade ettiğini, Lenin’in Paris Komünü temelinde halkçı devrimlerin hedefine cumhuriyeti örgütleme görevini koyduğunu, “bir sosyal-demokratın cumhuriyetçi sloganımızı yumuşatması hoş görülebilir mi?” kararlılığıyla hareket ettiğini; Venezuela’da Chavez’in Bolivarcı Hareketi’nin yeni ve halkçı bir cumhuriyeti örgütlemek için Beşinci Cumhuriyet Hareketi’ni kurup iktidara geldiğini, halkın siyasal ve sınıfsal dönüşüm beklentilerini yeni bir cumhuriyeti kurma iradesi etrafında seferber ettiğini; bugün İspanya’da PODEMOS ve Birleşik Sol’un monarşiye karşı yeni bir Cumhuriyet talebiyle kurucu meclis toplama hazırlıklarına başladığını, geçen ay Fransa’da birleşik sol hareketin adını Altıncı Cumhuriyet Hareketi olarak değiştirme kararı aldığını hatırlatmalıyız.

Evet: Ya gerici restorasyon ya da Haziranca - laik, halkçı, kamucu, demokratik ve bağımsız yeni bir cumhuriyet. Yol çatallanmıştır. Korkmadan seslendirelim, toplam değişim programımızın özeti olarak Yeni, Haziranca Bir Cumhuriyet mücadelesini bugünden sahiplenelim.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
dayanışma
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: dayanışma
Cevap Tarihi: 28.10.2014- 00:07


Umuda Haziran'da Yeşertmek İçin- Güven Gürkan Öztan

Uzun zamandır adım adım ördüğümüz Birleşik Haziran Hareketi yola çıktı; bu yolun vaat ettiği Türkiye ve bölge halkları için bir umut ışığı olma ve özgür bir gelecek yaratma iradesine sahip çıkmak, devrimci ve ilerici birikim ile Haziranı birleştirmek, sadece politik tercihimiz değil aynı zamanda siyasi ve insani sorumluluğumuz. Bu noktadan hareketle birlikte düşünmeye ve tartışmaya devam ediyoruz; hepimizin birbirimizden öğrenecek çok şeyi var. Birleşik Haziran Hareketi toplantı sonuç bildirisinde yer alan yerel meclisler ve Türkiye Meclisi vurgusu, salt politik bir mekanizmayı değil onun çok ötesinde böyle bir ihtiyacı, temsili demokrasinin krizini alt edecek güçlü bir demokrasi tahayyülünü ve dayanışma zeminini müjdeliyor.

Umut politik bir eylemdir


Türkiye toplumunun ekonomik ve siyasi manevralarla yakın gelecekte de AKP’ye mahkûm ve mecbur kılınmaya çalışıldığı bir dönemde umudu yeşertmek ve büyütmek bizatihi politik bir eylemdir. Zira AKP’li olmayan seçmende iktidarın hegemonyasının kırılmasına dair politik adres bulma konusunda büyük bir tıkanıklık söz konusu. Adres bulmaktan kastım sadece genel ya da yerel seçimlerde oy verilecek bir siyasi parti belirlemek değil. Aksine rutin içinde siyasi ajandaya katılımcı bir biçimde müdahale edebilecek, kitlelere demokratik değişim konusunda özgüven sağlayacak, yeni çözüm önerilerini beraberce düşünebilecek, orta vadede güçlü siyasi seçenek örgütleyecek bir politik atmosfer yaratmak. Devrimci, özgürlükçü ve anti-kapitalist politik özneleri içine düştüğü kısmi sinizmden ve dar cemiyet reflekslerinden kurtarmak ilk hedeflerden biri. Reel siyasette yolsuzlukların afişe olmasının hemen ardından gelen 30 Mart yerel seçimlerin

Parti-devlet özdeşliğinin tamamlanmak üzere olduğu, lokal iç savaşların tezgâhlandığı, bölgedeki emperyal yarışın halkları birbirine kırdırdığı bir ortamda özgüvenimizi ve umudumuzu politik bir eyleme dönüştürme zamanı. Haziranı birleştirmek, sadece politik tercihimiz değil aynı zamanda siyasi ve insani sorumluluğumuz.

Seküler-Cumhuriyetçi taban

Birleşik Haziran Hareketi’nin, AKP’nin kendine muhalif olanları parçalayıp pasifize etme ya da birbirlerine karşı kullanma taktiğini aşma gücü, aynı zamanda hareketin başarısını da belirleyecek. AKP iktidarının neoliberal otoriterizminden ve muhafazakâr-İslamcı dayatmalarından şikâyetçi olan kesimlerin bir çatı altında toplanmasının önündeki bariyerleri tespit etmek ve sonrasında bu bariyerleri kaldırmak temel amaçlarımızdan biri olmalı. AKP’nin taktiği Gezi’de gördüğümüz gibi devrimci ilerici güçleri ‘ulusalcılık’ ile eş göstermek ve buradan hareketle “milli irade”ye ve onunla bir tuttuğu demokrasiye karşıt olmakla itham etmek. Gezi’de tüm siyasi manipülasyonlara rağmen iktidarın bölme ve itibarsızlaştırma taktiği başarılı olmadı. Bunun başlıca nedeni direnişin çok yönlü terkibi ve müesses düzeni sarsan devrimci performansıydı. ‘Sağ’ bir siyasi pozisyona çekilme çabalarına başarıyla karşı kondu. Devrimci güçler bu deneyimden birkaç ders çıkarabilirdi, hâlâ da bu potansiyel mevcut. Seküler-cumhuriyetçi, muhtemelen CHP seçmeni olan bir kitle direniş esnasında kâh balkonundan tencere çalarak kâh kapısının önüne sirke, süt koyarak, kâh polis sokaklarda terör estirirken onları protesto ederek aktif ya da pasif direnişe katıldı. Daha önce toplumsal düzlemde kendine ‘acayip’, ‘tuhaf’ hatta ‘rahatsız edici’ görünen aktivistlere yardım etti; adını dahi bilmediği örgütlerin ya da partilerin mensubu gençlere kapısını açtı. Kemalist, ulusalcı olarak kodlama kolaycılığının ötesine geçtiğimizde bu yurttaşların özgürlükçü ve katılımcı bir siyasete eklemlenme kapasitesi olduğuna şahit olduk. Elbette yaşadığımız tecrübe, aynı tabanın ‘ulusalcı’ medya ve kalemşorlar tarafından şovenist zaman zaman ırkçı bir çizgiye kayan propagandaya maruz bırakıldığı ve bundan etkilendiği gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Hatta bahsi geçen propagandif pespayeliğin belirli bir alıcı kitlesi de süreç içinde oluştu. Bu nedenle seküler-cumhuriyetçi tabana ulusalcı, şoven, ayrımcı müktesebatı dayatan kaynaklar yerine özgürlükçü ve sol değerleri aktaran kanalları ulaştırma yükümlülüğümüz var. Kürt siyasetinin demokratik talepleri ile cumhuriyetçi-seküler kanadın taleplerinin varoluşsal bir çatışma içinde olmadığını göstermek adına tartışmayı reel siyasetin sığ zemininden yerel meclislere taşımak elzem.

Kürt siyasetinin ötesi

Cumhuriyetçi-seküler tabanın Kürt halkının demokratik taleplerini anlaması ve tamamen olmasa dahi kısmen temel haklarına sahip çıkması şovenizmin panzehiri şüphesiz. Bu noktada Birleşik Haziran Hareketi’nin büyük bir sorumluluğu ve devrimci bir siyaseti gerçekleştirme potansiyeli var. Kürt siyasi hareketinin ötesinde, demokratik hakları ve eşit yurttaşlık talebi ile hareket eden örgütlü, örgütsüz Kürtleri anti-otoriter ve anti-kapitalist bir çizgide beraber siyaset yapmaya davet etmek, kendi sorunları ile ülkenin demokrasi problemleri arasındaki ilişkiselliği beraberce deşifre etmek hayati bir önem taşıyor. Hâlihazırda Kobane başta olmak üzere insani ve hayati bir dizi konuda ulusalcı kalemşorların tüm provokasyonuna rağmen cumhuriyetçi-seküler tabanda oluşan olumlu ilgi ve bu eksende sosyalist sola yaklaşma, Kürt tabanın bir kısmı üzerinde de pozitif bir etki yaratacak gibi. Yeter ki politik özneler önyargıları pragmatik hesaplar için yeniden üretmesin.    

Haydi o zaman

Demokratik muhalefetin unsurlarının kendi sorunlarına mikroskopla bakan ve fakat diğerlerinin sorunlarını dürbünle izleyen pozisyondan uzaklaşması ve gerçek bir dayanışma ağı kurması için reel siyasetin aktörlerinin kapladığı alandan çok tabana seslenmesi gerek. Bu da yalnız bizim anlam yüklediğimiz iç dille değil, daha esnek ve dinamik bir politik dille mümkün. Temel hak ve özgürlüklere sahip çıkmak ancak bu bahiste liberallerin pozisyonunu aşarak demokrasiyi derinleştirmek, yerel düzeyde katılımın önünü açmak ve kapitalist sistemin tahribatına işaret etmek, AKP’ye karşı çıkışta halen en önemli mevzi. Seküler bir etik anlayışı siyasi eylemin bayrağı kılarak, muktedir muhafazakârların faili olduğu nepotizmi ve kayırmacılığı ifşa etmek ve neoliberalizmi sekteye uğratacak dayanışmacı pratikleri işaret etmek etkin bir politik eylem olacak. Sürekliliğin ve sonuç inşa etmenin siyasi aktivasyonu bir üst aşamaya taşımak da rolü azımsanamaz. Politik mücadeleyi cumhuriyetçi-seküler kanatta hayat tarzına indirgeyen dar kapsamlı siyasetten kurtarmak ve onun sorumluluğa dayalı kamusal iyi fikrini geliştirmek, Kürt halkının demokratik taleplerini kimlik taleplerinin ötesine taşımak ve aynı zamanda özyönetim pratiklerini dikkate almak, ancak iki siyasi duruş arasında politik köprüler inşa etmekle gerçekleşebilir. Kapitalizmin yıkıcılığının gündelik yaşam üzerindeki etkisini her vesile ile göstermeksizin bu köprünün ayaklarını inşa etmek asla mümkün değil. HES karşıtı mücadele ile mahallesindeki okulu imam hatibe çevrilen semt sakininin direnişi; Soma’da termik santrale karşı zeytinini savunanla, Validebağ’da korusu için direnenle, taşeronlaştırmaya, güvencesizleştirmeye karşı mücadele verenin haykırışı ve daha nicesi; ekoloji, özgürlük ve emek hattını birleştiren mücadeledir. Parti-devlet özdeşliğinin tamamlanmak üzere olduğu, lokal iç savaşların tezgâhlandığı, bölgedeki emperyal yarışın halkları birbirine kırdırdığı bir ortamda özgüvenimizi ve umudumuzu politik bir eyleme dönüştürme zamanı. Birleşik Haziran Hareketi sonuç bildirisinde yazıldığı üzere Haydi O Zaman: “Evimizi, ocağımızı, ekmeğimizi, doğamızı, aşımızı birlikte savunalım. Sokaklarımızı, okullarımızı, derelerimizi, özgürlüğümüzü geri alalım. Bu köhnemiş düzeni zalimlerin başına yıkalım. Eşitlikçi, özgürlükçü, bağımsızlıkçı, laik, kamucu, dayanışmacı yeni bir toplumsal düzenin kurucu iradesini birleşik direnişimizle inşa edelim. Sokaklarda, Meclislerde, Forumlarda buluşalım.”          

* Akademisyen, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Alisan
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: Alisan
Cevap Tarihi: 28.10.2014- 13:59


Alıntı Çizelgesi: solcu yazmış

Birleşik Haziran Hareketi için Sol Cephe'den çağrı

Resim Ekleme


Sol Cephe Yönetim Kurulu, bir açıklama yayınlayarak Birleşik Haziran Hareketi'ne en etkili şekilde katılma kararı alındığını duyurdu. Birleşik Haziran Hareketi, 19 Ekim'de Ankara ODTÜ Vişnelik tesislerinde yapılan toplantının ardından, çeşitli siyasal parti, grup, çevre ve kişilerin desteğiyle ilan edilmişti.

Sol Cephe Yönetim Kurulu, bir açıklama yayınlayarak Birleşik Haziran Hareketi'ne en etkili şekilde katılma kararı alındığını duyurdu.

Sol Cephe'nin yayınladığı açıklama şöyle;


Sol Cephelilere ve Halkımıza Çağrı

Bilindiği gibi, 13 Eylül 2014 tarihinde toplanan Yönetim Kurulumuz yayınladığı sonuç bildirisinde gericiliğe, faşizme ve emperyalizme karşı daha kapsayıcı ve yeni bir mücadele birliği oluşturmayı hedefleyen girişimi işaret ederek;

“... Türkiye’yi bir karabasan gibi kuşatan siyasal gericiliğe karşı solun ortak mücadele olanaklarının değerlendirildiği toplantılara büyük değer ve destek”verdiğini vurgulamış ve “söz konusu toplantıları dikkatle izleyeceğini ilan” etmişti.

Süreç Sol Cephe bileşenleri olarak bizim ve Birleşik Muhalefet Hareketi katılımcılarının da katkılarıyla hızlı bir şekilde gelişerek yeni bir mücadele birliğinin kurulmasıyla sonuçlandı. Çeşitli siyasal parti, grup, çevre ve kişilerin/bireylerin 19 Ekim 2014 Pazar günü Ankara ODTÜ Vişnelik tesislerinde yaptığı üçüncü toplantıda, Birleşik Haziran Hareketi’nin kurulduğu ilan edildi.

Birleşik Haziran Hareketi, bütün bileşenlerinin mutabakatıyla mücadele programını ve işleyiş ilkelerini de belirleyerek yola çıktı. Başta ilçe ve iller olmak üzere, bütün birimlerde meclisler şeklinde örgütlenmeyi kararlaştırdı.

Bu anlamda Birleşik Haziran Hareketi, aynı amaca sahip farklı oluşumları da içeren ve daha geniş kesimleri kapsayan yeni bir cephenin adıdır. Anlaşılacağı gibi bu önemli girişim, Sol Cephe'nin ilkeleriyle de bütünüyle uyumludur.

Bu nedenle son toplantımızda aldığımız ve yukarıda işaret ettiğimiz karar ışığında, Sol Cephe Yönetim Kurulunu oluşturan bizler; ülkenin dört bir yanında mücadele veren tüm Sol Cephe üyelerini Birleşik Haziran Hareketi'nin yerel meclislerinin kuruluşunda yerlerini almaya çağırıyoruz. Sol Cephe olarak oluşturduğumuz bütün birikimi ve olanaklarımızı Birleşik Haziran Hareketi’ne aktarmayı devrimci sorumluluğumuzun bir gereği sayıyoruz.

Gericiliğe, faşizme, emperyalist boyunduruk ve bölgesel savaş tehdidine karşı bütün ilerici, aydınlanmacı, yurtsever, devrimci, sol ve sosyalist güçleri birleştirmeyi ve bir halk hareketi yaratmayı hedefleyen Birleşik Haziran Hareketi’nin yolu açıktır.

Birleşik Haziran Hareketi, cumhuriyet değerlerini yeniden üreterek laik, bağımsızlıkçı, kamucu, eşitlikçi, toplumcu bir demokrasi yolunda halkımızı harekete geçirecektir. Bu yürüyüş, kapitalizmi aşan bir sosyalizm perspektifini esas alacaktır.

Örgütlü halkı hiçbir kuvvet yenemez!

25 Ekim 2014

Sol Cephe Yönetim Kurulu


Her üç ayda bir birlik kurup kendi kendilerine çağrı yapanlar ve birliğe katılamarı için davet edenler komik durumlarını anlamıyor galiba. Sol cephe ile bu son birlik arasında herhangi bir fark yokki, değişen sadece isim. Baktılar Sol Cephe başarısız hadin yenisini kuralım dediler. Aktörler aynı. Bakalim ne zaman yeni bir cephe kurulup bununuda fes edecekler.  




Bu ileti en son Alisan tarafından 28.10.2014- 14:00 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
proletersosyalist
[ Bekir Sami ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 15.09.2014
İleti Sayısı: 709
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: proletersosyalist
Cevap Tarihi: 28.10.2014- 18:12


Alıntı Çizelgesi: Alisan yazmış

Alıntı Çizelgesi: solcu yazmış

Birleşik Haziran Hareketi için Sol Cephe'den çağrı

Resim Ekleme


Sol Cephe Yönetim Kurulu, bir açıklama yayınlayarak Birleşik Haziran Hareketi'ne en etkili şekilde katılma kararı alındığını duyurdu. Birleşik Haziran Hareketi, 19 Ekim'de Ankara ODTÜ Vişnelik tesislerinde yapılan toplantının ardından, çeşitli siyasal parti, grup, çevre ve kişilerin desteğiyle ilan edilmişti.

Sol Cephe Yönetim Kurulu, bir açıklama yayınlayarak Birleşik Haziran Hareketi'ne en etkili şekilde katılma kararı alındığını duyurdu.

Sol Cephe'nin yayınladığı açıklama şöyle;


Sol Cephelilere ve Halkımıza Çağrı

Bilindiği gibi, 13 Eylül 2014 tarihinde toplanan Yönetim Kurulumuz yayınladığı sonuç bildirisinde gericiliğe, faşizme ve emperyalizme karşı daha kapsayıcı ve yeni bir mücadele birliği oluşturmayı hedefleyen girişimi işaret ederek;

&#8220;... Türkiye&#8217;yi bir karabasan gibi kuşatan siyasal gericiliğe karşı solun ortak mücadele olanaklarının değerlendirildiği toplantılara büyük değer ve destek&#8221;verdiğini vurgulamış ve &#8220;söz konusu toplantıları dikkatle izleyeceğini ilan&#8221; etmişti.

Süreç Sol Cephe bileşenleri olarak bizim ve Birleşik Muhalefet Hareketi katılımcılarının da katkılarıyla hızlı bir şekilde gelişerek yeni bir mücadele birliğinin kurulmasıyla sonuçlandı. Çeşitli siyasal parti, grup, çevre ve kişilerin/bireylerin 19 Ekim 2014 Pazar günü Ankara ODTÜ Vişnelik tesislerinde yaptığı üçüncü toplantıda, Birleşik Haziran Hareketi&#8217;nin kurulduğu ilan edildi.

Birleşik Haziran Hareketi, bütün bileşenlerinin mutabakatıyla mücadele programını ve işleyiş ilkelerini de belirleyerek yola çıktı. Başta ilçe ve iller olmak üzere, bütün birimlerde meclisler şeklinde örgütlenmeyi kararlaştırdı.

Bu anlamda Birleşik Haziran Hareketi, aynı amaca sahip farklı oluşumları da içeren ve daha geniş kesimleri kapsayan yeni bir cephenin adıdır. Anlaşılacağı gibi bu önemli girişim, Sol Cephe'nin ilkeleriyle de bütünüyle uyumludur.

Bu nedenle son toplantımızda aldığımız ve yukarıda işaret ettiğimiz karar ışığında, Sol Cephe Yönetim Kurulunu oluşturan bizler; ülkenin dört bir yanında mücadele veren tüm Sol Cephe üyelerini Birleşik Haziran Hareketi'nin yerel meclislerinin kuruluşunda yerlerini almaya çağırıyoruz. Sol Cephe olarak oluşturduğumuz bütün birikimi ve olanaklarımızı Birleşik Haziran Hareketi&#8217;ne aktarmayı devrimci sorumluluğumuzun bir gereği sayıyoruz.

Gericiliğe, faşizme, emperyalist boyunduruk ve bölgesel savaş tehdidine karşı bütün ilerici, aydınlanmacı, yurtsever, devrimci, sol ve sosyalist güçleri birleştirmeyi ve bir halk hareketi yaratmayı hedefleyen Birleşik Haziran Hareketi&#8217;nin yolu açıktır.

Birleşik Haziran Hareketi, cumhuriyet değerlerini yeniden üreterek laik, bağımsızlıkçı, kamucu, eşitlikçi, toplumcu bir demokrasi yolunda halkımızı harekete geçirecektir. Bu yürüyüş, kapitalizmi aşan bir sosyalizm perspektifini esas alacaktır.

Örgütlü halkı hiçbir kuvvet yenemez!

25 Ekim 2014

Sol Cephe Yönetim Kurulu


Her üç ayda bir birlik kurup kendi kendilerine çağrı yapanlar ve birliğe katılamarı için davet edenler komik durumlarını anlamıyor galiba. Sol cephe ile bu son birlik arasında herhangi bir fark yokki, değişen sadece isim. Baktılar Sol Cephe başarısız hadin yenisini kuralım dediler. Aktörler aynı. Bakalim ne zaman yeni bir cephe kurulup bununuda fes edecekler.  


Yine sola düşmanlıktan başka bir söylemin yok.Bir cephe oluşturma kültürü marx'dan beri varolan,leninle,stalinle,maoyla,fidelle,mahirle devam eden bir kültürdür ve gerekliliktir de.Bugünde emperyalizme ve gericiliğe karşı sosyalistlerin önderliğinde tüm aydınlanmacıların,tam bağımsızlıkçıların olduğu bir cephe yaratmak gerekiyor.Birincisi antiemperyalist,aydınlanmacı cephenin yaratılmasını gerekli bulmuyormusun? İkincisi eğer gerekli buluyorsan sosyalist solun en önemli öznelerinin bir araya geldiği bu cepheye neden karşısın?
Ayrıca aktörler aynı demişsin ama bhh de sol cepheden daha kapsamlı bir yapılanma var.Yapılması gereken başından köstek olup,aşağılamak değil birey olarak gidip kurulacak yerel meclislere katılmak,cephenin en geniş kesimlere ulaşabilmesi için omuz vermektir.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
dayanışma
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: dayanışma
Cevap Tarihi: 28.10.2014- 18:46


Ayrıca aktörler aynı demişsin ama bhh de sol cepheden daha kapsamlı bir yapılanma var.Yapılması gereken başından köstek olup,aşağılamak değil birey olarak gidip kurulacak yerel meclislere katılmak,cephenin en geniş kesimlere ulaşabilmesi için omuz vermektir.

Solun eksiği bu. Bazı partililerin ve aydınların bir araya gelmesi ve birtakım açıklamalar yapması, bildiriler yayınlaması ile solun hemen kitle içinde tarafta bulacağını sanıyoruz.   Halkın içinde bulunan ve soldan birşeyler bekleyen kişiler bu hareketlere destek vemez ve aktif bir katılım göstermezse nasıl başarılı olunabilir? Kendimizde hiç hata bulmuyor, herşeyi kendi dışımızdan bekliyoruz. Bu kötü alışkanlığı üzerimizden atamazsak sol nasıl kalabalık olabilir? Biz biraraya gelemedikten, her şeyi daha baştan reddettikten sonra.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 01.11.2014- 12:01


Birleşik Haziran Hareketi
Erhan Nalçacı


Çok yeni olmasına rağmen Birleşik Haziran Hareketi’ni (BHH) en azından sol çevrelerde duymayan kalmadı. Yola çıkan bir hareketin önü önyargıların oluşturduğu engebelerle kaplıdır. Bu yüzden bir kez BHH’nin ne olmadığını ve sonra ne olduğunu tanımlamanın yararlı olacağını düşünüyorum.

BHH ne değildir?

BHH bu fikre öncülük eden sol parti ve çevrelerin birliği değildir. Ne siyasi olarak bir birleşme projesidir ne de örgütlü kadrolarının yan yana gelmesinden oluşacak bir harekettir.

BHH; daha önce kurulan Sol Cephe ve Birleşik Muhalefet Hareketi’nin birleşmesi de değildir, Aynı ilkelere dayanmakla birlikte yeni ve daha geniş çaplı bir başlangıca sahiptir.

BHH’ye fikrine ulaşan Vişnelik tartışmaları yaklaşan genel seçimleri hiç gündemine almamıştır. BHH seçimlerin ötesinde bir ufka sahiptir.

BHH Haziran direnişine geri dönmeyi amaçlamamaktadır. Haziran; örgütsüz ama kentli emekçi sınıfların kendiliğinden bir eylemiydi. Ulaştığı çap ve kitlelerin sola açık olmaları ile esin kaynağı olmayı sürdürüyor. Ancak gerek örgütsüzlüğü, gerek sermaye tarafından yönlendirilmek istenmesi, gerek geri çekilişi ile bir hedef değil, aşılması gereken bir olay olarak görülüyor.

Nedir öyleyse?

BHH eğer başarılırsa devrimci bir halk hareketinin adı olacaktır. Şu anda sol parti ve çevrelerde örgütlü olan kadroların dışında kalan geniş yığınların katılımı ve onların inisiyatif almaları ile oluşacaktır.

BHH ideolojik olarak düzen tarafından kapsanamayan ve buna karşılık tehdit edilen milyonların bir pusulaya sahip olarak geleceklerini ellerine almaları anlamına gelmektedir.

Türkiye’de kafalar çok çabuk karışır. Liberaller ve milliyetçiler yeri gelince sol adına konuşurlar. Bir halk hareketinin yolundan sapmaması için elinde bir pusulası, gök yüzünde bir kutup yıldızı olması gerekir. Bu pusula, bu parlak yıldız; gericiliğe karşı ödünsüz bir aydınlanmacılık, emperyalizme karşı yurtseverlik, sömürü ve piyasaya karşı eşitlik ve faşizme karşı özgürlük mücadelesidir.

Halkımız bir tehditle karşı karşıya. Geleceksiz ve ülkesiz kalmanın, dogmaların ve cehaletin boyunduruğunda yaşamanın olasılığı AKP’nin son iktidar döneminde bir kabus gibi insanların üzerine çöküyor.

AKP bu son uzatmada; emperyalizmin uluslararası savaş kokan maceralarına yedekleniyor.

AKP bir polis devleti kuruyor.

AKP yarattığı derin devletini devreye sokuyor.

AKP gericiliğin gazına sonuna kadar basıyor.

AKP’nin gönlü İŞID’e akıyor ve gericilikte İŞID’leşmenin eşiğinin ne kadar alçak ve oynak olduğunu biliyoruz.

Kendisinin ve ülkesinin kaderini eline alacak ve bir gelecek inşa edecek bir halk kendisini savunabilmelidir.

BHH tam anlamıyla budur. Bir halkın kandırılmaya şerbetli hale gelmesidir. Tek tek evlerde biriken öfkenin yan yana gelmesidir. Çaresizliğin bir mücadele iradesine dönüşmesidir.

BHH’ye halkı soyanların ve AKP işbirlikçisi olanların dışında herkes katılabilir. Yeter ki bu ülkenin ve emekçi sınıflarının kaderinin değiştirilebileceğine ilişkin bir umut olsun içimizde.



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 18 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   3   4   5   [6]   7   8   9   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Birleşik Haziran Hareketi’nin geleceği denizcan 5 3767 24.12.2014- 12:14
Konu Klasör Haziran Hareketi kuruluyor, ya sonra? denizcan 2 3418 22.12.2014- 13:56
Konu Klasör 15-16 Haziran, sol hareket ve işçi hareketi proleter 1 4011 15.06.2015- 15:53
Konu Klasör Birleşik Haziran Hareketi Toplanıyor denizcan 1 4047 26.12.2014- 20:02
Konu Klasör 'Haziran Hareketi kurucu bir iradedir' dayanışma 0 2553 17.02.2015- 14:40
Etiketler   Birleşik,   Haziran,   Hareketi
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS