SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 12 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   8   9   10   [11]   12   >   son» 
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 29.01.2017- 20:29


Sovyetler ulusal sorunda başarısız mı oldu?
Mehmet Kuzulugil

Sovyetler Birliği'nde sosyalizmden kapitalizme geçişten söz edilebilir mi?

Yani 1990'ların ilk yıllarında başlayan ve belirli bir tarihte tamamlanan bir toplumsal dönüşümden, ekonomik yapının, mülkiyet ilişkilerinin ve sınıf iktidarının “geriye dönüşünden” mi söz etmeliyiz?

Sosyalizm öncesi tüm toplumsal yapılarda dönüşümün deyim yerindeyse “evrimsel” olabildiğini biliyoruz. Eski toplumun bağrında, yeni sınıfın temsilcileri şekillenirken bir yandan sınıf egemenliğinin, toplumsal yapılanmanın, üretim şekillerinin dönüştüğünü görürüz.

Burjuva devrimleri, burjuvazinin ekonomik yapıda, üretim araçlarının mülkiyetinde büyük ölçüde hakim duruma gelmesinin ardından “evrimsel” sürecin neredeyse tamamlayıcısı olarak yaşanmıştır.

Sosyalist kuruluş ve sosyalist devrim için bu geçerli değildir.

Kurmaya başlamak için yıkmak gerekir.

Ve bunun ardından gelen kuruluş evrimsel değil sıçramalı, kendiliğinden ve tedrici değil iradi bir adımdır.

Başa dönelim: Peki Sovyetler Birliği'nde kapitalizme geçiş bu kavramlar açısından nereye oturur?

Sosyalizmin son dönemlerinde ortaya çıkan asalak yapılardan, ikinci ekonomiden, kamu işletmelerinin yağmalanması ile oluşan ticaretten ve bir tür ticari burjuvaziden dem vurabiliriz. Bu durumda sürecin evrimsel olduğunu, küçük adımlarla dönüşümün tamamlandığını söyleyebiliriz.

Oysa bu, dönüşümü, üretim araçlarının nasıl ortak kamu mülkiyetinden özel mülkiyete geçtiğini açıklamaz. Koca koca fabrikalar, ikinci ekonomide oluşan bir birikim aracılığıyla el değiştirmedi!

Sovyetler Birliği'nde kamu mülkiyeti tedrici olarak el değiştirmemiştir. Tasfiye edilmiştir.

Daha doğrusu Sovyetler Birliği'nde sosyalizmden kapitalizme geçilmemiştir. Sosyalizm yıkılmıştır!

Geçilen nedir, ne kadar organik, ne kadar kalıcıdır? Ayrı bir tartışma konusudur.

Kesin olan yıkımdır.

Şimdi tüm bunların ne gereği var? Bunları niye tartışıyoruz?

Buradaki zorlama, dış destekli, haince yıkma faaliyetini görmezden gelirsek, sosyalizmin, sosyalist düzenin, altyapısı ile üstyapısı ile yeni/eski düzen kapitalizm karşısında “evrimsel” olarak kaybettiği, ikincinin daha avantajlı, daha “fit”, yaşaması daha uygun doğası karşısında teslim olduğu yanılsamalarına teslim oluruz.

Hiç de öyle değildir.

Örneğin, Ermeni, Azeri, Gürcü ve Rus topluluklarının 80 yıl geriye gidip birbirlerinin boğazına sarılması Sovyet sosyalizminin “uluslar çözümü”nün kapitalist rekabet (siz boğazlaşma okuyun) eğilimi karşısında dayanıksız olması ile değil emperyalist saldırılar ve Sovyet sosyalizminin taşı üstünde taş bırakmama çılgınlığı ile ilgisi vardır.

Sovyet sosyalizmi düşmanı ile savaşımında kaybetti.

Yıkıldı, yıktılar.

Kapitalizm ile rekabet edemediği, insan doğasına ve dünyaya onun kadar uygun olmadığı için değil, bu savaşta kapitalizme öldürücü darbeyi indiremediği, kendisini kapitalist-emperyalist dünyanın darbelerinden koruyamadığı için yıkıldı.

Sovyetler şimdi bin parçaya bölünmüş gibi görünüyorsa, uluslararası rekabet eski sovyet coğrafyasında boğazlaşmalara, katliamlara davet çıkarıyorsa bu “çözülemeyen sorunların” değil tastamam bu coğrafyadaki tüm çözümlerin ve bunların sonucunda oluşan yapıların üzerinde barbarca tepinilmesinin ürünüdür.

Başlıktaki soruya dönelim.

Sovyet sosyalizminin onlarca ulusu, onlarca etnik topluluğu birarada yaşattığı bir gerçektir.

Putin'in beğenmediği “sosyalizm altında ulusların özgürlüğü” de, verilmiş kültürel haklar da, mikromilliyetçilerin beğenemediği, “Rusça” şemsiyesi altında toplanma da Sovyet sosyalizminin somut birikimleridir.

Yaşanan yıkımı “sosyalizmin başarısızlığı” olarak yutturmaya kalkışanlara hiç yüz vermeyin.

Elbette “daha iyisi yapılabilir”.

Ama Sovyet sosyalizminin ulusların eşit ve kardeşçe yaşamını örgütleme konusunda büyük başarısı vardır ve bu hiç de öyle “sosyalizm gelince zaten uluslar önemsizleşecek, ulusal sorun da yol üstünde bir bakmışız çözülmüş oluverecek” başarıları değildir.

Sovyet sosyalizmi eskinin düşman/rakip uluslarını eşit bir birliğe taşırken aynı zamanda bu ulusların tarihsel varoluşlarını geliştirmiştir.

“Devrimden sonrasına ertelemecilik” konusunda ise net olalım. Devrimci bir işçi iktidarının sağlayacağı kaldıraç olmadan, değil ulusal sorun, Bayburt'un sorunları bile çözülemez.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 11.11.2017- 10:40


101. yıl için-Aydemir Güler

Ekim Devriminin yüzüncü yılı doldu. Başka yerlerin yanı sıra, Devrimin kendi mekânında, Rusya’da, Sen Petersburg ve Moskova’da da yapılan törenlerle… tamamlandı.

Herkes kendi bayramını kutlar!

Böyle bir atasözü var mı, bilmiyorum. Ben duymadım. Ama olsa iyi olurmuş…

Türkiye’li komünistler olarak Ekim Devrimini nasıl kutladığımıza ve sonrasına ilişkin hatırlatmalardan ve notlardan oluşacak bu yazı…

“Sosyalizm Cumhuriyete çok yakışacak” sözü bizim kutlayışımızı temsil ediyor. Ekim Devriminin ülkesi bize sınırdaş da olsa, hepimiz enternasyonalist de olsak bizim bayramımız buralı olmalıydı. Üstelik 1917 ile 1923 somut tarihsel bağlamları içinde birbirleriyle organik ilişki içinde bulunmuş, 20. yüzyılın başındaki hesaplaşmada aynı safta yerlerini almışlardı. Türkiye’de yeni bir cumhuriyete ihtiyaç var ve yenisinin dayanıklı olabilmesinin koşulu sosyalistliğidir.

Ekim Devrimini dünyanın her yerinde kutlarız. Ama biz burada kutluyoruz ve Ekim Devrimini Türkiyelileştiriyoruz. Nostalji yapmıyoruz, zaten var olan bir uluslararası dili olduğu gibi aktarmıyoruz. Burada kutlamalarımızı yeniden kuruyoruz.

Çünkü maksadımız bir takvim yaprağıyla ilgili değil. Yüz yıldan geleceğe bir enerji çıkarmaya ihtiyacımız var. Veya böyle bir görevimiz…

İkincisi, yukarıda geçerken değindiğim tarihsel organik ilişkidir. Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyeti, Ekim Devrimi ile bağlantılıdır. Bizim emperyalizmi ülkemizden püskürtmemiz ve devrimci Rusya’nın Birinci Dünya Savaşından tek taraflı olarak çekilmesi, karşılıklı birer cephenin yükünün kalkmasıdır. İki devrim birbirini beslemiştir.

Bu iki ülke dünya üzerinde birbirlerinin yalnızlığını gidermişlerdir.

Kurtuluş Savaşına Bolşeviklerin yaptığı silah, cephane ve para yardımı yaşamsaldır.

Sonrasında Türkiye Sovyet yatırımlarına sahne olmuş, bir dizi kamu işletmesi sayesinde, bir de bizim serginin adında ifade edildiği gibi “sosyalizm Türkiye’de izini” bırakmıştır.

Yeri gelmişken; Kurtuluş Savaşında Kemalist hegemonya tesis edilirken bundan zarar gören bir akımın da komünizm olduğu bellidir. Ankara hükümeti ile aynı tarafa kendini yerleştiren genç komünist hareketin ödediği bedeli, Amerikan tabiriyle bir “dost ateşi” olarak görmeyiz biz. TKP’nin kurucu önderliğinin imha edilmesi sınıf kavgasının bir uzantısıdır. Ne kazadır ne rastlantı. Ve zaten Türk Devriminin kaderini karartan süreç, kurtuluş ve cumhuriyetin sosyalizm giysilerine bürünmemesi, başka bir sınıfsal doğrultuyu seçmesi, tam da komünistlerin trajedisinde sembolize olur. 1921 Ocak’ında Karadeniz’e komünistlerin ölüleri düşmemiştir yalnızca. Soldan kaçan bir devrim, zaman içinde kendisini inkâr edecek bir sona varacaktır.



Sovyetler Birliği’nde olan ise buna benzemez. Lenin’in iktidarın ele geçirilmesi sırasında, Stalin’in önce kolektivizasyon-endüstrileşme sonra da Anayurt savaşı ile sergiledikleri devrimci ve kurucu iradenin erozyona uğraması önlenemedi. Sovyet sosyalizminin ortaya çıkarttığı anıtsal eser yetmedi. Yenildiler. Yenildik.

Siyasal mücadelelerde yenilgiye mazeret aramak çok yersizdir.

Elbette yenilen yapının ne olduğuna bakacağız, öğreneceğiz, eleştireceğiz, yenilmez olanını yaratmayı amaçlayacağız.

Herkes kendi dersini öğrenir. Bir de, böyle bir söz olsun, varsın.

Bizim dersimizin başlığı kaldığımız yerden devam etmektir.

Çok basit. 21. yüzyılın can yakan sorunlarını sıralayın şöyle bir. İster çocuk bakımı deyin ister ulusal-etnik gerilimler. İster gündelik yaşamın kıvrımlarına inin, ister kürenin bütününe tepeden bakın… Çözüm ararken Sovyet deneyimine dönüp bakmanızın gerekmeyeceği, dahası o deneyimin bıraktığı noktadan devam etmenin yerinde olmadığı bir tane kritik sorun bulursanız, söylediklerime itiraz edersiniz…

Ekim Devriminin anıtsal mirası eğitimdir, hızlı sanayileşmedir, anadilde eğitimdir, kadın özgürlüğüdür, halk sağlığıdır, sanatın sıradan insanı kucaklamasıdır. Yenilgi asla buralarda değildir. Yenilgi bu anıtsal yapının inşasını mümkün kılan sosyalizmin içine yapılan kapitalist şırıngalardadır.

Merkezi planlamaya biraz piyasa aşısı yaparsanız, sosyalist toplum zehirlenir.

Halkın yönetime katılım mekanizmalarını burjuva parlamenter ölçütlerle yargılamaya kalkarsanız, o mekanizmalar çöker.

Her şeyin metalaştığı, işsizliğin kural olduğu bir kapitalist toplumsal yapıyla, istisnasız bütün temel gereksinimlerin kamusal hizmet olarak görüldüğü ve sübvanse edildiği, işsizliğinse yasak olduğu sosyalizm arasında ücretleri karşılaştırıp, sosyalist ülkeyi ücretlerin çok düşük olması nedeniyle mahkûm etmek delilik olur.

Sosyalist devrimi ne iktidarı alırken, ne sosyalizmi kurarken, ne olgun toplumun deneyimini yükseltirken sulandırmamak gerekir. Yüz yıl önce Bolşevikler sosyalist devrimciydi. İleriki yıllarda da biz sosyalist devrimcilikte ısrar edeceğiz. Bizim aldığımız ders budur.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 11.11.2017- 10:51


Çöküş üzerine Metin Çulhaoğlu'nun bir tespiti:

''Sistem gümbür gümbür çökerken Sovyet halkları neden pek kılını kıpırdatmadı?  

Çöküş, gerçekten sadece önderliğin, yani partinin ve devletin üst kadrolarının “ihanetinin” eseriyse, Sovyet halklarıyla ilgili şu sonuca varmak kaçınılmaz oluyor: Bu insanlar, “yukarıdan” sosyalizmi satacak hain çıkmadığı sürece sosyalizme, çıktıktan sonra da kapitalizme eyvallah diyecek ölçüde apolitikleştirilmiş, edilgenleştirilmiş ve yabancılaştırılmıştır…

Demek ki devrim, özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında “kitlesizleşmiş” ya da “kitlesizleştirilmiştir.”

Denecektir ki Stalin’den sonra Hruşçov geldi, Brejnev pasif kaldı, Andropov vakitsiz öldü, Merkez Komite ya da Politbüro içindeki şu ya da bu dengeler olumsuz gelişti, vb. vb... İyi de bütün bunlar olurken Sovyet halkları ne yapıyor, ideolojik anlamda nelerle besleniyor, 1917’de gerçekleşen büyük devrimi nasıl görüyor, nasıl algılıyordu?

Eğer önderlik (henüz ihanet etmeden) halk için “işleri var, aşları var; konut, eğitim, sağlık gibi alanlarda dertleri yok, bol bol votka da içebiliyorlar, neleri eksik ki?” diye düşünürse, halk da “ben bunları çoktan kanıksadım, şimdi canım hamburger, Holywood filmi, ‘batılı yaşam tarzı’ istiyor” der ve iş orada biter…

Zaten orada bitmiştir.

***

Kim bilir, belki balık gerçekten baştan kokmuştur…

Ama kokmasaydı da bu başın Sovyet halklarını seferber edip canlandırmaya, ortalığa çekidüzen verip ekonomide, siyasette ve toplumsal yaşamda yeni bir “sosyalist canlanma” yaratmaya ne mecali vardı ne de ideolojik formasyonu buna elveriyordu…

Sona doğru, Perestroyka ve Glasnost’la bir şeyler denemeye kalktıklarında Pandora’nın kutusu açıldı ve bu kutudan çıkan düpedüz kapitalizm yanlısı çapsız teknokratlar meydanı boş buldular. Çünkü karşılarında sosyalizm adına sağlam duracak birikime sahip bir önderlik yoktu.

“İhanet” mi?

Evet, zamanında Bersntein, Kautsky, Plehanov gibileri sosyalizme “ihanet etmişlerdir”; ama en azından ihanet ettikleri söylenen şeyin ne olduğuna ilişkin ciddi fikirleri olduğu kesindir.

Peki, Gorbaçov, Yeltsin, Şevardnadze, Aliyev ve benzerlerinin “ihanetle” suçlandıkları şeye (sosyalizme) ilişkin ciddi bir bilgi birikimine sahip olduklarını düşünüyor musunuz?  

***

Bundan sonra Türkiye dâhil dünyanın neresinde olursa olsun hiçbir sosyalist devrim “teknik anlamda” Ekim Devrimi’ne benzeyemez, benzemeyecektir.

Bundan sonra Türkiye dâhil dünyanın neresinde olursa olsun her sosyalist devrim “öz itibarıyla” mutlaka Ekim Devrimi’ne benzeyecektir.

Bundan sonra dünyanın neresinde olursa olsun herhangi bir sosyalist devrim, umarız sosyalizmden bihaber bürokrat-teknokrat önderlikler ve apolitikleştirilmiş bir halk kitlesi yüzünden Ekim’in akıbetine uğramaz. ''


http://ilerihaber.org/yazar/sevimsiz-yazi-78687.html



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 06.02.2018- 17:01


SSCB çözülmüştür. 70 küsur gün süren Paris Komünü'nden sonra, 70 küsur yıl süren reel sosyalizm de yerini kapitalizme bırakmıştır. Acı ama gerçek.

Hiç kuşkusuz dersler çıkarmalıyız bu durumdan. Dersler çıkarmalı ama hiçbir şekilde bu ders bilimsel sosyalizmin reddine dönüşmemeli. Çözülüşten bilimsel sosyalizmin reddini çıkarmak ders falan değildir. Ne dersi, karşı devrimci saflara savrulmanın adı ne zamandan beri ders olmuştur?

Siyasal devrimden sonra köylü Rusya'da iktidara gelenler iki çıplak gerçekle karşı karşıya kalmışlardı; bunlardan birincisi Avrupa devriminin yenilgisi sonucu oradan hiçbir yardımın gelmeyeceği gerçeği ve ikincisi geri kalmış bir köylü ülkesinde sosyalizmin kurulmasının önündeki zorluklar. Bu iki zorluk Troçki dahil pek çok önderin geri adım atmasına yol açabiliyordu. Ama önce Lenin ve sonra Stalin, o koşullarda sosyalizmi kurmaya başlamaktan çarelerinin olmadığını görüyorlardı. Öyle de yapmaya çalıştılar.

Evet, kuruluşun üstelik Rusya gibi geri kalmış bir ülkedeki zorlukları pek çok yanlışı da beraberinde getirmiştir. Hiçbir normal ve ön yargısız akıl ve mantık, bu sürecin yanlışsız sürdürülebileceğini savunabilir. Sovyet liderleri için de geçerlidir. Devrimden sonra 4 yıl gibi bir savaşı ekleyin, savaş sırasında ve sonrasında ortaya çıkan açlık sorununu da düşünün ve faşizmin saldırısıyla harap düşen ve 20 milyonunu yitiren bir toplumun yönetilmesi konusunda hala yanlışsız bir süreç olacağını dillendirip durun!

Mümkün mü böyle bir şey!

SSCB'nin neden yıkıldığı konusunda pek çok şey söylenebilir. İnkara varan eleştiriler bir yana,-onları ciddiye almanın bir anlamı yok- bu konuda pek çok kitap yazıldığını da söyleyelim. Ben kısaca, bu dönem için ''sınıf mücadelesi kaybedildi'' diyorum. Koca bir ülke, aşağıdan hiçbir talep olmadan, hiçbir gösteri yapılmadan, hiçbir silah atılmadan yukardan aşağıya dönüştürülüyor ve sosyalizm rotası kapitalizme çevriliyorsa, oradaki yanlışlık hem proleter diktatörlüğün kendisinde ve hem de revizyonizmin partiyi nasıl ele geçirdiği sorusunda yatmaktadır. Stalin'in ölümünden sonra hruşçov kifayetsizi ile başlayan süreç Gorbaçov haini ile noktalanmıştır. Reel sosyalizmin hiç kuşkusuz hataları olmuştur. Sanırım bu başlıkta da bunlara değinmişizdir ama temel faktör burada yatmaktadır.

Proleter diktatörlüğün yeterince kurulamayışı ve komünist partinin iç işleyişi...



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 30.11.2019- 08:59


Gorbaçov sosyalist ekonomiyi nasıl yıktı?

"SSCB bizzat parti önderliği içindeki hainlerin ve onların yarattığı yeni kapitalist sınıfın bilinçli çabaları sonucunda yıkıldı."

Candan Badem

Sovyetler Birliği, planlı ekonomideki yapısal zayıflıktan dolayı veya genelde ekonomik sebeplerle yıkılmadı, en tepedeki yöneticilerin ihanetiyle yıkıldı. Hain Gorbaçov SBKP Genel Sekreteri olduktan sonra Aleksandr Yakovlev denen haini Kanada Büyükelçiliğinden getirip ideolojiden sorumlu politbüro üyesi yaptı ve bütün Sovyet medyası ve yayınlarını onun emrine verdi. Böylece kapitalist ideoloji bizzat parti yayınlarından dile gelmeye başladı. Gorbaçov dış işleri bakanı yaptığı Şevardnadze denen hainle birlikte Doğu Avrupa sosyalist ülkelerini birer birer emperyalizme peşkeş çekti. Ayrıca başta Baltıklar olmak üzere ulusal cumhuriyetlerdeki burjuva milliyetçi hainlerle birlikte SSCB’yi bölmeye parçalamaya girişti. Hainler bütün bunları yaparken halkı sosyalizmden soğutmak için sosyalist planlı ekonomide yapay ekonomik krizler de yarattılar. Şimdi bu ekonomik mekanizmalardan bazılarına bakalım.

Gorbaçov haininin sosyalist ekonomiye ilk darbesi 1985’te uygulamaya koyduğu sözde alkolizmle mücadele amaçlı anti-alkol uygulamaları oldu. Alkollü içki üretimi ve satışı birden yarı yarıya düşürüldü, alkollü içki satan mağazaların sayısı birden azaldı. Alkol ancak saat 14 ile 19 arasında satılmaya başladı. Fiyatlar birden iki üç katına çıktı, bir şişe votkanın fiyatı 10 ruble oldu ki ortalama maaşın 200 ruble olduğu koşullarda bu çok ciddi bir artış demekti. SSCB’de içki üretimi ve satışından elde edilen gelirle öteki temel gıdalar sübvanse ediliyordu. İçkiden elde edilen gelir merkezi bütçe gelirlerinin % 10’una tekabül ediyordu. İçki gelirleri düşünce temel gıda fiyatlarını düşük tutmak da zorlaşmaya başladı. Buna dünya pazarında petrol ve doğal gaz fiyatlarındaki düşüşten dolayı SSCB ihracat gelirlerindeki düşüşler de eklendi. SSCB normalde sadece petrol ihraç etmiyordu, makineler de ihraç ediyordu ve geçici fiyat dalgalanmalarını aşacak güçteydi. Ancak ekonomi yönetimi hainlerin eline geçmişti ve bu hainler sürekli yapay tüketim malları kıtlıkları çıkarıyorlardı. Nitekim 1988’de hainlerin uygulamaya soktuğu iki mekanizma durumu daha da zorlaştırdı.

1988’de çıkan kooperatifler yasası ile kooperatiflere başka haklar yanında ihracat ve ithalat yapma hakkı da verildi. Bu ise planlı ekonomiye doğrudan darbe demekti çünkü SSCB içindeki bütün temel gıda ürünleri ve hatta sınai ürünlerin fiyatları dünya fiyatlarına göre çok düşüktü. Kooperatifler ucuza aldıkları bu ürünleri dışarıya satarak büyük gelirler elde ettiler ve bu gelirler kooperatif yöneticileri ve üyelerinin cebine girdi. Örneğin içeride çok ucuza satılan kaliteli Sovyet tereyağını İngiltere’ye sattılar. Bu durum aynı zamanda SSCB içinde tereyağı kıtlığı yarattı. Kooperatifler ayrıca hammaddeleri, sınai yarı mamul ve mamulleri de sosyalist ve kapitalist ülkelere satmaya başladılar. Bu açıkça planlı ekonominin temeline balta vurmaktı.

Gorbaçov haininin yine 1988’de çıkardığı işletmeler yasası da bu ekonomik vurgunu kolaylaştırdı. Bu yasa ile işletme yöneticilerine ürünlerinin fiyatlarını kendileri belirleme ve ürünlerini kendileri pazarlama hakkı verildi. Böylece işletmeler arasındaki tedarik zincirleri bozulmaya başladı. Kooperatifler işletme müdürlerine rüşvet vererek iç pazara gitmesi gereken ürünleri dışarıya satmaya başladılar ve içerdeki kıtlığı artırdılar. Ya da işletme müdürleri aile üyelerine kurdurdukları kooperatifler üzerinden ürünlerini satmaya başladılar. Ardından ithalat izinleri geldi ve kooperatifler rafları yabancı mallarla doldurmaya başladılar. İthal ürünleri satanlar ve sosyalist işletmelerin mallarını dışarıya satanlar gelecekteki oligarşinin nüvelerini oluşturdular. Ekonomideki denetim ortadan kalkınca herkes işletmelerden birşeyler çalmaya başladı. Sıradan çalışanların hırsızlığı küçük boyuttaydı ancak işletme müdürleri ve gölge ekonomideki yeni burjuvazi çok büyük çapta hırsızlık yapmaya ve kıtlığı çekilen mallar üzerinden spekülasyona başladı. Gorbaçov döneminde bu yeni yaratılan kooperatif ve gölge ekonomi sektöründe 3 milyon insan çalışmaya başladı. Böylece yeni bir kapitalist sınıf oluşmaya başladı. Görüldüğü üzere, sosyalist ekonomideki sorunlar planlı ekonominin içsel yapısal sorunlarından dolayı değil, sosyalist ekonomiye düşman unsurların sistemin içine kasten sokulması ve düpedüz yağmalama sonucunda ortaya çıktı. Bu arada Yakovlev ve şürekasının emrindeki medya her gün Stalin hakkında yalanlarla halkın kafasını karıştırıyordu. Baltıklarda ve öteki cumhuriyetlerde ayrılıkçı eğilimlere açıkça göz yumuluyordu. Kapitalist yolcular halka doğrudan kapitalizme geçmek istediklerini söylemiyorlar, daha iyi bir sosyalizm istedikleri yalanıyla kitleleri kandırıyorlardı. SSCB bizzat parti önderliği içindeki hainlerin ve onların yarattığı yeni kapitalist sınıfın bilinçli çabaları sonucunda yıkıldı. SSCB’de kamu işletmelerinin ve kamu servetinin yağmalanması insanlık tarihindeki en büyük hırsızlıktır.

https://gazetemanifesto.com/2019/gorbacov-sosyalist-ekonomiyi-nasil-yikti-316052/



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 03.12.2019- 08:20


Sovyetlerin yıkılışının tek nedeni Gorbaçov ve şurekası değildir. Gorbaçov Stalin'den sonra iktidara gelen başta Hruşçov olmak üzere bir yığın yetersiz liderliğin hatalarından da yararlanarak sosyalizme son tekmeyi vuran   hainden başka bir şey değildir. Sovyetler Birliği'nde Stalin'in ölümüyle başlayan süreçte bir dizi hatalar gerçekleştirilmiş ve Gorbaçov da bu hataları kullanarak kapitalizme dönüşün adımlarını atmıştır. Kısaca reel sosyalizm'in yıkılışının nedeni Candan Badem'in de söylediği gibi ekonomik hayattaki birtakım yanlışlara rağmen sosyalist ekonominin bizatihi kendisi değil kapitalizmdeki sınıf mücadelesinin sosyalizmde daha da şiddetli bir biçimde sürdüğü gerçeğinin parti içinde gereken önemde kavranmayışı, gereğinin yapılmaması ve bunun sonucunda partinin karşı devrimci bir grubun yönetimi ele geçirmesidir. Gorbaçov Stalin'den sonraki yönetim yanlışlıklarının parti içinde sosyalizm hainliğine dönüşmesinin adıdır. Tarihe de böyle geçecektir.

Reel sosyalizmin tarih sahnesinden çekilişinin Fukuyama tarafından ''tarihin sonu'' olarak nitelenmesi kısa zamanda bizzat Fukuyama tarafından terkedildi. Bu konuya takılmanın bir anlamı yok. Ne var ki, çözülüşün getirdiği ''teorinin sonu'' ve benzer yaklaşımlar, bir şekilde devam ediyor. Sözde sol-sosyalist forumlar için söylüyorum, enternasyonalizm çığırtkanlığı adı altında burjuva kozmopolitizmini savunmaktan başka bir şey yapmayanlarla,   ''kerameti kendinden menkul solculuk'' olarak tanımladığımız ve çeşitli başlıklar altında burada çözümlemeye çalıştığımız bir sözde solculuk anlayışı bu dönemin belirgin özelliği olmuştur. Bir anlamda bizim sözde sol-sosyalist ve dahi enternasyonal forumlarımız   teorinin sonu yaklaşımlarının bir şekilde kol kanat bulduğu ve en ''marksist'' ve ''Leninist'' olanlarının bile bu ideolojik basınçtan nasibini aldığı platformlar halindeydiler. Hal böyle olunca, bu iklim birtakım kerameti kendinden menkul solculuğunda yeşermesine yol açmıştır. Bir yandan komünist olma iddiası ve öte yandan liberalizme methiyeler bu tür savruk solculuğun en anlaşılmaz tutarsızlığıydı...

Bir Gorbaçov hainliği nelere yol açmış, değil mi?






Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 08.12.2019- 06:35


Bir Gorbaçov hainliği nelere yol açmış, değil mi?   diyerek bitirmişim yazıyı. Aslında öteden beri hep aynı şeyleri söylüyorum. Reel sosyalizm toplumsal bir kalkışma ve genel bir memnuniyetsizliğim yol açtığı bir eylemsellik   yüzünden çözülmedi, tam tersine parti içinde hep var olduğu söylenen bir ''hizbin'' ya da ''eğilimin'' Hruşçov'dan başlayarak etkili olması ve sonunda Gorbaçov eliyle son bulması yüzünden gerçekleşti. Sanırım, Fidel Castro'nun sözleriydi, ''Stalin'den sonra bir başka Stalin SSCB'nin başında bulunsaydı, reel sosyalizm çöker miydi?''

Ne var ki, (bence) gerçeğin bu olması, Sovyetler Birliği'nde hemen her şeyin uyarında gittiği ve sosyalist kuruculuk konusunda hiçbir hatanın yapılmadığı anlamına gelmez. Bir Hruşçov yetersizliği ile bir Gorbaçov haininin parti MK'sına nasıl geldiği/getirildiği bile başlı başına bir sorun değil mi? Tamam, bir komünist partinin   siyasal devrimdeki öncülüğünün önemi, devrim sonrasındaki kuruculuk döneminde de artarak sürecektir ve bu süreçte yapılabilecek hataların sınıfsal mücadelenin kaybedilmesi anlamına bile gelebileceği Sovyet deneyimi ile anlaşılmış olmalıdır ama, böyle bir tehlike var diye, devrimi yapan ve kuruculuk döneminde önder güç olan partide farklı eğilimlerin olmaması savunulabilir mi? Bence Türkiye'deki örgütsel planda var olan dağınıklıkta da bu sorunun ciddi bir payı var. Hizip ve eğilimlere kapalı bir çekirdek kadronun partiye hakimiyeti bir sorun, genel stratejik tavırda anlaşmak koşuluyla farklı eğilimlerin de partide bulunması reel sosyalizmde gördüğümüz gibi, bir başka sorun. Merkeziyetçilik ve kadro yapılanması ve hatta partiye üye kabulü bile bu bağlamda yeniden ele alınmalı diye düşünüyorum. ve reel sosyalizmin yaşadığı bu sorun, bu konuda partide geri adıma yol açmamalı, diye düşünüyorum.


''Sovyetler Birliği karşı devrimci bir dönüşüm içine girmişken işçi sınıfı/halk ne yapıyordu; neden bu dönüşüme engel olamadı'', sorusu önemli bir soru olmakla birlikte, dönüşümün parti iktidarını eline geçiren eğilimlerin hataları ve hainliği ile gerçekleştiği gerçeğini yanlışlamaz.

Siyasal devrimden sonra iktidara gelen devrimci kadroların önünde sosyalist kuruculuk ve komünist topluma yürüyüş gibi yadsınmaz bir görev bulunur. Bu süreç Marks'ın deyimiyle ''kapitalizmin doğum lekelerini'' ortadan kaldırma sürecidir ve öncelik, toplumun iş, aş, eğitim, barınak, sağlık vb. gibi temel önceliklerin sağlanmasına yöneliktir. Yine reel sosyalizm deneyiminden biliyoruz, bu sorunların giderilmesi sadece üstten çabalarla gerçekleştirildiğinde toplumda sosyalizmin kapitalizmden daha iyi bir sistem olduğu ve asla yitirilmemesi gerektiği şeklinde bir duyguya otomatik olarak sağlanamıyor. Sosyalist kuruculuk ve komünist topluma yürüyüş birtakım teknolojik ve ekonomik hedeflere varıldığında sorunsuz bir şekilde ilerlediği anlamına da gelmiyor. Toplum, sınıf bu sürecin dışında kaldığında, bu süreç sınıfla birlikte gerçekleştirilmediğinde otomotaik bir şekilde sosyalist insan yaratılamıyor. Sosyalist kuruculuk bu yüzden sosyalist toplumu, sosyalist bireyi de ortaya çıkartacak   biçimde bir bütün olarak planlanmalı. Gorbaçov haininin reel sosyalizme son tekmeyi vurduğu ortaya çıktığında topumun/sınıfın gereken direnci göstermemesinin başka bir açıklaması olamaz. Bu yüzden kuruculuk sosyalist insanı yaratma süreciyle atbaşı gitmelidir. Sosyalizmin felsefesi, düşünüş yöntemi ve proletaryanın tarihsel görevleri topluma benimsetilmedikçe kuruculuk konusunu daha ileri taşımak ve ve sosyalist devrimciliği sürekli gündemde tutabilmek pek mümkün görünmüyor, gibi geliyor bana.

Reel sosyalizmin çözülüşüne bir de bu gözle bakmakta yarar var.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.12.2019- 08:04


SSCB'nin ortadan kalkması, reel sosyalizmin çözülmesinin nedenleri bağlamında sol saflarda önemli bir savrulmaya da yol açmıştır. Fukuyama ve benzer burjuva ideologlarının da etkisiyle ''yıkılmışsa ortada bir yanlışlık var'' algısı ortaya çıkmış, savrulmanın ötesinde, buralarda çokça değindiğimiz şekliyle ''kerameti kendinden menkul bir solculuk'' da özellikle sözde sol-sosyalist forumlarda boy göstermeye başlamıştır. Bu kerameti kendinden menkul solculuk da iki kısımda değerlendirilebilir. Birincisi liberalizmin etkisine girdiklerini açık seçik söyleyen ve sosyalizmin -sosyalist kuruculuğun- bir burjuva demokrasisi gibi olması gerektiğini ileri süren kesimler... Detaylandırılabilir belki, ama şu kadarını söyleyelim, genellikle Leninizme karşıdırlar, reel sosyalizmin çözülüşünden sonra ortaya çıkan ''Marks'a dönelim'' çığırtkanlığının etkisine giren ve bir anlamda Marks'ın temel   söylemini redderek Marksist olduğunu savlayan kesimler bunlar...

İkincisi ise, bu kerameti kendinden menkul solculuğun bir başka versiyonu. Temel özelliği de samimiyetsizliği... Hem yetersiz, hem donanımsız ve hem de samimiyetsizler; evet, birincilerin tersine bu kesimde hiçbir samimiyet yok. Bu samimiyetsizlik bir de yetersizlik ve donanımsızlıkla birleştiğinde insanda ( ya da bende) gerçekten bir rahatsızlık duygusu uyandırmaktan başka bir duyguya yol açmıyorlar. Bu grubun bir başka özelliği, kuyrukçuluğa eğilimli olması. Çoğu kuyrukçu, özellikle bir dönem açık seçik Kürt hareketine (sanaldan söz ediyorum) abilik yapması, bu yolla egolarını tatmin etme çabası. Hem kuyrukçular, kuyrukçuluğa eğilimliler ve hem de enternasyonalist ve dahi komünistler! Önceleri internetten buldukları ''UKKTH alıntılarını(!)'' forumlara asarak Marksist Leninist oldukları imasında bulunurlar, sonra da Kürt hareketinin yasal temsilcisinin kuyruğuna takılarak da enternasyonalist olunduğunu anlatmaya çabalarlar. Söylemleriyle olsun, siyasal duruşlarıyla olsun liberal etkilere açık, daha net ifadeyle liberalizmin biçimlediği tiplerdir. Enternasyonalist ve dahi komünist oldukları iddiası bu lilerberal etkileri gizleme ve ne olduklarını kendilerinin bile anlayamayışları nedeniyledir. Pek çok ortak yanları olmakla birlikte, ortaklaştıkları en önemli konu ise anti-Stalinizm'dir.

Kısaca, reel sosyalizmin çözülüş nedenleri elbette önemli ama, çözülüşün ortaya çıkardığı bu savruluşu da asla göz ardı etmemek gerek.





Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 12 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   8   9   10   [11]   12   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör SSCB'de sosyalizmin çözülüşü melnur 1 2643 09.03.2019- 07:31
Konu Klasör Reel politika denizcan 5 5621 19.01.2015- 21:52
Konu Klasör Reel Sosyalizmler: Kıymetlerini bilelim; hatırlayalım dayanışma 1 4312 12.04.2015- 23:32
Konu Klasör Türkiye'nin reel kapitalizmi ve dinci ideoloji denizcan 0 3920 13.12.2014- 18:02
Konu Klasör Ekim devrimi, Reel Sosyalizm ve Çöküş spartakus 0 3622 05.08.2015- 21:30
Etiketler   Reel,   sosyalizmin,   çözülüşü,   üzerine.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS