SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   [2] 
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 15.11.2014- 15:07


Alıntı Çizelgesi: Alisan yazmış

Alıntı Çizelgesi: umut yazmış

Alişan Stalin ve Sovyetler Birliği'nin düşmanı marksizm org'ın alıntılarıyla sosyalizm düşmanlığını bir kez daha ortaya dökmüş.

umut kimin ne söylediğine değil iddiaların doğruluğuna bakacaksın. Bir gerçek varki senin buraya astıkların hakkında zerre kadar bilgi sahibi olmadığın. Dünyayı sadece "sol portal" üzerinden izlemen senin davranışın aynen sektelerin davranışını anımsatıyor. Seni bir hayal dünyasna götürmüşler ve sen gerçek yaşamı o hayal dünyasındaki gibi zannediyorsun. Sen uyanmadıkca, kafanı kumdan çıkartmadıkca, biat siyasetine dur demedikce,...... hayal dünyandaki hayatı buraya aktarmaya devam edeceksin.
Almanya'da dahi senin astıklarını destekleyenler nerdeyse yok oldular ama sen hala bilmediğin, araştırmadığın bir konuyu buraya asıyorsun. 17 milyonluk doğu almanya dan nden şimdi birleri senin gibi çıkıpta yukarıdaki saçmalıkları söylemiyor, o sistemi tekrar istemiyorlar veya yıldönümünde milyonları sokaklara dökemiyorlar,.....? Sen milyonları salakmı zannediyorsun? Uyan artık bu rüyadan.



Alişan hayatında hiç sosyalist bir kitap okudun mu; tavsiye edeceğin bir kitap var mı?



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Alisan
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: Alisan
Cevap Tarihi: 15.11.2014- 16:29


Alıntı Çizelgesi: denizcan yazmış

Alıntı Çizelgesi: Alisan yazmış

Alıntı Çizelgesi: umut yazmış

Alişan Stalin ve Sovyetler Birliği'nin düşmanı marksizm org'ın alıntılarıyla sosyalizm düşmanlığını bir kez daha ortaya dökmüş.

umut kimin ne söylediğine değil iddiaların doğruluğuna bakacaksın. Bir gerçek varki senin buraya astıkların hakkında zerre kadar bilgi sahibi olmadığın. Dünyayı sadece "sol portal" üzerinden izlemen senin davranışın aynen sektelerin davranışını anımsatıyor. Seni bir hayal dünyasna götürmüşler ve sen gerçek yaşamı o hayal dünyasındaki gibi zannediyorsun. Sen uyanmadıkca, kafanı kumdan çıkartmadıkca, biat siyasetine dur demedikce,...... hayal dünyandaki hayatı buraya aktarmaya devam edeceksin.
Almanya'da dahi senin astıklarını destekleyenler nerdeyse yok oldular ama sen hala bilmediğin, araştırmadığın bir konuyu buraya asıyorsun. 17 milyonluk doğu almanya dan nden şimdi birleri senin gibi çıkıpta yukarıdaki saçmalıkları söylemiyor, o sistemi tekrar istemiyorlar veya yıldönümünde milyonları sokaklara dökemiyorlar,.....? Sen milyonları salakmı zannediyorsun? Uyan artık bu rüyadan.



Alişan hayatında hiç sosyalist bir kitap okudun mu; tavsiye edeceğin bir kitap var mı?

Ne alaka simdi? konuyla ne alakasi var? Birak okumayi bizzat reel yasamda yasadim "sosyalizmi". Sen gercekten herhangi bir arastirma yaptinmi denizcan? Amacin satasmakmi yoksa gercekten dogrularimi ögrenmek?



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
proleter
[ tek yol devrim ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 16.08.2013
İleti Sayısı: 406
Konum: Yalova
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: proleter
Cevap Tarihi: 17.11.2014- 12:17



"Demokrasi tehdidi" ve bitmeyen anti-komünist histeri - A. Eren


Fedaral Almanya Devlet Başkanı Gauk ve medyanın başlattığı tartışmaların arkasında, Berlin Duvarı’nın yıkılışının kutlamaları, sosyalizme karşı bir ideolojik saldırı fırsatına dönüştürmüştür. “Kapitalist sistemin dışında başka bir toplumsal alternatifin tarihsel olarak mümkün olmadığı” propagandası medya yoluyla emekçi sınıflara enjekte edilmiştir.

Resim Ekleme

Almanya’nın Thüring Eyaleti’nde, büyük olasılıkla Berlin Duvarı’nın yıkılışından 25 yıl sonra Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve Yeşiller Partisi’nin desteği ile Sol Parti adayı Bodo Ramelow başbakan seçilecek. Sol Parti adayının eyalet başbakanı seçilmesi ve bunun eski Doğu Almanya’da gerçekleşmesi karşısında, geçmişte sosyalizme karşı mücadeleyi meslek edinmiş bir papaz olan şimdiki Devlet Başkanı Joachim Gauk; Sol Parti’nin hala “komünist totaliter” geçmişi ile hesaplaşmadığı, demokrasiyi içselleştirmediği argümanıyla Ramelow’un eyalet başbakanı seçilmesine karşı çıkarak tartışmalara yol açtı. Öyle ki, Sol Parti adayı Ramelow başbakan seçilmek için yürüttüğü seçim propagandası çerçevesinde Doğu Almanya’nın “hukuk dışı bir devlet” olduğu söylemini -ki bu anti-komünist bir söylem olarak bilinir- sıkça kullanmasının yanında, bu söylemi yeni eyalet hükümetinin görüşmelerinde de açıkça dile getirdi. Başbakan adayı Ramelow, parti içindeki tepkileri de bir kenara iterek, yeni dönemde Sol Parti’nin kurulacak hükümetlerde yer almaya her koşulda hazır olduğunu pratikte göstermiş oldu.

Fakat eski sol kavramları dahi kullanmaktan kaçınmak, sermaye çevrelerinin geçmişe yönelik yoğun ideolojik bombardımanı karşısında boyun eğmek ve biat etmek dahi bazı çevreleri tatmin etmiyor.

Doğu Almanya’nın, “kapitalist topluma alternatif sosyalist bir toplum inşasına girişiminin tarihsel bir hata, meşruiyeti olmayan bir arayış olduğu”nun her defasında vurgulanması gerekiyor ki, “çoğulcu demokrasiyi” içselleştirdikleri inandırıcı olsun. Yani milyonlarca insanın Hitler faşizmine karşı büyük bedeller ödeyerek Marx ve Engels’in ülkesinde, sömürüsüz, sınıfsız bir sosyalist toplumsal düzen yaratma çabası Alman tekelci burjuvazisi tarafından hiçbir koşulda affedilmiyor.

Geçtiğimiz hafta Berlin Duvarı’nın yıkılışının yirmi beşinci yılı dolayısıyla Federal Almanya Parlamentosu’nda yapılan kutlama törenine meclis başkanının özel davetlisi olarak çağrılan müzisyen Wolf Biermann (DDR’den kaçısından bu yana Batı Almanya’nın gerici kesimlerinin yıllarca sosyalizme karşı saldırılarında en çok kullanılan popüler anti-komünist bir zat), Sol Parti fraksiyonun oturduğu sıraları parmakla göstererek “canavar yuvası” ve “maziden kalan artık” gibi terimlerle beklenmedik bir saldırıda bulundu. Bu çıkış burjuva parlamenterist davranış normlarını dahi zorlamış olacak ki, birçok parti temsilcisi “bu laflar söylenmeseydi daha iyi olacaktı” türünden açıklamalarda bulundular. Parlamentodaki kutlama sosyalizmle, tarihle bir hesaplaşmaya dönüştü. Açıkça belirtmek gerekiyor; burada sorun Doğu Almanya’da yaratılmaya çalışılan “sosyalizmin” savunulması, Berlin Duvarı’nın kabul edilmesi ya da hoş görülmesi değil, öne çıkan esas tartışma, kapitalist toplumsal yapıya alternatif bir düzen yaratma girişimi ve bunun hala taraftar bulması. Tekelci burjuvazi yüzyıl da geçse bunu kabullenemiyor. Bu açıdan Karl Marx’ın “başta çobanlarımız olmak üzere biz (Almanlar) uygar toplumların devrim merasimlerinde sadece bir kez yer aldık, o da mezara taşınırken” sözleri hala çok güncel.

Almanya’nın yayılmacı politikalarını ve dışa yönelik “sorumluluk üstlenme” gerekçesiyle militarist müdahalelere katılımını devlet başkanı seçildikten bu yana aktif bir şekilde sürdüren ve Almanya kamuoyunu “papazvari söylemlerle” ikna etmeye çalışan Gauk, bu çabasını sürekli anti-komünizm histerisiyle sürdürmekte.

Özellikle “Soğuk Savaş” stratejisinin ideolojik ve politik kavramlarının yoğun bir şekilde kullanılması, “demokrasi”, “özgürlük”, “hukuk”, “insan hakları” vb. kavramların içi boşaltılarak karşı tehdit olarak kullanılması dikkat çekmektedir.

“Demir Perde”ye savaş ilanı

Devrimci işçi hareketine karşı burjuvazi, Marx ve Engels zamanından bu yana çift yönlü stratejik yol izlemektedir. Birinci yol, her türlü araç ve yöntemin kullanılmasıyla devrimci işçi hareketini fiziksel olarak tasfiye etmek. İkinci yol ise devrimci harekette iç ayrışma, yumuşama, rüşvet, şantaj, ajanları sızdırarak egemen sistemin sınırları içine hapsetmek. Bu iki stratejik yol ile birlikte dünya burjuvazisi Sovyetler Birliği’nin varlığından itibaren sistemli bir savaş sürdürdü. Bu ikili stratejide hangi yolun öne çıkacağında koşullar belirleyici oldu. Sovyetler Birliği doğrudan emperyalist müdahaleyle yenilmeyince (1918-1920 yılları), genç Sovyetler Birliği, diplomatik olarak tanınmasının ardından ekonomik sabotaj, iç muhaliflerin desteklenmesi ile içten çökertilmeye çalışıldı. Bu strateji de iflas edince Sovyetler Birliği, Nazi terörüyle boğulmak istendi. Devrimci işçi hareketinin ideolojik ve politik olarak tasfiye edilmesinde ikinci yöntemin kullanılması etkili oldu. Devrimci işçi hareketi doğrudan savaşta hiçbir dönemde yenilmemiştir.

1945’ten 1947 yılına kadar ABD-İngiliz emperyalistleri Hitler faşizmine karşı büyük bir zafer kazanmış olan Sovyetler Birliği’nin özellikle Avrupa halkları nezdinde yarattığı sempati ve dayanışma gerçekliğini de gözeterek yeni bir stratejiyle harekete geçtiler.

ABD ve NATO, savaş sonrası oluşan sosyalist bloka karşı yürüttüğü “soğuk savaş” stratejisi çerçevesinde, dünya komünist hareketini ideolojik olarak uyuşturmak ve etki altına almak amacıyla kapsamlı, sistematik ve çok yönlü bir çalışma başlattı. Daha önce Stalin’e “My friend Joe” diye hitap eden İngiltere Devlet Başkanı Winston Churchill, 5 Mart 1946 yılında yaptığı meşhur “Fulton Konuşması”nda “Demir Perde”nin, yani Sovyetler Birliği`nin yıkılması çağrısında bulundu. Bu savaş çağrısı sadece Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku ülkeleri ile sınırlı olmayacak, diğer ülkelerdeki komünist işçi partileri de, Sovyetler Birliği’nin “Hıristiyan uygarlığını tehdit eden beşinci kolu” nitelendirilmesiyle hedefe konuldu.

Mart 1947’de, dönemin ABD başkanının adıyla anılan “Truman Doktrini” gibi kapsamlı bir politik, askeri, ideolojik hareketle, sadece dönemin komünist partisi değil, ABD’nin çıkarları önünde engel olarak görülen her türlü demokratik hareket dahi “komünist tehlike” oluşturduğu argümanıyla saldırı hedefi yapıldı. “Komünist tehlikeye“ karşı en somut müdahale Mart 1947’de, Hitler faşizmine karşı büyük zafer kazanmış olan Yunanistan Demokratik Ordusu’na yapıldı. Truman, “Yunanistan'ın devlet varlığı bugün binleri bulan silahlı komünist terör aktiviteleri tarafından tehlike altında bulunmaktadır. Yunanistan, kendi ayakları üzerinde duran bir demokrasisi olacaksa desteklenmelidir” ifadelerini kullandı.

İngiliz emperyalistlerinin Yunanistan’da karşı-devrim güçlerini yönetimde tutma çabası sonuçsuz kalınca ABD, Avrupa uygarlığının tehlikede olduğu gerekçesiyle “demokrasiyi yeniden inşa etmek” adına fiili müdahalede bulundu.

Dahası 14 Eylül 1949'da ABD Ulusal Güvenlik Konseyi’nin bir direktifi doğrultusunda, komünist partiler içinde “ayrı görüş taşıyan muhaliflerin” oluşumunun güçlendirilmesi ve Doğu Bloku ülkelerinin “demokratik sosyalizm” ve komünist partilerin ise sol sosyal demokratizme evriminin sağlanması, somut bir görev olarak formüle edildi.

“Komünist reform hareketini” Sovyetler Birliği’ne karşı oluşturmak için, özellikle emperyalizme karşı mücadele içinde yetişmiş kadrolar “stalinist” tanımlamasıyla izole edildi ve birçok partide ayrışmalara hız verildi. “Totalitarizm” yerine böylece “demokratik, özgürlükçü” siyasal yapılar oluşmalıydı. “Bu sürecin sonunda komünist partiler içinde ‘reformcu’, ‘demokratik sosyalist’ eğilimlerin etkili duruma gelmesi büyük bir başarı olacaktır” (Direktif No. 31) denmektedir.

Anti-komünizm kampanyası ve reformizmin güçlendirilmesi ile eski partilerin politik kimliklerinden sıyrılarak “serbest pazar ekonominin” savunucuları konumuna gelme çalışmaları paralel sürdürüldü. İşçi hareketi ve sendikal yapılar içinde yer alan “eski sosyalistler” bu yeni “demokratik sosyalizmin” sözcüleri oldular. Devrimci işçi hareketini egemen sisteme bağlamak için emperyalist güçler aktif olarak müdahalelerde bulundu. Örneğin Hitler faşizmine karşı yurtdışında mücadele etmiş komünist kadroların Almanya’ya gelişleri İngilizler tarafından engellenirken, reformist ideoloji ve oportünizmi etkili kılmak için, Max Brauer gibi tanınmış sarı sendikacılar ABD’den özel uçaklarla sendikal hareketi yeniden inşa etmek üzere getirilmiştir.

Berlin Duvarı’nın yıkılması anti-komünist söylemi sonlandırmadı

Belli ölçülerde söylem düzeyinde dahi politik programlarında devrimi ve kapitalizmin aşılmasını belirten sol sosyal demokrat partiler, bu “anti-komünizm histerisiyle” yüzyüze kaldılar. Doğu Bloku’nun dağılması ve Berlin Duvarı’nın yıkılmasının ardından ilan edilen “tarihin sonu”, liberal demokratik uygarlığın zafer ilanı özellikle Almanya’da bu “soğuk savaş” ideolojik saldırısını sonlandırmadı.

Avrupa genelinde “zeytin dalı”, “mozaik sol partiler” parlamentarist sistem içinde kalarak politika yapmaya zorlandılar, ikna edildiler. Parlamenterist sol güçlendiği ölçüde, yönetimlerde yer aldığı oranda, parlamento dışı işçi ve emekçi mücadelesiyle bağlar koparılarak, bu partiler eski sosyal demokrat partilerinin sol fraksiyon rollerini üstlendiler. Almanya Sol Partisi bu sürecin sadece en canlı örneği. Fraksiyon başkanı Gysi, Wolf Biermann’ın saldırısını teşhir edeceğine “Evet, DDR bir diktatörlüktü” diyecektir. Bununla da yetinmeyerek “DDR adına özür diliyoruz” diyecek düzeyde bu anti-komünist histerinin pervasızlığına boyun eğmişlerdir.

Sol Parti, bugüne kadar birçok eyalet meclisinde önemli bir güç elde ederek ve bazı eyalet hükümetlerinde “yönetim sorumluluğu” alarak egemen kapitalist sistemle, izlenilen ekonomik, sosyal programlarla fazla sorunlarının olmadığını pratikte ispatlamıştır. Büyük sermaye gruplarının bazı sözcüleri, Gauk’un “histerisine” karşın, sol parti üyesinin başkan olmasında bir sorun görmediklerini belirterek, “esas olan pazar mekanizmasının işlemedir” tarzında demeçler vermişlerdir. Zira Sol Parti bütün kadrolarını, hükümet yönetimlerinde yer alma konusundan uzun dönemden bu yana ikna etmiş bulunmakta. Bazı cılız itirazlara karşın parlamenterist sistemin içinde entegre oldukları ortaya çıkan gerçek.

Fedaral Almanya Devlet Başkanı Gauk ve medyanın başlattığı tartışmaların arkasında, Berlin Duvarı’nın yıkılışının kutlamaları, sosyalizme karşı bir ideolojik saldırı fırsatına dönüştürmüştür. “Kapitalist sistemin dışında başka bir toplumsal alternatifin tarihsel olarak mümkün olmadığı” propagandası medya yoluyla emekçi sınıflara enjekte edilmiştir. Bodo Ramelow gibi Sol Parti yöneticisi politikacılar egemen sermaye gruplarının belirledikleri “oyun kurallarına” boyun eğmeye hazır olduklarını, geçmişlerinden özür dileyerek göstermeye çalışmışlardır.

Kızıl Bayrak



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   [2] 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Berlin Duvarı: Bir Başka Soğuk Savaş Efsanesi dayanışma 0 3527 31.10.2014- 12:55
Konu Klasör "Berlin'de bir kadın" Kaçak 0 3285 10.09.2015- 17:07
Konu Klasör Berlin kızıla boyandı melnur 0 3215 14.01.2014- 16:29
Konu Klasör Erdoğan'a Berlin'de büyük protesto melnur 0 3079 05.02.2014- 05:56
Konu Klasör Berlin'de 'Demokratik Türkiye için Toplumsal Sözleşme Arayış konferansı' melnur 0 2223 22.09.2019- 05:57
Etiketler   Berlin,   Duvarı,   efsanesi
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS