SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Karşı-devrime karşı devrim           (gösterim sayısı: 4.199)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: denizcan
Konu Tarihi: 10.12.2014- 12:59


Karşı-devrime karşı devrim-Can Soyer  

Son bir haftada gündeme giren tartışmalara bakalım.

Kadının erkekle eşit olamayacağı...

Çalışan kadının fuhuşu yaygınlaştırdığı...

Osmanlıca derslerinin müfredata sokulması...

Karma eğitimin kaldırılması önerisi...

Cumhuriyet devrimlerinin “köpekleştirme” olarak adlandırılması...

Türkiye Cumhuriyeti’nin “gereksiz bir parantez” olarak tarif edilmesi...

Mustafa Kemal’e manşetten küfür edilmesi...

Din adamlarına “saldırı vakti, ne gerekiyorsa yapın” talimatı...

Türkiye’de siyasetin yerleşik kabulleri ve Türkiye toplumunun geleneksel hassasiyetleri konusunda az çok fikri ve deneyimi bulunan herhangi birinin ağzını açıkta bırakacak sözler bunlar.

Birçok insanın “nasıl olabilir, bu sözler nasıl sarf edilebilir?” diye düşündüğünü, içten içe bu sorunun kafalarda döndüğünü tahmin etmek zor değil. Çünkü Türkiye’de şimdiye kadar kimsenin açık açık söylemeye cesaret edemeyeceği sözler bunlar.

Elbette bu düşünceler yeni icat edilmedi. Türkiye kapitalizminin yüz yıllık modernleşme sürecinde, burjuvazinin ve devletin bir siyasal ve ideolojik aygıt olarak hep el altında tuttuğu İslamcılık, buna benzer düşünce ya da sorgulamaları hep taşıdı, yaymaya çalıştı.

Ancak bir cumhurbaşkanı, bir başbakan, bir bakan, bir milletvekili, bir vali, bir müsteşar, bir müdür, bir kurum temsilcisi, kısacası kamusal kimliğiyle tanınan bir devlet görevlisi hiç bu türden sözler sarf etmeye cesaret edemedi.

O halde yeni bir durumla karşı karşıya olduğumuz açık.

AKP’nin ve Erdoğan rejiminin son haftalarda gaza basmasının, gerici dönüşümü tamamlamak için faşizan yöntemlere başvurmasının, hem söylemde hem de tarzda giderek sertleşmesinin arkasında bir neden yatıyor olmalı. O neden ise, AKP’nin 12 yıldır sürdürdüğü karşı-devrim mücadelesini artık sonuca ulaştırmaya çalışmasıdır.

2002’den bu yana adım adım tasfiye edilen Birinci Cumhuriyet, şimdi yeni bir rejimin kuruluş ilanıyla tarihe gömülmek istenmektedir. 1923’de tarihsel niteliği ve gerçekleştirdiği sıçrama ile bir devrim sıfatını hak eden hamle, şimdi bir karşı-devrimle baş başadır.

Karşı-devrim adım adım örgütlenmiş, mevziler kazanmış, iktidarı ele geçirmiş ve nihayetinde kendisini resmileştirerek zaferini ilan etme noktasına gelmiştir.

Osmanlı’nın yeniden ihyası ve Cumhuriyet’le birlikte kazanılan tüm ilerici kazanımların, sadece filliyatta değil, resmi olarak da tasfiyesi anlamına gelen karşı-devrim, bu uzun koşuda ipi göğüslemek istemektedir artık.

Velhasıl, ortada ne bir diktatörün delirmesi ne de kimi resmi görevlilerin kastını aşan sözler sarf etmesi vardır. Son bir haftada tanık olduklarımız, AKP’nin karşı-devriminin tamamlanma aşamasına, resmileşme noktasına gelmesidir.

Bu karanlık tabloda, biri AKP’yi diğeri Türkiye halkını işaret eden iki nokta ise gözlerden kaçmamalı.

AKP, her ne kadar bir karşı-devrimi resmileştirme aşamasına gelmiş olsa da, bunu artık iktidarını tümüyle garanti altında gördüğü, zafere eriştiğine emin olduğu için, yani başarısını tescillemek adına değil, tam tersine, iktidarının giderek sallanmaya başladığını, ayaklarının yere sağlam basmadığını gördüğü için yapmaktadır.

Diğer bir deyişle, AKP, tüm toplumu ve Türkiye’nin ilerici birikimini teslim aldığı için değil teslim almak için, yendiği için değil yenmek için, yok ettiği için değil yok etmek için karşı-devrimini resmileştirmeye çalışmaktadır.

Türkiye halkı ise, çeşitli biçim ve ölçeklerde AKP’nin karşı-devrimine direnmeye, daha da fazla direnmek için güç biriktirmeye devam etmektedir. Tüm şiddet ve baskıya, ideolojik manipülasyona, kara propaganda tekniklerine karşın, Türkiye toplumunun önemlice bir kısmı AKP karşısında sağlam bir pozisyon kazanmıştır ve bunu korumayı sürdürmektedir.

Yani, AKP karşısındaki direnç, yenilmiş ya da etkisizleştirilmiş değil, tam tersine günden güne biriken bir enerjiye sahiptir.

Önemli olan, bu direncin bir kez daha heba edilmesine izin vermemek, AKP karşıtı mücadeleyi Birinci Cumhuriyet nostaljisinin sığlığına mahkum etmemek, Türkiye halkının önüne ilerici, aydınlanmacı ve özgürlükçü bir sıçrayış seçeneğini koyabilmektir.

Nasıl ki çivi çiviyi sökerse, AKP’nin karşı-devrimini de ancak Türkiye halkının görkemli mücadelesi bu topraklardan söküp atacaktır.

Karşı-devrime karşı devrim...

Ülkemizi, bizi bu karanlıktan kurtarmak için ihtiyacımız olan tek şey bir devrimdir.

Ve şimdi tam vaktidir...



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 10.12.2014- 13:00


Karşı devrimin tescili...-Ahmet Cemal  

Birkaç gün önce sona eren 19. Milli Eğitim Şûrâsı, bir gerçeğin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki ilanı ve itirafı yerine geçti : AKP iktidarının bundan böyle birincil hedefi, 29 Ekim 1923 tarihinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün kurumları ile birlikte tasfiyesi ve geçersiz sayılmasıdır.

Bu bağlamda, Mustafa Kemal’in bütün devrimlerinin – ‘köpekleşme’ benzetmesinde yapıldığı üzere – olabildiğince aşağılanması ve yürürlükten kaldırılması, dünya tarihinde emperyalizme karşı verilmiş ilk savaş olan Milli Mücadele’nin tarih sayfalarından giderek silinmesi, 1923’de kurulmuş olan ulus-devlet’in yerine bir ümmet toplumunun geçirilmesi, ‘Türk’ adının ‘Müslüman’a dönüştürülmesi ve bütün bunların sonucunda – Sayın Başbakanımızın deyişi ile – gereksiz bir ‘parantezin’, yani Cumhuriyet Dönemi’nin tarih sayfalarımızdan çıkartılarak tarihimizin kaldığı yerden – herhalde Mondros Mütarekesi’nden ve Sevr Antlaşmasından! – bu yana tekrar sürdürülmesi, yazımın girişinde sözünü ettiğim ‘birincil hedef’in kapsamındadır.

Dediğim gibi, bütün bunlar, 29 Ekim 1923 tarihinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ni tasfiye etme ve o cumhuriyetin beraberinde getirdiği bütün çağdaşlaşma girişimlerini hükümsüz kılma niyetlerinin açıkça tescilidir.

Peki bu açık ve seçik tescili izleyen zamanlarda neler ola/bilecektir? İsterseniz bunlara da kısaca bir göz atalım:

Her şeyden önce Lozan Antlaşması’nın tarihte Türklerin – yani bizim muktedirlere göre ‘Osmanlıların’ - en büyük ‘toprak kaybına’ yol açan belge olduğu söylemi, yeniden güçlendirilecektir.

Ardından, Mustafa Kemal’in aslında Padişaha ve Halifeye başkaldıran bir ‘asi’ olduğu – belki örneğin bir Damat Ferit’in becerebildiğinden çok daha vurgulu biçimde! – dile getirilecektir.

‘Milli Mücadele’ gibi, sonu bir imparatorluk yıkıntısının üzerinde Türkiye Cumhuriyeti gibi bir çağdaşlık anıtının yükselmesine yol açan bir serüvenin aslında ne kadar gereksiz(!) olduğu anlatılmaya çalışılacaktır.

Yüzyıllar boyunca halkının okur yazarlık oranının yüzde ortalama beşi geçmeyen Osmanlı’dan Anadolu’ya ancak dipsiz bir cehaletin miras kalmış olabileceği unutularak, cumhuriyetin kazanımları yerine sürekli olarak Arap harflerinin ‘Osmanlı Aydınlanması’na olan katkılarından söz edilecektir.

Ve nihayet, laiklik ilkesi yüzünden bir anda dini elinden gidiveren bir halkın bu eksiğinin giderilebilmesi için yaşadığımız topraklarda, Cumhuriyet’in kuruluşundan doksan yıl sonra toplumsal ve bireysel yaşam, tekrara düşünce yerine inanç temeline oturtulacaktır.

……………..

Evet, bütün bunların gerçekliği, birkaç gün önce sona eren 19. Milli Eğitim Şûrâsı’nın kâğıda dökülen hedefleri ile tescil edilmiştir.

Şimdi, tarihte eşi az bulunur bu ‘Karşı-Devrim’in gerçekleşmesine büyük ve ısrarlı çabalarından dolayı, olmayan bir burjuva kültürünün yanılsamaları içersinde zamanlarını neredeyse sadece ‘kaçıncı cumhuriyette olduğumuzu’ anlamaya çalışmak için harcayan, bu yüzden elimizdeki tek cumhuriyetin de köküne kibrit suyu eken ‘burjuva aydınlarımız’ ile, aynı çabayı göstermekte geri kalmayan ve ülkenin her büyük bunalımında çareyi(!) kendi içinde parçalanmakta bulan ‘Türk Solu’na en içten teşekkürlerimi sunmayı çok acı bir borç sayıyorum!

Karşı-Devriminiz kutlu olsun!



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Fatih Yaşlı -3 Mart 1924 inkılap kanunlarından karşı-devrime.. melnur 0 1 06.03.2024- 21:00
Konu Klasör Devrime yolculuk owert 1 4132 04.09.2020- 08:39
Konu Klasör Sınıftan devrime… denizcan 1 3071 14.02.2016- 10:53
Konu Klasör Devrime doğru 5N1K denizcan 1 4035 08.02.2015- 00:00
Konu Klasör Umutsuzluğa karşı mükemmel bir ilacımız var... melnur 0 1833 17.12.2019- 06:13
Etiketler   Karşı-devrime
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS