SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Ebu Cehil Orhan Pamuk           (gösterim sayısı: 4.714)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: umut
Konu Tarihi: 17.12.2014- 13:05


Ebu Cehil Orhan Pamuk
Mehmet Kuzulugil


Orhan Pamuk'un Boğaziçi Üniversitesi'nde Komünist şairimizin adıyla kurulan kültür ve sanat araştırma merkezi'nin açılışında konuşacak olması kimileri için hiç şaşırtıcı değildi.

Kendi adıma bunun kendisini şaşkınlıkla karşıladığımı söyleyebilirim.

Büyük bir şair adına, büyük bir politik şair hakkında bir araştırma merkezi açıyorsanız, açılışında en azından kendi sanat ya da siyaset geçmişinde bu şaire ait kuvvetli referansları olan birisini seçmeniz beklenir.

Orhan Pamuk'un edebi kişiliğinde Nâzım'ın nasıl bir yeri, nasıl bir izi var ki?

Protestolar sonucu kendisi gelemese de “videyosunu” göndermeyi tercih etmeseydi bu soru bütünüyle yanıtsız kalacaktı.

Yolladığı “videyo”dan öğrendiğimiz kadarıyla, Pamuk “1970'lerde sol fikirlere ilgi duyan pek çok genç gibi Nâzım Hikmet şiirlerine benzer şiirler yazmaya” çalışmış.

Nâzım'dan, onun şiirlerinden etkilenme düzeyinin “sol fikirlere ilgi duyan pek çok genç” kadar olması Pamuk'un “Nâzım hakkında açılış konuşması yapma otoritesini” tek başına ortadan kaldırmayabilirdi yine de.

Pamuk, kendi edebi kişiliğinde (siyaseti bir kenara koyuyorum!) çok da yeri olmadığını anladığımız Nâzım'ı anlamaya, bilmeye çabalamış olabilirdi ve belki de bu çabada “sol fikirlere ilgi duyan pek çok genç”ten ileri gitmişti.

“Videyosu” öyle olmadığını gösteriyor.

“Ne kadar derin şeyler söylemiş”, “harika döktürmüş”, “çok güzel bir cevap olmuş protestoculara” nidalarıyla karşılanan görüntülü mesaj (gösterilen olumlu tepkiler bir yana) benim için bir de “konuyla ilgili” cehaleti nedeniyle şaşırtıcı oldu.

'HADİ TABU DEVİRELİM, ESKİ GÜNLERDEKİ GİBİ'

Benim için soru şu: Orhan Pamuk, Nâzım konusunun bu ülkede artık hiçbir açıdan “tabu” sayılamayacağını cehaleti yüzünden mi görememiştir, yoksa “hiçbir şey yapamıyorsan tabu devir” düsturuyla mı saçmalamıştır?

Nâzım'ın “herkes” tarafından kurcalanması, Bahçeli'den Erdoğan'a, Hece Dergisi'nden Birikim'e herkesin bir ucundan tutmaya çalışmasının en azından böyle bir hayırlı sonucu olmuştu bir kere. Özellikle 100. doğum yılında basılan pek çok çalışma “tabu”lara yer bırakmayacak kadar ele aldı konuyu.

Bu açıdan en fazla kurcalanmış, en fazla (sağlı sollu) yanıltmalara maruz kalmış olan alan şüphesiz “Atatürk – Nâzım ilişkisi”.

Pamuk hangi gezegende yaşıyor bilmiyorum ama bu konuda “her taraf”ın görüşü var ve bu görüşler tartışıldı. Nâzım'ı “Kemalist” bilen kemalistler, onun da “kemalist” olduğuna yanan liberaller, “kemalist olmadığını” düşünen komünistler...

Bu konuda son 15 yılda yayınlanan belge ve araştırmaların da katkısıyla söylenmedik şey kalmadı.

Yani Pamuk tabu devirmekte epey gecikti.

Sadece gecikseydi yine bir çıkış bulabilirdi.

Tabu devireyim derken, “hem geç hem de güç” bir iş yapmış oldu.

Gerçekten garip olansa “baştan aşağı yanlış” olan “tabu deviren cümlelerinin” büyük bir heyecanla karşılanmasıydı.

DESTAN HAKKINDA DESTAN

Gazete haberlerinde aktarıldığı kadarıyla şöyle buyurmuştu, Türkçenin Nobelli yazarı:

“Atatürk döneminde Nâzım Hikmet hakkında açılan davalar, şairin çeşitli defalar sürgüne veya hapse gönderilmesine rağmen Atatürk'ü sevmeye devam etmesi; ancak hapisten çıkar çıkmaz Kuvay-ı Milliye Destanı'nı yarım bırakması, böyle tabu bir konudur...”

Vay be!

Pamuk'un, araştırma merkezi açılışında konuşmasını hazırlamadan önce bir iki biyografiye şöyle bir göz atmaktan da sakınmasına ne demeli!

Bana sorarsanız, öncelikle Nâzım'ın “Atatürk sevgisi” ifadesi nobelli bir yazar için kabül edilemeyecek ölçüde naif.

Kemalist devrimi ya da ulusal kurtuluşçuluğu tarihsel olarak konumlandırırken açıkça ifade ettiği olumlamaların yanında Kemal'i bir “burjuva” olarak görmesi ve örneğin Karadeniz'de öldürülen komünistler hakkında yazdığı şiirde “omuzuna burjuva çıkmış” bir araç olarak yansıtması gibi şeyleri bu tür bir naiflikle bir kenara koymak oldukça yakışıksızdır.

Fakat bunun ötesinde, bu konular uzun süredir tabu değil ve belli ki Pamuk bu konuda yayınlanan çalışmalarla, belgelerle ve bu belgeler hakkında yazılanlarla hiç ilgilenmemiş.

Hapisten çıkar çıkmaz Kuvâyi Milliye Destanı'nı yarım bırakması hikayesi ise sadece bir nobelli yazar için değil, “sol fikirlere ilgi duyan herhangi bir genç” için bile fazlaca cahilce.

KUVÂYİ MİLLİYE DESTANI, ANADOLU DESTANI, 'MİLLİ DESTAN'

Öncelikle, Kuvâyi Milliye Destanı meselesi hem çok tartışmalı hem de fazlasıyla tüketilmiş bir konu. Nâzım'ın 1939 yılında hapiste (Atatürk'ün ölümünden sonra!) yazmaya başladığı bir şiirle bağlantılı. Söyleyeceklerimi dayandırdığım kaynaklara referanslar vermekle yetinerek tarif etmeye çalışacağım.

Birincisi “destan”ın adı bile tartışmalı. Kemal Tahir, Vala Nureddin'in yaptığı bir söyleşide “Anadolu Destanı”ndan söz ediyor ve şairin “destanı” İstanbul Tevkifhanesi'nde başlayıp Çankırı Cezaevi'nde bitirdiğini anlatıyor. [Vala Nureddin, s. 406]

Memet Fuat, Şevket Süreyya Aydemir'in evinde bir araya gelinen bir gün Emniyet Genel Müdürü Şükrü Sökmensüer'in Nâzım'a “Bizim halkımızın isyanı ve savaşı yanında İspanya İç Harbi çocuk oyuncağı kalır. Anadolu destanını yazsana Nâzım sen. Anadolu destanını yaz” siparişini (!) verdiğini aktarıyor.

Kesin olan Nâzım'ın ulusal kurtuluş savaşı hakkında bir şeyler yazmaya oturduğu (açık olmalı, tam da kendisinden rejime yaranacak, onun “kemalist inkılabın kıymetini anlamış birisi olduğunu” gösterecek şeyler yazması için akrabalarının baskıları eşliğinde) ve hızla “rayından” çıkarak kahraman paşaların değil Karayılanların, Kartallı Kazımların öyküsünü yazmaya başladığıdır. [Memet Fuat, s. 283]

Memet Fuat'ın aktarımına göre Nâzım'ın dayısı Ali Fuat Cebesoy, bir süre “destan” olarak adlandırılan bu yapıttan şiirleri yazıldıkça temin ederek İsmet İnönü'ye okumaktadır. [Memet Fuat, s. 284]

Vala Nureddin'in Kemal Tahir'den aktarımı ise biraz farklıdır ve daha ikna edicidir.

Anadolu destanını bitirmesi üzerine, annesi Celile Hanım bir kopyasını, dayısı Ali Fuad paşaya göndermiş. Herhalde Anadolu Savaşı kahramanlarından olduğunu düşünerek... Ali Fuad Cebesoy da bunu, ya olduğu gibi, ya da kopyasını çıkararak o zamanın Cumhur Başkanı Milli Şef İsmet İnönü'ye ulaştırmış. Duydu ki, İsmet Paşa destan için “Anadolu Savaşı'nı Nâzım bu destanla bir daha kazandı” demiş. Nâzım'a sordum: “Ne dersin yahu?” Biraz düşündü. Gözlerinden gerçek bir ışıltı geçti. “İsmet paşa dua etsin ki, vaktiyle kazanmış savaşı. Yoksa şimdi burada beraber olacaktık, allalem” dedi.

Bu arada Nâzım'ın söz konusu çalışması için “milli destan” deyişini kullandığını da Kemal Tahir'e yazılmış bir mektubu göstererek Emin Karaca hatırlatıyor.   [Emin Karaca, s. 234]

Rivayetler ve “oluşum halinde” olan şeylerden açıklık kazanmış gerçeklere geçelim.

1939 yılında başladığı çalışma son halini “Anadolu Destanı” ya da Kuva-yi Milliye Destanı olarak almaz. Anadolu Destanı olarak başlayan macera çok farklı ve “Anadolu” sınırlarını çok aşan bir mecraya dökülür. 1940 Eylülü'nde Nâzım, “Meşhur Adamlar Ansiklopedisi” yazma düşüncesinden söz etmektedir. [Göksu-Timms, s.213]

'HEMŞERİ, ESAS MEMLEKET NERE?'

Meşhur Adamlar Ansiklopedisi, kaynağını Nâzım'ın Anadolu'daki ulusal kurtuluş mücadelesini bütünüyle “sıradan” insanların sahne aldığı bir film gibi çalıştığı Anadolu Destanı'ndan alır ve Memleketimden İnsan Manzaraları'na ulaşır.

1939 yılında bir şiirle başlayan “Kuvayi Milliye Destanı” çok kısa bir süre içinde (ve Pamuk'un işaret ettiği hapisten çıkıştan 10 yıl kadar önce!) mekanı tüm dünya oluveren bir başka destanın içine parçalar halinde yayılır.

Anadolu Destanı'nı yazmaya başlarken Nâzım'ı motive eden “Atatürk sevgisi” falan değildir! Tersine, “sarışın bir kurda benzeyen” paşa birkaç dizeye sıkışırken savaşımın sıradan kahramanları sayfalarca anlatılır.

Destanı yazmaktan vazgeçme kısmı ise bütünüyle palavradır. Nâzım, hapisten çıkmadan 10 yıl önce bu destanla başlayan yazımı “Memleketimden İnsan Manzaraları” çalışmasına çevirmiştir.

Nobelli yazarımızın söylediğinin aksine, Nâzım hapisten çıkınca “Destan”ı yarım bırakmamış, hapisten çıkmasından 10 yıl önce, “destan”ı bozup bir başka destanın içine yerleştirmiştir.

Bu destan “Memleketimden İnsan Manzaraları”dır.

Ve bu destanda anlatılan “memleket”in bir ucu Volokolamsk Şosesi'nde Hitler ordularına karşı savaşırken, bir ucu Çerkeş'in Kavak köyünde topal Yunus'un ceviz ağacının gölgesindedir.

Elbette tüm bunlar nobelli yazarımıza uzaktır. Zira onun için örneğin Yalçın Küçük anti-semitist bir kaçık, Emin Karaca boğuntuya getirerek sessiz kılınacak bir solcu araştırmacı, Nâzım Hikmet'se bağışlanamaz suçu komünistlik olan bir kemalisttir.

Orhan Pamuk olunca hiç araştırmadan araştırma merkezi açılışına onur konukluğu etmek kolay olmaktadır.

Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Araştırma Merkezi, memleketimize hayırlı olsun.

Ve nobelli yazarların dilediklerini yedirdikleri bir ülke olmaktan hızlıca çıkmamıza vesile olsun.


Kaynaklar:

Memet Fuat, Nâzım Hikmet Yaşamı, Ruhsal Yapısı, Davaları, Tartışmaları, Dünya Görüşü, Şiirinin Gelişmeleri, Adam Yayınları, Ağustos 2000.

Saime Göksu – Edward Timms, Romantik Komünist: Nâzım Hikmet'in Yaşamı ve Eseri, DK 2001. (İngilizce ilk yayını 1999)

Vâlâ Nureddin, Bu dünyadan Nâzım geçti, Remzi Kitabevi, 1965

Emin Karaca, Sevdalınız Komünisttir: Nâzım Hikmet'in Siyasal Yaşamı, Gendaş Kültür, 2001



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 18.12.2014- 12:49


Pamuk’u “yedirtmeyen” liberallere cevapsız sorular

Orhan Pamuk'un öğrencilerin tepkileri üzerine Boğaziçi Üniversitesi'ne gelememesi üzerine başlayan tartışmada Pamuk'u savunlara FKF MYK üyesi Akın Art yazdığı yazıyla cevap verdi.

Resim Ekleme

(İleri - Haber Merkezi) Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Araştırma Merkezi'nin açılış konuşmasını yapmak üzere Boğaziçi Üniversitesi'ne davet edilen Orhan Pamuk'un öğrenci ve akademisyenlerden gelen tepkiler üzerine kampüse gelmekten vazgeçip, etkinliğe video konferansla bağlanmasının yankıları sürüyor. FKF MYK üyesi Akın Art, Pamuk'u savunanlara 9 maddede "cevapsız kalacak" sorular sordu.

Art'ın "Orhan Pamuk’u 'yedirtmeyen' liberallere cevapsız kalacak sorular" başlıklı yazısı şöyle:

"İki gündür başta sosyal medya olmak üzere çeşitli mecralarda Orhan Pamuk tartışılıyor. Hayır, “aşkta niyet mi önemlidir, kısmet mi” mottosuyla piyasaya sürülen yeni romanı “Kafamda Bir Tuhaflık” sebebiyle değil. Geçtiğimiz günlerde Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin tepkisi üzerine davet edildiği etkinliğe gelemeyip video konferansla katılması sebebiyle adını sık duyar olduk bugünlerde.

Takip edemeyenler için süreci kısaca hatırlatalım: Nobel ödüllü romancı Orhan Pamuk’un Boğaziçi Üniversitesi’ne “Nazım Hikmet Araştırmaları Merkezi”nin açılışı için davet edileceği haberi üniversite öğrencilerini harekete geçirdi. FKF’lilerin “Nazım Hikmet’in adını ancak mücadelesine omuz verenler taşıyabilir” sloganıyla Pamuk’un üniversiteye davet edilmesine tepki göstermesi üzerine, Orhan Pamuk açılışa video konferans yoluyla katıldı. Ardından sosyal medyada çoğunluğunu liberal yazar, akademisyen ve siyasetçilerin oluşturduğu bir toplam, Fikir Kulüpleri Federasyonu’na “düşünce özgürlüğünü” engellediği gerekçesiyle tepki gösterdi. Kimi siteler ve yazarlar ise FKF’nin Orhan Pamuk’u tehdit ettiğini iddia etti. Tepki gösteren toplamın içerisinde Ufuk Uras, Ali Nesin gibi bir zamanların militan “Yetmez Ama Evet”çi isimler başı çekiyordu.

FKF’nin eyleminin ne kadar gerekli olduğu sorulan sorulardan biriydi. Bir diğeri ismi “Fikir Kulüpleri Federasyonu” olan bir örgütlenmenin, Orhan Pamuk’un fikirlerini ifade etmesini engelemesinin tutarlı olup olmadığıydı. Bu sorulara hem biz, hem de FKF’nin eylemine sahip çıkan aydınlar önemli ölçüde cevap verdi. Geçiyoruz. Bizlere milliyetçi, despot ve hatta faşist yakıştırmasını yapan “aydın”lara birkaç soru da biz soralım istiyoruz:

1) Orhan Pamuk’un Nazım Hikmet üzerine bizim bilmediğimiz bir çalışması mı vardır? Pamuk’un Nazım Hikmet üzerine yazılan literatüre katkısı nedir de Nazım Hikmet Araştırmaları Merkezi’nin açılışına davet edilmektedir?

2) Ülkesini Kore Savaşı’na sokmak isteyen Adnan Menderes’i ağır sözlerle eleştiren, memleket gençlerinin Amerikan Askeri olmasına şiirleri, yazıları, söyleşileri aracılığıyla tepki gösteren, bunu çok sevdiği memleketine bir daha hiç dönememeyi göze alarak yapan Nazım Hikmet ile, komşumuz Suriye’nin lideri Beşar Esad’ı tehdir etme cüretini gösteren Orhan Pamuk arasında nasıl bir parallelik kurulmuştur da Pamuk “Nazım Hikmet Araştırmaları Merkezi”nin açılışına davet edilmiştir?

3) Nazım Hikmet’in kitapları, şiirleri yaşadığı dönemde yasaklanmış, uzun süre el altından okunmuştur. Orhan Pamuk ise edebiyatta pazarlama alanında çığır açmış: İletişim Yayınları’na transfer olmasının ardından romanlarının reklamı billboardlara verilen ilk isim olmuştur. Bu iki resim arasındaki yedi fark sizce nedir?

4) Türkiye’yi yurtdışında temsil eden nitelikli bir yazar olduğu iddia edilen Orhan Pamuk, Boğaziçi Üniversitesi’ne iyi bir yazar olduğu için mi, yoksa bir “marka” olduğu için mi davet edilmiştir? Nitelikli bir yazar olmanın ölçütü kültür endüstrisi sınırları içerisinde ülkemizi “gururla” temsil etmek midir?

5) Hem Esad’ı, hem muhaliflerini eleştirmek mümkün teziyle Orhan Pamuk’u savunan, bir yandan Suriye’deki iç savaşı körükleyen sizler neden hem Orhan Pamuk’u eleştirip hem Kürtlerin ve Ermenilerin acılarına ortak olmanın mümkün olabileceğine inanmakta güçlük çekiyorsunuz? Yoksa yıllardır iktidarın omuz başında yer almanıza rağmen “ezilenlerin” haklarını savunmanın tekelinizde olduğunu mu zannediyorsunuz?

6) Bu ülkenin gençliği AKP diktatörlüğü kurulurken, “faşizmin kuruluşuna destek olmayın” diye sizleri uyardı. Fakat siz, vaktinde AKP’ye faşist demeye cesaret edemediniz. Acaba bu korkaklığın ezikliği ile bugün, akademisyen olmanın otoritesini kullanarak, gençleri faşist olmakla itham ediyor olabilir misiniz?

7) Siz steril akademik ortamlarınızda, “ezilen kimlik” çalışmaları ile mikro alanlarda despotça tahakküm kurarken Kobane için sınıra giden, Reyhanlı Katliamını protesto ettiği için hapis cezasına çarptırılan, arkadaşlarımıza ezilen halklardan bahsetmeye, konumunuzu kurtarmak için mağdur edebiyatı yapmaya utanmıyor musunuz?

8) Zaten iktidarda olan fikirleri protesto etmenin “düşünce özgürlüğü”nü çiğnemek olduğunu hangi “bilimsel” yaklaşım ile iddia ediyorsunuz?

9) Faşist dediğiniz o gençlerin mücadelesi olmazsa yakın zamanda çalışabileceğiniz bir akademi kalmayacağının farkında mısınız?

12 senedir memlekete dair yaptığınız bütün analizler yanlış çıkmasına rağmen, bugün hala başkalarını eleştirme pişkinliğini gösteren sizlere utanmaktan, cesaretten söz açmak yersiz. Biliyoruz. Ama olur da cevap verme nezaketinde bulunmak isterseniz istediğiniz sorudan başlayabilirsiniz.

Akın Art
FKF MYK üyesi
Yeni Yazılar Genel Yayın Yönetmeni"



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
abbas
[ emeğin gücü ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 21.12.2013
İleti Sayısı: 830
Konum: Ankara
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: abbas
Cevap Tarihi: 18.12.2014- 13:40


Orhan Pamuk emperyalizmin yazarıdır. Nobel ödülü almasının nedeni de emperyalizmle uyumlu demeçler vermesi nedeniyledir. Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nin açılışına sokulmaması isabetli olmuş. Bu adamların Nazım Hikmet'in adıyla bile yan yana gelmemesi lazım. Bu konuda mücadele verenleri ve Orhan Pamuk'u Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nin açılışına sokmamaları nedeniyle kutluyorum.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 19.12.2014- 11:59


'Bu bizim Nâzım'a karşı sorumluluğumuz'

Boğaziçi Üniversitesi'ndeki Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Araştırma Merkezi'nin açılışına Orhan Pamuk'un çağrılması, okuldaki komünist öğrencilerin tepkisini çekmişti. Komünist Gençlik temsilcisi, Orhan Pamuk'u "kovduk, konuşturmadık" gibi bir dertlerinin olmadığını, ancak Pamuk'un konuşmacı olduğu bir açılışın Nâzım'a sığmayacağını düşündüklerini belirtti.

Resim Ekleme


Boğaziçi Üniversitesi’nde açılan Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Araştırma Merkezi’nin açılışına Orhan Pamuk’un çağrılmasına ilişkin tartışmalar sürerken, Pamuk’un davet edilmesine tepki gösteren Komünist Gençlik temsilcilerinden İktisat Bölümü öğrencisi İsmail Taşdemir ile okulda yaşananları konuştuk.

Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Araştırma Merkezi’nin açılışından nasıl haberiniz oldu? Orhan Pamuk’un davet edileceği biliniyor muydu? Öğrenciler bu açılışa davet edildi mi?
Merkezin açılacağından sanırım on gün önce okuldan gelen bir e-posta ile haberimiz oldu. Mail'de rektörün konuşmasının ardından Can Dündar'ın "Nâzım'ın Kamerasından" adlı belgeselinin gösterileceği ve sonra Orhan Pamuk'un konuşma yapacağı duyurulmuştu.

Dün çıkan haberlere göre, Merkezin Yönetim Kurulu üyesi Gündüz Vassaf'ın istifasının gerekçesinden de, Pamuk'un davet edilmesinin Yönetim Kurulu'na bile danışılmadan alınan bir karar olduğu anlaşılıyor.

Öte yandan açılışın öğrencilere duyurulması noktasında okul bir girişimde bulunmamışken, mesele daha çok Komünist Gençlik'in geçen hafta dağıttığı binlerce bildiriyle öğrencilerin gündemine girdi diyebiliriz.  

Tepkinizin amacı neydi? Merkez’in açılmasına nasıl yaklaşıyorsunuz?
Öncelikle bildirimizde de açıkça belirttiğimiz gibi tepkimiz bu merkezin açılmasına dönük değildir. Hatta merkezin açılması bizi sevindirmiş ve elimizden gelen katkıyı koymaya hazır olduğumuzu da belirtmiştik. Ancak açılışa davet edilen ismin Orhan Pamuk olması, hem Nâzım'ın siyasi kimliği hem de edebi mirasını aktaramayacağı için bizim için eleştiri konusuydu.

Örneğin Orhan Pamuk'un, Esad'ı tehdit ettiği bildirisinin Nâzım'ın anti-emperyalist kimliğiyle uyuşmadığı çok açıktır. Edebi açıdan sıkıntılar konusunda da soL Portal'da Mehmet Kuzulugil bunları ayrıntılı olarak yazdı.

Nâzım’ın yalnızca komünistlere ait olmadığını ifade eden yorumlar yapıldı. Tepkinizin arka planında böyle bir görüş var mıydı?
Şurası çok açık ki Nâzım "memleket şairi"dir. O nedenle Nâzım'ın sadece bizim tarafımızdan sahiplenilebileği gibi bir anlayış ne bildirimizde ne de konuşmalarımızda geçmiştir.

Resim Ekleme

Orhan Pamuk, karşıt görüşlü olsa bile etkinlikte konuşma yapamaz mıydı?
Bence ülkede Nâzım'ın adını yaşatan kurum ve kişilerle iletişime geçilebilirdi. Diğer türlü, Pamuk'un konuşmasıyla yapılacak açılışa Nâzım'ın sığmayacağını düşünüyorduk.

Eğer Pamuk okula gelseydi, konuşma yapmasını engelleyecek bir girişimde bulunacak mıydınız?
Bu soru şu açıdan önemli, kamuoyu ve medyada yaratılan algı Orhan Pamuk sanki fiziksel bir engelle karşılaştığı için gel(e)medi şeklinde yansıtıldı. Pamuk o gün açılışa gelmiş olsaydı, bizim içeri girip onu "konuşturmamak" gibi bir derdimiz yoktu. Ama konu bilinçli bir biçimde çarpıtılarak söylediklerimizin içeriği gümbürtüye getiriliyor. Biz “kovduk, konuşturmadık, gelemedi” derdinde değiliz ki, söylediklerimizin dinlenmesini istiyoruz. Orhan Pamuk da dinleyecek öyle ya da böyle. Böylesi algı operasyonlarına ve “tehdit ettiler” tehditlerine boyun eğmemek gerekir.

Okuldan ve basından gelen tepkiler üzerine ne düşündünüz? Yanıt verecek misiniz?
Örneğin bu görüşme bizim için bir cevap niteliği taşımaktadır. Kısacası, biz en baştan itibaren savunduğumuz pozisyonda ısrarcıyız ve çevremizdeki birçok insan da bize bu noktada desteklerini iletiyor.

Orhan Pamuk’u dinlemekten “mahrum kaldığını” ifade eden bazı köşe yazarları oldu? Onlara ne söyleyebilirsiniz?
Pamuk'un o gün orada görüntülü de olsa yaptığı konuşma internette dolaşıma girdi. Ötesinde “illa ki onu görmek" isteyenler için Pamuk'un fetişleştirildiğini ifade edebilirim.

Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Araştırma Merkezi’nin çalışmalarına destek olmayı düşünür müsünüz? Bundan sonra nasıl yaklaşacaksınız?
Elbette, ancak yönetiminin tartışmalı biçimde kararlar aldığı ve bizim itiraz ettiğimiz isimler üzerinden Nâzım'ı tanıtmaya yönelen bir merkeze destek olmamızın kimi güçlükleri var. Biz yine nerede olursa olsun Nâzım'ın isminin lekesiz ve adına layık bir şekilde yaşatılması için her türlü katkıya hazırız ve kendimizi bu konuda sorumlu hissediyoruz.

Bu bizim Nâzım'a, yoldaşımız Nâzım'a karşı sorumluluğumuz. Daha ötesi değil, o bu memleketin şairi ve dediği gibi, “bu memleket bizim”.

sol




Bu ileti en son umut tarafından 19.12.2014- 12:00 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Yetmez ama evetçilere 'Pişman mısınız' sorusu soruldu: Orhan Pamuk yanıtlamadı... melnur 4 1493 16.12.2021- 07:37
Konu Klasör Batum, Pamuk, Kıvanç, Eygi... Sana az bile kardeşim! ayhan 0 3848 03.02.2016- 22:57
Konu Klasör ORHAN VELİ KANIK selma56 7 5249 18.04.2022- 02:39
Konu Klasör Lümpen-Orhan Gökdemir melnur 0 2881 24.06.2017- 07:25
Konu Klasör Cenaze-Orhan Gökdemir melnur 0 3414 28.05.2017- 17:26
Etiketler   Ebu,   Cehil,   Orhan,   Pamuk
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS