SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 3 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   3   >   son» 
Madde ve Sonsuzluk           (gösterim sayısı: 11.478)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 04.08.2013- 00:38


Madde ve Sonsuzluk



Madde yaratılamaz ve yok edilemez. Madde harekettir. Madde sürekli devinir, değişir ve dönüşür. Hiç bir parçası, hiçbir fiziksel ve kimyasal veya başka bir çeşit süreçle yok edilemez. Bir maddenin ortadan kalkması, sadece ve mutlaka onun başka bir maddeye dönüşmesi anlamına gelir. Bu anlamda bir maddenin yok olma sınırı, başka bir maddesel şeyin var olma sınırıdır. Bu karşılıklı etkilemenin, bu dönüşümün sınırı ve sonu yoktur. Bu nedenle madde sınırsız ve sonsuzdur. Dünyada değişip dönüşen madde dışında hiçbir şey de yoktur..

***

Toplumsal hayatın ilk dönemlerinde nesnel dünyanın açıklanmaya çalışılması konusunda ilkel de olsa maddeci bir anlayışın etkin olduğu görülüyordu. Eski Mısır başta olmak üzere, Çin, Hint, Babil, Roma ve Yunan toplumlarında "doğa felsefecileri" her şeyin tözünün su, ateş, hava ve toprak gibi elementler olduğuna inanıyorlardı. Çin filozofları doğayı "tiji adını verdikleri maddesel parçacıklarla açıklamaya çalışırken, Hintli filozof Kapila hiçbir şeyin öncesiz ve sonrasız olamayacağını ve herhangi bir şeyin hiçten varlık bulamayacağını ileri sürüyordu. Kapila bu şekilde yaratılamayan ve yok edilmeyen bir şeyin (maddenin) var olduğu sonucuna varıyordu.

Günümüzden 2500-3000 yıl önce Sokrates öncesi Yunan filozofları da aynı düşünüş yöntemiyle madde fikrine varmışlardı. Güneş, ay, yıldızlar ve dünya doğal cisimlerdi ve hareketleri doğa yasalarına göre açıklanabilirdi. Onlara göre her şeyin "öz"ü doğadaki gözlenebilir olgular arasındaydı. Thales suyu, Anaksimenes havayı, Heraklitus ateşi, Empedokles toprağı evrenin birincil maddesi olarak ileri sürerken, Demokritos ise, maddenin görülemeyecek kadar küçük parçacıklardan meydana geldiğini söylüyordu. Tüm maddelerin en son temeli bölünemez ve yok edilemez atomlardı.

Maddenin atomlardan oluştuğu ve atomların evrenin temel yapı taşları olduğu düşüncesi 17, ve 18.yüzyıl boyunca sürdü ve 19.yüzyılın sonlarına kadar geçerliliğini korudu. Elektrik ve manyetizma arasındaki ilişkinin bu dönemlerde ortaya çıkması, hemen arkasından gravitasyonal, elektromanyetik ve çekirdeksel alanların saptanması ve bu olguların hiç birinin atom içermemesi bu tezi temelden yanlışladı. Bu yeni durum felsefi bir kargaşaya da yol açmıştı. Kimileri bu olgularda atomların bir şekilde ortaya çıkacağını ileri sürerken, kimileriyse doğada atomlardan oluşan cisimlerin yanı sıra maddi bir niteliği olmadığını düşündükleri elektromanyetik gibi temelden farklı doğal olaylar olduğunu ileri sürmeye başladılar.

Doğanın niteliği konusunda bugün de benzer yorumlara rastlanılmakta, elektromanyetik alanların, yüklerin ve dalgaların gerçekte olmadığı, fizikçilerin düşüncelerini ifade edebilmek için yarattıkları kavramlar olduğu savunulmaktadır. Maddenin en son yapı taşının atom olmadığı bulgusu ve dünyada atomlardan oluşmayan olguların da varlığı her şeyin madde olmadığı, maddeden başka şeylerin de olacağı idealizminin kanıtı şeklinde yorumlandı.

Bilimin gelişmesine paralel belli kimyasal elemetlerin atomlarının, başka kimyasal elemetlerin atomlarına dönüştüğü ve böyle bir potansiyelin varlığı ortaya çıktı. Maddenin bölünemeyen en küçük parçası sanılan atomların elektrik ( elektron) ve magnetik alanlarla yüklü parçacıklar sistemi olduğu anlaşıldı. Elektronların kütlelerinin, klasik mekaniğin yasalarının tersine, hızlarıyla birlikte değiştikleri görüldü. Bilim adamlarının madde ( atom) adını verdikleri şey, elektromagnetik olaylara, elektrik ya da enerji diye nitelenen ve madde olarak görülmeyen şeylere indirgendi. Bütün bu bilimsel bulgulardan sonra maddenin atomlardan değil, elektronlardan oluştuğu izlenimi ağırlık kazandı. Ne var ki, daha önceleri atomların varlığına inanan, ama elektromagnetik olayları yadsımış olan bazı bilim adamları, bu kez atom kendini alan, yük ve dalga olarak gösterdiğine göre bunun madde diye bir şeyin olmadığı anlamına geldiğini ve salt fiziksel kavramlar olduğunu savundular.

Maddenin ne olduğu konusunda bir kargaşa yaşanmaya başlamıştı.




Bu ileti en son melnur tarafından 23.09.2013- 23:18 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 04.08.2013- 00:38


Madde nedir

Günlük pratiklerimiz dünyanın nesnel olarak insan aklından ve duyularından bağımsız olarak var olduğunu kanıtladığı gibi, bilim de, dünyanın insandan veya canlı organizmalardan çok daha önce var olduğunu doğrular. Bu durum yani dünyanın aklın ve duyumların dışında ve ondan bağımsız olarak var olduğu gerçeği dünyanın maddiliği anlamına gelir. Buna göre bizim dışımızda olan her şey, taşlar, ağaçlar, kayalar, denizler, okyanuslar, gezegenler, yıldızlar ve bitkilerle hayvanlar maddi varlıklardır ve bunlardan sadece madde olarak söz ederiz. Ne var ki, madde her zaman cisimsel bir biçim de almaz. Sözgelimi ışık, maddenin cisimsel olmayan bir biçimidir. Sadece atom değil, bilimsel çalışmalar sonucu ortaya çıkartılan elektron ve diğer "elementer" parçacıklar da maddidir. Yeni buluşlar hiçbir şekilde maddenin yok olduğunu göstermemektedir, tam tersine bilim bu tür çalışmalarla maddenin farklı var oluş çeşitlerini ve biçimlerini açığa çıkarmıştır.

20.yüzyıl hemen her bilim dalında olduğu gibi "küçüklerin dünyası"nda da yeni buluşların ortaya çıkmasına sahne olmuş ve maddenin yapısına ait bilimsel düşüncelerimizi bütünüyle değiştirmiştir. Önceleri sadece elektron, proton ve nötronlar biliniyorken daha sonra onlara eklenen pozitron, muon ve nötrino temel parçacık bilimini alt üst etmişti. Bununla da kalmadı, 1947'de ortaya çıkartılan ve pion adı verilen parçacıktan sonra temel parçacıkların ardı arkası kesilmedi ve onlarca temel parçacık açığa çıkarıldı. 1952 yılında ilki yapılan ve hızlandırıcı adı verilen düzeneklerde protonlardan oluşan bir ışın demeti bir hedefe çarptırılıyor ve çarpışma sonucunda yeni bir temel parçacık ortaya çıkıyordu. Durum o kadar ilginç bir hal almıştı ki, buna dikkat çekmek isteyen Willis Lamb 1955'te Nobel ödülü alırken yaptığı konuşmada işi biraz da şakaya vurmuş, "Eskiden yeni bir parçacık bulan herkes Nobel ödülü ile ödüllendiriliyordu" demişti. "Ama şimdi bu tür keşifleri yapana 10.000 dolar para cezası verilmeli."

Dünyanın doğa-bilimsel görünümü ile felsefi madde kavramını birbirine karıştırmamak gerek. Dünya ve yapısı hakkındaki veriler arttıkça belirli madde türlerinin yapısı, durumu ve özelliklerine ilişkin bilgilerimiz ve bunun sonucunda doğaya ilişkin bilimsel düşüncelerimiz de değişmektedir. Madde makro evrende katı, sıvı, gaz ve plazma dışında alanlar halinde de bulunmakla birlikte hiç bilmediğimiz biçimler halinde de karşımıza çıkabilir. Lenin'in bu konuda yaptığı felsefi çıkarsamalar doğanın derinliğine olduğu gibi genişliğine de sonsuz çeşitlilikte olduğudur.

Madde sadece bütün cisimleri oluşturan küçük zerreler değildir. Madde aynı zamanda evrendeki sayısız alemler, kozmik uzaydaki bulutsular, gezegenleriyle güneş sistemi, ve üzerindeki bütün varlıklarla birlikte yeryüzüdür. Yine madde, bazı cisim ve parçacıkların hareketini başka cisim ve parçacıklara taşıyan ve bunları birbirine bağlayan radyasyonlardır, elektromanyetik, ve gravitasyonal alanlardır. Bilincin dışında ve bilinçten bağımsız olan her şey madde kavramı içine girer. Lenin'in tanımlamasıyla madde, insan zihninden bağımsız olarak var olan ve onun tarafından yansıtılan nesnel gerçekliktir.

Madde kavramı sonsuz ve sınırsız çeşitlilikte olan nesne ve görünümlerin hepsinde ortak olanı, varlığı bilinçten bağımsız olan maddeselliği ifade eder. Bir diğer deyişle madde kavramı, bütün maddesel nesne ve görünümlerde var olan bir özelliğin genelleştirilmesidir. Marksist madde kavramı, nesnelerin ve görünümlerin bütün nicel farklılıklarının dışında sadece genel olanı, bütün nesne ve görünümlerde nesnel ortak olanı yani onların bilinçten bağımsız maddesel oluşlarını yansıtır. Lenin Materyalizm ve Ampiryokritisizm adlı eserinde maddenin biricik özelliğinin nesnel gerçeklik olması ve zihnimizin dışında var olması olduğunu vurgular. Madde kavramının ayırt edici niteliği burada yatar. Bütün gerçek olanlar nesnel olarak vardır ve var olan her şey de birer nesnel gerçekliktir. Madde yaratılamaz ve yok edilemez. Madde harekettir. Madde sürekli devinir, değişir ve dönüşür. Hiç bir parçası, hiçbir fiziksel ve kimyasal veya başka bir çeşit süreçle yok edilemez. Bir maddenin ortadan kalkması, sadece ve mutlaka onun başka bir maddeye dönüşmesi anlamına gelir. Bu anlamda bir maddenin yok olma sınırı, başka bir maddesel şeyin var olma sınırıdır. Bu karşılıklı etkilemenin, bu dönüşümün sınırı ve sonu yoktur. Bu nedenle madde sınırsız ve sonsuzdur. Dünyada değişip dönüşen madde dışında hiçbir şey de yoktur.




Bu ileti en son melnur tarafından 23.09.2013- 23:20 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 04.08.2013- 00:39


Madde ve Hareket.

Şu soru da sorulmaktadır: Madde sürekli bir hareket içinde değişip dönüşüyorsa, bu hareketi başlatan şey nedir? Çeşitli biçimler altında zengin bir görünüm içinde bulunan bugünün evreni yerine, yalnızca biçimsiz, hareketsiz maddenin var olduğu bir zaman diliminde, maddeyi harekete geçiren ve her zamanki konumunun dışına çıkaran ilk itki neydi, nereden geldi? Soruyu soranlar yanıtını da veriyorlar. Maddenin kendisinde böyle bir hareketi yaratan nitelik yoktur. Madde bu tür değişim ve dönüşüm yaratacak bir "iç neden"den yoksundur. Maddeyi "ölü" durumundan canlandıracak ve harekete geçirecek bir dış nedene ihtiyaç vardır. İdealizmin ve idealizmin en somut biçimi olan dinlerin bu yanıtı ve bu yaklaşımı gerçekte doğru mudur? Madde gerçekten kendini harekete geçirecek doğaüstü bir güce muhtaç mıdır? Hareket maddenin kendisinden, kendi içinden gelmiş olamaz mı?

Maddenin hareketi bu düşünüş biçimiyle sadece konum değişikliğine indirgenmekte ve bir yerden bir yere kımıldama, hareket etme anlamına geldiği düşüncesine dayandırılmaktadır. 19. yüzyıla gelinceye kadar maddenin hareket biçimi sadece bu şekilde mekanik düzlemde açıklanıyor, maddenin hareket biçimi sadece mekan içinde mekanik yer değiştirme olarak algılanıyordu. Bir kaya parçası bulunduğu konumda kımıldamadan duruyorsa onun hiç bir harekete sahip olmadığı anlamı çıkartılıyor, yerde duran bir taş bir dış etken tarafından bir yere fırlatılmadıkça hiç bir harekete sahip olmadığı ve olamayacağı şeklinde değerlendiriliyordu. İki yüzyıl boyunca bilim sadece bu tür mekanik hareket biçimini inceledi. Cismin hareketsizliğini ve dış etken olmadan hareket etmeyeceği yaklaşımını bu mekanik hareket kuralına dayandırıldı. Aynı şekilde bu düşünüş biçimi, buradan yola çıkarak maddenin uzayda konum değiştirmesini de hep buna bağlamıştır. Fakat deneysel veriler artıp, özellikle fizik, kimya ve biyoloji bilimlerindeki gelişmeler ortaya çıktıkça hareketin pek çok çeşitleri ve biçimleri de ortaya çıktı.

En durağan gözüken cisimler bile sürekli hareket içindedir. Galaksiler, güneş sistemleri, gezegenler, gezegenlerdeki cisimler, dağ başındaki bir kaya parçası, evimizin önündeki kontağı kapalı otomobil ve hatta içinde yaşadığımız evimiz bile bulunduğu yerde sürekli devinir durur. Cisimlerin tamamında bulunan atomlar, elektronlar hiç durmadan hareket ederler. Aynı şekilde bir ev de, kontağı kapalı otomobil de, sürekli olarak hem sahip olduğu atomlar ve elektronlardan ötürü ve hem de dünyanın ekseni ve güneş etrafındaki döngüsü nedeniyle hareketlidir. Hiç hareket etmeden durduğumuzda bile kan dolaşımımız hiç durmaz. Vücudumuzda milyonlarca hücre ölürken onun yerini milyonlarca yeni hücre alır. Bunların hepsi harekettir. Dünyadaki bütün gözlemler maddenin hareketle birlikte var olduğu, hareketin maddenin temel bir niteliği olduğu yönündedir. Aynı zamanda bu örnekler maddenin hareket için bir doğaüstü güce ihtiyaç duyduğu şeklindeki düşünce-inancı da temelden çürütür. Maddenin hareketi kendiliğindendir ve bu anlamda hareketsiz bir madde de yoktur.

19.yüzyıla gelinceye kadar maddenin hareketini yalnızca mekanik yer değiştirme ve mekan içinde basit bir yer değiştirme olarak niteleyen bilimsel anlayış, maddenin uzaydaki hareketini de buna bağlıyor ve bu hareket biçimini doğanın tümüne uyguluyordu. Ne var ki, deneysel veriler artıp, özellikle fizik, kimya ve biyoloji bilimlerinde yeni gelişmeler ortaya çıktıkça hareketin de pek çok çeşitleri ve biçimleri ortaya çıktı.

Engels Doğanın Diyalektiği'nde maddenin hareketinin sadece kaba mekanik bir hareket ve sadece yer değiştirme olmadığını, aynı zamanda ısı, ışık ve elektriksel manyetik gerilim olduğunu, kimyasal bileşim ve ayrışmaların, yaşamın kendisinin ve bilincin de hareket olduğunu, maddenin mekanik yer değişiminin uygun koşullarda ısıya, elektriğe, kimyasal aksiyona ve yaşama dönüşme olanağını da beraberinde getirdiğini söyler.

Gerçekten de mekanik yer değiştirmenin dışında su moleküllerinin ısınması ile ortaya çıkan hareket şekli bir mekanik hareket değildir. Daha karmaşıktır. Herhangi bir kimyasal reaksiyon da harekettir ve hareketin öncekilere oranla daha karmaşık biçimidir. İyonların birleşmesi yoluyla meydana gelen hareket de öyle… İnsan toplumunun hareket biçimi de karmaşık bir süreçtir. Toplumların değişimi, insanın değişimi de bir hareket biçimidir. Bütün bunlara bakıldığında hareketi maddenin sadece uzayda mekanik yer değiştirmesi olarak nitelemek doğru değildir. Bugünün bilimsel düzeyi Engels'in bu görüşlerini ve evrende cereyan eden basit yer değiştirmeden düşünceye kadar tüm değişimlerin maddenin hareket biçimleri olduğunu doğrulamaktadır.

Hareket şeylerdeki ve olgulardaki, dünyadaki ve maddedeki değişimdir. Genel olarak değişikliktir. Buradan yola çıkarak ve biraz önce söylediklerimizden devam edersek, doğada değişik hareket türleri vardır. Birincisi, baştan beri söylenen madde parçacıklarının veya cisimlerin uzayda yer değiştirmesi demek olan mekanik hareketlerdir. Bu tür hareketler maddenin mekanik hareket biçimidir. İkincisi ısısal ve elektriksel süreçler veya hareketin fiziksel biçimleridir. Üçüncüsü, kimyasal reaksiyonlar ve birleşmeler hareketin kimyasal biçimidir. Dördüncüsü, canlı varlıklarda (cisimlerde) var olan değişiklikler, yani hareketin biyolojik biçimidir. Ve beşincisi hareketin toplumsal biçimi, toplum yaşamında ortaya çıkan değişikliklerdir. Bunlar maddenin bilinen hareket biçimleridir. Hiç kuşku yok ki maddenin bilmediğimiz hareket biçimlerinin olması da çok yüksek bir olasılıktır.

Doğada belirleyici olan hareket, değişim ve gelişimdir. Hareket temel ve ayrılmaz bir biçimde maddenin en temel niteliğidir. Maddenin bu en temel niteliği nasıl kazandığı bu bağlamda anlamsızdır. Doğada her zaman var olan madde her zaman da hareketle birlikte var olmuştur. Hareket bu anlamda maddenin var oluşunun, varlığının bir biçiminden başka bir şey olmadığı gibi maddesiz bir hareket de mümkün değildir.




Bu ileti en son melnur tarafından 23.09.2013- 23:21 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 04.08.2013- 00:40


Uzay ve zaman.

Tüm cisimler uzayda üç boyutlu bir hacim içinde birbirleriyle belli bir ilişki içinde bulunurlar. İnsanlar da dahil olmak üzere bütün cisimler, bütün olgular ve bütün süreçler bir mekana ihtiyaç gösterir ve bir mekan içindedirler. Cisimler, olgular ve süreçler birbirlerine yakın veya uzak belli mesafelerle birbirlerinden ayrıldığı gibi, devinen cisimler de uzayda belli bir yol izler. Bütün bunlar maddi gerçekliğin bir özeliğidir ve bu özellik de uzayda mekan tutma, yer tutma olarak adlandırılır. Madde bu uzay içinde vardır. Madde olmadan uzay olmaz. Uzay olmadan madde de olmaz.

Uzay bu anlamda maddenin var oluş biçimidir. Bu "belli bir ilişki" dediğimiz şey mekansal ilişki ya da uzay olarak nitelendirilir. Maddi olgular sadece bu ilişkiler içinde vardır. Bu ilişkiler bağlamında var olur. Hiç bir madde uzay dışında var olamaz. Uzay, maddenin genel bir var oluş biçimidir, birbirlerinden soyutlanamazlar. Uzay olmadan madde olmayacağı gibi madde olmadan uzay da olamaz. Bir başka deyişle uzay dışında madde olmadığı gibi, tersine, madde olmadan da uzay yoktur. Aralarındaki fark herhangi bir maddenin uzay içinde kapladığı yer-hacim ile uzayın tutuğu yer-hacim arasındaki farklılıktır. Bu anlamda herhangi bir cismin uzaydaki "mekan tutarlığı" ile bütünüyle maddi alemin mekan tutarlığı arasındaki fark, birincisinin sınırsız ve sonlu olmasına karşılık ikincisinin sınırsız ve sonsuz olmasıdır.

Uzay içinde yer kaplayan herhangi bir cisim üzerinde ( sözgelimi dünya-veya bir küre) hareket edildiğinde o cismin bir sınıra sahip olmadığını fark edebiliriz. Küre üzerinde hareketimizi engelleyecek hiç bir sınır yoktur. Ama aynı cisim bir sona sahiptir. Uzayda ise bu nitelemeler farklılaşır. Uzayın bir sınırı olmadığı gibi bir sonu da yoktur. Teknolojik gelişmenin ilerlemesine paralel olarak gözlemlerimizin kapsadığı alan sürekli gelişmektedir. Bu durum şu anda dünya merkez olmak üzere her yöne bağlı olarak yaklaşık 14 milyar ışık yılı yarıçapında bir görünür evrenin tam merkezinde bulunmaktayız. Teknolojik gelişmeye bağlı olarak evrenin çok daha derinliklerine ulaşılacağından da hiç kuşku duyulmamalıdır.

Zaman maddenin bir hareketten bir başka harekete geçiş sürecidir. Zaman harekettir. Zaman, hareket halindeki maddenin var oluş biçiminden başka bir şey değildir. Maddenin hareketi sadece bir mekanda ( uzayda) gerçekleşmez, aynı zamanda belli bir zaman diliminde gerçekleşir. Bu anlamda hiçbir hareket ve hiçbir maddi süreç aynı zaman içinde başlayıp aynı anda sonuçlanamaz. Her birinin kendine ait bir başlangıcı ve sonu vardır. Bu "başlangıç" ve "son" bir başka hareketin ve bir başka sürecin başlangıcını ve sonunu ortaya çıkartır. Bu dönüşüm bu haliyle bir sınırsızlık gösterse de, genellikle ve genel olarak maddenin bir başlangıcı ve sonu olması gerektiği düşüncesini de akla getirir. Bilim buna enerjinin korunumu yasası ile yanıt vermiş, maddenin öncesizliği ve sonrasızlığını ortaya koymuştur.

Bu yasadan doğadaki hiçbir şeyin yoktan var olamayacağı ve vardan da yok olamayacağını anlıyoruz. Yine bu yasaya göre dünyada maddenin olmadığı bir zamanın hiç olmadığını ve olamayacağını anlıyoruz. Dünyada maddenin olmadığı bir zaman olmuşsa, zamanı, mekanı ve maddeyi ortaya çıkarabilecek hiç bir şey de olmamış demektir.

Uzay ( mekan) ve zaman da tıpkı hareket gibi maddenin var oluş biçimidir. Zaman ve uzay tıpkı hareket gibi sadece maddeyle var olur. Maddenin tüm var oluş biçimlerini maddeden soyutlayarak var olduğunu söylemek, kafamızda yarattığımız bir soyutlamadır. Maddenin var olması hareketi, mekanı ve zamanı gerekli kılar. Bütün bu biçimler doğal olarak bilinçten bağımsız ve bilincin dışında vardır.

Maddenin, uzay ve zamanın bilinç dışında olup olmadığı sorusu 19. yüzyılda yaşayan Alman filozofu Kant tarafından ortaya atılmıştır. Kant çevremizdeki nesnelerin insan zihni dışında var olduklarını kabul etmekle birlikte uzay ve zamanın bir tasarım olarak insan zihninde var olduğunu iddia etmiştir. Genel hatlarıyla özetlersek, Kant deneyimin bizim şeylere ilişkin kavramlarımızın kaynağı olduğundan yola çıkarak, evrendeki bütün olguları gözleyemeyeceğimizi ve evrene ilişkin geometrik tasarımlarımızın bu tür deneyimlerden çıkarılamayacağını ve dolayısıyla, zaman ve uzaya ilişkin istisna kabul etmeyen yargılarımızın zihnin dışında değil, zihnin içinde olması gerektiği sonucuna varır. Sözgelimi iki nokta arasındaki en kısa çizginin bir doğru parçası olması bu tür bir düşünüş şekline örnek oluşturur. Ya da Öklid geometrisine göre bir üçgenin iç açılarının 180 derece olması da aynı şekilde deneyimlerimiz dışında saptadığımız ve hiçbir istisna kabul etmeyen evrensel kurallardır.

Kant'ın uzay ve zaman kavramlarımızın ve gerçek dünyada bunlara karşılık gelen ilişkilerin sadece zihinde gerçekleşen etkileşimler olduğu yolundaki öznel idealist düşünceleri ne kadar yanlışsa, evrensel yargıların deneyimden çıkarılamayacağı yargısı da o oranda doğrudur. Ne var ki, Kant burada deneyim olgusunu pasif bir tasarım olarak değerlendirme yanlışına düşmektedir. Oysa diyalektik materyalizm, deneyimin salt pasif bir tasarım olmadığını evrensel nitelikteki yargıları gerçekleştirmeyi olanaklı kılan şeyleri, yoğun bir şekilde etkilediğini de göstermektedir.

Gerçekte, uzay ve zaman konusundaki matematiksel yargılarımızla fizik, kimya, astronomi ve diğer bilimlerdeki genel yasalar arasında aşılmaz bir duvar yoktur. Hacimsel olmayan nokta ve çizgi gibi matematiksel kavramlar bizim dış dünyada gördüklerimizin simgesel imgeleridir. Tıpkı aynaya yansıyan görüntüler gibi, fiziksel nesnelerin bazı özelliklerini ve bağıntılarını seçip ayırmak yoluyla tasarımlanmıştır. Geometrik kavramlar şeylerin tüm özellik ve bağıntılarını göz önüne almaz ve bu etkileşimlerin çok az bir kısmını hesaba katarlar. Gerçek dünyadaki nesnelerle belirli bir tutarlılık içinde olsalar da belli bir farklılığa sahiptirler. Bu farklılık geometrik kavram ve genellemelerin gerçek dünyadaki nesnelerin yaklaşık bir yansımaları olmasından kaynaklanmaktadır.

Özellikle deneye dayandırılan bilimlerde, her varsayım yeni bulgular elde edildikçe daha doğru kılınmak zorundadır. Bu durum geometri için de geçerlidir ve yeni bilgilerle biriktikçe yeni mantıksal varsayımlar çıkarılabilmelidir. Lobaçevski ve Riemann tarafından ortaya atılan yeni geometri ve özellikle görelilik kuramı uzaya ilişkin yargılarımızın Kant’ın ileri sürdüğü gibi hiçbir istisna kabul etmeyen evrensel doğrular olmadığını kanıtlamıştır. Buna göre iki nokta arasındaki en yakın çizgi, uzayda, bir doğru parçası olmayıp bir eğridir ve bu nedenle uzayda bir üçgenin iç açılar toplamı 180 dereceden farklıdır. Bu yeni durum, deneyimden kaynaklanmadığı ileri sürülen kavramların dünyadan değil de zihinden kaynaklandığı yolundaki çıkarsamaları temelden yanlışlamıştır.

Bu deneyim bize algıların insan zihninden bağımsız olarak meydana geldiğini ve en güvenilir doğa bilgisinin ancak uzay ve zaman içindeki değişimler üzerindeki araştırmalardan çıkardığımızı göstermektedir. Zaman ve uzay olmasaydı galaksiler arası uzaydaki elektromanyetik alanlardan aldığımız veriler de söz konusu olmazdı.

Einştein'ın görelilik kuramı uzay ve zamanın Newton'un belirttiği şekilde mutlak ve değişmez olmadığını ortaya koymuştur. Madde ve onun var oluş biçiminden başka bir şey olmayan uzay ve zaman felsefi anlamda mutlak olmakla birlikte maddenin özünün değişim olması nedeniyle fiziksel anlamda görelidir. Fizikçilerin belirttiği gibi uzay zamanın her parçası kendi zamanına sahip olmakla birlikte ( görelilik) nesnel anlamda bir gerçekliktir.




Bu ileti en son melnur tarafından 23.09.2013- 23:23 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 04.08.2013- 00:42


Dünyanın maddi birliği.

Dünya, bilincin dışında ve bilinçten bağımsız maddenin sonsuz biçimlerine sahiptir ve bu sonsuz biçimleri yani dünyadaki çeşitli şeyleri ve olguları birbirleriyle birleştiren tek şey de maddilikleridir. Dünyanın maddiliği tüm cisim, olgu ve süreçlerin birbirlerinden kopuk nesneler yığını halinde değil, karşılıklı olarak birbirlerine bağlı ve birleşik maddi sistem oldukları anlamına gelir.

Dünya ( bilincimiz dışındaki her şey) madde üzerinde temellenmiştir. Dünyada maddenin hareketinin ve değişiminin sonucu olmayan hiçbir şey mevcut değildir. Madde her şeydir, her yerde vardır, maddi olmayan hiçbir yer, nesne, olgu ve süreç de yoktur. Bilim de bu yüzden, dünyanın açıklamasını yine dünyanın kendisiyle yapar. Buna göre dünyada hiçbir zaman ve hiçbir koşulda hareket halindeki maddenin dışında bir şey var olmamıştır.

Yerkürenin dışındaki gök cisimleri hakkında hiçbir bilimsel bilginin bulunmadığı çok eski zamanlarda bu "gizemli dünyalar"ın dünyamızdan tümü ile farklı olduğu inancı egemendi. Bilimin ilerlemesi ve bilimsel bilginin artmasına paralel güneş, ay, yıldızlar ve uzaydaki geniş alanlar üzerindeki sır perdesi de ortadan kalktı. Bütün bu olguların ve dünyada süregelen süreçlerin en az dünya kadar maddi olduğu anlaşıldı.

Hangi biçimde olurda olsun gök cisimleri de yeryüzünü oluşturan elemanlardan meydana gelmiştir. Uzayın derinliklerinden kopup gelen meteorların bileşenlerinde ve evrende var olan tüm öteki cisimlerde de dünyada olanlarla aynı ortak elemanlar olduğu ortaya çıkmıştır. Bütün bunlar dünyanın birliğinin ve maddiliğinin ve bilincin dışında ve bilinçten bağımsız olarak var olduğunun kanıtlarını oluştururlar.

Dünya hareket halindeki maddedir. Bu durum, yani dünyanın kendisi fiziksel olarak tek nesnel gerçekliktir; yani dünyanın maddesel birliği onun tek biçimli olduğu anlamına gelmez. Dünyanın maddesel birliği, bu birliği oluşturan sayısız nesne, olgu ve sürecin sonsuz ve sayısız gelişme ve dönüşüm potansiyeline sahip olduğu anlamına gelir. Maddi dünya bu anlamda canlıdır, devingendir, sayısız biçimlidir ve sınırsız dönüşüm potansiyeline sahiptir. İnsan ise bu maddi dünyanın bir parçası ve bilebildiğimiz kadarıyla en gelişmiş ürünüdür.

.

Kaynaklar:

İbrahim Okçuoğlu, Materyalist Felsefe, Ceylan Yay.

Boguslavski, Karpuşin,Rakitov; Diyalektik ve Tarihsel Materyalizmin Abecesi, Sol yay.

Kukusinen, Diyalektik Materyalizm, Sosyal Yay.

A.Spirkin, O Yakhot, Diyalektik ve Tarihi Materyalizm, Bilim yay.

M.Vasilyev, K.Stanyukoviç, Madde ve İnsan, Onur yay.

Sezen Sekmen, Parçacık Fiziği, ODTÜ yay.

V.İ. Lenin, Materyalizm ve Ampiryokritisizm, Sol Yayınları. Üçüncü Bölüm.( 153-211. sayfalar.)




Bu ileti en son melnur tarafından 23.09.2013- 23:23 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Petriçli
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: Petriçli
Cevap Tarihi: 30.01.2014- 12:47


Sayın Melnur,

Madde (enerji) nereden gelmiştir?

Korkmayın olayı din konusuna çekmeye çalışmıyorum :)

Samimi olarak soruyorum. Madde (enerji) nereden gelmiştir? Maddenin (enerjinin) sonsuzluğu, diğer bir deyişle zamandan münezzeh olması mümkün olabilir mi?

Bildiğimiz evrende madde ve enerji zaman boyutunun içinde yer alır. Termodinamiğin 2. yasası gereği entropinin daima artması zaman boyutunun maddeyi (enerjiyi) kapsaması sebebiyledir. Zamandan münezzeh (zaman dışı) madde (enerji) nasıl mümkün olabilir?

Not: Sizinle fikir taştışması yapmayı özlediğimi eklemeliyim.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 30.01.2014- 15:05


Alıntı Çizelgesi: Petriçli yazmış

Sayın Melnur,

Madde (enerji) nereden gelmiştir?

Korkmayın olayı din konusuna çekmeye çalışmıyorum :)

Samimi olarak soruyorum. Madde (enerji) nereden gelmiştir? Maddenin (enerjinin) sonsuzluğu, diğer bir deyişle zamandan münezzeh olması mümkün olabilir mi?

Bildiğimiz evrende madde ve enerji zaman boyutunun içinde yer alır. Termodinamiğin 2. yasası gereği entropinin daima artması zaman boyutunun maddeyi (enerjiyi) kapsaması sebebiyledir. Zamandan münezzeh (zaman dışı) madde (enerji) nasıl mümkün olabilir?

Not: Sizinle fikir taştışması yapmayı özlediğimi eklemeliyim.



Sn.petricli, hoşgeldiniz. Umarım keyifler yerindedir.

Madde ( varolan her şey) zamanı da, mekanı kapsar. Bir diğer deyişle zaman ve mekan maddeye içkindir. Madde yoksa zaman ve mekan da yoktur. Big-bang'e göre evrenimizin bir başlangıcı var. Madddeyle birlikte, zaman ve mekan da bu ''başlangıçla'' ortaya çıktı. Big-bang bize evrenimizin yaklaşık 14 milyar yıl öncesinde arka arkaya gerçekleşen genişlemeler oluştuğunu söylüyor. Planck öncesinde neler olup bittiğine ilişkin elimizde doyurucu bir kuram olmasa da, eğer big-bang doğruysa bunun bir öncesi ve genişlemeyi ortaya çıkarak nedenler-olgular da vardır ve var olmak zorundadır. Maddenin yok edilemezliğini de göz önüne aldığımızda bu resme bakarak maddenin sonsuzluğundan sözedebilmek mümkün hale geliyor ve bu yüzden madde sonsuzdur diyoruz.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Petriçli
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: Petriçli
Cevap Tarihi: 31.01.2014- 12:25


Sayın Melnur,

Hoşbulduk, hamd olsun iyiyim. Teşekkür ederim. Umarım siz de iyisinizdir. Forumda yazdığınız ve alıntıladığınız makalelerin sayısı formunuzun yerinde olduğu gösteriyor,maşallah :)

Yazdığınız cevapla sorumun ilgisini kuramadım...

Aslında hata benim. Asıl vurgulamak istediğim kısma yeterince vurgu yapmamışım...

Maddenin sonsuz olması yani başlangıcının olmaması nasıl mümkün olabilir? Termodinamiğin 2. yasası gereği entropi devamlı artacağına göre; maddenin bir başlangıcı olmasaydı entropi artışınında sonsuza gitmesi gerekirdi ki evrende böyle bir şeye rastlanmamıştır. Entropinin durumu maddenin bir başlangıcı olduğunu gösteriyor gibi. Ne dersiniz?



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 31.01.2014- 15:38


Alıntı Çizelgesi: Petriçli yazmış

Sayın Melnur,

Hoşbulduk, hamd olsun iyiyim. Teşekkür ederim. Umarım siz de iyisinizdir. Forumda yazdığınız ve alıntıladığınız makalelerin sayısı formunuzun yerinde olduğu gösteriyor,maşallah :)

Yazdığınız cevapla sorumun ilgisini kuramadım...

Aslında hata benim. Asıl vurgulamak istediğim kısma yeterince vurgu yapmamışım...

Maddenin sonsuz olması yani başlangıcının olmaması nasıl mümkün olabilir? Termodinamiğin 2. yasası gereği entropi devamlı artacağına göre; maddenin bir başlangıcı olmasaydı entropi artışınında sonsuza gitmesi gerekirdi ki evrende böyle bir şeye rastlanmamıştır. Entropinin durumu maddenin bir başlangıcı olduğunu gösteriyor gibi. Ne dersiniz?




Sn.petricli;

Ben yine aynı şekilde giriş yapacağım; Big-bang doğruysa, yani big-bang'in bize söylediklerini baz alacaksak, bir ''başlangıcı'' olan ve iç'inin dışa çıkmasıyla ve sürekli genileyerek oluşan evrenimizde dışardan bir enerji girişi yoktur. Big-bang'in dar anlamda yorumu bu. Bu durumda bizim evrenimizdeki maddenin bir zaman sonra iş görebilirlik özelliğini de yitireceği söylenebilir. O anki duruma ilişkin evrenimiz için de ölü maddeler yığını betimlemesi de yapılabilir. Ama şu da var; yine Big-Bang'in içinde kalacaksak, başlangıçtaki 'enerji denizi''nin genişlemesiyle birlikye madde sürekli bir düzensizlik içine girmiyor. Düzen de oluşabiliyor. Düzen ve düzensizlik birbirini takip edecek şekilde özellikler de gösteriyor. Güneş sistemimiz, galaksiler, evrendeki diğer maddi biçimler bunun göstergesi. Madde bu dönüşümü bir şekilde gerçekleştirebiliyor. Şöyle bakarsanız; evrende sabit bir enerji var ve dışardan da enerji girişi yoksa sistem eninde sonunda entropi artışıyla iş yapma becerisini yitirecektir.   Başa döndük; sonuçta madde yok olmayacaktır ama iş yapma enerjisini tüketecektir. Evren bir ölü madde yığını haline gelecektir.

Ama bir de şöyle düşünün; madde atom altı parçacıklar dünyasında kuantum salınımlar nedeniyle ölü maddeyi iş yapabilir maddeye dönüştüremez mi? Ya da iyonize olmuş (olan) madde bu kuantum salınımlar nedeniyle evrenimize enerji(madde) aktaramaz mı? Bir makalede okumuştum; evrenin genişlemesi, uzak galaksi kümelerinin birbirinden uzaklaşması, doğrudan galaksi kümelerinin birbirinden uzaklaşmasıyla değil, uzayın genişlemesi nedeniyle olmaktadır. Bu doğru bir tespit. Evrenimizin, evrendeki maddelerin birbirinden uzaklaşmasının nedeni doğrudan doğruya   uzayın genişlemesidir. Peki uzay neden genişliyor? Bir örnek de verilmişti. O   örnekte uzak gökada kümelerinin birbirinden uzaklaşması, yerkürede Amerika ve Afrika kıtalarının birbirinden uzaklaşmasına benzetiliyor. Nasıl ki, Amerka ile Afrika kıtalarının birbirinden uzaklaşmasının nedeni Atlantik Okyanusundaki ''sırt'ın buraya buraya mağmadan madde aktarımıysa ve bu mağmatik madde yüzeye çıktığında çevresindeki kütleyi iki yana da itiyorsa, uzak gökada kümelerinin birbirinden uzaklaşması da uzaydaki bu iyonize maddenin plazma özelliğinden kaynaklanmakta ve buralarda ortaya çıkan maddenin uzayı genileterek uzak gökada kümelerinin birbirinden uzaklaşmasını sağlamaktadır.

Bu örnek, bu hipotez doğruysa konumuzla şöyle bir bağıntı kurulabilir. Evren dinamik bir özelliği sahip. Çeşitli süreçler örnekteki gibi evrende madde-enerji dönüşüme yol açabilmekte. Uzay, gerçeklik kazandığı söylenen kara madde ve kara enerjisiyle sürekli enerji-madde üretiyor olabilir.Bu durum düzensizliğin maddenin bir başka çevrimiyle düzene dönüşebileceği şeklinde de yorumlanabilir. Bütün bu söylenenlerden -Big-bang gerçek olsa bile- maddenin içkin özelliklerinin evreni ölü madde yığınına dönüşmesini önleyeceği şeklinde bir yorum getirmemizi sağlayabilir. Buradan çıkacak sonuç da, yine maddenin sonsuzluğu olacaktır.

Bir başka yorum da yapılabilir. Big-bang bize evrenin bir ''enerji denizinin' genişlemesiyle ortaya çıktığını söylüyor. Planck öncesini de şu an bilmek pek mümkün değil. Peki bu durumu bir veri olarak alacaksak, aynı sürecin başka evrenler oluşturmayacağını iddia edebilmek mümkün mü? Ya da, bigbang'in ortaya çıkardığı evrenimizin uzayın herhangi bir   bölgesinde gerçekleşen bir süreç olmadığı iddia edilebilir mi? Benzer hipotezler de ortaya atılabilir. Ama bulunduğumuz yerden bütün bunların yanıtlarını bilimsel olarak verebilmek de belki hiç mümkün olmayacak.

Sonuç olarak entropinin varlığının maddenin bir başlangıcı olduğu anlamına geliyor şeklinde bir yoruma katılmıyorum. Madde bir yandan düzensizliğe yönelme eğilimi içindeyken, bir yandan da kendi içinde bir düzen yaratabiliyor. Big*Bang'in yaklaşık 14 milyar yıllık tarihi, bir anlamda maddenin inorganik ve organik evrimi bize bunu kanıtlıyor.



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 3 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   3   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör BHÇ'de ışıktan madde yaratıldı... melnur 1 1286 21.06.2021- 03:25
Konu Klasör Kemal Okuyan-9 Madde’de Diyanet melnur 0 2853 04.08.2017- 18:39
Etiketler   Madde,   Sonsuzluk
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS