SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Doğruculuğun kaçınılmaz sonucu           (gösterim sayısı: 2.825)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: denizcan
Konu Tarihi: 31.01.2015- 09:38


Doğruculuğun kaçınılmaz sonucu (Eray Diriarın)

Resim Ekleme


Doğru söylemek bir erdemdir. Sınıf mücadeleleri açısından her doğru gerçek olmasa da gerçeğin içindeki doğruyu bulmak veya o gerçeği doğruya vardırmak devrimci bir eylemdir.

Doğruculuktan kastedilen ise; doğru ve steril kalacağım diye çabalamak (bu iyidir, güzeldir, hoştur da) ve bütün hayatın kurgusunu bu ilkelerden yola çıkarak tasarlayarak pratikte bir karşılığını yaratamamaktır. Bunu yaptığınızda ve geriye baktığınızda “belki” hiç yanılmamış, hep doğruyu söylemiş, hep doğru tespitlerde bulunmuş olabilirsiniz de hayat hiç de doğrusal akmıyor. Diyalektik materyalizm (daha “doğru” tabirle Marksizm) tarihin sınıflar mücadelesi olduğunu, bu mücadelenin içinde günlük çıkarlar-genel çıkarlar, burjuvazi-feodalizm, ilericilik-gericilik, ulusal sorun-sınıfsal sorun, halkçılık-popülizm, pragmatizm-kamuculuk/toplumculuk ve benzeri bir çok bileşenin dahil olduğu karşıtlıklar içinde gerçekleştiğini söylemiştir.

Günümüz siyaseti için doğruyu konuşmak/eylemekten ziyade pragmatist yönelimler “cazip(!)”tir. Kitleler için ise “tercih” doğrudan ziyade gücün safındadır. Hiçbir devrimci durum yoktur ki mutlak bir tek hedef uğruna yola çıkılmış olunsun. Kitleler nezdinde haklı olduğunuzu gücünüzle göstermelisiniz. Misal faşizmin meşru olamamasının nedeni, kendini arî ve üstün gören insanların dışında kalan topluluklar için bir katliam, bir sabun fabrikası olarak görünmesidir. Öyledir, doğrudur belki ancak meşruiyet, sadece öznenin kendini öyle hissetmesi/saymasından menkul bir kavram değil, aksine öznenin dışında kalan nesnelliğin “doğru olduğunun” farkına varmasıyla ortaya çıkan iradeden doğar.

Gençlikle-yetişkinlik arasında eyleye geldiğim (ve ben kendime “hala” genç demeyi “doğru” bulduğum) bu yaşlarımda gözlemlediğim ve birçok “görmüş-geçirmiş büyüklerimizin(!)” halet-i ruhiyesinden çıkardığım sonuca istinaden diyebilirim ki, sürekli doğru söylemecilik, doğruculuk aynı kibir (haydi halk dilinde söyleyelim; “çokbilmişlik”) gibi bir hastalıktır. Hastalık elbette kötüdür de bu satırlarda kullanılma amacı hayatın doğal akışı içerisinde maddenin ve fiziğin kurallarını (her şey doğar, gelişir ve dönüşür) hatırlatmaktır.

Biraz son günlerin moda tartışmasıyla açalım;

Yunanistan ve SYRIZA

SYRIZA (Radikal Sol Koalisyon), Yunanistan’ın birçok parti ve hareketin de içinde bulunduğu bir çatı partisi. Benim gözümde bir sosyal-demokrat parti. Türkiye’de kimi zaman HDP ile kimi zaman CHP ile kıyaslanıyor son günlerde.

Sosyalistlerin bünyesinde olduğu biliniyor ve hükümet programlarında AB’nin ve doğal olarak sermayenin işine gelmeyecek uygulamaları hayata geçireceklerini söylüyorlar. AB’nin politikalarından bıkan Yunan halkı katılımın düşük olduğu seçimlerde çözümü bu seferlik SYRIZA’da “görmüş”. Kimi KKE (Yunanistan Komünist Partisi-YKP) bölgelerinden de oy almış SYRIZA, tüm AB tarafından sonuna kadar sömürülen, borçlandırılan hatta başı çeken ülkelerinin “refahlığının sebebi” olan fakir AB üyelerinden Yunanistan’da tek başına iktidar olmayı 2 sandalye farkla kaçırdı.

Sosyalistlerde ve komünistlerde SYRIZA’nın sosyal-demokrat bir parti olmasının vermiş olduğu tedirginliği de yabana atmadan bir ülkenin komünist partisinin (ki bu parti ülkenin saygın ve tarihsel bir geleneğinden geliyor) iç işlerine çok müdahale etmemek gerektiğini düşünüyorum. Saygınlığı ve konumunu çok iyi bildiğimiz KKE’nin ne yapması gerektiğine dair akıl verildiğinde, “sen ne yapıyorsun peki?” diye sorarlar.

Evet, SYRIZA bir sosyalizm kurgusu yapmıyor, bir devrimden bahsetmiyor. AB’ye ve NATO’ya açıktan karşı değil. Ancak gözlerden belki de bilinçli olarak kaçırılan bir gerçek var. Yunan halkı “umudu” SYRIZA’da ve onda şekillenmiş, borçları “rahatlatma”, yoksulları “rahatlatma”, “talan politikalarına hayır” demekte görmüş. Bu durum tu kaka ilan edilecek, devrimci dalganın ertelenmesi demek anlamına gelen bir durumun aksine halk açısından bir direnme, bir karşı koyuş, bir nefes almadır.

Çetin ve çetrefilli bir yol olan sınıflar mücadelesini sosyalist iktidarla taçlandırmak pat diye olacak iş değildir. Bunları bir aşama gibi anlamlandırdığınızda aşamacı olmak içten bile değildir elbette ki ve yukarıdaki satırlarda da belirtildiği gibi halk, doğrudan-haklıdan ziyade güçlünün/güçlenmiş olanın yanında durur. Çünkü eğer ayağa kalkacak güce ve cesarete sahip olarak son raddede değilse (devrimci durum) “bundan daha kötü olmamasını” isteyecektir. Tarihten gördüğümüz bu tip durumlar kapitalizmin kendi krizi zamanlarında yarattığı “sahte umut” olsa bile komünistlere karalar bağlamak, laf söylemek değil devrimci eylem gerekir. KKE’nin bunu yapacağında şahsen bir şüphe bulunmamakta.

Örnek olsun SYRIZA, hükümet kurabilmek için sağ partiyle anlaştı diye “doğruculuk” yapıp, akıl vermeye çalışınca seçim sonuçlanır sonuçlanmaz Yunanistan Komünist Partisi (KKE) Merkez Komitesi Genel Sekreteri Dimitris Koutsoumpas’ın açıkladığı gibi KKE’nin kesinkes SYRIZA ile anlaşmayacağını belirtmesi gibi bazı doğruları görememenize de sebep olabilir.

“Her doğru her zaman her yerde söylenmez”

Bu söz yine “görmüş-geçirmiş büyüklerimizin(!)” sözlerindendir ve hayatın içindeki her yanlışın mutlak yanlış ve her doğrunun mutlak doğru olmadığını bildiğimiz diyalektik düşünce bize bizzat mutlakiyetin yadsınmasını öğütler. Üstelik pek tabii bir şeyin doğrusu başka bir şeyin yanlışı olabilir.

Doğruculuk diye olumsuz anlam yüklenen bu kavrama karşılık ortaya çıkan dengecilik/ortalamacılık değildir. Olayları, durumları ve sonuçları bilimsel aklın süzgecinden geçirmek gerekir ki meşru bir zeminde “doğru”da durulabilinsin.

Komünistler kapsama ve aşma diyalektiğinden hareket ederek, evet halkçı olmalıdırlar. Konumuz değil ama komünistler aynı cumhuriyetçilik, yurtseverlik, laiklik, özgürlükçülük başlıklarında olduğu gibi hepsini önce ayrı ayrı ve sonra bütünsellikle değerlendirir ve konumunu alır, siyasetini yaparlar. Göze girmek için değil “doğru” bildiklerini ancak halka bunu göstererek, yaşatarak meşru hale getirilebilecekleri için.

Kaçınılmaz Sonuç

Bu “görmüş-geçirmiş büyüklerimiz(!)”i çok andık bu yazıda fakat geleceği de görmek lazım. Kimseye don biçmemek ve müneccimlik yapılmamakla birlikte “ben bilirimcilik”, doğruculuk, akıl vermecilik oynayanlar sürekli çelik gibi sert olan sekter iradelerinden ötürü ve gayet tabii madde ve fizik yasalarından ötürü çoğu zaman yine sert bir dönüşüm geçiriyorlar. 80 sonrası doğan kuşakların sıkça duyduğu “biz yapamadık siz mi yapacaksınız”, “Denizler-Mahirler geldi gitti, sizi hayli hayli yer bunlar” ve benzerleri gibi uzatmaya gerek olmayan bilumum ebeveyn cümleleri, onların çelik iradelerinin bir türlü nihai sonuca varamamasının vermiş olduğu sinme/boyun eğme/razı gelme halinden kaynaklanmaktadır.

Bir durumda çok katı, kaskatı olduğunuzda, saptamalarınız ne kadar yerinde de olsa aynı halkın görmesi/yaşaması konusunda değinilen gibi kişinin benliğinde de bir türlü yaşatılamadığında bu sefer sert bir vazgeçiş hali ortaya çıkıyor. Sonra ne yaparsanız yapın bir temkinlilik hali, bir “aman” deme, geride durma hali…

Katı ve değişmez olunacak durumlar yalnızca asgari ilkeler için geçerlidir. Durumlar ve olaylar karşısında katı olduğunuzda doğa yasaları gereği o durum ve olaylar değiştiğinde ne yapacağı bilinmez hal alan özne olmak yerine her durum ve olaya nesnel ve bilimsel-kolektif aklın gücüyle mücadele ettiğinizde kaçınılmaz dönüşümler kendi lehinize çevrilir. Her durumun özgünlüğüne göre siyaset ve tarz üretmek devrimciliğin elzem koşuludur.

Cesaret ve halkın gücüyle ileri…

ileri haber



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Yılmaz Güney: Sorumluluk, mücadele ve Umut melnur 8 3321 10.09.2023- 20:24
Konu Klasör İnanılmaz şeyler oluyor, bu ülkede... melnur 0 1911 06.10.2019- 08:36
Konu Klasör 31 Mart seçim sonucu yorumları... melnur 2 233 13.04.2024- 01:17
Konu Klasör G-20'nin sonucu: Esad kalıyor ayhan 4 3820 18.11.2015- 13:40
Konu Klasör Bir araştırma sonucu ve düşündürdükleri... melnur 7 3103 13.02.2020- 22:55
Etiketler   Doğruculuğun,   kaçınılmaz,   sonucu
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS