SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Reformistler ve ‘devrimciler’ buluşurken           (gösterim sayısı: 3.478)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: umut
Konu Tarihi: 09.02.2015- 10:37


Reformistler ve ‘devrimciler’ buluşurken
Aytek Soner Alpan


Geçen hafta kaldığımız yerden devam edelim...

Öncelikle, geçen hafta benim “du bakali”ci, Aydemir Güler’in “kolay çözüm”cü olarak adlandırdığı solun belli bir yaklaşımına, “stratejide reform ve devrim” başlığına köşe yazısı biçiminin izin verdiği ölçüde açıklık getirmek gerekiyor.

Meselenin bizim açımızdan anlamını iki tarihsel örnekle anlatmaya çalışalım:

5 Kasım 1912 tarihinde ABD’de başkanlık seçimleri yapılmış ve “ilkeleri” ile tanıdığımız Wilson yüzde 42’ye yakın oyla başkan seçilmiştir. Seçimler öncesinde Cumhuriyetçi Parti’den kopan İlerici Parti’nin kurucusu Theodore Roosevelt “ilginç” vaatlerde bulunduğu seçimlerden ikinci olarak çıkmıştır. Seçimlerde sosyalistlerin adayı Eugene V. Debs de önemli denebilecek oranda oy almıştır. Bu manzara karşısında, Lenin, “du bakali” demeden yazdığı ve 9 Kasım tarihli Pravda’da yayımlanan makalesinde tüm bunlardan başka bir noktaya odaklanmaktadır:


“ABD seçimlerinin dünya çapındaki önemi sosyalist oyların büyük yükselişinde değil, burjuva partilerin kapsamlı krizinde, ne hızda tükendiklerinin ortaya çıkışındadır. Son olarak, bu seçimlerin önemi, sosyalizmle mücadelenin bir aracı olarak burjuva reformizminin olağanüstü derecede net ve çarpıcı biçimde açığa çıkmasında yatar. […] Roosevelt’in ve İlericilerin tüm programı ve tüm ajitasyonu burjuva reformu vasıtasıyla kapitalizmin nasıl kurtarılacağına odaklanıyordu.”

İlerici Parti’nin seçim vaatleri hakikaten oldukça ilginçtir. Yine Lenin’den okuyalım:


“Kapitalizmi reformlarla kurtaracağız, diyor bu parti. En ilerici fabrika mevzuatını kabul edeceğiz. Tüm tröstler üzerinde devlet kontrolü oluşturacağız (ABD özelinde bu tüm sanayii anlamına geliyor!). Bu kontrolü oluşturacağız ki yoksulluğu ortadan kaldırabilelim ve herkes ‘doğru dürüst’ ücret alabilsin. Toplumsal ve endüstriyel adaleti sağlayacağız. Tüm reformların önünde saygıyla eğiliyoruz.”

Lenin, cümlesini bitirmeden bu vaatlere İlericilerin ağzından şunu ekler: “İstemediğimiz tek ‘reform’, kapitalistlerin mülksüzleştirilmesidir.” [Vurgular Lenin'in]

Tüm dünyayı kasıp kavuracak bir savaşa doğru hızla sürüklenildiği neredeyse kesinleşen bir dönemde ABD gibi bir ülkede yükselen burjuva reformizminin değerini bilememişti Lenin. Lenin’in sekterliği, onun bu duruma ihtiyatla yaklaşmak ile tümüyle onaylayıp angaje olmak arasında bir yere yerleştirilebilecek olan makul sınırların dışına düşmesine neden olmuştu. Yükselen reformcu hareketi “karalayan” Lenin, sosyalistlere de olanaklar sağladığı belli olan bu atmosferi bir çırpıda elinin tersiyle itmiş, “hareketin gücünü” anlayamamıştı. Siyaset cahili diye bu adama denmezse kime denirdi ki?

ABD’de kıymetini bilememişti de sanki Avrupa’dakini takdir etmişti oturduğu yerden siyaset yapan, halkın sorunlarından kopuk İlyiç Beyefendi...

Kendisi 1916 yılının sonlarında Zürih’te fink atarken yani savaş tüm hızıyla devam ettiği bir sırada şöyle yazabilmekteydi:


“Sosyalistler tüm faaliyetlerini devrimci işçi hareketini ona burjuva fikirler zerk etmek suretiyle bozan reformizmle mücadeleye odaklamalıdır. Reformizm günümüzde özel bir biçim almıştır: burjuvazinin savaş sonrası hayata geçireceği reformlara ‘güven’! Proletaryanın sosyalist devriminde ısrar edip, onu toplumsallaştırmak ve hazırlamakla işin ‘pratik’ boyutunu ‘göremez hale’ geldiğimizi ve reformları kazanma şansından ‘yoksun kaldığımızı’ iddia ediyor reformistler. […] Yalnızca burjuva reformizmi sorunu şöyle koyar: Ya devrimden feragat edersiniz, ki bu reform demektir, ya da reformlara da el sallayın. Ancak tüm dünya tarihinden, örneğin 1905 Rus Devrimi’nden, çıkardığımız deneyim bize tam tersini öğretmekte: Ya devrimci sınıf mücadelesi, ki reformlar (devrimler tam manasıyla başarılı olmadığında) daima bunun bir yan ürünüdür ya da reformlara el sallayın.”

Lenin bir kez daha gerçeklere gözünü kapamakta, halkın savaştan inlediği bir dönemde, tüm Avrupa savaş sonrası bir insani krizin ortasına yuvarlanırken halkın ufak da olsa yaralarını saracak bu girişimleri elinin tersiyle itmektedir. Ne hakkı vardır ki buna?

Örnekler çoğaltılabilir... Gerek yok. Bu manzaraya bakıp üç sonuç çıkartılabilir:

1. Kapitalist sistem içinde kalma perspektifi ve reformlarla halkın ve işçi sınıfının çeşitli sorunlarına kalıcı çözümler üretilebileceği fikrine dayanan reformizm, leninistler tarafından bir sempati nesnesi olarak değil, burjuvazinin sosyalizmle mücadele etmek için geliştirdiği bir araç olarak görülür. Ve elbette buna göre muamele görür.

2. Reformizmin biti kriz dönemlerinde kanlanır. Siyasal ya da iktisadi krizler beraberinde acilen çözülmeyi bekleyen bir dizi sorun dayatmakta bu da reformizme kapı aralamaktadır. Reformizm, kriz koşullarında devrimci olanakları silikleştirip, reformların tek gerçekçi yol olarak sunmanın da adıdır.  

3. Reformlarla devrimleri birbirinin karşısına koymayan fakat reformları devrimci mücadelenin ancak bir yan ürünü olarak gören leninistler, reformizmin çeşitli meselelere “incelikli” bakışı, halkın acil sorunlarına çözüm önerme kapasitesi karşısında hep biraz “siyaset cahili” olmaya, “tuzu kuru” kalmaya “mahkumdur”. Bu bir gönüllü mahkumiyettir. Zira leninizmin devrimci iddia ve hedeflerden feragat etmeyi gerektirecek bir kıvraklığı, esnekliği yoktur. Bu nedenle leninizmden reformizme yuvarlanan her kesim siyaset ve teoride geliştirdikleri eklektizm vasıtasıyla kendisine eklem türetmeye çalışır.

Bugün de tam olarak böyle olmaktadır.

Son dönemde “kriz” ister istemez analizin ilk sırasına yazılıyor. Bundan daha doğal ve olası bir durum olamaz. Ancak mesele şu ki kriz başlangıç noktasından farklı hızlarla farklı yönlere hareket eden reformistler ve ‘devrimciler’ bir bakıyorsunuz aynı dolmuşta buluşuveriyorlar.

Reformistler krizin derinliğinden yola çıkarak, krizin yarattığı tahribata dönük “aşırı nesnelci” analizlerle sorunları “devrim” denen Kaf Dağı’nın ardına ertelememek konusunda ısrarcı görünüyorlar. Oysa kapitalizmin sınırları dahilinde sorunlara getirilecek çözümler kapitalizmin sorunlarına çözüm üretilmesinden başka anlama gelmiyor. Reformistler, halkın yükselen öfkesinin ardına saklanarak kapitalizmin hastalıklarına deva olmaya çalışıyorlar. Yine, yeni, yeniden...

“Devrimciler” ise yine ilk sıraya krizi yazıyorlar. Kapitalizmin krizinin hem genel manada hem de şu ya da bu nesnellikte derinleştiğinin altını çiziyorlar. Güzel... Ancak “devrimciler” durumdan “yepisyeni” bir radikalizm türetmek, yeni mücadele mecraları keşfetmek gerektiği sonucunu çıkarıyorlar. Bu da olabilir elbette. Neden olmasın?

Ancak fazlalıkları attığınızda gelinen nokta şu:

Reformistlerin önerdiği çare, meclis.

“Devrimcilerin” önerdiği yeni radikal mücadele mecrası yine meclis...  

Hem de seçimler sözcüğün yakın ve uzak anlamları ile bitmişken... Hem de meclis tüm meşruiyetini kaybettiği bir anda... Rüşvetçi bakanlar aklandığı günlerde halk, “meclis, burjuvazinin ahırıdır” sözünü gönülden sahiplenmişken.

Tam da sosyalizm memlekette bağımsız, müstakil bir siyasi hat haline gelebilir denilen bir momentte.

O halde karar anındayız.

Kapitalizmi devirecek miyiz, yönetecek miyiz?

Halkın yüzünü düzen dışına mı çevireceğiz, onları milletvekili pazarlıkları, ilkesiz ittifaklar ile düzene mi bağlayacağız?

En önemlisi "Haziran, Haziran" dediğimiz Harizan 2013’teki halk uyanışı mı, Haziran 2015’te kurulacak seçim sandıkları mı?

Bir karar vermeliyiz.

Hem de hemen!



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.012
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.02.2015- 12:15


Bizim sanaldaki kuyrukçularımızın görmezlikten geleceği bir yorum olmuş. Bu yazıya bir yorum yapabilmek herşeyden önce reformist sol ile devrimci sosyalizm arasındaki farkın ne olduğunu bilince çıkarmakla mümkün. Öyle ya, sosyalizm diyen, devrim diyen, iktidarın alınması perspektifini gündeminden hiç düşürmeyenlere reformist yorumlarının yapıldığı, kuyrukçuluğun ise enternasyonalist solculuk ve keskin devrimcilik olarak nitelendirildiği bir sanal ortamda bu yorum, bize birkaç gömlek büyük gelecektir.

Öyle de oluyor zaten!




Bu ileti en son melnur tarafından 15.02.2015- 05:19 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Benzer konu yok
Etiketler   Reformistler,   ‘devrimciler’,   buluşurken
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS