SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Seçimler ve boykot           (gösterim sayısı: 3.647)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: denizcan
Konu Tarihi: 11.02.2015- 09:04


Seçimler ve boykot-Erkan Baş  

Son zamanlarda o kadar çok insan seçimler ile ilgili soru soruyor ki, Birleşik Haziran Hareketi (HAZİRAN) Yürütme Kurulu üyesi olmama rağmen, bir süredir gazeteleri bir de “bakalım bugün kiminle ittifak yapıyormuşuz” diye okuyorum!

Şaka bir yana, Türkiye’nin içinden geçtiği süreç ve belki de bu sürecin sonuçlarından birisi olarak doğan Birleşik HAZİRAN’ın da etkisinin kendisini hissettirmesi ile birlikte solda seçim tartışmaları, günlük siyasetin odağına yerleşti.

Ortalıkta gezinen sözde bilgilerin ve gazetelere yansıyan haberlerin çok azının HAZİRAN açısından somut gerçekleri yansıttığını söyleyerek başlayalım.

Seçimler önemsiz mi?

Değil elbette.

Ancak seçimleri önemli kılanın seçim sonrası oluşacak tabloya en etkili müdahaleyi yapacak güçle çıkmak olduğunu da unutmamak gerekiyor.

Türkiye solunun seçim pratiğine eleştirel yaklaşsak bile elimizde somut bir veri var; gerçek karşılığını seçim dönemlerinin dışında, pratik mücadelenin içinde ve uzun soluklu somut mücadele zeminlerinde kuramayan bir hareketin seçimlerde başarılı olma olasılığı yok. Buna Türkiye’de sosyalist solun sandık karnesine yansıyan notunun gerçek durumunun gerisinde olduğunu da ekleyebiliriz.

Bu verilerden hareketle HAZİRAN Hareketi’nin bugüne kadar kimi eksikleri olmakla beraber esas olarak doğru bir seçim taktiği izlediğini söyleyebiliriz.

Öncelikle bir seçim ittifakı olmadığımızın altını kalınca çiziyoruz. Esas olanın mücadelenin sürekliliği ve toplumun en geniş kesimlerini politik özne kılmak olduğu noktasında ortaklaşıyoruz. Türkiye’de siyasetin temel eksiğinin, düzen dışı devrimci bir siyasal hattın ve emekçi halkın etkin bir politik güç olamaması olduğunu yazıyor, buradan hareketle, bu eksiği kapatmayı merkeze alan bir tarzla/arayışla hareket ediyoruz.

Gerçek işimizi iyi yaptığımız, mücadeleyi büyüttüğümüz oranda seçimin bir gündem olarak önümüze geleceğini bilmekle beraber, henüz kuruluş aşamasındayken mümkün olduğunca seçim tartışmalarına gerektiğinden erken ve gerektiğinden fazla girmemek konusunda net bir karar almıştık.

Daha somut konuşacak olursak, HAZİRAN’ın şu ana kadar seçimle ilgili almış olduğu tek kararı şöyle özetleyebiliriz; “HAZİRAN, seçimlerde, seçimin ertesi günü daha güçlü olmak için bir değerlendirme ile ortak bir karar alacaktır.”

Özetle HAZİRAN seçimden sonra daha önemli olacak diyoruz.

Net kararımız budur, ötesi spekülasyondur.

Son olarak tüm HAZİRANcıların ve HAZİRAN’a umutla bakan dostlarımızın bilmesini istediğim bir şey var; HAZİRAN, “pazarlık”lara, “gizli görüşmelerle” kapalı kapılar ardında alınacak kararlara kapalıdır.

Hareketimizin en önemli özelliği Türkiye’de ve hatta sol içinde yeni bir dönemin karakterini, hareket tarzını yaratmak üzere kuruluş olmasıdır. Bu sadece rekabetin yerini dayanışmanın, ayrılıkların yerini ortaklıkların alması değil. HAZİRAN anlayışı, karar süreçlerinde sonuna kadar açık, şeffaf ve her HAZİRAN emekçisinin sözüne değer verilen bir yaklaşımı temel almayı gerektirir.

Seçimler söz konusu olduğunda da “kuruluş felsefesi”ne aykırı bir davranış içinde olmayacağız. HAZİRANcılar olarak bu çatının altında buluşmuş herkese önsel bir güvenle yaklaşıyoruz ve çok rahatız, dostlarımız da rahat olabilir.

Boykot

Buraya kadar aktardığımız bilgilerden sonra bir ek yapabilirim. İçinden geçtiğimiz günlerde HAZİRAN’ın Yürütme Kurulu’ndan yerel meclislerine, tüm temel organlarının öncelikli gündemi, (kimileri için şaşırtıcı olsa bile) seçimler değil 13 Şubat günü gerçekleştireceğimiz boykottur.

Türkiye Meclisi toplantısında karar altına aldığımız “Bilimsel ve Laik Eğitim için Ayaktayız” kararının bir parçası olan uyarı boykotu, HAZİRAN’ın ülkemizin bir bütün olarak gericileştirilmesine karşı başlattığı mücadelenin en önemli etaplarından birisidir.

Türkiye’nin önemli bir seçime doğru gittiğini görüyoruz ve tam bu nedenle içinden geçtiğimiz günlerde, emekçilerin, solun ülkenin gerçek gündemleriyle ilgili tavrını ortaya koyması, mücadele kararlılığını yansıtması ve toplumsal mücadeleyi büyütmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Cuma günü gerçekleştireceğimiz uyarı boykotu HAZİRAN’ın kendisini sınadığı, gücünü dosta düşmana gösterdiği bir eylem olmayacak. Esas amacımız Türkiye’nin aydınlık ve uyanık güçlerinin iktidara karşı mücadele azim ve kararlığının sürdüğünü, bir adım geri çekilmeyeceğimizi ve en temel haklarımızın gaspı karşısında sessiz kalmayacağını göstermektir. Başta işçi sınıfımızı ve emekçi-yoksul halkımızı esir almak isteyen dinci gericiliğe karşı bir ayaklanma çağrısı yapıyoruz. 13 Şubat günü sokaklara taşınacak “bu daha başlangıç, mücadeleye devam” sloganının anlamı bu olacak.

Daha somut yazalım, geçen sene Eylül’e doğru HAZİRAN’ın yokluğunda   dört bir yanda kendiliğinden gelişen tepkiler, önümüzdeki Eylül’de seçim sonuçları ne olmuş olursa olsun, HAZİRAN birikimiyle buluşacak ve AKP’nin gerici saldırısı püskürtülecektir.

Tekrar bugüne dönersek...

Önemli olduğu sık sık hatırlatılan seçimden solun ve dolayısıyla emekçi halkımızın güçlenerek çıkması için önce solun gerçek bir toplumsal güç olduğunu ortaya koyması gerekiyor.

Sokakta, hayatta güç olduğunuzda sandıktan da güçlenerek çıkma olasılığınız vardır.

Tersi ise bugün Türkiye’de mümkün değildir.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 11.02.2015- 09:08


Seçimler için pusulamız bağımsız siyaset olmalıdır (Uğur Yıldırım)

"Seçim sonrasında gövdesini ve siyasal berraklığını koruyabilen bir HAZİRAN’a mutlak suretle ihtiyacımız var. Soğukkanlılığımızı yitirmeyelim, siyasetimizi manipülasyonlara karşı koruyalım, iddiamızı ve gövdemizi büyütelim… Gerisi mutlaka gelecektir. Devrimler kriz dönemlerinde yapılır. Şuna karar vereceğiz: devrim arayışını/yürüyüşünü başlatacak mıyız yoksa günü mü geçiştireceğiz? Hakiki soru tam olarak budur."

Resim Ekleme

Seçimler yaklaştıkça taktikler, ittifaklar, adaylık teklifleri vb. su yüzüne çıkmaya başladı. Biz ise yazımıza somut taktiklerden değil de genel çerçeveden başlayalım.

Bir önceki yazımızdakileri tekrar etme pahasına Türkiye’deki siyasal durumu özetlersek. Bir tarafta bedeli ne olursa olsun iktidara tutunmaya çalışan Tayyip Erdoğan kliği var. Bu klik iktidardan düşmemek için her yolu deniyor ve deneyecektir. Diğer tarafta ise CHP’nin merkezi yönetimi, F-tipi Cemaat, TUSİAD ve bir şemsiye olarak Emperyalizm vardır. Bu cephenin temel hedefi Erdoğan kliğini alt edip sermaye sistemini restore etmektir. Belirtmeden geçmeyelim. İkinci cephenin hedefinde bağımsızlık, emek, laiklik bulunmuyor. Bu cephe de İkinci Cumhuriyeti veri alıyor. Başka bir biçimde söyleyecek olursak, ikinci cephe AKP’ye değil de sistemi tıkayarak sermaye egemenliğini de riske atan “kliğe” karşıdır. Bir de bu iki cephenin yanı sıra solun tartışma gündeminde bulunan HDP/PKK’yi ele almak gerekir. HDP/PKK yukarıda tarif edilen her iki cepheyle de ilişki kurabilme yeteneğine, gücüne ve niyetine de sahiptir. Süreci kim kazanırsa onunla masaya oturacaklardır. Hatta kurdukları politik ilişki gereği 2013 Haziran’ında (Gezi süreci) AKP’nin iktidardan düşmesini istememişlerdir. Dahası, diğer siyasal tutumları bir yana Kürt ulusalcılığından ötürü ülkenin geri kalanıyla aralarında doğal bir set bulunmaktadır.

Siyasal saflaşmanın hemen hemen yukarıdaki gibi olduğunu kabul ediyor muyuz? Ediyorsak devam edelim.

Durum böyleyse sosyalistler/devrimciler ne yapabilirler? İki olasılık vardır. Ya ikinci cephe kazansın da biraz “rahatlayalım” denilecek ya da siyasal krizin yarattığı olanaklara odaklanılacak. Kendimize şu soruyu soralım: sığınacak bir liman mı arayacağız yoksa sistemin krizinden faydalanarak yol almak ve öz gücümüzü büyütmek mi isteyeceğiz. Bu soruya verdiğimiz cevap hangi yöne doğru ilerleyeceğimizi de belirleyecek. Gerisi boş laf, makyaj ve seçtiğimiz yolu gizleyen bir tül işlevi görür.

Önderlikler kritik tarihsel dönemeçlerde çok önemli bir işlev görürler. Önderliklerin görevi yakın, orta ve uzun vadede siyasal gelişmeleri öngörebilmekle başlar. Öngörü yetmez, bunların ışığında tarihin gidişine yön verebilecek gücün de inşası gerekir. Sıradan ve örgütsüz insanların sık sık fikir değiştirmesi, medya kampanyalarının ardındaki gerçeği görememesi doğaldır. Çaresizlik içerisinde çırpınan kitlelere her şeyi ama her şeyi yutturmak mümkün hale gelir. Çaresizlik kitleleri öyle bir eğip büker ki Sarıgül bile “çare” olur, Ekmeleddin’in eşinin başının açık olması bile önem kazanır. Ama önderlikler öyle mi? Puslu havada yol göstermek, çaresizlik anlarında derde derman olacak siyasetin önerilmesi onların görevidir.

Güçlü bir olasılık şöyledir: Erdoğan kliği seçimlerden galip çıkıp padişahlığın hukuki zeminini kurmaya girişecektir. Padişahlığın yasallaşması bir moral bozukluğu dönemi yaratacaktır. Ancak “Yeni Türkiye”nin çok uzun süre yaşayacağını sanmayalım. Rejim uzun süre ayakta kalacak ideolojik dayanaklardan, insan kaynağından, zor imkânlarından yoksundur. Bu ihtimal gerçekleşirse toplumdan yeni isyan dalgalarını beklemek gerekir. Evet, belki “klik” yıkılıncaya kadar bir süre daha topluma acı çektirebilir. Ama daha ötesine geçebilecek imkânlardan yoksun görünüyorlar. AKP’nin şimdiye kadarki temel dayanağı para ile satın alınmış oydan, cehaletin okşanmasından, ustalıklı bir demagojiden ve din meselesinin istismarından geliyordu. Aslında bu açıdan bakılırsa AKP’ye oy veren tabanının toplam beşeri gücü oldukça kıttır. 2013 Haziran ayında siyasete el koyan 10 milyon insanın AKP’yi nasıl afallattığına hepimiz tanık olduk. Öyleyse mesele o 10 milyonun uygun örgütsel formlarda bir araya getirilmesinde ve kendini   “dayatmasında” yatıyor. Böyle bir zarureti ve imkânı tespit edebiliyorsak, en önemli marifeti oy cambazlığı olan AKP’nin karşısında telaşa kapılıp da Emperyalizm-CHP yönetimi-Cemaat-TÜSİAD cephesinin çizeceği bir siyasi projeye razı olmak niye? Eğer razı olmazsak belki biraz (?) sıkıntı çekebiliriz ancak sürecin sonunda daha büyük siyasi imkânlara sahip oluruz.

Sosyalistler/devrimciler tarihsel bir fırsatlar dizisinin eşiğindeler. Bu fırsatları değerlendirmek istiyorsak:

1. AKP’den korkmayarak işe başlanmalıdır.   Bu şartlarda AKP’nin başındaki klik inşa etmeye çalıştığı rejimi çok uzun süre yaşatamaz.

2. AKP’nin başındaki kliğin karşısında 2. Cumhuriyeti oturtma çabasında olan güçlü bir koalisyon vardır. Bu koalisyonun peşine takılmamak gerekir. CHP-HDP ile ittifak meselesine bu pencereden bakılmalıdır.

3. Birleşik Haziran Hareketi’nin (HAZİRAN) temel gündemi bu dönemeçte ne yapıp edip gerçek bir güce dönüşmek ve ardından iktidar arayışını/yürüyüşünü başlatmak olmadır. Bir seçim taktiği belirleyeceksek bu elekten geçirmeliyiz.

4. İttifak ya hayat memat meselesi gündemdeyse ya da sonunda size bir eşik atlatacaksa anlamlıdır. AKP’nin uzun süre yaşama sansı yokken ve HAZİRAN henüz dişe dokunur bir güç haline gelmemişken seçim ittifakı pek faydalı görünmüyor. Hele hele CHP-HDP-HAZİRAN gibi bir ittifak tarihsel bir fırsat değil HAZİRAN’ın siyaseten silinmesi demektir. Çünkü HAZİRAN henüz başka siyasi güçlerle aşık atabilecek bir eşiği gelememiştir.

5. Öyleyse HAZİRAN ne yapıp edip siyaset sahnesinde var olduğunu/olacağını fiilen ispat etmelidir. Buna bir seçim taktiği yardımcı olabilir mi? Yardımcı olacak tek taktik HAZİRAN’ın kendi siyasal çizgisini propaganda edebilmesini garanti altına alarak CHP ve HDP listelerinden kontenjan adaylar konusunda bir anlaşmaya varmasıdır. Bu taktik ancak HEP’in 1991’deki genel seçimlerinde SHP listelerinden seçime girmesini andıracaksa manalı olur. Peki bu mümkün mü? Sorunun cevabı HAZİRAN’dan çok muhataplarının tavrına bağlıdır.

6. Bir seçim taktiği mümkün olmuyorsa. HAZİRAN’ın yapması gereken bağımsız adaylarla seçime girmek olmalıdır. Bağımsız adaylarla seçimlerde ancak bazı kısmi başarılar hedeflenebilir. Bu durumda bağımsız aday çalışmasının temel hedefi HAZİRAN’ı daha fazla duyurmak, örgütlemek ve seçim sonrasına gövdeyi sağlam taşımak olacaktır.

Seçim sonrasında gövdesini ve siyasal berraklığını koruyabilen bir HAZİRAN’a mutlak suretle ihtiyacımız var. Soğukkanlılığımızı yitirmeyelim, siyasetimizi manipülasyonlara karşı koruyalım, iddiamızı ve gövdemizi büyütelim… Gerisi mutlaka gelecektir. Devrimler kriz dönemlerinde yapılır. Şuna karar vereceğiz: devrim arayışını/yürüyüşünü başlatacak mıyız yoksa günü mü geçiştireceğiz? Hakiki soru tam olarak budur.  



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör TKH ve seçimler üzerine... melnur 4 3785 20.04.2019- 02:22
Konu Klasör 2023, Seçimler geliyor, ne yapmalı? melnur 0 437 01.01.2023- 10:21
Konu Klasör Bir kez daha seçimler ve solumuz üzerine... melnur 12 10329 22.06.2019- 10:34
Konu Klasör Yerel seçimler ve solu yeniden hatırlayan CHP melnur 0 137 27.11.2023- 17:05
Konu Klasör Boykot mu tekrar seçim mi? melnur 10 7635 11.05.2019- 11:15
Etiketler   Seçimler,   boykot
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS