SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Parlamento ne kadar önemli?           (gösterim sayısı: 3.478)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: umut
Konu Tarihi: 16.04.2015- 09:49


Parlamento ne kadar önemli?
Aydemir Güler



Bu düzen değişmeli!

İhtiyacın bu olduğunu düşünüyorsak, çağrımız buysa, düzenin değişmesinden ne anlaşılması gerektiği konusunda içimiz dışımız birse, yani sorunların köklerine inmekten kaçmıyorsak… parlamentonun önemini, düzen değişikliği açısından değerlendirmemiz gerekir.

Düzen değişikliği parlamentoda sağlanabilir mi? Mutlak, kesin, açık bir yanıtla hayır!

Bunu komünistlerin söylüyor olması özellikle ilginçtir. Çünkü çoğunlukla sanılanın tersine parlamento ve onun ikizi olarak genel oy hakkı “Batı demokrasisi”nin insanlığa armağanı olmadı. Sadece 19. değil, 20. yüzyıl boyunca da birçok ülkede genel oy hakkı, mülk sahibi beyaz erkeklerin ayrıcalığıydı. Yurttaş ve insan hakları kavramlarının kapitalizmle birlikte yükselişe geçtiği doğrudur. Ama mantıksal sonuçlarına varması, yani mülksüz ve yoksullar dahil her ırktan ve her cinsiyetten insanların seçip seçilebilme hakkına sahip hale gelmeleri, üstü örtülemeyecek biçimde Ekim Devrimi'nin sağladığı itkiyle yaygınlaştı.

Günümüzde parlamento dendiğinde akla gelen fotoğrafta Ekim Devrimi’nin, komünistlerin, yani bizim emeğimiz var. Kendi emeğimize değer vermeyecek değiliz. Ama iki şeyi biliyoruz: Bir, parlamento düzenin egemenlik aygıtlarından biridir. İki, egemen güçlerin egemenliklerini sürdürmek için biriktirdikleri deneyim, her alanda olduğu gibi, parlamentoyla ilgili olarak da yeni önlemler geliştirmelerini sağlar.

Her şeyin özü ekonomik güçteyse, fabrikalara, bankalara, işletmelere sahip olmak iktidarın kaynağıysa, parlamento bu denklemde önemsiz ve bağımlı bir yere oturur.

Egemenlerin geliştirdikleri önlemlere gelince; seçim sisteminde, medyanın kontrolünde, paranın kullanımında bunları yeterince görebiliyoruz.

Yurttaşların hukuk önünde eşit sayılmalarını sağladık. Ama bu sadece bir adım. Gerçek hayatta eşit olmayanların hukuksal eşitliği palavra değilse nedir?

Buraya kadarı sömürünün hüküm sürdüğü ve düzenin değişmesinin gerektiği her yer için geçerli. 2015 Türkiyesi’nde dahası var.

Çağlayan operasyonunu, Ağrı provokasyonunu, Türkiye’ye sokulan kaynağı belirsiz dolarların rekor kırmasını, ülkenin tepesinde savaş tehditlerinin sallanıp durmasını 7 Haziran’da kullanılacak oylardan nasıl ayırabiliriz? AKP’nin seçim hilelerine gelene kadar “oyunu özgürce kullanan vatandaş” kalıyor mu ki!

Seçime giderken işin bu kısmının şiddetleneceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. AKP Türkiye’yi iç ve dış savaşla tehdit edecek, özgür seçim kavramının üstünde ter ter tepinecek... Seçim, parlamento, oy dediğimiz, işte böyle bir oyundur.

Her oyun bozulabilir. Komünistler oyunu bozmak için halkı, emekçileri oy vermenin ötesine geçmeye, aktif siyasete, örgütlenmeye çağırırlar. Herhangi bir başka yol, örgütlü halkın yerini alamaz. Ancak örgütlü halkın bilinci egemenlerin genel ve özel önlemlerini boşa düşürebilecektir.

İyi de, Türkiye bunun uzağında olduğuna göre ne yapmalı? Yapılması gereken son şey, kitlelerin parlamentoya bel bağlamasına göz yummaktır. Halk örgütsüzse öncelikli görev örgütlenmektir. Halkın örgütsüzlüğünü veri olarak alıp kabul ettikten sonra, geriye oyunun parçası olmak kalır.


(Bu yazı 16 Nisan 2015 Perşembe tarihli Günlük soL'da, Baykuş Bakışı köşesinde yayınlanmıştır.)



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
bedrettin
[ ..... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 30.08.2013
İleti Sayısı: 907
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: bedrettin
Cevap Tarihi: 16.04.2015- 12:31


Parlamento sosyalistler için bir mücadele aracıdır, komünistlerin amacı parlamentoya girmek olmamalıdır, komünistlerin parlamentoya girmesine karşı değilim, parlamentoda da sosyalizm propagandası yapılabilir. Söylemek istediğim komünistlerin parlamentoyu kitle gözünde meşru bir kurum haline getirmekten kaçınmaları gerektiğidir. Söylediğim çelişki değil, aradaki farkın anlaşılmasını diliyorum.

Haziran eylemlerinden sonra bu düşüncenin daha fazla konuşulması ve halka aktarılması gerektiğini düşünüyorum. Kapitalizme meşruluğunu veren sisteme kökten karşı olunmadıkça ve her koşulda vurgulanmadıkça, halka kabul ettirilemedikçe kapitalizmi sarsmak kolay olmayacak. Önümüzdeki genel seçimin komünistlere böyle bir fırsat verdiğini düşünüyorum.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
solcu
[ kemal ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.01.2014
İleti Sayısı: 1.709
Konum: Ankara
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: solcu
Cevap Tarihi: 17.04.2015- 10:26


Boşuna seçim
Mesut Odman


Beyhude, diyecektim aslında; sevdiğim, ama çoğu toprak olmuş büyüklerim bu sözcüğü sık sık kullanırlardı. Onlardan öğrenmiş ve alışmışımdır. Ama bu zamane mürtecileri bilip etmeden Osmanlıca bayrağını açtıklarından beri, daha özen gösterir oldum; hele yazının başlığında hiç yakışık almaz, dedim.

Peki, niye beyhude olsun şu yaklaşmakta olan seçimler? Önemine, önem de söz mü, hayat memat meselesi, ölüm dirim konusu olduğuna ilişkin onca dil dökülür, sayısız kanıt getirilirken, nasıl boşuna denebilir?

Bir kez, birkaç cümle önce çoğullaştırdığımız sözcüğü düzeltelim ve yazının başlığındaki doğru kullanıma dönelim; çünkü, sözcüğün çoğulunu söylediğimizde, yapılabilecek bir yığın iş olduğunu çağrıştırıyor. Kuşkusuz, bunların içinde anlamlı işler de bulunabilir. Oysa, sözcüğün tekil olarak kullanımının ilk akla getirdiği, seçmek eylemi oluyor ve iki ay sonra gerçek anlamda bir seçme yapma imkânı ortada görünmüyor.

Buradan devam edebiliriz.

Gerçek anlamda seçme yapma imkânının bulunmayışı, eylemsel ve söylemsel farklılıkların pek önemsiz oluşuna değinmeye hiç gerek kalmadan, gösterilen adaylara bakıldığında bile rahatça anlaşılabiliyor.

Diyelim ki, şu siyasetbilicilerin, anketçilerin, şunların bunların hakkında müthiş bilimsel, görgüsel, karşı çıkılmaz tahliller attırdıkları, şuraya oy verirse şunu demek istemiştir, buraya verirse, aman yanlış anlamayın, asıl amacı o değil şudur, yollu akılları durduracak yorumlara giriştikleri, bütün bunları yaparken de yere göğe koyamadıkları, ferasetine tarif bulamadıkları “kutsal seçmen”in bir örneğisiniz. Belki kendinizden bile daha kutsal sandık ile birkaç dakikalığına da olsa baş başa kalmanıza ise iki aydan daha kısa bir süre kaldı. Eh, sorumluluğunu bilen her kutsal kişi gibi şimdiden önleminizi alıp birkaç gün önce incelemenize sunulan adaylara göz gezdirmeye başlayabilirsiniz.

Ama her birini ayrı ayrı değerlendirme, o partiden a’yı, bu partiden b’yi alıp yeniden harmanlama şansı yok. Ya şu partiye ya bu partiye ya öteki partiye vereceksin ve bu partilerin   sana en   ehveni şer görüneninde bile elini kırsalar oy atmayacağın isimler olabilir. Öyleyse, isimleri şöyle sıkı bir taramadan geçirmekte yarar var. Hele AKP’den kurtulalım da sonrasına bakarız diyenlerdenseniz ve MHP ile de işiniz yoksa, asırlık ağaç CHP   ve taze fidan HDP arasında bir tercih yapmanın eşiğindeyseniz, Ahmet Çınar’ın geçen hafta, 9 Nisan günü burada yer verilen yazısını dikkatlice okumanızı öneririm. Hatta, o hem eğlenceli hem yol gösterici yazıyı, seçim gününe kadar elinizin altında, en azından aklınızda bulundurmanızda yarar var; kutsal görevinizi yerine getirirken çok işinize yarayabilir.

İsimler bir yana, günlerce süren tantana sonunda uğraşıp didinip bula bula bu isimlerle karşınıza gelen bu partilerden şu asırlık ağaç CHP, küçük bir takdiri olsun hak etmedi mi peki, adaylarının yaklaşık yarısını ön seçim yoluyla belirleyince? Hiç sözü uzatmadan, başka ayrıntıya girmeden, katılım yüzde 50 düzeyinde kaldığına göre, kuşkusuz, hayır. Aday belirleme seçimi önemli bir parti görevi değil mi? Niye katılmamış acaba iki üyeden biri? Umursamadığı için mi, herhangi bir şeyi değiştirmeyeceği için mi, var olmadığı ya da sadece kâğıt üzerinde var olduğu için mi?

Her neyse, ahı gitmiş vahı kalmış, hatta o bile kalmamış cumhuriyetimizin kurucu partisi olduğunu artık pek fazla iddia da etmeyen bu partiyi bırakıp devam edersek, “tek seçici”nin iki dudağının arasından çıkan adaylara mühür basmanın bir serbest seçim olduğu hâlâ ileri sürülebiliyor işte.

Buradan da çıkıp partilerin ille de bir başkan göstermeleri zorunluluğundan iç işleyişlerine kadar her şeye karışan siyasi partiler yasasına gelebiliriz. Oradan geçip halkın vergileri ve başka yollarla soyulmaları ile oluşturulan muazzam kaynakların yine muazzam bir adaletsizlikle düzen partilerine aktarılmasına ulaşabiliriz. Orada da durmayıp açığa çıkarılması mümkün olan ve olmayan yollarla, gizlice aktarılan başka kaynaklara; dev boyutlara ulaşmış “rıza üretim” mekanizmalarına; ayrıca, iktidar partilerinin yasalara bile aldırmadan kullandıkları devlet imkânlarına sözü getirebiliriz. Bu arada, seçim yaklaşırken, partiler arasındaki adaletsiz uygulamaları en çok etkileyebileceği varsayılan üç bakanlığın, içişleri, adalet ve ulaştırma işlerinin başındaki hükümet üyesi bakanların istifa ettirilip yerlerine en az kendileri kadar taraflı kendi müsteşarlarının getirilmesi biçimindeki gülünçlüğü hatırlatabiliriz.

Bunları da bırakıp bu ülkede hükümet edenlerden Avrupa’daki pek seçkin meslektaşlarına kadar her türden demokratın “aşırı” yüksekliğini teslim ettikleri, ama kimsenin ne kadar düşük olursa olsun varlığının bile seçimle gelme, “milli irade” ve benzeri kendi   iddialarını tümüyle geçersizleştirdiği gerçeğini dillendirmeye yanaşmadığı   yüzde 10 seçim barajı ikiyüzlülüğüne değinebiliriz. Bu arada, bugünkü AKP hükümetini kökleştiren 2002 sonrası 5 yıllık dönemin, seçmenlerin yarısının oyunu çöpe atan ve üçte bir oy alanın parlamentoda üçte iki çoğunluğa sahip olmasını sağlayan bir seçimle başladığını ve bunu sağlayanın, kendinden sonraki otuz beş yılın bütün hükümetlerinin herkesçe bilinen atası konumundaki 12 Eylül istibdat rejiminin bir ürünü olduğunu ekleyebiliriz.

En sonunda, hepsini bırakıp, en az 60-70 yıldır, hatta geçen yüzyılın ilk çeyreğinden beri, ne Marksist, ne sosyalist, ne komünist olan, ama az çok etkili olmuş bütün siyaset düşünürleri ile yazarlarının üzerinde birleşebildikleri bir saptamayı dile getirebiliriz: Yasama meclisleri, uzun zamandır, yasaları yapan değil, hazırlanıp önlerine getirilen yasa tasarılarını onaylayan organlar konumundadır. O tasarıların hazırlandıkları yer ise dışarıdadır; ama öyle kökü dışarıda, her musibetin kaynağı, ne olduklarına akıl sır ermez kahrolasıcalar değil, çok belli, çok tanımlı yerlerdir bunlar; tekellerin ofisleridir.

Ancak, şu son cümledeki yer tanımlamasına bir açıklık getirmek gerekir. Tekeller demekle, küçük, orta, irice türü sınırlı büyüklük belirten sıfatlarla anlatılabilecek pek günahsız ve pek zavallı sermaye sınıfı katmanlarını işin dışında bırakmış olmuyoruz. Sadece, sermaye sınıfının bütün bu katmanlarını döve seve, ite kaka, kıra döke çekip çeviren büyük efendilerin konumunu ve gücünü vurgulamış oluyoruz.

Demek, sermaye sınıfının üretilen yasaları mümkün olan en büyük hızla onama fabrikası durumuna gelmiş parlamentoların seçimi, daha doğrusu, oluşturulması ya da yapılması süreci, devrimcilerin kayda değer bir emek zamanı ayırmalarını gerektiren bir uğraş olmaktan çıkalı çok olmuştur. Kuşkusuz, emekçi sınıflar için de böyledir. Ama, önce, devrimcilerin önemli bir çoğunluğunun bunu açıkça kavraması gerekir. Emekçi kitleler içinde yeterli bir çokluğun aynı kavrayışa ulaşması ise biraz daha zaman alacaktır.  



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Seçim önemli mi? melnur 4 1259 07.04.2022- 03:09
Konu Klasör Ne kadar güç, o kadar taktik-Ender Helvacıoğlu umut 0 3392 28.05.2015- 10:58
Konu Klasör Parlamento seçimleri ve sosyalistler... melnur 5 489 22.04.2023- 05:14
Konu Klasör M.Çulhaoğlu'ndan önemli bir 29 Ekim çağrısı... denizcan 36 15816 01.11.2023- 07:46
Konu Klasör Kürt milliyetçiliğinin kısa parlamento tarihi. ayhan 0 2757 04.06.2015- 16:22
Etiketler   Parlamento,   kadar,   önemli
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS