SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Sol Kamuoyunun Dikkatine           (gösterim sayısı: 3.178)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: denizcan
Konu Tarihi: 11.05.2015- 11:46


Sol Kamuoyunun Dikkatine

Resim Ekleme

12 Eylül faşist darbesinden bu yana, ülkemizde sosyalist sol bir türlü kendi ayakları üzerinde durmayı beceremedi. Oraya buraya savruldu. Büyük umutlarla kurulan “solda” partiler bir varlık gösteremediler. Süreç içerisinde ufaldıkça ufaldılar.

Bize göre, bunun en başta gelen nedeni, bağımlı ülkelerde emperyalizme karşı verilmesi gereken bağımsızlık mücadelesinin verilmemesi, toplumda yanıtını bulamayan sulandırılmış sol bir söylevle yetinilmesidir. Ülkemizin emperyalizmin yörüngesinde dönüp durmasından kaynaklanan halk yığınlarının sömürü çarkının dişlileri arasında ezilmesi yurtseverlik ile sosyalistliği birleştirmekte ve aralarında kopmaz bir bağ oluşturmaktadır. Ancak bu gerçeklik “sol” partiler ve hareketler tarafından görülmediği için bugünkü makûs sonuçla karşı karşıya kalındı. Açıkçası, “antiemperyalist bir kavgayı gütmeyen sosyalist olamaz” düsturunun bu koşullarda kesinkes geçerli olduğunu ister istemez pratik öğretiyor.

Ama gelin görün ki yaşanan ya da yaşatılan yurtseverlik ile sosyalistliğin arasına bir set çekmek oldu. Yurtseverlik faşistlik gibi algılatıldı ve hatta daha da ileri gidilerek sosyalizmin sınıfsal özelliği saf dışı edilerek yerine etnik ve dinsel kimliklere dayalı parçalanmaya yönelik bir anlayış ikame edilmeye çalışıldı. Sanki sosyalizm işçi sınıfı ideolojisini değil de etnikçiliği ve mezhepçiliği esas alıyormuş gibi gösterilmeye başlandı. Bu hastalıklı süreç solun büyük bir bölümünü Kürt etnikçiliğinin vesayeti altına soktu. Solun, sözüm ona kanaat önderleri bu gidişata yönelik genellikle hiçbir çekince göstermediler ve hatta kolaylaştırıcı rol oynadılar.

Solun toplum gözünde varlık gösterememesinin temel nedenleri bunlardır.

Bu koşullarda yaşadığımız zorluklar her geçen gün biraz daha artmakta ve özellikle içinde bulunduğumuz 7 Haziran milletvekili seçim süreci yarattığı kargaşa ile kafaları karıştırmaktadır. Gerici AKP iktidarını engelleme yolu olarak HDP’yi adres göstermek bunun başında geliyor. Bu günümüzün “yetmez ama evetçi” eğilimi aynı zamanda MHP’nin palazlanmasına da hizmet ederek ayrı bir handikap yaratıyor.

Geleceğini liberalizme ve ABD’ye teslim etmiş bir CHP yönetimi, ana muhalefet partisi olarak siyasal açmazlar yerine ekonomik açmazları hedef alan tali bir strateji ile seçime giriyor.

Ortadoğu’da ABD kontrolünde kendisine gelecek arayan Kürt hareketi, aynı minval üzerinde, ABD’nin yeni politikalarına uygun davranacak. ABD’nin AKP’ye yönelik varsa yeni tasarıları burada kilit rol oynayacak. Bir kısım “solcu”dan da destek alan HDP bu yönde tavır alacak.

Seçim sonrasında, sol için zorluklar artan bir biçimde devam edecek. Solu seçime endekslemenin hiçbir yararının olmadığı açık. Seçim sonucu ne olursa olsun olması gereken antiemperyalist-devrimci güçlerin geliştirilmesi tüm yurtseverlerin, aydınların, demokratların ve sosyalistlerin temel hedefi olmalıdır.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 11.05.2015- 11:50


Sol pusulasını mı yitirdi?-Av. Mehdi Bektaş

Resim Ekleme

Günlük konuşmalarından, görsel ve yazılı basındaki tartışmalardan, siyasilerin atışmalarından, medya bülbüllerinin derin(!) çözümlemelerinden, cumhuriyetin kuruluş felsefesiyle sorunu olan sorunlu çevrelerin, eline birazcık güç geçirince baltasını kapıp koşarak cumhuriyetin değerlerine saldırdığını, toplumun ortak yaşama duygusunu yok ederek, kardeşi kardeşe kırdırarak, ham hayallerini (!) gerçekleştirmek niyet ve hevesinde oldukları anlaşılıyor.

Her toplumda olduğu gibi bizim toplumumuzda da tarihten gelen sorunlar, sorunların yarattığı ayrışmalar vardır. 1923’te kurulan Laik Cumhuriyet, millet olgusu içinde, bireyi (yurttaşı) temel alan, halk egemenliği, kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü ilkelerine dayanan parlamenter sistemi benimseyerek; tarımı, hayvancılığı, sanayiyi, planlı ekonomiyi geliştirerek; halkı aydınlatıp genç kuşakları eğiterek; düşüncede, eylemde çağdaş bir toplum yaratmaya, sorunları çözerek, düşmanlıkları ortadan kaldırmaya çalışmış, büyük emekler vererek çok da işler başarmıştır.

Cumhuriyetin bu çağdaş yürüyüşü, II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla yavaşlamış, Türkiye’nin NATO’ya girmesi ve emperyalizmin işbirlikçisi siyasi iktidarların iktidarı ele geçirmesiyle durmuş, “milli irade” söylemiyle de önü kesilip tersyüz edilmiştir. 12 Mart, 12 Eylül faşist askeri darbeler sonucu iktidara gelen dinci liberal siyasi kadrolar eliyle de kazanımlar birer birer ortadan kaldırılmaya, birikimleri haraç mezat satılmaya, halk kitleleri ayrıştırılarak birlik ve bütünlük bozulmaya, kardeşlik duygusu dinamitlenmeye başlanmıştır.

Bu gelişmeler karşısında açık tavır alması, emeğin iktidarını kurmak için anti-kapitalist, anti-emperyalist mücadeleyi sürdürmesi, ülke bağımsızlığını savunması, siyasi iktidarın saldırılarına karşı ideolojik mücadeleyi yükseltmesi, halkı ve emekçileri örgütlemesi gereken sol, cumhuriyetin değerlerini küçümsemekten, “ezilenler” kavramı içine sokulan etnik ve dinsel ayrımcılığa teslim olmaktan, cılız sesler çıkarmaktan öte geçememiştir.

Solun ve özellikle sosyalist solun amaç ve hedefleri açıktır, yolu bellidir. Bu, diyalektik materyalizmin yol göstericiliğinde, zaman ve mekân kavramına bakarak, somut şartların somut tahlilini yaparak, ilerlemek ve emeğin iktidarını kurmak için mücadele etmektir.

Yaşananlara bakıldıkça, bu yol ve hedeften sapanların, liberalizmin ve ayrılıkçılığın etkisiyle cumhuriyetin değerlerine karşı savaşanların olduğunu görüyoruz.

Bu yolun iyi bir yol olmadığını bilmek, halkın ortak yaşama duygusunu yok edeceğini, yaşamı çekilmez hale getireceğini, cumhuriyetten önceki süreçte var olan ve cumhuriyetten sonraki süreçte ortaya çıkan kimi ayrışmaları körükleyeceğini görmek, olası iç savaş riskini artıracağını anlamak gerekir.

Bunu, tarihten gelen, cumhuriyetin kuruluş süreciyle birlikte millet olgusu içinde çatışma kaynağı olmaktan çıkarılan ayrışmaları, tarihte yaşanan kanlı olayları anımsadığımızda daha net görürüz.

Bilindiği gibi toplumumuz,

Müslim-Gayri Müslim;

Milli- Gayri Milli;

Türk-Gayrı Türk ayrımından çok çekmiştir.

Cumhuriyetin ilanından sonra da buna:

İlerici-gerici;

Laik- Anti Laik ayrımı eklenmiştir.

Müslüman’ı Alevi, Sünni, Şii ve hatta Bektaşi, Kadiri, Mevlevi olarak tarikatlara; Sünni’yi Şafi, Maliki, Hambeli, Hanefi olarak mezheplere, Erenköy, Işıkçılar, Gülenciler, İskenderpaşa, İsmailağa, Menzil, Nur, Süleymancı gibi cemaatlere;

Gayri Müslim’i Hıristiyan (İsevi) ve Yahudi(Musevi);

Milli, etnik kimliğim şudur, ancak ben Türk milletindenim, gayri milli ise ben Türk milletinden değilim diye,

Türk’ü Oğuz, Kırgız, Tatar, Tacik vs olarak;

Oğuz’u Kayı, Bayat, Kınık boyu diye 24’e;

Gayrı Türkü Arap, Arnavut, Çerkez, Gürcü, Laz, Kürt, Rum, Ermeni, Moğol olarak milliyetlere ayırmak mümkündür.

Bu ayrımlar, toplum içinde bir aidiyet duygusundan öte içi yanan, kabaran, kimi parti, dernek ve çevrelerce sorumsuz biçimde kullanılan, iç çatışma kaynağı olarak ateş topuna dönüştürülmek istenen farklılıklardır.

Bütün bu ayrımlar ve kışkırtmalar karşısında Sol, bilimden, demokrasiden, laiklikten, millilikten yana tavır alarak emeğin iktidarı için düşünsel, eylemsel ve örgütsel mücadeleyi sürdüreceği yerde, halkın boğazlaşmasına neden olacak dinciliğe/mezhepçiliğe (Müslim-Gayri Müslim), etnik ayrımcılığa (Türk-gayri Türk) sessiz kalması anlaşılır gibi değildir.

Türkleri her kötülüğün nedeni ve başı göstererek, diğer milliyetleri sütten çıkmış ak kaşık gibi sunarak, geçmişin acı olaylarını eşeleyip deşeleyerek, tarihle yüzleşin diye kini ve husumeti dirilterek, ne elde edilmek isteniyor, anlayan var mı?

Bu ülkede geçmişte olduğu gibi Müslim- gayri Müslim, Alevi-Sünni, Kürt-Türk vs. karşıtlığı üzerinden kavga çıkarsa, bundan halkın, yurttaşın ve de solun ne çıkarı olabilir?

Halkı birbirine kırdıracak böyle bir gelişmeye sol nasıl sessiz kalır, hatta utangaç biçimde destek olur? Sol parti, hareket, sendika, dernek ve basın yayın organlarını, ülkenin, solun tarihini, gerçeklerini, değerlerini bilmeyenler mi yönetiyor?

Sol rotasını mı şaşırdı, pusulasını mı yitirdi? Solu, başına musallat olmuş emperyalizmin beslemesi “Neoliberal”lerden, “Yetmez ama evet”çi döneklerden, “Yerimi buluyum yolumu buluyum” diyen yanardöner çıkarcılardan, “Evet efendim tamam efendim” nakaratçısı şaklabanlardan, eyyamcılardan; milliciliği ırkçılık gibi sunan ve gösteren aymazlardan kurtarmak, ayağa kaldırmak, çok mu zordur?

Sol, bu kötü gidişe dur demeyi kendi iç dinamikleriyle başaramazsa, ülkenin de, halkın da, solun da geleceği karanlıktır. Umutsuzluğa kapılmadan, rotayı şaşırmadan, pusulayı yitirmeden, sahte demokrasi söylemlerinin altına girmeden, ülkenin bağımsızlığı, halkın mutluluğu, emeğin iktidarı için bağımsız ve kararlı yürüyüşü sürdürmek sorumluluğu solun üstündedir.

Solun amaç ve değerlerini bilen, sosyalizme inançla, sevdayla, bilimle, akılla bağlı olan, sosyalizm mücadelesini kararlılıkla sürdürenlere hem ülkenin, hem halkın hem de emekçilerin ihtiyacı vardır. Bunun ayırdında olanlara selam olsun!

                                                                          Av. Mehdi BEKTAŞ



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
abbas
[ emeğin gücü ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 21.12.2013
İleti Sayısı: 830
Konum: Ankara
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: abbas
Cevap Tarihi: 11.05.2015- 13:52


Alıntı Çizelgesi: denizcan yazmış

Sol Kamuoyunun Dikkatine

Resim Ekleme

12 Eylül faşist darbesinden bu yana, ülkemizde sosyalist sol bir türlü kendi ayakları üzerinde durmayı beceremedi. Oraya buraya savruldu. Büyük umutlarla kurulan “solda” partiler bir varlık gösteremediler. Süreç içerisinde ufaldıkça ufaldılar.

Bize göre, bunun en başta gelen nedeni, bağımlı ülkelerde emperyalizme karşı verilmesi gereken bağımsızlık mücadelesinin verilmemesi, toplumda yanıtını bulamayan sulandırılmış sol bir söylevle yetinilmesidir. Ülkemizin emperyalizmin yörüngesinde dönüp durmasından kaynaklanan halk yığınlarının sömürü çarkının dişlileri arasında ezilmesi yurtseverlik ile sosyalistliği birleştirmekte ve aralarında kopmaz bir bağ oluşturmaktadır. Ancak bu gerçeklik “sol” partiler ve hareketler tarafından görülmediği için bugünkü makûs sonuçla karşı karşıya kalındı. Açıkçası, “antiemperyalist bir kavgayı gütmeyen sosyalist olamaz” düsturunun bu koşullarda kesinkes geçerli olduğunu ister istemez pratik öğretiyor.

Ama gelin görün ki yaşanan ya da yaşatılan yurtseverlik ile sosyalistliğin arasına bir set çekmek oldu. Yurtseverlik faşistlik gibi algılatıldı ve hatta daha da ileri gidilerek sosyalizmin sınıfsal özelliği saf dışı edilerek yerine etnik ve dinsel kimliklere dayalı parçalanmaya yönelik bir anlayış ikame edilmeye çalışıldı. Sanki sosyalizm işçi sınıfı ideolojisini değil de etnikçiliği ve mezhepçiliği esas alıyormuş gibi gösterilmeye başlandı. Bu hastalıklı süreç solun büyük bir bölümünü Kürt etnikçiliğinin vesayeti altına soktu. Solun, sözüm ona kanaat önderleri bu gidişata yönelik genellikle hiçbir çekince göstermediler ve hatta kolaylaştırıcı rol oynadılar.

Solun toplum gözünde varlık gösterememesinin temel nedenleri bunlardır.

Bu koşullarda yaşadığımız zorluklar her geçen gün biraz daha artmakta ve özellikle içinde bulunduğumuz 7 Haziran milletvekili seçim süreci yarattığı kargaşa ile kafaları karıştırmaktadır. Gerici AKP iktidarını engelleme yolu olarak HDP’yi adres göstermek bunun başında geliyor. Bu günümüzün “yetmez ama evetçi” eğilimi aynı zamanda MHP’nin palazlanmasına da hizmet ederek ayrı bir handikap yaratıyor.

Geleceğini liberalizme ve ABD’ye teslim etmiş bir CHP yönetimi, ana muhalefet partisi olarak siyasal açmazlar yerine ekonomik açmazları hedef alan tali bir strateji ile seçime giriyor.

Ortadoğu’da ABD kontrolünde kendisine gelecek arayan Kürt hareketi, aynı minval üzerinde, ABD’nin yeni politikalarına uygun davranacak. ABD’nin AKP’ye yönelik varsa yeni tasarıları burada kilit rol oynayacak. Bir kısım “solcu”dan da destek alan HDP bu yönde tavır alacak.

Seçim sonrasında, sol için zorluklar artan bir biçimde devam edecek. Solu seçime endekslemenin hiçbir yararının olmadığı açık. Seçim sonucu ne olursa olsun olması gereken antiemperyalist-devrimci güçlerin geliştirilmesi tüm yurtseverlerin, aydınların, demokratların ve sosyalistlerin temel hedefi olmalıdır.




Türkiye solu kapitalizme karşı solu, emperyalizme karşı yurtseverliği savunmadıkça varlık gösteremeyecektir. Etnik milliyetçi bir hareketin peşine takılmayı sürdürdükçe de sol değerlerini kaybedecek, varlık nedeninden uzaklaşacaktır. Türkiye solu bu cendereden kurtulmalı, Türkiye solunun en büyük hatası bu. Kendi geçmişinden ve değerlerinden uzaklaşan bir solun toplumda varlık göstermesi de beklenmemelidir. Türkiye solu yurtseverliği faşistlikle bir tutar hale gelmişse, hangi soldan bahsedebiliriz ki. Düzen solu mu? Hani bizim düzen karşıtlığımız? Sosyalizm ideali, yurtseverliğe karşı çıkarak, etnik milliyetçiliği savunan bir harekete yamanmaya çalışarak mu kurulacak? O sola şaşarım.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
bedrettin
[ ..... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 30.08.2013
İleti Sayısı: 907
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: bedrettin
Cevap Tarihi: 11.05.2015- 17:16


Kürt ulusalcılığının bir kısım solda pusulanın şaşırmasına yol açtığı eleştirilerine katılırım. Sol bu hastalıktan kurtulmalıdır, buna da katılırım, ama buradaki ince çizgiyi de ayırt etmesini bilelim. Sol bağımsız çizgisinde ısrarcı olmalıdır, ama bu ısrarcılığı kürt ulusal hareketine düşmanlık çizgisine gelmemeli. Bu uyarıyla yazdıklarınıza katıldığımı söyleyebilirim. Yurtseverlik konusunun solun işi olmadığını iddia edenlerin ise ciddiye alınır bir yanları yok. Bu kişiler sol gösterip sağ vurmaya çalışanlardır. Solla ilişkilerini kesmişlerdir. AKP'den devrim beklentisi içinde olanlar da bunlar değiller miydi?



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
abbas
[ emeğin gücü ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 21.12.2013
İleti Sayısı: 830
Konum: Ankara
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: abbas
Cevap Tarihi: 11.05.2015- 22:36


Alıntı Çizelgesi: bedrettin yazmış

Kürt ulusalcılığının bir kısım solda pusulanın şaşırmasına yol açtığı eleştirilerine katılırım. Sol bu hastalıktan kurtulmalıdır, buna da katılırım, ama buradaki ince çizgiyi de ayırt etmesini bilelim. Sol bağımsız çizgisinde ısrarcı olmalıdır, ama bu ısrarcılığı kürt ulusal hareketine düşmanlık çizgisine gelmemeli. Bu uyarıyla yazdıklarınıza katıldığımı söyleyebilirim. Yurtseverlik konusunun solun işi olmadığını iddia edenlerin ise ciddiye alınır bir yanları yok. Bu kişiler sol gösterip sağ vurmaya çalışanlardır. Solla ilişkilerini kesmişlerdir. AKP'den devrim beklentisi içinde olanlar da bunlar değiller miydi?



Düşmanlık sözüne katılmıyorum. Kürt hareketinin izlediği siyasetin Kürt ve Türk halkının aleyhine olduğunu, AKP'yi iktidarda tutan ve emperyalist oyunların bir parçası haline geldiğini söylüyorum. Bu harekete karşıtlığım bundan. Ayrıca bir kısım solun ''oylar HDP'ye'' yakarışlarını da sola ihanet olarak görüyorum. Bu kadar açık.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
bedrettin
[ ..... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 30.08.2013
İleti Sayısı: 907
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: bedrettin
Cevap Tarihi: 18.05.2015- 14:00


Sosyalistlerin, sosyalist ve komünist partilerin HDP için oy çağrısında bulunmalarını ben de yanlış bulanlardanım. Sosyalist devrimi savunanlar için çok daha büyük bir yanlış. Türkiye'nin önünde sosyalist devrim değil, burjuva devrimi olduğunu söyleyenler kürt hareketinin öncülüğünü kabul edebilirler. O zaman da bunu açık açık söylemeliler ve sosyalist devrimden bahsetmemeliler. Hem sosyalist devrimden bahsedip, hem de kürt ulusalcılığına biat etmek, ve kuyrukçuluk yapmak bu açıdan çelişkidir. Solun bir kısmı bu hastalıklı anlayıştan vazgeçmelidir. Bu tavrın sol bir tavır olmadığı da ortadayken, bu tavırda ısrar etmenin soldan vazgeçmek anlamına geldiğini düşünüyorum. Solun en önemli sorunu örgütlenme konusunda ortaya çıkmışken ve bu konu Haziran direnişinden sonra çok daha acil bir durum halini almışken, sanki Haziran yaşanmamış gibi bir tavır sürdürmek aptallıktır. Türkiye'de solun güçlü olabilmesinin her türlü koşulu varken, sol siyaseti kürt hareketine biat noktasına getirmek bence sola sırt dönmektir. HDP'ye oy verilmesi çağrısı yapmak da bundan ayrı değildir.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Sayın melnur'un dikkatine MasteR06 2 2005 10.02.2019- 09:30
Konu Klasör Crazsickle ve zafer kullanıcılarının dikkatine.. melnur 0 1903 01.11.2018- 08:51
Etiketler   Sol,   Kamuoyunun,   Dikkatine
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS