SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Devrim ezilen mahallelerden gelecek           (gösterim sayısı: 3.845)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
dayanışma
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: dayanışma
Konu Tarihi: 17.05.2015- 10:30


Devrim ezilen mahallelerden gelecek
Bekir Sami Paydak


Bugünün Türkiye’sinde devrim, devrimcilerin kapsadığı ezilen mahalleleri çoğaltmasıyla ve silahlandırmasıyla gelişecektir. Yani devrim, Sarıgazileri, Çayanları, Okmeydanları, Gazileri tüm Türkiye’ye yayarak gelişecektir…

Resim Ekleme

20. yüzyılda özellikle 1960’lardan itibaren Türkiye Devrimci Hareketi’nin önemli tartışma konularından biri, aşamalı veya aşamasız devrim konusuydu. Tabii aşamalı veya aşamasız devrimi savunanlar da kendi içinde tek bir bütün değildi. Rusya’da bu tartışma nasıl Troçki’nin sürekli devrimi, Lenin’in kesintisiz devrimi ve Menşeviklerin şabloncu Marksist yaklaşımlarında yansımasını bulduysa bizde de bu tartışmanın çeşitli tarafları vardı.

Mesela belli başlı aşamacılardan bahsedecek olursak; Doğan Avcıoğlu’nun Kemalizm’i Marksizm’e içselleştirmeye, Kemalist devrimi Marksist devrim stratejisinin bir ön aşaması haline getirmeye çalıştığı, zinde kuvvetlere (ordu, gençlik, aydınlar) dayanan stratejisi, klasik Marksizm’in dışına çıkan özgül bir stratejiydi..

Burada hatırlatmak gerekir ki; Doğan Avcıoğlu’nun Kemalizm’i bildiğimiz anlamda kapitalist, korporatist bir Kemalizm değil sosyalizmin ön aşaması haline getirilmiş bir Kemalizm’di. Yani Kemalizm’e hiç içinde barındırmadığı bambaşka bir muhteva vermişti Avcıoğlu.

Bunun yanında Avcıoğlu’nun stratejisine benzeyen, ama başta “milli” bir burjuvazi olabileceği önermesi yanında çeşitli farklılıkları barındıran Mihri Belli’nin Milli Demokratik Devrim stratejisi de kendi bütünlüğü olan farklı bir aşamalı devrim stratejisiydi.

Bu konuda en ileri tezi ise Mahir ortaya çıkarmıştı.


Mahir’in yeni sömürgecilik teziyle birlikte geliştirdiği ve bu teze bağlı olarak “milli” bir burjuva sınıf olamayacağı gerçeğine dayanan, sadece “dış” düşmana değil “iç”in de dışla olan bağıntısına odaklanmak gerektiği noktasına vurgu yaptığı antiemperyalist ve antioligarşik devrim stratejisi; bir yandan Avcıoğlu’nun da içle dışın bağıntısına dikkat çektiği görüşlerine benziyor ama diğer taraftan sınıfsal perspektifin net bir şekilde ortaya konması açısından Avcıoğlu’nun bir adım ötesine gidiyordu.

Mahir, Avcıoğlu’nun önerdiği gibi yukarıdan aşağı, sınıfa dayanmayan ve sosyalizmi kalkınmacılığa indirgeyen bir strateji yerine, sosyalizmin sınıfsız topluma yürüme mücadelesinin bir parçası olduğu gerçeğini hatırlatan ve bu mücadelenin de ancak proleteryanın önderliğinde ezilenlerin oluşturduğu geniş bir cepheyle başarılabileceğini savunan bir tez ortaya koyuyordu. Tabii bu tartışma hem Mahir’in hem de bahsettiğimiz ve bahsetmediğimiz diğer önemli isimlerin görüşleri katılarak derinleştirilebilir, ama yazının odak noktası bu değil.

Yeni dönemde, dev ve hantal üretim birimleri yerlerini küçük, üretken, yüksek teknolojili üretim birimlerine bırakmaya başlamış, bunun sonucu olarak da, sermaye artık daha nitelikli elemanlara ihtiyaç duyar hâle gelmiştir.

Bu konu üzerinden değinmek istediğimiz nokta, aşamacı devrimcilerin aşamasız devrimcilerden farklı olarak ittifak ağının genişletilmesini savunmalarıydı. Sadece proleterya odaklı bir stratejiden ziyade, içinde yoksul köylünün, küçük ve orta üreticinin ve tüm ezilenlerin bulunduğu daha geniş bir cepheyi savunmalarıydı. Aşamacılar açısından mesele; kurulacak bu cephe üzerinden antiemperyalist, antitekelci ya da antioligarşik güçlerin kökünün kazınması ve kesintisiz devrimlerle sosyalizme yürümekti.

Aşamasız devrimi ya da doğrudan proleter devrimi savunanlar ise, halkın ve tüm ezilenlerin geniş kesimini kapsayacak bir stratejiden ziyade odak noktasının sadece proleterya olduğu ve fabrikalar üzerinden gidilecek bir örgütlenme modeliyle devrimin olabileceğini savunuyorlardı. Yani bir nevi Uvriyerizm(işçicilik).

Aslında bu tartışma sol için hâlâ önem taşımakta. Hâlâ fabrikalara koşullanmış, sadece proleterya odaklı bir devrim stratejisini savunanlarla; tüm ezilenleri, halkın geniş kesimlerini kapsamaya çalışarak strateji   geliştirenler arasındaki farklılık devam etmekte.

Bu yazıda da, dar bir şekilde işyeri-fabrika alanına sıkışan ve sadece proleterya odaklı söylem geliştiren stratejinin, bugün nasıl yetersiz olduğunu; fabrika-işyeri denklemini kapsayan ama bu denklemi aşan bir stratejinin kapitalizmin değişen yapısında daha geniş kitleleri emperyalizme ve oligarşiye karşı olan savaşımda mücadeleye katma konusunda neden gerekli olduğunu anlatmaya çalışacağız.

Kapitalizmin değişen yapısı

Marx, kapitalizmin işçi sınıfının bir merkezde, bir bütün olarak, örgütlü bir topluluk olarak toplamasının işçi sınıfına kendiliğinden bilinç vereceğini; işçi sınıfının bu sayede hem kapitalizmin doğasının kaostan ve krizlerden ibaret olduğunu hem de merkezde birleşmiş bir bütün olarak toplanan işçi sınıfının, üretim araçlarının özel mülkiyeti ile üretimin toplumsal niteliği arasındaki çelişkiyi kavrayacağını düşünüyordu.

Yanlış anlaşılmaması için şunu belirtmek gerek; işçi sınıfının maddi gerçekliği, yaşamın koşulları gereği kendiliğinden kavrayabileceğini düşünen Marx, ilerlemenin ise kitlelerin özeylemliliğiyle yani devrimle olacağını savunuyordu. Kapitalizmin kendiliğinden sosyalizme akacağını düşünen evrimci, reformist bir anlayışı yoktu.

Yaşadığı dönemde, özellikle Paris Komünü’nün yenilgisiyle birlikte Avrupa çapında devrimci dalganın geri çekilişiyle karşı karşıya kalan, dolayısıyla döneminin ve kendi yaşadığı maddi koşulların sınırlılığını taşıyan Marx, örgüt konusunda veya işçi sınıfının nasıl bilinçlenebileceği konusunda bize çok derin bir miras bıraktı diyemeyiz.

Marx’da kalan bu eksik noktayı tamamlayan ise Lenin olmuştur. Lenin, çalışan kitlelerin hareket içinde kendi bağımsız ideolojilerini geliştiremeyeceklerini ya da kendi kendilerine maddi gerçekliğin tam anlamıyla farkına varamayacaklarını savunur.

Lenin, örgüt üzerine bir başyapıt olan Ne Yapmalı kitabında ve bu konuya   değindiği diğer yerlerde; devrimci bilincin sınıfa ancak dışarıdan profesyonel devrimciler örgütü tarafından götürülebileceğini ve bunun sadece ekonomiye odaklı olarak değil, siyaset ve kültür de dahil bütünlüklü bir alanı kapsayarak yapılabileceğini anlatır. Proleteryanın da ancak bu sayede, ekonomizm odaklı kendiliğindenci, reformist bakış açısından kurtularak siyasi devrim perspektifini kazanabileceğini savunur.

Ezilen mahalleler, devrimciler için halkı bilinçlendirmek, kendi sosyalizm anlayışlarını ortaya koymak ve devlet dışı alanlar yaratabilmek için bugün en önemli mücadele alanıdır.

Lenin’in örgütlenme üzerine tespitleri ve öncü kavramı üzerine geliştirdikleri, özellikle kapitalizmin günümüzde ulaştığı güçlü ideolojik hegemonyasını göz önüne aldığımızda hâlâ geçerliliğini korumakta. Ancak bugün devrimcilerin halka dıştan bilinç götüreceği mekânlar kapitalizmin değişen yapısına bağlı olarak farklılaşmış durumda.

19. ve 20. yüzyıldaki gelişim evresinde ağırlıklı olarak sanayi alanında örgütlenen, geniş bir sanayi proleteryası yaratan kapitalizm, 20.yüzyılın sonlarına doğru etkisini net bir şekilde hissettiren, bilişsel-teknolojik devrimin etkisiyle yapı değiştirmeye başlamıştır. Sanayi odaklı, merkezi ve kitlesel bir üretim tarzı yerine; hizmet sektörü ve tüketim odaklı, üretimin ve dolayısıyla sınıfın daha küçük alanlara bölündüğü bir yapı içine girmeye başlamıştır.

Yeni dönemde, dev ve hantal üretim birimleri yerlerini küçük, üretken, yüksek teknolojili üretim birimlerine bırakmaya başlamıştır. Bunun sonucu olarak da, sermaye artık daha nitelikli elemanlara ihtiyaç duyduğu için işçi sınıfının genel eğitim düzeyi yükselmiş, iş gücünün teknik düzeyi gelişmiş, işçilerle teknik elemanlar arasındaki farklar azalmıştır. Kimi teorisyenler bu durumu “proleterya elveda” söyleminde dile gelen anlayışla, artık sınıfların ve sınıf mücadelesinin geçersiz olduğu şeklinde yorumlamaya başlamış , herkesin orta sınıfa dönmeye başladığını savunmuştur.

Bu iddiaların; hem bugünkü yüksek yoksulluk ve işsizlik oranına bakarak gerçeği yansıtmadığını,hem de bu anlayışın emekçi olmayı sadece fabrikalarda çalışmaktan ibaret gören dar bir düşünce yapısına sahip olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca beyaz yakalılar olarak adlandırılan mühendis vb. kesimlerin günümüzde gitgide proleterleşmekte olduğunu da unutmayalım.

Bunun da iki nedeni var: Birincisi; nitelikli emekçilerin istihdam edildiği, bilgi yoğun sektörlerin iş gücü ihtiyaçlarının kitlesel düzeylere varması. Bu durum topluca üretim yapan mühendisler vb. olguların oluşmasına yol açmış ve kolektif bilinç edinme nesnelliğini getirmiştir.

İkincisi; yaratıcılığa duyulan ihtiyaç eskiye göre zayıflamış, üretim faaliyeti gitgide standartlaşmış ve büyük ölçüde bilgisayarın denetimine tabi olmuştur. Bu iki olgu, beyaz yakalılar olarak tabir ettiğimiz kesimlerin gitgide kol emekçisine yaklaşmasına sağlamıştır.

Ancak şu bir gerçek ki; kapitalizmin değişen yapısıyla birlikte, işçi sınıfı hareketleri hem dünyada hem de ülkemizde zayıflamıştır. Zaman zaman başarılı ve militan örnekleri olsa da, grevlerin, kitlesel işçi mücadelelerinin 20. yüzyıla göre azaldığını söyleyebiliriz.

Gerçekten, özellikle kitlesel üretimin olduğu yerlerde mücadelelerin, bilincin öyle veya böyle daha yüksek seviyelerde olduğunu görüyoruz, görmüştük. Açık ki, kapitalizmin dönüşümü, emekçiler için hem düşmanı muğlaklaştırması hem de emekçiler arasındaki bağları zayıflatması açısından kapitalizme can vermiştir.

Ayrıca, yaratılan tüketim-borçlandırma kültürü üzerinden toplumun önemli bir bölümünü, öyle veya böyle akıllı telefon, bilgisayar, tv vs. sahibi yaparak kapitalizm bir yandan insanların kendini burjuva ve tüketici hissetmesini kolaylaştırmıştır. Diğer taraftan bu araçlar üzerinden yaptığı yayınlar ya da oyalayıcı (oyunlar vs.) şeylerle hegemonyasını daha da derinleştirmiştir.

Kapitalizm, yaratılan tüketim-borçlandırma kültürü üzerinden, toplumu akıllı telefon, bilgisayar, tv vs. sahibi yaparak insanların kendini burjuva ve tüketici hissetmesini kolaylaştırmıştır.

Ancak kapitalizm, her ne kadar küçük üretim birimlerinde emekçileri atomize ederek sınıfın arasındaki bağları zayıflatmaya çalışsa da, bilişsel-teknolojik devrimi insanlık için değil kâr güdüsüyle kullanması nedeniyle işsiz sayısını da artırmakta, bir anlamda kendi kuyusunu da kazmaktadır. Ayrıca yarattığı tükettirme-borçlandırma kültürünün günümüzde patlayacak noktaya gelmesi de kapitalizm için başka bir sorundur.

Ezilen mahalleler devrimciler için neden kilit önemde?

Yukarıda bahsettiğimiz gibi, üretimi ve sınıfı küçük kısımlara bölen, hizmet sektörü odaklı bir kapitalizm gerçeğiyle yüz yüzeyiz artık. Yani üretim araçlarının özel mülkiyeti ile üretimin toplumsal niteliği arasındaki çelişkinin emekçiler için üzerinin çok daha fazla bulanıklaştırıldığı bir yapı. Devrimcilerin klasik bir şekilde fabrikalar, işyerleri üzerinden bilinç götürmesinin koşullarının sınırlandığı bir yapı.

İşte bu noktada ezilen, yoksul mahalleler devrimciler için yeni bir perspektif açıyor. Buralarda, kapitalizmin böldüğü bir yapı yerine, ezilenler için somut bir birlikteliği görüyoruz. Emekçiler buralarda atomize edilmeden bir bütün halinde bir aradalar. Devrimciler, buralarda mahalle sorunlarından yola çıkarak örgütleyecekleri bazı başarılı eylemlilikler üzerinden, emekçilere bir arada hareket ederlerse ne kadar güçlü olabileceklerini gösterebilir.

.“Devrim; Sarıgazileri, Çayanları, Okmeydanları, Gazileri tüm Türkiye’ye yayarak gelişecektir…”
.
Ayrıca kendilerini sömüren mekanizmanın ne olduğu, bu sömürü düzenini aşmak için nasıl bir mücadele geliştirilmesi gerektiği noktasında ekonomizmi (ki mahalle üzerinden örgütlenmek, fabrika ve işyerlerine göre ekonomizmi aşan siyasal, kültürel, sosyal bilinci de geliştirmek için daha elverişli) aşan bütüncül bir bilinç verebilir.

Diğer taraftan mahalleler veya semtlerde yataylığın ve dikeyliğin iç içe geçtiği, örgütlenme ve mücadele araçlarıyla sosyalizmin nüveleri halka bugünden gösterilebilir. Sosyalist demokrasi anlayışının burjuva demokrasisini aşan özü kitlelerin eylemi içinde ortaya konulur . Devrimciler ve   halk bu mahallelerde kendi ekonomik, kültürel ve sosyal alanlarını oluşturarak, devletin hegemonyasından belli ölçülerde kopmuş bağımsız sahalar inşa edebilir.

Silahlı mücadelenin yerel örgütlenme mücadeleleriyle bağı

Ezilen mahallelerin, devrimciler için halkı bilinçlendirmek, kendi sosyalizm anlayışlarını ortaya koymak ve devlet dışı alanlar yaratabilmek için bugün en önemli mücadele alanı olduğundan bahsettik. Bu mücadele silahlı mücadeleden soyutlanarak geliştirilemez. Çünkü; halka karşı, tepeden aşağıya silahlanmış, en ufak bir karşı çıkışı bile en sert şekilde bastırmaya çalışan bir sistemle karşı karşıyayız.

Böyle bir düzende, örgütlediğimiz mahalleri korumak , örgütlediğimiz mahalle sayısını artırmak en önemlisi de önümüzdeki devrimin teknik ve kurmay örgütlenmesinin oluşturulmasına bugünden başlamamız gerektiğini bildiğimiz için silahlı mücadeleyi, devrimci mücadelenin dışında tutmaya çalışan ya da bilinmedik bir tarihe erteleyen anlayışları kabul etmemek başta gelen şartlar olmalıdır.

Bugünün Türkiye’sinde devrim, devrimcilerin kapsadığı ezilen mahalleleri çoğaltmasıyla ve silahlandırmasıyla gelişecektir. Yani devrim, Sarıgazileri, Çayanları, Okmeydanları, Gazileri tüm Türkiye’ye yayarak gelişecektir…

Devrimciler olarak görevimiz; devrimcilerin bu mahallelerde nasıl güçlendiğini kavramaya çalışarak, buralardaki devrimci pratiği taklite, şablonculuğa kaçmadan, her yerelin kendine özgü dinamiğini hesaba katarak ilerletmek ve yaymak olmalı.

Devrimin öncü örgütünün büyütülmesi ve geliştirilmesi dileğiyle…

gezite.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
abbas
[ emeğin gücü ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 21.12.2013
İleti Sayısı: 830
Konum: Ankara
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: abbas
Cevap Tarihi: 17.05.2015- 13:24


Alıntı Çizelgesi: dayanışma yazmış

Devrim ezilen mahallelerden gelecek
Bekir Sami Paydak



Silahlı mücadelenin yerel örgütlenme mücadeleleriyle bağı

Ezilen mahallelerin, devrimciler için halkı bilinçlendirmek, kendi sosyalizm anlayışlarını ortaya koymak ve devlet dışı alanlar yaratabilmek için bugün en önemli mücadele alanı olduğundan bahsettik. Bu mücadele silahlı mücadeleden soyutlanarak geliştirilemez. Çünkü; halka karşı, tepeden aşağıya silahlanmış, en ufak bir karşı çıkışı bile en sert şekilde bastırmaya çalışan bir sistemle karşı karşıyayız.

Böyle bir düzende, örgütlediğimiz mahalleri korumak , örgütlediğimiz mahalle sayısını artırmak en önemlisi de önümüzdeki devrimin teknik ve kurmay örgütlenmesinin oluşturulmasına bugünden başlamamız gerektiğini bildiğimiz için silahlı mücadeleyi, devrimci mücadelenin dışında tutmaya çalışan ya da bilinmedik bir tarihe erteleyen anlayışları kabul etmemek başta gelen şartlar olmalıdır.

Bugünün Türkiye’sinde devrim, devrimcilerin kapsadığı ezilen mahalleleri çoğaltmasıyla ve silahlandırmasıyla gelişecektir. Yani devrim, Sarıgazileri, Çayanları, Okmeydanları, Gazileri tüm Türkiye’ye yayarak gelişecektir…

Devrimciler olarak görevimiz; devrimcilerin bu mahallelerde nasıl güçlendiğini kavramaya çalışarak, buralardaki devrimci pratiği taklite, şablonculuğa kaçmadan, her yerelin kendine özgü dinamiğini hesaba katarak ilerletmek ve yaymak olmalı.

Devrimin öncü örgütünün büyütülmesi ve geliştirilmesi dileğiyle…

gezite.




Küçük küçük mahallelerde silahlanmayı ve bunu Türkiye'ye yaymayı devrim görüşü olarak savunmak, şimdiden bu kavganın yenilgiyle sonuçlanmasını istemek demektir. Lenin'in devriminden bu yana yüz yıl geçmiştir. Halkı silahlandırarak devrimci mücadelenin kazanılabileceğini düşünmüyorum. Silahlı örgütlenme egemenlere ezmek için fırsat verecek, halkın örgütlenmesinde korkuya yol açacaktır. Böyle bir gidiş en kısa yoldan egemenlerin yumruğu ile sonuçlanır. 12 Eylül'de bunu gördük. Yanlış bir strateji bu ve bu yanlışlardan sol bir türlü arınamıyor.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
bedrettin
[ ..... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 30.08.2013
İleti Sayısı: 907
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: bedrettin
Cevap Tarihi: 18.05.2015- 13:50


Sosyalistlerin örgütlenme sorunu yaşadığı bir dönemde sosyalist devrimin silahla olacağını, halkın silahlanması gerektiğini ileri sürmeyi doğru bulmuyorum. Türkiye'de devrim parlamenter yolla olmayacaktır, nasıl olacağını ise zaman gösterecektir. Zamanı geldiğinde bunun nasıl gerçekleşeceğini göreceğiz. Bu açıklamaları doğru bulmadığım gibi, yersiz de buluyorum. Sola bir katkı getirmeyecek açıklamalar bunlar. Devrimin ön koşulu halkın komünist partilerde örgütlenmesini sağlamaktan geçecektir. Vurgulanması gereken budur, silah değil. Bu yanlıştan bir türlü kurtulamıyoruz.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Ezilen sınıf umut 0 2444 31.07.2015- 10:32
Konu Klasör Ezen ve ezilen ulus milliyetçiliği Alisan 0 4990 15.02.2014- 14:40
Konu Klasör Bilim ve Gelecek Sayıları melnur 6 5818 07.09.2020- 02:50
Konu Klasör Komünizm: Ne güzel bir gelecek melnur 0 3800 12.09.2016- 05:03
Konu Klasör Devrim nedir, devrim teorileri için ne söylenebilir? melnur 43 23338 30.12.2022- 06:14
Etiketler   Devrim,   ezilen,   mahallelerden,   gelecek
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS