SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
15-16 Haziran, sol hareket ve işçi hareketi           (gösterim sayısı: 4.010)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
proleter
[ tek yol devrim ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 16.08.2013
İleti Sayısı: 406
Konum: Yalova
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: proleter
Konu Tarihi: 15.06.2015- 15:49


15-16 Haziran, sol hareket ve işçi hareketi - H. Fırat

‘74 sonrası dönem bazı kesimlerde maceracı mücadele anlayışlarının yanısıra “ideolojik önderlik” tezinin de eleştirisi dönemi oldu. Fakat “kitlelere” gitmek başarısı gösterenler uzun süre boyunca bir türlü işçi sınıfına gidemediler. Küçük-burjuva sınıf ortamı ile halkçı teori ve politikalar onları bundan alıkoydu.


Resim Ekleme



I

15-16 Haziran ve sol hareket


15-16 Haziran Direnişi işçi hareketini olduğu kadar sol hareketi de derinden etkiledi. İşçi sınıfına güvensizliğin ve burjuva kurumlara umudun ifadesi teori ve politikalara büyük bir darbe indirdi.

İşçi sınıfına güvensizlik Türkiye sol hareketinin tarihsel bir özelliği ve geleneğidir. Her dönem somut tarihsel koşullara bağlı olarak değişik teori ve tahlillerde ifadesini bulmuş, fakat sonuçta hep yaşayagelmiştir.

Şefik Hüsnü ve TKP, işçi sınıfına, onun toplumsal konumuna ve tarihsel misyonuna, devrimci güç ve enerjisine değil, başlangıçta Kemalistlere, sonraları çeşitli burjuva kliklere bağlamıştı umudunu.

1950 sonrası hızlı kapitalist gelişme, aynı zamanda safları hızla genişleyen bir işçi sınıfı demekti. Bunun sonuçları ‘60’lı yıllarda belirgin olarak ortaya çıktı. İşçiler kimi zaman kanlı çatışmalara varan eylemlerle mücadele sahnesine çıktılar.

Oysa bu aynı dönem işçi sınıfına inançsızlığın gerilemek bir yana, uluslararası modern revizyonizmden alınan taze ideolojik destekle teori düzeyine çıkarıldığı bir dönem oldu. Birçok noktada ayrılan solun iki temel akımı, TİP ve MDD, işçi sınıfına güvensizlik ve burjuva kurumlara bel bağlamada birleşiyorlardı. Birinin umudu burjuva parlamentosu ve barışçıl geçiş, ötekinin “kemalist ordu” ve askeri darbeydi. Birincisi barışçıl geçiş düşleriyle militan kitle mücadelelerine düşmanlık yapıp parlamenter avanaklığa heveslenirken; ikincisi, “asker-sivil-aydın zümre” ve “kemalist gelenekler” edebiyatıyla sözde radikal çözümler dileniyordu. İşçi sınıfının tarihsel rolüne inançsızlık, devrimci enerjisi ve eylemine güvensizlik, ikisinin ortak paydası idi.

15-16 Haziran Direnişi, yalnızca burjuvaziye değil -ki o gerçekte işçi sınıfını zaten yeterince ciddiye alıyordu-, fakat özellikle sosyalizm adına konuşan revizyonist akımlara da işçi sınıfının varlığını, gücünü, devrimci enerjisini, militan karakterini yeterli açıklıkta gösterdi. Bununla da kalmadı, sol adına bel bağlanan burjuva kurumların gerçek niteliğini de gözler önüne serdi. Hiçbir ideolojik çaba, parlamento ve ordu konusundaki gerici hayallere 15-16 Haziran Direnişinden daha kesin, etkili ve sonuç alıcı darbeler indiremezdi. Devrimci sınıf pratiğinin parlamenter ve darbeci gerici teoriler için çaldığı ölüm çanını, 12 Mart askeri darbesi kanlı icraatı ile kendi yönünden ayrıca tamamladı. Barışçıl geçişi savunanlar soluğu hapishanede aldılar. Sermaye ordusuna bel bağlayanlar onun “balyoz”unu yediler, zulmüne uğradılar.

‘71 Devrimci Hareketi, devlete ve burjuva kurumlara karşı tutumuyla zaman içinde burjuva sosyalizminden ayrıştı. Bu ayrışmanın köklü bir kopuşa dönüşmesinde 15-16 Haziran Direnişi özel bir rol oynadı. Zira bu sayede MDD kampının “devrimci ordu” teorisi öldürücü bir darbe aldı. Fakat bu aynı kampın işçi sınıfına güvensizliği teori mertebesine çıkarma eğilimi, ‘71 Devrimci Hareketinin şahsında değişik bir biçime bürünerek yaşadı. Asya ve Latin halkçılığının “ideolojik önderlik” tezi, bu güvensizliğin yeni ideolojik ifadesi oldu. Bu gruplar işçi sınıfına değil, “öncü savaşçı”lara ve köylülüğe güveni esas aldılar.

‘74 sonrası dönem bazı kesimlerde maceracı mücadele anlayışlarının yanısıra “ideolojik önderlik” tezinin de eleştirisi dönemi oldu. Fakat “kitlelere” gitmek başarısı gösterenler uzun süre boyunca bir türlü işçi sınıfına gidemediler. Küçük-burjuva sınıf ortamı ile halkçı teori ve politikalar onları bundan alıkoydu. İşçi sınıfı güçlenen mücadelesiyle onları adeta kendine çektiğinde ise, işçi sınıfını “halk”ın bir parçası ve “halk devrimi”nin bir bileşeni olarak görmekten öteye geçemediler.

15-16 Haziran Direnişi’nden bu yana 18 yıl geçti. Bu 18 yılın ardından, işçi sınıfı hareketinin olayların odağına yerleştiği bugün, artık birçok grup işçi sınıfının toplumdaki yerini, rolünü ve önemini kavramış olmakla övünebiliyor. Ne var ki, gerçekte, işçi sınıfına güvensizliğin ifadesi teori ve pratikler büyük darbeler yemiş olmakla ve birçok mevziyi terketmiş bulunmakla birlikte, gerçekte bu güvensizlik hala bir biçimde yaşıyor. Onun son sığınağı halkçı devrim teorisi ve programıdır. Emek-sermaye çelişkisinin temel çelişki olduğu ve toplumsal gelişmenin eksenini oluşturduğu günümüzün burjuva-kapitalist Türkiye’sinde, burjuva-demokratik devrim anlayışı işçi sınıfına güvensizliğin son direniş mevzisidir.

Halkçılık, Türkiye işçi sınıfının, şehrin ve kırın emekçilerini ardına alarak sermaye iktidarını devirebileceğine, Türkiye devrimini bir proleter devrimi olarak başarıya ulaştırabileceğine hala inanmıyor, inanamıyor.

İşçi sınıfına güvensizlik hala sürüyor.

II
15-16 Haziran ve işçi hareketi


15-16 Haziran ‘60’lı yıllar boyunca yaşanan bir birikimin ürünü, sonucu ve 1970’deki doruğudur. Türkiye işçi hareketi tarihinde bir dönüm noktasıdır.

İşçi sınıfı hareketi sonraki dönemde, katılım, yaygınlık, bilinç ve örgütlenme düzeyi vb. birçok bakımdan ‘60’lardaki düzeyini aştı. Fakat 15-16 Haziran işçi direnişi, ardından geçen 18 yıla rağmen, hala işçi sınıfı hareketi tarihindeki en büyük, en militan, tarihsel ve siyasal sonuçlarıyla en önemli işçi eylemi olma özelliğini koruyor.

15-16 Haziran yalnızca iki işçi kentinde toplu bir üretimi durdurma eylemi değil, toplu ve militan bir sokağa akıştır da. 100 bini aşkın işçinin her türlü yasa ve yasağı çiğneyerek, türlü uyarı ve tehditlere meydan okuyarak, polis, asker ve tank barikatlarını aşarak, zamanın hükümetine ve parlamentosuna karşı kararlı bir haykırışıdır. 15-16 Haziran Direnişi, sokağa dökülen işçi kitlelerinin bilincinde olup olmamasından bağımsız olarak, sermaye diktatörlüğünün tüm kurumları ile militan bir karşı karşıya geliştir.

İşte bu özellikleriyle 15-16 Haziran Direnişi militan-kitlesel bir işçi başkaldırısı olarak hala aşılamamıştır.

15-16 Haziran bir büyük eylemdir. Her büyük eylemin olduğu gibi, onun da görünürde ve güncel olan ile derinde ve geçmişten gelen farklı, çok yönlü ama içiçe nedenleri vardır.

15-16 Haziran’ın görünürdeki nedeni, bazı sendikal yasalarda yapılmak istenen değişikliklerdi. Bu yasal değişikliklerle, iktisadi mücadelenin ve işçilerin sendikal-demokratik haklarının nispeten ileri bir savunucusu ve yürütücüsü olan, bu özellikleriyle sınıfın ileri ve militan kesimlerini kucaklayan DİSK tasfiye edilmek isteniyordu. İşçiler yasa değişikliklerine başkaldırarak DİSK’i savundular.

Fakat burjuvazi gerçekte DİSK’in şahsında işçi sınıfının 10 yıllık mücadelesine, bu mücadelenin kazanımlarına saldırıyordu. Daha sonra, 12 Eylül sonrasında, DİSK’in şahsında işçi hareketinin son 15 yılına saldırması ve yargılamasında olduğu gibi. DİSK, yönetiminin reformist konumundan bağımsız olarak, işçilerin burjuvaziye karşı ‘60’lı yıllar boyunca sürdürdüğü zorlu mücadelelerin somut bir kazanımı ve o günlerdeki simgesiydi. İktisadi istemler ve sendikal-demokratik haklar için verilmiş mücadelenin büyük fedakarlıklarla yaratılmış bir mevzisiydi.

İşçiler yıllardır sermayenin baskısına ve sömürsüne karşı sürekli genişleyen ve değişik biçimler alan bir direniş göstermişlerdi. Saraçhane mitingi ve Kavel direnişleriyle başlayan bu süreç, çok sayıda grev, direniş, fabrika işgali vb.’den geçerek 1970’e dayanmıştı. Aynı dönemde sosyalizm adına ortaya çıkan akımların tersine, burjuvazi işçileri fazlasıyla ciddiye alıyor, işçi hareketinin potansiyel gücünü görüyor, ona diş biliyordu.

DİSK’i zayıflatmayı hedef alan yasal değişiklikler işçi hareketine bir diş göstermeydi. Arkası 12 Mart’la gelecek bir sistemli saldırının ilk halkasıydı. İşçiler o dönem bunu açıklıkla anlayacak bir bilinçten elbette yoksundular. Ama somut tecrübelerinin katkısı ve sınıf sezgileriyle tehlikeyi algıladılar ve direndiler. Direnişin DİSK tabanıyla sınırlı kalmaması, Türk-İş’te örgütlü fabrikaların geniş katılımı bunu gösterir. Direnişin çapı ve şiddeti, yasal bir değişikliğe gösterilen bir kızgınlığın çok ötesindedir. 15-16 Haziran ‘60’lı yıllar boyunca süren irili ufaklı çatışmaların uzantısı, devamı, yoğunlaşmış biçimi ve doruğudur. Bir başka vesileyle de ifade ettiğimiz gibi, “baskı ve sömürünün o güne kadar işçilerde biriktirdigi öfke ve hoşnutsuzluğun, hükümetin sendikal hakları hedef alan keyfi bir tutumu karşısında, bu tutumun da baskısıyla eyleme dönüşmesi”dir. (H. Fırat, Teorinin Yoksulluğu, III. Bölüm, Ekim, sayı: 6, Mart 1998)

15-16 Haziran, işçi hareketinde bir patlama, bir sıçramadır.

15-16 Haziran, politik bir önderlik ve yönetimden yoksun, kendiliğinden bir harekettir. Direnişe önderlik etmek bir yana, dönemin sol akımlarının istisnasız tümü sınıfın dışında ve bir kısmı bunu teori mertebesine çıkaracak kadar, tümü de işçi sınıfına inançsızdılar. İşçiler direniş esnasında yalnızca devrimci öğrenci çevrelerinden yardım gördüler.

Direniş kararı bir önderliğin değil, tabandan gelen baskının ve açık direnme isteğinin ürünüydü. DİSK yönetimi için koltukları korumanın DİSK’i savunmaktan geçtiği o koşullarda, tabanın isteğine boyun eğmekten ve direniş kararına katılmaktan başka seçenek yoktu. Fakat işçilerin umulmadık boyutta ve şiddetteki görkemli direnişi karşısında hemen korku ve paniğe kapıldılar. İşçiler sokakta polis ve asker barikatlarını yiğitçe göğüslerken, onlar bu barikatları örenlere korkakça günah çıkardılar ve onlarla direnişi kıracak önlemleri görüştüler.

16 Haziran’da, işçilerin sokakta direndiği ve üç şehit verdiği bu görkemli günde, valilikte yapılan toplantıda yaşanan ihaneti, dönemin DİSK Genel Sekreteri (Kemal Sülker) şöyle dile getiriyordu: “Girişilen tahripkar eylemle bir ilgimiz olmadığını ıçişleri Bakanına söyledik. Ve kesinlikle de bu tahripkar olayları tasvip etmediğimizi bildirdik. Ayrıca da işçilere de radyoda bir uyarma yaparak kötü cereyanlara alet olmamalarını istedik.”

Radyo konuşmasını DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler yaptı. Görkemli işçi direnişini karaladı; sokakta işçilere kurşun sıkan sermayenin kanlı ordusunu, “gözbebeğimiz şerefli Türk Ordusu” ilan etti; Anayasa’ya bağlılığını bildirdi.

İşçi sınıfına ihanet, işçi hareketini arkadan vurma yalnızca bugün değil, o gün de sendika bürokratlarının değişmez karakteriydi.

Sendika bürokratlarının ihanetine ve sıkıyönetime rağmen işçiler hemen teslim olmadılar. Türk Demir-Döküm, Sungurlar, Derby, Otosan, Rabak gibi büyük işyerlerinde işi durdurarak ya da yavaşlatarak günlerce direndiler.

DİSK yöneticilerinin ikinci büyük ihaneti, direniş sonrasındaki toplu tensikat sırasında yaşandı. Binlerce işçinin (toplam 6000) işten çıkarılmasına sessiz kaldılar. Dahası, bu militan işçi kuşağının fabrikalardan, dolayısıyla da sendikalardan temizlenmesine memnun bile oldular. ‘60’lı yılları kapsayan mücadelenin eğittiği, öne çıkardığı bu işçiler, 15-16 Haziran Direnişi’ni de sürüklemiş ve yönetmişlerdi. Direnişin verdiği korkuyla yasal değişiklik konusunda gerileyen burjuvazi, sonradan intikamını bu öncü işçilerden almıştı.

İşçi hareketinin politik önderlikten, devrimci bir sınıf partisinden yoksunluğu koşullarında, doğal olarak, 15-16 Haziran Direniş’inin yarattığı elverişli ortamdan işçi hareketinin politik gelişimi ve sendikaların devrimcileştirilmesi doğrultusunda yararlanılamadı. Öncü bir partinin saflarına çekilebilecek binlerce militan işçi sahipsiz kalıp heba oldu.

15-16 Haziran burjuvazinin yüreğine korku ve kini içiçe işlemişti. Militan bir işçi kuşağının fabrikalardan temizlenmesi onu yatıştıramadı. Bu korku ve kini yıllarca yüreğinde taşıdı. 15-16 Haziran’ı her vesileyle suçladı; “solun ihtilal provası” diye niteleyerek, Türkiye soluna hiç de haketmediği değerler biçti. ‘70’lerdeki yaygın işçi hareketi, 15-16 Haziran’ın anılarını burjuvazide hep canlı tuttu. 12 Eylül sonrasında nihayet DİSK’i kapatma ve onun şahsında işçi hareketini yargılama olanağı bulduğunda, dikkate değer bir tutumla suç çetelesini 15-16 Haziran’dan başlattı. Burjuvazi de 15-16 Haziran’ı işçi hareketi tarihinde bir dönüm noktası saydı. Kinini ancak yıllar sonra biraz olsun tatmin edebildi.

Fakat bugünün işçi hareketi burjuvazinin bu kısa süreli huzurunu bozmuş, sevincini kursağında bırakmıştır. Burjuvazi işçi hareketinin 20 yıllık kazanımlarını gaspetti. DİSK’in şahsında intikam aldı ama, bugün işçiler yeni haklarla birlikte gaspedilmiş olanları geri istiyorlar. Sermayenin sözcüleri yıllarca genel grevi DİSK’in ve komünistlerin taktiği olarak suçlamışlardı; şimdi yüzbinlerce işçi genel grevi Türk-İş bürokratlarına dayatıyor. Dünün “komünist taktiği”, bugün tüm sınıfın militan isteği haline gelmiştir. Telaşa kapılan sendika bürokratları burjuvaziyi bazı tavizlere ikna etmek için geçmişi, hiç kuşkusuz en başta 15-16 Haziranı, hatırlıyor ve hatırlatıyorlar.

Kendinden önceki dönemin birikimi üzerinde yükselen 15-16 Haziran Direnişi, kendinden sonraki döneme güçlü bir birikim aktardı ve onu derinden etkiledi.

Bugün Türkiye çapında işçiler içinde derinden derine bir kaynaşma var. Yasal değişikliklerle grev hakları gaspedilince petrol işçileri aynı anda Türkiye çapında direniyorlar. Sendika bürokratlarının tüm oyalamalarına ve manevralarına rağmen genel grev talebi militan bir istek olmaya devam ediyor. Türk- İş yöneticilerinin İstanbul’da, bu 15-16 Haziran kentinde, miting yapmaktan ödü kopuyor. İşçiler sendika yöneticilerinin engellemelerini aşarak, yasaları ve yasakları çiğneyerek tabanda değişik biçimlerde direniyorlar vb.

Bütün bunları, işçi hareketinin ulaştığı bu düzeyi, 15-16 Haziran Direnişinin sağladığı birikim, verdiği ilham, aktardığı gelenekten ayrı düşünmek olanaklı mı?

Haziran 1988

Kızıl Bayrak



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
proleter
[ tek yol devrim ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 16.08.2013
İleti Sayısı: 406
Konum: Yalova
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: proleter
Cevap Tarihi: 15.06.2015- 15:53


15-16 Haziran Direnişi yol gösteriyor...

Bugün 15-16 Haziran Direnişi’nin metal işçileri başta olmak üzere işçi sınıfına mesajı birleşik, militan mücadeleyi büyütmek olmalıdır. Çünkü sermayenin saldırılarına karşı mücadele ancak birleşik, militan ve fiili-meşru bir yoldan elde edilebilir.


Resim Ekleme

Geçmişi aşarak geleceği kazanmalıyız!

15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi'nin yıldönümü yaklaşıyor. Metal işçilerinin üretimden gelen güçleriyle, tarihe yeni direniş örnekleri yazdığı şu günlerde 15-16 Haziran Direnişi’ni hatırlamak ve derslerini özümsemek ise ayrıca önem kazanmaktadır. Bugüne baktığımızda sermayenin saldırıları ve sendikal bürokrasinin engelleyiciliği sayesinde işçi sınıfı büyük hak kayıpları yaşamaktadır. Ancak metal işçileri bir yol açmıştır. Türk Metal çetesinden kurtulmak için harekete geçen metal işçilerinin karşısına sermaye, devlet ve işbirlikçi sendikal bürokrasi eliyle türlü baskılar, engeller çıkarılmıştır. İşçi sınıfının sendika seçme özgürlüğü yok sayılmıştır. Ancak buna rağmen işçiler fiili eyleme ve greve geçmiş, haklarını almak için üretimden gelen güçlerini kullanmışlardır. Ardından işten atma saldırısına karşı da hala süren eylemlilik içindedirler. Ancak gelinen yerde Türk Metal geriletilmiş, eyleme girişilen fabrikalarda işçiler kendi temsilcilerini kabul ettirmiştir. Ve şimdi yeni bir sendikayı konuşmaktadırlar.

Metal işçilerinin bu direnişi kendi sınırlarını çoktan aşan bir eyleme dönüşmüştür. İşçi sınıfı üzerine örtülen ölü toprağını attığını dosta-düşmana göstermiştir. Yeni bir dönemin işaretleri olan bu hareketliliğin sonuçlarına varmak için özellikle 15-16 Haziran Direnişi’nin derslerini özümsemelidir.

Metal işçileri 15-16 Haziran ruhuyla yola devam etmelidir!


15-16 Haziran Türkiye işçi sınıfının geçmişinde onurla andığı, muazzam bir direngenlik gösterdiği ve hala aşılamayan bir yerde duran örnek bir direniştir. ‘60’lı yılların hareketli siyasal atmosferi içinde işçi hareketi de grevlerle, direnişlerle, fabrika işgalleriyle kendinden söz ettirmekte, sermayenin kölelik dayatmalarına boyun eğmemektedir. Bundan dolayı devlet eliyle işçilere seçenek olarak dayatılan Türk-İş artık işçileri kontrol edememekte, Türk-İş’e rağmen işçi sınıfı hak aramakta ve kazanmaktadır. Örneğin 1963’te Kavel Grevi ile yasal cendereyi kendi meşruluğuyla aşmış, grev hakkını grev yaparak elde etmiştir. Böylesi gelişmeler 1967 yılında DİSK’in doğumuna vesile olmuş, işçi sınıfı kendisine dayatılanı değil kendi seçtiği sendika ile yol yürümek istemiştir. Sınıfın en militan ögeleri DİSK’te birikmekte, direnişler ve eylemler artmaktadır. DİSK’in oluşumu işçi hareketi tarihi içinde ileri bir düzeyi ifade etmektedir.

İşçi sınıfının denetimden çıktığını gören sermaye ve devleti bunun olası sonuçlarını sınıf refleksiyle görmüştür. Bu nedenle işçi sınıfının bu gelişen eylemliliğinin ve örgütlülüğünün önünü almak için dönemin AP hükümeti DİSK’i kapatmak isteyen bir yasa hazırladı. Amaç işçilerin iradesi değil kendi denetiminde bir sendikacılıktı. Bu şekilde hareketi dizginlemeyi umuyorlardı.

Ancak işçi sınıfı kendini bekleyen saldırılara doğru bir refleksle yanıt verdi. Sokağa, eyleme çıkan binlerce DİSK üyesi dışında Türk-İş üyesi işçiler de öyle kolayından yasa ve yasaklara boyun eğmeyeceklerini gösterdiler. İlk gün İstanbul-İzmit’te 113 fabrikadan 70 bin işçinin sokağa çıktığından bahsedilmektedir. Devamında sayı artmış, 150 bine yaklaşmıştır. Eyleme katılan fabrika sayısının da 168’i bulduğu ifade edilmektedir. İşçilerin karşısına çıkartılan polis ve asker ise işçilerin direnişine engel olamamış, militan çatışmalar yaşanmış, bu çatışmalarda 3 işçi yaşamını yitirmiştir. Devlet bir ay süreli sıkıyönetim ilan etmek zorunda kalmıştır.

Burada dikkat edilmesi gereken bir diğer önemli nokta ise, DİSK’in kapatılmasına karşı girişilen bu eylemin DİSK yöntemindeki bürokratlarda yarattığı korkudur. İşçilere anayasal sınırları hatırlatarak eylemi geri çekmek isteyen DİSK’e rağmen işçiler, bu saldırıya direnişle yanıt vermişlerdir. İşçiler işbirlikçi sendika ağalığına olduğu kadar reformist, yasalcı sendikal bürokrasiye de 15-16 Haziran Direnişi ile en iyi yanıtı vermişlerdir.

Kendiliğinden başlayan bu eylem, sendika bürokratlarının gerici tutumları ve devletin baskısıyla bitmesine rağmen, sermaye devleti mesajı almış, çıkartılmak istenen yasayı geri çekmek zorunda kalmıştır. Yaşamın öğreticiliği işçi sınıfının hafızasına hakların söke söke alınacağı ve de korunacağı bilgisini bir kez daha işlemiştir.

15-16 Haziran Direnişi göstermiştir ki işçi sınıfı kendi özgücüne güvenerek, taban örgütlenmelerine dayanarak kazanabilir. Yine direniş göstermiştir ki işçilerin bağımsız sınıf çıkarları söz konusu olduğunda sermeye devlet gücüyle, kolluğu, yargısı ve sendikal bürokrasisiyle bir bütün olarak işçi sınıfının karşısındadır. Bu yalın gerçek, işçi sınıfına önünde yıkılması gereken engelleri göstermiştir.

Bugün 15-16 Haziran Direnişi’nin metal işçileri başta olmak üzere işçi sınıfına mesajı birleşik, militan mücadeleyi büyütmek olmalıdır. Çünkü sermayenin saldırılarına karşı mücadele ancak birleşik, militan ve fiili-meşru bir yoldan elde edilebilir. Öte yandan bunun önündeki en büyük engellerden biri olarak sendikal bürokrasinin her renginden kurtulmak için metal işçileri 15-16 Haziran ruhuyla, kendi taban inisiyatiflerine güvenerek başladıkları işi bitirmelidir!

Kızıl Bayrak



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Birleşik Haziran Hareketi denizcan 143 68989 31.05.2015- 19:20
Konu Klasör 'Haziran Hareketi kurucu bir iradedir' dayanışma 0 2552 17.02.2015- 14:40
Konu Klasör Birleşik Haziran Hareketi Toplanıyor denizcan 1 4046 26.12.2014- 20:02
Konu Klasör Birleşik Haziran Hareketi’nin geleceği denizcan 5 3766 24.12.2014- 12:14
Konu Klasör Haziran Hareketi kuruluyor, ya sonra? denizcan 2 3415 22.12.2014- 13:56
Etiketler   15-16,   Haziran,   sol,   hareket,   işçi,   hareketi
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS