SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Türkiye’nin başdüşmanı: Sol liberalizm!           (gösterim sayısı: 3.722)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: denizcan
Konu Tarihi: 06.07.2015- 08:52


Türkiye’nin başdüşmanı: Sol liberalizm!
Osman Çutsay



Komşu darmaduman. Yunanistan’ın kaç etnik devlete bölüneceğini bilemiyoruz. Ama Avrupa’nın merkezinden bakınca, bazı şeyleri görmek zor değil: Helenlerin birçok kültür çevresi, etnik grup ve dilden oluştuğunu, Altın Şafak türü faşist çetenin telaşı ve sınırları da gösteriyor. Yugoslavya parçalanırken Atina’da seyredenler, tıpkı Ankara gibi, sıranın er ya da geç kendilerine geleceğini hiç düşünemeyenlerdi. İşte oradalar: Yunanistan plütokrasisi halkın ve ülkenin parçalanmasını hızlandıran bir pervasızlıkla hareket etti. Aynı şey sadece   etkili Türk azınlığıyla Bulgaristan için değil, Kürtleriyle birlikte Türkiye için de söz konusudur.

“Parçacıklar siyaseti”, iktidardaki neoliberal saldırı ve ona -sözde- muhalif sol liberal gericiliğin saatli bomba benzeri ortak egemenliğine verdiğimiz isimdir.

Yunanistan’daki son yılların muhalif şimdinin iktidar tutkunu sol liberal intihar komandolarının başı Çipras ve onun antikomünist kafadarları Latin Amerika’daki sol iktidarlardan, mesela Venezuela’daki deneyimden, önemli bir farkla ayrılıyor: Belli bir ağırlığa sahip ve sosyalizmde ısrarlı komünist hareketi tüm sosyalist talepleriyle dışlayınca emperyalist demokrasiyi ve uluslararası finans oligarşisini kolayca aldatabileceklerini düşünüyorlar. Biz Chavez ve Venezuela Komünist Partisi arasındaki ilişkilerin çok farklı geliştiğine tanık olmuştuk. Çipras ve onun Türkiye’deki karikatürleri, Chavez geleneğinin (“Latin Amerika’nın Doğan Avcıoğlu aklı”) düşmanlarıdır.

Bu, ne demek?

Belki şu: Şıracının (neoliberalizmin) şahidi bozacıdır (sol liberalizm) ve bu denklemden barışçıl bir çöküş, parçalanma veya refah çıkması mümkün değildir. Emperyalizmin sorunu da bu. Avrupa kaynıyor. Yeni emperyalist düzene 1990’lardaki görece sakin geçiş 2015’lerde tek sözcükle hayaldir. Neoliberalizm ve onun tamamlayıcı -sadık- muhalefeti sol liberalizm, el ele bütün bir Avrupa coğrafyasını altüst etmeyi başardılar. Bir dağılma sürecindeyiz.

Bu tehlikeli dağılmanın sonuçlarını yüklenemedikleri, majestlerinin sadık ve sinirli muhalefeti Syriza’ya bakarak da anlaşılabilir. Ancak kaosun eline düşmüş Yunanistan’da komünistlerin (KKE) mevcut iktidarın bayağılıklarına tepkisi son derece öğreticidir.

Tekrar Güney Amerika: Chavez komünistlerle işbirliği yapabilmişti. Bir dönem tasfiyeyi kabul etmediği için Venezuela Komünist Partisi ile papaz olduğunu da hatırlıyoruz. Ama komünistlerin bağımsızlık ısrarı ve sol iktidara desteği sürmüştür. Yunanistan’da ise farklı bir sahne var. Peki, neden?

Başından beri yazıyoruz: Yunanistan’daki sol liberal kadro, Chavez’in damgaladığı bir deneyimin düşmanıdır. Ağızlarından ne çıkarsa çıksın. Örneğin Çipras, omurgalı komünistlerle her türlü işbirliğini reddederek AB emperyalizminden aferin alabileceğini, ülkenin de başına çöreklenebileceğini düşünen bir ucuz politikacıdır. Ülkeyi paramparça etmek gibi bir korkusu da yoktur. Çünkü sol liberalizmde bir ülke ve halk sevgisi yoktur. Sol liberal sürü ideolojisi, kültürlere, etnik gruplara, dinsel ve cinsel cemaatlere “ferahlık”, meta üretimine ise neredeyse sınırsız özgürlük vaat ederek işleri yürütebileceğini düşünen bir burjuva kolaycılığıdır. Çipras ve kafadarlarının, içinden çıktıkları komünist hareketin kanlı bıçaklı düşmanı olmaları anlaşılabilirdir. Bizdekiler farklı mı?

Bizde bu “işbilir” ikilinin ruh ikizleri Türk kültür endüstrisini ve hatta Türk-Kürt “solunu” işgal etmiş gibidir: Elinizi sallasanız Çipras ve Varufakis’e çarparsınız.

KKE’yi ikna etmeden komşuda hiçbir sonuç alınamayacağını şimdiden ve Avrupa’nın göbeğinden bakarak söylemiş olalım ve ekleyelim: Hadi orası Yunanistan, belli bir kitleselliğe ulaşmış ve sözünü geçirebilen bir komünist hareket var, ya bizde durum ne?

Bizde saatler biraz daha farklı işler. Öyle diyelim. Ama sonuç aynıdır. Komünistler, sosyalist iktidar olasılığını gündemden kaldırmayı sol politika olarak yutturmaya çalışan her türlü tasfiyecinin başdüşmanıdır. Önce Küba’da ve ondan yıllar sonra da Venezuela’da devrimciler ülkenin komünistlerini ikna ederek ve onların önerilerini ciddiye alarak iktidarda kalabilmişti. Komünist hareket, ilkeleri ve analizleri tasfiye edilmezse bir işe yarıyor. Biz ise “Yalnız kalırız, aman izole olmayalım, ilke ve çözümlemelerimizle kapitalizme cepheden savaş ilan eder, sosyalizmin mümkün olduğunu ileri sürersek çok fena yalnızlaşırız” diyenlerin egemen olduğu bir iklimdeyiz.

7 Haziran’da tarihimizin en büyük tasfiye dalgasını geride bıraktık. Küçük bir müfreze dışında Türkiye solu bu enkazın altında kalmıştır. Çok genç umutların ve deneyimli devrimcilerin de bu iklimin kurbanları arasında olduğunu gördük. Komşuda yaşananlar bizdekilerin, bizde yaşananlar komşudakilerin habercisidir.

Kaos artık ortak vatanımızdır.

Sosyalizm dışında hiçbir şeyin bu kaosu durduramayacağını söylüyoruz.

Türkiye’de sosyalizmin sadece pratik bir iktidar alternatifi olarak değil, bütünsel bir fikir olarak da en etkili düşmanı, ne badem bıyıklı şeriatçılar ne her boyutta işverenler ne de faşistlerdir. Onları göğüslemek çok kolay. Türkiye’de sosyalizm düşüncesinin başdüşmanları özellikle HDP ve CHP yönetimlerine egemen, Türk kültür endüstrisinin de sahibi sol liberal çetelerdir. O iklimdir. İlle başdüşman arayacaksak, başka yerde aramayalım.

Yunanistan’da yaşanan da böyle bir şey.

İki meseleyle kapatalım.

Bir: Bugünün dünyasında, sosyalist bir hükümetin mümkün olduğunu ileri süren komünistler ve onların örgütlü mücadeleleri kilit konumundadır. Sınıfsal analiz ve çözüm önerileri de anahtar... Kuş beyinli sol liberalizmin görevi, bu kilidi ve anahtarı görünmezleştirmek ve gereksizleştirmektir. Şimdiye kadar başarısız olduklarını söyleyemeyiz.

İki: Paris döküntüsü bir sol liberal “profesör”, emekçilerin sınıfsal enerjisini yansıtan Haziran İsyanı’nı “haysiyet ayaklanması” türünden bayağılıklarla renklendirmeye çalışmıştı. Bu Birikimci uşak kadronun asıl yapmak istediği, sosyalizmin mümkün ve iktidar adayı olduğunu analizlerine ve önerilerine yediren komünistlerin örgütlü bir sınıf haysiyeti olduğunu unutturmaktı. Syriza kepazeliğine tepkinin, bir tasfiyeye direniş, bir devrimci haysiyet olduğunu silmek istiyorlardı. Başaramadıklarını kim söyleyebilir? Her yerde bir yankı yaratabildiler. Çok değil, daha geçen yıl bu ülkede sosyalist iktidarın mümkün olduğunu, bunun için partili örgütlenmenin gerektiğini savunan henüz yirmilerini bitirmemiş militanların Atina’da bugün KKE’nin neden izole olduğunu anlatmak/eleştirmek için sıraya girdiklerine, üstelik bunu komünist siyaset diye satmaya çalıştıklarına tanık olabiliyoruz. Sol liberalizmin her devrimci köşeden itirafçılar çıkarmaktaki büyük başarısını kabul etmeliyiz. İyi.

Sol liberalizm başdüşmanımızdır.

Sıradan kapitalistlerle, dincilerle ve Türkçü faşistlerle baş etmemiz kolay da, bunlarla zor. Başdüşmanımız sol liberalizmdir. Dün “Hayır!” diyen Yunanistan’da, aynanın arkasına dikkatli bakınca, bir kez daha gördük. Döneriz...



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 21.07.2015- 10:14


Geçmişe takılıp kalmamak için
Metin Çulhaoğlu  


Kimse özel olarak üstüne alınmasın, hepimiz yapıyoruz, dolayısıyla bir “özeleştiri” olarak da okunmalıdır…

Ne mi yapıyoruz?

“Bak gördünüz mü, CHP’li bilmem kim ne biçim sağcılık yapıyor…”

“HDP’li milletvekilinin dediğini duydunuz mu, adamlar resmen satacaklar…”

“Namussuza bak, ‘hesap soracağız’ diye oy aldı şimdi koalisyon için etrafa gül dağıtıyor…”

Günde beş vakit bunları söylüyoruz, hızımızı alamazsak ülke sınırları dışına taşıp Syriza’ya giydiriyoruz, önümüze kim çıkarsa bir güzel sıvıyoruz…

Yanlış mı yapıyoruz?

Bunu demiyoruz. Söylediklerimiz doğru olmasına doğrudur da, işimiz gücümüz bu mu olacak?

Bizim başka işimiz yok mu?

***

Biraz gerilere gidelim.

1985-1990: Aman, Gramsci’nin sağ yorumlarına ve sivil toplumculuğa meydan vermeyelim, kendimizi iyice bir tahkim edelim…

1990-1995: Dikkat! Sosyalist sistemin çöküşü liberal, yeni sol, iktidar kaçkını düşünceleri besliyor, buna karşı sıkı bir mevzi tutmamız gerekiyor…

1995-2000: Yeni-liberal sol örgütleniyor, partileşiyor, bilmem kaçıncı likidasyon dalgası geliyor, ortalığa mukayyet olalım…

2000-2010: Nedir bu çektiğimiz? Likidasyoncu liberal sol şimdi bir de asker vesayetiyle hesaplaşma tantanasını ve AB üyeliği rüzgârını arkasına aldı… Çok sıkı durmamız lazım…

2010-2015: AKP bitti, üstünü çizdiler, ipini çektiler, uzatmaları oynuyor ve büyük bir liberal restorasyon dalgası geliyor, aman dikkat!

Neticede 30 yılı böyle geçirmedik mi?

30 yıldaki bunca “tahkimat” işe yaradıysa ki mutlaka yaramıştır, artık başka yerlere de bakmamız gerekmiyor mu?

***

Olabildiğince açık söyleyelim: Sosyalizm açısından gerçekten ciddi bir tehdit sayılması gereken liberal sol, son üç beş yıl içinde kendi bükülme noktasından geçmiştir. Yani en etkili ve saptırıcı yanı olan “ideolojik cazibesini” büyük ölçüde yitirmiştir.

Peki,   bunu derken, liberal sola karşı mücadelenin büsbütün gündemden düştüğünü mü söylemiş oluyoruz?  

Kesinlikle hayır…

Sadece şunu söylemiş oluyoruz: Liberal solun kendi bükülme noktasını aşmış olması, bu akıma ya da eğilime karşı mücadelenin artık teorik-ideolojik salvolardan çok siyasal bir hat izlenmesinden, siyasal çıkışlardan ve örgütlenmeden geçtiği anlamına gelmektedir.   Bu noktadan sonra tutarlı bir siyasal hatta bir birim ilerlenmesi, ses getirici siyasal çıkışlar yapılması ve yeni insanların örgütlenmesi, liberalizme ya da liberal sola karşı en kallavi teorik-ideolojik söylemlerden daha fazla değer taşıyacak, daha etkili olacaktır.

Bunu diyoruz.

***

Başa dönelim:  

“Bak gördünüz mü, CHP’li bilmem kim ne biçim sağcılık yapıyor…”

“HDP’li milletvekilinin dediğini duydunuz mu, adamlar resmen satacak…”

“Namussuza bak, ‘hesap soracağız’ diye oy aldı şimdi koalisyon için etrafa gül dağıtıyor…”

Liberalizme karşı mücadele başlığında olduğu gibi bu “tespitlerin” de bir yerden sonra fazla önemi olmayacaktır…

Çünkü bizim bir “hedef nüfusumuz” varsa o nüfus bunları zaten görmekte ve bilmektedir.

Yapılması gereken de hedef nüfusun görüp bildiğini daha vurgulu biçimlerde yinelemek değil bir siyasal hat çizmek ve örgütlenmektir.

Yoksa geçmişe takılıp kalırız ve bir milim bile ilerleyemeyiz…







Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör 2020 başında Türkiye’de sol... melnur 1 2236 16.03.2020- 05:11
Konu Klasör Türkiye’de bu kadar çok faşist var mı? melnur 0 1291 28.08.2021- 10:47
Konu Klasör Türkiye’de Toprak Reformu Denemeleri... melnur 0 1357 12.01.2021- 11:07
Konu Klasör “Dünyada ve Türkiye’de Komünist Ufuk” üzerine... melnur 0 160 02.01.2024- 23:09
Konu Klasör Türkiye’de sosyalizmin yakın geleceğine dair bir kestirim... melnur 0 766 08.08.2022- 00:15
Etiketler   Türkiye’nin,   başdüşmanı:,   Sol,   liberalizm
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS