SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
İki Taktik’ten Nisan Tezleri’ne değişenler v           (gösterim sayısı: 4.556)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: spartakus
Konu Tarihi: 07.08.2015- 06:43


İki Taktik’ten Nisan Tezleri’ne değişenler ve değişmeyenler

İktidar, ittifak, hegemonya, taktik sorunları ekseninde

İki Taktik’ten Nisan Tezleri’ne değişenler ve değişmeyenler

Alp Hakan Güvenir


İki Taktik ve Nisan Tezleri’nin bolşevik devrim ve program anlayışında nereye oturdukları, hangi perspektifleri temsil ettikleri, bu ikisi arasında, nasıl bir süreklilik ve karşıtlık ilişkisi bulunduğu, leninizme bağlanma yahut leninizmi içerme iddiası taşıyanların teori, program, strateji, taktik gündemlerinin önemli başlıklarından olmuştur. Bu noktada, İki Taktik ve Nisan Tezleri’ni karşıtlık ya da tarihsel-politik olarak yadsıyarak aşma ilişkisi üzerinden, iki ayrı devrim programının (asgari-azami program) ifadesi olarak ele alan yaklaşım, siyaset zemininde birbirlerine oldukça uzak gibi görünen grupların ortakça paylaştıkları bir yanılgının ifadesi. Bu yanılgı, İki Taktik broşüründe “asgari-azami program” kavramlaştırmasını ve ayrımını kullanmış olan Lenin’in meseleye yaklaşımından ve iktidar sorunu ekseninde temsil ettiği kavrayıştan temelde farklıdır ve tarihsel ilerlemeci devrim (ve sosyalizm) anlayışlarının, tarih ve siyasete aşamacı bakışın üzerinde yükselmektedir. Bu yanılgıyı yeniden üretenler, Komintern çizgisinde ve 1928 kongresindeki devrim anlayışları üzerinde kendilerini ifade eden “demokratik devrimciler” ve “sosyalist devrimciler” ile sınırlı değildir. “Tek ülkede sosyalizm, enternasyonalizm” gibi başlıklar üzerinden “stalinist” akımlarla kendisini ayırma çabası içerisinde olan troçkist hareket ya da o saflarda değerlendirilenler içerisinde de bu yanılsama, sanıldığının aksine oldukça kabul görmekte; troçkist hareketin büyük bölümü, “sosyalist devrimciler” cenahında yer almaktadır.

Sahte karşıtlık

Sosyalist hareket içerisinde, İki Taktik ile Şubat 1917 Devrimi’ni, Nisan Tezleri ile de Ekim 1917 Devrimi’ni özdeşleştiren ve bu eksende İki Taktik ile Nisan Tezleri’ni, Şubat Devrimi ile Ekim Devrimi’ni ayrıştıran (karşı karşıya getiren) yaklaşım oldukça yaygın. Bu yaklaşıma göre İki Taktik, burjuva devrimin programıdır; Şubat Devrimi ise bu doğrultuda, öngörü ve temel hedefler bakımından İki Taktik ile uyum içerisinde gerçekleşmiş bir devrimdir. Şubat Devrimi’nin Prusya tipi kapitalizm saptamaları eşliğinde gecikmiş bir burjuva devrim sayılması, ya da işçi sınıfının Şubat 1917’de hegemonyasını-egemenliğini sağlayamamış ve Geçici Hükümet üzerinden burjuvaziye iktidar olma şansı tanımış olması; bu yaklaşımın türevleri içerisinde, tarihsel ilerlemeci-ekonomist determinist yanılsamaları besleyen bir kurgu içerisinde ele alınır. Nisan Tezleri ise, gerçekleşen burjuva devrimin ardından, sırası gelen proletaryaya iktidar hedefini gösteren sosyalist devrim programıdır ve Ekim Devrimi de zaten bu doğrultuda gerçekleşmiş bir sosyalist devrimdir.

Demokratik devrimciler açısından bu süreç görece uyum içerisinde ilerlemiş ve gerçekleşmiştir. Ancak aynı şeyi sosyalist devrimciler için söylemek biraz zor. Sosyalist devrimci saflarda genellikle, Şubat Devrimi’nin ardından, Lenin’in İki Taktik’i topyekün olmasa bile temel noktalarda düzeltme ihtiyacı duyduğu, Nisan Tezleri’nin bu anlamıyla bir kopuşa işaret ettiği ve İki Taktik’te temsil edilen perspektiften ayrı bir perspektifi temsil ettiği kabul edilirken, sosyalist devrimi işaret ettiğine inanılan Nisan Tezleri benimsenir. Ekim’e varan süreçte burjuva devrimin gerçekleşip gerçekleşmediği, ne kadarıyla tamamlandığı, hedeflerine ulaşılıp ulaşılmadığı tartışmaları devam etmekle (bu noktalar demokratik devrimciler için de tartışmalıdır) birlikte, Şubat Devrimi’nin “sosyalist olmayan” bir devrim olduğu, iktidara gelen burjuvazinin sırasını savdığı ve işçi sınıfının sosyalist devrim için sırasının geldiği, genel olarak kabul edilir. Sosyalist devrimciler açısından, tarihsel olarak burjuva demokratik devrim kategorisinde sayılan ancak Şubat ile çözülemeyen kimi sorunların çözümünün sorumluluğunu, gericileşen burjuvazi karşısında (ona rağmen), gündemdeki sosyalist devrim üstlenir ve “geçerken çözer”. Bu nedenle, sosyalist devrimciler için Nisan Tezleri, Şubat Devrimi ve ardından gelen süreçte açığa çıkan gerçekler ışığında, İki Taktik’te ortaya konan perspektiflerin aşıldığı-düzeltildiği ve çözülemeyen burjuva demokratik devrimin görevlerinin sosyalist devrime kaldığının ortaya konduğu bir belgedir.

İki Taktik’te savunulan ne idi?

Lenin’in İki Taktik broşürünün; devrim-iktidar sorunlarının, işçi sınıfının iktidar olabilmesinin stratejik-taktik gereklerinin yakınından geçmeyen modelist anlayışlarla kavranabilmesi olanaksız. Öncelikle belirtmek gerekir ki enternasyonalizm, emperyalizm, sovyet ve hatta örgüt-parti gerçekliklerinin kavranışına dönük barındırdığı tüm eksikliklere karşın İki Taktik; somut-gerçek bir devrim süreci içerisinde, mevcut durumdan işçi sınıfının iktidarına yürüme arayışının ifadesidir.

İşçi sınıfı adına yeni bir cephe açarak feodalizmle savaşımında burjuvaziyi zora sokacak ve bu anlamıyla burjuva devrimi zaafa uğratacak çıkışlardan kaçınılması gereğini savunan menşeviklerin karşısında Lenin’in arayışı, içerisinde olunan devrimci dönemin burjuva devrim ve burjuva sınıf egemenliğinin kurumsallaşması ile sonuçlanmasının, devrimin burjuva sınırlara hapsedilerek boğulmasının önüne geçerek işçi sınıfının iktidara taşınmasını olanaklı kılacak bir yol ve mücadeledir. Kendisini, “işçilerin köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğü” formülasyonu biçiminde ortaya koyan bu arayış, esasen bolşevizmin II. Enternasyonal’in iktidar, devrim, sosyalizm anlayışından kopuş dinamiklerinin başlıcalarındandır. II. Enternasyonal siyaseti ekseninde bir sürekliliği değil, buradan kopuşu, kopuş arayışını ve dinamiklerini temsil eder. Elbette ki kopuş bir anda gerçekleşmemiştir.

Bolşevik hareketin II. Enternasyonal siyaset anlayışı ve zemininden kopuş yöneliminin, bu eksende İki Taktik broşürünün sağlıklı bir şekilde ele alınabilmesi için, yine bu arayışı yansıtan RSDİP 3. Kongresi (bolşevik) ve kararları ile birlikte değerlendirilmesi gerekiyor. Bunun yanında, 3. Kongre ve İki Taktik ile açık ve keskin bir politik karşıtlık içerisinde olan Menşeviklerin 3. Konferansı ve kararları ile de ele alınması belirleyici önemde.

İki Taktik, büyük ölçüde, İşçilerin Köylülerin Devrimci Demokratik Diktatörlüğü saptaması ve hedefi ile anılmakta ve böylesi bir anılma isabetsiz değil. İki Taktik’te işçilerin köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğü, bir beklenti ya da öngörü biçiminde değil; proletarya diktatörlüğü somut hedefine bağlı açık bir mücadele hedefi olarak öne çıkartılmaktadır. 3. (Bolşevik) Kongre’de benimsenen geçici devrimci hükümete katılma tutumu ise devrimin kaderini burjuvazinin ellerine terk etmemenin koşulu olan işçi sınıfının hegemonyasını sağlayabilmenin yolu, işçilerin köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğüne ulaşabilmenin gereği, somut durumda ortaya çıkan somut ve atılması gereken bir adım olarak ele alınır. Bu taktik tutumun da taktik tutumda ifadesini bulan ittifak anlayışının da ekseninde işçi sınıfı vardır. Dolayısıyla, bu taktik tutumun taşıyıcısı olarak kurgulanan, RSDİP, Bolşevikler ya da işçi sınıfı dışı toplumsal kesimler (veya sınıflar) değil, bağımsız bir siyasal hat ekseninde kendisini var edecek olan işçi sınıfının kendisidir. Bu nedenle bu taktik tutumu, Bolşeviklerin tutumu yahut siyasal yönelimi olarak değil; güncellik kazanan devrimci durum ve devrim sürecinde işçi sınıfının görevleri ve siyasal iktidara yönelik tutumu olarak ele almak gerekiyor.

İşçilerin köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğü, çarlığın devrilmesini sağlayacağı gibi, bununla yetinmeyerek, devrimi burjuva sınırlara hapsetmeyerek proletaryanın sınıf egemenliğine yürüyüşünün ifadesi olacak; otokrasiye karşı kazanılacak “zaferi”, burjuva sınıf egemenliğine karşı savaşıma ve zafere taşıyacak emekçi sınıfların devrimci eylemi üzerinde yükselen bir iktidarın ifadesi olarak tanımlanıyor: “Dünyadaki her şey gibi, proletaryanın ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğünün de bir geçmişi, ve bir de geleceği vardır. Bunun geçmişi otokrasidir, serfliktir, monarşidir ve ayrıcalıklardır. (…) Geleceği ise özel mülkiyete karşı savaşımdır, ücretli işçilerin işverene karşı savaşımıdır, sosyalizm için savaşımdır. (…) Burada önümüzdeki yol, otokrasiden cumhuriyete değil de, küçük burjuva demokratik cumhuriyetten sosyalizme doğru uzanır.”[1] Dolayısıyla, otokrasiye karşı savaşımı burjuva sınıf egemenliğinin inşasıyla sınırlamamanın, güncellik kazanan devrimde işçi sınıfının iktidarı burjuvaziye terk etmeden, köylülükle ittifak içerisinde alabilmesinin bir aracı, devrimci savaş aygıtıdır: “‘Devrimin Çarlık üzerindeki kesin zaferi’ ile ne denmek isteniyor? (…) Hayır, ‘çarlık üzerinde kesin bir zafer’ kazanabilecek tek güç halktır, yani eğer esas ve büyük güçleri alır ve kır ve kent küçük burjuvazisini (bunlar da ‘halk’ın bir parçasıdır) ikisi arasında paylaştıracak olursak, proletarya ve köylülüktür. ‘Devrimin çarlık üzerindeki kesin zaferi’ proletaryanın ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğünün kurulması demektir. (…) Ve böyle bir zafer, diktatörlüğün ta kendisi olacaktır. Yani kaçınılmaz olarak, ve ‘yasal’ ya da ‘barışçıl’ bir yolla kurulan şu ya da bu tür kurumlara değil, askeri güce, yığınların silahlandırılmasına, bir ayaklanmaya dayanmak zorundadır.”[2]

3. (Bolşevik) Kongre’de katılma tutumunun benimsendiği “Geçici Devrimci Hükümet”, genel olarak burjuva demokratik devrimin görevlerini yerine getirmekle görevli ve bu sınırlarla belirlenen bir hükümet değildir. “Geçici Devrimci Hükümet” parlamenter-temsili demokrasinin ilişki ve kurumları üzerinde yükselecek bir burjuva hükümetten, burjuva demokrasisinin kurumlarından farklı olarak, yığınların aşağıdan gelen devrimci eyleminin, ayaklanmanın üzerinde yükselecek bir devrim hükümetidir. “‘Halkın iradesini gerçekten temsil eden’ yeni bir düzen kurmak için, temsili bir meclise kurucu meclis demek yeterli değildir. (…) Kurucu diye adlandırılan meclisin, hangi koşullarda gerçekten kurucu nitelik kazanacağını belirtmek gereklidir, çünkü anayasacı-monarşist parti tarafından temsil edilen liberal burjuvazi, birçok kez belirttiğimiz gibi, kurucu bir halk meclisi sloganını kasıtlı olarak çarpıtmakta ve bu sloganı boş söz derekesine indirgemektedir.

Kongre kararı, ancak geçici bir devrimci hükümetin ve dahası, başarılı bir halk ayaklanmasının organı olacak bir hükümetin, seçim kampanyasında tam bir özgürlüğü sağlayabileceğini ve halk iradesini gerçekten temsil edecek bir meclisin toplanmasını sağlayabileceğini belirtmektedir. (…) Birisinin kurucu meclisi toplaması gerek; birisinin seçimlerin özgür ve adil olmasını güvence altına alması gerek; birisinin böyle bir meclise tam yetki ve iktidar vermesi gerek. Ancak ayaklanmanın organı olan devrimci bir hükümet, böyle bir şeyi bütün içtenliği ile isteyebilir ve bunun gerçekleşmesi için gerekeni yapabilir. Çar hükümeti, kaçınılmaz olarak, buna karşı çıkacaktır. Çar ile bir pazarlığa varmış olan ve halk ayaklanmasına tam olarak dayanmayan liberal bir hükümet, bunu içtenlikle isteyemez ve bütün içtenliği ile istese bile bunu başaramaz.”[3]; “Devam edelim: ‘… Geçici hükümet … bu … burjuva devrimin görevlerini yerine getirme işini üzerine alır. …’ (menşeviklerin yorumu, A.H.G.) Burada hemen belli oluyor ki, konferansçılar, proletaryanın siyasal önderlerinin karşısına dikilen somut bir sorunu görememişlerdir. Geçici bir devrim hükümetine ilişkin somut sorun, bunların gözünde, genel olarak burjuva devrimin amaçlarını gerçekleştirecek olan geleceğin birbirini izleyecek hükümetleri sorunuyla bulanıklaşmıştır. Eğer sorunu ‘tarih açısından’ incelemek isteyecek olursanız, herhangi bir Avrupa ülkesi örneği, size, hiç de ‘geçici’ olmayan birçok hükümetlerin, her ülkede, burjuva devrimin görevlerini yerine getirdiklerini ve devrimi yenilgiye uğratmış hükümetlerin bile, her şeye karşın bu yenik düşmüş devrimin tarihsel amaçlarını gerçekleştirmeye zorlandıklarını gösterecektir. Ama ‘geçici devrim hükümeti’ diye, o sözünü ettiğiniz hükümete değil, devrimci dönemin hükümetine, devrilen iktidarın yerini alan hükümete ve halk ayaklanmasına dayanan hükümete derler, halktan gelme bir tür temsili kurumlara dayanan hükümete değil. Geçici devrim hükümeti, devrimin hemen zafere ulaşması için bir savaşım organıdır, genel olarak burjuva devrimin tarihsel görevlerini yerine getiren bir organ değil.”[4]; “Öte yandan eğer biz, gerçekten de büyük bir devrim içinden geçmek zorundaysak, eğer tarih bu kez çocuğun ölü doğmasına izin vermezse, eğer bizim, devrimi başarılı bir sonuca, sözcüğün Osvobojdenye ya da yeni İskra anlamında olmayan kesin bir zafere götürebilecek gücümüz varsa, o zaman bu devrim köylü ve proleter unsurların ağır basacağı bir devrim olacaktır.”[5]

Buna karşın, sosyalist hareketin saflarında, İşçilerin Köylülerin Devrimci Demokratik Diktatörlüğü’nü, burjuva demokratik cumhuriyetle, burjuva demokrasisi ile özdeşleştirme ve sınırlama eğilimi oldukça yaygın. Bu yaygın yanılsama, ya iktidarın örgütlenmesinin biçim ve niteliğine gözlerin kapanmasıyla “demokrasi, işçi-köylü ittifakı” kavramlarına takılınmasıyla, ya da Lenin’in, “otokrasinin devrilmesi, toprak sorunu, ulusal sorun, siyasal özgürlük” gibi, tarihsel olarak burjuva demokratik çerçevede değerlendirilen sorunların hala çözülmemiş olması ve gündemde olan devrimin öncelikli sorunlarının da, “üretim araçlarının özel mülkiyeti” gibi sosyalist nitelikli kabul edilen görevlerce değil de, bu çerçevede şekillenecek olmasına bağlı kalarak yaptığı vurgulara ve işaret ettiği “sınırlara” dayanır.

Lenin’in, gerek geçici devrim hükümetinin gerekse de işçilerin köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğünün, işçi sınıfının bilinç ve örgütlülüğü başta olmak üzere, nesnel koşullara bağlı olarak burjuva demokratik sınırların dışına çıkmayacağı biçimindeki vurgularına dayanılarak, İşçilerin Köylülerin Devrimci Demokratik Diktatörlüğü ve İki Taktik’i, burjuva demokratik sınırlara hapsetme uğraşı içerisine girilebilir. Ancak bu durumda, tarif edilen iktidarın örgütlenme zemini ve niteliği (ezilen ve sömürülen yığınları, otokrasinin karşısında olduğu gibi burjuvazinin karşısında da, proletaryanın tarihsel-siyasal çıkarları ekseninde, somut bir iktidar aygıtı-seçeneği olarak örgütlendirilebilmesi, proletaryanın hegemonyasını kurabilmesinin temel aracı olması, yığınların aşağıdan devrimci eylemine-zorlamasına dayanması vb…) bakımından, burjuva sınıf egemenliğinin ifadesi olacak burjuva devlet örgütlenmesinin, burjuva diktatörlüğünün ya da demokrasisinin, herhangi bir türden demokratik devrimin sınırları içerisine giremeyeceğini ve böyle bir iktidarın görevinin demokratik (burjuva demokratik) devrimin görevlerini yerine getirmek olmayacağını bütünüyle göz ardı etmek gerekecektir.

Lenin, İki Taktik döneminde, hatta Nisan Tezleri ve sonrasında da nesnelliğin tahliline ve devrimi güncelleştirip devrimin çözmesi gereken sorunların “karakterine” bakarak, söz konusu devrimi burjuva-demokratik ya da sosyalist nitelikli olarak değerlendirmiştir. Ancak Lenin, devrimi güncelleştiren ve devrimin çözmesi gereken sorunların altına girecek olan iktidarın tarifi noktasında, burjuva devrime burjuva iktidarı-hükümeti, sosyalist devrime işçi iktidarı-hükümeti yapıştıran II. Enternasyonal aşamacılığından ve Menşeviklerden kesin olarak kopmaktadır; aynı şekilde, günümüzün aşamalı devrimcilerinden, demokratik devrimcilerden ve sosyalist devrimcilerden de.

Lenin, hiçbir dönemde, burjuva demokratik devrime uygun bir burjuva iktidar ya da hükümet, sosyalist devrime uygun bir işçi iktidarı ya da hükümet önermemiş, bunlar için mücadele etmemiştir. Keza, İki Taktik ve Nisan Tezleri arasındaki farklılaşma ilişkisi, Lenin’in iktisadi koşulları, devrimin çözmesi gereken görevlerin niteliğini, bir dönem burjuva-demokratik, bir dönem sosyalist değerlendirmesi ve bunlara uygun iktidarlar tarif etmesi üzerinden kurulamaz. Lenin’in Nisan Tezleri ile birlikte burjuva demokrasisi hedefinden vazgeçmiş olması ekseninde bir İki Taktik karşıtlığının da gerçekliği yoktur. Bunların arasında kurulabilecek süreklilik ilişkisinin belirleyici ekseni, işçi sınıfının devrimin kaderini burjuvazinin ellerine terk etmeyecek bir iradeyi iktidar düzleminde merkezileştirmesi ve bu merkezileşmiş irade (iktidar aygıtı) üzerinden ezilen yığınların burjuvazinin etkisinden kurtarılmasının da koşullarını yaratacak bir seçeneği ortaya koyabilmesi noktasındadır. Hegemonya sorunu ve ittifaklar meselesi bu noktada belirleyici önemde.

Devrimi güncelleştiren görevlerin tarihsel olarak belirlenmiş burjuva demokratik sınırlarda şekillenmiş olmasına ya da İki Taktik’te yer alan “demokrasi-cumhuriyet” kavramlarına takılanların; devrimi güncelleştiren sorunları ve devrimin önünde duran görevleri çözeceği gibi kesintisiz biçimde proletarya diktatörlüğüne uzanma anlamına gelecek iktidarın tarihsel-siyasal-sınıfsal niteliğini kavramaları beklenmemeli. Bunlar için İki Taktik’te yer alan İşçilerin Köylülerin Devrimci Demokratik Diktatörlüğü (otokrasiye karşı savaşımla sınırlı niteliği uyarınca), “işçi-köylü demokratik cumhuriyeti, işçi-köylü demokrasisi” ve o anlama gelmek üzere “işçilerin ve köylülerin de temsil edildiği burjuva cumhuriyeti, burjuva demokrasisidir”; bugünkü haliyle burjuvasız demokratik devrim ve demokratik halk iktidarıdır. Dolayısıyla, Lenin ve Bolşevikler, Nisan Tezleri’ne kadar, burjuva demokrasisini, burjuva demokratik cumhuriyeti, en iyi ihtimalle ise demokratik devrimi hedeflemişlerdi.

İşçilerin Köylülerin Devrimci Demokratik Diktatörlüğü’nü, burjuva demokratik cumhuriyetle eşitleyen eğilimler, 1917 Rusya’sında, Bolşevik Parti saflarında da vardı ve sanıldığının aksine yaygındı. Lenin bu yaklaşımın temsilcilerini “Eski Bolşevikler” olarak adlandırmıştı



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 07.08.2015- 06:44


Lenin’in “Eski Bolşevikler” ile mücadelesi ne idi?

Lenin, Taktik Üzerine Mektuplar -Güncel Durumun Tahlili- içerisinde Şubat sonrası süreçte, burjuva demokratik devrimin gerçekleşmediği saptamasına sarılan ve işçilerin köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğünü burjuva demokratik cumhuriyetle özdeşleştiren eski bolşeviklere dönük şunları yazmıştı:

“İktidarın bir sınıftan ötekine geçişi, sözcüğün salt bilimsel anlamıyla olduğu kadar, politik ve pratik anlamıyla da bir devrimin birinci, başlıca ve esas belirtisidir.

Burjuva devrimi ya da burjuva demokratik devrim, Rusya’da bu bakımdan tamamlanmıştır.

Şimdi, burada, kendilerine ‘eski-bolşevikler’ demekten hoşlanan karşı-görüşlülerden yükselen itirazları duyuyoruz: her zaman burjuva demokratik devrimin ancak ‘proletaryanın ve köylülerin devrimci demokratik iktidarı’ ile son bulabileceğini söylemedik mi? Tarım devrimi ki o da burjuva demokratiktir, o sonuçlandı mı? Bu, tam tersine, henüz başlamış bir olay değil midir?

Yanıt veriyorum: bolşeviklerin fikirleri ve sloganları, bütünü içinde, tarih tarafından tamamıyla doğrulanmışlardır; ama somut gerçek olaylar, bizim önceden görebildiğimizden başka şekilde oldu; daha özgün ve daha çeşitli biçimde geçti.

Bunu bilmemek ya da unutmak, yeni ve canlı gerçeğin özgünlüğünü incelemek yerine, ezberlenmiş bir formülü ahmakça yineleyerek, partimizin tarihinde bir kere daha can sıkıcı tatsız rol oynayan bu ‘eski-bolşevikler’ gibi davranmak olurdu.

‘Proletaryanın ve köylülerin devrimci demokratik iktidarı’, Rus devriminde daha önceden gerçekleşmiş bulunuyor, çünkü bu formül, yalnızca sınıflar arasında ilişkiyi öngörüyordu, bu ilişkiyi, bu işbirliği gerçekleştiren somut siyasal bir kurumu değil. Yaşamın gerçekleştirdiği ‘işçi ve asker vekilleri sovyetleri’, işte, ‘proletaryanın ve köylülerin devrimci demokratik iktidarı.’

Bu formül artık eskidi. Yaşam, onu, formüller ülkesinden gerçek ülkesine götürdü ona, kan ve can verdi, onu somutlaştırdı ve sonuçta değişikliğe uğrattı. Bu yüzden, artık gündemde yeni bir hedef vardı: bu, iktidarın bağrında proleter unsurlarla (savaşı sonuna kadar götürmeye [I. Emperyalist savaş içerisinde Rusya’nın savaşmaya devam etmesi. A.H.G.] karşı olanlar, enternasyonalciler, ‘komünistler’, komüne geçişten yana olanlarla), küçük-mülk sahibi ya da küçük-burjuva unsurlar (Çheyzde, Çeretelli, Steklov, sosyalist devrimciler ve daha başka devrimci amaçlarla savaşı sonuna kadar götürme yanlıları, komüne doğru giden harekete karşı olanlar, burjuvaziyi ve burjuva hükümeti ‘destekleme’den yana olanlar) arasında bölünme, ayrılma. … Proletaryanın ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğü şimdiden gerçekleşmiş bulunuyor, ama olağanüstü özgün bir biçimde ve çok önemli bir çok değişikliklerle.”[6]

“Eski formül şöyleydi: burjuvazinin egemenliğinin yerini, proletarya ve köylülüğün egemenliği, onların diktatörlüğü alabilir ve almalıdır. Oysa, gerçek yaşamda şimdiden bambaşka bir şey görüyoruz: bu ikisinin, birinin ve ötekinin, son derece özgün, yeni, şimdiye kadar hiç görülmemiş bir biçimde, birbirine geçişini. Önümüzde, yan yana, bir arada, aynı zamanda, hem burjuvazinin egemenliği (Lvov-Guçkov hükümeti), hem de kendi isteğiyle iktidarı burjuvaziye bırakan, isteyerek burjuvazinin kuyruğuna takılan proletaryanın ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğünü görüyoruz. … Bu bir olgu. Bu kesin olarak, Paris Komünü tipinde bir devleti karakterize eden bir olgudur. Bu olgu, eski şemaların çerçevesi içine girmiyor, onlara uygun düşmüyor. Bugün artık anlamını yitirmiş ‘proleteryanın ve köylülüğün diktatörlüğü’ üstüne genel sözlerini yenilemek değil, şemaları yaşama uyarlamak gerekir.”[7]

Üstünkörü bir okumayla, yer yer işçilerin köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğü ile bir tartışma havası verebilen bu ifadelerden anlaşılabileceği gibi; Lenin, işçi-köylü ittifakının sovyetlerde gerçekleşmesiyle, işçilerin köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğüne sırtını dönmüyor. Tam tersine, Lenin’in asıl vurguladığı, işçi-köylü ittifakının ifadesi olan işçilerin köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğünün, somut ve kurumsal ifadesini sovyetlerde bulduğudur. Bu nokta, ittifak sorunu ve hegemonya meselesi bakımından da belirleyici önemde.

Hegemonya kavramı üzerinde, somut bir devrim ve iktidar sorunu eksenindeki ilk gerçek tartışmalar (her ne kadar bu tartışmaların başlığı olarak “hegemonya” kavramı kullanılmamış olsa da) işçilerin köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğü vurgusu ekseninde 1905 Rus Devrimi’ne kadar uzanıyor aslında. Tartışmaların ekseni, proletaryanın tarihsel olarak burjuva demokratik sınırlarda sayılan sorun ve görevlerce tanımlanan bir devrimin, (“tarihsel olarak kendisinin olmayan” bir devrimin) baskın gücü olup olamayacağı sorusu ve verilen yanıtlardır. 1905 süreci ve tartışmaların teorik zemindeki çarpışması, devrimin başarıya ulaşmamasına bağlı olarak bu zeminde bir netleşmeyi sağlamadı. Bu eksendeki tartışmaların yanıtı 1917 Şubat ve Ekim devrimlerince verilmiştir. Proletarya, tarihsel olarak şekillenmiş ‘burjuva demokratik’ görevlerin varlığı ve belirleyiciliği, burjuvazinin çarlık-otokrasi-feodalizm karşısındaki ‘devrimci potansiyelinin’ ve politik aktivitesinin, bunun yanında kapitalizm öncesi ilişkilerin-köylülüğün de belirleyici bir ağırlığının varlığı koşullarında ve bunlara rağmen kendisini egemen sınıf olarak örgütlemesinin ifadesi olan komün-sovyet tipi iktidar organları ile devrimi kendisinin yapabiliyor. Proletarya küçük üreticileri, köylülüğü burjuvazinin etkisinden kurtararak, yaklaşan devrimi burjuvaziden ‘çalacak’ (ve proletaryanın özel mülkiyete-burjuvaziye karşı savaşım ekseninde bu kesimlerin üzerindeki hegemonyasını sağlamanın da aracı olan) bir örgütlülüğün -iktidar aygıtının- varlığı ve bu temelde örgütlendirilebilmesi   koşullarında kendisini ittifakları üzerinde sağlayacağı hegemonya ile iktidara aday bir sınıf, egemen sınıf olarak örgütleyebiliyor. Bu anlamıyla, Şubat’tan Ekim’e uzanan süreci ve yolu, sovyetlerin mevcut burjuva iktidarı karşısında proletaryanın tarihsel-siyasal çıkarlarının temsilcisi olan iktidar organı olarak örgütlendirilebildiği bir süreç olarak görmek gerekiyor.

Lenin açısından Sovyet, işçi sınıfı ve köylülüğün ittifakının, işçi sınıfı hegemonyasında kurulabilmesinin zeminidir ancak sovyetin ortaya çıkmış olması, bu ittifakın kurulduğu ve meselenin halledildiği anlamına gelmez. Lenin’in vurgusu ve ısrarı, bu ittifakı, İki Taktik’te de ortaya konulan zemin ve doğrultu üzerinde gerçekleştirebilecek olan kurumsal biçimin, Şubat Devrimi’nin öngörmedik biçimde ortaya çıkardığı ikili iktidar gerçeği içinde ve bu gerçeğin bir parçası olarak ortaya çıkmış, bu ittifakın ifadesi olan işçilerin köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğünün sovyetler şahsında ete kemiğe bürünüp canlanmış olduğu doğrultusundadır: “‘Proletaryanın ve köylülerin devrimci demokratik iktidarı’, Rus devriminde daha önceden gerçekleşmiş bulunuyor, çünkü bu formül, yalnızca sınıflar arasında ilişkiyi öngörüyordu, bu ilişkiyi, bu işbirliği gerçekleştiren somut siyasal bir kurumu değil. Yaşamın gerçekleştirdiği ‘işçi ve asker vekilleri sovyetleri’, işte, ‘proletaryanın ve köylülerin devrimci demokratik iktidarı.’”[8]

Lenin açısından, sovyet kurumu ve iktidarı, işçilerin köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğünü içerip aşan, bu diktatörlüğün cisimleşmiş ifadesiydi; işçi köylü ittifakını, burjuvaziye, burjuvazinin sınıfsal egemenliğine karşı savaşım ekseninde somutlayabilecek tek kurumsal biçimdi. Rus devrim sürecinde gerçekleşen, 1905 devriminde ortaya çıkan ve esas olarak Şubat-Ekim 1917 arasında bir iktidar organı olarak örgütlenebilen de bu idi. İttifakın ise, sovyetlerin ortaya çıkması ile bir çırpıda gerçekleştiğini söylemek olanaklı değildir. Sovyetlerin biçimsel varlıkları değil, somut ve gerçek bir iktidar organı olarak şekillenmesi, bunun başlıca koşuluydu.

Bu noktada Lenin’in, Ekim sonrası süreçte, işçi-köylü ittifakını değerlendirdiği, bu ittifakın, proletaryanın iktidarı fethedip, elinde tutabilmesi bakımından ne derece yaşamsal bir öneme sahip olduğu doğrultusundaki vurguları ve çözümlemeleri yerinde olacaktır: “R.S.F.S.R.’nin Proletaryasının ve köylülüğün Askeri ittifakı: Proletarya ve köylülük arasında karşılıklı doğru ilişkilerin temelleri Sovyet Rusya’da 1917-1921 dönemi sırasında atılmıştır; o dönemde, tüm dünya burjuvazisi ve tüm küçük-burjuva demokrasisinin partileri –sosyalist-devrimci ve menşevik– tarafından desteklenen kapitalistler ve büyük toprak sahiplerinin istilası Sovyet iktidarını savunmak için proletarya ve köylülük arasındaki askeri ittifakı yaratmış, güçlendirmiş ve billurlaştırmıştır. … Proletarya ve köylülük arasındaki askeri ittifak, ittifaklarının ilk sağlam biçimi olmuştur -başka türlü de olamazdı- bu sınıflar arasındaki ekonomik bir ittifak olmasaydı iktidar birkaç hafta bile dayanamazdı. İşçilerin devleti köylüye bütün toprağı verdi, onu toprak sahibine, kulak’a (Rusya’da toprağın kollektivizasyonundan önce zengin köylü) karşı koruyordu; köylüler, işçilere tarım ve gıda ürünlerini, büyük endüstrinin yeniden kurulmasına kadar ödünç verdi.”[9]; “Köylülükle siyasi iktidarı elinde tutan proletarya arasındaki ilişkiler devrimin gelişmesinde nasıl bir pratik ifade bulacaktır. Birinci yol ve ittifak, yakın ittifaktır. Bu çok zor bir görevdir, ancak her şeye rağmen ekonomik ve politik olarak uygundur.

Pratikte bu soruna nasıl yaklaştık? Köylülükle bir ittifak kurduk. Bu ittifakı şöyle yorumluyoruz: Proletarya köylülüğü burjuvazinin sömürüsünden, önderliğinden ve etkisinden kurtarır, sömürücüleri beraberce yenmek için kendi tarafına kazanır. … Köylülükle olan ekonomik ittifakımızın temeli ise çok basit hatta kabaydı. Köylü bizden bütün toprağı alıyor ve büyük toprak sahiplerine karşı destek sağlıyordu. Buna karşılık, biz de yiyecek alıyorduk. Bu ittifak tamamen yeni bir şeydi ve meta üreticileri ve tüketicileri arasındaki bilinen ilişkilere dayanmıyordu. … Onlar bunu bir hata olarak görmekte ve ‘oportünizm’ sözcüğünü kullanmaktadırlar. ‘Bolşevikler köylülere yardım ediyorlar. İşçiler açlıktan kıvranırken bizi sömüren köylüler istedikleri her şeyi elde edebiliyorlar’ demektedirler. Fakat bu oportünizm midir? Köylülere yardım ediyoruz, çünkü onlarla bir ittifak olmaksızın Proletaryanın siyasi iktidarı ve bunun muhafazası olanaksızdır. Bizim için belirleyici olan adil bir bölüşüm değil, amaca ulaşma mülahazasıdır. Köylülere yardım ediyoruz, çünkü siyasi iktidarı elde tutabilmek için bu mutlaka gereklidir. Proletaryanın önderliği ve siyasi iktidarı elde tutabilmesi için diktatörlüğün yüce ilkesi proletarya ile köylülük arasındaki ittifakın muhafazasıdır. Bunun için de bulduğumuz tek yol, mücadelenin kaçınılmaz bir sonucu olan, ayni verginin uygulanması idi”[10] Ayni verginin, değişim serbestisi ekseninde ne anlama geldiği ise, siyasal bir geçiş biçimi olarak proletarya diktatörlüğü ve “ekonomik temelleri”; proletarya diktatörlüğünün üzerinde yükseldiği işçi-köylü ittifakının “ekonomik boyutu” gibi başlıklar altında dileyenlerce değerlendirilebilecek ve bu yazının konusu kapsamına girmeyen bir mesele. Ancak bu konunun, işçi-köylü ittifakına, “demokratik görevlerle yüklü bir sosyalist devrim” kavramlarına, ama sempati, ama antipati ile yaklaşanların, uzun laflar etmeden önce, mutlak surette irdelemeleri ve öğrenmeleri gereken bir sürecin parçası olduğu açık. Lenin’in, kooperatifçilik, Sovyet yönetiminin örgütlenmesi üzerine vurguları ve 1917 Devrimi’nin deneyimlerini Komintern zeminine taşıdığı konuşmaları, bu konuda önemli bir birikimi ifade etmektedir.

Lenin’in, işçi-köylü ittifakının yaşamsal önemine dönük vurguları, Ekim sonrası sürece has vurgular da değildir. Kuşkusuz, yaşanan somut devrim ve devrimci pratiklerin sıcağında, devrimci sürecin bolşevikleri yüz yüze bıraktığı görevler ve gelişmeler ekseninde acilleşen ve farklılaşan noktalar olmakla birlikte, bu ittifakın yaşamsal önemi, Ekim sonrası süreçte keşfedilmiş değildir: “Böyle bir dönemde işçi sınıfının köylü sınıfına karşı tutumu, durumun gerektirdiği değişiklikle, eski bir Bolşevik ilkeyi doğruluyor: Köylü sınıfını burjuvazinin etkisinden kurtarmak. Devrimin kurtuluş güvencesi buradadır.”[11]. Hatta Lenin açısından, Köylü sorunu, küçük-üreticilerin ve köylülüğün proletarya tarafından kazanılması ya da ittifak sorunu, İki Taktik’e ve dahası, RSDİP program tartışmalarına değin uzanmaktadır: Programın Tarım Bölümü İçin Bir Değişiklik başlığı altında, “«Köylü komitelerinin kurulması (a) toprağın köy komitelerine (mülksüzleştirme ile veya toprak eldeğiştirdiğinde, rehinden kurtarma vs. ile) geri verilmesi için» vs. ifadesi yerine; «Köylü komitelerinin kurulması (a) toprağın köy komünlerine (mülksüzleştirme ile) geri verilmesi için …» vs. ifadesi konması…”[12] değişikliğini önerirken; aynı yerde, Sınıf Mücadelesini İçeren İlaveler başlığı altında: “Ben V. Zasulich’in, ülkemizde küçük üreticilerin daha geniş oranda ve (Batıda olduğundan) çok daha hızlı Sosyal-Demokrasinin saflarına çekmenin mümkün, olduğu, bunu başarmak için gücümüzün yettiği her şeyi yapmamız gerektiği ve bu ‘dileği’ programda Martinov ve kumpanyasına ‘karşı’ ifade edilmesi yolundaki fikrine tamamen katılıyorum. Bütün bunlarda tam bir fikir birliği içindeyim. Parag. 10’un sonuna yapılan ilaveyi memnunlukla karşılarım – herhangi bir yanlış anlamadan sakınmak için bunu vurguluyorum.

Ama, V. Zasulich’in yaptığı gibi öteki aşırı uca gitmeye hiç lüzum yok!”[13] değerlendirmelerini yapmaktadır.

Proletaryanın, köylülüğü ve küçük üreticileri burjuvazinin etkisinden kurtarabilmesi, burjuvazinin sınıfsal iktidarına karşı savaşım zemininde bu kesimler üzerinde kendi hegemonyasını kurabilmesi ve kendisini egemen sınıf olarak örgütleyebilmesi bakımından belirleyici öneme sahip olan işçilerin köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğü formülasyonunun ve aynı zamanda bunun cisimleşmiş ifadesi olan sovyet örgütlenmesinin, Lenin’in devrim, iktidar ve bu eksenlerde program sorununa bakışın belirleyici bir boyutunu oluşturduğunu, Şubat sonrası değerlendirmelerinin, Komünist Enternasyonal sürecinde, gerek Rus devrim sürecindeki işçi-köylü ittifakına ve proletaryanın kendi dışındaki emekçi yığınları burjuvazinin etkisinden kurtarabilmesine -kendi hegemonyasını sağlayabilmesi- dönük, gerekse de “kapitalist ve kapitalist olmayan ülkelerdeki sovyet örgütlenmesi” başlıklarındaki vurguların yanında, geçmişe dönük olarak, Komün deneyiminin bu eksendeki değerlendirmelerinde de görmek mümkündür: “Fransız köylülerinin çok büyük bir çoğunluğunun ne anlamını ne de amacını anladığı bir işçi hükümetinin ilk deneyini fransız işçileri, görülmemiş esirgemezlikler pahasına yaptılar. Biz, çok daha elverişli koşullar içinde bulunuyoruz; çünkü Rus asker, işçi ve köylüleri, savaşım biçimlerini tüm dünyaya tanıtan bir aygıtı, Sovyet hükümetini kurmasını bildiler. Bir yanda Rus işçi ve köylülerinin durumu ile öte yanda Paris proleterlerinin iktidarları arasındaki ayrım, işte herşeyden önce buna dayanır. Paris proleterlerinin aygıtı yoktu ve ülke onları anlamamıştı; oysa biz, biz baştan beri sovyetler iktidarına dayandık ve bu nedenle de Sovyet iktidarının yığınların engin çoğunluğunun en ateşli, en canla başla bağlı ve sevgi desteğine dayandığından ve bunun sonucu yenilmez olduğundan hiçbir zaman kuşku duymadık”[14]



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 07.08.2015- 06:46


İşçilerin Köylülerin Devrimci Demokratik Diktatörlüğü burjuva devrime eşitlenemez

Lenin “Eski Bolşevikler” olarak tanımladığı kesim ve görüşleri ile tartışırken, İki Taktik’te formüle edilen işçilerin köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğü hedefinden vazgeçmemiş ve eski bolşeviklerle mücadelesini, eski bolşeviklerin işçilerin köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğünü demokratik cumhuriyet olarak yorumlayan ve bununla sınırlayan yaklaşımlarına karşı sürdürmüştür.   Bu nedenledir ki, Lenin, Şubat devrimi ile birlikte, sovyetlerin ortaya çıkmasının ardından, parti programına dönük değişiklik önerisini yaparken, işçilerin köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğü ile değil, bu olgunun-gerçekliğin, burjuva demokratik cumhuriyetle özdeşleştirilmesi eğilimleri ile mesafe alma gereğini vurguluyor ve bu doğrultuda, “iki taktik”te değil ama RSDİP programında yer alan demokratik cumhuriyet formülasyonunun, programda şu biçimde tanımlanıp değiştirilmesini öneriyor: “Bir parlamenter cumhuriyet değil -çünkü işçi vekilleri sovyetlerinden sonra, buna dönmek, geriye bir adım olurdu- bütün ülkede yukarıdan aşağıya bir İşçi, Tarım İşçileri ve Köylü Vekilleri Sovyetlerinin Cumhuriyeti.”[15] Lenin’in, parti programının değiştirilmesine dönük, Nisan Konferansı’na sunduğu bu önerinin (ve bu eksendeki önerilerinin), “İki Taktik” ile (RSDİP 3. Kongresi -bolşevik- ile) taşıdığı paralellik tartışma götürmeyecek bir açıklıkla ortada.

İşçilerin köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğünü burjuva demokratik cumhuriyete eşitleyen yaklaşım, Lenin’in, İki Taktik’in değil, Lenin’in tartıştığı eski bolşeviklerin yaklaşımlarıdır. Bu yaklaşımlar ve bugünkü benzerleri ile İki Taktik ve Nisan tezleri arasındaki süreklilik bağının kurulabilmesi de, proletaryanın iktidarı fethedebilmesi yolunda köylülüğü burjuvazinin etkisinden kurtarıp kazanabilmesine dönük bolşevik taktiklerin kavranabilmesi de olanaksızdır.

Lenin açısından, İki Taktik’te formüle edilen işçilerin köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğü ile Şubat devriminin somut olarak ortaya çıkardığı sovyet arasında, bir karşıtlık değil, tersine birincisinin ikincisi ile ikincisi içerisinde gerçekleşme, yaşam içerisinde somutlanma ilişkisi bulunmaktadır. Bu durum, Şubat Devrimi sonrasında ifade ettikleri zemininde de, yorum ya da akıl yürütmeye mahal bırakmayacak netliktedir: “İktidar ikiliği neye dayanıyor? Geçici hükümetin, burjuvazi hükümetinin yanında, henüz güçsüz, tohum durumunda, ama gene de gerçek, söz götürmez ve büyüyen bir varlığı olan bir başka hükümetin: işçi ve asker vekilleri sovyetlerinin kurulmuş bulunmasına. Bu ikinci hükümetin sınıf bileşimi nedir? Proletarya ile (asker üniforması altındaki) köylülük. Siyasal niteliği nedir? Devrimci bir diktatörlük, yani merkezi bir devlet, iktidarı tarafından yayınlanan bir yasaya değil, ama doğrudan doğruya devrimci bir zorlamaya, halk yığınlarının aşağıdan gelen girişkenliğine dayanan bir iktidar”[16]; “Aslında gerçeklik bize, hem iktidarın burjuvazinin ellerine geçişini (alışılmış tipte ‘tamamlanmış’ burjuva demokratik devrim), hem de asıl hükümetin yanı sıra, ‘proletarya ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğü’nü temsil eden, ikinci bir hükümetin varlığını gösteriyor.”[17]; “Bu ikili iktidarın toplumsal kökeni ve sınıfsal anlamı şudur ki, Mart 1917 Rus devriminin, yalnızca çarcı krallığı silip süpürmüş ve tüm iktidarı burjuvaziye teslim etmekle kalmamış, proletarya ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğüne de çok yaklaşmıştır. Petrograd ve başka yerlerdeki işçi ve asker vekilleri sovyetlerinin temsil ettikleri diktatörlük (yani yasaya değil ama silahlı yığınların doğrudan gücüne dayanan iktidar), bu sınıfların diktatörlüğüdür işte.”[18] “Tarihte bu görünüş altında kendini hiç göstermemiş bulunan bu son derece özgün durum, bu iki diktatörlük karışıklığına, bir iki diktatörlük karmasına yol açmıştır burjuvazi diktatörlüğü (çünkü Lvov ve hempalarının hükümeti bir diktatörlük, yani yasaya, halk iradesinin öncecil dışavurumuna değil, belirli bir sınıf tarafından, burada burjuvazi tarafından uygulanan zora dayanan bir iktidardır) ile proletarya ve köylülük diktatörlüğü (işçi ve asker vekilleri sovyetleri).”[19]; “İktidar ikiliği, devrimin gelişmesinin geçici bir döneminden onun, olağan bir burjuva demokratik devrimin ötesine gittiği, ama ‘arı durumdaki’ bir proletarya ve köylülük diktatörlüğüne henüz varmadığı bir dönemden başka bir şey yansıtmıyor”[20]

Sovyet iktidarı işçi hükümeti ya da sosyalist devrim değildir

Ancak, bu iç-içe geçme, içerilerek aşma durumuna karşın, Lenin açısından, sovyetin iktidarı kendisinde merkezileştirmesi, sosyalist devrim ve bu anlama gelmek üzere, köylülükle ittifakın sona erip işçi hükümetinin kurulması anlamına gelmemektedir: “Devrimimizin sosyalist devrime ‘şu an’ dönüşmesine ‘dayanmak şöyle dursun, böyle bir tutumdan kesin olarak kaçındım; 8. Tezde kesin olarak şunu açıkladım: ‘Doğrudan görevimiz, sosyalizmin ‘başlatılması’ değildir. …’

Devrimimizin sosyalist devrime hemen dönüşmesini hesaplayan bir kimsenin doğrudan doğruya bir görev olarak kabul edilen sosyalizmin başlatılmasına karşı koymayacağı besbelli değil midir?

Dahası var: Rusya’da bir ‘Komün-Devletin’ (yani Paris Komünü tipinde bir devletin) ‘şu an’ gerçekleştirilmesi olanaksızdır, çünkü, bunun için sovyetlerin hepsinde (ya da çoğunda) vekillerin çoğunluğunun, sosyalist devrimcilerin, Çheydze, Çeretelli, Steklov ve hempalarının taktik ve politikalarının yanlış ve zararlı olduğunun kesin olarak bilincine varması gerekir. Bu alanda yalnızca ‘sabırlı’ bir açıklama, anlatma çalışmasına güvendiğimi kesin bir dille ifade ettim ‘şu an’ gerçekleştirilebilecek bir değişikliği elde etmek için sabırlı olmaya ne gerek var?

Kendi ‘sabırsızlığı’ içinde, Kamanev yoldaş, işi biraz abarttı, ve sosyalizme ‘şu an’ başlamayı istediği öne sürülen Paris Komünü konusundaki burjuvazinin önyargılarını zoraki göz önünde bulundurdu ve kendisine maletti. Bu hiç de doğru değildir. Komün ne yazık ki, sosyalizme başlamakta fazla gecikti. Komün’ün gerçek anlamı, burjuvaların aramayı adet edindikleri yerde değildir; Komün’ün gerçek anlamı, özel bir devlet tipi yaratmasındadır. Oysa bu tür bir devlet, Rusya’da zaten doğmuş bulunuyor: bu devlet, işçi ve asker vekillerinin sovyetleridir.”[21] Lenin’in, devrimin dört yıl sonrasında, yaşananları değerlendirirken, “sovyet iktidarı koşullarında, devrimimiz bir aşamaya kadar burjuva nitelikli idi …” ekseninde ortaya koyduğu değerlendirmeler de esasen bu doğrultudadır: “Kırlar konusunda devrimimiz hala burjuva nitelikli olmaya devam ediyordu; ancak daha sonraları, altı ay sonra, devlet örgütü çerçevesinde kırlarda sınıf mücadelesini başlatmaya, her köyde yoksul köylü, yarı proleter komiteleri kurmaya ve kır burjuvazisine karşı sistematik olarak mücadele etmeye mecbur olduk. Rusya’nın geri niteliğinden dolayı bu bizde kaçınılmazdı. Batı Avrupa’da olaylar değişik şekilde gelişecektir ve bundan dolayı kırsal alanda, uygun biçimlerde, Sovyetler sisteminin yayılmasının mutlak bir zorunluluk olduğunu burada belirtmek isteriz.”[22]; “Ancak, Rusya’da devrimden köylülük işçi sınıfına oranla daha kazançlı çıkmıştır. Bu konuda hiç bir şüpheye yer yoktur. Teorik açıdan bu, devrimimizin bir dereceye kadar burjuva devrimi olduğunu gösterir. Kautsky bunu bize karşı kullandığında gülmüştük. Doğaldır ki büyük toprak mülkiyetini müsadere etmeyen, büyük toprak sahiplerini defetmeyen veya toprağı bölüştüren bir devrim sosyalist bir devrim değildir, sadece burjuva devrimidir. Ancak biz burjuva devrimini sonucuna ulaştıracak ve sosyalist devrim için mücadeleyi kolaylaştıracak tek partiydik.”[23]

Dolayısıyla, proletarya diktatörlüğünü, sıklıkla sosyalizmin, sosyalist devrimin iktidarı, sosyalizme denk düşen işçi hükümeti anlamlarında kullanan Lenin açısından, sovyet iktidarı -sovyetin iktidarı kendisinde merkezileştirmesi-, otomatik olarak, sosyalist devrim ya da katıksız proletarya diktatörlüğünün ilanı anlamına gelmemektedir. En azından, Nisan Tezleri’ni savunurken, bu anlama gelmediği noktasında ısrarcı bir tutum sergilemiş, sovyet iktidarı ile proletarya diktatörlüğü arasında, temel olarak devrimi güncelleştiren görevlerin “tarihsel niteliğine” bakarak bir ayrım çizme gereği duymuş; devrim sonrası süreçte de iktidarın önünde duran sorunların tarihsel olarak burjuva demokratik nitelikli sayılan sorunlar olduğunu ifade etmiştir. Buna karşın, tarihsel olarak burjuva demokratik nitelikli sayılan görevlerin çözümünü burjuva nitelikli iktidarlara havale etmeden, sovyet iktidarının bütün bu sorunların üstesinden gelebilecek yeni tipte bir devlet olarak öne çıkartmıştır. Bu nokta, Bolşevizm ile, II. Enternasyonal ve Menşevik siyaset arasındaki belirgin farklılıklardandır. Bu anlamıyla Lenin, proletarya diktatörlüğünü katıksız bir işçi hükümeti ya da iktidarı olarak ele alan II. Enternasyonal ve Menşevik anlayışlardan (hatta III. Enternasyonal’in 1928 programlarındaki anlayıştan), Sovyet biçiminde ortaya çıkmış proletarya diktatörlüğünü, işçi sınıfının yoksul köylülükle ittifakının ve hegemonyasının zemini ve koşulu olarak ele almasıyla da kesin biçimde ayrılır.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 07.08.2015- 06:47


Bolşevikler ve Menşevikler rollerini mi değiştirdiler?

Bolşevik pratiğe ve Ekim Devrimi’ne, böylesi bir kavrayışla yaklaşanlar için, Lenin’in, Şubat sonrası süreçte Geçici Hükümet karşısındaki tutumu, Nisan Tezleri ile birlikte, İki Taktik’ten koptuğunun en somut delillerinden bir tanesidir. İki Taktik’te, Geçici Devrimci Hükümet’e katılma hedefini güden Lenin ve Bolşevikler, Şubat sonrası süreçte, “Geçici Hükümet”e katılmayı (her ne kadar başlangıçta Lenin yalnız kalsa da sonrasında partiyi kazanmıştır) reddetmişlerdir. 1905 devriminde güncellik kazanan, devrimin -devrim iktidarının- önünde duran “otokrasiye karşı kesin bir zafer, toprak sorunu, siyasal özgürlük vb.” görevler ve mücadele hedefleri 1917 Şubat’ında değişmediği halde, bu tutum, açık biçimde, İki Taktik’te ortaya konan perspektiflerden uzaklaşma anlamına gelmektedir. Bu yaklaşıma göre, sadece bolşeviklerin değil, menşeviklerin de, İki Taktik’in yazıldığı dönemdeki tutumlarından vazgeçmiş olmaları gerekir.

Menşevikler, 1905 devriminde, proletaryanın iktidarı tek başına fethedebileceği mutlu günlerin gelmediğini, proletaryanın burjuva devrimde, çarlık karşısındaki savaşında burjuvaziye ayak bağı olmaması, burjuvazinin gerici reflekslerini harekete geçirmeyerek sırasını beklemesi gerektiğini savunuyorlardı. Bu sağ tutumu ‘devrimci komünler’ vb. kavramların sosuna bulayarak, sırası geldiğinde oluşturulacak işçi iktidarı, işçi sınıfının iktidarı paylaşmaması gereği ifadeleri ile geçici devrimci hükümete mesafeli yaklaştılar.

Bu durumda; Menşeviklerin, 1905 devrim sürecinde, otokrasi karşısındaki zaferi sağlayabilecek Geçici Devrimci Hükümet’e katılma noktasındaki tüm isteksizliklerine karşın, 1917 Şubatı ile birlikte şekillenen Geçici Hükümet’e katılmakta hiç tereddüt etmemeleri, bolşeviklerin terk ettikleri tutumun, bu defa menşevikler tarafından sahiplenilmekte olduğu anlamına mı gelmektedir? 1905 ve 1917 arasında, hem bolşeviklerin, hem de menşeviklerin tutumlarında bir farklılaşma, tabiri caizse rolleri değişme mi vardır?

Bolşeviklerin tutumunda olduğu düşünülen değişiklik, aradan geçen 12 yıl içerisinde “nesnel zeminde” yaşanan değişimler, Geçici Hükümetin gerici karakteri ya da emperyalizm ve sovyet gerçeğinin farkına varılması gibi gerekçelerle izah edilmeye çalışılabilir. Ancak menşeviklerin tutumundaki “değişiklik”, genellikle görmezden gelinmektedir. Bu çerçevede, 12 yıl önce bolşeviklerin savunduğu Geçici Devrim Hükümeti’ne Katılma tutumunun nasıl bir sınıfsal perspektifi temsil ettiği, daha bir karmaşık hal almaktadır. Ancak durumun bu denli karmaşık olmadığını belirtmek gerekiyor. Ne bolşeviklerin ne de menşeviklerin, 1905 devrim süreci ve 1917 devrimi karşısındaki yaklaşımları arasında temel bir tutum farklılaşması yahut “rol değişimi” söz konusu değildir.

Bu noktada yaşanan yanılsamaların temelinde, Şubat Devriminin, kendi başına başlayıp biten, başlı başına gerçekleşmiş (Ekim’e varan süreçte tamamlanmış ya da tamamlanmamış) bir burjuva devrimi, demokratik devrim olarak ele alınması bulunuyor. Bu ele alış, temel olarak, Lenin’in “İktidarın bir sınıftan ötekine geçişi, sözcüğün salt bilimsel anlamıyla olduğu kadar, politik ve pratik anlamıyla da bir devrimin birinci, başlıca ve esas belirtisidir. Burjuva devrimi ya da burjuva demokratik devrim, Rusya’da bu bakımdan tamamlanmıştır”[24] ifadelerine (ve bu eksendeki değerlendirmelerine) dayandırılmamakta. Ancak belirtmek gerekir ki; Lenin’in, “devrimin birinci aşaması” başlığı altında ortaya koyduğu bu saptama, beraberinde gelen “ikinci aşama” vurgusu ve Şubat sonrasındaki mücadelesi, “iktidarın bir sınıftan bir diğerine geçmesi” anlamında devrim olarak tanımladığı Şubat’ı esas olarak devrimin bir aşaması, hatta proleter devrimin başlangıcı olarak ele aldığını ortaya koyuyor: “Bugünkü Rusya’da özgün olan şey, proletaryanın bilinç ve örgütlenme düzeyinin yetersizliğinden ötürü, iktidarı burjuvaziye vermiş olan devrimin birinci aşamasından, iktidarı proletaryaya ve köylülüğün yoksul katlarına devredecek olan ikinci aşamasına geçiştir.”[25]

Bu anlamıyla Şubat, otokrasiye karşı savaşımın burjuvaziye karşı savaşım ekseninde sürekli kılınabilmesi üzerinden başarıya ulaşacak olan proletaryanın kendini egemen sınıf olarak örgütleme mücadelesinin, otokrasinin devrilmesini içeren ancak iktidara gelemeyen işçi sınıfının ve yoksul köylülüğün burjuvaziyi iktidara “taşımasını” beraberinde getiren bir merhalesidir. Şubat 1917, hedeflenen-öngörülen bir durum değil, temel olarak işçi sınıfı ve öncüsünün bilinç ve örgütlülük düzeyine bağlı olarak gerçekleşen ve burjuvaziye “iktidar” şansı tanıyan bir dönemeçtir; kendisine has sınırlarda başlayıp biten bir devrim değil.

Şubat devriminin başlı başına bir devrim olduğu yaklaşımları için, “devrimin özgünlüğü” başlığı altında “ikili iktidar” gerçeğinde esas ve özgün olan iktidar geçici hükümet, ikilik yaratan ise sovyettir. Şubat Devrimi’ne, “geçici hükümet” merkezli yaklaşım anlamına gelen bu kavrayış, doğal olarak, bolşeviklerin katılmayı reddettiği geçici hükümeti, yanlış ve yanılsatıcı bir biçimde, İki taktik’te (RSDİP 3. Kongresinde) ortaya konan Geçici Devrim Hükümetiyle, İşçilerin Köylülerin Devrimci Demokratik Diktatörlüğü ile aynı şey gibi ele almaktadır. Bu yaklaşım üzerinden, Lenin’in, Şubat sonrasında, İki Taktik’te ortaya koyduğu perspektifleri terk ederek geçici hükümete katılmaktan vazgeçtiği (katılmayı kabul etmediği) efsaneleri ortalığa yayılmaktadır. Oysa, ne 3. Kongrede katılmanın benimsendiği Geçici Devrim Hükümeti, ne de İki Taktik’te ortaya konan Geçici Devrim Hükümeti ve İşçilerin Köylülerin Devrimci Demokratik Diktatörlüğü, üst üste düşmek bir yana, Geçici Hükümet ile paralellik içerisinde bile değildir; aralarında, net bir politik-sınıfsal karşıtlık bulunmaktadır.

Şubat devrimini, kendi başına bir devrim, burjuva demokratik devrim olarak (hele de sovyetin zaferi ile Ekim’e taşınmış olduğu halde) ele almak, devrimci hareket içerisinde yaygın olan, belirleyici bir politik-tarihsel yanılgı. Şubat’ın, başlı başına bir devrim olarak ele alınabilmesinin tek koşulu, Ekim Devrimi’nin başlamadan yenilmesi olabilirdi; o durumda da burjuva devrim olarak değil, yenilmiş bir proleter devrim, yenilmiş bir proleter devrim üzerinde yükselen burjuva devrim ve örgütlenen burjuva sınıf egemenliği olarak tanımlamak gerekirdi.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 07.08.2015- 06:48


Şubat’ın Özgünlüğü Geçici Hükümet Değil Sovyettir

Her şeyden önce, Şubat’ın özgünlüğü, ortaya çıkardığı Geçici Hükümet, toplamayı “hedeflediği” Kurucu Meclis ya da soyut bir “ikili iktidar” olgusu değil; işçi sınıfının ve köylülüğün, yığınların aşağıdan devrimci eyleminin, iktidar düzleminde merkezileşmiş ifadesi olarak örgütlenen ve tarihsel, politik anlamda yeni -proleter- tipte bir devletin ifadesi olan sovyet gerçeğidir. Sovyet gerçeğinden kopartılarak ne Şubat Ekim Süreci ve Ekim Devrimi ne de bu devrimci dönemin siyasal taktikleri kavranılamaz.

Sovyet, Şubat Devrimi ile ortaya çıkan ve bu devrimin iktidarı sayılan Geçici Hükümet’in yanında oluşmuş ikinci bir iktidara indirgenemez. İkili iktidar saptamasının temelinde, sovyetin öngörülmedik biçimde ortaya çıkması ve temsil ettiği özgünlük bulunmaktadır. Devrim süreci içerisinde şekillenen sovyet, başlangıçta, işçi sınıfı ve öncüsünün politik örgütsel düzeyine bağlı olarak bütün iktidarı kendisinde merkezileştirememiş, proletarya ve yoksul köylülük iktidarı fethedememiş ve iktidarı burjuvaziye terk etmiştir. Şubat ile başlayan proleter devrim, kışlık sarayın basılması ile Sovyetin Geçici Hükümeti ezerek iktidarı kendisinde merkezileştirmesiyle burjuva sınırlara hapsolmaktan kurtulmuştur. Bu anlamıyla, “Şubat”, Ekim’de kışlık sarayın basılması ve Geçici Hükümetin ezilmesi ile sonuçlanacak (ve iktidardaki proletaryanın burjuvaziye karşı savaşımının ifadesi olacak yeni bir iç savaşı başlatan) proleter devrimin başlangıcıdır; ondan ayrı bir devrim değil. Sovyet ise, Şubat’ın ortaya çıkardığı gerçekliklerin bir tanesi değil, Şubat devriminin asıl yeni ve özgün olan boyutu olduğu gibi, bolşevik parti gerçekliği ile birlikte, Şubat’ın Ekim’e taşınabilmesinin, bu anlamıyla devrimin sürekliliğinin belirleyici eksenidir; bolşevik parti gerçeği ile birlikte, “Şubat Devrimine” yaklaşımın ana-belirleyici ekseni olarak ele alınmalıdır.

Burjuva tarihçilerin ve siyasetçilerin, “Şubat Devrimini”, çarlığın devrilmesi, Romanovların tahttan feragat etmesi ve demokrasinin kurulması ile sınırlamaya çalışan kavrayışlarına inat; “Şubat Devrimi”, otokrasiye-çarlığa karşı olduğu gibi, burjuva sınıf iktidarına karşı savaşımın iktidar düzleminde örgütlenmiş ifadesi olan sovyet ekseninde ele alınmalıdır.

İki Taktik’te Hedeflenen Şubat’ın Geçici Hükümeti Değildi

Lenin, İki Taktik’te işçilerin köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğünü, “devrimin hemen zafere ulaşması için bir savaşım organıdır, genel olarak burjuva devrimin tarihsel görevlerini yerine getiren bir organ değil; başarılı bir halk ayaklanmasının organı olacak; ‘yasal’ ya da ‘barışçıl’ bir yolla kurulan şu ya da bu tür kurumlara değil, askeri güce, yığınların silahlandırılmasına, bir ayaklanmaya dayanmak zorunda” olan bir iktidar olarak tanımlıyor.   Otokrasiye karşı savaşımın, burjuva sınıf egemenliğinin kurumsallaşması ile sonuçlanmamasının, devrimi işçi sınıfı hareketini boğarak burjuvazinin ellerine terk etmemenin ve burjuva sınırlara teslim olmadan proletarya diktatörlüğüne yürüyebilmenin (işçi sınıfının bağımsız varoluşu üzerinden devrimde hegemonyasını sağlayabilmesinin) güvencesi olarak ele alınan bu devrimci iktidarın 1917’deki karşılığının, “Geçici Hükümet” değil, onunla tam bir karşıtlık içerisinde yükselen ve komünist devrimcilerin Şubat-Ekim sürecine dönük yaklaşımlarının eksenine oturması gereken “Sovyet” olduğu, tartışma götürmez bir gerçeklik. Lenin’in, 1917 Şubatından sonra, sovyetin sınıfsal niteliği ve anlamı üzerine, işçilerin köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğü ve sovyet ilişkisi üzerine yaptığı vurgular da bu doğrultudadır: “Bu ikinci hükümetin sınıf bileşimi nedir? Proletarya ile (asker üniforması altındaki) köylülük. Siyasal niteliği nedir? Devrimci bir diktatörlük, yani merkezi bir devlet iktidarı tarafından yayınlanan bir yasaya değil, ama doğrudan doğruya devrimci bir zorlamaya, halk yığınlarının aşağıdan gelen girişkenliğine dayanan bir iktidar. Bu iktidar, alışılmış tipteki parlamenter burjuva demokratik bir cumhuriyette genellikle varolan ve ileri Avrupa ve Amerika ülkelerinde şimdiye değin üstün gelen iktidardan bambaşkadır.”[26]; “Petrograd ve başka yerlerdeki işçi ve asker vekilleri sovyetlerinin temsil ettikleri diktatörlük (yani yasaya değil ama silahlı yığınların doğrudan gücüne dayanan iktidar), bu sınıfların diktatörlüğüdür işte.”[27]

Dolayısıyla, bolşevikler, temel olarak, 1905 devrim sürecinde benimsedikleri ve menşeviklerle devrim ve iktidar sorunu ekseninde de somut biçimde ayrıştıkları mücadele hedeflerini terk ederek değil, bu hedefler doğrultusunda şekillenen yaklaşımları ile Geçici Hükümet ve sonrasında da Kurucu Meclis karşısında Sovyetten yana saf tutmuş; Şubat’tan Ekim’e yürüyebilmişlerdir.

Bunun yanında, Menşeviklerin 1917 Şubatındaki tutumlarının da, 1905 devrim sürecinden farklı olduğu, doğru değildir. Menşevikler, “devrimci komünler” gibi sol görünümlü bir makyajla gizlemeye çalışsalar da, devrim sürecinde otokrasiye karşı savaşımı burjuva sınıf egemenliğine karşı savaşımla bütünleştirecek bir iktidarda yer almayı, sırası gelmeden proletaryayı erken bir maceraya sürüklemek anlamına geleceği iddiasıyla reddeden tutumlarını terk ettiklerinden değil, terk etmediklerinden dolayı, devrimi burjuvazinin kollarına terk etmeyecek ve otokrasiye karşı savaşımı burjuva sınıf iktidarına karşı savaşımla bütünleştirecek devrimci iktidarın somut ifadesi olan “sovyet iktidarının” karşısında yer almışlardır. Aynı nedenle, devrimi burjuvazinin kollarından çekip alma, otokrasiye karşı savaşımı burjuva sınıf iktidarına karşı savaşımla bütünleştirme gibi bir niteliği temsil etmeyen “Geçici Hükümette” yer almakta burjuva devrimin zaferi, başarısı ve istikrarı adına bir mahzur görmemişlerdi. 1905’te olduğu gibi 1917’de de proletaryaya iktidar yolunu açacak devrimci bir iktidardan kaçan Menşevikler için, nasıl olsa proletaryanın sırası gelmemişti ve yapılacak her şey, burjuvazinin çarlık karşısındaki “zaferini” pekiştirmek için yapılmalıydı ve bu nedenle, burjuva devrimin başarısını engelleyecek her türlü maceracılıktan, vakitsiz devrimci eylemden kaçınmak gerekirdi.

Dolayısıyla, bolşeviklerin olduğu gibi, menşeviklerin de 1917 Şubat-Ekim arasındaki tutumları, 1905 devrim sürecinde şekillenen tutumları ile bir karşıtlık değil, paralellik-uyum içerisindedir. Lenin’in, İki taktik içerisinde On üçüncü bölümün başlığı olarak attığı “Kazanmayı Göze Alıyor muyuz?” sorusu ve buna verilen yanıt, 1905’te olduğu gibi, 1917’de de bolşevikler ve menşeviklerin devrim-iktidar sorununa yaklaşımları arasındaki keskin farkın özlü ifadesidir: Devrimin kaderini burjuvaziye terk etme menşevik tutumu ve devrimci bir iktidarla, devrimi burjuva sınıf egemenliğine karşı savaşım üzerinden sonuna kadar götürme bolşevik tutumu.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 07.08.2015- 06:49


1917’de Değişen Ne İdi?

İki Taktik ve Nisan Tezleri arasındaki temel noktalardaki tüm süreklilik bağına karşın, Nisan Tezleri’nin, İki Taktik’in moda mod tekrarı olduğu, Nisan Tezleri’nin, İki taktik karşısında devrimci anlamda hiçbir yenilik ifade etmediği sanısı da, bu iki perspektif ve tutumun sahte karşıtlığından daha az tehlikeli olmayan bir yanılsama. Bu anlamıyla, Nisan Tezleri, temel olarak enternasyonalizm, emperyalizm ve sovyet eksenlerinde, İki taktik’te ortaya konan perspektiften farklılıkları içeren (İki Taktik’in bolşevik pratiğince aşılması anlamına gelen) ve bu farklılık noktalarıyla, II. Enternasyonal oportünizmi ile açık ve kapsamlı bir hesaplaşmanın bayrağı olarak yükselen bir dönemeç (Bolşevik parti açısından dönmesi kolay olmayan bir dönemeç) olarak şekillenmektedir.

Sovyet modelinin uluslar arası önemi ve geçerliliği

Bolşeviklerin ve menşeviklerin, 1905 ve 1917 sürecindeki “tutum farklılıkları”, geçici devrimci hükümete katılma sorununa yaklaşım ile sınırlı değildi; “Komün” gibi temel bir soruna dönük olarak da, bolşevikler ve menşevikler, iki farklı “yaklaşımı” temsil ediyorlardı. Örneğin; “devrimci komünler”, 1905 devrim sürecinde, menşeviklerin en bilinen ve öne çıkartılan, aynı zamanda bolşeviklerin işçilerin köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğü sloganı karşısında daha sol bir zemini temsil ettiği izlenimini veren bir sloganıydı. Menşevikler, işçi sınıfı adına ancak komün tipinde iktidar organlarında yer almak, bu organlar üzerinden işçi hükümetinin kurulabilmesinin nesnel koşullarının bulunduğu durumlarda temsil edilmek fikrini savundular; işçi iktidarı için olgunlaşmamış kabul ettikleri bölge ve koşullarda, iktidardan uzak durma, devrimin ve devrimci iktidarın sorumluluğunu üstlenmekten kaçma tutumlarını bu slogan ile ortaya koydular. Bolşevikler ise menşeviklerin ortaya attığı “devrimci komünler” kavramına olduğu gibi, genel olarak komün tipi iktidar organlarına, 1871 Komünü tarzında bir örgütlülüğün benimsenmesine de mesafeli yaklaşıyorlardı.

Her ne kadar, Lenin, partinin, 1905 Sovyeti karşısındaki ültimatomcu (ancak sosyal demokrat partinin önderliğini kabul ettiği taktirde sovyetlerde yer alma…) tutumu karşısında temkinli bir yaklaşımı benimsemiş olsa da; sovyetin anlamı, geçici devrimci hükümetten öte yeni tipte bir devlet organı olarak bilince çıkmamıştır. Bu durum, temel olarak, o yıllarda, komün tipinde iktidar organlarının -devlet biçiminin- uluslar arası öneminin ve belirleyici sınıfsal-politik niteliğinin bilince çıkartılamamış olmasıyla ilgilidir: “Devrimci Komünler ile ne denmek istenmektedir? Bu kavram ‘geçici bir devrim hükümeti’nden farklı mıdır ve eğer farklıysa ne yönden? Bunu konferansçı beylerin kendileri de bilmiyorlar. Devrimci düşünce konusundaki kafa karışıklığı, sık sık görüldüğü gibi, onları devrimci lafebeliğine götürüyor. Gerçekten de, ‘devrimci komün’ sözcüklerinin sosyal-demokrasinin temsilcilerinin almış olduğu bir kararda kullanılması, devrimci lafebeliğidir, başka bir şey değil. Marks, işi bitmiş geçmişin ‘çekici’ terimlerini taşıyan bu türden lafebeliklerinin geleceğin görevlerini gizlemek amacıyla kullanılmasını sık sık suçlamıştır. Böyle durumlarda, daha önce tarihte görevini yapmış olan bir terimin çekiciliği, yanıltıcı ve zararlı bir yaldız olmaktadır.

(…) ‘komün’ sözcüğü bunlara hiçbir yanıt getirmiyor; bu, tın tın öten bir tümceciğin ya da boş laf kalabalığının ötelerden beri gelen yankısıyla halkın kafasını karıştırmaktan başka bir şey değildir. Örneğin 1871 Paris Komününün anısını ne denli yüceltirsek, onun yanlışlarını ve içinde yer aldığı özel koşulları tahlil etmeksizin ona gelişigüzel değinmek de o denli hoşgörülmez. Böyle yapmak -Engels’in alay ettiği- Komünün her hareketi önünde eğilen (1874 manifesto’larında) blankicilerin saçma örneğini yinelemek olur. Bu ‘devrimci komün’ konusunda, kararda değinilmiş bulunan komün konusunda, soru soran işçiye konferansçının yanıtı ne olacaktır? Söyleyeceği tek şey, bunun tarihte bu adla bilinen belli bir işçi hükümeti olduğu, o sırada demokratik bir devrimle sosyalist bir devrimin öğelerini birbirinden ayırma yeteneğinde olmayan ve ayıramamış bir hükümet olduğu, bir cumhuriyet uğruna savaşma görevini sosyalizm uğruna savaşma göreviyle karıştırmış, Versay’a karşı etkin bir askeri saldırı düzenleyememiş, Fransa bankasına el koymamakla bir hata işlemiş vb. bir hükümet olduğudur. Kısacası, ister Paris Komününe, ister bir başka komüne değiniyor olsun, yanıtımız şu olacaktır: bu, bizimkinin olmaması gerektiği gibi bir hükümetti.”[28]

Ancak Şubat sonrası süreçte aynı Lenin, sovyetlere dönük çözümlemesinde, sovyeti bir hükümetten, işçi hükümetinden (ya da işçi-köylü hükümetinden) kesin biçimde ayırıp bir iktidar organı-devlet tipi olarak öne çıkartırken, tarihsel ve politik anlamda, 12 yıl önce mesafe almaya çalıştığı komünle özdeşleştirmektedir. 1905’te, işçilerin köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğü ve komün (komün tipinde organlar) arasındaki “ayrımı” keskin biçimde ortaya koymaya çalışan Lenin; 1917 Şubat’ının ardından, bu olguları, sovyet şahsında üst üste düşürmekte hiç bir mahzur görmemiş, tersine, sovyetin, komün tipinde örgütlenmiş bir iktidar organı olarak işçilerin köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğünün ifadesi olduğunu ısrarla vurgulamıştır: “Bu iktidar, alışılmış tipteki parlamenter burjuva demokratik bir cumhuriyette genellikle varolan ve ileri Avrupa ve Amerika ülkelerinde şimdiye değin üstün gelen iktidardan bambaşkadır. İşin özü burada olmakla birlikte, çoğu kez unutulan, yeterince düşünülmeyen bir şeydir bu. Bu iktidar, 1871 Paris Komünü ile aynı tipte bir iktidardır …”[29] “Bu sovyetler, Paris Komünü tarafından hazırlanan ve Marx’ın ‘emekçilerin iktisadi kurtuluşunun kendisi aracıyla gerçekleşebileceği ensonu bulunmuş siyasal biçim’ olarak adlandırdığı devlet biçimini yeniden ortaya koyarlar.”[30]

Bunun yanında, 1905 yılında, “demokratik ve sosyalist” görevler arasında hassas bir ayrım çabası içerisinde, Komün’ü bu görevleri ayrıştıramamakla eleştiren Lenin açısından sovyet, otokrasiye karşı savaşım ekseninde başlayan devrimi kesintisin biçimde proletarya diktatörlüğüne taşıyabilecek ve bu anlamıyla, söz konusu “demokratik ve sosyalist” görevleri, devrimi burjuvazinin kollarına terk etmeden, işçi sınıfının hegemonyasında, egemenliğinde omuzlayabilecek bir iktidar olarak somutlanmaktadır. Bu tarihte Lenin açısından, iktidarın niteliği, devrimin çözmesi gereken sorunların tarihsel olarak hangi kategoride değerlendirildiği ölçüsünün önüne geçmiştir açık olarak. Dolayısıyla bizler de devrimin niteliği, iktidar, ittifak ve hegemonya denklemlerini, bu tarihsel deneyimler ışığında ve temsil ettikleri niteliğin gerisine düşmeden kurgulamak durumundayız.

Kuşkusuz, birileri için, Lenin’in, komün, işçilerin köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğü konularında 1905 ve 1917 yıllarındaki vurguları arasında çelişkiler, uçurumlar bulunmaktadır ve zaten bu kimseler-gruplar, 1917 Nisan’ında, İki Taktik’te kabul ettiklerinden vazgeçti saptaması yaparlarken, bu gibi “uçurumları” kastetmektedirler.

Burada, açıkça belirtmek gerekir ki, 1905 ve 1917 arasında çelişki-farklılaşma olarak değerlendirilen bu noktalar, Lenin’in, İki Taktik’te ortaya koyduğu ve Nisan Tezlerinde sergilediği yaklaşımların, perspektiflerin farklılığından değil, temel olarak, Lenin’in 1905 sürecinde, Komün’e dönük değerlendirmelerindeki eksiklerden ve bunun temelinde yatan “devlet-iktidar” sorununa dönük kavrayışından kaynaklanmaktadır. Buna bir de ‘devrimci komün’ kavramının, Menşeviklerin devrimci sorumluluktan kaçmalarının kılıfı olarak kullanılmasının etkisi eklenmelidir. Lenin’in ve bolşeviklerin, 1917 Ekim’ine varan süreçte, Geçici Hükümet’le bir karşıtlık içerisinde, Kurucu Meclis’in toplanmasını sağlayabilecek, toplanmasının tek güvencesi olabilecek iktidar olarak Sovyet’i öne çıkartmalarında da bu bakış açısının etkileri bulunmaktadır.

1917 9 Nisan’ında, devrim sürecinde ortaya çıkan sovyetlere dair: “Bu iktidar, alışılmış tipteki parlamenter burjuva demokratik bir cumhuriyette genellikle varolan ve ileri Avrupa ve Amerika ülkelerinde şimdiye değin üstün gelen iktidardan bambaşkadır. İşin özü burada olmakla birlikte, çoğu kez unutulan, yeterince düşünülmeyen bir şeydir bu. Bu iktidar, 1871 Paris Komünü ile aynı tipte bir iktidardır … Özel bir devlet tipi olarak Paris Komünü’nün özü işte burada ve yalnızca buradadır.”[31] değerlendirmelerini (ve bu eksendeki bir dizi vurguyu) ortaya koyan Lenin, 1905 devrim sürecinde, Komün’e dair değerlendirmelerinde, bu özü yakalamış değildir. 1905 yılında, Komün’e icraatları ekseninde bir değerlendirme ve eleştiri ile yaklaşırken, 1917 devrim sürecinde, açık olarak, temsil ettiği yeni tipte devlet-iktidar organı niteliği ile yaklaşmaktadır. Bu noktada Komün’e atfederek öne çıkarttığı nitelikler, özünde, sovyette olduğu gibi, 1905 formülasyonlarındaki iktidar tanımlamalarında, işçilerin köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğü perspektifinde de aynıdır. Farklılık, Lenin’in Komün’e bakışı eksenindedir ve bu farklılığı, en basitinden, 1905 yılında “Hükümet” olarak ele aldığı komün’ü, 1917’de farklı-ayrı-yeni bir devlet tipi, iktidar organı -proletarya diktatörlüğünün organları- olarak tanımlamasında da görmek mümkün. Bunun yanında, Lenin, 1905 sürecinde, Komün’e, ulusal-bölgesel bir deneyim olarak bakarken 1917 ve ardından gelen süreçte, Komün-sovyet tipinde iktidar organlarını, proletaryanın iktidar savaşımının başlıca mevzisi ve silahı olarak uluslararası planda öne çıkartmakta, parti meselesi ile birlikte Rus devriminin deneyimlerinin evrenselleştirilmesi çabasının belirleyici bir ekseni olarak ele alınmaktadır.

Bu yaklaşım farklılığında, Lenin’in emperyalizm kavrayışındaki netleşme de belirleyici olmuştur. Hatta, Emperyalizm olgusunun bilincine varılmasının, bolşevik devrim-program anlayışına en önemli katkısını da bu çerçevede ele almak gerekiyor denilebilir. Emperyalizm çağı ile birlikte, burjuvazi, kendisini sadece kapitalizmin egemen olduğu bölgelerde değil, dünyanın bütün coğrafyalarında egemen sınıf olarak örgütlemiştir. Sovyet, sadece dünyanın kapitalist gelişmenin yoğun olduğu bölgelerinde değil, kapitalist olmayan, kapitalist gelişmenin görece dışında kalan (ama burjuva sınıf egemenliğinin dışarısında kalmayan-kalamayan) bölgelerinde de, otokrasiye-çarlığa-feodalizme karşıtlık temelinde başlayabilecek devrimci bir kalkışmayı, burjuva sınıf egemenliğine karşı savaşımla bütünleştirerek devrimi sürekli kılabilecek ve proletarya diktatörlüğüne yürüyüşü olanaklı kılabilecek evrensel-ilkesel önemde bir savaş aygıtı olarak öne çıkmaktadır bu dönemde.

Bu noktada, Lenin’in, emperyalizm ve sömürge sorunu üzerine, dünyanın kapitalist olmayan bölgelerinde-ülkelerinde sovyetlerin örgütlenmesi gereği doğrultusundaki vurgularına göz atmakta fayda var: “Emperyalizmin en belirgin özelliği bütün dünyanın şimdi gördüğümüz gibi bir sürü ezilen ulusa muazzam zenginliğe ve güçlü silahlı kuvvetlere sahip bir avuç ezen ulus olarak ikiye bölünmesidir. Dünya nüfusunun ezici çoğunluğu … yani dünya nüfusunun % 70 kadarı ezilen ulusun insanlarıdır. … Bu arada komünist partilerin yalnız kendi ülkelerinde değil, sömürge ülkelerde de özellikle sömürücü ulusların sömürge halklarını boyunduruk altında tutmak için kullandıkları askeri birlikler arasında yürüttükleri devrimci çalışmanın önemine de işaret etmek isterim.”[32];“Burada sömürgelerdeki hareketin önemini de belirtmek isterim. Bu konuda bütün eski partilerde, ikinci ve ikibuçukuncu enternasyonallere bağlı tüm burjuva ve küçük burjuva işçi partilerinde eski duygusal görüşlerin hala yaşadığını görüyoruz: ezilen sömürge ve yarı-sömürge halklarına karşı derin bir sempati duymakta direnmektedirler. Sömürge ülkelerdeki hareket daha hala önemsiz bir ulusal ve tamamen barışçı bir hareket olarak ele alınmaktadır. Ne var ki durum böyle değildir. Yirminci yüzyıl büyük değişikliklere sahne olmuştur: milyonlarca ve yeryüzünde yaşayan insanların şaşılacak derecede büyük bir çoğunluğu şimdi bağımsız, faal ve devrimci bireyler olarak ilerlemektedirler. Dünya devriminin kaçınılmaz olarak tayin edici savaşlarında, yeryüzünde yaşayanların çoğunluğunun öncelikle ulusal kurtuluş niteliğinde olan hareketi kapitalizme ve emperyalizme karşı dönüşecek ve belki de tahminlerimizden çok daha fazla devrimci bir rol oynayacağı açıktır. Enternasyonalizmde ilk defa bu mücadeleye hazırlanma sorununu ele almamız gerçeğini önemle belirtmek gerekir. Tabi ki bu konuda diğerlerine göre çok daha fazla güçlükler var fakat her şeye rağmen hareket ilerlemektedir. Ve ezilen kitlelerin -sömürge ülkelerdeki köylüler- hala geri kalmış olmalarına rağmen, dünya devriminin gelecek dönemlerinde çok önemli devrimci rol oynayacaklardır”[33]; “Bugün en önemli görevlerimizden biri, kapitalist olmayan ülkelerde sovyet hareketinin örgütlenmesinin ilk adımını nasıl atacağımızı saptamaktır. Orada Sovyetler mümkündür; işçi Sovyetleri olmaz, köylü ya da emekçi Sovyetleri olabilir.

Bu, çok büyük bir emek gerektirecektir; hatalar kaçınılmaz olacaktır; büyük zorluklarla karşılaşacağız. … Bugün, Doğu ülkelerinde Sovyetlerin anlamı ve rolü artık anlaşılmaktadır,

Sovyetik hareketin temelleri bütün Doğuda, Asya’da ve sömürge halkları arasında atılmıştır.”[34]; “Şimdi biraz da köylü sovyetleri konusuna değinmek istiyorum. Rusya komünistlerinin eski çarlık sömürgelerindeki Türkistan vs. gibi geri kalmış ülkelerdeki pratik çalışmaları bizi kapitalizm öncesi koşullarda komünist taktiklerini ve politikasını nasıl uygulamamız gerektiği sorunu ile yüz yüze getirmiştir. Kapitalizm öncesi ilişkilerin egemen oluşu bugün de bu ülkelerin başlıca belirleyici özelliğidir. Bu nedenle buralarda salt proleter nitelikli bir hareket söz konusu olamaz. Bu ülkelerde hemen hemen hiç sanayi proletaryası yoktur. Yine de biz oralarda da önderliği üzerimize aldık ve almak zorundayız. Deneyimlerimiz bize bu ülkelerde çok çetin güçlükleri yenmemiz gerekeceğini göstermiştir. Bununla birlikte, çalışmalarımızın pratik sonuçları da göstermiştir ki, bütün bu güçlüklere karşın proletaryanın yok denecek kadar az olduğu yerlerde bile yığınlarda bağımsız politik düşünce ve bağımsız politik eylem ruhunu uyandırabilecek durumdayız. Bati Avrupa ülkelerindeki yoldaşlarımızın bu yolda çalışmaları bizim kadar zor olmayacaktır, çünkü Rusya’da proletarya devlet yönetiminden başını alamamaktadır. Yarı-feodal bağımlılık altında yaşayan köylülerin Sovyetlerde örgütlenme fikrini benimseyip uygulamakta güçlük çekmeyecekleri kolayca anlaşılacak bir şeydir. Ayrıca ezilen yığınların, yalnız ticaret sermayesi tarafından değil, aynı zamanda feodaller ve feodalizme dayanan bir devlet tarafından sömürülenlerin de kendi koşullarında bu silahı, bu örgüt tipini kullanabilecekleri açıkça ortadadır. Sovyetlerde örgütlenme fikri basittir ve yalnız proleter ilişkilere değil, feodal ve yarı feodal köylü ilişkilerine de uygulanabilir. Bu alanda henüz fazla bir deneyimiz yok. Fakat sömürge ülkelerden gelen birçok temsilcilerin katıldığı komisyondaki tartışmalar, Komünist Enternasyonalin tezlerinde şu noktanın belirtilmesi gerektiğini inandırıcı bir biçimde ortaya koydu: köylü sovyetleri sömürülenlerin sovyetleri sadece kapitalist ülkelerde değil, kapitalizm öncesi ilişkilerin egemen olduğu ülkelerde de işe yarar bir silahtır ve komünist partileriyle komünist partileri kurmaya hazır unsurların mutlak görevleri, geri kalmış ve sömürge ülkeleri kapsamak üzere her yerde köylü sovyetleri ya da emekçi halk sovyetleri lehinde propaganda yapmak, nerde koşullar elveriyorsa derhal emekçi halk sovyetleri kurmaya çalışmaktır. … Komisyonda bu konuda benim imzamı taşıyan tezler üzerinde değil, hatta daha çok, yoldaş Roy’un burada savunacağı tezler üzerinde çok canlı tartışmalar geçti. Yoldaş Roy’un tezlerinde oy birliğiyle bazı değişiklikler yapıldı. Sorun şöyle konuldu: şimdi kuruluşlarına doğru yol alan, savaştan beri de ilerleme yönünde belli bazı adımlar attıkları görülen, geri kalmış ülkeler için kapitalist ekonomik gelişme aşamasının kaçınılmaz olduğu savını doğru buluyor muyuz? Buna olumsuz cevap verdik. Eğer zaferi kazanan devrimci proletarya geri kalmış halklar arasında sistemli bir propaganda yürütürse ve sovyet hükümetleri ellerindeki bütün olanaklarla onların yardımına koşarlarsa o zaman geri kalmış halkların kapitalist gelişme aşamasından geçmelerinin mutlaka zorunlu olduğunu sanmak yanlış olur. Sömürge ve geri kalmış ülkelerde bağımsız mücadele birlikleri ve parti örgütleri kurmak, köylü sovyetlerinin örgütlenmesi için derhal propagandaya girişip onları kapitalizm-öncesi koşullara uydurmaya çalışmak yetmez, komünist Enternasyonal, geri kalmış ülkelerin ileri tezini de teorik gerekçesini göstererek savunmalıdır.

Bunun için gerekli yollar önceden gösterilemez. Pratik deneyle varılacaktır bu yollara. Ne var ki sovyetler fikrinin en kıyı bucak ulusların emekçi halklarınca bile anlaşıldığı Sovyetlerin kapitalizm öncesi bir sosyal sistemin koşullarına uydurulmasının şart olduğu ve komünist partilerinin dünyanın her yanında bu yönde çalışmaya başlamaları gerektiği kesinlikle belli olmuştur.”[35]

İktidar-program sorunu, proletaryanın bağımsız varoluşu, köylülük ve küçük üreticilerin (yahut düzene muhalif işçi sınıfı dışı kesimlerin) burjuvazinin etkisinden kurtarılmasının, proletaryanın hegemonyasını sağlayabilmesinin koşulları ekseninde ele alınabilirse, Lenin’in üretici güçlerin gelişkin olduğu gibi gelişkin olmayan bölgelerde-ülkelerde sovyet örgütlenmesine verdiği önem ve belirleyici olanın, sovyet-komün tipinde iktidarların önünde duran görevlerin “demokratik mi ya da sosyalist mi” olduğundan çok bu iktidar biçiminin tarihsel-politik anlamda temsil ettiği nitelik olduğu görülebilir.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 07.08.2015- 06:50


Parti, enternasyonalizm, enternasyonal parti kavrayışı

Devrimci hareket bileşenlerinin neredeyse tamamı tarafından, Lenin’in, Nisan Tezleri’nin 10.’su olarak kaleme aldığı “yeni bir enternasyonal kurulması” belgisi ve bu eksende farklı vesilelerle Komünist Enternasyonal’in kuruluş sürecine değin öne çıkarttığı vurgular, bolşevizmin II. Enternasyonal geleneğinden kopuş noktaları olarak bilince çıkartılmak yerine, II. Enternasyonal’ in I. Emperyalist savaş sırasındaki sınıf işbirlikçi-ihanetçi tutumu ile mesafe alma çabasına bağlanır. Dolayısıyla, bu noktadaki değişim, Lenin ve bolşeviklerin enternasyonal, enternasyonal örgüt anlayışında değil, II. Enternasyonal önderliğinin sınıf uzlaşmacılığa ve ihanete uzanan tutumlarında görülür. Bu kurgu içerisinde, Lenin’in, II. Enternasyonal’in çöküşüne dair saptamaları ve yeni bir enternasyonal hedefi doğrultusundaki vurguları; doğal olarak, II Enternasyonal’in, enternasyonalizm, enternasyonal örgüt zemini ile köklü bir hesaplaşma olarak değil, en fazlasından, 1912 Basel kongresi üzerinden II. Enternasyonal’in “devrimci” olduğu düşünülen dönemi ve zeminine bağlanma çabaları olarak ele alınır.

Oysa, ne Lenin’in, I. Emperyalist savaşın başlamasıyla birlikte II. Enternasyonal’e karşı yükselttiği mücadele, II. Enternasyonal’in geçmiş dönemine bağlanma çabasının bir ifadesidir; ne de Lenin’in, temel olarak 1914 sonrasında Enternasyonalizm eksenindeki kavrayışı ve yönelimi, I. Emperyalist savaş öncesindeki Enternasyonalizm kavrayışının dolaysız bir yansıması yahut devamı niteliğindedir.

Lenin ve bolşevikler, I. Emperyalist savaşa değin II. Enternasyonal içerisinde kalmakta bir mahzur görmemişlerdir. II. Enternasyonal içerisindeki sağ eğilimden rahatsızlık duysalar da, merkezinin bu sağ eğilime teslim olmadığı sürece, merkezi kazanarak sağ eğilimle mücadele etme düşüncesini benimsemiş; sağ oportünistlerle olduğu gibi merkezcilerle de, II. Enternasyonal açık bir ihanet içerisine girinceye değin aynı enternasyonal örgüt içerisinde bulunmaktan vazgeçmemişlerdir. Lenin ve bolşeviklerin bu “sabırlarının” temelinde (her ne kadar Rusya özelinde kendilerini Menşeviklerden ayırma iradesini göstermiş olsalar da) örgüt, Enternasyonalizm -enternasyonal örgüt- kavrayışlarının belli ölçüde parçası sayılabilecek II. Enternasyonalci yanılsamalar bulunmaktadır. Bu nedenden dolayı, esasen II. Enternasyonal’in örgüt anlayışı ile temelden farklı şekillenen bolşevik örgüt anlayışını, uzun yıllar boyunca “Rusya’ya özgü” bir zorunluluk olarak ele almış, böylesi bir örgütle II. Enternasyonal içerisinde var olmakta herhangi bir çelişki görmemişlerdir. Kendilerini Rusya somutunda Menşeviklerden ayırmalarına karşın uluslararası planda, Rusya dışındaki menşevikler ile (ve bu dolayım üzerinden uluslararası planda aynı zamanda Rusya’daki Menşevikler ile de) aynı enternasyonal örgüt içerisinde bulunabilmiş; uzun yıllar boyunca II. Enternasyonal’i “partileri” saymakta ve içerisinde yer almakta (I. Emperyalist payşalım savaşına değin) bir mahsur görmemişlerdir.

Lenin açısından, sadece II. Enternasyonal’in sağ kanadından değil, sağcılardan kopmakta ayak sürçen merkezcilerden de kopma zorunluluğu, en azından I. Emperyalist savaşın patlak vermesinden itibaren somut bir zorunluluk halini almış ve bu kopuş üzerinden yeni bir enternasyonal arayışı güncellik kazanmıştır. Sadece II. Enternasyonal’den kopuş değil; Zimmerwald Enternasyonali’ne yönelim de, Zimmerwald Enternasyonali’nin başarısızlığını ilan edip ona mesafe alma çabası da, esasen aynı güncellik kazanan kopuş ve bu kopuş üzerinden yeni -komünist- bir enternasyonalin kuruluşu arayışına bağlıdır: “Zimmervald batağına daha çok hoşgörü gösterilemez. Zimmervald ‘Kautskicileri’ nedeniyle, Plehanov ve Scheidemann’ların şoven enternasyonali ile daha uzun zaman yarı-bağlılık içinde kalınamaz. Bu enternasyonal’den hemen kopmak gerekir. Zimmerwald’de yalnızca gözlemci olarak kalmak gerekir.

Gecikmeden yeni bir enternasyonal, devrimci, proleter bir enternasyonal kurmak, açıkça bize, açıkça bugünkü güne düşüyor; daha doğrusu, bu enternasyonalin zaten kurulmuş olduğunu ve çalıştığını açıkça ilan etmekten çekinmemeliyiz.

Yukarıda saymış bulunduğum ‘gerçek enternasyonalistler’in enternasyonalidir bu. Onlar ve yalnızca onlar, devrimci enternasyonalist yığınların, bozucuları değil, temsilcileridirler.

Bu sosyalistlerin sayıları azdır. Ama her Rus işçisi 1917 Şubat-Mart devriminin öngününde, Rusya’da bilinçli çok devrimci olup olmadığını kendi kendine bir sorsun.

Önemli olan sayı değil, gerçekten devrimci proletaryanın siyaset ve fikirlerinin doğru dışavurumudur. Asıl önemli olan enternasyonalizmi ‘ilan etmek;’ değildir; asıl önemli olan, en güç zamanlarda, gerçek bir enternasyonalist olmasını bilmektir. (…)

Partimiz ‘beklememeli’dir; hemen III. Enternasyonali kurmalıdır; Almanya ve İngiltere’de hapse atılmış bulunan yüzlerce sosyalist o zaman rahat bir soluk alacaklardır; grev ve gösterileri bugün şu sefil, şu dalevereci Guillaume’u tir tir titreten binlerce ve binlerce Alman işçisi, yasadışı gazetelerde, kararımızdan haberdar olacaklardır; Karl Liebknecht’e ve yalnızca ona nasıl kardeşçe güven beslediğimizi bileceklerdir; bizim, ‘devrimci aşırılık’a karşı, şimdi de savaşım verme irademizi öğreneceklerdir; ve bu da onları devrimci enternasyonalizmlerinde doğrulayacaktır.

Çok verilenden, çok istenecektir. Dünyanın hiçbir ülkesinde bugün Rusya’daki kadar özgürlük yoktur. Bu özgürlükten, burjuvazinin ya da burjuva ‘devrimci aşırıcılık’ın desteklenmesini öğütlemek için değil, ama hem sosyal-şoven döneklerin, hem de kararsız ‘merkezci’lerin yenilmez düşmanı olan III. Enternasyonali, çekinmeden, dürüstçe, proleter olarak, Liebknecht’e yaraşır biçimde kurmak için yararlanalım.

18. Bu söylenenlerden sonra, Rusya’daki sosyal-demokratların birleşmesinin sözkonusu olamayacağını tanıtlamak için uzun söylevlere hiçbir gereksinme yok. Liebknecht gibi ikiye bölünmüş kalmak, Örgütlenme Komitesi Partisi ile, Raboçaya Gazeta’da Potresov’la blok kurmayı hoşgören, işçi vekilleri sovyeti yürütme komitesinde ödünç (istikraz) lehinde oy veren, ‘aşırıcılık’ içine batan Çheydze ve Çeretelli ile birleşme fikrini bir an bile kabul etmekten iyidir – çünkü devrimci proletarya ile kalmak demektir bu.

Bırakalım ölüler kendi ölülerini gömsün.

Kararsızlara yardım etmek isteyen herkes, ilkin kendisi duraksamaktan vazgeçmeli.”[36]

Lenin başta olmak üzere, bolşeviklerin bu yönelim ve arayışları, I. Emperyalist savaş öncesindeki tutumlarının ve II. Enternasyonale yaklaşımlarının bir devamı niteliğinde değildir.

Lenin’in, 9 Nisan 1917’de İktidar İkiliği Üzerine başlığı altında ifade ettiği “Proleter komünist bir parti kuralım; bolşevizmin en iyi yandaşları bu partinin ögelerini daha önce yaratmış bulunuyorlar; bir proleter sınıf eylemi için bir araya gelelim, ve proleterler, yoksul köylüler, gitgide artan sayılarla bize katılacaklardır.”[37] ifadelerinin ve bu ifadelere yansıyan örgüt-siyaset anlayışının, sadece bolşevik partiye dönük olarak, ulusal bir örgüt-siyaset anlayışının ve modelinin göstergesi olmadığı, tersine, Komünist Enternasyonal’in üzerinde yükseldiği uluslararası örgüt ve siyaset anlayışına, Leninist Enternasyonalizm Kavrayışının bir ifadesi olduğu, Lenin’in Zimmervald Enternasyonali’ne yaklaşımında ve temel olarak da, Komünist Enternasyonal’in 21 Koşul’unda (Komünist Enternasyonal’e katılmanın 21 koşulu) somut biçimde görülebilir.

Nisan Tezleri, dar anlamda Rus devriminin iktidar sorununa yönelik programatik bakış ve politik müdahalenin olduğu kadar, Enternasyonalizm ve enternasynal örgüt anlayışı zemininde; temel olarak I. Emperyalist savaşın başından itibaren, Bolşeviklerin II. Enternasyonal’den kopuşlarını içeren ve bu kopuş üzerinde yükselen, somut ifadesine ise Komünist Enternasyonal’in kuruluşu ve ilk dört kongresi ile kavuşan enternasyonal mücadele ve örgüt anlayışının da ifadesidir.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 07.08.2015- 06:51



[1] V. İ. Lenin, İki Taktik, Sol Yayınları, 6. baskı, sf.98

[2] AGE sf. 47

[3] AGE sf. 16-17

[4] AGE sf. 33

[5] AGE sf. 38

[6] V. İ. Lenin, Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi, Sol Yay. 5. Baskı, sf. 21-22

[7] AGE sf. 23

[8] AGE sf. 21-22

[9] III. Enternasyonal Konuşmaları V. İ. Lenin Pencere Yay. 3. Baskı sf. 95-96

[10] AGE sf. 132-133-134-137

[11] Yaklaşan Felaket Devrimci Demokrasi ve Devrimci İşçi Sınıfı, Ekim Yay. 2. Baskı sf. 65

[12] RSDİP Program Taslakları V.İ.U. Lenin, Kıvılcım Yayınları Birinci baskı Ekim 1976, sf. 83

[13] AGE sf. 80-81

[14] V. İ. Lenin, Halk Komiserleri Konseyinin etkinliği üzerine 11 (24) Ocak 1919 günü Rusya Sovyetleri III. Kongresine sunulan rapor; ayrıca, programın gözden geçirilmesi ve parti adının değiştirilmesi üzerine 8 Mart günü RK(B)P Olağanüstü VIII. Kongresine Lenin tarafından sunulan rapora da bakılabilir

[15] AGE Bugünkü Devrimde Proletaryanın Görevleri’nden, 5 No’lu tez, Nisan Tezleri içerisinde sf. 11

[16] AGE İktidar İkiliği Üzerine 9 Nisan 1917, sf. 16

[17] AGE Taktik Üzerine Mektuplar -Güncel Durumun Tahlili-, sf. 27

[18] AGE Özgün İktidar İkiliği ve Bunun Sınıfsal Anlamı, sf. 36

[19] AGE sf. 36-37

[20] AGE sf. 37

[21] AGE sf. 29-30

[22] V. İ. Lenin, Pencere Yayınları 3. Baskı içerisinde, Komintern I. Kongresine Burjuva Demokrasisi ve Proletarya Diktatörlüğü Üzerine Lenin’in sunduğu Tezler, III. Enternasyonal Konuşmaları, sf. 20

[23] AGE Komintern III. Kongresine -Haziran 1921- R.K.P.’nin Taktikleri Üzerine Lenin’in sunduğu Rapor, sf. 136

[24] AGE sf. 21

[25] AGE sf.10

[26] AGE sf. 16

[27] AGE sf. 36

[28] Lenin, İki Taktik, Sol Yayınları, 6. baskı, sf.73-74

[29] Lenin, Nisan Tezleri, Sol Yayınları 5. baskı, s.16

[30] AGE sf. 44

[31] AGE sf. 16

[32] Komünist Enternasyonal’in II. Kongresi’ne Milli Mesele ve Sömürge Sorunu Üzerine Lenin’in sunduğu Rapor -26 Temmuz 1920- III. Enternasyonal Konuşmaları, V. İ. Lenin, Pencere Yayınları içinde sf. 64-68

[33] AGE sf. 128

[34] AGE sf. 54-55

[35] AGE sf. 67-68

[36] V.İ. Lenin, Devrimimizde Proletaryanın Görevleri -Zimmerwald Enternasyonali Başarısızlığa Uğradı III. Enternasyonali Kurmak Gerekir- 28 Mayıs 1917

[37] V.İ. Lenin, Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi Sol Yayınları 5. Baskı içerisinde s.18




Bu ileti en son spartakus tarafından 07.08.2015- 06:52 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 07.08.2015- 21:53


İki Taktik’ ve ‘Nisan Tezleri’
Erkin ÖZALP, Komünist, 3 Şubat 2006


Marksizmin klasik metinleri şablonculuktan ne kadar uzaksa, bu metinler hakkındaki tartışmalar da o kadar şabloncu olabiliyor. Lenin’in İki Taktik’i “işçi sınıfı ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğü”ne, Nisan Tezleri ise “bütün iktidar sovyetlere” sloganına indirgenebiliyor. Bu çalışmalardaki öncülük vurgularını ihmal edenler, somut formül ve sloganları tarihsel bağlamlarına yerleştirmeyi başaramıyor.

Dönemin tüm Marksistlerinin ortak değerlendirmesine göre, 1900’lü yılların başında, Rusya’nın gündeminde bir burjuva demokratik devrim vardı.

Beklenen devrim 1905 yılında patlak verdi. Ocak ayında çara dilekçe vermek üzere ünlü Kışlık Saray’a yürüyen işçilerin kurşuna dizilmesi üzerine başlayan protesto gösterileri tüm ülkeye yayılır ve genel bir ayaklanmaya dönüşürken, o dönemdeki adlarıyla “sosyal demokratların”   bolşevik ve menşevik kanatları arasındaki bölünmüşlüğün hiçbir yapaylığının bulunmadığı belirginlik kazandı.

Burjuva demokratik devrime burjuvazinin öncülük etmesi gerektiğini düşünen menşevikler, sosyal demokrat partinin iktidarı ele geçirmeye ya da olası bir geçici hükümette yer almaya çalışmak yerine, “en uç devrimci muhalefet partisi” olarak kalması gerektiğini savundular. Sosyal demokratlar, yalnızca, devrimin Avrupa’ya sıçraması ve bu kıtada sosyalist devrimlerin gerçekleşmesi durumunda, iktidara gelmeyi düşünebilecekti...

Lenin ise, “Demokratik Devrimde Sosyal Demokrasinin İki Taktiği” adlı broşürünün önsözünde, bolşeviklerin bakış açısının farklılığını şu cümlelerle ortaya koydu: “Kuşkusuz, devrim bizi ve halk kitlelerini eğitecek. Ama bugün militan bir siyasi partinin karşısında duran soru şudur: Biz, devrime herhangi bir şey öğretebilecek miyiz?”

Aşağıdan mı yukarıdan mı?

İki Taktik, Türkiye’deki demokratik devrim-sosyalist devrim tartışmalarında, demokratik devrimcilerin elini güçlendiren bir çalışma olarak görüldü. Oysa bu çalışmanın ayırt edici özelliği, gündemdeki devrimin niteliğiyle ilgili tezi değil, bu devrime ne şekilde müdahale edilmesi gerektiğiyle ilgili tezidir. Menşevikler henüz gündemde olmayan iktidar olasılığından bile kaçarken, bolşevikler işçi sınıfını iktidara taşımayı hedeflemiştir. Lenin’e göre, işçi sınıfı, burjuvazinin kuyruğuna takılmak yerine, bir halk devrimine önderlik etmeliydi. İşçi sınıfının öncü partisi, bağımsızlığını korumak ve sosyalizm için mücadele etmek koşuluyla, olası bir geçici devrim hükümetine katılmalıydı.

İşçi sınıfı iktidarı almak için yeterli bilinç düzeyine sahip miydi?

Bu, yanlış bir sorudur. Marx için olduğu gibi Lenin için de, iktidar, sadece işçi sınıfının bilinçlenmesinin bir ürünü değil, aynı zamanda işçi sınıfını bilinçlendirmenin bir aracıdır.

Lenin’de “aşağıdan gelen” her şeye güzelleme yoktur. İki Taktik’teki saptamaya göre, sosyal demokrasi, Paris Komünü’nden sonra gericiliğin Avrupa’da kazandığı güç nedeniyle, sadece “aşağıdan gelen” eylemlere dayanan savunmacı bir yaklaşım geliştirmişti. Ama artık devrimci bir döneme girilmişti ve bu dönemde “yukarıdan gelen” (“tepeden inme”!) eylem biçimlerine yoğunlaşmak gerekiyordu.

Bir başka deyişle, işçi sınıfının öncü partisi, sınıfı dönüştürmek için, ülke siyasetinde ağırlık sahibi olmayı hedeflemelidir.

Öncü partinin görevi, işçi sınıfının bir “halk devrimi”ne önderlik etmesini sağlamaktır.

Lenin, “halk devrimi” kavramına şu şekilde açıklık getiriyor: “Evet, halk devrimi. Sosyal demokrasi, ‘halk’ sözcüğünün burjuva demokratik kötüye kullanımına karşı mücadele etmiştir ve çok haklı olarak bugün de mücadele etmektedir. (...) Ama [sosyal demokrasi], ‘halk’ı ‘sınıflar’a bölerken, ileri sınıfın kendi içine kapanmasını, kendisini dar amaçlarla sınırlandırmasını, dünyanın iktisadi egemenlerinin tepkilerinden korkarak faaliyetlerini zayıflatmasını değil, ara sınıfların heyecansızlığına, dalgalanmalarına ve kararsızlığına sahip olmayan ileri sınıfın, tüm halkın davası için ve tüm halkın başında çok daha büyük bir enerji ve heyecanla mücadele etmesini amaçlar.”

Tersi de doğrudur: İşçi sınıfının halka önderlik edebilmesi için, sınıfı siyasal iktidar mücadelesine kazanacak, onu bu mücadele içinde eğitecek bir öncüye ihtiyaç vardır.

1917’nin farkı

Yenilgiyle sonuçlanan 1905 devrimini bir gericilik dönemi ve ardından 1914 yılında başlayan Birinci Dünya Savaşı izledi. Savaş, uluslararası “sosyal demokrat” harekette bir bölünmeye yol açtı. İkinci Enternasyonal üyesi partilerin önemlice bir bölümü milliyetçilik batağına saplanarak kendi burjuva sınıflarını desteklerken, aralarında bolşeviklerin de bulunduğu devrimci partiler, işçi sınıfını devrim mücadelesine çağırmak üzere savaşa karşı çıktılar.

Ancak 1917 Şubat Devrimi, bolşeviklerin (ya da menşeviklerin) mücadelesinin değil, savaşın yıkıcı sonuçlarına yönelik toplumsal tepkilerin bir ürünü oldu. Devrim patlak verdiğinde, sosyal demokrasi, fazlasıyla zayıf düşmüş durumdaydı.

Bu koşullar altında akla ilk gelebilecek strateji, 1905’te yapılamayanların hayata geçirilmesiydi. Nitekim Lenin’in “Nisan Tezleri”ni ortaya atmasından önce, bolşeviklerin çoğunluğu, İki Taktik’te savunulan “işçi sınıfı ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğü” sloganını öne çıkarma yanlısıydı.

Ama bu kez koşullar farklıydı. Burjuva demokratların önderlik ettiği bir geçici hükümet kurulmuştu. İlk olarak 1905 Devrimi döneminde ortaya çıkmış olan işçi, asker ve köylü sovyetleri yeniden kurulmuş, ama bunlar iktidarı geçici hükümete bırakmıştı.

Lenin’e göre, halk, iktidarı burjuva demokratlara bırakarak “hata yapmıştı” ve bolşeviklere düşen görev, hata yaptıklarını halka anlatmaktı!

1917 yılının Şubat ayında, bolşevikler, 1905 yılının Ocak ayına göre, çok daha zayıf durumdadır. Ama Rusya bir kez daha devrimci bir döneme girmiştir ve Lenin, devrimin nereye akacağını kestirmeye çalışmak yerine, bu yeni devrime nelerin öğretilmesi gerektiği sorusuna yanıt aramıştır.

Savaşı sona erdirme iradesine bile sahip olmayan geçici hükümetin başarısız olacağı açıktır. Bu durum aynı zamanda burjuva demokrasisi ile yolların tümüyle ayrılmasını mümkün kılmıştır. Henüz “sosyalizm”den söz etmek için erken olsa bile, işçi sınıfının artık kendi iktidarı için mücadele etmesi gerekmektedir.

Peki, işçi sınıfı buna hazır mıdır? Lenin’in Nisan Tezleri’ne ilişkin notlarında verdiği yanıt şu şekilde: “Sorun, işçilerin hazırlıklı olup olmadığı değil, nasıl ve ne için hazırlanmaları gerektiğidir.”

Partide dönüşüm ihtiyacı

Lenin, tam bu noktada, partinin içine döner. Acil olarak kongre toplanmasını, partinin programının ve adının değiştirmesini, bunların da ötesinde yeni bir enternasyonalin kurulmasını ister.

Pek çoklarının aklına “şimdi zamanı mı?” sorusunun gelmemesi mümkün değildi. Devrimci bir dönemde, siyasal görevlere yoğunlaşmak yerine, program ve isim değişiklikleriyle uğraşılır mı? Hele yeni bir enternasyonal kurma girişiminin sırası mıydı?

Oysa devrimci durum, yeni görevlerin altından kalkabilecek bir parti ihtiyacını yaratır. Doğru strateji, işin yalnızca yarısıdır. Eğer bu stratejiyi hayata geçirebilecek bir öncülük ve örgüt yoksa devrimci durumdan yararlanmak da mümkün değildir.

Lenin’in parti programına ilişkin değişiklik önerileri, eski “asgari program”da yer alan burjuva demokratik taleplerin kaldırılmasına ve işçi sınıfı iktidarı hedefinin netleştirilmesine yöneliktir. Diğer taraftan, yalnızca milliyetçilik batağına saplanan Avrupalı “sosyal demokrat” partiler değil, burjuvaziyle uzlaşmayı tercih eden menşevikler yüzünden de kirlenmiş olan “sosyal demokrasi” adından vazgeçilmesini isteyen Lenin, “Komünist Parti” adının alınması gerektiğini vurgular. Yeni bir enternasyonal çağrısı ise, Rusya’daki devrimci durumun dünya ölçeğindeki bir ayrışmayı mümkün kılacak ölçüde büyük olanaklar barındırdığını hissettirmeye yönelik bir adımdır. Her şeyden önce, partinin kadrolarına...

Evet, Nisan Tezleri’nde “bütün iktidar sovyetlere” denmişti.

Ama bu bir “talep” değil, mücadele çağrısıydı. Sovyetlerin yönetim organları, iktidarı almak istemeyen siyasi unsurlar tarafından doldurulmuştu. Sovyetler, ancak bolşeviklerin elinde, iktidarı isteyen organlar haline gelebilirdi. Öyle de oldu...

Devrimci dönemler, tarihin akışının hızlandığı dönemlerdir. Çok kısa süreler içinde çok büyük sıçramalar yaşanabilir. Nitekim 1917 yılının Şubat ayının en zayıf siyasi öznelerinden biri olan bolşevikler, aynı yılın Ekim ayında iktidarı almayı başardı.

Ancak buradan, devrimcilerin tek işinin devrimci durum beklemek olduğu sonucu çıkarılamaz. 1900’lü yılların başından itibaren yürüttükleri mücadele olmasaydı, herhangi bir toplumsal meşruiyetleri bulunmasaydı, devrimi yapabilecek bir kadro birikimine sahip olmasalardı, doğru strateji, bolşevikleri iktidara taşımaya yetmezdi.

Tersi de geçerli: İşçi sınıfını iktidara taşıma stratejisi olmasaydı, ortada bolşevik bir örgüt de olmazdı...

(Bu yazıdaki alıntılar www.marxists.org sitesindeki İngilizce metinlere dayanmaktadır.)




Bu ileti en son spartakus tarafından 07.08.2015- 21:55 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör 23 Nisan, 100 yıl önce... melnur 4 2262 23.04.2022- 08:12
Konu Klasör HKP: Bugün 23 Nisan… tarihselmaddeci 0 2663 24.04.2015- 09:49
Konu Klasör 24 Nisan 1915 umut 25 17178 04.05.2014- 12:04
Konu Klasör 'Yolculuk' 22 Nisan'da sinemalarda umut 0 2826 16.03.2016- 11:25
Konu Klasör İki Taktik ve Nisan Tezleri melnur 1 5522 07.11.2020- 11:51
Etiketler   İki,   Taktik’ten,   Nisan,   Tezleri’ne,   değişenler
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS