SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   >   son» 
Katin katliamı yalanları           (gösterim sayısı: 14.447)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: umut
Konu Tarihi: 25.08.2015- 20:16


Sovyetler sonrası tarih yeniden yazılıyor

Katin katliamı ile ilgili Nazi propagandalarının boşa çıkmasından 60 yıl sonra tarih yeniden yazılıyor ve Nazilerin katliamları ve insanlık suçları tarihte, Nazilere karşı savaşan ve ikinci dünya savaşını kazandıran Sovyetler Birliği’nin hanesine geçiriliyor.

Resim Ekleme

Sovyetler Birliği’ne en fazla prestij sağlayan başlıklardan biri olan, ikinci dünya savaşında insanlığı Nazi belasından kurtarmış olduğu olgusunu tarihten silmek için Sovyetler Birliği sonrası başlatılan kampanya halen sürüyor. Savaş sırasında Almanların Sovyetler Birliği’ne karşı bir propaganda aracı olarak kullandıkları Polonya’daki Katin Ormanları katliamı iddiası, Rusya’da Duma tarafından resmen kabul edildi. Nazilerin 1943 yılında ortaya attıkları iddiaya göre 1940 yılında Polonya’daki Katin Ormanlarında “20 bin Polonyalı yetkili ve önde gelen vatandaşı (Radikal gazetesinden alınan metin) Sovyet güçleri tarafından Stalin’in verdiği emir doğrultusunda öldürüldü”.

Naziler tarafından Sovyetler Birliği ile savaşın en kritik anlarından birinde, tam da Sovyet güçlerinin Stalingrad’da Nazileri yenilgiye uğratmasının ardından ortaya atılan bu iddia savaş sırasında ve sonrasında Avrupa ve Amerikalıların da katıldığı araştırmalar ve Nürnberg duruşmaları sırasında boşa çıkarılmıştı. Katin katliamında ölenlerin ellerinin Alman ipleri ile bağlandığı ve Alman silahlarıyla vurulduğu ortaya çıkmıştı.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 25.08.2015- 20:19


İnsanlık bu zalimleri unutmayacak!

Bu yıl alevlenen Katin ormanı katliamı tartışması sadece Sovyetler Birliği'ni karalamakla kalmıyor, Nazi Almanyası’nı da aklıyor. Bu gürültü, faşizmin insanlığa çektirdikleri adına unutulmaması gereken birçok olayı da gölgede bırakıyor. 11 Nisan, Buchenwald toplama kampının kurtarılmasının yıldönümüydü.

Katin ormanı katliamı tartışması Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in bu yıl Polonya’da Katin ormanı katliamı törenlerine katılmasıyla yeniden alevlendi. Yapılan yorumlar Putin’in törene katılmasınının katliamdan Sovyetler Birliği’nin sorumlu olduğunun kabul edilmesi anlamına geldiği yönündeydi.

Bu gelişmenin hemen akabinde Rusya’ya giden Polonya Devlet Başkanı’nın da aralarında olduğu üst düzey siyasetçileri ve bürokratları taşıyan Tupolev Tu-154 tipi uçağın düşmesi üzerine “ikinci Katin” tartışması başladı. Başlayan bu güncel tartışmadan, Katin ormanı katliamını Sovyetler Birliği’nin gerçekleştirdiği iddiasıyla tarihin yeniden yazılması çabalarını desteklemek yönünde yararlanılıyor.

Katin ormanı katliamından Nazileri değil Sovyetler Birliği’ni sorumlu tutan anti-komünist kampanya aslında bir yenilik taşımıyor. II. Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte ABD öncülüğünde başlatılan anti-komünist Soğuk Savaş kampanyasının en önemli ayağını anti-faşist direnişin karalanması ve faşizme karşı mücadelesiyle parlayan Sovyetler Birliği’nin çeşitli iddialarla suçlanması oluşturuyordu. ABD bu kampanyaya öncülük ederken Nazi artıklarının hizmetlerinden yararlanmayı da ihmal etmedi.

Son yıllarda Polonya dışında özellikle Baltık ülkelerinde Sovyetler Birliği’nin faşizme karşı savaşını karalamaya dönük çok sayıda girişime tanık olundu. Bu girişimlerin en tehlikeli yanı ise sosyalizm düşmanlığının Nazi Almanyasını açıktan aklayan bir tutuma dönüşmüş olması.

Halbuki bugün insanlık, faşizmin dünyaya ödettiği bedellere, milyonlarca insana yaşattığı acıları hatırlamaya her zamandan daha çok ihtiyaç duyuyor. Dahası faşizmin işgali altında kalan ve toprakları toplama kamplarıyla doldurulan Polonya’nın başına gelenler hiçbir zaman örtülmemeli.

11 Nisan tarihi bu acıların en büyüklerinin yaşandığı toplama kamplarından biri olan Buchenwald’ın kurtarılmasının yıldönümüydü. Buchenwald faşist Almanya’nın Avrupa’da kurduğu onlarca toplama kampından yalnızca biriydi.

Buchenwald’da ne olmuştu?
Almanya’da Ettersberg bölgesinde kurulan ve en büyük toplama kamplarından biri olarak bilinen Buchenwald kampında yaklaşık 56 bin kişi Alman faşistler tarafından öldürüldü.

Buchenwald toplama kampı aslında bir “imha kampı” olarak işlev görmekteydi. Ölenlerin bir kısmı Naziler tarafından yapılan deneyler yüzünden hayatlarını kaybetti, bir bölümü ölene kadar çalıştırıldı. Buchenwald’da yaşanan bir diğer trajedi ise burada 1000 kadar Sovyet savaş esirinin katledilmiş olmasıdır.

Kampın kurtarılışı her ne kadar ABD’lilere mal edilse de, kurtuluşta kampta tutulan esirlerin mücadelesi büyük rol oynadı. ABD ordusunun yaklaşmasıyla kamp, Naziler tarafından boşaltılmaya başlandı, kampta tutulanlar ölüm yürüyüşlerine çıkarılmak istendi. Bu sırada bir Polonyalı esirin yaptığı bir vericiyle ABD ordu birliklerine ulaşıldı ve yardım istendi. Yardımın geleceği bilgisi ulaşınca, kampta esir tutulan komünistler 1942 yılından itibaren sakladıkları silahlarla geride kalan gardiyanlara saldırıp kampın yönetimini ele geçirdiler.

ABD ordu birlikleri kampa geldiklerinde tarih 11 Nisan 1945’i göstermekteydi.

Auschwitz: İnsanlık Kızıl Ordu’ya çok şey borçlu
Nazi Almanyasının en büyük toplama ve imha kampı olan ve çok sayıda kampın birleşiminden oluşan Auschwitz kampı Nazilerin işgal ettiği Polonya’da duruldu. Auschwitz toplama kampı, Auschwitz I, Auschwitz II-Birkenau, Auschwitz III-Monowitz ile çok sayıda küçük kamptan oluşuyordu.

Auschwitz II-Birkenau, Heinrich Himmler tarafından tasarlandı. Kampta katledilenlerin sayısı tam olarak bilinmese de, Sovyetlerin tahmini sayının 2,5 ile 4 milyon kişi arasında olduğu yönündeydi. Katledilenlerin büyük çoğunluğunu Yahudiler teşkil ederken, kampta yüz binlerce Polonyalının, Romanın ve binlerce Sovyet savaş esirinin katledildiği biliniyor. Katledilenler arasında faşizme karşı direnen çok sayıda komünistin olduğu da belirtiliyor.

Almanya tarafından işgal edilen Avrupa’nın farklı bölgelerinden trenlerle Auschwitz’e getirilen tutuklular burada çalışabilir durumda olanlar ve olmayanlar olarak ikiye ayrılıyordu. Çoğunlukla yaşlıların, kadınların ve çocukların oluşturduğu çalışamaz durumda olan insanlar gaz odalarında öldürülüyorlardı. Auschwitz’deki gaz odalarının günde 20 bine yakın insanı bu şekilde öldürebilecek kapasitede tasarlandığı belirtiliyor.

Açlık, salgın hastalık ve ağır çalışma koşullarının da çok sayıda insanın hayatını kaybetmesine neden olduğu biliniyor.

Ancak Auschwitz’deki katliamları akıl almaz hale getiren uygulama, tutuklular üzerinde yapılan tıbbi deneylerdi. Auschwitz’de tutukluların çok sayıda tıbbi deney için denek olarak kullanıldıkları tutulan kayıtlardan anlaşıldı. Nazilerin, X-ray ışınlarının sterilizasyon etkisini ölçmek için kadın mahkumlara çok yüksek dozda ışın uygulamaları bu deneylerden yalnızca biri.

Bayer ilaç şirketinin Nazilerden satın aldığı mahkumları geliştirdiği ilaçları test etmek için denek olarak kullandığı da ortaya çıktı.

1943 yılında kampta kalan mahkumların örgütlenerek isyan çıkarması üzerine kaçabilen bazı kişilerin kampta olanları anlatmaları yaşananların ilk kez dışarıda duyulmasını sağladı. Ayrıca 7 Ekim 1944 tarihinde başlatılan planlı bir isyanla gaz odalarında ve krematoryumlarda çalışmak zorunda bırakılan mahkumlar görevli Nazilere saldırdılar, kadın mahkumların silah fabrikasından çaldıkları patlayıcılarla krematoryumlardan bazılarını havaya uçurdular.

İnsanlığın başına gelen her türlü felakete rağmen örgütlendiğinin kanıtlarından biri de Auschwitz. Witold Pilecki isminde bir direnişçinin Auschwitz’de gizli bir örgüt kurduğu ve dışarıdan gelecek yardımla eş zamanlı olarak bir ayaklanma planlandığı biliniyor. Pilecki, dışarıdan beklediği yardımın gelmemesi üzerine planlarını gerçekleştiremedi.

Kampta kalanlar 27 Ocak 1945 tarihinde Kızıl Ordu tarafından kurtarıldığında hem insanlık tarihinin en büyük kurtuluş öykülerinden biri yazılmış, hem de faşizmin Polonya’da yaptıklarına ilişkin akıl almaz gerçekler yavaş yavaş ortaya çıktığında tüm dünya dehşete düşmüştü.

27 Ocak tarihi Birleşmiş Milletler tarafından Uluslararası Holokast Günü ilan edildi.

Polonya’daki diğer “imha kampları”
İşgal altındaki Polonya’da Lublin yakınlarında kurulan bir başka imha kampı olan Belzec’te katledilenlerin sayısı konusunda farklı rakamlar telaffuz edilse de bu sayının yaklaşık 600 bini bulduğu belirtiliyor. Lublin ve Lvov’dan getirilerek Belzec’te katledilenlerin büyük kısmını Yahudiler oluşturuyordu.

Belzec’in 1942 tarihinde çalıştırılmaya başlayan üç gaz odası, Krakow ve Lvov’dan getirilenlerin katledilmesine yetmeyince ek gaz odaları inşa edildi. Buradaki gaz odalarının benzerleri Reinhard Operasyonu kapsamında kurulan Sobibor ve Treblinka kamplarında da kurulmuştur. Belzec’de katledilenlerin toprağa gömülmesinin yarattığı sorunlar üzerine daha sonraki toplama kamplarında krematoryumlar inşa edildi.

Polonya’daki Yahudi nüfusu katletmek tasarısıyla girişilen Reinhard operasyonu kapsamında kurulan diğer iki kamp Sobibor ve Treblinka oldu. Bu kamplar esas olarak Polonya’da işgal altında olan beş bölgeyi kapsamaktaydı. 1942 yılının Mart ayında kullanılmaya başlanan Reinhard kampları, Nazilerin sistematik öldürme tekniklerini kullanıldığı yerler olarak bilinmektedir.

Majdanek işgal altındaki Polonya’da kurulan toplama kamplarından bir diğeri. Belzec gibi Lublin yakınlarında kurulan kampta, 1 Ekim 1941’ten Kızıl Ordu tarafından kurtarıldığı 22 Temmuz 1944’e kadar yaklaşık 80 bin kişinin burada katledildiği belirtiliyor. Esas olarak “çalışma kampı” olarak kurulan Majdanek de 34 ayda katledilenlerin sayısının bu kadar yüksek olması, buranın “imha kampı” olarak adlandırılmasına neden olmuştur. Majdanek’e getirilenler Steyr-Daimler-Punch silah ve cephane fabrikası için ölesiye çalıştırıldı.

Kamplar neden ve nasıl kuruldu?
Naziler Almanya’da iktidarı ele geçirince, komünistleri ve diğer siyasi muhaliflerini toplama kamplarında tutmaya başladılar. Kamplar daha sonra faşizmin işgali altındaki coğrafyalara kurulmaya başlandı. Bu toplama kamplarının bir kısmı insanların sistematik olarak öldürülmesine yönelik tasarlandığı için “imha kampları” olarak adlandırılıyor. İmha kampları1941 yılından itibaren kuruldu.

Bu kamplar, Yahudiler ve Çingeneleri hedef alan etnik temizlik kampanyaları kapsamında kullanıldı. Kampların bir diğer amacı komünistler ve Sovyet savaş esirlerinin katledilmesiydi.

Nazilerin kurduğu toplama kampları üzerine yapılan araştırmalar “imha edilmek” istenen esas grupların Yahudiler, Çingeneler, Polonyalı aydınlar, Sovyet savaş esirleri ve komünistler olduğunu ortaya koyuyor. Katledilenler arasında en kalabalık iki grubu Yahudiler ve Sovyet savaş esirleri oluşturuyordu.

Kızıl Ordu dışındaki müttefik ordularının askerleri arasında Yahudi olanlar genellikle savaş esirleri için kurulan kamplara gönderilse de bazılarının toplama kamplarında tutulduğu belirtilmektedir.

Naziler tarafından kurulan kamplar işlevlerine göre sınıflandırılmıştır. İmha kampları dışında, çalışma kampları, ulaşım kampları, savaş esirleri kampları, Lehlerin yeniden eğitilmesi için kurulan kamplar, tutuklu kampları.

Doğu Avrupa dışında Hollanda, Fransa ve Baltık ülkelerinde de toplama kampları kurulmuştur.

Avrupa’da kurulan belli başlı kamplar
1930’ların sonunda özellikle Avusturya’nın işgalinden sonra Almanya’da kurulan kamplar: Dachau, Buchenwald, Sachsenhausen

1939’da Polonya’nın Almanya tarafından işgali ve 1941 yılında Sovyetler Birliği’ndeki işgal operasyonuyla birlikte kurulan kamplar: Auschwitz’in ek kamplarla genişletilmesi, Majdanek.

Soykırım amacıyla kurulan kamplar: Chelmno, Belzec, Sobibor, Treblinka.

Naziler çok sayıda katliama da imza attı

Toplama kamplarında milyonlarca insanın katledilmesine yol açan Alman faşizmi insanlık tarihinin en kanlı katliamlarına da imza attı.

Bu katliamların başında tarihe Kristal Gece olarak geçen katliam gelir. 1938 yılının 9-10 Kasım gecesi Gestapo ve Nazi gençliği tarafından başlatılan saldırılarda 91 Yahudi öldürülürken, 25 binin üzerinde kişi toplama kamplarına gönderildi. Olay sonra gerçekleşecek katliamların ilk işareti olduğu için önem taşımaktadır.

Sovyet Yahudileri’nin katledildiği “Babi Yar” bu katliamlardan bir diğeridir. Ukrayna’nın Kiev kenti yakınlarında gerçekleştirilen operasyonda, 29-30 Eylül 1941 tarihinde bir günlük sürede 33 binin üzerinde Yahudi, Naziler tarafından katledilmişti. Nazilerin Kiev’de de bir toplama kampı kurdukları bilinmektedir.

(soL-Haber Merkezi)



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 25.08.2015- 20:20


Polonya Faşizmi ve Katın Fabrikasyonu

DÜNYA SOLA DÖNÜYOR - RUSYA ve ESKİ SOVYET CUMHURİYETLERİ yazıları


SSCB ve Stalin'e karşı liberaller, emperyalistler ve Rusyalı işbirlikçi hainlerin sürdürdükleri en büyük manipülasyon ve karalama kampanyalarından biri, belki de en büyüğü Katın davasıdır. Anti-Sovyetik cepheye göre 1940 yılında Sovyet ordusu tarafından enterne edilmiş olan Polonya subayları, polisleri ve sivillerinden 10 bin ya da 25 bin kişi Smolensk yakınlarındaki Katın ormanlarında güya Stalin'in emri ile kurşuna dizilmişler. Öteki kampanyalar (örneğin Holodomor) gibi aslında bu da Hitler'in propaganda bakanı Göbbels'in yarım kalmış, başarısız olmuş bir dezinformasyon kampanyasıdır. Hitler'in manevi mirasçıları olan emperyalistler ve uşakları Göbbels'in bıraktığı yerden bu sefer oldukça başarılı bir biçimde devam ediyorlar.

Alman ve Polonya faşizminin Katın provokasyonuna neden ihtiyaç duyduğunu anlamak için şimdilerde kuzu postuna bürünmüş ve kurban rolünü oynamakta olan bu Polonya faşizmi üzerinde biraz durmak gerekiyor. Çünkü Alman faşizmi görece iyi bilinmesine karşın Polonya faşizmi hakkında üniversiteli solcuların bile çoğu zaman yeterli bilgiye sahip olmadığı kanısındayım. Tabii bu köşe yazısının sınırları içinde olabildiğince özet bir ifadeyle anlatmaya çalışacağım.

Polonya faşizminin doğumunu Ağustos 1920'den, Polonya tarihinde “Vistula mucizesi” denen bir büyük zaferden başlatmak mümkün. Burada General Pilsudski komutasındaki burjuva Polonya ordusunun Tuhaçevskiy komutasındaki Kızıl Ordu'yu Varşova önlerinde Vistula nehri civarında gerçekten çok büyük bir yenilgiye uğrattığı, feci bir şekilde darmadağın ettiği Polonya adına bir büyük zaferden söz ediyoruz. Ondan önceki yaklaşık 200 yıl boyunca Polonya'nın çarlığa karşı her savaşta ve her ayaklanmasında başarısız olmuş olduğunu dikkate alırsak bu zaferin Polonya açısından ne büyük bir dönüm noktası olduğu daha iyi anlaşılır. Kızıl Ordu'nun yenilgisinden siyasi olarak Lenin de sorumlu idi, uyarılara karşın Polonya üzerinden Almanya'ya yürüyüp Alman devrimine yardım etmeye karar vermişti. Askeri olarak en büyük sorumlu ise Trotskiy'in teğmenlikten alıp ordu komutanı yaptığı ve iç savaştaki birkaç şanslı zaferden sonra yıldız parlamış olan şu Tuhaçevskiy denen unsur idi. (Troçkistler bu yenilgiyi de Stalin ve Voroşilov'un güya Tuhaçevskiy'e yardıma gelmemesine bağlarlar, ancak bu doğru değildir. Ayrıca Stalin Tuhaçevskiy'e düşman olsaydı 1935'te onu SSCB'de mareşal ünvanı verilen beş kişiden biri yapmazdı). Bu arada Ukraynalı anti-Sovyetik Petlyura çetesinin ve Belaruslu anti-Sovyetiklerin eşgüdümlü saldırılar ile Polonya'ya aktif yardımları olmuştu, Batılı emperyalistler ise Polonya'ya simgesel yardımlarda bulundular. Esir düşen Kızıl Ordu askerlerinden yaklaşık 80 bini geri dönmedi. Bunların çoğu kötü muameleden dolayı öldüler.

Bu savaşın sonunda Sovyet Rusya Polonya'ya bugünkü Belarus ve Ukrayna topraklarından önemli bir bölümünü bırakmak zorunda kaldı. Polonya ayrıca o zamanki bağımsız Litvanya'dan bugünkü başkent Vilnius ve çevresini, Çekoslavakya'dan da bir miktar toprak kopardı. Fakat daha da önemlisi Polonya'da Pilsudski'nin faşist diktasının önü açıldı. Kızıl Ordu karşısındaki beklenmedik zafer Polonya burjuvazisine müthiş bir özgüven verdi, aynı zamanda Batı'nın komünist tehlike karşısında kendilerini yalnız bırakmayacağına inandırdı. Öte yandan siyasette tam bir faşist ancak askeri anlamda iyi bir komutan olan Pilsudski ise Polonya yönetici sınıfının ve elitinin kıymet-i harbiyesi hakkında gayet gerçekçi bir fikre sahip idi, daha 1924'te yazdığı bir kitabında savaşı ancak kendi zorlaması ve disiplini ile kazandığını ve bu sırada hem orduda hem de parlamento ve hükümette hep bir ihanetten korktuğunu ifade etti. 1939'dan sonraki olaylar onu doğruladı. Pilsudski Polonya'da daha Hitler'in Almanya'da iktidara gelmesinden önce tam bir faşist diktatörlük kurdu ve 1935'te malesef eceliyle öldü.

Pilsudski rejiminin ve ondan sonraki takipçilerinin politikasının en belirgin özelliği tahmin edileceği üzere Sovyet ve hatta Rus düşmanlığı idi. 1920'ler boyunca Polonyalı çeteler Ukrayna'yı talan edip Polonya'ya kaçıyorlardı. Polonyalı faşistler içerde Batı Ukraynalılar ve Belarusları zorla asimilasyona tabi tutuyorlar, ortodoks kiliseleri de katolikleştiriyorlardı. Polonya burjuvazisinin uluslararası politikadaki tavrı ise Hitler'den önce hem Almanya'ya hem de SSCB'ye karşı Batılı emperyalistlerin desteğini almak üzerine kurulu idi. Ancak Hitler iktidara gelip Mein Kampf'taki emellerini uygulayacağını belli edince bizim Polonyalı faşistler Almanya'yı SSCB'ye saldırtıp arada pay kapma hayallerine daldılar. Polonya faşistlerinin hayalinde Baltık denizinden Karadeniz'e uzanan 1772'den önceki büyük Polonya'yı kurmak yatıyordu. Fakat anlamadıkları şey Hitler'in bu alanı onlara bırakmaya hiç niyeti olmadığı ve bütün Slav halklar gibi Polonyalıları da Untermensch olarak gördüğü idi.

Polonya Ocak 1934'te Almanya ile saldırmazlık anlaşması imzaladı. Hitler Cemiyet-i Akvam'dan çıkınca Polonya hükümeti bu örgütte Almanya'nın temsilcisi gibi davranmaya başladı ve bütün emperyalist işgalleri destekledi (örneğin İtalya'nın Etiyopya'yı işgalini). Polonyalı faşistler Afrika'dan denizaşırı sömürge (koloni) bile talep ettiler! Hitler Avusturya'yı ilhak ettiği zaman Polonya da Litvanya'yı işgal etmeye hazırlandı ancak SSCB'nin kararlı tavrı karşısında geri çekildi. 1938'de Hitler İngiltere ve Fransa'nın göz yummasıyla Çekoslovakya'nın Südet bölgesini işgal ettiği zaman fırsat bu fırsat diyen Polonya da Teşin (Cieszyn, Teschen) bölgesini işgal etti. O sırada bu bölgede 77 bin Polonyalı ve 156 bin Çek yaşıyordu. Üstelik faşist Almanya İngiltere ve Fransa'nın olurunu alma ihtiyacı duyarken bizim Polonyalı beyler hiç kimseden izin almadan doğrudan işgal ettiler. Tabii ki Polonyalı ve Romanyalı faşistler SSCB'nin Çekoslovakya'ya yardıma gelmesi için topraklarından geçmesine de izin vermediler. Görüldüğü gibi 2. Dünya Savaşı'nın başlamasında Polonya'nın sorumluğu Almanya kadar büyüktür. Churchill bile 2. Dünya Savaşı üzerine yazdığı kitabında Polonya'nın tavrını avdan pay kapmaya çalışan “sırtlana” benzetti. Bütün 1930'lar boyunca SSCB Hitler'e karşı güvenlik anlaşması imzalamaya çalıştı ancak emperyalistler (başta İngiltere ve Fransa) ve faşistler (başta Polonya, Macaristan, Romanya hükümetleri) asla Almanya'ya karşı SSCB ile ittifak yapmaya yanaşmadılar, aksine her seferinde Almanya'yı desteklediler. Ta Eylül 1939'da Almanya Polonya'ya saldırana değin. Oysa Polonya SSCB ile ittifak antlaşması imzalamış olsaydı Almanya Polonya'ya saldırmaya cesaret edemezdi.

Bizim zavallı Polonya faşistleri Almanya ile birlikte SSCB'yi bölüşme planları kurarken birden bire Hitler'in saldırısına uğrayınca neye uğradıklarını şaşırdılar. Ancak daha sonra tam bir ihanet içinde savaşmadan ülkeyi terk ettiler. Polonya devlet başkanı, hükümet ve başkomutan ülkeyi terk edip Romanya'ya sığındılar. Daha sonra Fransa ve nihayet Londra'da sürgün hükümeti kurdular. Başkomutan Rydz-Smigly savaşın ancak üçüncü gününde verdiği emirde birliklere doğuya yani SSCBye doğru değil de Macaristan ve Romanya'ya doğru çekilmeyi emrediyordu. Savaşmaktan, ülkeyi savunmaktan söz etmiyordu! Dikkat edin ordu komutası ve hükümet başkenti veya karargahı ülke içinde başka bir yere taşımamış sadece ve sadece sefil canlarını kurtarmak için kaçmıştı! Bu arada Polonya'nın sözde destekçileri Fransa ve İngiltere Polonya ile antlaşmaları gereği Almanya'ya sözde savaş ilan ettiler ancak fiilen 7 ay boyunca hiçbir şey yapmadılar. Polonya'da tam bir otorite boşluğu belirdi. Sovyet hükümeti ise Polonya'nın 1919-20'de işgal etmiş olduğu Belarus ve Ukrayna topraklarına girerek buradaki nüfusun Nazilerin egemenliğine girmesine engel oldu. Faşistler ve liboşlar korosuna soralım: Olmasa mıydı? Bıraksaydı da Hitler Polonya'nın tamamını mı işgal etseydi?

Nihayet Almanya 1941'de SSCB'ye de saldırdı. Kızıl Ordu ilk iki yıl boyunca şiddetle direndi ancak genellikle geri çekildi. Böylece Polonya'dan da çekildi. Almanlar Moskova önlerine kadar geldiler. Savaş sürerken Nazi Almanya Nisan 1943'te Katın ormanında kurşuna dizilmiş Polonyalıların toplu mezarlarının bulunduğunu açıkladı ve Kızılhaç'ı çağırdı. Nisan 1943 tarihi size birşey hatırlatıyor mu? Evet doğru bildiniz, tam da Şubat 1943'te Stalingrad muharebesi Kızıl Ordu'nun zaferi ile bitmiş ve Almanya için mesele artık ilerlemek değil, elde ettiklerini korumak haline gelmişti. Stalingrad muharebesi savaşın dönüm noktası oldu, bizim faşistlerde şafak attı. İşte tam da bu noktada Göbbels ekibi işe girişti. Avrupa'da Sovyet düşmanlığını yeniden canlandırmak için bir şey yapmak gerekiyordu. Sivil halka veya esirlere karşı bir katliam haberi bu iş için biçilmiş kaftan olacaktı. İşte böylece Alman faşistleri Katın ormanlarında öldürdükleri Polonyalıları Bolşeviklerin öldürdüğü yalanını uydurdular. Nitekim Göbbels'in hazırlattığı posterlerde “Sovyetler kazanırsa her yer Katın olacak” diye yazılıydı.

Nazilerin yalanına müttefikler arasında Londra'daki SSCB'nin tanımadığı sözde sürgünde Polonya hükümeti dışında inanan olmadı. Eylül 1943'te Smolensk faşistlerden temizlendikten sonra Sovyet hükümeti Katın olayını soruşturmak üzere iki komisyon kurdu. Komisyonların birine NKVD ötekine Kızıl Ordu başcerrahı Burdenko başkanlık ediyordu. Burdenko komisyonunun öteki üyeleri yazar Aleksey Tolstoy, metropolit Nikolay, Slavlar komitesi başkanı General Gundorov, Sovyet Kızılhaç'ı ve Sovyet Kızılay'ı başkanı Profesör Kolesnikov, eğitim bakanı akademisyen Potemkin, Kızıl Ordu askeri sağlık idaresi başkanı tabip General Smirnov ve Smolensk sovyeti başkanı Melnikov idi. Ayrıca adli tıp uzmanlarından oluşan bir alt komisyon kuruldu. Komisyon Ocak 1944'te bulgularını açıklamak için yabancı gazeteciler ve aralarında ABD elçisinin kızının da bulunduğu birçok kişiyi olay yerine çağırdı. Burada kurşuna dizilenlerin Nazilerin eliyle öldüğü gösterildi. Örneğin kullanılan silah Alman tabancası Walter idi. Ellerini bağlamak için kullanılan ip Alman malı idi. Katın olayı savaş bittikten sonra da Nürnberg duruşmalarında görüşüldü ve yine SSCB kazandı.

1980'lerde SSCB'de başa geçen Gorbi – Yakovlev - Ayyaş Yeltsin ihanet çetesi SSCB'yi dağıtmak için her türlü yalan kampanyasını kullandı. Bu çetenin kiraladığı satılmış “akademisyen”ler ve “arşivci”ler güruhunun sözde kanıt diye ortaya koyduğu belgeler tıpkı sözde gizli protokolde olduğu gibi uydurma ve sahte belgeler idi. Rus araştırmacı Yuriy Muhin bu sahtekarların bütün belgelerini ve argümanlarını çürüten 762 sayfalık bir kitap (Antirossiyskaya Podlost, Moskova, 2003) yazmış bulunuyor. Burada ayrıntılara girmeyeceğim çünkü ayrıntılara girersem bu yazının boyunu aşmak gerekecek. Çok büyük paralar ve bütçelerle çalışan Göbbels takımının karşısına tek başına çıkan Muhin bu sözde akademisyenler güruhunun argümanlarını tuzla buz etmiş bulunuyor.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 25.08.2015- 20:21


Hitler’in keyfine diyecek yok! 
(Katin katliamı üzerine)
Kemal Okuyan



Rus yetkililer, basında “ikinci Katin trajedisi” olarak adlandırılan ve Polonya Cumhurbaşkanı Lech Kaczynski’nin de aralarında bulunduğu çok sayıda Polonyalı üst düzey yöneticinin yaşamını yitirdiği uçak kazasının “teknik nedenlerle gerçekleşmediği”ni derhal açıklayıverdi. Anlaşıldığı kadarıyla Putin yönetimi başka şeylere göstermediği hassasiyeti Tupolev uçaklarının ticari değerine göstermekte.

Oysa şimdi Rusya Polonya’yı bir kez daha en önemli “aydınları”ndan yoksun bırakan bir cinayetin faili olarak gösteriliyor. Tu-154 masum olabilir ama Rus yönetimi? Polonyalıların önemli kısmı devlet başkanlarının Moskova merkezli bir sabotaja kurban gittiğinden kuşkulanıyor.

Neden olmasın?

Putin, geride kalan yıllarda tam bir komplo ustası olduğunu kanıtladı. İçeride giderek artan “Sovyet özlemi”ni bastırmak ve Polonya ile Almanya’ya şirin gözükmek için son 20 yılda sayısız kez pişirilen “Katin ormanları katliamının sorumlusu Stalin yönetimidir” iddiasına yeniden sarılan Rusya Federasyonu Başbakanı’nın, taleplerinin ardı arkası kesilmeyen Polonyalılara “haddinizi bilin” demek için bu yolu seçmiş olması mümkün.

Ya da daha ince bir hesapla, Rusya’yı Polonyalıları bile şaşırtan ölçülerde yasa büründürüp, güncel trajedeyi tarihsel trajedinin üzerini örtmekte kullanarak “artık geçmişi unutalım” mesajını vermek istemiş olabilir.

Bunlar mümkün...

Polonya’yla Rusya’nın aralarındaki bazı sorunları kontrol altına almalarından tedirgin olan Amerikan yönetimi bu “kaza”ya yardım etmiş olabilir.

Bu da mümkün...

1943’te “kendilerinin adamı” Londra’daki Polonya Hükümeti lideri Sikorski’nin Cebelitarık’tan havalanan uçağını “ince hesaplar” nedeniyle düşürdüklerine inanılan İngilizler meseleye el atmış olabilir.

Mümkün mü, mümkün...

Uçağı, çok değil bir yıl kadar önce Cumhurbaşkanlarından “yeterince cesur değilsiniz” fırçası yiyen Polonyalı pilotların özgüven gösterisi yere düşürmüş olabilir.

Mümkün, hepsi mümkün...

Kızıl Ordu’nun faşist Alman ordularını dize getirişinin 65. yılının kutlanmasına az kala düşen Polonya uçağına, 20. yüzyıl tarihini ve bu tarihin bugüne uzanan sonuçlarını değiştirme girişimlerinde nasıl bir yer verileceğini göreceğiz.

Evet, 20. yüzyıl tarihi ve bu tarihin bugüne uzanan sonuçlarını değiştirmek için inanılmaz bir çaba gösteriliyor. Polonya Cumhurbaşkanı’nı Smolensk’te ölüme götüren yolculuk da bu çabaların bir parçasıydı.

Faşizm, Nazi Almanyası meşrulaştırılıyor. Meselenin özü budur.

ABD’nin Soğuk Savaş’ın başlangıcından bu yana bunu istediği biliniyor. Şimdi, sürekli ve yeniden şekillendirilmek istenen “dünya”nın anti-faşist koalisyonun muazzam meşruiyetinden arındırılması, Tahran-Yalta-Potsdam konferanslarında şekillenen “Uluslararası Düzen”in tamamen tasfiye edilmesi gerekiyor.

Almanya’nın “doğu”ya yolculuğunu sürdürebilmesi ve Avrupa Birliği’nde sarsılan otoritesini yenileyebilmesi için İkinci Dünya Savaşı’nın maddi ve manevi yüklerinden kurtulması ya da bu yükleri başkalarıyla paylaşması gerekiyor.

Halkın giderek artan hoşnutsuzluğuyla başedebilmek ve ABD’nin artan baskısını dengeleyecek Almanya kartını etkili bir biçimde kullanabilmek için Putin diktatörlüğünün Sovyetler Birliği’nin Rus halkı nezdinde bir türlü yok edilemeyen prestijini azaltması gerekiyor.

Ve, her şeyin ötesinde, bütün bu güruhun, sınıf kini güttükleri sosyalizme karşı haçlı seferini sürdürürken aralarındaki geçimsizlikleri bir kenara bırakıp birbirlerine omuz vermeleri gerekiyor.

Bu gerici aile, son dünya savaşının yenik güçlerinden biri olarak militarist arzularının sınırlanmasına katlanamayan Japon emperyalistlerini faşistlikte dedelerini, nenelerini hiç aratmayan Letonyalı Litvanyalı, Estonyalı çağdaş Nazileri Polonya’nın yeminli anti-komünistlerini Sovyetler Birliği’ne düşmanlık söz konusu olunca geride kalmayı asla içine sindiremeyen Avrupa’nın “yeni solu”nu da kapsıyor.

İlginç bir aile...

Şimdiki hedefleri İkinci Dünya Savaşı’ndan Hitler kadar Stalin’in de sorumlu olduğunu kanıtlamak, böylece Almanya’nın üzerindeki maddi ve manevi yükü azaltmak, savaş sonrasında belirlenen ve bir kısmı hâlâ yürürlükteki sınırların meşru olmadığını ilan etmek, komünistlerin en önemli tarihsel referanslarından biri olan “faşizme karşı mücadele”yi değersizleştirmek...

“Katin Ormanları Katliamı” bu hedef için oldukça uygun bir araç. Her şeyden önce İkinci Dünya Savaşı’nın ilk kurbanı olan Polonya’yı ilgilendiriyor. İlk kurbanı ve bitiminin en büyük tartışma konusu Polonya’yı...

Katin’de (*) 20 bin Polonyalı subayın Sovyet yönetimi tarafından 1940 yılında kurşuna dizildiği ileri sürülüyor.

Bu iddia, Stalingrad’da Kızıl Ordu’ya yenilen Hitlerciler tarafından 1943’te ortaya atılmıştı. İddiayı süsleyip püsleyen de faşist Almanya’nın Propaganda Bakanı Joseph Goebbels’di. Ancak onlar rakamlarda daha insaflıydı, Stalin’in 12 bin Polonyalı subayı kurşuna dizdiğini ileri sürüyorlardı. Amaçları, Stalingrad’la birlikte başedemeyeceklerini anladıkları Sovyetler Birliği’ni zor duruma düşürüp anti-faşist koalisyonu bozmak, Polonyalıları da Sovyetlere karşı kışkırtmaktı.

Londra’daki Polonyalı milliyetçiler, anti-komünist ünlerine yakışır bir biçimde Goebbels propagandasının üzerine atladılar.

Almanların bulduğu mezarlıklarda incelemede bulunmak üzere, Gestapo kontrolünde uluslararası komisyonlar kuruldu. Ancak Naziler bütün hazırlıklarına karşın inandırıcı olmakta zorlandılar. Kısa süre sonra Sovyet Orduları mezarlıkların bulunduğu bölgeyi geri aldı ve Katin ormanlarında yeni araştırmalar yapıldı. Polonyalı subayların Alman Gecko tabancalarla kurşuna dizildikleri anlaşılırken, öldürülme tarihlerinin de faşistlerin ileri sürdüğü gibi 1940 değil, 1941 sonbaharı olduğu ortaya çıktı. Nurnberg mahkemelerinde bu bulgular Amerikalı, İngiliz hakimler tarafından da doğrulandı.

Dahası, Hitler’in ve Goebbels’in katliamın sorumluluğunu Sovyetlere atmak için verdiği talimatlar ortaya çıktı.

Ancak bunların önemi yok!

Sovyetler’den, İkinci Dünya Savaşı’ndan kurtulmak zorundalar. Garbaçov dosyayı yeniden açtı ve her zamanki korkaklığıyla yarım ağızla “bu Stalin’in işi” deyiverdi. Ardından Yeltsin “belge bulduk” diyerek Sovyetler Birliği Komünist Partisi Politbüro tutanaklarında “Polonyalı subayları öldürün” emrine rastlandığını açıkladı. Ortaya bazı belgeler atıldı ama hiçbir tarihçinin belgelerin aslını görmelerine izin verilmedi.

Ancak, “batı dünyası”, “Ruslar kabul etti” diyerek tarihe noktayı koyuverdi.

Hangi Ruslar?

Sovyetler Birliği’nden ölesiye nefret eden, ondan kurtulmak için uğraşan Ruslar...

Onursuz yaşamlarına elli bin yalan sıkıştırdıkları anlaşılan hain Ruslar...

Hazırladıkları sahte belgelerde vahim hatalar yaptıkları sorumlu tarihçilerce yüzlerine çarpılan Ruslar...

1920‘lerde açlıkla boğuşan Sovyet kentlerinde çekilen fotoğrafları “işte İkinci Dünya Savaşı’nda Estonyalıların, Letonyalıların yaşadığı Stalin mezalimi” diye medyaya servis eden üçkağıtçı Ruslar...

Şimdi Putin devraldı bayrağı. Mecbur. Rus milliyetçiliğine yaslanacak ama beslenebileceği bir şey yok. Nereye elini atsa tarih, kültür, sanat Sovyet mirasına çarpıyor. Yeniden toparlamaya çalıştığı Rus savaş makinesi, Kızıl Ordu’nun 1945 zaferinin gölgesi altında kalıyor. Bu mirasa sahip çıkmaya kalkıyor, olmuyor...

O halde onu yıpratacak, ona kendi istediği şekli verecek.

Sonra, Polonya’yı ABD planlarından uzak tutmak, bir de üstüne büyük Polonya pazarına girebilmek gerek. Varşova’dan gelen mesaj açık: Katin’de bizim subaylarımızı öldürdüğünüzü kabul edin, ilişkilerimiz normalleşsin!

Polonyalılar için bu mesele çok önemli. Çünkü sınır değişikliği talep edecek, Ukrayna’dan bazı yerleşimleri geri isteyecekler. 

Çünkü tazminat talepleri daha bir geçerlik kazanacak. Almanya büyük lokma, Almanlaştırılan Polonya’ya ek savaş tazminatı mümkün değil vermezler. Ama “biz öldürdük” diyen Rusya’dan, hele bugünkü akıl dışı miktarları makul rakamlara çekerlerse, bir şeyler koparabilirler.

Almanya da geriden Putin’i cesaretlendiriyor. İkinci Dünya Savaşı’nın sorumluluğunu Ruslarla paylaşmak, Alman emperyalizmine ilaç gibi gelecek.

Zavallı Putin, Polonyalıların “soykırım” iddialarını püskürtmek için, “aynı bölgede Rusların da toplu mezarları bulundu, Stalin herkese karşı zalimdi” savunmasına sığınıyor.

Şov devam ediyor. Uçak düştü, yeni perde açılıyor.

9 Mayıs’ta Zafer Günü törenleri var. 65. yıl. Çok büyük bir yabancı delegasyon katılımı olacak, en üst düzeyde... Kızıl Meydan’daki geçit töreninde bu kez Amerikan, İngiliz ve Fransız askeri bandoları da sahne alacak. NATO askerleri... Kızıl Ordu'nun zaferine ve SSCB’nin meşruiyetine hep birlikte yeni bir darbe vurmaya yeltenecekler.

 Sınıf kini böyle bir şey işte. Savaş sırasında 5,5 milyon Polonyalı’nın ölümünden sorumlu Alman yayılmacılığının 70 yıl kadar sonra aynı ülkeyi yeniden eline geçirmesini sağlayan da bu...

Katin’de ne mi oldu? 

Tarihçi değilim, dönemin tanıklarına ulaşma şansım yok, belgelerin bir kısmı Putin’in kasasında, bir kısmı ise ancak şu sıralar üretildiğinden, henüz incelenemiyor!

Ama tarih okuyabiliyorum, bir dünya görüşüm var, sınıf mücadelelerinin mantığını az çok kavrıyorum. Sovyet yöneticilerinin hareket tarzını, faşistlerin, emperyalistlerin...

1939 yılında Kızıl Ordu tarafından esir alınan Polonyalı subaylardan bir bölümünün, Sovyetler Birliği’ne karşı ağır suç işlemekten dolayı yargılanıp kurşuna dizildiği açık. Sovyet tarihçileri bunların sayılarının bin civarı olduğunu yazıyorlardı.

Bunun dışında kalanların çalışma kamplarına yollandığı biliniyor. Almanya Sovyetlere saldırdığında birçok yerleşimle birlikte bu kamplar da Nazilerin eline geçiyor. Hitlercilerin milliyetçi Polonyalılardan kurtulmak istemeleri son derece doğal. Toplu cinayet ise en kolay yapabildikleri şey...

Kurşuna dizdiler ve gömdüler. Tıpkı zamanında Dimitrov’un şahsında komünistleri köşeye sıkıştırmak için kullanmaya kalktıkları Reichtag yangını gibi, öldürdükleri Polonyalılardan daha sonra yararlanmak istediler.

Hitler, Sovyetlerle ölümüne kavgaya girişirken hem kendine hem de ABD ve İngiltere’deki anti-komünist çevrelerin ittifakı er geç bozacağına güveniyordu. Bu nedenle Kızıl Ordu karşı saldırıya geçtiğinde “batı”yla anlaşmak için çok uğraştı. Sağlığında beceremedi. Şimdi istediği oldu.

Avrupa’da Adolf’un hayaleti dolaşıyor.

Demek, insanlık bir kez daha hesaplaşacak, onun şahsında ona sığınan zalim sömürücülerle.

Topunuzun canı cehenneme!

(*) : Belki Rusçası’na uygun Katın demek daha doğru olacak ama böylesi, “ı” sesine alışkın olması gereken Türkçe konuşan bizleri bile nedense zorluyor.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 25.08.2015- 20:29


Yürüyüş dergisinde yer alan, SSCB'nin II. Dünya Savaşı sırasında yaptığı iddia edilen ve "Katyn katliamı" olarak bilinen olay hakkındaki makaledir. [1]

Emperyalistlerin dilindeki Göbbels'in 67 yıllık yalanıdır..

Katyn katliamı da sizin eseriniz, Katyn yalanları da!

Emperyalistlerin Stalin'e ve sosyalizme yönelik saldırıları sürüyor. Yeni saldırıları ise tam 67 yıllık bir yalanın yeniden piyasaya sürülmesinden ibaret. Emperyalist medyanın ısıttığı yalanı, Hürriyet, Zaman gibi gazeteler de vermekte gecikmedi.

"Rusya'dan Katyn İtirafı. Josef Stalin emretti 22 bin esir öldürüldü" diye yazdı Hürriyet. (30 Nisan 2010)

Oysa Katyn'de katledilen 10 bin savaş esirini, Sovyetler Birliği'ni işgal eden, Alman faşistleri katletti.

Katledilen Polonyalı esirlerin sayısının 10 bin olmasına karşılık, Stalin ve sosyalizm suçlanmaya başlanınca hep birlikte sayıyı iki katına, 22 bine çıkardılar..

Emperyalistlerin bu karalama saldırısı, faşist Almanya'nın Propaganda Bakanı Göbbels'in bakanlığında hazırlanan 67 yıl önceki bir yalana dayanmaktadır. Naziler, bu yalanı ilk 1943 yılı Nisan'ında ortaya attılar. 10 bin Polonyalı savaş esirini katleden Naziler, katliamı Stalin ve Sovyetler Birliği'nin üzerine atarak hem kendi suçlarını gizlemiş olacak, hem Sovyetler'i zan altında bırakacaklardı. Son 20 yıldır Stalin'e ve Sovyetler Birliği'ne karşı artırılarak yürütülen saldırı kampanyası ve 67 yıllık yalanla bir kez daha sosyalizmin tertemiz sayfaları kirletilmeye çalışılıyor. Katyn'de 10 bin Polonyalı subayın "katledilmesi", Almanya'daki okullarda, onyıllardır Bolşevikler'in "kan dökücülüğüne" kanıt olarak, gösterilmektedir. Auschwitz nasıl Hitler faşizmi için bir insanlık suçu ise, "Katyn katliamı"nın da Stalin ve Bolşevikler'in işlediği bir "insanlık suçu" olduğu yalanıyla genç beyinler zehirlenmektedir. Kuşkusuz on yıllardır, burjuva ideologlarının Hitler faşizmi ile bir sorunları olmadı. Onlar, "Hitler kötüdür ama Stalin de kötü", "faşizm kötü ama sosyalizm de kötüdür" diyerek asıl olarak Stalin ve sosyalizm düşmanlığını sürdürdüler.

Ama tüm çabaları boşunadır...

Zaten her yeni saldırıları, daha önceki saldırılarıyla Stalin'i ve sosyalizmi karalamakta başarılı olamadıklarının da kanıtıdır. Önemli bir nokta da şudur; Emperyalistler 2. paylaşım savaşında, faşist ordulara karşı savaşan Sovyet halkının 20 milyon vatandaşını şehit verdiğini hep atladılar, yok saydılar..

Alman faşistlerinin Sovyetler Birliği'nde zulmünü ve katliamlarını da unutturmak istiyorlar. Yüzlerce toplu mezar bulundu. Sovyet köyleri, kasabaları, şehirleri yakıldı, günlerce bombalandı. Halk aç bırakıldı.

Stalin'i ve Sovyet halkını suçlayanlar bu gerçekleri zorunlu kalmadıkça tartışmıyor, Alman faşizminin insanlık suçlarını, toplu mezarlarını, milyonlarca insanı yakmalarını teşhir etmekten bile kaçınıyorlar.

67 yıllık yalan ve senaryolar ile Stalin ve sosyalizm karalanamaz.

Kızıl Ordu, 2. paylaşım savaşı öncesi, Batı Ukrayna ve Batı Beyaz Rusya bölgesine girmiş, Polonya ordusundan da önemli bir askeri gücü esir almıştı.

Polonyalı askerler serbest bırakılırken, subaylar esir tutulmaya devam edilmiştir. Polonyalı subaylar, Kızıl Ordu'nun savaş esiri olarak tutulurken, 1941 yazında Alman faşistleri Sovyetler Birliği'ne saldırarak işgale başladı. Alman faşistlerinin işgal ettiği bölgeler içinde Polonyalı savaş esirlerinin tutuklu olduğu bölge de vardı. Sovyet halkına her tür zulmü uygulayan faşistler, Polonyalı subaylara da saldırmaktan geri durmadılar.

Nitekim binlerce Sovyet köylüsünü, işçisini katledip, toplu mezarlara gömen faşistler bir süre 10 bin subayı da Katyn ormanlarında toplu mezarlara gömdüler.

İşgalden iki yıl sonra, 1943 Nisan ortalarında, faşist şef Göbbels, Katyn ormanlarında bulunan Alman kuvvetlerinin, "Polonyalı subayların cesetlerinin olduğu bir çok toplu mezar bulduklarını ve subayların 1940 Mart ayı içerisinde, yani yaklaşık üç yıl önce, Ruslar tarafından öldürülmüş olduğu" yalanını yaydı.

Faşist Hitler yönetiminin toplu mezarları açıklamasının elbette nedenleri vardı. Birincisi; Alman ordularının saldırısı durdurulmuş, Stalingrad'da ise unutamayacakları bir yenilgi tatmışlardı. Artık bir çok cephede bozgun başlamıştı.

Katyn ormanlarını da terketmeye hazırlanıyorlardı. Ve bir süre sonra da insanlık suçları açığa çıkacak, toplu mezarlar onların iğrenç yüzlerini herkese gösterecekti.

O nedenle katliamı üzerlerinden atmaya çalışıyordu.

İkincisi; Alman faşizmi özellikle Sovyetler Birliği'ni iğrenç suçlarına bulaştırarak, dünya halkları nezdinde "savaş suçlusu" durumuna düşürmeye çalışıyordu.

Üçüncüsü; Sovyetler Birliği ve Stalin'i katliamlarına bulaştırarak, şüphe altında bırakarak, başta Polonyalılar olmak üzere Baltık halklarını Sovyet yönetimine karşı kışkırtma hesabı yaptılar..

Alman faşistleri bölgeden atılınca toplu mezarlar da bulundu. Açılan mezarlar, Polonyalı subayların cesetlerine yapılan otopsiler, öldürülenlerin üzerlerinde çıkan kimi belgeler, tanıklar, kurulan komisyonların raporları ile o dönem Katyn katlimanın sorumlusunun Alman faşistleri olduğu belgelendi ve tüm dünyaya ilan edildi.

Naziler, katliamın Sovyetler Birliği tarafından 1940 yılında yapıldığını iddia ediyorlardı. Fakat mezarlar açıldığında, görülmüştü ki, katledilenler elbiseleri ile gömülmüştü ve elbiselerin ceplerinden 1941 yılına ait belgeler-kimlikler çıkmıştı. Alman faşistleri katlettikleri Polonyalıların üstünü alelacele aramış ama bu belgeleri almayı unutmuşlardı anlaşılan. Bu belgeler bile tek başına Alman faşistlerini yalanlamaktadır. Zira bu durum Nazi işgaline kadar savaş esirlerinin yaşadığını göstermektedir.

Bu otopsilerde ayrıca teknik, mikroskobik bir çok ayrıntı da rapor edilmiştir. Bu otopsiler ve raporların hazırlanması sırasında onlarca bağımsız gözlemci ve basın hazır bulunmuştur. 1944 yılında Moskova'da "Batılı" uzman gözlemcilerin de hazır bulunmasıyla 925 cesede yapılan otopside Adli Tıp uzmanlarından özel bir komisyon kuruldu. Raporlar, sadece büyük yalanı belgeliyordu.

Sadece bunlar bile yeterlidir Nazilerin yalanını ispat etmek için.

Ortaya çıkan belgelere ve sonuca hiçbir emperyalist ülke o dönem itiraz etmedi. Ve bu konu böylece "kapandı."

Amerikan emperyalizmi 1950'li yıllardan sonra Stalin ve sosyalizme yönelik saldırılarını tırmandırırken bu yalan da tekrar ısıtılıp gündeme getirildi.

Emperyalist yalanlara inanmak için tek bir neden yoktur; ama inanmamak için binlerce nedenimiz vardır.

Nisan ayı başında Polonya Devlet Başkanı Kaczinski'nin, faşistler tarafından Katyn'de katledilen Polonyalı subayları anmak için Rusya'ya giderken uçağının düşüp ölmesi vesilesiyle yalan korosu tekrar saldırıya geçti.

Daha anmadan önce, 10 Nisan'da emperyalist ajanslar tüm dünyaya "Katyn Katliamının Tarihi" başlıklı haberler geçiyor, ülkemizde de Anadolu Ajansı bu yalanı tüm abanolerine yayıyordu..

Güya, Rusya Devlet Başkanı Dimitriy Medvedev'in talimatı üzerine arşivdeki "belgeler" açılmıştı ve bu belgeler, Katyn katliamından Stalin ve Sovyet devrimi önderlerinin sorumlu olduğunu gösteriyordu.

Bir: Bu belgelerin ne kadar gerçek olduğu tartışmalıdır.

İki: Emperyalist yalanların tanığı olarak gösterilen de bir işbirlikçidir. Ve bu anlamda da ne tanık, ne kanıt değeri yoktur.

Emperyalistler, Nazizmin "yalan bakanı" tarafından ortaya atılan 67 yıllık bir yalana inanmamızı istiyorlar. Açık ki, onlara inanmamız için tek bir nedenimiz yoktur. Fakat, inanmamamız için binlerce nedenimiz vardır. Bunlardan sadece bir kaçını hatırlayalım.

Tarih 5 Şubat 2003... Yer Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi. Amerikan emperyalistlerinin Irak'ı işgale hazırlandığı bir dönemdir. Emperyalistler dünya çapında tam bir yalan kampanyası yürütmektedirler.

BM'deki toplantı da bunun için örgütlenmiştir. Dönemin ABD Dış İşleri Bakanı Colin Powel, bütün dünya medyasının canlı yayınladığı konuşmasında, "Irak'ın elindeki kitle imha silahları ve bu silahları nasıl ürettiği" üzerine konuşmakta, "kanıt sunmaktadır." Dev ekranda uydudan çekilmiş görüntüler, hoparlörde "kitle imha silahları üzerine konuşan iki Irak'lı subayın sesi"... Seyyar laboratuvar ve kamyonlar...

Irak'ın nasıl silahlandığını(!), nasıl her an saldırıya hazır olduğunu(!), CIA'nın hazırladığı şemalar, resimler, görüntüler, ses kayıtları eşliğinde sunuyor Colin Powel. Sahne çok ciddi, çok inandırıcı... Öyle ya "koskoca" ABD Dışişleri Bakanı, tüm dünyanın gözü önünde konuşuyor. Uydu fotoğraflarından Irak'ın cephanelikleri gösteriliyor. Powell bir ara elinde bir tüp gösteriyor ve şöyle diyor: "Bu elimde gördüğünüz tüp, Irak'ın çiçek virüsü üretebilecek ve bunu silah olarak kullanabilecek kapasiteye sahip olduğunu gösteriyor." Emperyalist propaganda aygıtını tanımayanlar açısından anlatılanlara kadar "inandırıcı" ki, milyonlarca insanı Irak'ın kitle imha silahları olduğuna "ikna etti"ler bu yalanlarla.

Amaç işgali zorunlu ve haklı göstermekti. O zaman BM'de konuşup Irak'ı suçlayan Powel, işgalden yıllar sonra ; "ben o zaman sağlam temellere dayanan kanıt olduğunu biliyordum, ama değilmiş" diye açıklama yaptı.

BM'de dünya ülkelerinin en üst düzeydeki temsilcileri önünde, tüm televizyon kameraları önünde söylenen yalanın büyüklüğüne ve PERVASIZLIĞINA bakın. Orada o kadar yalanı, üstelik uydurma resimler, uydu görüntüleri eşliğinde tüm dünyaya sunanlar, açıktır ki, her yalanı söyleyebilirler.

Arşivde olduğu söylenen Katyn belgelerinin Powell'in elindeki tüp gibi yalan olmadığına bizi kim inandırabilir? O yalanlarla örülü sunumu hazırlayanlar, istedikleri "arşiv belgesini" de hazırlayabilirler.

Emperyalist hiçbir yalan, onların gerçek yüzünü gizleyemez.

Yine o dönem emperyalist medya sayfalarını, Irak'ta "Saddam zulmü" altından kaçan bir kıza ayırmıştı. Gerçekte ise böyle bir şey yaşanmamıştı. Sözü edilen kız, Amerikan Büyükelçisi'nin kızıydı.

Emperyalist propagandanın, halkları nasıl yanıltabileceğinin, emperyalist yalanların halkları nasıl zehirlediğinin belki de en somut örneklerinden biri de Romanya'daki karşı-devrimdir.

Çavuşeskular'ın idamını, Romanya karşı-devrimini haklı çıkarmak için olmadık yalanlar üretip, yaymışlardı.

Çavuşeskular'ın, yurtdışındaki bankalarda hesapları olduğu, lüks içinde yaşadıkları yalanı günlerce tekrarlandı.

Karşı-devrim sırasında, Çavuşesku'nun emriyle 2000 öğrencinin katledildiği açıklandı. Sonra, ayaklanmalarda çatışmalar yaşandığı iddia edilerek Çavuşesku yönetiminin 60-70 bin insanı katlettiği propagandası başlatıldı. Hastane morglarından çocuk ölüleri toplanarak, Çavuşesku yönetimi tarafından katledilmiş gibi gösterildi. Dünyaya yayılan görüntülerle sanki halk ayaklanmış gibi gösterilerek, karşı-devrim kutsandı. Sonuçta o süreç, Çavuşeskular'ın göstermelik bir yargılamayla, yüzü kukuletalı "yargıçlar"ca idama gönderilmeleri ile tamamlandı.

Tüm bunlardan dolayı emperyalist yalanlara inanmamaya devam edeceğiz...

1-http://www.yuruyus.com/www/turkish/news.php?h_newsid=7542



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 25.08.2015- 20:35


Bir kez daha Katın üzerine
Kıvılcım Çağla


Geçen yazılarımdan birinde RFKP’den Duma vekili Viktor İlyuhin’in Katın katliamına ilişkin olarak Beriya’ya atfedilen dört sayfalık bir raporun sahte olduğunu sağlam delillerle gösterdiğini yazmıştım. Bu rapor Polonyalı subayların katli emrini Stalin’in verdiği iddiasının en önemli dayanağı sayılıyor. İlyuhin bu sahte belgenin fabrikasyonu sırasında kullanılmış olan taslağı ele geçirmiş ve internete koymuş bulunuyor. Bkz:
http://www.katyn.ru/index.php?go=News&in=view&id=205

Bu taslakta daktilo metninin sol marjinine düşülen el yazısı notlarda daktilo metne ilişkin bazı düzeltmeler yer alıyor. Örneğin daktilo metinde (yani Beriya’nın raporu olduğu iddia edilen metinde) Ukrayna ve Belarus ifadeleri geçerken marjindeki elyazısı “Ukrayna SSC, Belarus SSC diye yazılırdı” diyor! Metinde “karşıdevrimci” (kontrrevolyutsionnıy) sözcüğü “k-r” şeklinde kısaltılmış, marjinal notta ise “NKVD k-r diye yazmazdı” diyor! Besbelli ki bir uzman hazırlanmış olan sahte belge üzerindeki bazı yanlış ifadeleri düzeltiyor!

İlyuhin’in yayımladığı bu sahte belge taslağını antisovyetik ve liberal akademisyenler görmezlikten geliyorlar. Bu şahısların gerçeği anlamaya çalışmak, tarafsız ve nesnel olmaya çalışmak gibi bir dertleri olsaydı İlyuhin’in yayımladığı bu taslağı da incelemek ihtiyacı duyarlardı. Ancak bizim liberal militanlar gerçeği aramıyorlar!

ABD’li akademisyen Grover Furr’ün yazılarından önceki yazılarımda bahsetmiştim. Furr İlyuhin’in yayımladığı belge üzerine H-RUSSIA listesine bir mesaj göndererek bu belgenin (eğer doğru ise) “Katın katliamını Sovyetler yaptı” iddiasını temelden yıkacağını yazdı. (H-RUSSIA, tüm dünyada Rusya üzerine çalışan ve İngilizce bilen akademisyenlerin haberleşmesi için kurulmuş, iyi bilinen bir internet grubu ya da dağıtım listesi. Benzer şekilde H-TURK diye bir liste var). Furr argümanlarını sıraladı ve tartışma olmasını bekledi. Ancak argümanlar üzerinden bir tartışma olmadı, sadece Furr’e “biz senin kim olduğunu biliyoruz zaten” türünden saldırılar ve sataşmalar oldu! Bu güruh için Katın olayı SSCB’ye, Stalin’e, sosyalizme saldırmak için çok uygun bir araç ve hiçbir kanıtın, hiçbir argümanın bu aracı bozmasını istemiyorlar.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 25.08.2015- 20:39


ÇAMUR ATMAK, ASLÎ GÖREVLERİDİR
cevatsabri



Burjuvazi, proleterlere sadece kaba kuvvet yoluyla boyun eğdiremez. Onların üzerinde “sağlam” bir hegemonya kurmak için proleterlerin zihinlerini de teslim almak zorundadır. Çünkü emekçiler, insan denen canlının doğuştan bencil ve kötü (!) bir mahlûk olduğunu, tarihte hiçbir zaman sömürüsüz ve eşit bir toplumsal yaşamın görülmediğini (!) ve de görülemeyeceğini (!) iyice öğrenirlerse, sömürücülere isyan etmek akıllarına pek gelmeyecektir. Böylece kapitalizm denen sömürü düzeni, daha iyi bir “güvenceye” kavuşacaktır.

Bu noktadan hareketle burjuvazi, tarihsel gerçekleri mümkün olduğunca kapsamlı ve “profesyonel” bir şekilde çarpıtmaya özen gösterir. Komünistler, burjuva-revizyonist tarihçiliğin elinde, birbirinden manyak, sadist, sapık ve riyakâr kimseler olarak tasvir edilirler. Marxizm-Leninizm, cinayet işlemekten ve halkları sefalete mahkûm etmekten başka bir iş yapmamış bir sistemdir burjuva medyasına göre!

O kadar çok sayıda ve o kadar iri boyutta iftira uydurdular ki… Ciltler dolusu…

Bunları başında da şu Katyn yalanı geliyor. Stalin dönemindeki SSCB’nin üzerine atılan bir savaş suçudur bu…

Almanya gibi bilimsel-teknolojik alanda dünyanın önde gelen bir ülkesindeki okullarda bile bugün, Bolşevikler’in Polonya’daki Katyn bölgesinde 10 bin Polonyalı subayı katlettiği öğretilmektedir.

Sayısız denecek kadar çok kitapta (Örn. : Francis Fukuyama, “Tarihin Sonu ve Son İnsan”, Simavi Yayınları, İstanbul, s. 225) Katyn’deki vahşetin sorumlusu olarak Stalin’in memurları gösterilmektedir.

…

Peki işin doğrusu nedir? Katyn’de neler olup bitti?

Katyn ormanlarında bir katliam şüphesiz yaşanmıştı. Evet, burada binlerce Polonyalı subayın cesedini barındıran toplu mezarlar bulunuyordu. Fakat onları bu mezarlara yollayanlar Sovyet rejiminin mensupları değillerdi.

1939’dan sonra Batı Ukrayna’ya ve Batı Beyaz Rusya’ya giren Kızıl Ordu, Polonya ordusundan bir kısım askeri burada tutsak etmişti. Sovyet hükümeti, Polonyalı sıradan askerleri bir süre sonra salıvermiş ama Polonyalı subayları serbest bırakmamıştı. Bu subaylar, Kızıl Ordu’nun elinde dururlarken 1941 yazında Nazi Almanyası’nın SSCB’ne saldırdığı esnada, o yöredeki Sovyet halkı gibi Naziler’in terörüne maruz kaldılar ve Naziler’ce tutuklandılar.

Ardından, Josepf Göbbels’in liderliğindeki Nazi Propaganda Bakanlığı, Nisan 1943’te, Smolensk yakınlarındaki Katyn ormanlarında, içinde Polonyalı subaylara ait birçok toplu mezarın bulunduğunu ve bu subayların Mart 1940’ta Sovyet istihbaratınca öldürülmüş olduğunu duyurdu. Böylece Katyn Katliamı haberi, en yüksek sesle tüm dünyaya yayıldı.

Naziler, bu hamleleriyle hem işledikleri nice vahşeti, nice savaş ve insanlık suçunu unutturmaya ya da meşrulaştırmaya çalışıyorlardı ve hem de SSCB’nin o savaştaki “müttefik”leriyle arasının adam akıllı bozulmasını, SSCB’ye karşı dünya çapında bir kamuoyu oluşmasını istiyorlardı. Naziler, Stalingrad’da uğradıkları feci hezimeti ancak bu yolla telafi edebileceklerine inanmaktaydılar.

Amaçlarında kısmen de olsa başarı sağladılar. Sürgündeki Polonya Hükümeti, bu Nazi haberine iştahla sarıldı ve SSCB yönetimi de Polonya Hükümeti ile ilişkilerini kesmeye mecbur kaldı.  

16 ve 19 Nisan 1943 tarihli Pravda, Katyn gerçeğini şöyle açıklamaktaydı :

“Göbbels tarzı yalana dayalı kirli propagandada üzerinde durulan, sözümona 1940 ilkbaharında Smolensk çevresinde yapılan kitlesel kurşuna dizmelerin, Sovyet organları aracılığıyla gerçekleştirildiği rezil ve çamur atma biçimindeki iddiaları, son iki-üç yıl içerisinde özellikle yaygınlaştırıldı. Alman açıklamalarına karşı gerçek şu ki, 1941 yılında Smolensk bölgesinin batı çevresi Naziler’in saldırısına uğramış, Smolensk halkı ile birlikte birçok Sovyet vatandaşı ve Polonyalı savaş tutsağı, Alman cellatların ellerine düşmüştür. Bu insanlar yapı işlerinde çalıştırılmış ve sonradan Alman işgalinin trajik sonuçları ile karşılaşmışlardır. Tabii ki bu, işlenen yüzlerce katliamın ilki değildir ; aynı senaryo 1941 yılında Lvov’da da ‘Bolşevik Terörün Kurbanları’ olarak sahneye konuldu. Ama yüzlerce tanık bu Alman yalanını açığa çıkararak teşhir etti.

Bu bilinç ile tüm ilerici insanlık, Naziler’in sivil halka ve özellikle Yahudiler’e yönelik katliamını mahkûm etti. Almanlar şimdi saf dillerin nefretini Yahudiler’e karşı körükleme çabası içerisindedir. Bu amaçla onlar, 10 bin Polonyalı subayın katledilmesine, sözümona katılmış olduklarını iddia ettikleri, gizli Yahudi komiserler koleksiyonunu icat ettiler. Tabii ki böylesi dibi tutmuş yalanlar için, hiçbir zaman var olmayan Lew Rybak, Avraam Broiswhsch, Paul Brodninskiy, Chaim Finberg adındaki sahte isimler bulmak hiç de zor değildi.

Adı belirtilen insanlar, ne OGPU’nun Smolensk seksiyonunda, ne de NKVD’nin herhangi bir bölümüne kayıtlıdırlar” (“OGPU” ve “NKVD”, Sovyet istihbarat ve gizli polis aygıtının Rusça’daki kısaltmalarının adıdır – CS).  

Başlangıçta hiçbir çevre (sürgündeki Polonya Hükümeti hariç) bu Sovyet açıklamasının doğruluğundan şüphe etmedi. Hatta İngiliz başbakan W. Churchill, Göbbels’in önerisi olan, Almanya’nın denetimindeki Kızıl Haç Komisyonu’na (olayı araştırması için) izin verilmesi üzerine Stalin’e yazdığı mektupta şunu diyordu : “Böyle bir inceleme aldatmaca olabilir ve sonuçları provokasyon amaçlı bir terörü çıkarabilir. Bay Eden (İngiliz Dış İşleri Bakanı) bugün Bay Skorski (sürgündeki Polonya Hükümeti’nin başkanı) ile buluşacak ve Naziler’in denetimindeki her incelemeden desteğin çekilmesi için O’na olanaklar ölçüsünde baskı yapacaktır”.

Fakat 1951’de Batılı emperyalistler, Göbbels’in yalanlarını güncelleyerek yeniden piyasaya sürdüler. Amerikan başkanlık binasında Katyn üzerine bir komisyon kuruldu. Bu komisyona, fanatik anti-komünist senatör McCarthy gibi aşırı sağcı radikaller dahil oldular. O günden beri de Katyn kıyımından Sovyetler sorumlu tutuluyor.

…

Ağustos 1943’te Kızıl Ordu, Smolensk’i Naziler’den kurtardığında, Sovyet makamları derhal bir inceleme komisyonu (Özel Komisyon) örgütlemişti.

Bu komisyonun başkanı, Kızıl Ordu’da askerî hekim ve operatör olan Burdenko idi. Komisyonda adlî tıp uzmanı birçok kişi daha bulunuyordu (Sovyet Özel Komisyonu’nun tuttuğu araştırma raporu, bir Alman gazetesi olan ‘Neu Zeit’ın 5 Mart 1952 tarihli sayısında yayınlanmıştı). Komisyonun yaptığı inceleme, Ocak 1944’te tamamlanıp halkla paylaşıldı. Yüzden fazla şahidin ifadesi, kanıt niteliğinde pek çok materyal gün yüzüne çıkartıldı.

Tanıkların ifadeleri, Polonyalı subayların, Alman kuvvetlerinin ilerlediği esnada henüz yaşadıklarını ispat ediyordu. Bu, bilgilendirilen çevreler için hayret verici değildi. Çünkü Katyn ormanları, Alman ordusunun saldırılarına kadar, Smolensk çevresinde gezi amacıyla kullanılan, tatil ve gezi yapanların büyük bir kısmının konakladığı sevilen bir yerdi. Alman kuvvetlerinin ilerleyişinden sonra bu durum tamamen değişti. Katyn ormanlarına yolcu kartı olmaksızın giriş yasaklandı (bir bölgenin “güvenlik” gerekçesiyle kapatılması, halktan tecrit edilmeye çalışılması, kitle katliamı için uygun bir koşulun yaratılması anlamına gelir zaten).

Aşağıda yer alan açıklamalar, Kosij Gory yakınlarındaki orman evinde bulunan, Gestapo karargâhında çalışmış ve Polonyalılar’ın öldürülmelerini Naziler’den öğrenmiş olan Rus (işçi) kadınların, Özel Komisyon’a anlattıklarından bir bölümdür :

“1941 Ağustos’unun sonu ve yaklaşık Eylül ayı boyunca, Kosij Gory konağının önünde sürekli çok sayıda kamyon bulunuyordu. İlk önceleri bunlara dikkat etmiyordum. Ama daha sonraları, arabaların konak arazisine her girdiklerinde arazinin bir yerinde yarım saat durduklarını fark ettim. Konağa hiçbir arabanın uğramadığı günler vardı, buna rağmen askerler konaktan çıkarak ormana geliyorlardı ve orada defalarca tek tek atış sesleri duyuluyordu. Askerler dönüşlerinden sonra mutlaka banyo yapıyorlar ve kafayı çekmeye başlıyorlardı.

Bir keresinde şöyle bir olay meydana geldi : Bir gün konağın içerisinde her zamankinden daha fazla oyalandım. Michailova ve Komachovskaya çoktan gitmişlerdi. İşimi henüz bitirmemiştim ki aniden bir asker gelerek bana gidebileceğimi söyledi. Bana şoseye kadar refakat etti. Ben, şose üzerinde bulunduğum yerden 150-200 metre uzaklaşmışken konağa dönülen yolda 30 kişilik Polonyalı savaş esirlerinden oluşan bir grubun, takviyelendirilmiş Alman kuvvetleri denetiminde şose boyunca götürüldüklerini gördüm. Onların Polonyalı olduklarını biliyordum. Çünkü ben, savaşın başlamasından önce de Almanlar’ın gelmesinden sonra da Polonyalı savaş tutsaklarıyla şosede karşılaşıyordum. Onlar gösterişli dört köşe şapkalarıyla aynı üniformayı taşıyorlardı.

Yol kenarında durup bekledim, çünkü onların nereye götürüldüklerini görmek istiyordum. Onların bize doğru, yani Kosij Gory’de bulunan konağa döndüklerini gördüm. Beni ilgilendirdiği için o zamanlar konaktaki tüm gelişmeleri dikkatle izliyordum. Şoseden biraz geriye giderek orada yol kenarında bulunan çalılıklara gizlendim ve bekledim. Yaklaşık 20 veya 30 dakika sonra tek tek atış sesleri duydum.

1941 Eylül ayı içerisinde, Kosij Gory ormanlarında sık sık silah sesleri duyuluyordu. İlk önceleri bizim konağın önünde duran yeşil boyalı kamyonlara dikkat etmiyordum. Kamyonların her tarafı kapalıydı ve sürekli rütbesiz askerler tarafından kullanılıyorlardı. Sonradan bu kamyonların hiçbir zaman bizim garaja girmediklerini ve boşaltılmadıklarını fark ettim. Kamyonlar oldukça sık geliyorlardı özellikle 1941 Eylül’ünde”.  

Orada çalışan kadınların yanında, sayısız daha birçok tanık, Polonyalı subayların Alman işgalinin başlaması esnasında hayatta olduklarını onaylıyordu. Diğerleri gibi, bir astronomi profesörü olan ve Naziler tarafından Smolensk Belediyesi Müdür Yardımcısı yapılan Bay Basilevski de katliamın Alman faşistlerinin eseri olduğunu belirtmişti. Basilevski, Schetz adında yüksek rütbeli bir Alman komutanının, Polonyalı subayların yok edilmesi yönünde Berlin’den gelen bir talimattan söz ettiğini ve onların Smolensk yakınlarında kurşuna dizildiğini anlattığını bildirmişti. Hirschfeld adında bir başka Nazi de “Polonyalılar’ın zararlı olduğunu, bu nedenle Polonya halkının azalmasının toprak için gübre ve Alman ırkının yaşam alanlarının genişlemesi için de olanak yarattığını” gayet rahat bir edayla Basilevski’ye söylemişti.  

Naziler, Katyn katliamını Sovyetler’in yaptığını “belgelemek” için kendilerince tanıklar buluyor, bu insanlara işkence yaparak istedikleri ifadeyi almaya çalışıyorlardı. Bu tanıklardan biri olan ve çiftliği Katyn ormanlarının yakınlarında bulunan Kisselljov, Sovyet Özel Komisyonu’na şunları izah etmişti :




Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 25.08.2015- 20:40


“1942 sonbaharında iki polis eve geldiler ve benden Gnesdow Bölgesi Gestapo karargâhına gitmemi talep ettiler. Aynı gün tren istasyonunun yanındaki tek katlı Gestapo binasına gittim. Benim girdiğim odada bir Alman subay ve bir tercüman hazır bulunuyordu. Alman subay, tercümanın yardımıyla bana, bu bölgede ne zamandan beri oturduğum, ne işle meşgul olduğum ve maddî durumumun iyi olup olmadığı gibi sorular yönelterek sorguya çekmeye başladı. Ben de ona 1907’de beri Kosij Gory’deki çiftlikte oturduğumu ve çiftlik işletmesiyle meşgul olduğumu açıkladım. Maddî sorunla ilgili olarak da, sıkıntı içinde bulunduğumu, çünkü yaşımın bir hayli ilerlediğini, çocuklarımın da savaşta olduklarını söyledim. Kısa bir konuşmadan sonra subay, Gestapo’nun sunduğu bilgilere göre (Sovyetler Birliği kuvvetleri henüz oradayken), Halk Komiserliği (NKVD) çalışanlarının, kendi iç sorunları nedeniyle, 1940 yılında Kosij Gory çevresindeki Katyn ormanlarında Polonyalı subayları öldürdüklerini açıkladı ve bana bu durum üzerine nasıl bir ifade verebileceğimi sordu. Ben, bu olayla ilgili hiçbir şey duymadığımı, Halk Komiserliği organlarının, kendi iç meseleleri nedeniyle Kosij Gory’de kurşuna dizme olayına teşebbüs etmediğini ve bunun mümkün olamayacağı cevabını verdim. Çünkü Kosij Gory’nin herkese açık bir ziyaret merkezi olduğunu ve kurşuna dizme gibi olayların yapılması halinde, bunun çevre köylerde oturan köy halkı tarafından bilinebileceğini subaya açıkladım.

Subay bana, kendi belirttiği şekilde bir ifade   vermek zorunda olduğumu, çünkü olayın kendi anlattığı tarzda gerçekleştiği cevabını verdi. Böyle bir ifade için bana, değerli bir ödül sözü dahi verdi. Ben, subaya tekrar kurşuna dizmeler hakkında hiçbir şey bilmediğimi ve savaştan önce bizim bölgemizde böylesi bir olayın gerçekleşmediğini belirttim. Buna rağmen subay, sert bir şekilde gerçek dışı bir ifade vermemde ayak diretiyordu. İlk görüşmeden sonra 1943 Şubat’ında Gestapo’ya ikinci sefer davet edildim. Bu tarihlerde, çevre köylerden başka insanların da Gestapo’ya davet edilerek benden istendiği gibi, gerçek dışı ifade vermeye zorlandıkları ortadaydı.

Beni ilk sorguya çeken aynı subay ve tercüman, benden sözümona 1940 yılında Halk Komiserliği tarafından kendi iç sorunları nedeniyle katledilen Polonyalı subayların tanığı olduğum şeklinde tekrar ifade vermemi talep etti. Ben, Gestapo subayına tekrar bunun bir yalan olduğunu, çünkü savaştan önce kurşuna dizilmeler hakkında hiçbir şey duymadığımı ve yalan ifade vermeyeceğimi açıkladım. Ama tercüman beni duymazlıktan gelerek, masadan el yazmalı bir belgeyi aldı ve yüksek sesle okumaya başladı. Bu belgede, Kisselljov adında, Kosij Goriy çiftliğinde oturduğum ve Polonyalı subayların 1940 tarihinde, Halk Komiserliği görevlileri tarafından, kendi iç sorunları nedeniyle öldürüldüklerini görmüş olduğum yazılıydı. Tercüman belgeyi yüksek sesle okuduktan sonra onu imzalamam gerektiğini söyledi. Ben imzalamamak için ayak diretiyordum. Tercüman hemen tehditler savurarak küfretmeye başladı. Sonunda bana, ‘Ya belgeyi imzalarsın ya da işini bitiririz, ikisinden birini seç!’ dedi.

Yakın bir zamanda Gestapo’daki tercüman, evime gelerek beni Kosij Gory’deki ormana götürdü. Biz evi henüz terk etmiş ve yalnız kalmışken, tercüman bana, biraz sonra ormanda bulunan insanlara, her şeyi olduğu gibi, yani Gestapo merkezinde imzaladığım belgede izah edildiği biçimiyle anlatmak zorunda olduğumu vurguladı. Ormana geldiğimizde açılmış mezarları ve bana yabancı gelen bir grubu gördüm. Tercüman, bana bu grubun mezarları görmek için gelen Polonya Heyeti olduğunu söyledi. Mezarlığa geldiğimizde delegeler bana Rusça, Polonyalılar’ın kurşuna dizilmeleri üzerine çeşitli sorular sormaya başladılar. Ama benim Gestapo merkezine ilk çağrılışımın üzerinden bir aydan fazla bir zaman geçtiğinden, imzaladığım belgedeki yazılanların hepsini unutmuştum. Heyecanlanarak ve çekingen bir tavırla en sonunda Polonyalı subayların kurşuna dizilmeleri üzerine hiçbir şey bilmediği söyledim. Alman subay oldukça kızgındı, tercüman beni heyettekilerin önünden sert bir şekilde çekerek uzaklaştırdı”.

Çiftçi Kisselljov ile birlikte çiftlikte oturan hat ustası (tren istasyonunda) T. O. Sergeyev, Gnesdojva istasyon şefi S. W. Ovanov, trafik müdürü W. Savvateyev ve benzer tarzda sayısız tanığın ifadesi aynı şeyi söylüyordu. Onlar, Polonyalı subayların Bolşevikler tarafından öldürüldüklerini kanıtlamak için Naziler tarafından tanıklık yapmaya zorlandıklarını onaylıyorlardı. Smolensk şehrinin Kızıl Ordu tarafından kurtarılması ve Özel Komisyon’un kurulması döneminde, bu tanıklardan sadece ikisi (Kisselljov’un dışında) hayattaydı (ifadelerini değiştirip gerçekleri söyleyenler, takibata uğruyor ve sonunda da faşistlerin elinde can veriyorlardı). Naziler, bölgeden geri çekilirlerken doğru söylesin ya da söylemesin tüm tanıkları ortalıktan “kaybetmeye” çabalamışlardı.  

Smolensk demiryolunda makasçı olarak çalışan M. Sacharov da şunu anlatmıştı :

“1941 Mart’ı başlarında, Gnesdow bölgesi Gestapo’sundan adını bilmediğim biri evime gelerek, beni bir subayın çağırttığını söyledi. Gestapo merkezine geldiğim zaman, Alman subay, tercüman aracılığıyla bana, ‘Biz sizin Smolensk merkez garında makasçı olarak çalıştığınızı biliyoruz’ dedi. Bu nedenle, 1940 yılında Polonyalı savaş tutsaklarını taşıyan vagonların, Smolensk üzerinden Gnesowo istasyonuna sevk edildiğini ve daha sonraları bu Polonyalı savaş esirlerinin, Kosij Gory’deki ormanda kurşuna dizildiklerini söylemek zorunda olduğumu belirtti. Ben de bunun üzerine 1940 yılında Polonyalılar’ı taşıyan vagonların gerçekten Smolensk üzerinden Batı’ya gittiklerini ama vagonların vardığı istasyonu bilmediğimi söyledim.

Subay, bana gönül rızalığı ile ifade vermediğim takdirde şiddet uygulayacağını söyledi. Bu tehditten hemen sonra copunu kavrayarak vurmaya başladı. Daha sonra beni bir banka oturttular. Bu kez subay ve tercüman beni birlikte dövüyorlardı. Ne kadar cop yediğimi hatırlamıyorum, çünkü kısa bir süre kendimi kaybederek bayılmışım. Tekrar kendime geldiğimde subay, benim sorgu protokolünü imzalamamı istedi. Ben cesaretimi dayak ve öldürülme tehdidiyle yitirmiştim. Gerçek dışı ifadeyi imzaladım ve daha sonra Gestapo merkezinden salıverildim…”

3 Mayıs 1943’te Nazi albayı Voos, “Polonyalı subay ve din adamlarının NKVD tarafından öldürüldüğüne tanıklık için yapılacak başvuru ödüllendirilecektir” diye bir çağrıda dahi bulunmuştu bölge halkına. Yani halkı, kendi yalanlarına rüşvetle ortak etmeye çalışıyorlardı.

Naziler, Polonyalı subayların mezarlarını açıp gösterirlerken 500 kadar Rus savaş tutsağını da kullandılar. Daha sonra bunların da büyük bölümünü imha ettiler. Bu Rus esirlerin içinden sadece birkaçı kurtulmayı başarabildi.

Bu sağ kalan Rus esirlerden biri, aslen Leningrad’lı bir asker olan Nikolay Jegerov da Özel Komisyon’a konuşmuştu. Jegerov, diğer arkadaşlarıyla birlikte Polonyalı subayların mezarlarını açmaya zorlanmıştı.

Naziler,   Polonyalılar’ın mezarlarının açılmasından sonra cesetlerin üzerindeki tüm mektup, resim ve diğer belgelerin alınmasını da Rus esirlerden istemişlerdi. Bu belgeleri saklamaya çalışan Rus esirleri daha hemen oracıkta katletmekten çekinmemişlerdi. Toplanan tüm bu eşyalar da yığınlar halinde ortadan kaldırılmıştı. Operasyonun son aşamasında Rus esirler de vurulmaya başlanmış ve Jegerov, bir karışıklık anından faydalanıp oradan kaçmıştı.

Naziler’in, “Bolşevik Barbarlığı” ifşa etmek gayesiyle Polonya Heyeti ve yerel halk için tertip ettikleri Katyn gezileri fazla bir başarı sağlamamıştı. Mıntıkayı gören önyargısız ziyaretçiler, cesetlerin büyük bölümünün elbiselerinin bozulmadığını, yeni olduğunu idrak ediyorlardı. Bu geziler birkaç hafta sonra durdurulmuştu.

…

Sovyet Özel Komisyonu, Ocak 1944 yılında Katyn mezarlarından çıkarılmış 925 cesedin otopsisini kamuoyunun gözü önünde yaptı. Otopsi nedeniyle tüm Batı ülkelerinin basını davet edilmişti. Üç düzinenin üzerinde raportör ve uzman kimse orada hazır bulunmaktaydı. Sayısız bağımsız gözlemci de yerini almıştı (bunların içinde ABD elçisi A. Harriman’ın kızı olan Kathie Harriman da [Amerikan basın muhabiri sıfatıyla] vardı). Özel Komisyon’un vardığı sonuçlar konusunda hiç kimsenin şüphesi yoktu.

Cesetlerden alınan doku örneklerinin mikroskobik ve kimyasal analizleri, Polonyalı subayların Eylül-Aralık 1941 arasında bir tarihte öldürüldüklerini ortaya koymaktaydı. Cesetlerin üzerindeki üniformaların ceplerinde az da olsa bazı dokümanlar mevcuttu (Alman faşistleri, Polonyalı subaylara ait cesetlerin üst aramalarını yapıp bu belgeleri toplarlarken pek dikkatli davranmamışlar, acele etmişlerdi). Her şey, Naziler’in Sovyet sivillerine karşı uyguladıkları kitlesel infaz yönteminin aynısını Polonyalı subaylara karşı da uyguladıklarını göstermekteydi.

…

Sonuçta, hiç kimsenin inanmadığı ve daha sonraları da politik amaçlar doğrultusunda ABD emperyalistleri liderliğinde tekrar gündeme getirilen, dünyadaki tüm gerici güçlerin hâlâ büyük bir iştahla sarılıp durduğu o Katyn’deki sözde Sovyet vahşeti, özünde bir Gestapo palavrasıydı. Gerçekte, Polonyalı subaylar Gestapo tarafından temizlenmişlerdi.  

Gorbaçov ve Yeltsin gibi “komünist” kisveli karşı-devrimcilerin liderlik yaptığı dönemlerde, Rusya’daki resmî arşivler, Katyn katliamı da dahil birçok tarihî/siyasî konuda düzmece belgelerle   dolduruldu. Revizyonistlerin emrinde çalışan özel ekiplerce hazırlanmış sahte dokümanlarla, Stalin’in ve tüm diğer komünistlerin tüm cânilikleri (!), tüm ahlâksızlıkları (!) bir bir “ispatlandı” (http://www.yenihayat.de/dunya/bermuda-seytan-ucgeni%E2%80%99ndeki-rusya).

“Komünizmin Kara Kitabı” gibi şaheserler (!!!) çok büyük ölçüde işte bu tip “belge”lerle hazırlandı. Simon Sebag Montefiore gibi popüler yazarlar, o koca koca Stalin “biyografi”lerini kaleme alırlarken, işte bu tarz “belge”lerden geniş ölçüde yararlandılar.  

İncelenen kaynak : “Stalin Üzerine Gerçekler”, Alman Komünist Partisi (M-L), Çeviri : Ümit Koşan, Yediveren Yayınları, İstanbul, 2002, s. 139 – 154.

https://kerman80.wordpress.com/2015/01/17/camur-atmak-asli-gorevleridir/



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 25.08.2015- 21:00


Katin yalanları konusunda bilgilenmek isteyen internette yarım saatlik bir araştırmayla bilgiye sahip olabilir. Benzer pek çok kaynağa daha rastladım. Çok uzun oldukları için buraya almadım.



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Troçki’nin Yalanları... melnur 1 982 30.01.2022- 10:26
Konu Klasör Çiftçi yalanlarından sıkılmadık mı? Hadi gerçekleri konuşalım. MasteR06 0 1705 12.02.2019- 12:38
Konu Klasör Katliama karşı Türkiye ayakta ayhan 7 3924 11.10.2015- 02:51
Konu Klasör Sivas-Madımak Katliamının üzerinden 27 yıl geçti. melnur 6 2712 02.07.2023- 07:51
Konu Klasör 16 Mart 1978, İstanbul Üniversitesi katliamı... denizcan 7 6532 17.03.2023- 07:04
Etiketler   Katin,   katliamı,   yalanları
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS