SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Stalin’e Yönelik Saldırıların Hedefi Sosyalizmdir           (gösterim sayısı: 3.142)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: spartakus
Konu Tarihi: 27.08.2015- 01:14


Stalin’e Yönelik Saldırıların Asıl Hedefi Sosyalizmdir – Ulaş Kızılırmak | YazınSol’dan

Resim Ekleme

Emperyalizm beslemesi holding medyası tarafından Stalin’e yönelik olarak yapılan sataşma ve saldırılar, çoğu kez akla, televizyon haberlerinin “meşhur” karelerinden birini getirir. Örneğin, işkenceyi meslek edinmiş ve bunun için maaş alan biri, saldırıya uğradığında; yakınlarından oluşturulan ağlama korosu ekrana çıkarılır ve saldırıdaki insandışılık (!) teşhir edilir. Bu tür sahneler gerçekte, kara propaganda da ustalaşmış olanların, gerçeği çarpıtan iki yüzlü duruşlarının ekrana yansıtılmasıdır.

Stalin’in tarihsel rolüne ve saldıranların konumuna bakıldığında, asıl amacın ne olduğu, büyük ölçüde ortaya çıkar. Stalin’in şahsında, işçi sınıfının dünya görüşü olan Marksizm- Leninizm’e saldıranlar, 1917’de dünyayı bir kan deryasına çevirmişken, dünyanın altıda birinde zafer ilan eden Bolşevikler’in ilk işi, savaşı durdurmak ve Çarlık ordularını işgal ettiği topraklardan (Türkiye’nin doğu bölgesi de dahil) çağırmak oldu. Bunun devamında emperyalistlerin, Çarlığın generalleri komutasında iç gericiliği ayaklanmaya yönlendirdiği bilinmektedir.

İkinci Dünya Savaşı sürecinde de roller farklı değildir. Yine emperyalistler; paylaşan, sömüren ve savaş çıkaran konumda oldular. Stalin başkanlığındaki SSCB ise; insanlığın baş belası faşizmi yenmiş ve inine dek kovalayarak, halkları böyle bir beladan kurtarmıştır. Bu süreçte Sovyet halklarının ana yurtlarını korumak için gösterdikleri direniş, ancak sosyalizm değerleriyle yüklü olanların başarabileceği nitelikteydi. Gerçeğin bu boyutundan hiçte hoşlanmayan ve sosyalizmin yayılmasından çekinen emperyalistler, elbirliği ile ve hızla bir kara propaganda kampanyası başlattı. Bugün de aynı kampanya, değişik biçimlerde sürmektedir. Dünyayı paylaşmak üzere kan dökenler değil, onları durdurmak ve sosyalist anavatanı korumak için canlarını feda edenler, kan dökücü olarak yansıtılmak isteniyor.

Marksist- Leninistler, sosyalizmin bir geçiş toplumu olduğunu ve bu geçişin bir çeşit diktatörlükle güvenceye alınmasının zorunluluğunu açıkça ifade eder. Diktatörlüğün neden ve kime karşı olduğu da gizli-saklı değildir. Bu süreçte, hem yıkan, hem kuran niteliğiyle proletarya devleti; kurumlarıyla, kanun ve kurallarıyla etkin bir rol oynamak zorundadır. Bunun aksinin, kan ve can bedeli elde edilmiş olan iktidarın burjuvaziye teslim edilmesi anlamına geleceği; sınıflar mücadelesinden bir nebze anlayanlar için bile bilinmez değildir. Bu “etkin rol” sebebiyle bazen sade vatandaş da zorlanır; kendisine fazlalık gibi gelen kurallarla muhatap edilir. Bunların nedenleri ve nasıl aşılacağı da bilinmez değildir.Kısa bir süre önce basında, ABD’nin 1961-75 yılları arasında Vietnam topraklarına uçaksavarlardan sıktığı Agent Orange gazının etkilerinin sürdüğü ve bir milyon insanın bu nedenle çeşitli sakatlık ve hastalıklar taşıdığı haberi yayınlandı. Bunlar, bilinmeyen şeyler değildir. Sosyalizmin insanlığa neler vaadettiği, kapitalizmin neleri tahrip ettiği ile de açıklanabilir. Düşünebiliyor musunuz; kapitalizm, her şeyi meta haline getirmiş ve kadının vücudunu çeşitli biçimlerde pazarlıyor durumdayken; uyuşturmak, kapitalizmin kitlelere yönelik olarak uyguladığı sistemli ve yaygın bir tarz haline gelmişken; rüşvet, adam kayırma, birbirinin sırtına basarak ilerleme vb. olağanlaşmışken, dikkatler sosyalizme kaydırılıyor ve sosyalizm; fuhuşla, uyuşturucu ile bürokrasi ile ilişkilendirilmek isteniyor. Bu durum, namussuzun namus konusunda vaaz vermesine ve üstüne gidildiğinde feveran etmesine benziyor.

Burjuvazi, elbette ki karşı propaganda yapacaktır. Burada asıl önemli olan, “sol”da duruyor görünüp, bu propagandalara malzeme taşır duruma düşenlerdir. Bunların içerisinde, meseleyi neden-sonuç ilişkisinden koparıp, kimi görüntüler ve hatta spekülasyonlar üzerinden değerlendirmeye çalışanların sayısı -ne yazık ki- az değildir.

Burjuvazinin devrimci ayaklanmalar, devrim girişimleri karşısında nasıl kan döktüğü, sayısız örneklerle sabittir. Çarlık despotizmine son veren ve Sovyetler Birliğini kuran 1917 Ekim Devrimi de emperyalist gericiliğin doğrudan veya dolaylı pek çok müdahalesine maruz kalmıştır. Çarpıtılmış bir tarih bilgisi ve yöntemsizlik yan yana getirilip, biraz da propaganda odaklarınca şekil verildi mi; al sana Stalin’e ve sosyalizme dair uydurma senaryolar. İşin kötü tarafı, genelden özele inip, verilen örneklerin neden anlatılmak istendiği gibi olmadığını çıkarabilmek; diyalektiğin en temel kurallarından biri iken, bunun çoğu kez yapılmadığı görülür. Ve zaten emperyalist propaganda merkezlerinin en çok güvendikleri konu budur. Onlar, cehalete yatırım yaparlar.

Örneğin, ne olmuş; Stalin, Almanya’nın bölünmesini mi sağlamıştı? Gerçek tarih bilgisi, Sovyetler’in birleştirici rol oynadığını söyler. Nitekim, Almanya konusunda da böyle olmuş; ancak, Churchill bölünmede ısrar etmiş ve ABD başkanının da desteğini almıştı. Sonuçta Almanya’yı bölenler savaş galibi emperyalistler olmuştur.

Bir başka iddia; Stalin, Türkiye’den Boğazları istemiş… Bunun da gerçekle ilgisi yoktur. Stalin, Türkiye’den Boğaz geçiş trafiğinin yeniden düzenlenmesini istemiştir. Bu talepten duyulan rahatsızlık da, batılı emperyalistlerin saldırganlığını kesmeye yönelik olmasındandır. Karadeniz ve Boğazlar’da savaş gemilerinin geçişi ile ilgili olarak Türkiye ve Sovyetler Birliği’nin hak sahibi olmasını, savaş filolarını boğazdan geçirip, Sovyetlere karşı denizden de cephe oluşturmayı düşünen emperyalistler istememiştir. Gerçekte boğazların güvenliğinin sağlanması anlamına gelen düzenlemeler için, bilinçli olarak bu tür yaygaralar koparmış ve bu tür propagandalarda Türkiye egemenlerinin de işbirlikçi desteğini almışlardır.

Gelelim Troçki ile ilgili iddialara; Stalin, Troçki’yi kendisine muhalefet etti diye öldürttü mü? Birincisi, öldürme konusu tamamen bir iddia düzeyindedir. İkincisi, Troçki, tüm karşıt faaliyetlerine rağmen defalarca affedilip, yeniden parti saflarına alınmıştır. Devrim davasından yana olanlar meseleye bir de Troçki’nin parti ve ülke yönetimini ele geçirme olasılığının getireceği sonuçlar açısından bakmalıdır.

II. Dünya Savaşı’nda cephede ölen 20 milyon Sovyet insanının faturasını Stalin’e çıkaranlar; bunu, Fransa’daki direniş hareketinden veya Avrupa’daki partizan mücadelelerinden ve o zeminde verilen şehitlerden nasıl ayrı/farklı düşünebilirler. Bu türden yaklaşımlar; bir bütünü parçalayıp, içinden “işe gelen” parçayı seçme tavrının sonucudur. Parçayı bütünden koparır ve onu hazırlayan koşulları yok sayar. Bu konuda dikkatlerimizi “Stalin yerine Hitler kazansaydı ne olurdu?” sorusuna yöneltebilirsek; öyle sanıyoruz ki, gerçekliğin kavrayış dışı kalan yanları daha kolay görülebilecektir.

Şahıslarında, yazarlıkla uşaklığın çakıştığı kimi kalemler, emperyalist kapitalizmin girdiği her yerde halkları gözyaşına boğmasını, esarete mahkum etmesini; “demokrasi götürmek” olarak nitelerler. Bunun karşısında; halkın, tüm kademelerdeki yöneticilerini doğrudan seçtiği ve bunları geri alma yetkisine sahip olduğu; üretimin, insanların ihtiyacına göre düzenlendiği; “herkesten yeteneğine göre” ilkesinin geçerli olduğu; bir yöneticinin bir işçiden daha fazla ücret almadığı ve tüm zenginliklerin, insanlığın hizmetine sunulmasının amaçlandığı bir sisteme ise diktatörlük atfedilir.

İşin garip tarafı, Stalin’e kara çalarken “diktatörlük” terimini kullananlar, tarih boyunca ne denli diktatörsever olduklarını; İran Şahı’na, Marcos’a, Franco’ya, Pinochet’e, vb. diktatörlere verdikleri destekle göstermişlerdir. Bu tür çelişkiler, kişiliğini dolara tahvil etmiş kara propagandacılar için önemli değildir.

Alman faşistlerinin, Moskova önlerine dayandığı savaş koşullarında, Ekim Devrimi’nin yıldönümü sebebiyle radyoda konuşmakta olan Stalin, “bizim sokağımıza da bayram gelecek” der. Buradaki önemli noktalardan biri, devrimin üzerinden onyıllar geçmiş olmasına rağmen, devrimcilerin hala umut vaadeden konumda olabilmesidir; bu konumdaki doğallıktır. Zaten sınıflar mücadelesi, karşıt sınıf ve koşullar yok sayılarak değerlendiriliyorsa; bunun dışında yer alınıyor demektir. Yani bir ülkenin kurucu özneleri canla-başla, birşeylerin imarı için uğraşırken ve yol almışken; ortadaki ürüne bakıp, onun “Anti-Dühring’teki falanca tanıma” uymadığını keşfetmek (!) marifet değildir. Önemli olan bu zorlukları aşma mücadelesinde, somut öneri ve adımlarla varlık göstermektir.

Sömürü, rekabet, kriz ve savaş, kapitalizmin yapısal özellikleridir. Ve kapitalizm var olduğu sürece, insanlık, bu niteliklerin acı sonuçlarıyla karşılaşmaya devam edecektir. Pazarları, hammadde kaynaklarını, ucuz işgücü alanlarını ele geçirme çabaları; yeni güç dengelerine göre yeni paylaşımlar; emperyalist-kapitalizmin değişmez nitelikleridir. Bu nedenle, karşılaşılan sorunların kaynağına gerçekten inilmek isteniyorsa, akla ilk gelmesi gereken olgu kapitalizm olmalıdır.




Bu ileti en son spartakus tarafından 27.08.2015- 01:15 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Kırılma: Stalin’in Başarısız Demokrasi Devrimi... melnur 1 1058 06.10.2022- 00:31
Konu Klasör HDP'ye yönelik operasyon: Çok sayıda isim gözaltına alındı... melnur 9 4805 02.10.2020- 15:15
Konu Klasör HDP'ye yönelik yeni operasyon: Çok sayıda gözaltı kararı... melnur 0 809 03.06.2022- 08:42
Konu Klasör Çözüm sosyalizmdir. melnur 2 3618 07.10.2015- 19:26
Konu Klasör Kapitalizm öldürür: Yaşanılabilir sistem sosyalizmdir proleter 1 3835 25.08.2015- 13:52
Etiketler   Stalin’e,   Yönelik,   Saldırıların,   Hedefi,   Sosyalizmdir
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS