SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Marksizm ve Din           (gösterim sayısı: 4.642)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 19.09.2013- 02:47


Marksizm ve Din


Marks'ın ünlü "Din halkın afyonudur" özdeyişi, Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Katkı-Giriş" te geçer. Öneminden ötürü Marks-Engels defterlerinin pek çoğunda da geçer. Asım Bezirci'nin çevirisiyle şöyle:

"Din insanı değil, insan dini yaratır. İnsan kendini henüz bulmadığı ya da yeniden yitirdiği zaman, din onun bilincidir. İnsanın dünyası insandır, yani devlet ve toplum. İşte bu devlet ve toplum dini meydana getirirler. Din dünyanın bilincidir. Gelgelelim dünya yozlaşmış olduğundan, bilinci de bozulmuştur. Din bu dünyanın genel kuramı, ansiklopedisi, ahlakçıl mantığı, ahlakçıl değeri, görkemli bütünleyicisi, coşkunluğu, kişiyi hayalde gerçekleştiren ve avutan ana temidir. Dinsel yoksulluk bir yandan gerçek sıkıntının, yoksulluğun belirtisi, öbür yandan da onun protestosudur. Din mutsuzluktan ezilmiş bir yaratığın özlemi ( umudu), ruhsuz bir dünyanın ruhu, akılsız bir dünyanın aklıdır. Din halkın afyonudur. (...) Bu bakımdan dinin eleştirilmesi, üzerine aylasını ( halesini) serptiği bu gözyaşı vadisinin eleştirilmesiyle başlar. Eleştirme insanoğlunun zincirlerini örten hayalden çiçekleri söküp atar. Elbette bunu, süssüz ve hayalsiz zincirler taşısın diye değil, zincirlerinden tüm kurtulsun, sahici çiçekler devşirsin diye yapar. Böylece, onun, erginliğe ermiş bir kimse gibi düşünmesine, davranmasına ve kendi gerçeğini kavrayıp işleyebilmesine yol açar."

("Katkı'ya Giriş" dışında, aynı anlamda değişik cümlelerle Marks-Engels; Din üzerine; adlı metinde ve ayrıca Sol Yayınlarının Marks_Engels; Felsefe Metinleri; sah.26-27'de geçer.)

Yazının bütünlüğünden de anlaşılacağı gibi Marks'ın "din halkın afyonudur" sözü, kaba bir din-dindar düşmanlığı içermez. Hatta Marks'ın eleştirisi dini güzellikten yoksun olduğu için değil, gerçek yaşama düşsel bir anlam kattığı için, ve gerçekte onu değiştirmediği ve çirkinlikler içinde bıraktığı için yerer. BU görüş sadece Marks'a özgü de değildir. Paris komünü sırasında Blankistler "dini ortadan kaldırma" amacıyla bir tasarı hazırlığına giriştiklerinde, bu çabayla alay etmiştir. Ona göre emirlerle ve yasalarla bir dini yasaklamak mümkün değildir. Benzer görüşler Lenin'de de vardır.

Marks dinin eleştirlmesi gerektiğini de söyler. Hatta bu eleştirinin bütün eleştirilerin ilk koşulu olduğunu da belirtir. Peki bu eleştiri nasıl olmalıdır? Din nasıl eleştirilmelidir? Bunun yanıtını Marksçılık ve Din adlı makalesinde Henri Lefebvre kaba bir "din düşmanlığı" yaparak değil, dinin toplum ve devletin bilincinden başka bir şey olmadığını açıklayarak diye ortaya koyuyor.

"...'ezilmiş yaratık'ın nasıl ve niçin bir "öte dünya"dan mutluluk beklediğini, teselli aradığını tarihle "göstererek".



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
VforVendetta
[ VforVendetta ]

Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 10.11.2013
İleti Sayısı: 67
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: VforVendetta
Cevap Tarihi: 24.10.2014- 00:35


Dindar olmasamda tanrı inancı olan biriyim kimi zaman manevi veya psikolojik bir kuvvet verebilir eğer temiz ve samimi bir inancıniz varsa ama inancım,duygularim aklımın önüne geçmez bu nedenle rasyonel dusundugumde marxin din hakkindaki görüşleri tutarlı ve empati içeriyor ve aynı zamanda mantıklı sonuçta maddi bir alemde yaşıyorsanız maddenin kendi içindeki kurallarıni ve işleyişini ancak deney,gözlem,akıl ve bilimle kavrayabiliriz bunu yaparken nasilki dialektik materyalizmden faydalaniyorsak pozitivimden,rasyonalizmden,kritisizmden de faydalabiliriz bütün bilimlerin temeli pozitivizmdir, pozitif bilimler tabiri bu felsefi akımın ürünüdür desek sanırım yanlış söylemiş olmayız






Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 03.07.2017- 22:38


Bilim ya da din; teori ya da hurafe; 2 Temmuz Sivas ya da aydınlanma
İlker Belek


Dinin etkisi arttıkça nasıl düşüneceğimiz, yaşayacağımız, yaşamı nasıl anlamlandıracağımız gibi konular da önemli hale geliyor. Dünyanın doğusunda İslam; daha da doğusunda Taoizm, Budizm; batısında Evangelizm, Baptistlik gibi değişik Hristiyanlık dalları…

Dinin etkisinin artması; siyasallaşması, dünyayı yönetme inisiyatifine soyunması anlamına geliyor. Din, etkisini artırmak hırsıyla karakterize bir genetik şifreye sahip bulunuyor.

*****

Dinin etkisi arttıkça din ile bilimin aynı geçerlilik düzeyine sahip oldukları iddiası da yayılıyor. Bu iddia dinin etkisini artırmak için özellikle ortaya atılıyor.

Gerçek ise tam tersi.

Bilim insanın en yakın çevresinden başlamak üzere dünyayı anlama ve değiştirme faaliyetidir.   İlk atalarımızdan başlamak üzere bizi tanımlayan temel özellik budur.

Avının peşinden koşan Homo Habilis’in davranışlarında da, atom altı ölçekteki Higgs Bozonu’nu verilendirmeye çalışan kuantum fizikçisinin pür dikkatinde de aynı dürtü mevcuttur: Gerçeğe olan mecburiyet ve tutku.

Bilim tüm insanlar için yaşamsal etkinliktir. İnsanlar suyun kaynama noktasına dair yasayı tam olarak bilmeseler de günlük hayatlarında onu kullanırlar. Suyu kaynatmak gerektiğinde hiç kimsenin aklına doğaüstü güçleri yardıma çağırmak gelmez.

Bilim bu anlamıyla her insanın amatör faaliyetidir. Doğanın, pratiğin içindedir. Bir ölçüde kendiliğindendir. Gereksinimlerden kaynaklanır. Gerçekliği kavramadan, hayatta kalmak, insan olmak mümkün değildir.

Her insan kendi yaşam alanı içerisinde zorunlu olarak diyalektik materyalisttir.

Din ise tamamen farklıdır. Din insanın insan olmakla alakalı bir özelliği değildir. İnsanların yaşayabilmek için dine gereksinimleri yoktur. İyi ve ahlaklı olmak, toplum olarak bir arada yaşayabilmek için dine ihtiyaç bulunmaz. Hatta çoğu kez tersi doğrudur: İnsanlığın gördüğü en büyük vahşetler her dönemde din adına gerçekleştirilmiştir.

Her din kendisine inanmayı şart koştuğuna göre farklı inançlara tahammülü yok demektir. Hoşgörüsüzlük dinde karakter özelliğidir.

Din insanın yaşamına bundan yalnızca 6000 yıl kadar önce dahil olmuştur. Öncesindeki 3 milyon yıllık dönemde insan tanrısız ve bu manada inançsız yaşamıştır.

Din toplumsal gelişimin belli bir evresinde, sınıflı toplum aşamasında, siyasetle eş zamanlı olarak, kralların marifetiyle, halk sınıflarını sömürmek için toplumların yaşamına dahil edildi.

*****

Bilim ile dini aynı düzeye yerleştirenler aynı zamanda bilimsel düşünceyi küçümseyen, bilgi elde etmek için gereken disiplinli çalışmayla, üfürmeyi, boş inancı aynı kefeye koyan kötü niyetlilerdir.

Bilgi üretmek zor iştir. İki tür bilginin olduğunu söyleyebiliriz:

İlki doğanın içinde hazır olanın açığa çıkarılmasına ilişkindir. Örneğin yer çekimi, doğal seçilim ve kuantal ölçeğin hareketlerine dair bilgiler böyledir. Bu anlamda bilgi insanın zaten gözünün önünde belki de milyonlarca yıldır devam etmekte olan hareketin yasalarının keşfidir.

İkinci tür bilgi ise buraya dayanarak üretilen bilgidir. Yer çekimi yasasını keşfettikten sonra gökte uçacak uçaklar geliştirmemiz, doğal seçilimin farkına vardıktan sonra antibiyotiklere direnç kazanmış bakterileri yok edecek yeni ilaçlar keşfetmemiz, kuantal ölçeğin partiküllerinden yararlanarak tıbbi görüntüleme cihazları üretmemiz bu sınıftandır.

Bilgi üretimi gözlemle, veri toplamayla ve sonra bunların üzerine hipotez inşa ederek başlar. Bilim için her iddia ispatlanmaya muhtaç bir hipotezdir. Hipotezsiz bilim, gözlemsiz, gerçekliğe dayanmayan hipotez olmaz. Bilimde akıldan geçtiği gibi konuşulmaz. Kanıtsız konuşana insan denmez.

Hipotezi hurafeden ayıran şey test edilmeye cesaret gösterebilmesidir. Hipotez alçakgönüllüdür, böbürlenmez, ama kendisini feda edecek ve mevcut bilgilerimize bayrak açacak kadar da cesurdur.

Testi geçen hipotez yasa haline gelir, geçemeyen çöpe atılır, isteyen ona inanmaya devam edebilir, ama saçmalamış olur. Yasalar birleşerek daha kapsayıcı açıklayıcılığa sahip teoriyi oluştururlar. Teori geçerliliği kanıtlanmış epistemolojik bütünlüktür. Teorileşmiş bilgi artık boyun eğmez.

Bilimde inanmak diye bir şey yoktur. “Bana göre” türünden açıklamaların bilim dünyasında hiçbir kıymeti bulunmaz. “Bana göre”leriniz gerçekten de size göredir ve başka hiç kimseyi bağlamaz. Kutsal kitaplar, fetvalar bilimde anlam taşımaz.

Bu anlamda bilim katıdır, hiyerarşiktir, sınanmamış laflara pabuç bırakmaz. Bilimde halk çoğunluğuna dayalı demokrasi işlemez.

İnancın sorgulanmaz kabul edilmesine karşılık, yasa ve teoriler her daim sorgulanmaya açıktır. İnancın saçmalığı ile bilimin gücü bu özelliklerinden kaynaklanır.

*****

Bütün bunlar AKP’nin ve O’nun yandaşlarının akıl ve bilim dışı yaklaşımlarını, din adına insanlık dışı işler çevirmekten sakınmayanların ruh hallerini anlamak için önemli.

Sivas’ı yakanlar, zamanında onların avukatlığını üstlenmiş olanlar, Ortadoğu’da ve dünyanın büyük merkezlerinde inançları uğruna katliamlar gerçekleştirenler aynı ideolojik zeminden, dinden besleniyorlar. Gerçekleri ve insanlığı kendi dar ufuklarında yok ediyorlar.

Bunların ideolojik referansları neredeyse belirsiz bir sınır çizgisiyle ancak birbirinden ayrılabiliyor. Din toplumda bir kez etki göstermeye başladığında, inanç adına nelerin yapılabileceği konusunda Sivas, Reyhanlı, Paris, Londra yalnızca birer ayrıntı olarak kalıyor.

*****

Herkesin inanabileceğini, ama inandığını toplumsallaştırma hakkının bulunmadığını söylememizin de, eğitimin laikleştirilmesini insanın yaşayabilmesi için zorunlu görmemizin de, bilimin halklaştırılması gereğine sürekli vurgu yapmamızın da nedeni hep bunlardır.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 05.07.2017- 19:16


Marksizm ve din konusunda pek çok şey söylenebilir elbette. Marks'ın ünlü sözünün gerçekte çok farklı anlamlar içerdiği de tekrar tekrar dillendirilebilir. Ama bugünün Türkiye'sine bakıldığında ''din halkın afyonudur'' aforizması abartısız yerine oturuyor. Yoksa böyle bir siyasi anlayışa iktidara geçtiği onbeş yıla rağmen verilen yüzde 50'lik bir desteğin başka nasıl bir açıklaması olabilir?



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Marksizm-Leninizmin reddi: Post-Marksizm spartakus 0 3650 24.09.2014- 00:10
Konu Klasör Bir Marksizm’den “bin Marksizm”e teori umut 12 9429 16.04.2015- 12:07
Konu Klasör Marksizm dayanışma 2 4008 09.07.2015- 17:20
Konu Klasör Marksizm spartakus 4 4931 18.04.2022- 01:58
Konu Klasör Marksizm ve DİN melnur 2 6078 18.09.2021- 20:25
Etiketler   Marksizm,   Din
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS