SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   [2] 
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 27.11.2017- 08:44


Prof.Celal Şengör bu kez   ''ideal yönetim monarşidir'' diye yumurtlamış.

http://haber.sol.org.tr/toplum/diski-yedirmek-iskence-degil-diyen-celal-sengor-ideal-yonetim-monarsidir-218607

Resim Ekleme

Bu adama gerçekten şaşırıyorum. Türkiye'nin en önemli bilin insanlarından biri, dünyanın sayılı bilim insanı ama şu söyledikleri sıradan bir cahilliğin bile ağzından çıkmayacak şeyler. Dün akşam Habertürk'teki Teke Tek programında izledim İlber Ortaylı ile birlikte yaptıkları program gerçekten önemli, tam bir entellektüel aydın dedirtecek cinsten. Ama Şengör'de garip bir durum var. Tamam dilinin kemiği yok. Apzına geleni söyleyebiliyor. Dün akşam da Bülent Ecevit'e hiç gereği yokken ''cahil adam'' deyiverdi. Tepkiler gelince bu kez açıklamasını yaptı. Siyaset dışında fazla bir şey bilmiyormuş! Aslında bu sözü üzerinde de durmak gerek. Ecevit siyaset dışında bir şey bilmediği için cahilse, bir şeyler bildiğini sanıp ta seçme saçmalardan başka hiçbir şey söylemeyen ve ahkam kesenlere ne demeli?

Prof.Celal Şengör ( kendisi de söylemişti) tam bir asker(lik) hayranı. Hayatın belli bir disiplin içinde yaşanmasını istiyor, bekliyor. Toplumsal alandaki cahillikten yakınırken bunun nedenleri konusunda hiçbir fikre sahip değil, bu konuda hiç kafa yormuyor. Sonuçları olduğu gibi alıyor ve o sonuçlar üzerinden kendince yorumlarda bulunuyor.

Prof.Celal Şengör'ün özellikle jeoloji ve evrim konusundaki görüşleri çok önemli, çok değerli. Onun önemsenmesi gereken bir bilim insanı olduğunu kabullenmemek mümkün değil. Ama siyaset konusunda zırcahil bir adam. Üstelik, şunu da eklemeliyim; Ecevit cahil olduğu konularda hiç de ahkam kesmiyordu, ama Şengör öyle mi? Prof. ünvanı ona hemen her konuda saçmalama hakkı verdiğini mi sanıyor?

Yazık, insan bilimsel ünvanının verdiği krediyi bu kadar gereksiz bir biçimde harcamamalı. Bu kadar değerli bir bilim insanının toplumsal konularda da asgari bir bilgiye sahip olmasını ve o bilgileri doğru, toplumun çıkarına uygun bir şekilde kullanabilme   becerisine sahip olmasını beklenir.

Prof. Celal Şengör'de ne yazık ki böyle bir çözümleme becerisi yok.

Gerçekten yazık!



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 13.01.2019- 18:04


Celal Şengör hocanın siyaset konusunda söyledikleri bir yana, çok önemli bir bilim insanı olduğu da bir gerçek. Dün ( cumartesi günü) Halk tv.de Gürkan Hacır'ın programında (''evrim profesörü Ali Seyfi Demirsoy ile birlikte) izlemiş ve programı kayıt etmiştim. Biraz önce kayıttan bir kez daha izledim. Sanırım halk tv. bugün de tekrar verilmiş. Gerçekten de doğa ve bilim tarihi konusunda eşsiz bir birikime sahip. Ali Seyfi Demirsoy hoca da kendi dalında -biyoloji- çok önemli bir bilim insanı. Ama Celal Şengör'ün önemi sahip olduğu bilimsel bilgi dışında o bilgileri çok popüler bir dille aktarabilmeyi de becerebilmesi. Pek ilgi duyulmayan bir konuda Celal Şengör'ü saatlerce dinleyebilmek mümkün.

Hocanın siyaset konusunda açıklamalar yapmasının önüne geçmek için de bilimsel bir çerçevede hemen her gün televizyonlara çıkarmak ve şaka bir yana, böylesi bir beynin sahip olduğu bilgi birikiminin bir şekilde kayıt altına alınması gerek. Artık her gün program mı yaptırmak, yoksa başka bir formül mü bulunur, bilmiyorum ama mutlaka değerlendirmek lazım. Bilim konusundaki her açıklaması gerçekten hayranlık uyandırıcı.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 03.02.2019- 08:22


Celal Şengör ölümden korkuyor mu
Ahmet Koyuncu yazdı...



"Cahildim, dünyanın rengine kandım" diye başlıyordu Neşet Ertaş… İşte bu sözü ile hayatı özünden yakalıyordu. Peki sizlere sormak isterim. Bu gün içerisinde yaşadığımız kapitalist dünyanın rengi neydi? Yanıt… BAŞARI… İşte bu nedenle başarının tek kriter olarak kabul edildiği Neo-liberal çağda narsisizm bir salgındı.

Çünkü her başarı omnipotansı (tüm güçlülük halini) yaratıyordu. Başardıkça, egolar bir balon gibi şişmeye başlıyordu. Bu başarmışlığa, bir de medyatiklik eklendiğinde ise devasa boyutlara ulaşıyordu. Sonra ayakları yerden kesiliyor, çıktıkları yükseklikte sadece kendisi gibi uçan egoları görüyorlar ve kusursuz bir şekilde haklı olduklarına inanıyorlardı.

İşte bu noktada sizlere Sn. Celal Şengör’ü sormak isterim. Ülkemizde onun kadar başarıları olan başka birileri var mı? Peki bu kadar çok şeyi başarmış olan 64 yaşındaki bir insanın, 'elin dangalağını yaşatmak', ‘cahil cahili seçiyor’, ‘insan harabesi’, ‘bok yedirmek işkence değildir’, ‘aptalı tanımak’ gibi absürd sözleri söylemesinin izahı ne olabilir ki?

Yanıt… Toksik doz omnipotans… Narsisizminin çatlaklarının arasından sızan Malthus’çu kibir… Biraz da dürtüsellik (tıbbi mahremiyet nedeniyle daha fazla açıklama yapamıyorum). Ki, dürtüsellik dahilerin en büyük sorunuydu. Ne yapsın Celal Şengör Hoca… Konuşurken işlem belleği senkronizasyonu kaybediyordu. Bombayı patlatıyor, sonra kıvrak zekası ve Fatih Altaylı gibi entelektüel (!) dostlarının programları ile de kurtarıyordu.  
 
YAŞLI ADAM BİLGELİĞİ… YAŞLI KADIN BİLGELİĞİ…
Oysa tam tersine, altmışlı yaşlarına gelmiş olan Celal Şengör Hoca’nın olgunlaşan bir başak gibi eğilmesi gerekmez miydi? Hatta bu gün neo-liberal sistemde eksik olan bu değil mi? Yaşlı adam ya da yaşlı kadın bilgeliği… Sn. Celal Şengör gibi bilim insanları ise bilgi ile doluydu. Ama bu bilgi, onları birer bilge yapmaya yetmiyordu.

Bu gün, bu sistemde kendisini tamamlamasına izin verilmeyen bireyler, 50-60’lı yaşlarına gelmelerine rağmen birer yol göstericiye dönüşemiyorlardı. Yaşlı insan bilgeliğinden yoksun kalan toplumlar ise, yollarını kaybediyordu.

Örneğin yaşlı kadın bilgeliği ile topluma örnek olması gereken Süperstar Ajda Pekkan ve Hülya Avşar… 60-70yaşlarına yaklaşmalarına rağmen hala seksi imajlarından vazgeçmiyorlardı. 50 yaşına merdiven dayamış olan Megastar Tarkan ise, hala 20 yaşındaki ‘kıl oldum abi’ tipiyle geziyordu.

Çünkü sistem onları birer ilah olarak topluma tanıtmıştı. İlahlar ölmezdi, ama onlar yaşlanıyorlardı. Çünkü Neo-liberal sistemde herkes yaşlanmaktan korkuyordu. Hiçbir kadın gençliğini, güzelliğini; hiçbir erkek ise fallusunu kaybetmek istemiyordu (1). Yaşlanmamak içinse kozmetiğe, estetiğe ve hatta Viagra’ya tutunuyorlardı. İşte bu çivisi çıkmış olan mutsuz topluma ise antidepresan yetiştirilemiyordu.  

CELAL ŞENGÖR ÖLÜMDEN KORKUYOR MU?
Peki Celal Şengör Hoca yaşlanmaktan ve ölmekten ne kadar çok korkuyordu? Her ne kadar kendisi kadavra, bilimsel amaç şeklinde açıklamalar yapsa da, ölümden korkmadığını söylese de, bu konuda merhum babası ile ilgili söyledikleri onu ele veriyordu. Kendisi "iyice yaşlanıp, yatalak olduktan ve etrafı ile teması kesildikten sonra, babasının ziyaretine gitmediğini" söylüyordu. Daha sonra ise "babasının mezarını bir daha göreceğini sanmadığını" söylüyordu. "O böyle isterdi" diyerek rasyonalizasyon yapıyordu.

Çünkü Sn. Celal Şengör’ün başarılara doymadığı bu çağ, ‘yanılsamalar ve rasyonalizasyonlar’ çağı idi (2). Geçen yazımda ne demiştim? İlkel insan bilgisizliği nedeniyle yanılsamalar içerisinde idi. Modern insan ise "bakar-kör" olduğu için…

Liberal sistemin sembolleri ve ikonları ile çevrilmiş olan insanlar için ‘mükemmmel bir dünyada, özgür olarak yaşadıkları’ sanrısının devam etmesi gerekiyordu (2). İşte bu nedenle ego devreye giriyordu. Tıpkı Celal Şengör Hoca’nın yaptığı gibi; rasyonalizasyon, gerçeğin yerini alıyordu.

Peki o yaşlanmış babasına baktığında ya da mezarına gittiğinde karşılaşacağı gerçek neydi?

ÖLÜM ve yok olma… İşte bu noktada ‘Celal Şengör Hoca, mezarlığın temsil ettiği gerçekten mi kaçıyor’ sorusu akla geliyordu. Çünkü ölüm, hayatın gerçeğiydi. Her doğan şey zamanla bozuluyor, parçalanıyor ve ölüyordu. Anne rahminin mezarında başlayan hayat, 180 derecelik bir döngüden sonra mezarın rahminde bitiyordu (1). İşte bu gerçek, özellikle kendisini tamamlamamış olan insanları derinden etkiliyor ve korku yaratıyordu.  

Hatırlıyorum da… Anatomi laboratuarımızın kapısında Latince ‘ölüm hayatın öğretmenidir’ diye yazardı. Daha yirmili yaşlarımda bunun ne demek olduğunu anlayamamıştım. Ama Celal Şengör Hoca’nın babasını kaybetmesinden 6 ay sonra, ben de babamı kaybettim. Babamın cenazesine binlerce insan katıldı. Oysa babam eğitimli ya da zengin bir insan da değildi.
İşte o gün şunu gördüm. Babam o kadar insanı; insanlığı ile, adamlığı ile biriktirmişti. Bizler ise doktor, avukat, mühendis unvanlarının arkasına saklanan zavallılardık. Babamın ölümü, gerçekten de hayatımın öğretmeni olmuştu. Çünkü unvanım benim daha iyi bir insan olmamı, adam gibi adam olmamı engellemişti. Başardıklarımın omnipotansıyla bunu görememiştim.
Çünkü yaşadığımız kapital çağında insanın değeri, yaptığı iş ile eş değerdi (3). İnsanlar unvanları ve dış görünüşleri ile değerlendirilip, gerçekte ne olduklarına bile bakılmıyordu (2). Hatta bireyin statüsü ne kadar tükettiği ya da ne kadar harcadığı ile belirleniyordu. Erich Fromm’a göre, bireyin özgüveni ise, başkalarının kendisi hakkında biçtikleri değerden başka bir şey değildi. Bir de paran kadar saygı gördüğün riyakar mekanlar eklendiğinde, bir tüketim hayvanına dönüştüğünü bile göremiyordun.

MEZARLIKLAR CELAL ŞENGÖR GİBİLERLE DOLUYDU

Peki Celal Şengör Hoca neden mezarlığa gitmek istemiyordu? Çünkü o mezarlıklar, kendisi gibi önemli insanlarla dolu olduğundan olabilir mi, demekten kendimi alamıyorum.  
İşte bu noktada ölüm psikolojisi ve başa çıkma stratejileri üzerine birkaç söz söylemek gerekiyordu (4). Ölümden sonrasının belirsiz olması, ölüm korkusunun en önemli nedeniydi. Hatta mitologlara göre; mitlerin, mitosların ve dinlerin ortaya çıkmasının da en önemli nedeniydi (1).

Peki yaşarken ölüm korkusu ile nasıl başa çıkılabilirdi? Değişik stratejiler vardı. Örneğin ölümü kabullenme… Vasat insan, ölümü hayatın bir parçası olarak görüyor ve kendisini tamamlamaya çalışıyordu. Kendini tamamlamanın ise birçok yolları vardı. Çoğunlukla dini inanç üzerinden gidilen bir yol hakim kültürdü ve tercih ediliyordu.  
Psikanalistler ise dini görüşü, aslında insanlıktan kaytarma gayretinin bir türevi olarak görüyordu (5). Dini inanç boyutunda; narsistik yetersizlikten muaf bir ego idealini Tanrı’ya yakıştıran, dünyanın biricikliği yerine fani ya da yalan olduğu söyleyen, cenneti ise dünyevi acizliğin sıfırlanacağı, ıstırabın dineceği ve tüm güçlü bir benlik halinin mümkün olduğu ideal mekan olarak varsayan bir yaklaşım mevcuttu.(5)

Hatta Psikanalistler, dinlerin önerdiği yolun tam tersini savunuyordu. Ruhsal olarak büyüme ve olgunlaşmanın, insanileşmekten ve dünyevileşmekten geçtiğini, bunun da dünyadaki olanlarla cesaretle yüzleşmek ve hesaplaşmak ile mümkün olabileceğini söylüyorlardı(5).

CELAL ŞENGÖR HOCA BİR SOSYAL DARWİNİST Mİ?  

Peki Neo-liberal sistemde insanlar ölüm düşüncesi ile nasıl başa çıkabiliyorlardı? Çoğunlukla ölümü inkar ederek ya da ölüme meydan okuyarak… İnsanların tehlikeli sporlarda ölüme meydan okuyarak sınırlarda mutluluğu aradığı görülüyordu.

Ama insanların önemli bir kısmı ise şişen egoları ve omnipotansı nedeniyle ölümü inkar ediyordu (1). Ölüm korkusunu unutmak içinse, kendisini işine veriyor ve başarıdan başarıya koşuyordu. İşte Celal Şengör Hoca’nın da başarıdan başarıya, programdan programa koşmasının nedeni bu olabilir miydi? Çünkü günümüzde ölümlü olma gerçeğinin yerini, popülerlik üzerinden ölümsüzlüğü arama yanılsaması alıyordu.

Oysa çok önemli bir gerçek gözden kaçıyordu. Celal Şengör Hoca’nın bir sosyal Darvinist olduğu… Size sorarım. Uzun dönemler boyunca ‘doğanın dengesini bozar’ diyerek fakirlere yardıma karşı çıkan Malthus’la, şimdilerde ise ‘elin dangalağına organ verip onu yaşatmanın anlamı yok’ diyen Celal Şengör Hoca arasında bir fark var mı?  

Zaten oligarşiden bahsetmesi, aptalı tanıması, küfretmeyi komiklik zanneden Şaban filmlerine katlanamaması… Darbeci general kankalarının arkasında durması… "Bok yedirmek işkence değil" sözlerini etmesi… Sosyal Darvinist ailelerin, sıradan insanlar için savunduklarıyla paralel değil mi?  
Sözün özü… Literatürü araştırdığınızda, Celal Şengör Hoca için ‘elitist’ yakıştırmasının çok hafif kaldığını görürsünüz.
Çünkü onun anlattıkları, sosyal Darvincilik’tir.
O ise, Malthus’un harika çocuğudur.

Ahmet Koyuncu
Odatv.com

KAYNAKÇA:
1) CAMPBELL, Joseph, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, Kabalcı Yayınları, İstanbul, 2000
2) Gürel, K. T. (2007). İkon-İktidar İlişkisinin İletişimsel İncelenmesi (Doctoral Dissertation, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü).
3) Altıparmak, İ. B., & Durakoğlu, A. (2016). Franz Kafka’nın ‘Dönüşüm’adlı Eserinin Sosyolojik Açıdan Analizi. Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi.
4) HÖKELEKLİ, H. Din Psikolojisi, TDV Yayınları, Ankara-1993 “Ölümle İlgili Tutumlar ve Dinî Davranış”, İslamî Araştırmalar Dergisi, Ankara-1991, C.5, S.2, sh. 83-91
5) Kızıltan, H. Yeryüzü Mutsuzluğu. SURET Psikokültürel Dergisi Sayı: 10 (Ed: Kızıltan, H.) Yıl:2018.

https://odatv.com/celal-sengor-olumden-korkuyor-mu-03021911.html



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 12.12.2019- 10:19


Yazık, insan bilimsel ünvanının verdiği krediyi bu kadar gereksiz bir biçimde harcamamalı. Bu kadar değerli bir bilim insanının toplumsal konularda da asgari bir bilgiye sahip olmasını ve o bilgileri doğru, toplumun çıkarına uygun bir şekilde kullanabilme   becerisine sahip olmasını beklenir.

Prof. Celal Şengör'de ne yazık ki böyle bir çözümleme becerisi yok.


Bir üstte böyle söylemişim. Paragraftaki yoruma şu anda da aynen katılıyorum. Altındaki öne çıkarılan saptamaya ise biraz daha açıklık getirmek gerekiyor; şöyle, Celal Şengör'de kuşkusuz bir çözümleme/analiz becerisi vardır. Ama sanırım, hocanın en önemli sorunu, belki kendi dalında dünyanın en önde gelen bilim insanlarından olduğu gerçeğinin verdiği güvenle yeterli bilgi olmadan bir saptama yapmayı bir yorumda bulunmayı alışkanlık haline getirmiş olması. Celal Şengör'ün sorunu bu. Yeterli bilgi edşinilmeden salt mantıkla, mantıksal bir yöntemle doğru bir bilgiye ulaşılamayacağı ve doğru bir yorumlamada bulunulamayacağını hoca bilmez mi; mümkün mü böyle bir şey? Ama işte şu tez canlılığı, şu uzmanı olduğu konuların dışında da sanki bir otoriteymiş gibi bir şeyler söyleme çabası hocayı gerçekten saçma sapan durumlara düşürüyor. Değişeceği de yok...

BirGün'de gördüm haberi,   (https://www.birgun.net/haber/ilber-ortayli-dan-celal-sengor-un-sozlerine-yanit-279628 ) ''İlber Ortaylı'dan Celal Şengör'ün sözlerine yanıt'' başlığı altında...   Celal Şengör kendisine sorulam bir soruya verdiği yanıtta, ''" En cahil Türkler, Müslüman Türklerdir. Özellikle Osmanlı Devleti benim kanaatimce Türk tarihinin en alt noktasıdır" demiş ve İlber Ortaylı da yanıtını yapıştırmış: '' "Osmanlı'yı anlamayanın İskenderiye hamalı kadar değeri yoktur"   :)

Ülkenin, alanında dünya çapında önemi olan bir bilim insanımızla yine   önemli bir tarihçimizin karşı karşıya getirildiği konunun kendisi bir yana, şu kullanılan üsluba bir bakar mısınız? Seviye yerlerde... İlber Ortaylı kendi alanına girildiğinde saçma sapan yapılan yorumlara bu üslupla bir yanıt vermeyi kendinde bir hak gibi görüyor; hakkı da olabilir; ama Celal Şengör'ün bu kaçıncı sivriliği?

Zaten okumayan bir toplumuz, zaten kulaktan dolma bilgilerle konunun uzmanıymış gibi keskin cümleler kurarak yorumlarda bulunmayı alışkanlık haline getirmiş bir toplumun bireyleriyiz Celal Şengör Hocamız bu yanlış ve gereksiz   tavrıyla bu yanlış alışkanlığımıza   kötü örnek bir olduğunun farkında değil mi?

Bu kötü alışkanlık, dünya çapında bir bilim insanımız olan Celal Şengör'e gerçekten hiç yakışmıyor!



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 18.02.2020- 09:05


Tuhaf günlerin aydınları - Metin Çulhaoğlu

Sonunda Doors’un dediği gibi oldu: Tuhaf günler izimizi sürdü, gelip bizi buldu (Strange Days, 1967).

Doors’un 68’i bir yıl önceden haber verdiğini söyleyemiyoruz; 68’de yeni olan vardı, ama herhangi bir tuhaflık yoktu. Gerçekten tuhaf günler geçtiğimiz yüzyılın son on yılında gelip çattı, sürüyor. Türkiye’de de tanık oluyoruz, yaşıyoruz…  

Tuhaf günlerin bir tezahürünü aydınlarla kamuoyu arasındaki etkileşimde görebiliyoruz. Bu etkileşim, 1980 öncesine göre köklü biçimde değişmiş görünüyor. Artık topluma gerçekleri anlatan, söyle ya da böyle yol gösteren aydın çok geri plana düştü. Yerini, ne yapsam da ezber bozsam, ne desem de flaş olsam, çok tartışılsam derdindeki aydına bırakmıştır.

Karşılıklıdır; zaten tuhaf günlerin kamuoyu da gerçekliği ve faydası olmasa bile kendisine “şok açıklamaların”, “gündem değiştirecek çıkışların” iletilmesini istemekte, “bana bunlarla gelin” demektedir.

***

Hakkını vermek gerekirse, az önce bir boyutuna değindiğimiz tuhaf günlerin Türkiye’ye de geleceğini başka herkesten önce (80’lerle birlikte) gören ve gereğini yapan aydın, Yalçın Küçük olmuştur. Yakın zamanlara kadar hep “şok açıklamalar” yapmış, “gündem değiştirecek” sözler söylemiş, “ezber bozmuş” ve elbette “çok tartışılmıştır.”

Türkiye’de “bu işi” en uzun süre yapan odur.

Son dönemde sağlık sorunlarından kaynaklandığını öğrendiğimiz bir sessizlik içindedir.

Küçük’ün kısa sürede sağlığına kavuşup yeniden “aramıza” dönmesini temenni ediyoruz.

***

Tuhaf günlerin aydınları diyorsak akla gelen iki isim daha var: Celal Şengör ve İlber Ortaylı. Üstelik bu ikisinin, işin içine Yalçın Küçük’ü ve komünistleri de katan, ancak “iğrenç” denebilecek bir muhabbete girdiklerini biliyoruz.

Okur belki şaşıracak; ama bu iki isme hemen “saydırmak” yerine “sorunları” nereden kaynaklanıyor, görebildiğimiz kadarıyla oradan devam edeceğiz.

Marksist düşünce ve yöntem açısından bakıldığında Celal Şengör ve İlber Ortaylı, belirli dengeler içinde tutulması gereken ögelerden birini alıp bunu en uçlara taşıyan insanlardır.

Celal Şengör, dümdüz bir aydınlanmacı, küt bir pozitivist, kaba bir materyalist ve bir bilim fetişistidir. Toplumların seçim falan gibi şeyler olmadan, her bilim dalının o dalın en seçkin iki temsilcisi tarafından temsil edildiği bir “yüce meclis” eliyle yönetilmesi fikrine itiraz edeceğini sanmıyoruz. Nazi sempatizanı olduğunu da söyleyemeyiz; ama 1930’larda Almanya’da yaşasaydı özellikle Hermann Göring’e ve Luftwaffe’ye en azından sempatiyle yaklaşacağı kesindir.

Kendisi, diyalektikten, üretim tarzlarına özgü dinamiklerden ve sınıf mücadelelerinden arındırılmış, mutlak gerçek olarak başka her şeyin üzerinde duran bir bilim anlayışının, bir tür materyalizmin temsilcisidir ve zorunlu olmasa bile buradan kaba bir Marksizm düşmanlığı ve anti-komünizm çıkması büyük olasılıktır.

Elitizm çıkacağı ise kesindir: Zamanında aydınlanmanın seçkin temsilcilerinden Voltaire de “uygarlıktan nasibini almamış” halkları hakir görmemiş miydi?

***

Ortaylı’nın “sorunu” ise tarihselciliğin ve bu yaklaşımda yeri olan tarihsel göreliliğin adeta mutlaklaştırılmasındadır. Marksist tarih anlayışı, tarihsel olayların, süreçlerin ve kurumların kendi koşullarına göre anlamlandırılmasını ve açıklanmasını öngörür; ama bunlara bir kaçınılmazlık, gelişkinlik ve mükemmellik izafe etmez. Ortaylı’ya göre ise örneğin Osmanlı’da ne varsa kendi döneminin mutlak zorunluluğu olarak ortaya çıkmıştır; çoğu kez de en “mükemmel” haliyle…

Ortaylı, tarihe sınıfsallık ve sınıf mücadeleleri boyutuyla (da) bakma açısından hocası Halil İnalcık’ın gerisindedir. Onun için özellikle kendi alanındaki tarihsel vakıalar, daha genel bir çerçeveye oturtulması gerekmeyen, dahası karşısında adeta secdeye varılacak, kendi başına mutlak gerçeklerdir.

Kuşkusuz, bunları bilmeyenler de cahil cühela takımıdır.

Örneğin Osmanlı’da Tanzimat devri mülki idare sisteminde kapı kethüdalığı müessesesinin inceliklerini bilmeyen biri, kim olursa olsun cahildir!

***

Peki, halkımız Şengör’ün bilimciliğine ve Ortaylı’nın tarihçiliğine büyük değer biçtiği için mi bu insanları izliyor, ne dediklerini dinliyor?

Ne gezer…

Tuhaf günlerin aydınları bunlarsa, aynı günlerin “sıradan” insanları da cahil addedilmekten özel haz alanlar, büyük ihtimalle “Bu cehaletimle iyi ki boyumdan büyük işlere kalkışmıyorum” huzur ve tesellisi arayanlardır.

https://ilerihaber.org/yazar/tuhaf-gunlerin-aydinlari-109696.html



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Proleter_Devrimci
[ Proleter_Devrimci ]

Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 19.01.2019
İleti Sayısı: 132
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

26 kere teşekkür edildi.
44 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: Proleter_Devrimci
Cevap Tarihi: 18.02.2020- 19:00


Aydın, sadece gelişkin bir kelime dağarcığı olan veya herhangi bir bilim dalı ile ilgili olarak belli bir yetkinliğe sahip olan kişi demek değildir. Aydın, daha iyi ve adil düzene dair bir ütopyası olan, bu yönde düşünsel olarak baskı uygulayan kişi demektir. Bir kişiyi Cengiz Han'ın falanca komutanı hakkında 2 saat konuşmak değil, eşitlik ve özgürlük yönünde toplumsal mücadelede oynadığı kanaat lideri önderi aydın yapar. Daha iyi bir düzenin kurulması için kitlelerin bilinçlendirilmesi noktasındaki rolü ona aydın sıfatı kazandırır.

Meseleye bu bağlamda yaklaştığımızda Sayın Şengör, iyi bir jeoloji profesörü ve çeşitli tarih konularında belli bir birikime sahip olsa bile ne yazık ki bir aydın değildir. Zira bir entelektüeli aydın yapan ince çizgi, onun ilerici mücadelede oynadığı rol doğrultusunda belirlenir. Ne yazık ki Sayın Şengör, yüzlerce aydının ve bu ülkenin geleceği olacak pırıl pırıl devrimci gençlerin öldürülmesine yol açan, uyguladığı politikalar ile Türkiye'de ki tüm ilerici değerleri ortadan kaldıran 80 darbesinin mimarı Kenan Evren hakkındaki sözleri ile bu çizginin ilerisinde değil, gerisinde konumlandığını göstermiştir.







Bu ileti en son Proleter_Devrimci tarafından 18.02.2020- 19:03 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   [2] 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör 'Erdoğan’ın kaybetmesi için hem taktiksel hem de stratejik olarak her şeyi yapacağız'... melnur 0 997 25.12.2021- 10:18
Konu Klasör Evrenin 13.7 milyar yıl önceki görüntüsü melnur 0 3983 16.08.2013- 19:12
Konu Klasör Kozmik ağlar: Evrenin bir yerleşim planı mı var? melnur 0 1409 16.02.2020- 02:19
Konu Klasör Evrenin fosil kayıtlarından yeni bir seda melnur 0 3394 29.03.2014- 16:47
Konu Klasör Nerede yanlış yaptılar? melnur 2 1981 23.04.2021- 03:58
Etiketler   Prof.,   Şengör:,   Evrenin,   yaptığı,   her,   şeyi,   onaylıyorum
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS