SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   [2] 
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
hakkı
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: hakkı
Cevap Tarihi: 03.01.2016- 13:11


Alıntı Çizelgesi: solcu yazmış


Hakkı sen hep emirle mi hareket edersin? Birisi sana evini işçi mahallesine taşıyın demiş, sovyetler çökünce demokrasi mücadelesi önemli olmuş, bu sefer size evlerinizi alevi bektaşi bölgelerine taşıyın denmiş. Böyle bir şey oldu mu olmadı mı, doğru mu yanlış mı düşünmüyor musun? Bu konunun Gorz ile ne ilgisi var. Fransız komünist partisi üyesi olduğunu da söylemişsin. Bunları neden yazıyorsun. Bunlar elveda proleteryacılığı doğru mu kılıyor? Ne anlatmak istediğin anlaşılmıyor, sahi sen ne anlatmak istiyorsun?



Eee Ne yapacaksın bizim parti üyesi olduğumuz dönemlerde cep telefonu yoktu mesaj da gelmiyordu yasal çalışma imkanı da yoktu.
Parti dendiğinde çelik disiplin anlardık çünkü Lenin öyle demişti. Soru sorma itiraz etme hakkı zaten mümkün değil
talimat parti tüzüğü yerine geçerdi, yoksa kapı dışarı. Kapı dışında durmaya razısın da bir de hain olma ihtimali çok .
Bayramlarda güzel bir şey giyemezdik moda bize arşın arşın uzak burjuva olmak gibi pislikle anılabilirdik.

İşte kolay değil proleter disiplini proleterya öncü demek kolayda öncü olmak bayağı bedeller ödetiyor insanlara.
Bu kadar sıkıntı çek ondan sonra gel elveda deme.
En iyisi biz sosyalizm kurmayı kapitalistler bırakalım, hazır onlar kursun biz yönetelim.

Gorz, Darvey salla gitsin hem de elveda dememiş oluruz.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
KARINCA
[ KARINCA ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 31.10.2013
İleti Sayısı: 105
Konum: İstanbul
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: KARINCA
Cevap Tarihi: 03.01.2016- 13:31


Hakkı Arkadaş Lenin'e biraz haksızlık yapmıyormusun?
Belki de bugüne değin gelmiş,geçmiş tüm Komünist Partilerin içersinde en demokratik olanı Bolşevik Partisi değilmiydi?

Eğer parti tarihini incelersen,tüm kararlar,parti kurullarınca enine,boyuna tartışıldıktan sonra alınırdı.
Ancak karar alındıktan sonra tüm parti üyelerinin bu kararlara uyması zorunluluktu.
Bu bize Komünist Partinin işleyiş ilkesi olan DEMOKRATİK MERKEZİYETÇİLİĞİ gösterir.

Zaman zaman bazı üyelerin karar alındıktan sonra   bile alınan karara itiraz ettikleri görülür.
Örneğin Kamanev ve Znovyev,ayaklanma kararı alınmasına karşın bu karara itirazlarını sürdürmüşlerdir.

Lenin bu hatalı tutuma karşı bile onlara hoşgörüyle yanaşmıştır.
Devrim sonrası onlara önemli görevler vermiştir.

Sen Komünist Parti'nin Demokratikliğinden na anlıyorsun?
Komünist Parti işçi sınıfının politik iktidarı ele geçirme,yığınları bu iktidarı almak için hazırlama aracıdır.
Bu iktidar savaşın da koşulları sadece Komünist Parti belirlemez.

Bilirki Burjuvazi iktidarı kendisine gümüş tepsi içersinde sunmayacaktır.
Bunun için de elindeki tüm araçları,orantısız biçimde iktidarı vermemek için kullanacaktır.

Böylesi koşullarda Komünist Parti'nin disiplinli olması,merkezi olması,seni niye rahatsız eder?
Buna zıt özellikleri olan bir Komünist Partiyle İktidar Savaşına girmek,bu savaşı en baştan kaybetmek değilmidir?






Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
hakkı
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: hakkı
Cevap Tarihi: 03.01.2016- 13:50


Ben eleştirilere hiç darılmadım çünkü arz ın merkezine kendimi koymadım. Sn Karınca .

Sovyetler yıkıldıktan sonra bir çok insan gibi bende dalgalandım çeşitli arayışlar, geçmişin hataları pişmanlıklar ve üzüntü kahır her kes gibi beni de buldu.

Ne yazıkki neden soruları sorma gereği bulduk.

Tarihsel bir arama sonucu 1917 devriminden sonra bir tek işçi sınıfın önder olduğu her hangi bir sosyalist devrime rastlamadık.
Yaşadığımız tarihte ve okuduğumuz kitaplarda insandan edinilen artık değerin bir dev olmadığını da gördük ve işte o zaman sermaye birikimi nereden elde ediliyor sorusu Marx a sorduk Bize cevabı sadece artık değer olmadığı birikmiş sermayelerin büyük sermayelere katılımıda sermaye birikimini oluşturduğunu bize Marx söyledi.

Bu işi en iyi düzenleyenlerin Ticaret (marx hırsızlık diyor) ve bankacılık olduğunu biz ondan öğrendik.

Makinalar vasıtası ile elde edilen artık (nisbi)değerin mutlak artı değere göre yüksek olacağını ama bunun da bir sınırı olduğunu gine bize marx söyledi.

bazı işçilerin üretgen olduğunu artık değerinde üretgen işçiden elde edildiğini bazı işçiler artık değer üretmediğini ama sermaye ürettiğini yine o söyledi .
Hatta bazı kapitalistlerin banka sermayesinin işçileri olduğunu da bize söyledi.
İşçi sınıfı egemen üretimde ağırlıklı olarak üretgen yeteneklerini kaybettiğinde   sermeye birikiminde etkinliğinide kaybeder.
Onun için manifestoda işçiler kapitalistlerden kurtulmak ister kapitalistlerde işçilerden der ama kapitalistler bu kurtulmayı işçilerden daha fazla ister der.
Bu kurtuluşta teknolojinin gelişmesidir.

İşte Andey Gorz da bundan söz eder bazı meslekler robotların karşında yok olduğunu makinalar işçilerin yerini aldığını ve işçilerin hiç bir şey olacak kadar işlevsiz olduğunu anlatmaya çalışır.
İşte toplumsal proleterya tesbiti bu analizden sonra utangaç ça söylenmiş bir sözdür bunu bir çok sisyasi analizci söylemiştir.
Bu tür analiz Davit Harwey de yapmaktadır .
Kapitalizm isdihdam yaratmak için bir sürü beslek icad etmiştir ve bu meslekler genel anlamda işçi yaşam biçimleri ile özdeşleşsede işçi sınıfı kapsamı içine girmez çünkü ücret sisteminden çok yetenek sistemine dayanır. Bu kişilere işçiden çok emekçi denilebilir.

Bu bu soruları A.Gorx a sorma durumumuz yok çünkü bu dünya artık yaşanası bir dünya değil deyip intihar ederek çekip gitti.

Artık soruları kendimize soracağız .Cevapları da yaşamda bulacağız.

İşte gezi eylemleri işte taksim isyanı katlımcılar bundan sonraki isyancılardır. Devrimin özneleri onlardır. Ne kadar işçiler ne kadar emekçiler ne kadar umutsuzlar bunun ayrıtılarını bzi yapacağız.

Kimi nerde örgütleyeceğiz kimi isyana çağıracağız eylem merkezleri nereleridir bize bunu gezi eylemleri söylemiştir.

Teorik olarak müksüzlerin, müklsüzleştirenlere karşı baş kaldırısı devrim olacaktır.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
hakkı
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: hakkı
Cevap Tarihi: 03.01.2016- 14:17


Alıntı Çizelgesi: KARINCA yazmış

Hakkı Arkadaş Lenin'e biraz haksızlık yapmıyormusun?
Belki de bugüne değin gelmiş,geçmiş tüm Komünist Partilerin içersinde en demokratik olanı Bolşevik Partisi değilmiydi?

Böylesi koşullarda Komünist Parti'nin disiplinli olması,merkezi olması,seni niye rahatsız eder?
Buna zıt özellikleri olan bir Komünist Partiyle İktidar Savaşına girmek,bu savaşı en baştan kaybetmek değilmidir?




Valla ben yapmadım onu Türkiye devrimci hareketlerini ve kendini Leninist parti olarak gösteren siyasetlere soracaksın.
Lenin i biz Stalinden öğrendik keşke kendinden öğrenecek kadar cesur ve becerikli olsaydık .Bizim hatamızda bu.

Lenin i biz ezberledik bunuda tam değil bize ezberlememiz gereken yerleri yine örgütümüz söyledi. Ne ne kadar çelik disiplin ne zaman o disiplin gerekiyor kimler o disipline tabii olacak buna biz karar veremiyorduk.

Kadersiz zamanda doğmuşuz ne yapalım ama her şey kötü değildi yoldaşlık bağları çok güçlü ve zevkliydi, hakkını vermek gerekir.

Evet devrim yapma şartları da bu disipline bağlı iyi bir askeri eğitim ve disiplin almadın mı başarı şansın yok. Davana ölecek kadar inanmadın mı yola çıkmamak daha iyidir.

Ama hepsi bu değil bir çok gereksizliklerde vardı.
Bu kadar hata ve yanlıştan sonra Şimdi Lenin daha zevkli oluyor. Büyüklüğünü ve alçak gönüllü Lenin i şimdi anlamaktayız.
Ne yapalım tarihin tekerleği geri gitmiyor.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 08.10.2018- 08:25


Hakkı arkadaşın yazdıklarına hiç şaşırmadım. Elveda Proletarya konusuna kendi düşüncelerini merkeze koyarak yorumlaması gerekirken, internetten alınan bilgilerle yazılmış ( edilgin bir cümle kurma gereği hissettim, nedense) bir yazıyı buraya aktarması bilindik bir üslubu onun. Örnekse bir yandan işçi sınıfının toplumun yüzde seksenini oluşturduğu saptamasına karşı çıkmaması, artı değer üreten ve üretmeyen emekle işsiz kesimlerin de işçi sınıfından sayılacağına ilişkin Marksist görüşe göndermede bulunması, öte yandan, burada yıllarca ve yıllarca, elveda proletarya anlamına gelen işçi sınıfının değiştiğini söylemesi ve devrimin sınıfsal bir anlamı olmayan ''insanlar'' tarafından yapılacağını ileri sürmesi ( tıpkı Hasan Karataş gibi) arasındaki çelişkiye hiç değinmemesi konusu...-beni şaşırtmayan buydu.

Yazıyazforum'da Sn. Hakkı'ya ( baykuş ve İ.Seçil) arada bir '' şifreni başkasına mı veriyorsun, daha önce söylediklerinin tam tersini savunmuşsun burada'' derdim. Doyurucu bir yanıt alamazdım. Sonra alıştım. Bir gün söylenen, savunulan, bir başka gün tersi bir düşüncenin savunulmasını engellemiyordu. Sadece Hakkı, baykuş, İ.Seçil arkadaşta yoktu bu tutarsızlık. Forumların yaygınlaşmasıyla birlikte yazmanın okuma yerine geçmesiyle bu tür durumlarla çok karşılaşılıyordu. Ve ne yazık ki, bu sanalın forumları solcu arkadaşlarımızı bir teorisyen olmaya zorluyordu. Aynı zamanda samimiyetten de uzaklaştırıyordu.

Bir solcuya hiç yakışmayan tavırlar değil mi bunlar?

( Devam ederiz.)



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 11.10.2020- 10:05


''Devam ederiz'' demişiz ama bu başlık öylece kalmış. Kısmen baştan sona okumaya çalıştım. Hakkı arkadaşın bir sorusu, değindiği bir konu ilgimi çekti; şöyle:

''Acaba şimdi örgütler militanlarına bu tür talimat niteliğinde görevler verebiliyor mu. Yani elveda proleterya diyenlere öfkeli olanları proleteryanın içine gönderebiliyor mu. Göndere biliyorsa niçin o proleterya gericilerin etkisi altında kalıyor o mahallelerden en çok oyu gerici partiler alıyor.
İlerici solcu sosyalist komünist oylar hep elitlerin yaşadığı mahallelerden çıkıyor.

Kimse üstüne alınmasın Sadece merak.''


Aynı soru şimdilerde soruluyor mu bilmiyorum. Epey geçti, yıllar önce bir avukat yazıhanesinde de avukatımız ve orada bulunanlarla siyaset üzerine konuşurken, kadın avukatımız tarafından böyle bir soru yöneltilmişti. Aslında soru da değildi, bir yakınmaydı. Ya da o zaman söylenmek istenenin ''Solculuk bitti artık, SSCB de sosyalizmi terketti, güvenilir dağlara kar yağdı, artık bireysel kurtuluş zamanı...'' Evet, böyle gelmişti bana, böyle bir algı edinmiştim. Turgut Özal'ın ülkede başlattığı ''benim memurum işini bilir'' pratiği sağlı sollu liberallerin çabasıyla hemen hemen bütün topluma sirayet etmişti. Bugünkü çürümenin başlangıcı da hep 12 Eylül faşizmi ve öncesindeki 24 Ocak kararlarının mimarı Özal'ın kendi iktidarında   uygulamaya koyduğu neo liberal siyasetlerdi. Öte yandan SSCB ve diğer sosyalist ülkelerin çözülmesiyle tarihin sonunun geldiği üfürmesinin sola da bulaşması, geriye çekilişler, yılgınlıklar, döneklikler ve zihinsel bulanıklık kendini solda tanımlayanlarda da etkisini göstermişti. Sola, sosyalizme doğrudan çatanlar ve hiç ummadığımız birileri hemen hemen bir gecede liberal demokratlığı keşfetmişlerdi. Örnekse, Cumhuriyet gazetesinde yıllarca yazılarını okuduğumuz solcu-devrimci insanlar bir günde dönmüşler Feto'nun yayın organlarında yazmaya başlamışlar, kimileri de hiç utanıp sıkılmadan İLhan Selçuk'u bile hedef tahtasına koymaya başlamışlardı. İnsanın içini acıtan günlerdi. Sonrası AKP, sonrası Ergenekon ve o İlhan Selçuk ve daha niceleri yeni oluşmakta olan iklimin bir sonucu olarak   demir parmaklıklar arkasına gönderiliyordu.

Hepimiz bir şekilde nasibini aldı o süreçten.

Dolaylı yoldan nasiplenenler ise özellikle sözde sol, sosyalist ve enternasyonalist forumlarda kerameti kendinden menkul bir solculuğun (!) özneleri haline geldiler. Çoğunun samimiyetsiz olduğuna inanıyoum. Hakkı arkadaşı ayırıyorum. Onun samimi olduğuna da inanıyorum. Ama işte artık farklı bir iklim oluşturuluyordu ve o iklime uygun bir solculuk da yeşertilmek isteniyordu. Kimisi enternasyonalist komünist olmuştu, keskin sosyalistlik taslıyor ve internette bulunan alıntıları çoğu kez de anlamadan alt alta üst üste yazıp duruyordu. Kimi liberal olmuş, demokraside karar kılmıştı. Kimi de fırsat bu fırsat kendini sanki bir akademisyenmiş gibi yeni yepyeni bir sosyalizmin analizini yapmaya adamıştı. ''Tam üç kere kapitali okuduğu iması yaratılıyordu.'' Üfürülüyor, ve kim inanıyor diye sonra etrafa bakılıyordu. İnanan varsa belki de doğru yolda olduğuna kendini inandırmaya çalışıyordu.

Kötü günlerdi, zor günlerdi. Solun sosyalizmin ne olduğu bir çarpıtmaya uğramıştı. Ne ''Marksistim'' diyenler Marksist ve ne de ''Leninistim'' diyenler Leninistti. Solculuk ise Kürt ulusalcılığına biatla aynı anlama getirilmişti. Ama sonuçta Kürt hareketinin üye ve sempatizanlari ( Kürt milliyetçiliği dediğimde alınıyorlar), sağlı sollu liberaller, enternasyonalistler(!), enternasyonalist komünistler(!) ve dahi Blankici Leninistler hepsi aynı potanın içinde buluşmuştu. Aynı yolun yolcusuydular ve hepsi de solun-sosyalizmin bilimsel devrimci özünü ıskalamak ve dolayısıyla kökünü kazımak için el ele vermişlerdi. Şaşırmayalım, bu bağlamda Hakkı arkadaşın sorduğu soruyu benimseyenlerin de sözde Marksizm Leninizm adına eleştirenlerin de birbirlerinden çok farkı yoktu.

Bir rahatsız edici dönemdi deyip geçelim.






Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Proleter_Devrimci
[ Proleter_Devrimci ]

Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 19.01.2019
İleti Sayısı: 132
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

26 kere teşekkür edildi.
44 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: Proleter_Devrimci
Cevap Tarihi: 12.10.2020- 19:39


Türkiye'de 2000'li yılların ilk 10 yıllık döneminin önemli dönüm noktalarından birisi olduğunu düşünüyorum. Günümüzdeki gibi yüzde 51'i hangi ittifak alıp, iktidar olarak şeklinde dar bir kalıba sıkıştırılmamıştı siyaset... Oldukça çok yönlü ve dinamikti... Aynı zamanda bu dönemin sol adına değerlendirilememiş bir fırsat olduğunu da düşünüyorum. Bu dönemde siyaset, oldukça çalkantılı bir dönem yaşıyordu... Hrant Dink suikastı, Rahip Santoro cinayeti, Malatya katliamı, darbe söylentileri, Ergenekon operasyonları, yükselen İslamcı ve liberal politik söylemler, FETÖ'nün bürokrasiye sızışı, çözüm süreci vs... Evet, oldukça hareketli bir politik gündem yaşıyorduk bu dönemde ve özellikle gençlik kuşağında bir arayış söz konusuydu... Özellikle genç kuşakta bir ''ne yapmalıyız sorusu'' ortaya çıkmıştı ve sol bir alternatif olarak kendisini göstermeye başlamıştı. Öyle ki sermayenin yönettiği tv kanallarında bile reyting için Deniz Gezmiş'lerin, Mahir Çayan'ların oynadığı tv dizileri boy göstermeye başlamıştı. Ben izlemiyordum ama baya reyting topladığını biliyordum bu dizilerin...

Tabi sosyal medyada bu dönemde yaygınlaşmıştı ve insanların, özellikle de gençliğin bilgi edinmek için başvurduğu platformlar olarak siyasal forumlar ön plana çıkmaya başlamıştı... Bunlardan biride sözünü ettiğiniz sol-sosyalist platformlardı... Özellikle gençler sol hakkında bilgi edinmek, öğrenmek için bu platformlara yöneliyorlardı. Zira çevrelerinde zaten sol hakkında bilgi alabilecekleri kişi ve kurumlar zaten son derece sınırlıydı... Sosyal medyanın yaygınlaşması ile birlikte özellikle gençler bu platformlara yöneliyorlardu. Fakat bu platformlarda hakim olan Kürt milliyetçiliği ve onun kuyruğuna takılarak prim yapmak isteyen kişilerin genel tavrı, ''Kürt ulusculuğuna kayıtsız şartsız biat etmediğin, desteklemediğin sürece solcu olamazsın'' şeklindeydi... Bir UKKTH lafı almış yürümüştü... Tekerleme gibi her Kürt sorunu açıldığında bu kavram, bir tekerleme gibi gelişi güzel söyleniyordu. Mevcut konjonktür neydi, günümüzün siyasal ve sosyal yapısındaki ana çelişkiler neydi, hiç önemli değildi.. Gelişi güzel bir şekilde bu kavram, her Kürt sorunu meselesi açıldığında kullanılmaya devam ediyordu. Buna itiraz eden, ilk okul sıralarından itibaren aldıkları uluscu eğitim sebebiyle henüz enternasyonal bir bilince sahip olamayan gençler bu forumlardan küfür, kıyamet kovulurlardı. Belki abartıyorsun diyebilirsiniz bana ama bu forumların günahlarının sanıldığından daha büyük olduğunu düşünüyor ve sol açısından varsayıldığından daha büyük bir yıkım oluşturduğunu düşünüyorum. Türkiye''de 2000'li yılların ilk on yıllık döneminde sol adına kullanılamayan büyük bir fırsatın müsebbiblerinden biriside prim yapmak, pofpoflanmak için Kürt ulusculuğunun kuyrukçuluğunu   bu platformlarda yapan kişilerdi bence... Sol adına kazanılabilecek bir kuşağın kaybedilmesinde, soldan uzaklaşmasında önemli bir rol oynadılar.




Bu ileti en son Proleter_Devrimci tarafından 12.10.2020- 19:42 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.

Teşekkür edenler:   melnur [13.10.2020- 08:08],

Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 13.12.2022- 03:38


Üstte proleter-devrimci arkadaşın altını çizdiği gibi   özellikle o sözde sol, sosyalist ve enternasyonal forumlarda solculuk Kürt ulusalcılığının ardına düşmek, dümen suyunda hareket etmek olarak algılanırdı. İklim böyleydi. Sağlı sollu liberallerle Kürt ulusalcılığı AKP'yle birlikte ülkeyi ve hatta bölgeyi demokratikleştirecek ve halkların özgürleştırecekti. Solculuk böyle bir iddiayı desteklemekten geçiyordu! Bu kadar da değil, daha fazla solcu olanlar, yani yine bu zeminlerde kendilerini enternasyonal komünistler olarak tanıtanlar da bu iddiayı örüklemek için ordan burdan edindikleri alıntılarla bu ittifakın bir parçası haline, sürecin ateşini körükler dururlardı ki, bu başlığı açan arkadaş KARINCA yani nam-ı diğer VEDA da onlardan biriydi. Bu başlıkta elveda proletaryacıları eleştirmeye çalışmış ve yaklaşımın Marksizmle bir ilgisinin bulunmadığını söylemiş ama acaba şimdilerde o zamanki VEDA tavrının doğru olup olmadığını hiç sorgulamış mıdır?

Yine o dönemde bir başka yanlışlık benim kerameti kendinden menkul solcular olarak nitelediğim kişilerdi ki, bunlar da o iklimde   yeşermişler kendi kendilerinde bir sol akademisyenlik olduğunu keşfetmişlerdi. Sayıları da çk az değildi. En çok da reel sosyalizmin çözülüşünden etkilenmişler, liberal baıncın yozlaştırıcı etkisinde kalmışlardı. Kimileri marksistti bunların, Lenin'den uzaklaşmışlardı, kimileri de Leninist-Blankistti ve onlar da Marks'ı kabul etmiyorlardı. Ama sorun sadece bu da değildi, Marksist olduklarını iddia edenler Marksizmin en temel başlıklarını reddediyorlar, Leninist-Blankist olduklarını söyleyenler ise Kürt ulusalcılığının etkisinde komünist devrimin sadece silahla ve açıkça söylenmese bile Kürt ulusalcılığı ile olabileceğini savunurlardı.

Böyle bir dönemdi. Konuyla ilişkilendirildiğinde SF'de danışman pozisyonunda olan bir arkadaşımız Leninist-Blankistlere karşı Marks'ı hararetle savunur görünürdü ama bir anlamda elveda proletaryacıydı ve dahası devlet konusunda da Marksizmin yaklaşına aykırı şeyler söylerdi. Andre Gorz sonradan elveda proletarya yorumunun yanlış olduğunu söylemişti ama bizim SF'de ve kerameti kendinden menkul solculardaki etkisi kalıcılaşmıtı. Keşke bu forumlar açık olsaydı da o gün oralara girip çıkanların ve bu sözünü ettiğimiz arkadaşların nasıl bir değişime uğradıklarını görseydik.

Yazıyaz forumda OWERT diye bir arkadaşımız vardı. En çok da Kürt ulusalcılığına karşıt yazılar yazardı ve onun bir saptamasını hatırlıyorum: ''önce birey olmak lazım'' şeklinde bir yorumda bulunmuştu. Kuşkusuz bireyciliğe övgü anlamında söylemiyordu ama sosyalist bir bireyin kendisini geliştirmesinden yana bir yaklaşımdı bu. Katılıyorum, özellikle solcu birey, sosyalist iddialarda bulunan bir kişi çokça okuyup dinleyecek ve sonra okuduklarından ve dinlediklerinden edindikleriyle kendisini gliştirecek. Var olan iklim ne olursa olsun doğru bildiğini doğru bir üslula da ve hiç kuşkusuz samimiyetle ortaya koyacak. Elbette yazacak ama yazılan, iddia edilen şey edinilen bilgilerin kapsamı oranında olmalı. OWERT haklıydı, o dönemde   ipin ucu kaçmıştı. İklimin uygunluğu, kuyrukçu tiplerlerle ve krameti kendinden menkul kişilerin farklı dünyalarda gezinmesi gerçekten de önemli bir olanağın yitirilmesine yol açmıştı. AKP bugün muktedir hale gelmiş ve üstüne üstlük bir saray rejimi de kurulmuşsa bu sözde sol, sosyalist ve enternasyonal forumların kendi çaplarındaki hatalarının bunda   paylarının olmadığı söylenemez. Belki bir kuşak, Kürt ulusalcılığına sempati duyanlar ya da yüzü sola dönük gençler bu forumlardaki samimiyetsizlerin çabalarıyla kaybedildiler.

Sanal medyanın doğru kullanılması gerek. Sanal oması OWERT'ın dediği gibi tam olarak birey olamamış insanlarda bir samimiyetsizlik yaratıyor. Solculuk bir şekilde ego tatmin aracına dönüşmemeli, dönüştürülmemeli. SOLCU adam biat da etmez, etmemeli; partiliyse elbet uyması gereken bir disiplin olmalı ama bu disiplin onu biat eder bir pozisyona düşürmemeli. Her biat anlayışı karar vericilerin her kararlarının doğru varsayılarak kabulü, sonuçta bir dogmanın oluşumuna yol açmaz mı? SOL bir sorgulamadır, bir analiz yapabilme uğraşıdır. BİAT pozisyonuyla çelişir. Ve biat aynı zamanda Sol düşünceye, sol siyasete bir katkı da yapmaz. Bir insan katılmadığı, bir şekilde çözümlemesinde bulunmadığı bir karar veya siyasete ne kadar (samimi) uyum sağlayabilir ki?

Sonuç olarak önceki hatalarımızın bu kez farklı platformlarda   sürdürüldüğünü görebilmek üzücü oluyor. Umarım en kısa zamanda üzerimize çöken bu kara bulutların dağıtılmasına katkıda bulunur ve sonuç alırız. Tersi, yani eğer kaybedersek, yani bir seçimden daha yenik çıkarsak bu durum   sadece ülkenin ve ülke insanının çok daha zor koşullarla çevrelenmesine yol açmayacak ve aynı zamanda özellikle sosyalist solun hitap edeceği bir kitlenin de ortada kalmayacağı bir gerici zemin koşullarının ortaya çıkmasına yol açacak. Bu yüzden önümüzdeki seçim bir referandumdur, abartmıyorum, iyiliğin ve kötülüğün oylanacağı bir referandum...



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   [2] 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 2 kişi görüntülüyor:  2 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Elveda Marx, Elveda Lenin denizcan 5 3756 26.01.2016- 14:24
Konu Klasör Tanımı ve kapsamı açısından İŞÇİ SINIFI bedrettin 1 4424 19.03.2014- 19:01
Konu Klasör Neden okuyorlar, neden okuyoruz. melnur 1 665 25.09.2022- 11:22
Konu Klasör Neden HDP yok ? Brusk 1 4895 13.07.2015- 09:31
Konu Klasör Neden TKP? toplumcu 0 3370 23.02.2014- 15:53
Etiketler   NEDEN,   İŞÇİ,   SINIFI,   ELVEDA,   PROLETARYACILARA,   YANIT
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS