SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Yalnızca sosyalist cumhuriyet           (gösterim sayısı: 2.719)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: denizcan
Konu Tarihi: 23.01.2016- 11:58


Başkanlık Sistemi röportaj dizisi -6 / Aydemir Güler: Yalnızca sosyalist cumhuriyet

“Başkanlık sistemi” dosyamızın son konuğu Komünist Parti Merkez Komite üyesi Aydemir Güler oldu. Güler, en keyfi diktatörlüklerin bile sınıf yasalarını lağvedemeyeceğine dikkat çekiyor.

Resim Ekleme

Ali Ufuk Arikan

soL'un hafta boyunca ilgiyle takip edilen başkanlık sistemi dosyasının son konuğu Komünist Parti Merkez Komite üyesi Aydemir Güler oldu. Güler, başkanlık sistemi ve Erdoğan'ın misyonu, sermaye sistemi için başkanlık sisteminin anlamı, meclis içi muhalefetin tutumu ve sosyalistlerin tavrı konusunda çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

"Erdoğan’ı (ve AKP’yi) bütünüyle kendi başına buyruk davranan bir aktör olarak görmek temel bir yanlış. En keyfi diktatörlükler bile sınıf yasalarını lağvedemezler" diyen Güler, egemen sınıftan bağımsızlığını ilan etmenin o dünyadan kimsenin haddine olmadığına vurgu yaptı. Meclis'te bulunan "muhalefet" partilerine yönelik sert eleştiriler yönelten Güler, sosyalistlerin tutumuna ilişkin ise "Komünistlerin bir Anayasa tartışmasındaki konumlarına yalnızca “sosyalist cumhuriyet” başlığı ışık tutabilir. AKP diktatörlüğü altında Anayasa tartışmasıysa halk, emek ve insanlık düşmanlığının daha ileri bir kurumsallaşmasını hedeflediği için gayrimeşrudur" değerlendirmesinde bulundu.

Güler'in sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

“Başkanlık sistemi tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz” sorusuyla başlayalım isterseniz. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konuda oldukça ısrarlı görünüyor. Sizce Erdoğan'ın bu ısrarının nedeni nedir?


Erdoğan’ın misyonu.

AKP, ama Erdoğan’sız yaşayamayacağı belli olan, bu anlamda gücünün altı koflaşmış bulunan AKP eski rejimi yıktı, ama yerine yenisini inşa edemedi. Başkanlık sistemi bu kulvarda yeni bir enerji türetmek anlamına gelecek.

Başkanlık sistemi Türkiye'de sadece Erdoğan'ın istediği bir model mi? Bu model örneğin patronlar için ne ifade ediyor?

Erdoğan’ı (ve AKP’yi) bütünüyle kendi başına buyruk davranan bir aktör olarak görmek temel bir yanlış. En keyfi diktatörlükler bile sınıf yasalarını lağvedemezler. Egemen sınıftan özerkliğini, bağımsızlığını ilan etmek, o dünyada kimsenin haddine değil. AKP bir dönem sermaye sınıfının bütün yıkıcı, çürümüş tarihsel özelliklerini kendinde temsil yeteneği edindi. Sermaye sınıfının üyelerinin tek tek kendi başlarına cüret edemeyecekleri bir ultra-gericilik! Ataklık evet; ama temsil gücü son derece güçlü bir ataklıktı bu. Özal ANAP’ın alternatifsizliğinden söz ediyordu ya. Onun dualarının kabul görmesi için 1990’larda düzenin burnunun krizden çıkamaması ve verili bütün burjuva partilerin iktidar perspektifini yitirmeleri gerekecekti. Düşünsenize, Türkiye’de en son iktidara oynayan Derviş-Cem-Özkan üçlüsüydü ve onların Yeni Türkiye Partisi tam bir komedi olarak son buldu. O günden bu yana iktidar isteyen “tek alternatif” gördü burjuva siyaseti.

Burjuvazi ne pahasına olursa olsun krizden çıkmak istiyordu. Burjuvazi kârlarını geri istiyordu. Emekçi duyularının köreltilmesini istiyordu. Emperyalist dünyayla mutlak uyum istiyordu. Bütün bunlar AKP tarafından gerçekleştirildi.

Ne zamana kadar? Tabii ki öncesi ve sonrasıyla, yani Suriye fiyaskosuyla, liseli hareketiyle, Tekel direnişiyle birlikte, 2013 Haziran’ına kadar. Haziran direnişi bir devrimci durum değildi, ama AKP’nin büyük sermaye ve emperyalizm tarafından azledilmesi için zemin fazla fazla uygun hale gelmişti. Neden yapmadılar? Erdoğan çok sağlam çıktığı için mi? AKP geniş seçmen kitlelerini konsolide ettiği ve egemen sınıfa bile direndiği için mi? Bütün bunlar fantezinin ötesine geçemez.

Burjuvazi gericiliğin faydalarının tadına varmıştı. İktidarını korumak için en olmadık işlere, kendisine dayatılmasını beklemeden gönüllü olacak bir meczupluk hali, AKP gericiliği. Hükümetin en kırılgan hale gelmesi, emperyalizm ve sermaye sınıfı için en kullanışlı hale gelmesidir.

Buraya uyar mı, bilmiyorum, ama teorik bir şey ekleyeyim: Devlet bir sınıfın egemenlik aygıtıdır, ama genel olarak bu egemenlik bütün sınıflar arasında belirli dengeler gözetilerek icra edilir. Devlet gerçek hayatta uzlaşmaz sınıf karşıtlıklarının bir sürü mekanizma aracılığıyla uzlaştırılmasının da aygıtıdır. Devletin dengecilik fonksiyonu uzun vadeli bir eğilim olarak azalıyor. Egemen sınıfla siyasal iktidar arasındaki ilişki doğrudanlaşıyor. Dünyanın üçte birinde sosyalist bir alternatifin varlığı ortadan kalktıktan, Sovyetler’de bir karşı-devrim zafere ulaştıktan sonra, denge iyiden iyiye lüks haline geldi. Erdoğan ve AKP’nin cüretinin manası budur: Sonuna kadar sermayenin çıkarı, sonuna kadar gericilik.

Hiç kuşkusuz sermaye sınıfı yasamanın ve yargının dengeci özelliklerinin tasfiyesinden, bu anlamda başkanlık sisteminden yana.

TÜSİAD’ın ideal başkan adayı Erdoğan olmayabilir. Ama başkanlığa bu kadar tutkuyla sarılabilecek başka bir siyasetçi üretemiyorsan, fark etmiyor.

“AKP’nin bir stratejisi var mı?” başlıklı yazınızda “Düzen cephesinde strateji ve model; bir yere kadar. Anayasa için de öyle. AKP Anayasa 'maçlarını', nasıl bir sistem sorusunun yanıtı üstünden değil, öncelikle muhalefeti diz çöktürmenin aracı olarak kullanacak” demiştiniz. Bu kapsamda, Meclis'te bulunan muhalefet partilerinin başkanlık sistemi ve yeni anayasa tartışmalarındaki konumuna ilişkin neler söylemek istersiniz?

Büyük sermaye iktidarda; ve muhalefetin diz çöktürülmesi onun da dileği. Toplum bu dengesizliği, tek yanlılığı taşıyabilecekse elbette. Dağılıp gitmeyecekse, iç savaşlarla çözülmeyecekse, yani yönetilebilir olmaya devam edecekse. AKP/Erdoğan sınıf iktidarını mantıksal uçlarına kadar şiddetlendirirken, “yönetebilirlik” açısından bakıldığında uçurumun kenarında gidiyor. Ama madem durum böyle, “boyun eğmeme” olasılığının sıfırlanması, bunun için de daha fazla gaza basılması gerekiyor. Bu bir çıkmazdır. Risk hep daha yüksek. İktidar hem daha maliyetli. Ama mecburlar, çünkü bu ekibin önünde iki yol var: ya iktidar ya hapishane!

Meclis muhalefeti burjuva muhalefetidir ve bu çıkmazın tam göbeğindedir. Türkiye AKP tarafından yönetilir bir statükoya oturtulamayacak bizce. Yani başta söylediğim yine olmayacak. Eski rejimin yerine yenisini yerleştiremeyecek. Ama diğer partilerin bu açıdan herhangi bir şansları da yok, istekleri de yok.

Başkanlık sistemine ilişkin olarak CHP’nin yaptıkları yapacaklarının teminatıdır. CHP hakikaten ana muhalefet partisi mi? Olamaz, çünkü CHP, AKP’nin öncesindeki düzen siyasetinin temsilcisi. Kapitalizmi yönetmek için daha açık bir emek düşmanlığı gerektiğini kabul eden, ama özelleştirmeleri beceremeyen eski düzen. Kapitalizmi yönetmek için daha koyu bir gericilik gerektiğini kabul eden, ama zerre kadar inanmadıkları laikliği dillerine dolamaktan vazgeçemeyen eski düzen partilerinin bugünkü temsilcisidir CHP. Baykal’ın Erdoğan’a zamanında Meclis yolunu açması rastlantı değildi ki…

MHP bir yedek lastiktir. En sıkışık anlarında AKP’yi kurtarmaktır misyonu.

HDP, AKP’nin tartışmacısı olarak geldi bugünlere. AKP’yi Kürtler nezdinde aklayan, Kürt siyasetçilerinin AKP’yle yürüttükleri ve sürdürmek istedikleri tartışmadır. Sadece Kürtler mi? Dinci muhafazakârlığın liberalizmle ittifakından söz ediyoruz. Liberallerin AKP’yi aklamalarındaki en ikna edici toplumsal argüman “Kürt sorununun çözümü”ydü. Toplum “paran kadar eğitim, paran kadar sağlık” saldırısına değil, “barış” vaadine olur vermiş oldu.

Dahası var. MHP’yi geçiyorum. Başkancı değil, daha beteri, başbuğcu, Duçeci, Führercidir Türk faşizmi. Kılıçdaroğlu’nun “başkanlık sistemine ilke olarak karşıyız” sözünün inandırıcılığı yok. 1 Mart tezkeresini hatırlar mısınız? Türkiye Irak işgali için ABD askerine bütün olanaklarını armağan etmeyi tartışıyordu. CHP’liler elbette o dönem Meclis’te ret oyu vermekle iyi ettiler. Ama reddin arkasında emperyalizme meydan okuma kararlılığı değil, “nasılsa AKP fire vermeyecek ve karar çıkacak” rahatlığı vardı. On üç yıl geçti, CHP, Tayyipgil anlamda “yenilendi.” Bir türlü kurulamayan, Türkiye toplumuna uymayan İkinci Cumhuriyetin partisidir CHP.

Başkanlık sistemi konusunda hemen herkes bir model öneriyor. Bu model önerme kervanına son olarak Hatip Dicle de katıldı ve “Keşke deseler ki; Biz Amerika’daki gibi bir başkanlık sisteminden yanayız. Ben Türkiye’de bunun çok destekçisi çıkacağına inanıyorum ama böyle bir tasarıları yok” dedi. Benzeri öneriler merkez medyadan da geliyor. Bu model arayışına ilişkin değerlendirmeleriniz nedir?

Bu düzeyde Amerikancılık ifşasına ilk kez tanık olmuyoruz ki! Türkiye kapitalizminin ve Türk sağının “Küçük Amerika olacağız” rüyasını Adnan Menderes mi ilan etmiş, ilk?

Bana sorarsanız, ABD’deki sistemin başarısı seçmenin yarıdan azının yarısından bir gıdım fazla oyla, bir ülkenin değil dünyanın başına kimin bela olacağının belirlenmesidir. Hatip Dicle’nin onca yıl, -katılırız katılmayız, o başka- her tür bedeli göze alarak mücadele ettikten sonra bu saçmalığa fit olmasına anlam vermek zor.

Yoksa bu “al başkanlığı ver özerkliği” diye özetlenen karikatürün sözlü anlatımı mı?

Başkanlık sistemi ve yeni anayasa başlığında sosyalist solun tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Burada alınması gereken tutum nedir sizce?

Başkanlık tartışmasına eşlik eden özerklik meselesi var bir de... Yalnızca liberaller ve Kürtler değil, sıfatları arasında marksistlik, leninistlik gibileri de sıralamaktan vazgeçmeyen kesimler var ki, özerkliği, yerelliklerin güçlendirilmesini bayağı devrimci bir şey zannedebiliyorlar. Anayasa tartışmasını bu cephede de güçlü yürütmemiz gerek.

Lamı cimi yok; özerklik talebi, günümüz bağlamında gericidir. Demokratikleşmeyle, halkın yönetime katılmasıyla herhangi bir ilişkisi yoktur. Özerklik, 20. yüzyıl boyunca ulusal hukuklara ve egemenliklere bölünmüş olarak yapılanan emperyalist-kapitalist sistemin kâr oranlarını arttırmak amacıyla sermaye hareketlerinin önündeki tüm kısıtları kaldırma programıdır.

Emekçi sınıflar birtakım haklardan söz edebiliyorlarsa, bunların tamamı o dönemde kazanılmıştı. Özerklik ve yerelleşme denen açılımlar bunların tasfiyesidir. Sosyal güvenlik kavramının ülke ölçeğinden çıkıp daraltılmasının ne sonuç vereceği belli değil mi? Özerklik, yerelleşme, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi denince tuzu kapıp ilk koşanlar Kürt ve Türk burjuvalar olmuştu. Asgari ücret kalksın bölgede diye! Ortalama ücretlerin resmi asgari ücretin altında seyretmesi yetmiyor beylerimize, anlaşılan. Özerklik, yerelleşme mi dediniz? Bu uluslararası sermayenin toplumun dokularına sızması, lokal sermayenin uluslararasılaştırılmasıdır.

Dikkat edelim; bunları söylediğimizde artık “zaten öyle” bile denmiyor. “Daha fazla demokrasi” diyorlar. Şaşkınlık değil yalancılık bu! Çünkü özerklik ve yerelleşme, emekçilerin yararına olan her şeyi, erdemli bilenen her şeyi, bütün kazanım ve halk değerlerini, küçük yerelliklerde kuşatıp teslim almak, öte yandan bunun yanı başına son derece sert ve kısıtlamasız bir devlet şiddetini yerleştirmektir. ABD’de başkanlık var, eyaletten daha yerel, daha özerk ne olabilir? Yerelliklerin gücü de var! Ve emperyalist bir ordu, korkunç bir silah sanayi, yamyamca bir bireysel silahlanma ve ırkçılık var. Öyle bir sistem ki, Afrika kökenli burjuvayı başkan yaparken Afrika kökenli yoksulu, sokak ortasında öldürerek varlığını sürdürüyor!

Bir de, Kürt hareketi ve solcu destekçileri, sadece Kürt illerine değil bütün ülkeye özerklikler istemiyorlar mı! Yerellikleri güçlendirince sanayinin en geliştiği bölge olan Marmara’da işçi komünleri mi kurulacak acaba?

Komünistlerin bir Anayasa tartışmasındaki konumlarına yalnızca “sosyalist cumhuriyet” başlığı ışık tutabilir. AKP diktatörlüğü altında Anayasa tartışmasıysa halk, emek ve insanlık düşmanlığının daha ileri bir kurumsallaşmasını hedeflediği için gayrimeşrudur.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Yeni bir cumhuriyet: Sosyalist Cumhuriyet melnur 6 3175 30.10.2019- 09:29
Konu Klasör Yeni bir Cumhuriyet, Sosyalist Cumhuriyet... melnur 11 2020 25.10.2023- 09:03
Konu Klasör SF'de ''sosyalist cumhuriyet'' tartışmaları... melnur 5 3658 15.01.2018- 14:24
Konu Klasör Sözde sol-sosyalist forumda cumhuriyet düşmanlığı... melnur 10 7300 29.10.2022- 08:38
Konu Klasör Sosyalist cumhuriyet için ileri... umut 8 4358 04.11.2015- 15:38
Etiketler   Yalnızca,   sosyalist,   cumhuriyet
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS