SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Uğur Mumcu, Bir keskin kalem, bir kırık gözlük           (gösterim sayısı: 5.372)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
ayhan
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 05.12.2013
İleti Sayısı: 1.076
Konum: Tekirdağ
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: ayhan
Konu Tarihi: 24.01.2016- 12:21


Bir keskin kalem, bir kırık gözlük... Yarınlara hatıran olsun

Eskişehir’de CHP’li Odunpazarı Belediyesi tarafından yaptırılan, gazetemizin ölümsüz yazarı Uğur Mumcu’nun 24 Ocak 1993 tarihinde evinin önünde uğradığı bombalı saldırıda yaşamını yitirdiği, enkaza dönüşen 06 YR 245 plakalı otomobilinin de sergilendiği Uğur Mumcu Parkı düzenlenen törenle açıldı.

Büyükdere Mahallesi Buse Sokak’taki ’Uğur Mumcu Parkı’nın açılışına Büyükşehir Belediyesi Başykanı CHP’li Yılmaz Büyükerşen, CHP Grup Başkanvekili Levent Gök, CHP Eskişehir Milletvekili cemal Okan Yüksel, Uğur Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu, Odunpazarı Belediye Başkanı CHP’li Kazım Kurt, Tepebaşı Belediye Başkanı CHP’li Ahmet Ataç ile çok sayıda kişi katıldı.

Resim Ekleme

CHP Grup başkan Vekili Levent Gök törende yaptığı konuşmada, "Bundan tam 23 yıl önce Uğur Mumcu’nun sevgili eşinin ve çocuklarının yüreğinde derin acılar bırakan bir bomba, aslında bugünde görüyoruz ki sadece Uğur Mumcu’nun sevgili ailesini değil, tüm Türkiye’de, hepimizde derin acılar bıraktı ve bırakmaya devam ediyor. O gün patlayan bomba sadece Uğur Mumcu’nun şahsına değil Türkiye demokrasisine bir suikasttı. Bu suikastın üzerinden tam 23 yıl geçti bu olay aydınlatılamadı" dedi.

Resim Ekleme

Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen de "23 yıl önce, yine böyle soğuk bir günde, evinin önünde arabasına bindiği anda Uğur Mumcu’yu alçakça, haince bir suikastla bizden koparmışlardı. Odunpazarı, Tepebaşı ve Büyükşehir belediyelerinin katkılarıyla meydana getirdiği bu parktaki anıt dünyada eşi olmayan bir anıt. İşlenen bir cinayetin ve Uğur Mumcu’ya yapılan haince, alçakça saldırının insanın insana yapabileceği kötülüklerin ne kadar sonsuz olduğunu somut bir şekilde ortaya koyan bir anıt" diye konuştu.

Resim Ekleme

’ÖLDÜRENLERİN KİM OLDUĞUNA DAİR TAM NET BİR SONUCA ULAŞAMADIK’

Güldal Mumcu da konuşmasında, Uğur Mumcu anısına yapılan parktan dolayı emeği geçenlere teşekkür etti. Aradan 23 yıl geçmesine rağmen Uğur Mumcu’yu öldürenlerin kim olduğuna dair net bir sonuca ulaşamadıklarını ifade eden Güldal Mumcu şöyle dedi:

"23 sene önce bugün 23 Ocak’ta gene aynı gün Cumartesi günü Uğur’un arabası evinin önünde park halinde dururken bilemiyoruz hangi saat, hangi zaman arabasına yerleştirilen bomba 24 Ocak günü, yani yarın gene karlı bir günde, bugün olduğu gibi infilak etti ve Uğur Mumcu’yu aramızdan aldı. O günden bugüne 23 yıl geçti, 23 yıl boyunca hukuki mücadele yaptık.

Olayların aydınlanması ve açığa çıkması için yılmadan uğraştık. Bir dava açıldı. O davanın sonucunda bazı katiller yakalandı. Fakat Uğur Mumcu’yu öldürenlerin kim olduğuna dair tam net bir sonuca ulaşamadık. Yakalananlar arasında ve zanlı olarak bilinenlerden bir tanesi yakalanmadı. Bombayı koyan olduğunu söylediler, kod adı Cihan’dı, adı Oğuz Demir’di ve hala firarda ya da akıbetini bilmiyoruz. O ortada yok ve onun için bizim davamız hala açıkta. Nedenini bilmiyoruz. Kimin öldürdüğünü bilmiyoruz. Bunu açıklamak için uğraş vermemize rağmen net bir sonuca da ulaşmış değiliz. Uğur Mumcu bir gazeteciydi biliyorsunuz.

Bir gazeteci sadece ve sadece halkın bilgilenme hakkı için gerçekleri halka duyuran bir insandır. Uğur da yılmadan öğrendiklerini halkın bilgilenme hakkı gereği yılmadan yazdı. Tabi bu yazdıkları herkesi rahatsız etti. Bu gün yaşadıklarımızın başımıza geleceğini ve neler yaşayacağımızı hepsini bir bir anlattı. O bir kahin değildi, müneccim hele hiç.

Ama gerçekleri araştırdığı için bugün olacaklara, ışık tutan bilgilere ulaşmıştı. Bütün bunları paylaştı. Bunları paylaştığı içinde öldürüldü. Onu öldüren zihniyetle bugün gazetecileri hapiste tutan zihniyet aynı zihniyettir. Onun davasını açığa çıkartmayan onunla ilgili hukuk sürecinde yaşanan birçok aksaklıklarda, adaletsizliğin ortaya sergilendiği anlayışla, 23 yıldır bu anlayışla mücadele ediyoruz. Bu anlayışla bugün sergilenen hukuksuzluk aynı anlayıştır.

Ne yazık ki 23 yıldır Uğursuz yıllar yaşıyoruz. Onun öldürüldüğü günden bu güne saysam, saymayı istemiyorum, yüreğinizi ve zihninizi daha fazla örselemek ve acıtmak istemiyorum, o kadar çok vatandaşımız, insanımız, annemiz, babamız kardeşimiz öldü ki yüreğimiz kan ağlıyor. O uğursuz yıllardan bugüne 23 yıl geçti ama onun sözleri ile ’Bunca dökülen kan ve gözyaşından geleceğe özgürlük ve barış çiçekleri ulaşsın istiyoruz’ diyordu. Ben bu temennimi söylüyorum."

Resim Ekleme

BEYAZ GÜVERCİN OTOMOBİLİN ÖNÜNDEN AYRILMADI


Yapılan konuşmaların ardından ilk olarak seramikten yapılan Uğur Mumcu Parkı anıt duvarın, ardında da Uğur Mumcu’nun hayatını kaybettiği bombalı saldırıda enkaza dönüşen otomobilin bulunduğu kaidenin açılışı yapıldı. Güldal Mumcu ve yanındakiler açılış kurdelesini kestikten sonra kaideye kırmızı karanfil bıraktı, beyaz güvercinler uçurdu. Bir güvercin uçmayarak uzun süre otomobilin önünde durdu. Güldal Mumcu, parkta açılan Uğur Mumcu fotoğraf sergisini de gezdi.

KILIÇDAROĞLU'NDAN ANMA MESAJI

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 24 Ocak 1993 tarihinde düzenlenen bir bombalı saldırı sonucu hayatını kaybeden gazeteci ve yazar Uğur Mumcu'nun anısına bir mesaj yayımladı.

Kılıçdaroğlu, "Uğur Mumcu'yu katledenler şunu çok iyi bilsinler; bağımsız, çağdaş, laik ve demokrat bir Türkiye düşüncesini paylaşan milyonlarca insan, Uğur Mumcu'ların aydınlattığı yolda yürümeye, mücadele etmeye devam edecektir.

Sizlerin bombaları, baskıları ve silahları, Cumhuriyetimiz'in aydınlık yüzü olan düşünceleri yok edemeyecektir. Öldürseniz de hapse atsanız da doğruları karartmaya gücünüz yetmeyecek, hiçbir yalan sonsuza kadar saklı kalmayacaktır" dedi

Cumhuriyet



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
ayhan
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 05.12.2013
İleti Sayısı: 1.076
Konum: Tekirdağ
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: ayhan
Cevap Tarihi: 24.01.2016- 12:26


Okuyan Bir Gazeteci
Zeynep Miraç

Resim Ekleme

Her yılın ajandasını elime alır almaz eklediğim tarihler var. Ocak ayı babaannemin doğum günüyle başlıyor mesela, sonra yakın arkadaşlarımın doğum günleri geliyor, arkasından Hrant Dink, birkaç gün sonra da Uğur Mumcu... İkisi ile de hiç karşılaşmadım, tanışmadım. Nasıl ki her 19 Ocak’ta, Agos gazetesinin penceresine, Rakel Dink’in yanı başına acı içinde bir kadın daha ekleniyor, benim ajandam da her yıl tanışmadığım insanların ölüm yıldönümleriyle doluyor. Bu ülkede, tanımadığımız insanların yasını tutmak kaderimize yazılmış olsa gerek.

1993... Pek çok kalem erbabına göre Türkiye’nin en karanlık yılı. Ölümler, suikastlar, katliamlar, yasaklar... Sanki cehennemin kapıları açılmış, ne kadar günah varsa ülkenin üzerine dökülmüş gibi.

O yıl doğan çocuklar, çoktan hayata atıldılar. Hem çok şey değişti hem de donup kalmış gibiyiz. O yıl Merkez Bankası’nın piyasaya sürdüğü 500 bin TL’lik banknotların esamisi bile okunmuyor şimdi. Ama o yıl devleti yönetenlerin piyasaya sürdüğü karanlık, faiz üzerine faizle büyüyerek hayatımızda hâlâ.

23 yıl önce bugün öldürülen Uğur Mumcu, “Türkiye değişiyor” diyordu, “Ben de 20 yıl önceki düşüncemi koruyor değilim. Ama aynı çizgide yürüyorum”. Kim bilir ne çok değişecekti düşünceleri, olup bitenleri gördükçe nerelere gidecek, nerelerden dönecekti.

Belki bugün kızacaktık ona, hiç beğenmeyecektik yazdıklarını. Arabeskten hoşlanmaz, lümpen müziği olduğunu düşünürdü. “Aaaa ama siz de çok elitistsiniz Uğur Bey” diyecektik. “Kürtçülüğe karşı çıkıyorum” diyordu, “Ulusalcısınız” diye eleştirecektik.

Ama bugünün siyasi iktidarının işi bu kadar olmayacaktı. Yolsuzlukların kanıtını yasadışı dinlemelerde, “aile içi” kavgalarda aramak gerekmeyecekti. Mumcu çoktan belgeleri ortaya sermiş olacaktı.

Belki o bize kızacaktı. “Okumuyorsunuz, okumadan yazıyorsunuz” diyecekti ve muhtemelen haklı olacaktı. Basının halini gördükçe köpürecek, meslektaşlarını yerden yere vuracaktı.

Konuşacaktı, tartışacaktı, sevinecekti, üzülecekti, yaşayacaktı.

Yaşasaydı 74’ünü sürecekti.

Öldürüldü. Artık hep 51 yaşında.



Siyasi mücadele için yazmak


Uğur Mumcu, 22 Ağustos 1942 tarihinde Tapu Kadastro memuru Şinasi Bey ile Nadire Hanım’ın dört çocuğunun üçüncüsü olarak doğdu. Ankaralı aile, çiftçilikten sonra mum ticaretiyle uğraşmaya başlayınca soyadı olarak Mumcu’yu almıştı.

İlkokulu ve liseyi Ankara’da okudu. Babası mühendis olmasını istiyordu ama o ablası Beyhan ve abisi Ceyhan’ın yolunu seçti; Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Henüz üniversite sıralarındayken başladı yazmaya. Fakültede asistanlık yaptığı sırada da sürdürdü. “Türk Sosyalizmi” başlıklı yazısıyla Yunus Nadi Ödülü’nü aldı.

12 Mart döneminde sarf ettiği “Ordu uyanık olmalı” sözleriyle “orduya hakaret etmek”ten gözaltına alındı. Yedi yıl hapse mahkûm edildiği bu dava nedeniyle bir yıl Mamak Askeri Cezaevi’nde yattı, ceza Yargıtay tarafından bozulunca serbest kaldı. Ama “cezası bitmemişti. Askerliğini 1972-1974 arasında Ağrı’nın Patnos ilçesinde ‘sakıncalı piyade eri’ olarak yaptı.

1978 yılında Sakıncalı Piyade, Uğur Mumcu imzalı bir tiyatro oyunu olarak AST sahnesindeydi. Yazdığı oyunların birinin adı “Sakıncalı Piyade”ydi, diğeri “Sakıncasız”. Sakıncalı, düzenin sakıncalı gördüğü insanlardı. Sakıncasız olanlar ise “eskiden Marksist olup da görüşlerini değiştirip bugün sağcı olan, gününü gün yapan, köşe dönen eski devrimciler”di Mumcu’ya göre. Yazdıkları caydırıcı olsun istiyordu; “herkes görüşünü cami avlusuna bırakılmış çocuklar gibi terk edip kaçmasın”.

Statükoyu körü körüne korumak değildi sözünü ettiği. “İnsan görüşlerinde çok köklü değişiklikler de yapabilir, ama ne karşılığında? Önemli olan bu”. 20-25 yıl önce Yön bildirisine imza atıp kalkınmanın devlet eliyle olacağını söyleyen, ancak sonradan oyunu özel sektörden yana kullanıp maaşlarını katlayan ‘holding profesörleri’neydi sözü.

Onun için gazetecilik siyasi mücadelenin bir parçasıydı, akademiyi bırakıp tamamen basına yöneldi. Altan Öymen’in teklifiyle ANKA Ajansı’nda çalışmaya başladı, ardından İlhan Selçuk’un çağrısıyla Cumhuriyet’e geçti. 1980’ler boyunca terörün silah kaçakçılığı ile bağlantısını araştırdı, PKK ve ASALA’yı inceledi, Mehmet Ali Ağca’nın Papa’ya suikast girişiminin ardından Ağca’nın mafya ilişkileri üzerine çalıştı. 1983 yılında Ağca ile cezaevinde röportaj yaptı.

CIA’nin Türkiye’deki “marifetleri” odaklandığı konulardan biriydi. 1987 yılında yayımladığı kitabının adı olan “Rabıta”, onun çalışmalarının temeliydi. İnsanlar arasındaki rabıtayı kurcaladıkça yaklaşıyordu gerçeğe... Ölümünden dört yıl sonra Susurluk’ta bir kamyona çarpan derin devlet, onun kitaplarında isim isim ortaya dökülmeye başlamıştı.

Araştırdığı konulardan biri de dinsiyaset- ticaret ilişkisiydi. 1990 yılında Köy Enstitüleri’ne dair bir panelde bir konuşma yapmıştı. “Hukuk Fakültesi’nde okuyup da daha önce imam hatip mezunu olanlara burs veriyorlar. Burs verilen öğrenciler de sınavsız yargıç ve savcı oluyorlar. 2000 yılına doğru baktığımızda, vali İlahiyat Fakültesi mezunu, emniyet müdürü İslam Enstitüsü mezunu, kaymakam İmam Hatip mezunu olacak” diyordu. Haklı çıktı. Ne var ki aynı konuşmada CHP’nin 1949 yılında din derslerini kabul ettikten, DP’nin 1957’de Said-i Nursi’nin cüppesini bayrak yaptıktan, Demirel hükümetinin 1960’ların ortasında tarikatçıların sakallarını okşadıktan, ANAP’ın ise Hac seferleri düzenledikten sonra oy kaybettiğini vurguluyor; “Hangi iktidar din sömürüsüne dayandıysa mutlaka yıkılmıştır. Halk din sömürüsünü affetmiyor” iddiasında bulunuyordu. Ya Uğur Mumcu geleceği okumak konusunda hatalıydı ya da 2000’lerde halk değişmişti...

Resim Ekleme

Ulusal bağımsız sola inandı


1991 yılında Nadir Nadi’nin vefatından sonra Cumhuriyet’te bir yönetim krizi çıkmış, genel yayın yönetmeni Hasan Cemal’in siyasi ve ekonomik liberalizmi savunan politikasıyla uyuşmayan yazarlar istifa etmişti. Bunlardan biri Uğur Mumcu’ydu.

Mumcu’nun istifasının ardındaki neden, 1984’te BBC Türkçe Radyosu’na verdiği söyleşideki sözleriyle netlik kazanıyor:

“Bir insan kendi ülkesinin devrimcisi olmalı. Benim görüşüm bu. Ulusal bağımsız sol! Ben sosyalist eğilimliyim, işçi sınıfının, emekçi sınıf ve tabakaların demokratik yollarla iktidara gelmesini istiyorum. Bu görüşümden hiç ama hiç vazgeçmedim. Ama öte yandan da, Türkiye’de, bir Kürtçülük, iki silahlı eylemcilik, üç yurtdışına bağımlı sosyalizm, yani benim ‘kançılarya sosyalizmi’ dediğim TKP’cilik... Bunlara da karşı çıkıyorum. Ve Türkiye solunu da, bunların engellediğini sanıyorum.”

Milliyet’te geçirdiği bir yılın ardından 1992 Mayıs’ında, yönetimi değişen Cumhuriyet’e geri döndü. Adresi kısa süreliğine değişmişti ama yazdıkları aynıydı.

Kaynakları sorulduğunda önce insan diyordu, sonra da belgeler... Ama elbette satır satır okumak kaydıyla. Çünkü meslektaşlarına ciddi bir eleştirisi vardı, “Bizde gazetecilerin çoğu okumaz, yazarlar” diyordu, “Daha çok kendi yazdıklarını okurlar”. Katılmamak elde mi?

Bir de ancak bu topraklarda yaşayacakların anlayacakları bir kavram atmıştı ortaya: “Yok abi” kavramı. Henüz sosyal medyanın hayatımıza girmediği bir dönemde keşfettiği bu kavramın sayısız örneklerini göreceğimizi tahmin eder gibiydi:

“Diyelim ki Bulgar olayını tartışıyoruz, adam sol eğilimliyse ‘Abi’ diyor bana, ‘Yapmazlar’. Niye yapmasınlar diyorum, işte belgeler ortada. ‘Yok abi yapmazlar’. ‘Abi’ diye bir nazariye var Türkiye’de; ya da ‘Yok abi’ nazariyesi. Veya tersi geçerli. ‘Yok abi yapıyorlar’. Ben, her konuda araştırma yanlısıyım.”

Hayatının son gününde, 24 Ocak 1993 Pazar sabahı dışarı çıkıp gelecek, araştırmalarının başına oturacaktı. Çıktı, arabasına yürüdü. Ardından gelen eşi Güldal Mumcu üç ayrı patlama duydu. Toz duman... Sonra karların üzerinde yatan Uğur Mumcu’yu gördü. Paltosu üzerinde, gözlükleri gözünde, cansız... Gerisi, hâlâ süren bir mücadele...

Bir kâhin gibi fısıldamıştı...

Uğur Mumcu yıllar öncesinden, tıpkı bir kâhin gibi fısıldamıştı hepimize:

“Geçmiş cinayetleri kolaylıkla unutan bir toplum bundan sonra dökülecek kanların da sorumluluğuna ortak oluyor demektir”. Kehaneti bununla sınırlı değildi. Kızı Özge’ye “Sen büyüyeceksin, araba kullanacaksın, evleneceksin, ama ben yanında olmayacağım” demişti. Özge büyüdü, evlendi, çocuk sahibi oldu. Babası yanında olamadı. Eşi Güldal Mumcu’nun “İçimden Geçen Zaman” kitabında aktardığından öğreniyoruz ki “Mezar taşıma ‘Vurulduk ey halkım, unutma bizi’ yazılmasını istiyorum” demişti. Öyle yazıldı.

Cinayetin aydınlatılması için devletten daha çok çaba gösteren Mumcu’nun ailesi oldu. “Biz yapabileceğimiz her şeyi yaptık” diye anlattı Özgür Mumcu; “Önce bir vakıf kuruyorsun, sonra cinayetle ilgili raporlar hazırlatıyorsun. Biz davaya müdahil olduk ve yargılamanın daha ileriye ve derine inmesi için çalıştık. En son da yargılama sürecindeki ihmal ve kasıtlarla ilgili suç duyurusunda bulunduk. Bütün aileler olarak araştırma komisyonu kurulması için uğraştık. CHP Meclis’e bu konuda 4 kez önerge verdi. DTP ve MHP destekledi ama AKP hepsini reddetti. Başka da bir aile ne yapabilir bilmiyorum”.

2010’da Vatan gazetesinden Sanem Altan’a konuşan kızı Özge Mumcu ise babasının Abdullah Öcalan’ın MİT ajanı olduğuna dair bir belgenin izine ulaştığını, suikastın ardında bunun yattığını söylemişti. Ailenin yoğun çabasının sonunda karşılarına bir duvar çıkmıştı:

“‘Tuğlayı çekemem, çekersem duvar yıkılır demişti’ Mehmet Ağar, annem de ‘Çekmezseniz siz de altında kalırsınız’ demişti. O konuşma gerçek, şahitleri de var. Mehmet Ağar altında kaldı herhalde o duvarın, öyle gözüküyor.”

Çekilemeyen tuğlalarla örülü duvarlar yerinde hâlâ. O duvarın arkasına saklananlar da artıyor, duvarın öte yanında kayıplarına ağlayanlar da...

Kocaman bir yas evinde yaşar gibiyiz. Acıyla, kayıpla, öfkeyle bağlandık birbirimize. Yoksa Tezer Özlü “Burası bizim değil, bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi” derken haklı mıydı?

Devletin yerde kalan sözü

Mumcu’nun cenazesinin başında konuşma yapan Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İlhan Selçuk, “Kanı yerde kalmayacak demek bir anlam taşımıyor” diyordu; “Onun savunduğu fikirlerin yaşatılması gerekir. Söz veriyor musunuz?” Herkes “Evet” diye haykırıyordu. Selçuk’un ardından konuşan Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü, Mumcu’nun kaçakçılarla, terör örgütleriyle uğraştığını; Cumhuriyetin bütün erdemlerini koruduğunu, tek başına savaştığını söylüyordu. Bu söz, herkesin bildiği bir sırrı taşıyordu: Tek başına savaşıyordu. Devletin onu yalnız bıraktığı, ölümünün ardından katillerin ortaya çıkarılacağına dair verilen sözlerin yerde kalmasından anlaşıldı. İnönü, “Bir daha böyle cinayetlerin işlenmeyeceğini göstermek devletin namus borcudur” diyordu. Devletin borç hanesi kalabalıktır, şaşıracak değiliz. Ancak Uğur Mumcu’nun oğlu Özgür Mumcu’nun beş yıl önce Radikal’den Ezgi Başaran’a verdiği söyleşide hatırlattığı gibi, Muammer Aksoy’un katili bulunsa babası ölmez, babasının katili bulunsa da Hrant Dink hayatta olurdu.

Cumhuriyet



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
munzur
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 19.12.2013
İleti Sayısı: 1.075
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: munzur
Cevap Tarihi: 24.01.2016- 14:33


Resim Ekleme

Resim Ekleme

Bir pazar sabahıydı
Ankara kar altında
Zemheri ayazıydı
Yaz güneşi koynunda
Ucuz can pazarıydı
Kalemim düştü kana
Zalimler pusudaydı
Bedenim paramparça

Uğur'lar olsun Uğur'lar olsun
Hüzünlü bulutlar yoldaşın olsun
Bir keskin kalem bir kırık gözlük
Yürekli yiğitlere hatıran olsun

Çevirdim anahtarı
Apansız bir ölüme
Şarapnel parçaları
Saplandı ciğerime
Ucuz can pazarıydı
Kan doldu gözlerime
İsimsiz korkuları
Katmadım yüreğime
Bembeyaz doğruları
Yaşadım ölümüne

Uğur'lar olsun Uğur'lar olsun
Hüzünlü bulutlar yoldaşın olsun
Bir keskin kalem bir kırık gözlük
Yürekli yiğitlere hatıran olsun


Resim Ekleme




Bu ileti en son munzur tarafından 24.01.2016- 14:34 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
abbas
[ emeğin gücü ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 21.12.2013
İleti Sayısı: 830
Konum: Ankara
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: abbas
Cevap Tarihi: 24.01.2016- 22:08


VURULDUK EY HALKIM UNUTMA BİZİ...UĞUR MUMCU
 
Resim Ekleme


Dağ gibi, karayağız birer delikanlıydık.Babamız, sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.

Arabalar sırıl sırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken bizler bir mum ışığında bitirdik kitaplarımızı. Kendimiz gibi yasayan binlerce yoksulun yüreğini yüreğimizde yaşıyarak katıldıkk o büyük kavgaya. Ecelsiz öldürüldük. Dövüldük, vurulduk, asıldık,

Vurulduk ey halkım unutma bizi…

Yoksullugun bükemedigi bileklerimize celik kelepceler takıldı. Iskence hücrelerinde sabahladık kac kez. Isteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren senetler gibi kullanırdık. Mimardik, mühendistik, doktorduk, avukattık. Yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu. Yüreğimiz, işçiyle birlikte attı.Yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze cicek gibi verdik topluma.Bizleri yok etmek istediler hep.

Öldürüldük ey halkım, unutma bizi.

Fidan gibi genc kizlardık. Hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı gözbebeklerimizden. Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, iskencecilerin acımasiz ellerine terk edildik. Direndik küçücük yüreğimizle, direndik genc kızlık gururumuzla. Tükürülesi suratlarına karşı bahar cicekleri gibi. Utanmadılar insanliklarından, utanmadılar erkekliklerinden.

Hücrelere atildik ey halkım, unutma bizi…

Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımızz düğümlenmişti. Hipokrat yemini etmis doktor kimlikli iskencecilerin elinde öldürüldük acınmaksızın. Gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha. Cezaevlerine kilitlenmis kocalarımızın taptaze duyularına, birer mezar taşı gibi savrulduk. Vicdan sustu. Hukuk sustu. Insanlık sustu.

Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi…

Kanserdik. Ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde. Uydurma davalarla kapattılar hücrelere. Hastaydık. Yurt dışına gitseydik kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz birakmazdık. Önce kolumuzu, omuz başından keserek yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak firlattik attık önlerine. Sonra da otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.

Öldürüldük ey halkım, unutma bizi…


Giresun´daki yoksul köylüler, sizin icin öldük. Ege´deki tütün iscileri, sizin icin öldük. Doğu´daki topraksız köylüler, sizin icin öldük. Istanbul´daki, Ankara´daki isciler, sizin icin öldük. Adana´da paramparca elleriyle, ak pamuk toplayan isciler, sizin icin öldük.

Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma bizi…

Bağımsızlık, Mustafa Kemal´den armağandı bize. Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı icin kan döktük sokaklara .Mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler. Amerikan üsleri kaldırılsınn dedik, sokak ortasinda sorgusuz sualsiz vurdular.

Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi…


Yabanci petrol sirketlerine karsi devletimizi savunduk, kominist dediler. Ülkemiz bağımsız değil dedik, kelepceyle geldiler üstümüze. Kurtuluş Savaşında emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı daha da dik tutabilmekti bütün çabamız. Bir kez dinlemediler bizi. Bir kez anlamak istemediler.

Vurulduk ey halkım, unutma bizi..

Henüz cocukluğumuzu bile yasamamıştık. Bir kadın eline değmemisti ellerimiz. Bir sevgiliden mektup bile alamamıştık daha. Bir gece sabaha karşı, pranga vurulmus ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sephalarına. Herkes tanıktır ki korkmadık. Içimiz titremedi hic. Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere…

Asıldık ey halkım, unutma bizi..


Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasinda vuranlar, agabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. Ya bu düzenin kirli çarklarina ortak olmuslardı, ya da susmuslardı bütün olup bitenlere. Öfkelerini bir gün bile karşısındakilere bağırmamış insanlarin gözleri önünde öldürüldük. Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına. Batı uygarlığı adına, bizleri bir şafak vakti ipe çektiler.

Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi…

Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi…! Bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarinda yankılanacak ey halkım, unutma bizi.

Özgürlüge adanmış bir top cicek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz, ey halkım, unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi, UNUTMA BİZİ ….


Uğur Mumcu



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
abbas
[ emeğin gücü ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 21.12.2013
İleti Sayısı: 830
Konum: Ankara
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: abbas
Cevap Tarihi: 24.01.2016- 22:14


UĞUR MUMCU BU YAZI YÜZÜNDEN Mİ ÖLDÜRÜLDÜ


Uğur Mumcu, 24 Ocak1993 günü bir suikaste kurban gitti. Bugün Mumcu’nun ölümünün 17. yılında onu hatırlıyoruz. Uğur Mumcu cinayeti halen aydınlatılamayan ve kamuoyunda akıllarda pek çok soruyu bırakan bir cinayetti.

Mumcu yaşamının son günlerinde Kürt sorunu üzerine çalışıyordu. Mumcu, suikastten iki hafta önce önemli bir yazı yazmıştı. Yazıda Barzani ailesi ile MOSSAD ilişkisi anlatılıyordu. Eğer Mumcu öldürülmeseydi bu konudaki araştırmasını derinleştirerek yayınlayacaktı.

İşte Uğur Mumcu’nun 7 Ocak 1993 tarihinde Cumhuriyet’te yayınlanan “Mossad ve Barzani” başlıklı yazısı:

Ortadoğu'nun karanlık bir kuyu olduğu her gün biraz daha anlaşılıyor. Kanıtlanan son ilişkiMOSSAD-Barzani ilişkisidir. MOSSAD,İsrail 'in gizli istihbarat örgütüdür. Bu örgütün, Kürt lideri Molla Mustafa Barzani ile ilişkileri olduğu söylense daha önce kim inanırdı?

Barzani 'nin CIA ile ilişkisi artık belgelendi. Kimse bu ilişkiye, "Hayır olmadı" diyemiyor. CIA-Barzani ilişkileri biliniyordu da MOSSAD-Barzani ilişkileri bilinmiyordu.
MOSSAD' ın Barzani ile ilişkileri Londra ve Sydney'de yayınlanan "Israel 's Secret Wars-A History of Israel's Intelligence Services" adli kitapta sergileniyor. Kitap, İngiliz The Guardian gazetesinde 1984 yılından bu yana Tel-Aviv muhabirliğini yapan Ian Black ve Washington'daki Brooking Enstitüsü'nde çalışan öğretim üyesi Benny Morris tarafından yazılmış. Kitapta MOSSAD-Barzani ilişkileri, İsrail Dışişleri Bakanlığı ve MOSSAD yazışmalarına dayanılarak açıklanıyor.

Önsözde, kitabın yayından önce İsrail ordu yetkilileri tarafından da incelendiği yazılıyor.

* * *

Kitapta 1967 Arap-İsrail Savaşı 'ndan sonra, MOSSAD 'ın Kürtlerle ilişki kurduğu (sayfa.327), Mısırlı ünlü gazeteci Hasan el-Heykel'in İsrailli subayların Kürtler aracılığıyla Irak 'tan radyo bağlantıları kurduğunu 1971 yılında açıkladığı anlatılıyor.

1969 yılı Mart ayında Kerkük petrollerine yapılan saldırının da İsrail tarafından yapıldığı açıklanıyor. 1972 yılında imzalanan Sovyet-Irak Dostluk Antlaşması 'ndan sonra İran Şahı ABD Başkanı Nixon ile gizli görüşme yapıyor; bu gizli görüşmeden sonra CIA tarafından "Kürdistan Demokratik Partisi"ne üç yıl içinde 24 milyon dolar gönderiliyor.

Barzani 'nin Irak rejimine karşı ayaklandığı yıllarda, ABD-İsrail-İran üçlüsü bu ayaklanmayı destekliyor. Barzani-ABD ilişkileri, ABD Dış işleri eski bakanı Henry Kissinger eliyle yürütülüyor.

MOSSAD-Barzani ilişkileri de İsrail 'in Tahran 'daki askeri ateşesi Yaakov Nimrodi (MOSSAD Ajanı) aracılığı ile gerçekleşiyor.

Nimrodi 'nin üstlendiği görev ilginç: Nimrodi Sovyet silahlarının Barzani 'nin eline geçmesinde rol oynuyor. (sayfa. 328-329) Kitapta, MOSSAD'dan Kürtler 'e 50 milyon dolar para verildiği, ABD kaynaklarına dayanarak açıklanıyor. (sayfa.328)

* * *

70 'li yıllardaki bu ilişkiler bugün sürüyor mu?
Kitaba göre sürüyor. "Körfez Savaşı sırasında Irak 'ın attığı Scud füzelerinin Tel-Aviv'e düşmesi üzerine bu ilişkiler yeniden başladı. (sayfa.521) Baba Molla Mustafa Barzani ile kurulan ilişkiler, simdi de oğul Mesud Barzani ile sürüyor.
MOSSAD, Barzani'ye Avrupa kahvelerinde çekler vererek bu desteği sürdürüyor. Kitapta, Mesud Barzani'nin İsrail 'e gizlice giderek yardım istediği yazılıyor. Bu ilişkiler sürüyor ve anlaşılıyorki daha da sürecek...Gizli yollarla sürecek, açık yollarla sürecek...
İlgi belli...
Ilişki de belli...
Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD 'ın Kürtler arasında?
Yoksa CIA ve MOSSAD, antiemperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değilmi?

Uğur MUMCU( Cumhuriyet, 7 Ocak 1993)

Odatv.com



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Özkan Uğur'u kaybettik. melnur 1 228 10.07.2023- 06:13
Konu Klasör Onurlu kavgamızın namuslu kalem işçileri proleter 0 2793 02.06.2014- 20:54
Konu Klasör Demirtaş: Keskin bir kamplaşma var melnur 1 4585 31.03.2014- 19:07
Konu Klasör Tuğrul Keskin: Özgürlük ve Şafak Pavey melnur 1 5439 05.11.2013- 15:08
Konu Klasör Maç bitmedi - Özgür Mumcu umut 4 4443 14.08.2014- 01:43
Etiketler   Uğur,   Mumcu,   Bir,   keskin,   kalem,   kırık,   gözlük
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS