SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   >   son» 
‘Sosyalistlerin birliği’ takıntısı- Ender HELVACIOĞLU           (gösterim sayısı: 9.278)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: denizcan
Konu Tarihi: 02.02.2016- 12:57



‘Sosyalistlerin birliği’ takıntısı- Ender HELVACIOĞLU


Türkiye’de pek çok sosyalist örgüt var. Her birinin de 80 öncesine (hatta 70 öncesine) uzanan kökleri, az-çok kadro devamlılıkları ve çeşitli mücadelelerden geçerek oluşmuş gelenekleri var.

Fakat bu örgütlerin hiçbiri, yıllardır sayısız yol ve yöntem denenmesine karşın, ülkenin gerçek politika arenasında tek başlarına etkili bir aktör haline gelemediler.

Genel kanı, bu örgütlerin -yöneticilerinin basiretsizlikleri veya vurdumduymazlıları yüzünden- bir türlü bir araya gelemeyişlerinin, ülke politikasına damga vurabilecek bir kurumlaşmanın gerçekleşmesini engellediği yönünde. Yani kadim (yıldırıcı, bıktırıcı) sorunumuz: “Sosyalistlerin birliği”…

Acaba sorun (ve çözüm) bu kadar basit mi? Öyle olmadığını, mevcut örgütlerin “birliğinin” genel tabloyu pek fazla değiştirmeyeceğini düşünüyorum. Kaldı ki, uzak veya yakın geçmişte yaşanan bazı birlik pratikleri (ÖDP ve BHH) derde deva olamadılar. Bu da bir olgu.

Sanırım asıl sorun “birleşememek” değil. Daha doğrusu sorunun esası bu değil. Asıl sorun bir çıkış örgütleyebilmek.

Bunun yapılamamasının nedeni “birleşememek” değil. Hatta belki de yeterli ölçüde “ayrışamamak”!

Aslında hepimiz düzen tarafından bize biçilmiş ve dayatılmış bir çemberin içinde bir aradayız. Sorun, birlikte veya bir bölüğümüzün o çemberi delip geçmesi…

Kısacası konuya daha geniş açılarla bakmak, daha nesnel yaklaşmak zorundayız.

***

Bir dönem bitti. Türkiye sosyalist hareketinin 1960’ların sonuna doğru başlayan, 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbe dönemlerinden geçen, Sosyalist Bloğun dağılmasını yaşayan ikinci dalgası sona erdi.

Bu sonu Sovyet bloğunun dağılması ile de başlatabilirsiniz, ama Türkiye’de net olarak fark edilişi 2013 Haziran Ayaklanması iledir.

Daha doğru olarak şöyle ifade edelim: Haziran Ayaklanması ile üçüncü dalga başlamıştır. Yenisi başlamadan eskisinin bittiği tam olarak fark edilmiyor.

Bu bitişler ve başlangıçların belirleyenleri solun iç dinamikleri değil tabii ki. Dünya ve ülke çapında toplumsal koşulların değişimidir dönemleri bitiren ve başlatan. Her politik akım gibi sosyalist solun da iç süreçleri bu değişimlerce belirlenir. Toplumun maddesindeki değişim ve dönüşümlerdir politik akımların belirleyeni.

Peki, bir cenaze mi kaldırıyoruz, yoksa yeni bir doğumun sancılarını mı çekiyoruz. Her ikisi de olabilir. İşte bu bize bağlı… Eskide ısrar bizi bir cenazeye, topluluğumuzu da bir cenaze töreni cemaatine dönüştürebilir. Ama maddedeki dönüşümlerin kavranması, bizi yeni bir doğumun ebesi yapabilir.

Türkiye sosyalist solu dünyadaki en doktriner sollardan biri. Ama doktriner olmak muhafazakârlaşmak ve maddeden kopmak anlamına gelmez.

Evdeki bulgurdan vazgeçemeyiz; bu anlamda doktrineriz. Ama Dimyat’taki pirinci de ufkumuza almamız gerekir; yoksa çürürüz ve yaşam gerekçemiz kalmaz. Evdeki bulgur, yiyip tüketmek için değil, Dimyat’taki pirince yönelme ve ulaşma enerjisini sağladığı için değerlidir.

İkinci dalganın bütün unsurları, hatalarıyla ve sevaplarıyla geçmişimiz ve mirasımızdır. Onlar olmasaydı bugün de olmazdı. Hatta sevaplardan çok hatalardır yolu aydınlatan. Ama artık o düzey, yöntem ve tarz ile idare edilemez. Aşılmalıdır. Çünkü o dönemde hemhal olunan madde ile günümüzün maddesi farklıdır, değişmiştir.

Rahat olunmalı. Aşan kişi ergenlik sorunlarını da aşmış demektir. Daha rahat, daha soğukkanlı, daha vefalı ve daha nesnel olur geçmişe karşı. Damıtmıştır, mirası yapmıştır ve geleceğe doğru yola çıkmıştır.

Eski tartışmaların, ayrışmaların, çatışmaların artık bir anlamı yok. Yaşandıklarında çok anlamlıydılar, ama artık toplumsal bir karşılıkları yok. Tarihçilerin malzemesidir artık onlar, devrimcilerin değil.

Günümüz sosyalistleri örneğin, Stalin-Troçki, Mao-Kruşçev, MDD-SD eksenlerine göre ayrışabilir mi artık; komik olmaz mı? Bu ikililerin iki tarafı da, sevaplarının ve daha çok da hatalarının yarattığı katkılarla, bu çatışmalardan damıttıklarımızla mirasımızdır artık.

Geleneklerimizi ayak bağı yapmamayı, bir mirasa çevirmeyi becermeliyiz. Aynen devam ettirmeye çalışmak bizi bir cenaze cemaatine dönüştürür ancak. Çünkü madde değişmiştir.

Bu, ortalamayı almayı, ortalamalaşmayı mı önermektir? Hiç de değil, tam tersine! Yeni dönemin tartışmaları, ayrışmaları ve çatışmaları bekliyor sosyalistleri. Geçmişin değil, günümüz maddesinin iç çelişkilerine göre ayrışacağız ve çatışacağız. Tartışmalarımız geçmişe dönük değil, geleceğe yönelik olacak.

Geleneğe takılıp kalanlar var; dağılmaktan korkuyorlar. Ama ne kadar takılırlarsa o kadar dağılıyorlar. Çünkü madde değişiyor. Dağıtan maddedir!

Geleneğe savaş açanlar var. Ama bu takılıp kalmanın en koyu biçimi. Sonuç ufalanmadır. Madde onları ufalıyor.

Kısacası, günün maddesini anlamaya, yorumlamaya çalışmak ve onu dönüştürücü bir pratiğe girişmektir yapılması gereken. Bunun yolu ille de “birleşmeye çalışmak” değildir. Birlik olursa ne âlâ, ama birlik takıntısı ayak bağı oluyor artık.

Nesnelliği iyi okumuş öznel bir çıkıştır ihtiyaç. Birliği sağlayacak olan da budur.

Bu “çıkış örgütleme” meselesine gelecek yazımızda tarihimizden örneklerle devam edeceğiz.




Bu ileti en son denizcan tarafından 02.02.2016- 12:58 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.993
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 02.02.2016- 19:53


Ender Helvacıoğlu'nun söylemeye çalıştığı çok fazla soyutlama düzeyinde kalıyor. Haziran ayaklanmasından sonra farklı bir ''birlik'' anlayışı olarak ne düşündüğü çok açık değil. Daha önceki yazılarında ''cephe'' kavramını kullanıyordu. BHH örneği önümüzde duruyor, Türkiye'de komünist bir özne diğerlerinden daha fazla öne çıkmadıkça bu tür cephe yapılanmaları pek de olumlu sonuç vermiyor. BHH'nin bu haliyle gerçekten bir olanak mı, yoksa başka seçenekler mi devreye sokulmalı konusu tartışılabilir. Ender Helvacıoğlu'nun ''birlik'' anlayışı bu bağlamda nereye oturuyor, görmek gerek. Yazısının devamını getirdiğinde daha iyi anlaşılabilir.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 04.02.2016- 21:19


Tarihten örneklerle çıkış-birlik diyalektiği: Neden Osmanlı?- Ender HELVACIOĞLU



Pazartesi günkü yazımızı, “bu ‘çıkış örgütleme’ meselesine gelecek yazımızda tarihimizden örneklerle devam edeceğiz” diye bitirmiştik. İlk olarak uzak geçmişe, Osmanlı’nın kuruluş dönemine göz atacağız.

13. yüzyılın sonlarına doğru Anadolu karmakarışıktır, derin bir politik kriz yaşanmaktadır. Gerek Moğol akınları, gerek yeni Oğuz göç dalgaları, gerekse Selçuklulara karşı büyük Türkmen halk isyanları (Babailer) sonucunda Anadolu’da merkezi otorite kurabilecek iki büyük güç odağı da (Bizans ve Anadolu Selçuklu Devleti) bu niteliğini yitirmiş, Anadolu beyliklere bölünmüştür. İşte bu beylikler içinde belki de en mütevazı olanı Osman’ınkidir.

Avusturyalı tarihçi Paul Wittek (1894-1978), “Osmanlı İmparatorluğu’nun Doğuşu” adlı eserinde (Kaynak Yayınları, Çev. Fatmagül Berktay, 1. Baskı Şubat 1985), “neden diğer beylikler değil de Osman’ın küçük Gazi Devleti, bir cihan imparatorluğuna evrilebildi?” sorusuna yanıt arar.

Wittek ilk olarak “Gazilik” karakterine vurgu yapar. “Gaza yapma”, yani en önde kutsal savaş verme niteliği…

Gaziler, İslam’ın ve Türklüğün öncü savaşçılarıdır. Gazilerin şefleri “sultan, hakan, imparator” falan değildirler; askerleriyle (diğer gazilerle) birlikte aynı otağda yatıp kalkarlar, aynı kaptan yemek yerler, birlikte kılıç sallarlar.

Anadolu’da Osman’ınkiyle karşılaştırıldığında çok daha olgun, oturmuş ve güçlü iki beylik vardır: Selçuklu devletinde önemli rol oynamış bir aileye dayanan ve başkenti Kütahya olan “Germiyan Beyliği” ile Selçukluların resmi varisi olduklarını iddia eden Konya’yı başkent edinmiş “Karaman Beyliği”.

Bu iki beylik de Selçukluların mirasını devraldıklarını iddia ederler ve diğer tüm beylikleri kendi otoriteleri altında birleşmeye çağırırlar. Ama “gazi” değildirler; hatta bu unvanı almak istemezler ve batıdaki komşularına (Osman gibilerine) bırakırlar.

Fakat diğer bütün beyliklerde ve yeni gelenler içinde ne kadar savaşçı ve dinamik unsur varsa, bunlar Germiyanoğullarına veya Karamanoğullarına biat etmezler, gidip Osman’ın gazilerine katılırlar. Bu, gelecekte merkezi birliğin nasıl sağlanacağının da ilk işaretidir.

Çünkü ortada bir kriz ve savaş vardır. Kaldı ki asıl başarılı Selçuklu geleneği, 200 yıl önceki Malazgirt (Alpaslan) pratiğidir. Günün Alpaslanları, Germiyan ve Karaman Beyleri değil, Osman’ın gazileridir.

Kıssadan hisse-1) Birlik için soy, miras, gelenek yetmiyor. Oturduğun yerde müzakerelerle olmuyor. Pratiğe gireceksin, savaşacaksın, öncü olacaksın… Bir “çıkış” yapacaksın.

Bizans’la kim savaşıyorsa birliği de o sağlar.

***

Savaşçı olmak yetmiyor. Wittek şu soruyu da ortaya atar: Savaşçı (gazi) birçok beylik vardı. Menteşe Beyliği, Aydın Beyliği, Saruhan Beyliği, Karesi Beyliği, Teke Beyliği, Çandarlı Beyliği, Hamidoğulları vb… Neden bunlar değil de Osmanlı Beyliği?

Çoğu Batı Anadolu’da yer alan bu beylikler de Bizans’a karşı savaşmışlar, geniş toprakları fethetmişlerdir. Fakat fazla hızlıdırlar. Fethedilen yerlerin yeniden inşa edilmesi, örgütlenmesi, düzenin ve dirliğin sağlanması gerekir. Yoksa o topraklar elde tutulamaz. Bu da “kurucu kadro” meselesidir, savaşçılar yetmez.

İşte bu sorunu çözebilen biricik gazi beyliği Osman’ınki olmuştur. Neden ve nasıl?

Birincisi Osmanlılar yavaş olmak zorunda kalmışlardır. Osman Bey’in fazla ihtiyatlılığından değil, son derece inatçı bir Bizans savunmasıyla karşılaştıklarından dolayı.

Çünkü Osmanlılar Bizans’ın merkezine, Konstantinopolis’e (İstanbul’a) en yakın beyliktir. Ucun da ucudurlar. Bizans açısından Aydın’ın, İzmir’in alınması o kadar önemli değildir; ama merkez (İstanbul) ölümüne savunulmalıdır.

Bu nedenle Osmanlı’nın ilerleyişi yavaş olur. Ama bu yavaşlık ona kuruculuk niteliğini kazanması için zaman kazandırmıştır. Fethedilen yerlerde yerleşmek ve bir dirlik sağlamak için vakit bulmuştur Osmanlı.

Osmanlı’ya sadece savaşçı unsurlar değil, hem savaşçı hem üretici hem de kentli olan Ahiler de, İslam uygarlık geleneğini temsil eden ulema da katılmıştır. Yani yıkıcıların yanı sıra kurucuların da birliği sağlanmıştır, buna vakit bulunmuştur.

Kıssadan hisse-2) Başarı için yıkıcılık yetmez, kuruculuk da gerekir. Kuruculukta da öncü olabilmek gerekir. Birlik, yıkmaya cesaretle girişebilmekle başlar; ama başarı asıl birliğin, yıkıcılarla kurucuların birliğinin sağlanmasıyla gerçekleşebilir.

İşte Osmanlı’nın gazi olmayanlardan ve diğer gazilerden farkı budur.

***

Wittek’in eserinde bir önemli konu daha var. Sonraları, Yıldırım Beyazıt önderliğinde gazilik niteliğini unutup erken bir imparatorluk peşinde koşan Osmanlı’nın, Timur’un okkalı tokadını yiyip kendine gelme öyküsü.

Beyazıt, bir İslam imparatorluğu hedefiyle Doğu’ya yönelmesini isteyen ulemanın aklına uyar. Yıkıcılığı unutmuş, kuruculuğa fazla önem vermiştir. Timur’un tokadı Osmanlı’ya “gaziliği” anımsatır. Sanki “İşini yarım bırakma, bitir” diye uyarmıştır Timur.

Bu da kıssadan hisselerin üçüncüsü: Devrimci geleneğini unutma; unutursan fena hatırlatırlar!

II. Murat ömrünü durumu toparlamaya vakfeder. Son Gazi ise onun oğludur: II. Mehmet (Fatih Sultan Mehmet). Konstantinopolis’i fetheder. Bu bir imparatorluk eylemidir.

Konumuza (çıkış-birlik diyalektiği) daha yakın dönemlerden çok daha taze derslerle devam edeceğiz.  



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
hakkı
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: hakkı
Cevap Tarihi: 05.02.2016- 14:05


Ender Helvacıoğlunu okuduktan sonra akılma Marxın bir sözü geldi
Bütün filozoflar dünyayı çeşitli biçimde yorumladı ama biz değiştirmek istiyoruz demişti.

İşte bu dünya nasıl değişecek onu düşünelim evet şikayetler çok çaresizliklerde çok .
Hegelin tarihin felsefesini kitabını okurken şöyle bir söz var. Her maddenin içinde kendi özü vardır ama tin özgürdür tinin görevi özü özgürleştirmektir diyor.
Biz bu dünyanın duruşundan ve işleyişinden rahatsızsak onu değiştirmeye karar vermemiz gerekir. Bu kararı verirken maddenin kendi içindeki öze bakarız ve ruh olduğumuzda özün özgürlüğünü isteriz kendimizi ruh kabul ettiğimizde dünyanın özünüde özgürleştirmek için uğraş sarfederiz .

Marx özgürlük önce insanın kendinde başlar sonra başkalarını özgürleştirmek için çaba harcar der.

Konu hem çok karmaşık hem basit .

Bu dünyayı çekilmez   hale getiren mülkiyetin özel oluşu bu da yetmiyor bütün insanları mülksüzleştirme azmi .
O zaman düşmanı başka yerde aramamak gerekmiyor dostu da bütün mülksüzler bizden bütün mülksüzleştirenler karşı taraftandır.

Ne yapacağımız ne yapmamız gereken belli bizi ve toplumu mülksüzleştirenleri mülksüzleştireceğiz ve sorunları bu rotadan hareketle   çözeceğiz.

İşte bunun için adresleri mülksüzlerin bulunduğu yere taşıyacağız yoldaşları oralarda arayacağız.

Eğer vücudumuz başka yerde aklımız başka yerde ise böyle çaresizlik içinde debelenir dururuz. Bütün sosyalistlerin tek bir adreste birikmesi çözüm üretmez bütün sosyalistlerin aynı işi yapması çözüm üretir zaten aynı işi yaptıklarında dolaylı ortak oluyorlar.

Biz yönümüzü mülksüzlere dönelim arkamızı mülksüzleştirenlere, çözümler bulacağız .

Birde şu egemenlerin bizi küçümsemesini bizi aşağılamasını bizi adam saymamasının onurumuza dokunduğunu en yüksek sesle yüzlerine karşı bağırarak söyleyelim   çıkan yüksek gürültüden korktuklarını gördüğümüzde kendimize güven gelecektir.

onurumuz bizim satamayacağımız en değerli mülkümüzdür. Eğer sevgi üretmiyorsa yüreğimiz iyi bir üretici değiliz.

Ender Helvacıoğlu yönünü mülksüzlere dönsün arkasını müklsüzleştirenlere çözümü bulacaktır.Sosyalistlerin bir arada toplanıp oluşturacakları birlikler toplumda küçücük bir alan kaplar ama mülksüzleştirenlerin   rahatsız ettiği kişilerin kaplayacağı alan onları dünyadan atacak kadar büyüktür.

Yoksulları fukaraları işçileri işsizleri gericilerin yobazların rüşvetçilerin entrikacıların elinden kurtarmak sosyalistleri de kurtaracaktır.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
bedrettin
[ ..... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 30.08.2013
İleti Sayısı: 907
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: bedrettin
Cevap Tarihi: 05.02.2016- 15:26


Sosyalist ideolojinin ne olduğunu öğrenmeye çalışmak lazım. Bunun için de sadece Marks ve Hegeli okumaya çalışmak yeterli olmuyor, bizim zamanımız kısıtlı, yaşamla boğuşuyoruz. Çalışan ve hayatını kazanmak zorunda olan insan Marksizmi daha basit yollardan anlamaya çalışmalı. Senin yöntemin buna uygun değil. Hegel'in bu tip insanlara bir faydası olmaz. Sosyalist ideolojiyi öğrenmeye çalışmak daha kolay ve daha az zaman alıcı. Bunun yanında örgütlenirsek partilerde bu konuyu anlatacak insanların yardımı da alınabilir. Kendi başımıza öğrenmeye çalışmak doğru sonuçlar vermiyor.Liberallerin medyadaki hakimiyetinden de etkilenmeye açık hale geliyoruz. Sonra da her şey birbirine karışıyor.

Bir solcu için dünyanın değişmesini istemekten başka bir amaç olamaz. Sosyalistler için dünyanın değişimi kapitalizmden sosyalizme oradan da komünizme varmaktır. Sosyalistler değişimden bunu anlar. Bunun nasıl olacağı da belli. Marks, Engels ve Lenin bunun devrimle olacağını söylüyor. İşçi sınıfının iktidara el koyması ve kendi devletini kurması, kapitalizmi ortadan kaldırmalı. Böyle gidiyor. Sosyalistler bunu savunur, bunu yanlışlamaya çalışan liberal akla itibar etmezler. Sol liberallerle aramızdaki fark da bu zaten. Onlar bunların hiçbirini kabul etmiyor ve kapitalizmin iyileştirilmesi yoluyla değişim gerçekleşeceğini savunuyorlar. Biz buna yanlış diyoruz. Bu konuda kafa karışıklığımız da yok. Marks sadece dünya değişmeli demiyor, onun nasıl değişeceğini de söylüyor.




Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
hakkı
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: hakkı
Cevap Tarihi: 05.02.2016- 19:19


Alıntı Çizelgesi: bedrettin yazmış

Sosyalist ideolojinin ne olduğunu öğrenmeye çalışmak lazım. Bunun için de sadece Marks ve Hegeli okumaya çalışmak yeterli olmuyor, bizim zamanımız kısıtlı, yaşamla boğuşuyoruz. Çalışan ve hayatını kazanmak zorunda olan insan Marksizmi daha basit yollardan anlamaya çalışmalı. Senin yöntemin buna uygun değil. Hegel'in bu tip insanlara bir faydası olmaz.



[size=2]Sn Bedrettin
İşte Ender helvacıoğlunun anlatmak istediği ama bir türlü dile getiremediği iki şey var
1.Bilmek 2.İnanmak.

savaş kazanmak için inanan insanlar bulman gerekir ölecek insan bulamadığında savaşı kazanman mümkün değil Ama savaşı yönetmek için bilen insan gerekiyor.

yani iki türlü insan lazım biri olup diğeri olmadığında kazanman mümkün olmuyor.
Sana örgütüne sempati duyması onlara inanması için okuması bile gerek yok. Ama sadece bununla olmuyor dara düştüğünde alayhine giden şeyi lehine çevirmek gerekiyor yoksa teslim olursun. Bu Türkiye tarihinin bir çok alanında mevcut.  

Hegel de kuranda liberalizm de   okunacak bilinecektir eleştiri ayrı konu.

Bir solcuya dünyanın değişmesini istemek yetmiyor onu nasıl değiştireceğini bilmek ve öğrenmek gerekiyor .Birde yönetmek yani siyaset bilimi gerekmektedir.
İşte aylardır tartışıyoruz demokrasi şart olmazsa olmaz diye .Sınırları içindeki özneleri nesnel şartları ve üretim biçimlerini bilmek bunları yönetmek   inanmakla olmuyor.

Marx ın kapitallerine ne gerek var   manifesto yeter denemez

Dünya kos koca bir deneyim geçirdi yeni bir yanlışın kimseye haklılığını   anlatamazsın.

Senin yöntemin buna uygun değil. Hegel'in bu tip insanlara bir faydası olmaz.

Bana faydası var yetmez mi




Bu ileti en son hakkı tarafından 05.02.2016- 19:20 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.993
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 06.02.2016- 02:58


Bir solcuya dünyanın değişmesini istemek yetmiyor onu nasıl değiştireceğini bilmek ve öğrenmek gerekiyor

Sn.hakkı;

Bana öyle geliyor ki, siz, nedendir bilinmez, gerçeklerden kaçma gibi bir huy edinmişsiniz. Her okuduğunuzu da o huyunuzun kadrajına almak istiyorsunuz, yazılanlar ve söylenenler ne olursa olsun. Kötü bir huy olduğunu söyleyebilirim. Marksizmden kaçmak gibi bir dert yüklemişsiniz kendinize. Hem Marksizmle ilintili bir referans arayışı içindesiniz ve hem de marksist gerçeklerden kaçıyorsunuz. Gerçekle yüzleşmekten çekinmemelisiniz. Marksizm size o gerçeği veriyor. Ya bunu kabul etmelisiniz, ya da gerçeklerden kaçmak adına kendinize başka bir gerçek yaratmalısınız. Bu halinizle arafa sıkışıp kalmış gibisiniz ve eminim siz de bunun farkındasınız. Biraz çaba ve biraz gerçekle yüzleşmek sizi sorunlarınızdan kurtaracaktır.

Marks toplumların nasıl değiştiğinin yasalarını ortaya çıkardı. Biz buna tarihsel materyalizm diyoruz. Buna göre geleceğin dünyası ya barbarlık ya sosyalizm. Dilimize pelesenk oldu, ama laf değil bu, bir gerçek ve sosyalistler de bunun bilincinde.

Kapitalizmden sosyalizme geçişin işçi sınıfı önderliği altında siyasal devrimle olacağını da biliyoruz. Cümlenin sonunu isterseniz ''biliyoruz'' yüklemiyle bitirin, isterseniz ''inanıyoruz'' diyerek. Küçük ayrıntılara da takılmamak gerek. Önemli olan kapitalizmden sosyalizme geçişin siyasal bir devrimle olacağını bilmek, olacağına inanmak ve çok daha önemlisi bunu içselleştirebilmek. Sonrası da belli. Proletarya diktatörlüğü, özel mülkiyetin kaldırılması, planlı ekonomi, toplumsal dönüşüm zinciriyle komünizmin hedeflenmesi...

Bunlar temel başlıklar, bunları içselleştirmeden, gereksiz tartışmalara boğmadan dünyanın nasıl değişeceğinin yanıtları olduğunu kabul etmeliyiz. Marksizmi önemsiyor, işçi sınıfının geleceğini dert ediniyorsak sağa sola sapmadan bu ilkeleri kavramanın bir yolunu bulabilmeliyiz. Bunlar yoksa, bu konularda gelgitler yaşıyorsak ne yaparsak yapalım, ne okursak okuyalım zihin bulanıklığından kurtulamayız. Bir marksizmi övdüğümüzü sanırız, bir ''marksizm de neymiş'' demek zorunluluğu yaşarız.

Ne yazık ki sizin yazılarınızda hep bu arafta kalma durumu var.

Kapitalizmden sosyalizme siyasal bir devrimle geçileceğini biliyoruz. Kapitalist bir ülkede bu devrimin önder ve temel gücü de işçi sınıfıdır. Sosyalist ideolojiyi, marksizmi önemsiyorsak bu konuda gereksiz sorular sormaktan kaçınmak gerek. Bu konuda yeni bir ideolojiye ihtiyaç yok. Dünyanın 150 yıl önceki dünya olmaması bu konuda bir değişim gerektiğine yol açmaz. Karıştırdığınız konu, değişen dünyada siyasal devrimi gerçekleştirecek işçi sınıfı ve emekçi halkın bu misyon ve hareketle nasıl donatılacağı ve hangi araçların kullanılacağıdır. Helvacıoğlu da zaten kendince bu konuyu irdelemeye çalışıyor. Yani, tarihsel olanla güncel arasındaki açının nasıl kapanması gerektiğine ilişkin bir çözümleme yapıyor. Siz bu konuyu, bu sorunu sanki yeni bir ideoloji lazımmış gibi algılıyorsunuz. Hayır, böyle bir şey yok. Yeni bir ideoloji lazım değil. Sosyalist ideoloji bilimsel bir ideolojidir. Bilimselliği onun temel ilkeleri bağlamındadır. İşçi sınıfının önder güç olması, siyasal ve toplumsal devrim, proleter diktatörlük vb. Bu temel ilkeleri yadsımadan, ''yeni bir ideoloji lazım'' saplantısına girmeden konulara yaklaşırsanız eksikliğin nerede olduğu daha iyi anlaşılır ve bu arafta kalma özelliğinizden de kurtulabilirsiniz.

Ve eminim, siz de rahatlayacaksınız!



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
hakkı
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: hakkı
Cevap Tarihi: 06.02.2016- 11:59


Marks toplumların nasıl değiştiğinin yasalarını ortaya çıkardı. Biz buna tarihsel materyalizm diyoruz. Buna göre geleceğin dünyası ya barbarlık ya sosyalizm. Dilimize pelesenk oldu, ama laf değil bu, bir gerçek ve sosyalistler de bunun bilincinde.

Marxın teorileri doğal bir kanunsa niçin o teoriler hayata geçmedi .Söylenen şeylerden bu yana 170 yıl geçti daha ne kadar bekleyeceğiz insan ömrü 70-80 yıl.
Eğer siz bu doğal kanunun ipine sarılırsanız bütün insanlık o hayal ettiğiniz düzeni göremeyecek işte korkularınız olan barbarlık insanın başına inecektir.

Marx yazmış peki akıl ne işe yarayacak Marx ın yazdıkları hiç değişmeyecek ilahi bir kural mı.
Biz bu hayattan ne ders aldık yaşamdan ne öğrendik kendi hayatımızı değiştirmek istesek neler yapardık Marx a mı baş vuracaktık, hangi kitabını okumamız gerekecekti.

Marx tarihe bakmış bu güne kadar toplumlar nasıl değişmişse bundan sonrada o şekilde değişebileceğini söylemiş. Bizde tarihe ve bu güne bakalım nasıl değiştirebileceğimizi bilelim. Biz özne değilsek neyiz .
Alalım elimize kalemi kağıdı gördüğümüz duyduğumuz okuduğumuz her şeyi yazalım bakalım nasıl bir hayat yaşıyoruz Marx dan bu yan ne gibi değişiklikler olmuş neler gitmiş neler kalmış gelecek 3-5 yıl sonra neler gidecek neler kalacak.

Onun için biz bilgiye bilime sarılacağız Tıpkı Marx ın sarıldığı gibi.

Ve eminim, siz de rahatlayacaksınız!
Sn Melnur seni rahatlatan her şeyi ben bildiğim için daha gerçek olanı aramaktayım rahatlamak için.





Bu ileti en son hakkı tarafından 06.02.2016- 12:04 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.993
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 07.02.2016- 00:21


Alıntı Çizelgesi: hakkı yazmış

Marks toplumların nasıl değiştiğinin yasalarını ortaya çıkardı. Biz buna tarihsel materyalizm diyoruz. Buna göre geleceğin dünyası ya barbarlık ya sosyalizm. Dilimize pelesenk oldu, ama laf değil bu, bir gerçek ve sosyalistler de bunun bilincinde.

Marxın teorileri doğal bir kanunsa niçin o teoriler hayata geçmedi .Söylenen şeylerden bu yana 170 yıl geçti daha ne kadar bekleyeceğiz insan ömrü 70-80 yıl.
Eğer siz bu doğal kanunun ipine sarılırsanız bütün insanlık o hayal ettiğiniz düzeni göremeyecek işte korkularınız olan barbarlık insanın başına inecektir.

Marx yazmış peki akıl ne işe yarayacak Marx ın yazdıkları hiç değişmeyecek ilahi bir kural mı.
Biz bu hayattan ne ders aldık yaşamdan ne öğrendik kendi hayatımızı değiştirmek istesek neler yapardık Marx a mı baş vuracaktık, hangi kitabını okumamız gerekecekti.

Marx tarihe bakmış bu güne kadar toplumlar nasıl değişmişse bundan sonrada o şekilde değişebileceğini söylemiş. Bizde tarihe ve bu güne bakalım nasıl değiştirebileceğimizi bilelim. Biz özne değilsek neyiz .
Alalım elimize kalemi kağıdı gördüğümüz duyduğumuz okuduğumuz her şeyi yazalım bakalım nasıl bir hayat yaşıyoruz Marx dan bu yan ne gibi değişiklikler olmuş neler gitmiş neler kalmış gelecek 3-5 yıl sonra neler gidecek neler kalacak.

Onun için biz bilgiye bilime sarılacağız Tıpkı Marx ın sarıldığı gibi.

Ve eminim, siz de rahatlayacaksınız!
Sn Melnur seni rahatlatan her şeyi ben bildiğim için daha gerçek olanı aramaktayım rahatlamak için.





Sn.Hakkı;

İddialı ve gereksiz bir biçimde ''biliyorum'' diyorsunuz ama, şu yazdıklarınız bile bildiğinizi sandığınız konuda pek çok yetersizliklerin olduğunu gösteriyor. Tarihsel materyalizm demişim, sizin yanıtınız ''neden o teoriler hayata geçmedi, 170 yıldır bekliyoruz, daha ne kadar bekleyeceğiz'' şeklinde. Tarihsel materyalizmden anladığınız bu, ama siz yine de bildiğinizi iddia ediyorsunuz!

''Marks'ın yazdıkları ilahi bir kural mı?'' diyerek açıkça marksizmi reddediyor ve çok daha önemlisi sosyalizmin bilimselliğini de reddediyorsunuz. Sonra da bilim ve bilgiden bahsediyorsunuz! Bilimde teorilerin ve yasaların ne anlama geldiği konusunda eksikliğinizin olduğunun da farkında değilsiniz ve hala ''biliyorum'' iddiası taşıyorsunuz!

Uzatmayayım; sıradan bir örnek vereyim: Yerçekiminden kurtulma hızı saniyede 11 km.dir. Yani bir uzay gemisini atmosferin dışında bir yörüngeye oturtmaya çalışacaksanız ona saniyede 11 km.den az olmayan bir itki verilmelidir. Anlamı bu. Peki saniyede 11 km.lik bir itki verilmesine rağmen başarısızlıkla sonuçlanan denemeler, bilim insanlarına '' yerçekiminden kurtulma hızını değiştirelim, yeni bir kurtulma hızı bulalım'' düşüncesine yol açmış mıdır ve neden?

Bu konu üzerinde düşünüp ve yine, sağa sola savrulmadan düşünceni yazabilir misin? Konuyla o kadar çok ilgili ki!



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör SGB'ne eleştiriler: ''Güç Birliği” ne ve nasıl?'' melnur 0 662 27.08.2022- 07:23
Konu Klasör Sosyalistlerin HDP’de Ne İşi Var? ayhan 3 4290 06.12.2014- 14:01
Konu Klasör Sosyalistlerin CHP'yle imtihanı... melnur 0 155 08.11.2023- 07:18
Konu Klasör Sosyalistlerin cevapları... melnur 3 745 21.01.2023- 09:55
Konu Klasör Sosyalistlerin seçimlerle ve ittifaklarla imtihanı solcu 1 4103 26.02.2015- 12:40
Etiketler   ‘Sosyalistlerin,   birliği’,   takıntısı-,   Ender,   HELVACIOĞLU
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS