SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Zor ve sancılı bir döneme girerken           (gösterim sayısı: 3.037)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
dayanışma
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: dayanışma
Konu Tarihi: 14.03.2016- 15:47


Zor ve sancılı bir döneme girerken
Fatih Yaşlı

 
Bir depremle mi sonuçlanacak bilmiyoruz ama yeni Türkiye’nin bütün fay hatlarının harekete geçtiği, birden fazla noktada ciddi bir enerji yoğunlaşmasının yaşandığı ve kırılmalara hazır olmak gerektiği kesin. Önümüzdeki beş on yılı belirleyecek çok ciddi siyasi gelişmeleri, kavgaları, krizleri, hadiseleri yaşayacağımız bir döneme girdiğimiz görülebiliyor.

Öncelikle “rejim krizi”ne bir bakalım. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin neticesinde ülkenin fiilen saraydan yönetilmeye başlanmasının ardından çıplak gözle görünür hale gelen bu kriz, AYM’nin tahliye kararlarının ardından muazzam bir derinlik kazanmış durumda. Anayasal düzenin tepesindeki iki kurum, anayasal düzen üzerinden bir kavga veriyor ve esas meselenin ise hukuk değil bir iktidar savaşı olduğunu herkes biliyor.

Tahliye kararlarını veren hâkimlerin Gül tarafından atandıklarına yapılan vurgu da, mahkeme başkanının cemaatçi olduğu iddiaları da söz konusu savaşın bir parçası. Gül’ün düzen güçlerinin önemlice bir bölümü tarafından “mesih” konumuna getirilmiş olması akla getirildiğinde bu şaşırtıcı değil. Darbe üzerine darbe aldığı halde gücünün önemlice bir bölümünü korumaya devam eden Cemaatin ise “saray-sonrası dönem”de yeniden iktidar bloğunun içinde yer alacağı günleri beklediği ve bütün yatırımını buraya yaptığı görülebiliyor.

Kürt hareketi de devletin sahipliği için birbirine güren güçler arasındaki kavganın farkında ve savaş siyasetinin yürütücüsü olduğunu düşündüğü sarayın karşısındaki güçlere, yani Gül kliğine farklı birçok kanaldan mesajlar gönderiyor. Nurettin Demirtaş’ın “özerklik karşılığı Gül ilk başkan olabilir” yazısı da, Cemil Bayık’ın sözleri de, Veysi Sarısözen’in köşesinden “küskünler”ce çıkarılan yeni gazeteyi kastederek yaptığı “Karar’lı olun” çağrısı da ortada kolektif bir tutumun olduğunu gösteriyor.

Osman Baydemir’in “askeri darbeyi önleme çabası içindeyiz” açıklamasını da bu bağlama oturtmak gerekiyor. Daha önce bu köşede sorduğumuz “bu bahar kanlı mı gelecek” sorusunun yanıtının “evet” olduğuna dair işaretler maalesef ki çoğalıyor. Şehirlerdeki savaş devam ederken, kırda da bahara hazırlık yapılıyor; devlet “bahar temizliği”nden, Kürt hareketi ise “Kürt baharı”ndan söz ediyor. HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması ve legal siyaset alanının kapatılması an meselesi. Böylesi bir konjonktürde, “darbe” sözcüğü de giderek artan bir şekilde dillendirilip ihtimaller arasına dâhil ediliyor.

Yıllardır “vesayetle mücadele”nin ekmeğini yiyen ve her daim ABD’nin fahri Türkiye konsolosu gibi çalışan Cengiz Çandar’ın geçtiğimiz günlerde ordu için “bu rolü, artık, bir kez oynayabilir. Düdüğü çalar. Oyunu durdurur” diye yazmasının temelsiz ve nedensiz olduğunu düşünebilir miyiz?

Peki kayyum atanmasından hemen önce Zaman yazarlarından birinin, köşesinde Fethullah Gülen’in 12 Eylül’ün hemen öncesinde Sızıntı’da yayınlanan “müjde yazısı”nı tekrar yayınlamasını ve sonuna da “şimdi de 36 sene sonra, diyorum ki: Yusuflara müjdeler olsun!..” cümlesini eklemesini nasıl değerlendirmeliyiz?

Cemaat operasyonu yapılmayan tek kurum olan orduya da artık sıranın geldiği, bu seneki YAŞ’ta ciddi bir Cemaatçi temizliği yapılacağı, Cemaatin ise bu tasfiyelere karşı bir takım önleyici hamleler planladığı iddiaları ayyuka çıkmış durumda. Yandaş medyada ise ardı ardına “Cemaat darbeye hazırlanıyor” minvalinde yazılar yazılıyor ve “bahar savaşı”nın bu darbenin gerekçesi yapılacağı iddia ediliyor.

Böylesi bir konjonktürde, ABD’nin eski Türkiye büyükelçilerinin “Erdoğan istifa etmeli” diyen bir yazı yazmaları, Obama’nın Erdoğan’la ilgili The Atlantic’te yayınlanan sözleri, Rusya’dan yapılan açıklamalar ve AB içindeki Türkiye tartışmasının büyümesi krizin uluslararası boyutuna dair önemli ipuçları veriyor. Sanki herkes, yaklaşmakta olan bir şeyi bekliyor, planlarını ona göre yapıyor.

Tüm bu hadise ve iddiaların gelip dayandığı yer ise başkanlık ve yeni anayasa. Hem içerideki ve dışarıdaki aktörler, en kaba haliyle “başkanlıkçılar” ve “parlamenter sistemciler” diyebileceğimiz iki kampa bölünmüş durumda ve nihai hesaplaşma başkanlık üzerinden yaşanacak. 330 vekile ulaşılıp ulaşılamayacağı kadar, ulaşılamasa bile Erdoğan’ın “kurucu iktidar” iddiasıyla ülkeyi resen referanduma götürüp götürmeyeceği de, buna diğer aktörlerin vereceği tepkinin ne olacağı da bir soru işareti olarak karşımızda duruyor.

Peki, filler tepişirken çimenler ne yapacak, halk olan biteni dışarıdan mı izleyecek, yoksa gidişata müdahale mi edecek? Bu sorunun yanıtının ne olacağını biraz da toplumsal muhalefetin tutumu belirleyecek; gelmekte olanı görmemiz ve “ne yapmalı” sorusuna acilen bir yanıt vermemiz gereken günlerdeyiz.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
dayanışma
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: dayanışma
Cevap Tarihi: 14.03.2016- 15:52


Birlikte yenilecekler, birlikte başaracağız
MELİH PEKDEMİR

 
Geçen günler içinde gazete haberiydi, Kulak Burun Boğaz Bölümü’nden Op. Dr. Ozan Gökdoğan demiş ki, “İşitme kaybının erken döneminde, çocuk sesi gibi yüksek frekanslı seslerin, ‘F’ ve ‘S’ içeren seslerin anlaşılması daha güçtür.”

Demek ki biz ona “FaşiSt” deyince, o sağır duymuyor, ama hep uyduruyor, kin ve öfke kusuyor. Toplumu tehdit edip hakaretler savuruyor.

Peki, bunlara alışacak mıyız? Elbette alışmayacağız. Haklı ve güçlü varlığımıza onları alıştıracağız. Bilsinler ki her zalim iktidar kendi Gezi’sini yaratır ve her zorba bir gün yeniden Gezi’yi tadacaktır.

17 Aralık hırsızlıklarının ayyuka çıkması sonrasında düpedüz arsız oldular. Hem hırsız hem arsızlar. “Yok artık! O kadar da olmaz”ların hepsi biteviye oluyor.

“Vatan” dediklerini önce açık hapishane yaptılar.

“Vatan” dediklerini, “toprak” dediklerini şimdi toplu mezarlık yapıyorlar.

Yetmiyor, belli ki Arabistan hayranlıklarıyla, ülkeyi çölleştiriyorlar.

Son olarak AYM de gözlerine battı, AYM’yi yıkıp AVM yapacak denli pervasızlaştılar.

Her gün olup bitenler insana ayak tırnaklarını yedirten türden işler…

Ve Bahar geliyor. Fatih Yaşlı hatırlattı: Devlet “bahar temizliği”nden, Kürt hareketi ise “Kürt baharı”ndan söz ediyor.

Siyaset iklimiyle mevsimlerin iklimi hiç senkronize değil. Şu anda bir karakış yaşadığımız aşikâr ve kısa vadede iyimser olmak imkânsız.

HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarını kaldıracaklarını söylüyorlar ya, ne hazin ki şaşırmıyoruz, çünkü “vekiller olmasaydı ne güzel idare ederdim” zihniyeti tepemizde, çünkü vekilsiz ve etkisiz Meclis’ten saraya vekâlet Meclisi çıkarma peşindeler.

Zaten Meclis’in de fiilen kayyumu var.

Ama fiili değil resmen bir savaş yok mu? Çünkü nerede ordu devredeyse orada savaş vardır. Evlerin tanklarla bombalandığı bir vakitte ise acımasız savaş vardır.

Devreye sokanlar da farkında, ordu sadece savaş (ve darbe) bilir. Şimdi orduyu onu savaştırana karşı darbe sopasıyla korkutanların olması ayrı bir garabet değil mi?

• • •

Evet, Bahar elbette gelecek.

Bahar ideolojisi, yeniden başlangıçtır ve “keşke” demeyi terk edip, “o halde” diyerek tekrar ileri atılabilmektir…

Ve dün Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nin 8. Kongresi’nde böyle bir çağrı yapıldı.

ÖDP yirmi yaşında ve daha da güzeli, ÖDP artık özgürlük ve dayanışma diyen yirmili yaşlı gençlerimizin ellerinde…

Öyleyse ÖDP artık iki anlamda da genç ve devrimci bir parti…

Öyleyse bugün bizlere hayatlarımızı zindan eden “FaşiStler”, kısacık ve küçücük mutluluklarımıza bile göz diken muktedirler, şunu mutlaka işitecekler:

Madem onların her şeyleri vardır, sarayları, tankları, TOMAları vardır ve bu yüzden sadece umuda ihtiyaçları yoktur.

Oysa şimdilik kısacık ve küçücük de olsa mutluluklarımız, upuzun ve kocamandır umutlarımız...

“Birlikte Başaracağız” şiarıyla toplanan ÖDP Kongresi de gösterdi ki, birlikte başarabilmenin üç yolu var:

Birinci yol devrimdir. İkinci yol devrimdir. Üçüncü yol devrimdir.

İşte bu yüzden ÖDP 20 yıldır devrim demeye devam etmiştir.

Ve bugün de soyadları Haziran, sıradan ve sahici milyonlarca insan, topyekûn haziranlaşabildikleri zaman, umutları devinecek ve mutlaka devrim olacak...




Bu ileti en son dayanışma tarafından 14.03.2016- 15:52 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.006
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 15.03.2016- 17:04


Fatih Yaşlı'nın yazısının üzerine Melih Pekdemir'in yazısını koyalım ve sonunu da Pekdemir'in son sözleriyle bağlayalım:

“Birlikte Başaracağız” şiarıyla toplanan ÖDP Kongresi de gösterdi ki, birlikte başarabilmenin üç yolu var:

Birinci yol devrimdir. İkinci yol devrimdir. Üçüncü yol devrimdir.

İşte bu yüzden ÖDP 20 yıldır devrim demeye devam etmiştir.

Ve bugün de soyadları Haziran, sıradan ve sahici milyonlarca insan, topyekûn haziranlaşabildikleri zaman, umutları devinecek ve mutlaka devrim olacak... ''


Oldu mu, daha doğrusu yeterli mi, ya da sosyalistler için bu aşamada ''devrim'' ne anlama geliyor; biraz daha açılacaksa devrimin verili koşullardaki karşılığı ne olmalıdır?

Hiç kuşku yok, bu kapitalist sistemin yerine sosyalizmi inşa etmeye başlamadıkça sorunlarımızdan da AKP'den de kurtulamayacağız. Burası çok açık, çok net! Sistemin AKP eliyle üstesinden gelemediği bir kriz yaşadığı da doğru, bu da çok açık gözüküyor. Ve en önemlisi de, ortada Haziranlaşma gibi bir gerçeğin pek görünmemesi ve bununla ilintili olarak   sosyalistlerin kitleyi sürükleyebilecek bir özne haline gelememesi.

Çözüm devrimse, yapılması gereken kitleyi ( işçi sınıfını ve emekçi halkı) Haziranlaşma doğrultusuna sokmaktan geçiyor. Başka bir çözüm yok. Pekdemir de vurgulamış başka bir kurtuluş yolu yok. Sosyalistler başka bir kurtuluş yolu arayışı içine girmemeli, düzen solunun eğilimleri içinde yer almamalıdır. Bu da yeterli değil. Her defasında aynı şeyin altını çizme gereği duyuyoruz; örgütlenmeliyiz; sosyalist örgüt ve partilerde gücümüzü birleştirebilmenin yolunu bulabilmeliyiz. Kitleyi Haziranlaştırma işleviyle donatamadığımız ve kendimizi de sosyalist örgüt ve partilerde bir araya getiremediğimiz kısaca güçlü bir sosyalist özne yaratamadığımız sürece, sistemin kırılganlığını yine sistemin aktörlerine ve kendi ''çözüm''üne terketmiş olacağız. Sosyalistlerin ve örgütlü halkın dahil olmadığı bir sürecin Türkiye'yi ve Türkiye halklarını karanlıktan kurtarmaya yetmez. Böyle bir arayış ve bu çerçevede ileri sürülecek bir çözüm halklara gerçek anlamda eşitlik ve özgürlük de getirmeyecektir.

Çözüm sadece devrimde, sadece sosyalizmde.

Ama bu kodlamanın içini doldurmadıkça ve siyaseten uygun bir konumlanış almadıkça bu sözler sadece sığ bir slogan olmaktan öteye geçmeyecektir.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Cumhuriyetin 100.yılına girerken muhalefet... melnur 2 1730 24.03.2021- 06:21
Etiketler   Zor,   sancılı,   bir,   döneme,   girerken
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS