SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Türkiye'de şiddet ortamı yok, 'faşizm' var           (gösterim sayısı: 3.406)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
ayhan
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 05.12.2013
İleti Sayısı: 1.076
Konum: Tekirdağ
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: ayhan
Konu Tarihi: 09.04.2016- 12:28


"Türkiye'de 'şiddet ortamı' yok, Türkiye'de 'faşizm' var"

Resim Ekleme  

Selçuk Kozağaçlı: Tahir Elçi cinayetinde hiçbir tereddüt yok polis tarafından ve organize biçimde katledildiği konusunda.

Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı ile birlikte Türkiye’nin siyasi geleceğini ve Berkin Elvan soruşturmasından, Tahir Elçi cinayetine adaletin nasıl doğru bir biçimde işleyebileceğini konuştuk.

Aynı zamanda Avukat Zeycan Balcı'ya yönelik olarak uygulanan polis şiddetine dikkat çeken Kozağaçlı, bu tür baskıların kendilerini sindirmeye yetmeyeceğini ve adliye önünde basın açıklaması yapmaya devam edeceklerinin altını çizdi.

ÇAĞDAŞ GÖKBEL

Genel başkanı olduğunuz ÇHD’nin misyonu ve devrimci avukatlık diye tanımladığınız hukukçu kimliğini kısaca bize anlatır mısınız?

ÇHD orta yaşlı bir örgüt artık. 1974’den beri belirli kıstasları olan bir avukatlık faaliyetini temsil ediyor. Bugün Türkiye’de 13 şubede, 3 bine yakın avukatı örgütlemiş durumdayız. Bu manada Türkiye’nin hatta Avrupa’nın en büyük örgütlerinden birisi ÇHD.

ÇHD avukatlığı klasik duruşma ve adliye avukatlığından daha fazla anlamlar içeriyor. Müvekkillerinin haklarını geniş bir biçimde gözeten, toplumsal, siyasal muhalefetin, emek muhalefetinin avukatlığını yapmaktadır. Kısacası; yoksulların avukatlığını karşılıksız üstlenen bir geleneğe sahip. Önemli bir avukatlık pratiği ÇHD. Dünyada bu kadar gelişmiş başka bir örneği yok. HES projelerine ilişkin sorunlardan, Tersanelere, öğrencilerin üniversite kampüsü içerisinde yaşadığı sorunlara kadar geniş bir yelpazede görev yapıyoruz. Buna parlamento içi ya da dışı, silahlı ya da silahsız muhalefeti de dâhil edebiliriz.

Devrimci avukatlık ise; ÇHD’nin yeni yeni tarif etmeye başladığımız bir yönü. Biz uzun yıllar siyasi ceza davası avukatlığı yapmış bir kuşağız. Bir süre sonra muhalefetin avukatı olmanın yetmediğini, muhalefetin içerisinde bir tür özne olmak gerektiğini fark ettik. Avukatlık kimliğinin buna ket vurduğunu, fark ettik ve bunu azalttık. Muhalefetin avukatı olmak vurgusu yerine, muhalefetin içinde olmak onlarla birlikte muhalefetin bir parçası olmak, devrimci avukatlık kavramı böyle doğdu. Haziran ayaklanmasında ve maden katliamlarında bir çok yerde fiili bir muhalefet unsuru olarak ortaya koydu kendisini ÇHD. Zaten politik bir olay vardı işin içinde, mesela ben de politik bir büronun üyesiyim. Halkın Hukuk Bürosunda avukatlık yapıyorum. Avukatlar için bir okul ÇHD, sadece bir okul değil; aynı zamanda bir ortak çatı, bir hukuk politikası aracı ve hatta bir yaşam tarzı. Biz sosyal olarak da çok yakınız birbirimize. ÇHD’li avukat bir tip, bir profil aynı zamanda. Genel başkanıyım diye söylemiyorum, Hem devrimci avukatlık tanımı ve faaliyetleri nedeni ile hem de örgütsel çatısı ve işlevleri itibarı ile iyi bir örgüt seviyoruz ÇHD’yi.

“SORUMLULARIN PEŞİNİ BIRAKMAYACAĞIZ VE HEPSİNDEN TEK TEK HESAP SORACAĞIZ”


ÇHD üyesi avukatların Çağlayan’daki İstanbul Adalet Aarayı önünde basın açıklaması yapmasına polis izin vermedi. Polisin müdahalesi sonrası avukat Zeycan Balcı’nın beli kırıldı. ÇHD’nin genel başkanı olarak bu olayı nasıl yorumluyorsunuz?
Anayasal rejimin bu konudaki güvencesinden söz ederek başlayalım. Açık hava toplantıları, gösteriler, yürüyüşler, basına okunan metinler bunlar izne tabi değildir. Zaten bu konuda izin verebilecek bir merci de yoktur. Silahsız ve saldırısız olduğu sürece, hiçbir izne ve hiçbir bildirime ihtiyaç yok. AİHM, Anayasa mahkemesinin standardı da budur. Bunu sınırlamaya yönelik mevzuat bir olağan üstü mevzuattır. Ama şu anda sınırlandırılmıyor, ülkenin tamamında basın açıklaması, miting, gösteri ve yürüyüş tamamı ile yasaklanmış durumda. Eğer bu haklarınızı kullanmaya kalkarsanız ağır bir polis şiddeti ile karşı karşıya kalıyorsunuz.

Bizim böyle bir saldırıyı kabul etmemiz mümkün değil. Bu saldırılar oluyor diye basın açıklaması yapmaktan vazgeçecek değiliz. İlerleyen günlerde göreceksiniz daha çok karşı karşıya geleceğiz. Avukatlar adliyenin önünde basın açıklaması yaparlar. Bu örgüt kurulduğundan beri adliyenin önünde yapıyor açıklamalarını.

O gün ÇHD ve halkın hukuk bürosuna yapılan saldırı ile başlayan davanın bir duruşma celsesi vardı. Hiçbir sorun yoktu hâlbuki adliyede ve Barcelona barosundan, Paris barosundan 20’ye yakın yabancı konuğumuz da vardı. Onları korumaya çalıştık tabi ki. Bir saldırı ihtimalini görünce "içeri girin" dedik onlara ama iki tanesi itiraz etti ve bizi yalnız bırakmayı reddettiler. Onlara çok vurmadıklarını umuyorum sadece. Zeycan’a ise yoğun bir şiddet uygulandı maalesef. Zeycan iki çocuk annesi bir kadın avukat ve inanılmaz yoğun bir tempoyla çalışıyor. Bir avukata böyle bir saldırıyı yapmak açık bir gözdağıdır. Peki aldık mı biz bu gözdağını; "eyvah arkadaşlarımız zarar görüyor bir daha böyle yapmayalım" mı dedik. Elbette ki hayır, tam tersine direnmeye ve bu anlayışla mücadele etmeye devam edeceğiz. Bu çok çirkin ve ağır bir saldırı o yüzden sorumluların peşini bırakmayacağız ve hepsinden tek tek hesap soracağız.

Peki, bir avukatın beli kırıldı sonuçta sorumluların adalet karşısına çıkarılması konusunda İstanbul Barosunun size bir desteği olacak mı?
İstanbul’da bir Baro yok. İstanbul’da kanunda adı geçtiği için bir Baronun olduğu düşünüyorum. Ana muhalefet partisinde milletvekili olmak ya da başka siyasi payeler için kullandıkları bir baro haline geldi İstanbul Barosu. Bu kişilere avukatta diyemiyorum aslında. Üniversitelerde çalışıyorlar ya da şirketlere hukuki danışmanlık yapıyorlar. İstanbul Barosu en kısa zamanda lağvedilmelidir. Bulabildiğim en iyi çözüm budur ya da alternatif bir baro kurulacaktır. Bir baro bu şekilde çok uzun yaşayamaz.

“ÜMİT KOCASAKAL’I İLK SEÇİMLERDE MİLLETVEKİLİ OLARAK MECLİSE SOKALIM”

Benim bu arkadaşlara özel olarak tavsiyem siyasette ilerlemek istiyorlarsa CHP gençlik kollarına katılmaları yönünde olacaktır. Ama tüm avukat arkadaşlarıma şöyle bir öneride de bulunabilirim; el birliğiyle Ümit Kocasakal’ı ilk seçimlerde milletvekili olarak Meclis'e sokalım. Başka türlü mümkün değilse kurtulmamız, ben de sandık sandık çalışırım. Ben hayatım boyunca hiç oy kullanmadım parlamento seçimlerinde. Ancak Ümit’ten kurtulacaksak severek kaydolur ve ben de oy veririm. Hangi partiden olursa oy veririm. Milletvekili olmak isteyenler genellikle parti ayırt etmez. Kim onu aday gösterecekse oy verelim ve kurtulalım derim. Yakışır da ayrıca, yani bir sürü insan milletvekilliği yapıyor o da yapsın. Onun da bizim de kaderimiz daha güzel gelişebilir.

“TAHİR ELÇİ CİNAYETİ POLİSLE BAĞLANTILI KİŞİLER TARAFINDAN ORGANİZE EDİLMİŞ BİR TAAMMÜDEN ÖLDÜRMEDİR”

Tahir Elçi’de bir basın açıklaması sırasında katledildi. Bu konuda da takip edebildiğimiz kadarı ile herhangi bir noktaya gelinemedi. Türkiye Barolar Birliği sizce yeterli mücadeleyi veriyor mu?
Bir noktaya gelinemez. Tahir Elçi cinayetinde hiçbir tereddüt yok polis tarafından ve organize biçimde katledildiği konusunda. Ben çalışma ekibiyle birlikte, savcılık dosyasını ayrıntılı bir biçimde inceledim. Birçok görüntü ve mobese kaydını inceledik, birçok tutarsızlığı karşılaştırdık. Bu çalışma ekibi yakın zamanda basına bir açıklama yapacaktır zaten. Onların çalışmalarını tamamlamalarını bekliyoruz, biz de her zaman desteğe hazırız.

Tahir Elçi cinayeti; polis içerisinde planlanarak ve polisle bağlantılı kişiler tarafından organize edilmiş bir taammüden öldürmedir. Anlayacağınız Tahir’i planlayarak katlettiler. Elimizdeki verilerle ulaştığımız sonuç bu şu anda. Aynı mantık yani; Zeycan’ın belini tekmeleyerek kırmakla, Tahir’i işte bir tarihsel eseri korumaya çalışan basın açıklaması sırasında vurmak aynı şey. "Sokağa çıkmayın" diyorlar. "Biat edin, itiraz etmeyin, kendi aklınızı kullanmayın, kendi siyasal bilincinizi oluşturmayın" diyorlar topluma.

“METİN TEREDDÜT ETMEDEN ADALET VE KALKINMA PARTİSİYLE ÇALIŞIR”


Metin Feyzioğlu’na ve Barolar Birliğine gelecek olursak. Metin Feyzioğlu esasen cenazesine katıldı dersek haksızlık olur. Bende o gün oradaydım. Morga geldi ve morgdan tabut çıkartılırken, birkaç fotoğraf çektirdi. Arkasından da havaalanına gidip uçağını bekledi. Dört buçuk saat boyunca herhangi bir cenaze törenine katılmışlığı yok. Elbette yapması gereken şeydir bir Türkiye Barolar Birliği başkanının bir baro başkanının cenazesine katılmaması düşünülemez zaten. Metin Feyzioğlu bir başka problem. Yani hani Ümit’i milletvekili seçerek kurtulabiliriz, ferahlarız ama Feyzioğlu’nu milletvekili seçerek kurtulamayız. Yani kendi siyasal kariyerine, ana muhalefet genel başkanlığı, başbakanlığı, cumhurbaşkanlığını hiç tereddütsüz uygun gören ve her an bugün kendisine tevdi etseniz yapacak bir ruh halinde adamla karşı karşıyayız. Sevgili Ümit'den biz kurtulmuş oluruz ve ülkenin başına büyük bir bela açamaz milletvekili olduğunda. Ama Metin Feyzioğlu’ndan biz kurtulalım diye başka bir şey yaparsak ülkenin başı belada demektir. Belki de Metin’e biz katlanmalıyız. CHP’ye ve halka daha yazık. Ama ben şöyle düşünüyorum. AKP’nin örneğin Adalet Bakanlığı seviyesinde yapacağı önerilerde Metin Feyzioğlu tereddüt etmeden Adalet ve Kalkınma Partisiyle çalışır. Adalet bakanlığından aşağısına razı olacağını zannetmiyorum ama denemeliler. Ben siyasal akıllarının, siyasal ahlaklarının ve birikimlerinin avukatlık mesleğini temsil etmeye, avukatlık mesleğini geliştirmeye ve avukatlık mesleğini korumaya yeterli olmadığına inanıyorum bu ismi geçen sayın başkanlarımızın.

Aynı zamanda Soma davasının da avukatlarından birisiniz. Davada gelinen son aşamayı ve sürecin sonundaki beklentinizi açıklayabilir misiniz?
Soma ülkemiz tarihi açısında önemli bir dava. Katliamın olduğu günden itibaren, hiç ayrılmadan Soma'daydık hepimiz. Ailelerle bütünleştik. Bölgeyle bütünleştik. Mahkeme çok zor bir iş yapıyor. Arkasında Hükümet’in bulunduğu çok büyük ihtimalle enerji bakanının ortağı olduğu veya enerji bakanının da dahil olduğu bir havuza pay veren, Türkiye’nin en büyük kömür işletmelerinden birisinin patronunu ve üst düzey sorumlularını ağır bir hapis cezasıyla yargılıyor. Bu dünyanın her yerinde zor bir şeydir. Sadece bu değil Soma davasının kararının zorlayacağı bir sermaye yatırımı var. İş güvenliği konusunda, İşçi sağlığı konusunda; Soma davasından çıkacak ağır kararlar, maden sanayinde karlılık azalması demek. Bunlar büyük işler. Çok gayretli ve titiz bir mahkeme heyeti var. Diyebilirim ki benim meslek hayatımda gördüğüm en dikkatli mahkeme heyetlerinden birisi, elinden geleni yapıyor ve çabalıyor. Ama umalım ki hepimizin gayreti makro düzeydeki siyasal engellere takılmasın.

“İKTİDARIN BU ÖZGÜVENİNİN, SALDIRGANLIĞININ VE TAM SAHA PRESİNİN DURMASI GEREKİYOR”
Soma Davasında tatmin edici bir sonuç çıkması için, siyasal iktidarın bu özgüveninin saldırganlığının ve tam saha presinin durması gerekiyor. Yani Türkçesi; mevcut siyasal iktidarın iktidardan inmesi veya etkisizleştirilip geri gönderilmesi gerekiyor. Böyle, ülkede tam saha; sermayeden, sosyal hayata, duygusal hayatımızdan, medyaya tam saha pres yaparlarken Soma Davasında alınacak olumlu bir kararın, uygulanması ihtimali de çok düşük. Temyiz süreçlerinin başarılı atlatması ihtimalini de çok düşük görüyorum. Ama büyük bir gayret var. Ailelerin, avukatların ve birçok işçi dostunun Soma davasında elinden geleni yapması gerekiyor ve fazlasını yaptık diyeceğiz bittiğinde hepimiz. Sonuç nasıl olur göreceğiz.

Savcı Selim Kiraz’ın ölüm yıl dönümünde Berkin’i vuran katilin adı açıklandı. Berkin Elvan soruşturmasında hukuken ne aşamadayız?

Esasen katilin adı çok önceden biliniyordu. Çağlayan adliyesindeki eylem ve bu eylemin özel harekat polisleri tarafından savcının da yaşamını yitireceği şekilde sonlandırılması sırasında da katilin adı ve fotoğrafı biliniyordu. Katili bin gün boyunca açıklamayarak, siyasal iktidar çok açık bir şey söyledi. "Sokak gösterilerinde direnen kişileri kanunsuz bir şekilde vuran polisleri cezalandırmam. Korkmayın ve cezalandırma korkusuyla bu gösterileri bastırmakta tereddüt etmeyin" mesajı verildi.

“BİR ÇOCUĞU VURAN POLİSİ BİLİYORUM VE YARGIYA TESLİM ETMİYORUM”

Bakın ne kadar büyük gürültü çıkmış olursa olsun, kaç milyon kişi cenazesinde yürümüş olursa olsun. Ne kadar masum, ne kadar küçük olursa olsun, bir çocuğu vuran polisi biliyorum ve yargıya teslim etmiyorum. Bu bir deklarasyondur siyasal iktidar ve yargının ortak deklarasyonudur. Hem meydan okumadır, hem de kolluk güçlerine güven vermedir. Yakın zamanda Kürt bölgesindeki operasyonlar için Genelkurmay Başkanlığının açıkça yazdığını gördük. Basında da çıktı bu metin "Korkmayın savcı önüne çıkmaktan, tetiğe basın ölmenizden daha iyidir, biz sizi savcı karşısında koruruz. Siz öldürün biz sizi kurtarırız." Bu şekilde bir iç yazışma çıktı ortaya. Kısacası devlet bir düşman hukuku uyguluyor kendi vatandaşlarına yönelik olarak.

Siyasete inanmamız gerekiyor. Yoksulların siyasetine, ezilenlerin siyasetine, büyük kalabalıkların siyasetine ve kendi kendimizi yönetebileceğimize inanmamız gerekiyor. Bir avuç zengine ve onların adamlarına siyasal iktidarı terk etmenin bir anlamı olmadığını, gerçek mücadelenin siyasal toplumsal olduğuna inanmamız gerekiyor. Böylece parlamento seçimlerini fetişleştirmekten, mahkeme kararlarından adalet beklemekten, Anayasal düzenden, bu bayrak-vatan-kolluk hamasetinden uzaklaşıp, gerçekten siyasal alanda kendi yaşamlarımızı inşa edebileceğimizi siyasal iktidara talip olabileceğimizi yoksullar ve ezileneler olarak göstermenin zamanı geldi diye düşünüyorum.

Peki, Amerikalı Savcı bizi kurtarabilir mi?

Amerikalı savcı çok sevimli bir adam, televizyon dizisi niyetine seyredebiliriz. Reza Zarrab dosyası bence bir ‘sit com’ olarak senaryolaştırılabilir. Emin olun sonunda kimin çıkarı için karar verilmesi gerekiyorsa, onun çıkarı için karar verilecektir. Tayyip Erdoğan’ın gitmesi için kullanmayı düşünüyorsa Amerika onun için kullanır. Kalması için kullanma gerektiğini düşünüyorsa onun için kullanır.

Ülkemizde giderek artan şiddet ortamının başkanlık sistemini getirebileceğini ya da yaşananların sonunda askeri bir darbe olabileceğini düşünüyor musunuz?

İlk önce şiddet ortamı kavramını reddediyorum. Şiddet soyut bir kavram değildir. Türkiye’de faşizm var. Klasik anlamıyla söylüyorum; 1929-1945 arası İtalya’da, İspanya’da, Portekiz’de Almanya’da yaşanmış bir hikayeden, Nasyonal sosyalizmden ve Nazizmden terimleştirilmiş olan bir siyaset bilimi kavramıyla söylüyorum Türkiye'de faşizm var. Yani şiddet ortamı "faşizm" dememek için söylenen bir kelime ise adını koyalım bunun adı faşizm.

Peki faşizm nasıl sonlanır? Bir dış savaşa evirilebilir mesela ya da dünyayı yakan bir Ortadoğu savaşına dahil olabiliriz. Bu şekilde sonlanabilir. Alman ve İtalyan faşizmleri bu şekilde sonlanmıştır. Orduyla bütünleşmiş diktatöryal bir yönetim yirmi ya da yirmibeş sene boyunca emperyalist güçlerle anlaşıp Türkiye’de devlet iktidarını elinde tutabilir. Bu Tayyip Erdoğan olabilir, başka birisi de olabilir. İspanya'da Franco böyle ayakta tutulmuştur. Başka bir ülkede yani Portekiz'de ise; Halk sürekli mobilize edilip, ahlaken çürütülüp, siyaseten çürütülüp yüksek oylarla parlamentodan sürekli diktatörün tek başına Anayasa’yı değiştirecek güçle iktidarda olması sağlanır. Salazar bu şekilde yönetmiştir ülkesini. Olabilir bunların hepsi olabilir ama sonunda hepsi kendi yöntemleriyle çökerler. Halkoyuyla gelen halkoyuyla, silahla gelen silahla, savaş tahrik eden savaşla düşer. Faşizm, kapitalizmin Emperyalist çağında kalıcı bir yönetim biçimi olamaz.

“RECEP TAYYİP ERDOĞAN ARTIK DÜŞÜŞ EĞİLİMİNDE”

Ben Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlık diye tarif ettiği kafasındaki her ne ise şu anda kullanmadığı herhangi bir yetkiyi ona vereceğini ya da henüz el atmadıysa yeni bir kamu kaynağına el atmasını sağlayabileceğini veya iktidarını daha güvenli hale getirebileceğini zannetmiyorum. Ama bunu başkan olamaz diye düşündüğüm için değil. Şu anda bulunduğu pozisyondan daha güvenli ve tek karar verici kamu kaynaklarına el atıcı bir pozisyon olamaz diye söylüyorum. Adı hiç önemli değil; cumhurbaşkanı, başbakan, başkan bu pozisyonu ilerletme şansı yok. Bu pozisyonu ilerletmesi için yapması gereken şudur: Kitlesel imha, kitlesel tutuklama, toplama kampları ve tamamen militarize, silahlı bir yönetim şekli kurmaktır. Çünkü direniriz, bu haline direniyoruz zaten ve aklı başında herkes direnir. Siyaseten direnir, ahlaken direnir, fiziksel olarak direnir ve mücadele edilir. Bu arada o bir şeyler çevirip kendisine; başkan, papa veya başka unvanlar da alabilir ama bunun kıymeti harbiyesi olacağını düşünmüyorum artık. Ben düşüş eğilimine girdiğine inanıyorum artık Recep Tayyip Erdoğan’ın. Siyasal olarak ne zaman dibi bulur hep birlikte göreceğiz.

abc



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
hakkı
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: hakkı
Cevap Tarihi: 24.04.2016- 09:45


Selçuk KOZAĞAÇLI net tanım koymuş bu ülkede faşizm varmış.

İlk önce şiddet ortamı kavramını reddediyorum. Şiddet soyut bir kavram değildir. Türkiye’de faşizm var. Klasik anlamıyla söylüyorum; 1929-1945 arası İtalya’da, İspanya’da, Portekiz’de Almanya’da yaşanmış bir hikayeden, Nasyonal sosyalizmden ve Nazizmden terimleştirilmiş olan bir siyaset bilimi kavramıyla söylüyorum Türkiye'de faşizm var. Yani şiddet ortamı "faşizm" dememek için söylenen bir kelime ise adını koyalım bunun adı faşizm.
Hemde tarifi bile açık Hitler Musolini tipi faşizm .

Evet tarifler uyuyor .uygulamalar tam uymuyor yani tam anlaşılan bir faşizm görülmüyor .İktidarı yönetenlerin hayali tam Kozağaçlının söylediği biçimde yönetmek istiyor ama bu mümkün olmuyor İki sebepten olmuyor Birincisi dünya koşulları uygun değil dünyada destek bulamıyor İkincisi türkiye halkları açısından destek bulamıyor yani Faşizan bir çok uygulama var ama sistem haline dönüşemiyor Bu durumda var diyenlerde bir şeyler görüyor yok diyenlerde.

Faşizm hukuk sisteminin yok olması oligarşik veya monarşik biçimde yönetilmesdir bu kapitalizmin krize düştüğü zamanlar sistemin sahiplerinin geçici olarak yetkilerini bürokrasiye devir etmesi biçiminde netleşir.
Evet sistem bürokrasiye devir edilmesede sistem sahiplerinden zorla alınmış durumda ama hukuk sisteminde bazı oynamalar var örneğin iktidar sahipleri çok istemelerine rahmen bazı gazateciileri içerde tutamadı bazı akademisyenleri de.
Bazı iş adamalarını tehdit etselerde henüz sadece tehdit aşamasında kalıyor muhalefete tahammülleri olmasada muhalefet hala varlık gösteriyor
Başkanlık çok istemelerine Rahmen bir türlü hayata geçemiyor.Bir çok düzen dışı örgütler hala varlık koşullarını sürdürüyor.

Demekki Faşizm çok istenmesine rahmen olmuyor.Bazen bir şeyi çok istersin ama koşullar uygun değildir olmaz.

İşte yazarda faşizm hem var diyor hem çözülüyor diyor.
Bu arada o bir şeyler çevirip kendisine; başkan, papa veya başka unvanlar da alabilir ama bunun kıymeti harbiyesi olacağını düşünmüyorum artık. Ben düşüş eğilimine girdiğine inanıyorum artık Recep Tayyip Erdoğan’ın. Siyasal olarak ne zaman dibi bulur hep birlikte göreceğiz.
evet yazar var ama çöküyor diyor.

Beki neyi halletti krizi çözdümü sermayeyi güvenceye aldımı tehditleri ortadan kaldırdımı .Bunların hiç birini yapamadıysa üstelik daha berbat yapmışsa yeni bir kriz ve çözülecek yöntemler gerekiyor.Yani tehlike geçmiş değildir erken bayram sevinci yeni şoklar yaratabilir.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
yorum2006
[ yorumcu ]

Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 15.08.2013
İleti Sayısı: 772
Konum: Gizli
Durum: Gizli
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

2 kere teşekkür edildi.
Cevap Yazan: yorum2006
Cevap Tarihi: 12.11.2016- 04:32


Bugünkü rejim açık faşizm midir, yoksa otoriter bir rejim, bir diktatörlük müdür? Bu tabii tartışılabilir.

Faşizmin Marksist-Leninist çizgiye göre tanımı bellidir, büyük sermayenin işçi ve emekçiler üzerindeki diktatörlüğü, işçi ve emekçilerin zorla susturulması, işçi ve emekçi hareketlerinin silahla ve kanlı biçimde durdurulması.

Bugün işçiler, emekçiler üzerinde yoğun bir baskı olmakla ve toplumsal muhalefete izin verilmemekle birlikte, ne sosyalist partiler kapatılıyor, ne de sendikalar. Hatta en ağır baskı, daha çok, özünde bugünkü rejimden farkı olmayan, hatta bugünkü rejime payanda olmuş Fetocular ile PKK ve Kürt hareketine yönelik. Peki buna faşizm denilemez mi?

Şurası gerçek ki, bugünkü rejim büyük sermayenin eli kanlı diktatörlüğü değildir. Hatta büyük sermayenin ve onun arkasındaki emperyalizmin bu diktatörlüğe tam olarak destek verdikleri de söylenemez. Pek çok baskı uygulamasına karşı bile çıkıyorlar. Tabii emperyalistlerin karşı çıktıkları baskı uygulamaları işçi sınıfı ve emekçilere yönelik olanlar değil, Fetoculara ve PKK'ye yönelik baskılar. Çünkü bu baskılar, ABD'nin Orta Doğu'daki planları ile uyuşmuyor.

Öte yandan bugünkü durumun böyle kalacağını, dikta rejiminin çözülmekte olduğunu söylemek de zor. Tam tersine başkanlık gelirse rejim daha da oturacaktır. Uygulanan baskıların tüm kesimlere yaygınlaştırılması ve sol örgütlerin ve sol medyanın da susturulması her an gündeme gelebilir. Özellikle dinci fraksiyonlar arasındaki iç hesaplaşma bittikten sonra ne olacağı belli değildir.

Şunu da gözden kaçırmamak gerekiyor. Faşizm derken akla yalnızca Hitler rejiminin ve uygulamalarının gelmesi doğru değil. Faşizm o dönemde bile ülkeden ülkeye farklılıklar göstermiş. Bir de o tarihte Almanya'da komünistler, sosyalistler çok güçlü, çok örgütlü. Onları kırmak için uygulanan baskı da ona göre. Günümüzde faşist bir rejimin Hitler'in uygulamalarını aynen yapması söz konusu değil. Mekan da farklı, zaman da. Aradan uzun yıllar geçmiş, bambaşka bir dünyadayız. Yani rejim Nazizmden farklı diye faşizm yok da denilemez.




Bu ileti en son yorum2006 tarafından 12.11.2016- 04:45 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
hakkı
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: hakkı
Cevap Tarihi: 13.11.2016- 12:09


Sn YORUM
Faşizm dendiğinde aklımız 2 şey gelir. Bir, düzen siyasal ve ekonomik kriz yaşadığı. İki, hukukun ortadan kaldırıldığı.
Bu durumda yürütmenin öncüllüğü ortaya çıkar.

Aslında bu gün bu ülkeleyi yönetenler çaresizliğini sık sık   dile getirmektedirler.
Her yaptıklarını çaresizlikten yaptıklarını söylüyorlar aslında. Ama kurtuluşlarını sanki bütün ülkenin kurtuluşu gibi anlattıklarından biz de kendimizi bu kurtuluşun içinde görmediğimizden derin çelişkiler yaşanmaktadır. Haklıyız da.

Bu ülkede çok suç işlendi bu suçların hiç birinde biz yoktuk onun için bir bedel ödenecekse bunu ancak suçu işleyenler ödemelidir. Onun için biz bu suçlulara destek olmak zorunda değiliz hatta karşı olmak bizim insani hakkımızdır bizde öyle yapıyoruz.

Faşizm e gelince çok çeşitli tarifi vardır Dimitrov başka Troçki başka türlü anlatmıştır yaşadığımız dünyada bizde çok şeyler gördük bu gördüklerimiz bize bu günkü yöneticilerin faşist, uygulamalarının da faşizm oluğunu anlatıyor.

Bir fark var tam olarak hakimiyetlerini sağlamadılar, direnç var teslim olmayanlar var.

Bir ana yasa yaparak hem faşist sıfatından hem faşizm yükünden kurtulmak istiyorlar. Ama bu ana yasa bir çok suçları kapatacak bir çok suçluyu suçtan kurtaracaktır.

Onun için suçluları suçtan arındırmamak isteyen bir gurup demokrat ve devrimciler bu yeni yapılanmaya direniyor son ana kadar da direnecek gibi görünüyorlar.

Bu durumda 12 eylülden daha şanslıyız. hiç bir demokratik ülke yanlarında değil çok güçlü gibi görüntü verseler de güçlü değiller. Kim daha fazla direnirse o kazanacak gibi görünüyor.

Çok değil 6 ay bir değişim olmazsa bunlar daha fazla dayanamaz. Ya teslim bayrağını çekecekler ya uzlaşma arayacaklar.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Digital ortamın sağcı solcu trolleri... melnur 5 1145 11.02.2022- 02:36
Konu Klasör Zor, şiddet ve terör - Metin Çulhaoğlu melnur 0 1400 17.12.2019- 06:03
Konu Klasör HDP ''terör örgütü PKK''nin şiddet temelli siyasetini destekliyor mu? melnur 4 2603 19.01.2020- 10:14
Konu Klasör 12 Eylül ve Faşizm... umut 8 5428 13.09.2021- 11:07
Konu Klasör Sokaktaki faşizm... melnur 0 754 14.06.2022- 10:36
Etiketler   Türkiyede,   şiddet,   ortamı,   yok,   faşizm,   var
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS