SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   [2] 
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 14.11.2016- 20:57


''Siyasal devrim kendiliğinden bir süreçle gerçekleşebilir mi? sorusuna verdiğimiz yanıt reformiz ile devrimci bakış açısıyla ilintilidir. Devrim sürecini sadece nesnellikle ilişkilendirenler ve bunu da Marksizm'e dayandıranlar gerçekte Marks'ı sağdan yorumlayanlardır. Nesnelliği yok sayarak sadece iradi çabalarla devrimin gerçekleşebileceğini iddia edenler ise fokocu olarak nitelenmektedir. Marksist Leninistler ise siyasal devrimin ancak nesnellikle uyumlu bir iradi çabayla gerçekleşebileceğini savunurlar. Ne dar bir örgütçü anlayışla sınıfı dışarda bırakan bir   öznelcilik ve ne de nesnel sürecin komünizmi getireceğini sanan bir kendiliğindencilik!

Benzer durum siyasal devrimden sonraki komünizme yol alan süreç için de geçerlidir. Siyasal devrim için gerekliolan parti nasıl ki sınıfın aklı olarak öncülük sorumluluğunu yerine getirecekse, devrimden sonraki süreçte de sınıfın aklı olan partiye ve proleter diktatörlüğe mutlak ihtiyaç vardır. Bu süreçte proleter diktatörlüğü sadece bir ''baskı mekanizması'' olarak yorumlamak doğru değildir, eksik bir bakış açısıdır. Proleter diktatörlük hem sınıfları ortaya çıkartan koşulların ortadan kalkmasına kadar sürmek zorundadır ve hem de bu süreçte yönetilen kesimin yönetme-kendi kendini yönetme alışkanlığı edinebilmesinin bir aracı durumunda olmalıdır. Bu yüzden devlet sosyalizmde sönümlenip ortadan kalkıncaya kadar genişleme eğilimi de gösterecek ve sosyalist bireylerin yönetme becerisi elde edebilmesinin bir mekanizması haline de gelecektir. Burada önemli olan sosyalizmin nasıl bir işlevle donatılması gerektiğinin komünizme olan referansıyla birlikte ele alınmasının zorunluluğunu kavrayabilmektedir. Komünist toplumun ''sahici insan''i dışardan bir erke ihtiyaç duymadan sorunlarını kendi örgütlülüğü içinde çözecektir ve toplumsal ilerlemeyi de yine dışardan bir etki olmaksızın sürdürebilme becerisine sahip olacaktır. Bunun edinileceği sürecin de sosyalizm olacağı açıktır. Bu yüzden sosyalizmde devlet ''yeni bir toplum (komünizm) ve yeni bir insan tipi ( sahici insan) ortaya çıkıncaya kadar varlığını sürdürmek zorundadır.

Devlet ancak bu işlerin rayına girmesiyle ilişkili olarak sönümlenme eğilimi içine girebilir.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 04.10.2018- 12:04


''...sosyalizm siyasal devrimden sonra proleter diktatörlüğün kurulduğu ve komünizm dediğimiz devletsiz, sınıfsız ve sömürüsüz formasyona kadar sürecek olan toplumsal değişim-dönüşüm dönemidir. Bu tanımlama genel bir kabul halindedir; sadece   yüzer gezer diyebileceğimiz ve siyasi devrim perspektifinden uzakta olan bir kısım sol ve özellikle troçkistler dışında... Bu tanımda önemli olan sosyalizmin durağan ve değişmez bir formasyon olarak değerlendirilmemesi, yorumlanmamasıdır.'' demişiz.

Sosyalizm konusunda yapılan yanlışlardan biri de onun özel mülkiyetli bir toplumsal yapı olarak yorumlanmasıdır. Böyle bir yorum, bilimsel sosyalist ideolojinin hala tam olarak kavranamadığı anlamına gelir. Teorik açıdan siyasal devrimin gerçekleştiği herhangi bir ülkede özel mülkiyetli bir yapının, örnekse köylülüğün belki uzunca bir müddet var olması veya ülkenin özel durumuna göre küçük burjuvazinin de aynı şekilde çok uzunca bir zaman varlığını koruması sosyalizmin özel mülkiyetli bir tanım olarak yorumlanması anlamına gelmemelidir. Sosyalizm kapitalizmin insana yüklediği tüm sorunlardan kurtulmak yolunda bir uğraş olarak tanımladığımızda en başa yazılması gerekenin özel mülkiyeti ortadan kaldırmak olduğu açıktır. Bir başka deyişle sosyalizm özel mülkiyetin ortadan kaldırılmasıdır. Sosyalizm komünizme yürüyüştür. Düzeni ve insanı komünizme hazırlamanın adıdır sosyalizm.   Böyle olduğu için de sosyalizmi özel mülkiyetle yan yana getirmek pek doğru değildir. Gereksiz bir biçimde sosyalizmle özel mülkiyeti yan yana getirmektir böyle bir tavır ve özel mülkiyet karşıtlığının olmadığı bir süreç olduğu algısı da yaratır.

Konunun bir yanı bu; bir başka yanı ise sosyalizmde küçük burjuvazinin olduğu ve olacağı, sosyalizmin küçük burjuvaziye karşıtlığının bulunmadığını bilinçli olarak ileri sürmektir. Bu konu önemli ve çok tartışılan ama bir türlü tanımı yapılamayan ulusalcılık-ulusalcı sol eleştirisinin(!) karşılığı olarak da görülebilir. Yazıyazforum'da Ayanoğlu mahlası yazan ve yöneticilik de yapan bir arkadaşla tartışmamızı hatırlıyorum, o da aynı bu şekilde, sosyalizmde küçük burjuvazinin olduğunu, olacağını savunuyordu ve bu konuda anlaşamıyorduk.

Konu şudur:

Siyasal devrimden sonra bankalar ve büyük burjuvazinin tüm üretim araçları kamulaştırılırken küçük burjuvazinin durumunun tartışılır olması sürecin küçük burjuvazili olarak süreceği anlamına gelmez. Koşullar izin verdiği ve sosyalist ekonomiyi de bir zorluk içine sokmadığı sürece küçük burjuvazinin ve köylülüğün varlığını sürdürebileceği söylenebilir. ( Buna rağman sosyalizmin özel mülkiyetli, küçük burjuvazi ve köylülükle iç içe bir sistem olduğu iddia edilemez. Böyle bir yorum, sosyalizm ideolojisine aykırıdır.) Süreç içinde kaldırılmasının gerekliliği ortaya çıktıkça hem köylülük ve hem de küçük burjuvazi ortadan kaldırılır. Çünkü komünizm özel mülkiyetsiz bir toplumdur ve sosyalizm de toplumun ve insanın komünizme hazırlandığı bir süreçtir. Bu nedenle sosyalizmi özel mülkiyetle iç içe bir yapı olarak yorumlamamak lazımdır.

Burada konuya ulusalcılık veya ulusalcı sol gibi kavramları soktuğumuzda sürecin özel mülkiyetle birlikteliğini anlamak kolaylaşıyor. Hepsi değil, bir kısım ulusalcının veya ulusalcı solun küçük burjuvazi ve köylülüğe bu denli sahip çıkışının nedenini dünyanın komünist geleceğini savunmamakla açıklayabiliriz. Sosyalizm komünizme giden yol-süreç olarak görülmüyorsa ve sınıfsızlık gibi bir derdimiz de yoksa o zaman savunulanları kendi içinde tutarlı olarak nitelemek de mümkün. Bilimsel sosyalizmi savunanlara göre yanlış ama kendi içinde tutarlı olarak yorumlanabilir. Ama kendilerini bazen Marksist, bazen komünist bazen enternasyonalist olarak niteleyenlerin böyle bir yorumda bulunma lüksleri yoktur ve olamaz.

( Burada ulusalcılık veya ulusalcı sol kavramlarına bir kısmının savunduğu şekliyle ne olduğu konusunda bir yorumda bulunmuş da olduk. Bu haliyle ulusalcılık öyle sosyalist solun büyük çoğunluğuyla savunduğu bir ideoloji değildir. Öteden beri söylüyoruz; ulusalcılığı bir hakaret ve hatta bir küfür olarak kullananların hemen tamamı bu konuyu Kürt hareketine yaklaşım tarzına göre değerlendirmektedir. Kuyrukçu isen, biat ediyorsan Kürt hareketinin genel konumlanışına aykırı bir yerdeysen ulusalcısın vb. Enternasyonal komünistlik de tam tersi. Biat ediyorsan, kuyrukçuluk yapıyorsan enternasyonalcisiniz. İsterseniz sabahtan akşama sosyalistlere küfredin, hakaret edin! Son olarak devrin değiştiğini, maskelerinin düştüğünü ve gerçek yüzlerinin, bu konudaki cehaletlerinin açığa çıktığını söyleyebiliriz.)



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 09.10.2018- 18:52


Alıntı Çizelgesi: melnur yazmış

[size=2]Şöyle sürdürülebilir sanıyorum; anarşistlerin savunduklarının tersine devlet konusu sosyalizmde ( geçiş sürecinde) komünizme varışın merkezi bir aracıdır. Sadece ''sınıfsal bir baskı aracı'' değldir. K.Marks anarşistlere karşı, Lenin Kautsky'e karşı polemik yaparken konunun sadece bu yanına ağırlık vermiştir. Oysa devlet (PD) proletaryanın ihtiyacı oranında hep varolacaktır. O zaman soruyu şöyle ortaya koyabiliriz? Proletaryanın PD'ye ne kadar süre ihtiyacı olacak?

1- Özel mülkiyet bütünüyle kamulaştırılabildiği anda...

2- Köy ve kent arasındaki çelişki bütünüyle ortadan kalktıktan sonra...

3- Yöneten ve yönetilen arasındaki çelişki de ortadan kalktıktan sonra...

Proleter diktatörlüğe bu yüzden ihtiyaç vardır. Kapitalizm siyasi iktidar ele geçirildikten sonra kendiliğinden gelişebilen bir sistemdir. Ama sosyalizm için aynı şey söylenemez. Sosyalizmin gerçekleşebilmesi ve komünizme doğru yürüyüşün sürdürülebilmesi için bilinçli ve örgütlü bir çabaya ihtiyaç vardır. Bu çabanın bir yanında siyasi devrimi gerçekleştirmiş öncü parti ( Komünist parti), bir diğer yanında da devlet ( proleter diktatörlük) vardır. Bu süreç proletaryanın sürece aktif katılımını da sağlayarak toplumsal dönüşümleri gerçekleştirmelidir. Bu yüzden sosyalizmde proleter diktatörlük yaşamsal bir mekanizmadır ve hiçbir şekilde ortadan kaldırılması öncelikli amaç değildir; olamaz.




Konu aslında öyle zor bir konu değil, basit bir akıl yürütmeyle de anlaşılabilir. Şöyle ki, komünizm dediğimiz evrensel yapılanma madem ki, sınıfsızlık ve devletsizlik içeriyor o zaman bundan komünizm öncesinin yani sosyalizmin devletsizliği ve sınıfsızlığı amaçlayan bir süreç olduğu sonucuna varmak mümkün. Daha net söylenecekse, sosyalizm sınıfları ve devleti ortaya çıkaran koşulların ortadan kaldırılması dönemidir. Bir başka deyişle sosyalizm siyasal devrimden sonra komünizme yürüyüşün adıdır.

Bu başlıkta değinmişiz ama bir kere daha üzerinden geçelim. Sınıfsızlık daha önemlisi devletsizlik deyince ne anlamamız gerekiyor? Engels'in deyişiyle devletin sönümlenmesi ne anlama geliyor, ne olursa devlet sönümlenmiş ve ortadan kalmış olur? Bunun koşulları nedir?

''Devlet sınıfsal bir baskı aracıdır ve sınıflar ortadan kalktığında devlet de ortadan kalkar-sönümlenir'' Evet, devletin   böyle bir anlamı var ancak devletin nasıl sönümleneceği ve bunun koşullarının ne olduğu konusunun anlaşılabilmesi için kesinlikle yeterli olmayan bir cümledir bu. Bu yüzden sosyalizme komünizmden bakma gereği vardır ve devletsiz bir komünizme varabilmek için devleti ortaya çıkartan bütün koşulların da bu süreçte yani sosyalizmde ortadan kaldırılması gerekir. Nedir bunlar; birincisi küçük burjuvazi ve köylülüğün de dahil tüm özel mülkiyetin önce devletleştirilip sonra kamulaştırılması; ikincisi, köy ve kent arasındaki çelişkinin ortadan kaldırılması ve üçüncüsü, devleti sınıfsal baskı aracı olmanın ötesine de taşıyan bir yönetici yönetilen ilişkisine gerek kalmaması.Kısaca, yeni bir insan tipinin ortaya çıkarılması ve yeni bir toplum koşullarının da ortaya çıkarılması. Siyasal devrimden sonra,   tek ülkedeki toplumsal devrimler ( değişimler) böyle bir süreci kapsar. Sosyalizmi yani komünizme yürüyüşü bu kapsam içinde değerlendirmediğimizde ve onu küçük burjuvanın ve köylülüğün sahip olduğu özel mülkiyetle birlikte yorumladığımızda komünizm bir hayal halini alır. Bu durum, siyasal devrimden sonra küçük burjuvazi ve köylülüğün özel mülkiyeti dahil tüm özel mülkiyetin devletleştirileceği anlamına gelmez. Nesnellik her ülkede farklılık gösterir ve bu süreç de her ülkede bu yüzden farklı işleyecektir. Ama sonuçta sosyalizmi özel mülkiyetli bir yapı olarak görmek bu sürece sorunlu bir bakış açısıdır.

Özel mülkiyetin bütünüyle ortadan kaldırılması bir anlamda sömüren ve sömürülen sınıfların ortadan kaldırıldığı anlamına gelir. Ne var ki, sadece bu olgu devletin ortadan kalkabileceği koşulun varlığı anlamı gelmez. Bir üstte de söylenildiği gibi, devlet aynı zamanda bireyin veya toplumun kendiliğinden başaramayacağı faaliyetlerin kendi dışından bir organizasyonla gerçekleştirme sürecidir. Yani, toplum kendi varlığını geliştirerek sürdürecek faaliyetleri kendiliğinden yapabilecek bir beceriye sahip olamadığı sürece devlet de, sınıfsal koşullar minimuma inmiş olsa da varlığını sürdürecektir. Aynı şekilde kent ile kır arasında gelişmişlik bakımından hiçbir çelişki kalmayıncaya kadar da devlet varlığını sürdürmek zorundadır. Yani proletaryanın, sonraki aşamalarda yeni toplumun bireyleri kendilerini doğrudan ve aracısız yönetebilecekleri koşullara varıncaya kadar devlet ( ve bence parti) varlığını koruyacaktır. Öyle ''sınıflar ortadan kalktığında devlet de ortadan kalkar'' sözü, bu yüzden sürecin anlaşılabilir olmasına yetmez.[/size]



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   [2] 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör SF'de devletin sönümlenmesi ve PD. melnur 6 3598 15.01.2018- 14:34
Konu Klasör Devletin sönümlenmesi melnur 1 5131 18.08.2013- 22:49
Konu Klasör SF'de ''Devletin içinden devrim'' (miş)... melnur 5 3999 19.07.2017- 00:08
Konu Klasör "Devletin İcazet verdiği SİP..." melnur 10 11810 29.10.2017- 21:46
Konu Klasör Devletin rolü nedir? melnur 0 491 05.01.2023- 08:50
Etiketler   Sosyalizm,   devletin,   sönümlenmesi.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS