SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Suphilerin mücadelesi bugüne ışık tutuyor           (gösterim sayısı: 3.992)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 28.01.2017- 18:42


Suphilerin mücadelesi bugüne ışık tutuyor

1921’de burjuva devrimcilerinin kuyruğuna takılmak için değil, milli mücadeleye işçi sınıfının el koyması için ölüm yolculuğuna çıkan TKP önderlerinin, bugünün sıcak gündemleri içinde alacağımız yerde bize sundukları bir örnek var.

Resim Ekleme
Aydemir Güler

Türkiye solunun geneline bugün bir göz atarsanız, “salınan” bir topluluk göreceksiniz. Bir CHP’ye bir HDP’ye doğru! Son yılların en yaratıcı ve sonuç alıcı taktiği olarak aynı anda hem CHP’ye hem HDP’ye doğru salınmak bile denenmiştir. Oysa solculuğun farklı eğilimlere dağılmış tabanını sosyalizmin alıcısı haline getirmek için CHP ve HDP ile polemik yapmak, eleştirmek başka bir şeydir, bu tabanların üstünde yükselen partilerin dönüşüp düzen karşıtı mücadeleye katılmalarını beklemek başka.

Türkiye solunun geneline baktığınızda parçalanmış kimlikler görürsünüz. Yerelliklere göre, çevre için, kadın, eşcinsel olarak… O kadar ki sol kendi ön ayak olduğu sendikalarda bile “memur” ve “işçi” statüsüne bölünmüş emekçileri birleştirmek için çaba göstermemiştir. Daha da kötüsü sol bu kimlik enflasyonunu zenginlik sanmaktadır.

Türkiye solu işçi sınıfı kimliğine yabancılaşmıştır. Durmaksızın işçi, emekçi sözcüklerinin tekrarlandığını biz de duyuyoruz. Oysa sorun bu sözcüklerin diğer kimlik belirten terimlerden virgülle ayrılmasındadır. İşçiler vardır, Kürtler vardır, başkaları vardır. Oysa işçilerin karşısındaki patronların Kürt olanları da vardır! Diğer taraftan Kürt dendiğinde, kendi içinde Yezidi, kadın, işsiz, şu veya bu mahalleli diye sonsuz bir parçalanmaya gitmenin yolu da açık demektir. Tek gerçek birlik sınıf birliğidir çünkü!

Türkiye solu demokrasi istemektedir. Türkiye solu özgürlük istemektedir. Türkiye solu bağımsızlık da istemektedir. Ama bağımsızlık derken abartmamalı ve demokrasinin gelişmesine katkıda bulunabilecek unsurlara emperyalist falan denmemelidir. Özgürlük derken, kuşkusuz sol işçilerin -nasıl üretiyorlarsa- fabrikalarını ve ülkeyi yönetmeye de aday olmalarından hoşnut kalacaktır. Ama bu kadarı olmayacak gibi görünüyorsa daha iyi koşullar yetmez mi, diye sorulur…

Türkiye solu zayıf ve etkisizdir. Çünkü Türkiye solunun kendine ait bir tezi, talebi, programı yoktur! Sol çeşitli kimliklerden ve başka muhalif akımlardan kopya çekmektedir. Olmuyorsa bu nedenle olmamaktadır!

Tarih geri döneceğimiz bir altın çağ, asrısaadet değil. Ama tarih ciddi dersler, örnekler, esin kaynakları barındırır. Bizim en önemli esin kaynaklarımızdan, örneklerimizden biri 28 Ocak 1921’de verdikleri kavgayı acı ve kahramanca bir ölümle kapatıp miraslarını devreden Mustafa Suphi’dir, Ethem Nejat’tır, Himlioğlu Hakkı’dır. Ve diğer yoldaşlarıdır. Yani kısaca “on beşler”.

Mustafa Suphi’nin bütün konuşma ve yazıları sosyalizm programının, sosyalist devrim hedefinin ertelenemezliğini içerir. Üstelik başkalarının basbayağı devrimci olabildikleri, bağımsızlık için savaş verdikleri koşullarda başkalarının peşine takılmayı reddetmek demektir Suphi’lerin TKP’si. Türkiye halkının en güzel evlatları Ekim Devrimi’nin çocuklarıdır ve sosyalist devrime inanmışlardır. Suphi ve yoldaşlarının TKP’si bu perspektif üstüne inşa edildiği için hiç eskimemiştir; her zaman ve 2017’de de, heyecan kaynağı olmaya devam etmektedir.




Bu ileti en son melnur tarafından 29.01.2021- 01:37 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 28.01.2017- 18:43


Mustafa Suphi’nin Türk Halkına Çağrısı’ndan

Türkiye’nin işçi ve yoksul köylüleri!

Ancak sermaye ve para tahakkümünün devrilmesi, sosyalist devrimin bütün cihana yayılması sana tam ve sağlam bir hürriyet verecektir. Sen, ancak sermayedarların, zenginlerin, toprak sahiplerinin, paşa ve ağaların etki ve baskısını yıktığın ve bütün kuvvetinle sosyalizm devrimini kendi memleketinde savunduğun ve yaydığın takdirde uluslararası devrimin ilerlemesine yardım etmiş olursun.

Türk, Müslüman, yabancı her kim olursa olsun, sermayedar ve zenginlerle birlik ve ittifak yapma.

Uluslararası harpçilere, emperyalizme elinden geldiği kadar karşı dur! Memleket içinde hiçbir bölük yabancı asker kalmasın!

Fransız, İngiliz, Amerikan emperyalistlerin yapacakları barıştan sakın ve bil ki, onların isteyecekleri tazminat ve eski borçlara dair ortaya koyacakları hesaplar, senin kolunu bükecek ve elinde avucunda ne varsa hepsini kaybettirecek.

Devrim düşmanlarıyla uzlaşmaya razı olan ikiyüzlü hainlere, emperyalist devletlere yanaşmayı kabul eden ve savunan dolandırıcılara el verme. Memleketini yeniden emperyalist savaşa sokmaktan ve ana topraklarını yeniden siperler, hendeklerle donatarak bağrını yırtmaktan sakın!

Sermayedarlar, generaller, papazlar ve tutucu mollalar ile birlikte emekçi halka karşı giden ve Rusya İşçi Halk Cumhuriyeti’ni yıkarak, onun yerine zenginler, sermayedarlar cumhuriyetini veya daha doğrusu çarlar devletini kurmak isteyenlerden kaç! Bunlar, bütün dünyanın emekçi halkını kırıp doğradıktan sonra şimdilik kendilerine meyil gösteren ikiyüzlü sosyalistleri dahi çiğneyip geçecek ve sermayedarların, çiftlik ağalarının toprakları zalim padişahın, kralın, çarın tahtını ensene bindireceklerdir.

Emperyalist hükümetlerin bugün memleketimize ve halkımıza saldıran ordularına karşı savaşa kalk! Emperyalistlerin para ile satın alarak ülkemize yolladıkları bütün alçak kuvvetlere silah çek.

Yoksul ve emekçi! İyi bil ki, büyük zenginlerin, zalim paşa ve ağaların keselerinde Fransız ve İngilizlerden, Amerikalılardan aldıkları pek çok çalıntı altınlar vardır. Onlar bu altınlarla sana karşı kuvvet hazırlamaya, seni ezmeye çalışıyorlar.

Yoksul ve mazlum Türk rençperleri, sabrettiğin yeter! Kalk, kendini göster, Türkiye’nin zulüm ve kahır içinde diğer halklarına elini uzat!

Türkiye’nin işçi ve köylüleri! Her zaman aklından bir şeyi çıkarma: Avrupa ve Türkiye’deki bütün sermayedarlar, zenginler, paşalar, ağalar, papazlar, tutucu mollalar Türkiye’de hükmettikçe, sermaye ve para esirliği ortadan kalkmaz ve işçi, köylü, halk kendi devlet ve hükümetine kavuşamaz...

(Bu yazı 1919 yılında yazılmıştır)

KİMLİK ANKETİ

Doğu Halkları 1920 Kurultayı Delegesi anketinde, Mustafa Suphi’nin yanıtları ise aşağıdaki gibi. Rusça aslını doldurduğu bu ankette yaşı 37 yerine 32 olarak yazılmıştır. Suphi 1883 doğumludur.

1. Adınız, soyadınız: MUSTAFA SUPHİ

2. Yaşınız: 32

3. Milliyetiniz: Türk

a.   Ana dilinizden başka hangi dilleri konuşuyorsunuz: Rusça, Fransızca, Arapça

4. Dininiz: İslam

5. Medeni haliniz: Evli

6. Öğreniminiz: Üniversite

a. Hangi ülkeden: Türkiye ve Fransa

7. Hangi vilayette doğdunuz: Samsun

a. Köyde mi şehirde mi: Şehirde

8. Hangi vilayette yaşıyor ya da çalışıyorsunuz: Bakü

8a. Köyde mi şehirde mi: Şehirde

9. Hangi tabakaya ya da sınıfa aitsiniz: Emekçi

10. Meşgaleniz nedir: Devrimci yazar

11. Hangi orduda hizmet verdiniz: Kızıl Ordu

12.Devrimci harekete katıldınız mı: Evet

a) Ne zaman: 1906’dan 1920’ye kadar

b) Nerede: Türkiye, Fransa, Rusya

13. Hangi partiye aitsiniz: Komünist

14. Hangi partiye sempati duyuyorsunuz:   ----

23/VII-20M.SUPHİ/İmza/

https://haber.sol.org.tr/toplum/suphilerin-mucadelesi-bugune-isik-tutuyor-183768




Bu ileti en son melnur tarafından 29.01.2021- 01:39 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 29.01.2021- 01:34


'Kalbimiz yine çarpıyor, hep çarpacak!'


TKP'nin kurucularının katledilmesinin üzerinden tam 100 yıl geçti. TKP, 15'lerin katledilmelerinin 100. yılında yaptığı açıklamada, 'Kalbimiz yine çarpıyor, hep çarpacak' dedi.

Resim Ekleme
TKP'nin kurucu kadroları Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledilmelerinin üzerinden 100 yıl geçti.

TKP, 15'lerin katledilemelerinin yıldönümünde bir açıklama yaparak, "Yoldaşları Türkiye'nin geleceğini bu karanlık düzenden kurtarmak için söz verdiler. Söz verdik… Kalbimiz yine çarpıyor, hep çarpacak! Türkiye’ye sosyalizm çok yakışacak" ifadesini kullandı.

Açıklama şöyle:

Kalbimiz yine çarpıyor, hep çarpacak!
Mustafa Suphi ve yoldaşları doğdukları ve uğruna ölümü göze aldıkları yurtlarını sevdiler.

Emperyalist işgale boyun eğmeyen, saltanatın korku ve yalanlarına kanmayan Anadolu halkına inandılar.

Ve eşitliği en çok kendi ülkelerine yakıştırdılar.

Türkiye Komünist Partisi bu sevgi, inanç ve umuda doğdu.

Mustafa Suphi ve arkadaşlarının yurt sevgisi ve halka olan inancı karşılıksız kalmadı.

Nice işçi, aydın ve genç bu sevgi ve inancın parçası, Türkiye Komünist Partisi’nin mücadeleci üyeleri oldular.

Kimi zaman düştü, örselendi, kanadı, ama devam etti yoluna TKP, düzenin kıyısına ilişmeye çalışmadı, muhalefetin ucuz oyunlarında figüranlık yapmadı, gericilikle asla uzlaşmadı.

Bugün TKP’nin varlığı ve sürekliliği, iktidar ve muhalefeti ile başka bir düzenin mümkün olmadığını ilan eden sermaye ve gericiliğin oyununu bozmaya devam ediyor. Bu yüzden umut var diyenleri boğmaya, yetmeyince “şimdi sırası değil” diyerek yanıltmaya çalışmaları.

Suphilerin bu ülke topraklarına çaldığı maya tuttu. Yıllardır söküp atamadılar insanların aklından eşitlik ve özgürlük mücadelesini. Bir asır sonra onca karanlığa rağmen memleketin fabrikalarında, sokaklarında, okullarında eşitlik ve özgürlük için sıkılıyorsa yumruklar hâlâ, bilelim ki Mustafa Suphiler haklıydılar ve başardılar.

Tam 100 yıl geçti TKP kurucularının katledilmelerinin ardından. Yoldaşları Türkiye'nin geleceğini bu karanlık düzenden kurtarmak için söz verdiler.

Söz verdik…

Kalbimiz yine çarpıyor, hep çarpacak!

Türkiye’ye sosyalizm çok yakışacak.

Türkiye Komünist Partisi

https://sol.org.tr/haber/kalbimiz-yine-carpiyor-hep-carpacak-24868



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 28.01.2022- 05:15


28 Kanunisani’ye bugünden bakmak - Kerem Yıldırım

İşlerin tıkırında olduğu dönemlerde, birbirlerinin gözünü oyan burjuva partileri, devrimci işçi sınıfı partisinin güç olma, hatta iktidar olma olasılığı karşısında, kendi aralarındaki bütün sorunları unutuveriyor. 28 Kanunisani’den çıkarılacak birinci ders budur.

Resim Ekleme
Ekim Devrimi’nin muazzam etkisi bütün dünyayı etkisi altına almıştı. Devrimden birkaç yıl sonra İstanbul’da ve Anadolu’nun muhtelif yerlerinde de Bolşevizm sempatizanları ortaya çıktı. Yalnız; İstanbul ve Anadolu’dan önce, ilk Türkiyeli Bolşevikler Kafkasya’da kendini gösterdi. Kafkasya’da onlarca Türkiyeli savaş esiri ve siyasi sürgün fiilen devrime katılmıştı.

Bu sırada, 1918’de, Türkiye’de iktidarı kaybeden İttihatçılar Bolşevik Devrimi’nin etkisinden faydalanmak için çalışma yürütmeye başladılar. İttihatçıların ünlü şeflerinden Enver Paşa’nın ekibi Bakü’de sahte komünist partisi kurdu.

Ekim 1914 tarihinde Batum’da olan Mustafa Suphi, dünya savaşı başlayınca Çarlık tarafından esir alınan Osmanlı asker ve sivilleriyle birlikte Kaluga kentine gönderildi. Urallar’da demiryolunda çalıştı. Esirlikten kurtulmasının ertesinde, 1918 yılının Mart ayında Merkez Müslüman Sosyalist-Komünist Komitesi’ne katıldı. Burada Tatar-Başkırt komünistlerle birlikte Yeni Dünya gazetesini çıkarmaya başladı. Mollanur Vahidof ve Sultan Galiyef gibi isimlerle birlikte çalıştı.(1) Stalin’in başında bulunduğu Milliyetler Halk Komiserliği’ne bağlı olarak kurulan Doğu Halkları Bürosu’nun Türk Seksiyonu başkanı oldu.

27 Mayıs 1920’de Bakü’ye taşınan Mustafa Suphi, Enver Paşa’nın kurduğu sahte “Türk Komünist Partisi”ni tasfiye etti, 10 Eylül 1920’de İstanbul’da ve Anadolu’da çalışma yürüten bütün komünist unsurları bir araya getirerek Türkiye Komünist Fırkası(TKF)’nı kurdu.

Birinci Doğu Halkları Kurultayı’nın hemen ertesinde kurulan TKF’nin ilk merkez komitesi; Mustafa Suphi, Mehmet Emin, İsmail Hakkı, Hilmi oğlu Hakkı, Ethem Nejat, Nazmi ve Süleyman Nuri’den oluştu. (2)

TKF’nin kuruluş kongresi aslında Ankara’da olacaktı. Ancak BMM(Büyük Millet Meclisi) Hükümeti kongrenin Ankara’da toplanmasına izin vermedi. Bunun üzerine kongre Azerbaycan Sovyet Cumhuriyeti Hükümeti’nin konukseverliğiyle Bakü’de toplandı. (3)

TKF önderi Mustafa Suphi, ilk merkez komite toplantısından bu yana, partinin Türkiye’ye dönme fikrini hep ana gündem maddesi olarak ele aldı.

***

TKF merkez komitesi, Mustafa Suphi önderliğinde; Mustafa Kemal, Ali Fuat, Kâzım Karabekir ve BMM Hükümeti’nin muhtelif temsilcileriyle defalarca görüştü. Mustafa Suphi bizzat Mustafa Kemal’le telgraflaştı(4), Mustafa Kemal’in Bakü’deki adamlarından Memduh Şevket’le muntazam olarak bir araya geldi.

Ancak Mustafa Kemal önderliğindeki BMM Hükümeti, bütün süreç boyunca, TKF’nin Anadolu’ya gelme meselesinde hep ikircikli davrandı ve uygun zamanını bulduğunda da TKF’yi tehdit etmekten geri durmadı.

Ayrıca Mustafa Kemal-Kâzım Karabekir-Ali Fuat arasındaki çelişkiler, başka deyimle, Kemalistlerle İttihatçılar arasındaki çelişkiler; TKF karşısında, her durumda rafa kalktı. Türkiye burjuvazisinin muhtelif siyasal unsurları, mevzu komünizme karşı mücadele olduğunda aralarındaki husumeti unuttular. Bu anlamda on beşlerin katliamı, Türk burjuva siyasetinin bütün kesimlerinin katıldığı, organize bir devlet operasyonu niteliği taşıyor.

Örneklerle bu meseleyi açacağız. Ancak meseleyi açarken vurgulanması gereken birkaç nokta var.

On beşler katliamına giden sürecin üç kritik özelliği bulunuyor:

Birincisi; BMM-Sovyetler Birliği(SB) ilişkilerinin, Mustafa Kemal’in SB’den yardım talebinin(5) ve Kemalistlerin sahte Bolşevik pozlarının değerlendirilmesidir.

Resmi “TKF”nin kuruluşu, Ankara İştirakiyun Fırkasına uygulanan terör ve tutuklama, Şerif Manatof’un ve SB temsilcisi Umpal’ın sınır dışı edilmesi bu sürecin en somut başlıklarıdır. 16 Ocak 1921’de Ankara’da, Emek gazetesinin kapatılmasıyla başlayan on günlük anti-komünist terör dalgası 28 Ocak’ta, on beşlerin katledilmesiyle doruğa çıktı. Salih Hacıoğlu’nun tutuklanması, Manatof ve Umpal’in sınır dışı edilmesi bu on günlük süre zarfında cereyan etti.

BMM Hükümeti anti-komünist terörü, Çerkes Ethem’in Yeşil Ordusu ile Ankara İştirakiyun Fırkası’nı ilişkilendirerek, düzmece bir iddiayla başlattı. BBM Hükümeti Çerkes Ethem’i devre dışı bırakırken komünistlere karşı da ölümcül bir darbe indirdi.

Bütün bunlar olurken, SB ve Komintern kendi “parçası” olan TKF ile ulusal kurtuluş savaşına önderlik eden Türk burjuvazisi/Kemalistler arasında tercih yapmak “zorunda” kaldı. SB tercihini “sosyalist anavatanı koruma” gerekçesiyle Kemalistlerden yana kullandı. SB, BMM Hükümeti ile Moskova Anlaşması’nı imzaladı. Moskova Anlaşması’nın sekizinci fırkası gereğince, SB BMM Hükümetine güvence verdi.

Komintern ve SB, on beşlerin katliamını kınamadılar ve hatta on beşleri “maceracı” olarak itham ettiler.(6) TKF Dış Bürosu katliamı çok geç öğrendi.(7) Öğrendikten sonra Komintern’den katliamı kınamasını bekledi, buna yönelik yazışmalar yapıldı. Ama Komintern tarafından herhangi bir yanıt verilmedi ve kınama mesajı yayınlanmadı. Zaten kısa bir süre sonra da TKF “güven vermediği” ve “parti içinde birçok ajan olduğu” gerekçesiyle Komintern tarafından tasfiye edilerek, üyeleri muhtelif bölgelere dağıtıldı.

İkincisi; TKF’nin bazı merkez komite(MK) üyeleri ve Türkiye’ye gönderdiği örgütlenme bürosu üyeleri arasında, geçmişte İttihatçı olan birçok isime rastlıyoruz. MK üyesi Mehmet Emin eski bir İttihatçıydı. Birinci Doğu Halkları Kurultayı’nda Enver Paşa’nın nutkunu okuyan Mehmet Emin’di. Mustafa Suphilerin Türkiye’ye döndükleri heyetin içindeydi. Ama yolda heyetten “hastalık” gerekçesiyle ayrıldı. Mehmet Emin TKF’nin “genel başkan vekili” sıfatını taşıyordu. On beşler öldükten sonra ortalıktan kayboldu, katliamdan aylar sonra TKF kadrolarından Alimof, Mehmet Emin’i İstanbul’da gördü.(8) Alimof’un raporuna göre, Mehmet Emin “masum” olduğunu söyledi. O zamandan itibaren siyasal yaşama bir daha adım atmadı, Şehremini’de tuhafiyecilik yaptığı duyuldu.(9)

Alimof’un İstanbul’da tesadüfen karşılaştığı ve “masum” olduğunu iddia eden tek kişi Mehmet Emin değildi. Alimof’un karşılaştıkları arasında, TKF’nin Anadolu örgütlenmesinde sorumlu roller almış ve TKF adına Mustafa Kemal’le görüşmüş olan Süleyman Sami de vardı. TKF adına Anadolu’da örgütler kuran Süleyman Sami de Türkiye’ye gelen heyetteydi ama o da Mehmet Emin gibi yolda heyetten ayrıldı. Süleyman Sami de “eski” İttihatçıydı.

Maalesef liste bu kadarla sınırlı değil. Keza TKP’nin Anadolu örgütçülerinden Salih Zeki de “eski” bir İttihatçıydı. Salih Zeki Ermeni kırımı döneminde Deyr-i Zor’da kaymakamlık yaptı ve binlerce Ermeni’nin katliamında rol oynadı.1918 sonlarında İstanbul’dan kaçarak Bakü’ye geldi. Kaçma nedeni ise İngilizler tarafından tutuklanıp, soykırım suçlusu olarak yargılanmaktan kurtulmaktı.(10)

Kurtuldu. Bakü’ye geldikten sonra eski İttihatçı tanıdıkları vasıtasıyla Bolşeviklerle ilişki kurdu. Salih Zeki, Türkiye’ye gelen on yedi kişilik heyet içinde yoktu.

Listeyi daha da uzatabiliriz ama son bir isimden daha söz ederek, bu bahsi kapatalım: İsmet Lütfi. Bu isim Mustafa Suphilerin tayin ettiği İstanbul Komünist grubunun başında bulunuyordu. Bir süre sonra İsmet Lütfi’nin İngilizlere ajanlık yaptığı, İstanbul’a gelen komünistleri İngilizlere ihbar ettiği ortaya çıktı.(11)

Görüldüğü gibi, Türk burjuva siyaseti TKF örgütünün en üst kadroları arasına dahi sızmayı başarabilmişti. TKF, ideolojik ve örgütsel olarak savaşmaya hazır, disiplinli bir devrimci işçi sınıfı partisi olmaktan oldukça uzaktı.

Üçüncüsü; hazır Türk burjuva siyasetinin TKF üzerindeki nüfuzunu değerlendirirken, TKF’nin devrim iddiasıyla ideolojik-örgütsel durumu arasındaki açı farkını da konuşmak gerekiyor. Sanırım bu meselenin somut olarak değerlendirilmesi; TKF MK içindeki Süleyman Nuri muhalefeti ve ona karşı alınan tutumla, yine Süleyman Nuri ve çevresinin Türkiye’ye dönme meselesine karşı aldıkları olumsuz tutumun değerlendirilmesiyle olacaktır.

Süleyman Nuri, Kafkaslarda tutsak edilen Türk subaylardan olup, iç savaş döneminde Kızıl Ordu saflarında Bakü’ye giren ve Azerbaycan’ın sovyetleşmesini sağlayan savaşçılardandı. TKF’nin kuruluşunda yer aldı.

Süleyman Nuri, 1920 başlarında Enver Paşa’nın “Türk Komünist Partisi”ne Dr. Fuat Sabit’in vesilesiyle dahil oldu. Daha önce sözünü ettiğimiz “Deyl-i Zor kasabı” Salih Zeki de bu ekiple birlikte “Türk Komünist Fırkası”na katıldı. Mustafa Suphi’nin Bakü’ye gelip bu sahte komünist partisini tasfiye etmesinden sonra Dr. Fuat ve çevresi TKF içerisinde bir süre daha kaldı. Ama kısa bir zaman sonra TKF Bakü Bürosu, 30 Eylül 1920 tarihli kararıyla, Dr. Fuat’ın İttihad’ı İslam Cemiyeti ile olan ilişkisini saptadı ve Dr. Fuat’ı fırkadan çıkardı. (12)

Dr. Fuat Türk Ocağı’nın kurucularındandı ve Teşkilat-ı Mahsusacıydı. Onu Bakü’ye Kâzım Karabekir göndermişti. Görevi Anadolu’daki ulusal kurtuluş savaşı için istihbarat ve enformasyon çalışması yürütmekti. Yakın arkadaşı olan İffet Bey onu şöyle tanımlıyordu:

Onun komünist oluşu ciddi değildir, bir müdafaa-i nefis hareketidir. Ermenilerin Talat Paşa’yı, Cemal Paşa’yı ve Ermeni kırımında etkili olmuş diğer kişileri öldürmeleri üzerine, öldürülme sırasının kendisine geleceğinden korktu. Öldürülmekten kurtulmak için komünist göründü. (13)

TKF MK üyesi Süleyman Nuri’nin Suphi’ye karşı geliştirdiği muhalefetin iki gerekçesi vardı: Dr. Fuat ve Türkiye’ye dönme meselesi.

Süleyman Nuri, fırkadan ihraç edilmesine rağmen Dr. Fuat’la ilişkisini kesmedi. 16 Kasım tarihinde yapılan MK toplantısında, komite tarafından bu mesele ele alındı. Vaziyetlerinin bir klik çalışması görünümünde olduğu belirterek ve Süleyman Nuri’nin Dr. Fuat’la olan ilişkisinin bitirilmesi istendi. Süleyman Nuri yaptığı savunmada Dr. Fuat’la olan münasebetinin şahsi olduğunu ve Dr. Fuat’ı komünist bildiğini söyledi. (14) Bu toplantının ardından Süleyman Nuri 17 Kasım’daki toplantıya klikte görülen Yakup’un da dinlenmesini istedi. Yakup MK’ye verdiği savunmada Dr. Fuat’ın namuslu bir adam olduğunu ve dostu olduğunu belirtti. Yakup’ın MK’ye yaptığı açıklama içerisinde en çarpıcı bölüm ise şurasıydı:

“Doktoru biz içimizden atarsak onun memlekette çalıştığı arkadaşları var, o zümrelerin karşısında kalmış olacağız. Ben diyorum ki, Doktor Fuat’la merkezi heyet anlaşsın, ona ihtiyacımız var. Anadolu’ya gittiğimiz zaman Doktor Fuat zümresi karşısında kalacağız.” (15)

Burada ilginç olan, Süleyman Nuri’nin inatçı tutumu karşısında fırkanın ona herhangi bir yaptırım uygulamamasıdır. Sıcak savaş içinde olan bir partinin Süleyman Nuri’ye hoşgörülü yaklaşması anlaşılır gibi değil. Süleyman Nuri bu tartışmanın ardından MK üyeliğine ve fırka görevlerine devam ediyor. Aynı durum Yakup için de geçerli.

Ayrıca belirtmekte fayda var. Süleyman Nuri 18 Kasım 1920’de, yani on beşlerin katliamından yaklaşık iki buçuk ay önce Doğu Halkları Propaganda ve Faaliyet Sovyeti’ne yazdığı raporda, Mustafa Suphi’nin çeteci olduğunu, Çerkez milliyetçiliği yaptığını ve fırka içindeki Türklere düşmanca yaklaştığını yazdı.

Yine Süleyman Nuri bu raporda, “Anadolu’daki bütün karşı devrimciler Çerkezlerdi” diyerek, açıkça şovenist-ırkçı tutum aldı. Süleyman Nuri aynı raporda “Anadolu’daki Milliyetçi Parti üyesi olmak, Suphi ve sadece şahsi maddi menfaatleri için onun ardından giden unsurlar gibi olmaktan daha faydalıdır.” (16) demekten de çekinmedi.

Komintern’e ilettiği başka bir raporda da, Süleyman Nuri Dr. Fuat’a olan bağlılığını ayyuka çıkardı:

“Yoldaş Fuat’ın partiden ihraç edilmesindeki gerçek nedeni tahmin etmek zor değil: Suphi önder rolünü oynayabilecek akıllı bir rakip olarak Fuat’tan korkmuştur… Tek neden budur.”

Süleyman Nuri’nin Mustafa Suphi’ye olan düşmanlığı katliamdan sonra da devam etti. On beşler katliamının ardından yaptığı ilk değerlendirmede de Mustafa Suphi’yi suçladı, Mehmet Emin ve Süleyman Sami’yi savundu.(17)

Şimdi de gelelim “Türkiye’ye dönme” meselesine…

14 Kasım 1920 tarihli MK toplantısında Türkiye’ye dönme meselesi tartışıldı. Süleyman Nuri ve Mehmet Emin bu toplantıda “Moskova’yla anlaşarak gidelim” diyerek, MK’nin Türkiye’ye dönme iradesine şerh koydular. (18) Süleyman Nuri 16-17 Kasım’daki MK toplantısında da Mustafa Kemal’in TKF’yi Türkiye’de istemediğinin altını çizerek, Türkiye’ye dönme meselesindeki çekincelerini yineledi. TKF’ye bağlı Türk Kızıl Ordusu Nahçıvan sınırını geçemeyince işler daha da karışık hâle geldi. 19 Kasım’da yapılan MK toplantısında Süleyman Nuri ve Mehmet Emin yine ortak tutum aldılar, silahlı güç olmadan, topluca Anadolu’ya geçmenin anlamsız olduğunu ifade ettiler. Süleyman Nuri aynı toplantıda Ankara’nın teminatına göre hareket etmemek gerektiğini de söyledi. Mehmet Emin de toplu dönüş kararı iptal edilsin, “birer ikişer hâlde gidilsin” dedi. (19)

TKF içerisinde, Dr. Fuat’la ilişkili olanların ve Anadolu’ya toplu dönüşe karşı çıkanların hiçbiri Karadeniz’de ölmedi. Süleyman Nuri, Salih Zeki ve Yakup heyete hiç dahil olmadılar. Mehmet Emin ve Süleyman Nuri ise yoldayken heyetten ayrıldılar.

***

Şimdi gelelim Türk burjuva siyasetinin TKF’ye olan yaklaşımına…

Salih Zeki TKF görevlisi olarak Erzurum ve Trabzon’a gitti. Bu ziyaretleri 25 Eylül 1920 MK toplantısına rapor olarak sundu. Salih Zeki, Erzurum’da Kâzım Karabekir’le görüştü. Salih Zeki, memlekete geleceğiz, dedi, Karabekir yanıt olarak, “kuvvetiniz nedir?” diye sordu. Salih Zeki SB’yi işaret etti ve bütün işçileri kazanacağız, dedi. Karabekir Paşa yine sordu: “Ne yapalım, İnkılap mı yapalım?”. Salih Zeki hazırlanmamız gerek, dedi. Karabekir karşılık olarak “gelin” dedi. Salih Zeki teminatsız olmaz, dedi. Karabekir son olarak “Memleket dahilinde aşağıdan başlayacak bir teşkilat ve hareket kesinlikle caiz değildir. Ankara’yla görüşünüz” diyerek, görüşmeyi bitirdi.

Ardından Salih Zeki Trabzon’a geçti. Trabzon’da hava daha da sertti. Trabzon Valisi İngilizci Hamit, Salih Zeki’ye yirmi dört saat müddet verdi ve kenti terk etmesini istedi. Normal şartlarda Ankara’ya geçmeyi planlayan Salih Zeki Bakü’ye geri döndü. Ayrıca Salih Zeki sunduğu raporda, Trabzon’un eski Teşkilatı-ı Mahsusacılarla dolu olduğunu, Müdafacıları zenginlerden oluştuğunu ve kentte sürekli “Mustafa Suphiler memleketi Rusya’ya verecek.” propagandası yapıldığını ifade etti. (20)

Süleyman Sami 27 Eylül 1920 tarihli MK toplantısına sunduğu raporda Mustafa Kemal’le yaptığı görüşmeyi aktardı. Mustafa Kemal, Süleyman Sami’ye “Rusya bize yardım edecek mi? Rusya ve Azerbaycan ile münasebetiniz nedir? Mustafa Suphi ve Mehmet Emin kimdir? Fırkanızın amacı nedir? Türkiye’de sosyal devrim için uygun mu?” sorularını yönelttikten sonra “Dışarıdan gelip teşkilat yapmak gereksizdir. Milletin birliğini bozmayınız. Milli Meclis bünyesinde çalışma yürütünüz. Bize maddi ve manevi olarak yardım ediniz.” dedi. (21)

Mustafa Kemal ve Karabekir’in Sovyetlere bakışlarında taktiksel farklılıklar olsa da, her ikisi de TKF’nin Türkiye’ye dönmemesi konusunda oldukça nettirler. Mustafa Kemal ve Karabekir arasındaki çelişkilerin kaybolduğu TKF karşıtlığının, Türk burjuva siyasetinin bütün bileşenlerinin ortak tutumu olduğunu daha önce de belirtmiştik.

TKF’nin “Anadolu’daki Fırkalar ve Yeşil Ordu Hakkında Malumat” başlıklı raporunda, Trabzon’daki bütün burjuva partilerinin komünizme karşı birleştiği not edilmişti. Müdafaacılar, İttihatçılar ve Hürriyet-İtilafçılar TKF’ye karşı tek vücut olmuşlardı. Yine bu raporda Erzurum ve Trabzon’da Mustafa Suphi’nin memleketi Rusya’ya vererek, mevki kazanmak istediği de belirtilmişti. Özellikle Trabzon’da burjuva propagandası “Rumlar Bolşeviklerden daha iyidir, hiç olmazsa elimizden mallarımızı almazlar” diyecek kadar ileri gitmişti. (22)

Nâzım Hikmet on beşlerin anısına yazdığı şiirde “iki motörde iki sınıf çarpışıyor” diyordu, gerçekten de Erzurum’da, Trabzon’da ve Ankara’da iki sınıf çarpışmıştı.

***

Devrimci durumlarla her şey yalınlaşıyor, en çok da sınıflar mücadelesi yalınlaşıyor. Tabi bununla birlikte kavga da sertleşiyor.

İşlerin tıkırında olduğu dönemlerde, birbirlerinin gözünü oyan burjuva partileri, devrimci işçi sınıfı partisinin güç olma, hatta iktidar olma olasılığı karşısında, kendi aralarındaki bütün sorunları unutuveriyor. 28 Kanunisani’den çıkarılacak birinci ders budur.

Özellikle sıcak savaş dönemlerinde, devrimci parti içerisindeki ideolojik bulanıklığın ve devrimci disiplinden yoksun olmanın telafisi olmuyor. 28 Kanunisani’den çıkarılacak ikinci ders budur.

Emekçi halk içinde güçlü bağları olmayan bir devrimci partinin, bırakın iktidarı almaya, savaşmaya bile dermanı olamıyor. Savaşın ortasında burjuvazinin verdiği teminatla hareket etmenin sonucu ölüm oluyor. Burjuvaziye güvenilmez, bu da 28 Kanunisani’den çıkarılan sonuncu derstir.

Başta Maria yoldaş olmak üzere, Karadeniz’de can veren bütün yoldaşların yüce anıları önünde saygıyla…


1) Müslüman Komünistler, Emel Akal, İletişim Yayınları, 1. Baskı. Sy.295-300, 2020.

2) TKP MK 1920-1921 Dönüş Belgeleri-1, Çev: Yücel Demirel, TÜSTAV Yayınları, 1. Baskı, sy.21, 2004.

3) TKP’nin Sönümlenmesi, Naciye Babalık, İmge Yayınları, 1. Baskı, sy. 45, 2005.

4) TKP 65 yaşında-Türkiye Komünist Partisi’nin Savaş Tarihinden Sayfalar, TÜSTAV dijital arşivi.

5) Türkiye’de Sol Akımlar-1, Mete Tuncay, Bilgi Yayınevi, 2. Baskı, sy. 71, 1967.

6) İştirakuncular, Komünistler ve Paşa hazretleri, Emel Akal, İletişim Yayınları, 2. Baskı, sy.499, 2014.

7) Türkiye’de Sol Akımlar-1, Mete Tuncay, Bilgi Yayınevi, 2. Baskı, sy.70, 1967.

8) Türkiye Komünist Partisi’nin Kuruluşu 1919-1925, Erden Akbulut-Mete Tuncay, Yordam Kitap, 1. Baskı, sy.143, 2020.

9) Türkiye’de Sol Akımlar-1, Mete Tuncay, Bilgi Yayınevi, 2. Baskı,   sy.113, 1967.

10) Karanlıkta Kalmış Bir Eylemci: İttihatçı Komünist Salih Zeki(Kuşarkov), Sosyal Tarih Yayınları, 1. Baskı, sy. 55, 2020.

11) Türkiye Komünist Partisi’nin Kuruluşu 1919-1925, Erden Akbulut-Mete Tuncay, Yordam Kitap, 1. Baskı, sy.118, 2020.

12) TKP MK 1920-1921 Dönüş Belgeleri- 2, Çev: Yücel Demirel, TÜSTAV Yayınları, 1. Baskı sy.68, 2004.

13) Türkiye Komünist Partisi’nde Anılar ve Değerlendirmeler, Abidin Nesimi, Nöbetçi Yayınları, 2. Baskı, sy.128, 2009.

14) TKP MK 1920-1921 Dönüş Belgeleri-1, Çev: Yücel Demirel, TÜSTAV Yayınları, 1. Baskı,   sy. 172, 2004.

15) Age. sy. 186

16) TKP MK 1920-1921 Dönüş Belgeleri-2, Çev: Yücel Demirel, TÜSTAV Yayınları, 1. Baskı, sy. 174, 204.

17) Age. sy. 133

18) TKP MK 1920-1921 Dönüş Belgeleri-1, Çev: Yücel Demirel, TÜSTAV Yayınları, 1. Baskı sy.122

19) Age. sy. 207

20) Age. sy. 104

21) Age. sy. 98

22) Age. sy. 232

https://ilerihaber.org/icerik/28-kanunisaniye-bugunden-bakmak-136218




Bu ileti en son melnur tarafından 28.01.2022- 05:18 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 29.01.2022- 02:01


On beşleri hatırlamak - AYDEMİR GÜLER

'Solun bu güçlü nesnel zemininin ilk iddia ve ilan edildiği yerde Mustafa Suphi hareketi vardı. Öldürülmelerinin üstünden 101 yıl geçtikten sonra önce bu hatırlanmalı. Gayet somut olarak…'

Resim Ekleme
(...)
Osmanlı’nın son on yılları bir açılım mezarlığıdır. Üç tarzı siyaset, yani Osmanlıcılık, pan-İslamizm, Turancılık… Sonuncu halkadan savunmacı bir milliyetçilik çıkartılmaya çalışıldığı sırada komünizm bir dördüncü veya beşinci dalga olarak kendini gösterdi.

Komünizmin sanayi işçisi zemini kuşkusuz zayıftı. Üstelik savaşlar bu zemini daha da geriletmişti. Ama diğer tarafın hali içler acısıydı. Osmanlı’nın kapitalizm yolu bir yıkıma dönüşmüş, emperyalist güçler bölüşmekte oldukları dünyada Türkiye’ye küçük bir sömürge olmaktan fazlasını reva görmemişlerdi. Sol bu noktada radikal bir kopuş olarak kendini gösterdi.

Üstelik Büyük Ekim Devriminin çocuğuyduk. Savaş yorgunu bir ülkeye barış vaat eden, emperyalist işgale karşı gerçek bir dayanışma eli uzatan, yoksulluktan kırılan bir halka eşitlik diye seslenen bir devrim. Komünizm tartışmasız biçimde cazibe merkezi oluyordu.

Mustafa Suphi’nin adıyla anılan TKP anti-emperyalist ve yurtseverdi. Türkiye yalnızca bu yoldan giderek yeniden kurulabilirdi. Bu hareket saltanat karşıtıydı. Eski Türkiye gerçek anlamda tükenmişti. Dinsel taassup halkın cahil bırakılmasından, boyun eğmeye zorlanmasından başka bir işleve sahip değildi. Ülkenin varlığının sürmesi, halkın ayağa kalkmasına; halkın ayağa kalkması laikliğe bağlıydı. Ümmet değil yurttaş olunacaktı. Çözülen çok uluslu bir imparatorluk düzeninin yerini alması gereken yapı halkların kardeşliğine dayanmalıydı. TKP tam da buydu…

Türkiye’de komünizmin temsil ettiklerini imha etmek mümkün değildi. Yeni kapitalist Türkiye bu erdemleri tanıyarak ama bir siyasi hareket olarak komünizmin önünü keserek kuruldu. Komünizm bir siyasal iktidar alternatifi haline gelemedi, ama muazzam bir ideolojik ve kültürel alan kazandı. Öldü, bitti dediler durdular. Mümkün değildi. Mümkün olmadı.

Mustafa Suphi ulusal kurtuluşun kalıcı olabilmesi için toplumsal kurtuluşla tamamlanması gerektiğini iddia etti. Türkiye’nin bağımsızlığı, laikliği, cumhuriyet değerleri tam da bu açının bıraktığı boşluğa çökmüş bulunuyor. İddiamız tersinden kanıtlandı. Demek ki, komünizmin geleceği aydınlatabileceğine dair bir kanıtımız var. Halkımızın erdemlerini bir sınıf örgütlülüğüyle bütünleştirdiğimizde aydınlanır…

On beşler gerçekçi miydi? 1920’den 1921’e dönerken Türkiye’de amele ve rençperlerin devrimci partisi, ulusal kurtuluşu toplumsal kurtuluşla taçlandırmak üzere topluma önderlik edebilir miydi? Bilimsel yargının soğukkanlılığı bu soruya olumlu yanıt vermemize yardımcı olmuyor...

Bunu onların görmediğini düşünmekse olup bitenden hiçbir şey anlamamak olur. Mustafa Suphiler gerçekleşmesi olanaksız bir hayalin peşinden ölüme giden maceracılar değildi. On beşler Türkiye’de gerçek kurtuluşun önünü açabilecek biricik doğruyu inşa etmek için, açılması güç kapıları zorlamaya kalkan kahramanlardı.

O gün için, yenildiler. Öldürülebiliriz diye denemeseler miydi?

Denemeselerdi, bugün komünizmin nesnel zemini dediğimiz değerler bütününün hali ne olurdu?

Yaşıyorlar diyoruz ya, her ölüm yıldönümlerinde. Komünizmin bugün üstünde durup ileriye yürüdüğümüz nesnel zemini yüz küsur yıl önce şekillenirken On Beşler tam oradaydılar.

28 Ocakta geçmiş bugüne bağlanıyor. Mustafa Suphilerin yenilip yenilmedikleri sorusu geçmişin bilgisi olmaktan çıkıyor, bizim mücadelemizde yanıtlanmayı bekliyor.

https://haber.sol.org.tr/yazar/besleri-hatirlamak-324647



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Ekim’den bugüne kalan: Parti, iktidar, öncülük... melnur 1 2860 21.11.2019- 07:44
Konu Klasör Nadejda Krupskaya geleceğe ışık tutuyor! proleter 0 2655 27.02.2015- 23:07
Konu Klasör Günümüzde sınıf mücadelesi melnur 6 3388 31.01.2019- 08:09
Konu Klasör Sınıf mücadelesi mi, trollük m? melnur 0 655 31.05.2022- 01:58
Konu Klasör Kültür ve sınıf mücadelesi ... melnur 1 255 20.07.2023- 00:02
Etiketler   Suphilerin,   mücadelesi,   bugüne,   ışık,   tutuyor
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS