SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
AKP kaybedecek çünkü...           (gösterim sayısı: 3.489)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.990
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 08.02.2017- 21:40


AKP kaybedecek çünkü...
Merdan YANARDAĞ


Dinci-faşist bir diktatörlük kurulmasını hedefleyen başkanlık rejimi anayasası eğer referanduma sunulur ve bugün var olan koşullarda sert ve dramatik bir değişim olmazsa, Erdoğan-AKP kliğinin kaybedeceği kesindir. Bütün kamuoyu araştırmaları, kendisini bugüne kadar, deyim uygunsa,   “muhafazakar demokrat” diye yutturmaya çalışan siyasal islamcı iktidarın kaybedeceğini gösteriyor.

Muhalefet, özellikle CHP, büyük bir hata yapmaz ise, olası bir “hayır” zaferinden sonra –bu başarı kıl payıyla kazanılsa bile- AKP’nin iktiranını sürdürmesi imkansızdır. Zaten çözülme işaretleri veren AKP hızla dağılacak ve en iyi olasılıkla yüzde 16 ila 24 oy aralığında seyreden dar bir islamcı partiye dönüşecektir. Kaldı ki, toplumsal desteğin daha aşağılara düşmesi de olasılık dahilindedir.

Çünkü Erdoğan-AKP iktidarı, normal şartlar altında dönüşü olmayan bir çözülme sürecine girmiş görünüyor. Bütün servetini AKP iktidarının yanaşması olmaya borçlu olan, çağrıldığı bazı etkinliklerde başarı öyküsü olarak yaptığı sahtekarlıkları anlatan medya esnafı Acun Ilıcalı’nın bile “evet” demekten kaçındığı bir ortamda, bu iş bitmiş görünüyor.

İktidar olmak için her yolu “mübah” gören AKP, emperyalizmle -yüz kızartıcı da olsa- işbirliği yaparak iktidar olacaklarını düşünen islamcıların partisiydi. Bir ABD projesi olarak kuruldu ve bitti. Hadise budur.

Başta ABD olmak üzere, Batı ve büyük sermaye çevrelerinin bütün kirli işlerini gören AKP iktidarının artık görevi de gereği de kalmadı. AKP ile işleri bitti. Ancak durum onlar açısından böyleydi, Erdoğan ve AKP için değil! Çünkü AKP, esas olarak kendi siyasal-ideolojik programını uygulamak için onların “bütün kirli işlerini” görmüştü. Bu nedenle gitmesini istediklerinde, artık gerekli güce ulaştıklarını düşünen islamcılar “hayır” dedi; “Sizin istediklerinizi yaptık, şimdi biz programımızı uygulayacağız.”

AKP böylece, özellikle 2010’dan itibaren kendi dar ve dinci “ideolojik” programını uygulamaya yöneldi. Dolayısıyla AKP, artık bütün sermayenin çıkarlarını gözeten bir parti olmaktan çıktı ve bir hizip partisine, sermaye içinde dar bir fraksiyona, yandaş bir zenginler sınıfı yaratmaya ve onları gözetmeye çalışan bir siyasal harekete dönüştü. O andan itibaren sistem için gereksizleşti, hatta bir tehdite dönüşmeye başladı.

Ancak, AKP iktidarı bütün zorlamalara direndi ve bir yeni rejim, kendi meşrebine uygun islami bir düzen kurmaya yöneldi. Öyle ki, 7 Haziran 2015 genel seçimlerini kaybetmesine karşın iktidarı terk etmedi ve ülkeyi bir kaos ortamına sürükleyerek 1 Kasım 2015’te yeniden yönetime el koydu.

Bugün yaşanan siyasal gerilimin, 15 Temmuz 2016 darbesinin, ABD ve Batı ile AKP iktidarı arasında açılan mesafe ve hatta çatışmanın en önemli nedeni budur.

* * *

Dünyada siyasal islamın iflas ettiği bir tarihsel kesitte, Türkiye’de düşük yoğunluklu da olsa şeriatçı bir iktidarın sürdürülmesi mümkün değildir. Dünyada siyasal islam, IŞİD’in bize önerdiği hayat ve siyasal gelecek projesi ile özdeşleşmiş durumdadır. Daha da önemli ve dramatik olanı ise şudur; bu yargı ve değerlendirme pek yanlış değildir.

Takiye yapan, öngörülebilir olmayan, kolaylıkla yalan söyleyen; özetle, bir ahlaka sahip olmadığı için sahtekarlığı siyaset yapma tarzı haline getiren bir iktidarın sürdürülme koşulları hiç kalmadı. Tarihsel ömrünü dolduran AKP, bütün koşulları zorlayarak siyasal ömrünü uzatmaya çalışıyor. Ancak sorun da tam burada. Erdoğan yönetimi direniyor. Rejimi değiştirmek, kendi düzenini kurmak ve böylece kalıcı olmak istiyor. Dolayısıyla Erdoğan ve AKP iktidarı bir kurucu irade gibi hareket ediyor.

AKP, Cumhuriyetin başlangıç ilkeleri ile ‘Emevi İslamı’nın şeriatı arasında bir ortalama alarak durumu idare edebileceğini, tepkileri görece yumuşatabileceğini sanıyor. Ancak yanılıyorlar. Tarih bilincinden yoksunlukları ve siyasal-kültürel donanımsızlıkları nedeniyle böyle bir şeyin olamayacağını anlamıyorlar.

* * *

Bilindiği gibi bir süredir Erdoğan-AKP iktidarının tarihinin en zayıf dönemini yaşadığını ileri sürüyorum. Paradoksal olarak gücünün doruğunda olduğunun sanıldığı bu dönemde gerçekte inişe geçen, kaybeden bir güç olduğunun altını çiziyorum. AKP iktidarının bu inişi önlemek ve bir bozguna dönüşmesini engellemek için son bir hamleyle başkanlık rejimi kurmaya çalıştığına dikkat çekiyorum.

Çünkü yukarıda da işaret ettiğim gibi, AKP’yi iktidara getiren bütün dış dinamikler de son üç yılda değişti. Türkiye’de cami cemaatinin bir bölümü dışında toplumun her kesimiyle çatışan AKP, Suriye’de ve genel olarak izlediği Ortadoğu siyasetinde ağır bir yenilgiye uğradı. Yeni Osmanlıcı siyasal-kültürel iddia çöktü. AKP iktidarını kolaylaştıran bölge jeopolitiği değişti.

Bu görüşlerimi değiştirmemi gerektirecek bir gelişme henüz ortada yok. Aynı değerlendirmemi koruyorum.

Görünen o ki, yukarıda da belirttiğim gibi, şartlarda dramatik ve ani bir değişiklik olmazsa, AKP referandumu kaybedecek. Türkiye’yi dinci-faşist bir diktatörlüğe sürükleyecek başkanlık anayasası için yapılacak referandum, siyasal İslamcılar için ağır bir yenilgiyle sonuçlanacak.

Dahası, AKP bu oylamayı (referandumu) kazansa bile, ülkeyi yönetecek güce, meşruiyete, iradeye ve toplumsal-ahlaki rızaya sahip olamayacak. Çünkü bu başarı bozgundan beter bir Pirus zaferi olacak. Baskı ve tehdit ile kazanılan bir “başarı” olacağı için, sürdürülebilir olmayacak.

Ancak, unutulmamalı ki, Erdoğan-AKP iktidarının en zayıf dönemini yaşıyor oluşu, onun kendiliğinden yıkılacağı anlamına da gelmiyor. Bunun için mevcut siyasal ve tarihsel ortamın ruhuna ve maddesine uygun bir mücadele çizgisi izlemek gerekiyor.

Önümüzde tarihsel bir eşik vardır; topluma dayatılan islamcı faşist diktatörlük girişimini yenilgiye uğratarak, 70 yıllık karşı devrim momentumunda bir kırılma, gerici dalgada bir çözülme ve çöküşe yol açacak yeni başlangıç yaratmak mümkündür.

Bu nedenle AKP iktidarı kesin olarak kaybedeceğini gördüğü bir noktada, referandumu engellemek ya da ertelemek için elinden geleni yapacaktır. Bir sınır ötesi operasyon ya da toplumu “şok” edecek bir saldırı veya suikast olasılığı da dahil, beklenmedik bazı gelişmelerle karşı karşıya kalabiliriz.

Bu türden provokatif girişimleri engellemek için elimizden geleni yapmak ve dikkatli olmak, dahası toplumu uyarmak zorundayız. Sandık güvenliğini sağlayarak Türkiye’nin bu referanduma götürülmesi için bütün gücümüzü harcamalıyız. Bu tarihsel fırsatı kaçırmamalı, AKP iktidarını, cumhuriyet ve laiklik düşmanlarını kendi oyununda yenilgiye uğratma olanağını akıllıca sonuçlandırmalıyız.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.990
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 14.10.2017- 11:05


Bataklık-Aydemir Güler

Geri dönüş yok. Tayyip Erdoğan bu bataklığı geçmek zorunda. Ancak yalnızca insan yutan bir çamur kuyusuyla değil yutulmamak için birbirinin sırtına tırmanmaya çalışan yol arkadaşlarını da aşmak zorunda. İşin daha acayip tarafı her birinin sırtında içi tıka basa dolu kasalar taşıyor olması. Film bitmek üzere, ama ağırlıklarından vazgeçmek akıllarına bile gelmiyor.

Daha önce başka benzetmelere başvurduğumuz olmuştu. Duvara doğru gittikçe hızlanan, frensiz bir araç gibi. Duvar hızlı bir son olurdu. Bataklık basbayağı uzun zamana yayılan bir işkenceyi anlatıyor.

AKP’nin ustalık dönemi artık bir kabustur.

Şu son on beş yıl boyunca bazı şeyleri iyi öğrendikleri kesin. Kapitalist Türkiye’nin yöneticileri sık sık büyük projelerle kalkarlardı. Ama asıl becerileri proje battığında, ki batması kaçınılmazdı, krizi yönetmek oluyordu. Kriz idaresinden mezun oldular.

AKP de bir büyük projedir. Aslında daha öncekileri aştılar da. Ne İkinci Savaş hükümetlerinin ürkek Nazi Almancılığı, ne sonrasının Batıyla bütünleşme ve bu bütünleşmeye yaslanarak kalkınma, ne korunaklı bir alan kurarak kalkınma, ne AB üyeliğine zıplama, Türkiye’yi İslam’ın asrı saadetine çevirmeye benzer.

Kapitalizm Türkiye’nin 19. yüzyılda açılan ilerleme yoluyla eşanlamlıydı. Ama kapitalizm yolunda ilerlemek bütün ilerici birikimin, bağımsızlığın, cumhuriyetin, kalkınmanın altını oymak anlamına geliyordu.

Şeriat ülkesi yaratmak ise kapitalizm ile tarihsel ilerleme arasındaki gerilimi, ikinci tarafı tamamen imha ederek ortadan kaldırma iddiasıdır. Batıyla bütünleşmenin Orta çağa dönüşle gerçekleşeceği iddiası, kapitalizmin en kârlı halinin işçilerin yerine cemaat üyelerini geçirmekle kurulabileceği fikri, gücün bağımsızlıktan değil tam tersinden geçtiği bir model… hakikaten bunlar büyük tarihsel iddialardı.

Ama bu kadar. Ne kadar büyük ve tarihsel oluyorlarsa o kadar gerçeklikten kopuyorlar. En büyük proje en ağır yıkımı yarattı.

Bu bir bataklık ve geriye dönüş imkânsız. Kasalarıyla birlikte kurtulmak için ilerleyecekler ve yutulacaklar.

Film aslında bitti.

***

Finalde Türkiye’de geleneksel dengeye dönüş emareleri açığa çıkıyor. Geleneksel denge emperyalist merkezlerin bağımlı ülkeye üstünlüğünü varsayar. Gerisi fasa fisodur. Bu artık açıklık kazandı. Türkiye bomboş konuşan, etkisiz, alay konusu bir ülkedir ve emperyalist egemenlik mutlaktır. Bu ülkeye birkaç milyar doları gösteren her şeyi yaptırır.

Geleneksel denge içerde en büyük kapitalist grupların otoritenin kaynağı olmasını varsayar. Eskiden “ceberrut” devletin ihalelerine muhtaç görüntüsü veren bu en büyük gruplar, AKP döneminde şamar oğlanına çevrildi bir ara. Şimdi geri dönülüyor. Kimin hancı kimin yolcu olduğu belli oluyor. Geleneksel büyük sermaye siyasi iktidarı teslim alıyor. Hangi yönetimin fiyatı kaç paradır? Ödenir!

Geleneksel denge ideolojinin bir üstyapı kurumu olduğunu ve sonuç olarak ekonominin merkezinde durduğu yapının belirleyici olduğunu varsayar. Şeriatçılaşan Türkiye dinselliği kusma noktasına gelmektedir. Bu kadar sermayeye, bu kadar işçiye, bu kadar aydına, bu kadar aktif kadına ihtiyaç duyan bir kapitalist yapı da şeriat tutmaz.

Uluslararası ilişkilerin, sınıf-siyaset bağının, ekonomi-ideoloji bağının yeniden dengeye gelmesi kaçınılmazdır.

Türkiye AKP’yi kusuyor. AKP’nin projelendirdiği ülke bataklığa dönerken bütün düzlemlerde AKP’yi yutuyor.

***

Erdoğan kurtulmak için güçlenmek, güçlenmek için en yakın çevresini kırıp dökmek yoluna girdi. Yakında her tarafı silahlandırılmış bir koruma ordusundan başka bir dayanağı kalmayacak ve o zaman son denklik de zorunlu olarak kurulacak. Bu ordu bu koruma işini sürdürmek için neden bulamayacak.

O noktadan biraz önce kırıp dökmenin maliyetinin hesaplanamaz kadar büyük olduğu açıklık kazandı. Başkanın partisini düzeltme ihtimali birkaç ay içinde ortadan kalktı.

Görünüşte kimse direnmiyor. Kahraman da yok direniş de.

Ama yapı değişmiyor. Tayyip Erdoğan başkanlık otoritesini merkezileştirdikçe kendi kendisini iktidarsızlaştırdı. Tersi mümkün değildir. Türkiye ölçülerinde modern kapitalist bir ülkenin bu giysilere sığdırılması için bataklık kıvamında bir yapışkanlığa ve akışkanlığa dönüştürülmesi gerekirdi. Buna yaklaştıkları anda üstünde iktidar kurulacak bir zemin de kalmadı.

***

Ne kadar sürer? Nasıl çözülür? Bataklığa kimin AVM’si dikilecek?

Bu sorular bize ait değil.

Siyasette öngörü, analiz, strateji; hele devrimci bir siyasetten söz ediyorsak, öngörülenin içine öznenin yerleşmesini varsayar. Gözlem dışarıdan yapılmaz. “Ülke şuraya gidiyor” diyen devrimci özne, aslında kendisini nereye yerleştireceğini ve ne yönde müdahale edeceğini anlatıyordur.

Türkiye’de modernleşmenin, aydınlanmanın has çocukları olarak modern işçi sınıfı, yurttaş olmuş kadın, aydınlanmanın sahibi aydınlar, geleceği bu kategorilere pay edilen gençlik, bataklıkta boğulmayacaklar. Boğulmayacağız.

Bizim de büyük projemiz var ve ortalık proje çöplüğüne dönmüşse bizimki diğerlerinden daha az gerçekçi değildir. NATO üyeliği yerle yeksan olurken kim bağımsızlığı küçümseyebilir? Dualarla yönetilen ekonomide kaza dedikleri şeyler kaçınılmaz ve olağan olmuştur. Verimli diye işsizliği kural hale getiren bir ilerleme karşısında kim işsizliğin yasaklanması gerektiği teziyle alay edebilir? Artık kim verimli diye sunulan özel girişimin yerine devlet mülkiyetini geçirmeyi saçma sayabilir? Okullar kuran kursuna indirgenirken bilim ve aydınlanmaya hangi hakla kulp takabilir?

Kim sosyalizmi gerçekçi ve mümkün olmamakla eleştirebilir?

İşçi sınıfı bu büyük projenin sahibi olmak üzere örgütlenecek.

Ne kadar mı sürer, nasıl mı çözülür, kim mi?

Biz sosyalizmi nasıl kuracağımızla, işçi sınıfının ağırlığını nasıl yükselteceğimizle ilgili sorulara yanıt arıyoruz. Bataklıkla ilgili sorularla onun yaratıcıları ilgilensin. Sağ kalırlarsa, akılları uçup gitmezse tabii…



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.990
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.02.2018- 08:23


AKP nedir, ne değildir? - Aydemir Güler


Söyleyeceklerimden, aman, siyasi iktidarı hafife aldığım sonucu çıkmasın. İçinde bulunduğumuz dönem ne hafife almayı, ne şakayı kaldırır. Türkiye tarihine, görülmemiş çıldırma halleri olarak geçeceği kesin olan AKP tahribatının temizlenmesi de büyük uğraşların sonucu olacaktır. Bu kadar cesaretlendirilen yobazlığın ve sermaye şımarıklığının baskılanması için hakikaten çok örgütlü ve devrimci bir karşı ağırlık oluşması gerek. Türkiye’ye bir dizi tarihsel değerin geri kazandırılması çok ciddi iş. Üstelik bütün bunların, ülke bir daha ayağa kalkamayacak ölçüde dağılmadan gerçekleşmesi gerekiyor.

Zaten nasıl hafife alabilirim ki, daha demokratikleşme sayıklamaları havada uçuşurken biz değil miydik, felaketin eşiğinde olduğumuzu söyleyen? İşte felaket!

Benim itirazım, AKP’nin neredeyse yıkılması olanaksız gösterilmesine. Benim itirazım, AKP’nin olsa olsa süper güçlerce yıkılabilecek bir yapı olarak resmedilmesine. Bu tür yaklaşımlar hafife almaktan da büyük yanlış olur.



*     *     *



Herhangi bir konu seçin. Ben Afrin’i seçeyim. Olay güçlülük ve temelleri sağlam olmak falan değil.

Bu nasıl bir hükümettir ki, ordusunun verdiği kayıpları sayamaz? Ama karşı tarafın bütün detaylarına vakıftır! (Kim inanır?) Böyle daha kaç hafta idare edebilirler?

Rusya bir uçak ve pilot kaybetmesi üzerine önlemler geliştiriyor ve TSK’ya hava bombardımanı yasağı koyuyor. Bu ancak günlerce hava saldırısı haberi geçilmeyince seziliyor, araştırınca çıkıyor!

Eski IŞİD’ciler kırpıp kırpıp ÖSO’cu mu yapılıyor? Bu iddia ortada kalamaz. Rizeli ÖSO’cu ne demektir peki? Bugünkü dengeleri AKP kendi lehine radikal biçimde sıçratmadığı takdirde ÖSO çetesi iktidarın elinde değil, böğründe patlayacak!

Her açıklamada “Deaş deaş” diye tekrar edince (ki resmi olarak şöyle: PKK/KCK/PYD-YPG ve DEAŞ) Türkiye bunlarla hakikaten savaşmış ve ABD’nin “IŞİD’le mücadelede konsantrasyonu bozmama” nakaratına uymuş olmuyor. Bu arada, zamanında kendine Irak ve Şam İslam Devleti adını takan bu topluluğun Erdoğan tarafından Deaş diye anılması, başkalarının da yaptığı gibi İslam sözcüğünü hatırlatmamak için! Herkes aptal ya, Arapçasını kullanırsa unutulur sanıyor. İyi de Deaş aynı ismin Arapça kısaltması ve onun de içinde İslam geçiyor!

Böyle gitmez. Öldü denen siviller için “etek giymiş terörist” diyerek hiç gitmez. ABD Münbiç’ten askerini çekse de çekmese de olmaz.

TSK ve AKP hakkında kimyasal silah iddiası bir kez düştü gündeme. Doğru olsa da olmasa da sonuçları ağır oluyor. Böyle, afrayla tafrayla gitmiyor!

Durumun farklı olduğu tek bir örnek bulamazsınız. “AKP o kadar güçlü ki, devleti yok etmiş, partiyi devletin yerine geçirmiş!” Geçiremezsiniz. Bu durum güç kanıtı değil tersine zaaf belirtisidir.



*     *     *



AKP birkaç yoldan “yıkılmaz” gösteriliyor. Bir tanesi bu partinin yüzlerce yıl öncesine uzanan köklü bir İslam yorumunun taşıyıcısı olduğu tezi. Tarihsel olay ve figürlerle benzeşmeler akıl açıcı olabilir. Ama artık ne o din yorumu aynı yorumdur, ne o tarikat varlığını sürdürüp bugüne gelmiştir.

Peki ne sakıncası var? Bir değil çok sakıncası var:

Bir: Eğer yüz yıllar öncesinden fırlayıp ve bütün değişimlere direne direne geliyorlarsa gerçekten çok güçlüdürler ve aslında bunca zamandır yalnızca taktik geri çekilişler yaşamışlardır! Oysa değil. “Biz” bunları dünyada da Türkiye’de de yendik daha önce. Avrupa aydınlanmasının Büyük Fransız Devriminde yendik. İşçi sınıfı aydınlanmasının Büyük Ekim Devriminde bir daha yendik. Türkiye’de Kurtuluş Savaşıyla, Cumhuriyetle döne döne yendik! Yine yeneriz.

İki: Bu yaklaşım dinci gericiliğin bugünkü varoluşuyla kapitalist toplumsal yapı arasındaki nedensellik ilişkisini yok eder. Bu sahtekarlıktır. Zamandan ve mekândan bağımsız biçimde kazanan din değil, kapitalizmin yeniden anlamlandırdığı, biçimlendirdiği haliyle dinci gericilik. Gücünün de bir bağlamı var. Yani Erdoğan’ın dediği gibi OHAL patronlar içindir. Bugün bütün iktidar Erdoğan’ın şahsında patronlardadır! Ortaçağa geri dönmedik. Kapitalizmin en modern hali bu oldu!



*     *     *



Bir diğer yol AKP’nin kendine ait bir sınıfı olduğu varsayımı. Anadolu sermayesi, yeşil sermaye, İslami sermaye… Burjuva iktidarının burjuvazinin bütünüyle ilişkisi çok farklı biçimler alabilir. Ama kapitalizmde sınıfların mücadelesi vardır. Toplumun hareketi egemenlerin iç oyunlarıyla değil, çok boyutlu, çok karmaşık sınıf mücadeleleriyle belirlenir, yön kazanır.

Ne sakıncası mı var? Çok…

Bir: “AKP’nin burjuvazisinin” burjuvazinin diğer kanadıyla basbayağı savaştığı iddia edilebiliyor. Böyle bir iddianın üstüne, yalnızca “AKP ile kavgalı herkes bir araya gelsin” önerisi oturtulabilir. İyi iş, çocuklara tasallut eden çember sakallıyı lanetle, işçi düşmanı, özelleştirme şampiyonu Tüsiadcıların yanına koş!

İki: Bu iç savaş senaryosunu AKP işliyor zaten. Milli ve dini sermaye, iç ve dış gavurlara karşı! Gâvur lafının kendisini reddederiz elbette. Ama gavurluğun gölgesi yakana ilişip paçana sıçradıktan sonra, “memleket kavgasını” kazanamazsın.

Bir de güzelleme düzülmüyor mu! Protestan ahlakıymış, yeni bir modernleşmeymiş… Bunların inancı “her Cuma ayet sallayıp bakara makara yapmak” değil miydi; kendileri söylemişti. En modernleri ekonomik faaliyetini “milletin a… koyacağım” diye tarif etmiyor muydu! Ahlaklarına hiç dokunmayayım…

Üç: AKP bir biçimde yenilenme olarak tanımlandığında karşı-devrimin üstü örtülüyor. İçinde ilerleme unsuru var sanılıyor. Ve zannediliyor ki, karşı-devrimleri istisnai, aşırı tipler yapar. Oysa Hitler’in “engellenebilir yükselişi” Alman kapitalizminin bütün tekelleri adınaydı. Engelleyecek olansa işçi sınıfıydı. Yani Erdoğan’ın rol aldığı sahne burjuvazinin iç kavgası değil, patronların emekçilerle kavgasının sahnesidir.



*     *     *



Bunların yarattığı tahribatı gidermek için çok çalışmamız gerekecek. Burnumuzu tıkayıp temizleyeceğiz. Ama bana sorarsanız, en fazla “valla ben orada değildim” diyenlerle uğraşacağız. “Ben tecavüz etmedim, o etti” diyenden geçilmeyecek ortalık…

Çünkü köksüzler, çünkü havada duruyorlar, çünkü sahip çıkacakları tek bir şey yapmıyorlar. İnsana yabancı bir ucubeden ibaretler.

Aynı kapitalizmin kendisi ve bütünü gibi.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör TKP'den 18 Mart açıklaması: Bir gün dahi kaybedecek vaktimiz yok! melnur 0 596 18.03.2022- 18:37
Etiketler   AKP,   kaybedecek,   çünkü.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS