SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Ekim Devrimi’nin 100. yıl dönümüne doğru...           (gösterim sayısı: 3.642)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 13.08.2017- 07:26


Ekim Devrimi’nin 100. yıl dönümüne doğru...
Erhan Nalçacı


Ekim Devrimi’nin 100. yıldönümü olan çok özel bir yıldayız. Ekim Devrimi insanlık tarihinin en önemli olayı olarak kabul edilebilir. Tabi eğer insanlığın eninde sonunda eşitlik ve özgürlüğe kavuşacağına dair bir inancınız varsa böyledir.

İki milyon yıl civarındaki insanlık tarihinin ilk ve uzun kısmında, henüz insanın insanı sömürmeye başlamasından önceki dönemlerde de tarihin önemli olayları vardır, ancak bunlar okun icadı, tarımın ortaya çıkması, hayvanların evcilleştirilmesi gibi kültürde yaşanan devrimlerdir.

Son altı bin yıl ise bir grup insanın başka grup insanın emeğine el koymasına dayanan düzenler içinde geçti ve eğer eşitlik ve özgürlük referansınız ise bütün önemli olaylar siyasiydi. Köle ayaklanmaları, köylü isyanları, Fransız Devrimi ve en nihayet 1871 Paris Komünü… Ancak hiçbiri tarihi etkilemede ulaştığı şiddet, çap ve kapsam açısından Ekim Devrimi’nin yaptığı etkiyi yaratmadı.

Hâlâ emperyalizm çağında, dolayısıyla sosyalizme geçiş çağı içindeyiz, ama ayrıca emperyalizmin Ekim Devrimi’nin etkisinin sürdüğü ve deneyiminin geçerli olduğu bir dönemindeyiz.

Her şeyden önce, Ekim Devrimi bize, kimsenin rüyasında bile bir devrim göremeyeceği, gericiliğin kalesi olarak kabul edilen bir yerde devrimin mümkün olabileceğini göstermiştir.

Hele şimdi, emperyalizm bütün çürümüşlüğü ile despot çarlar ürettiği bir dönemde devrimin hangi kapıyı çalacağını bilemeyiz!

Ekim Devrimi ile eski takvimle 25 Ekim, bugünün takvimiyle 7 Kasım’da işçi sınıfı ve yoksul köylülük siyasi iktidarı ele geçirdi. Ama tabi ki devrim bu özel günden ibaret değildi, öncesi ve sonrası ile ele alınması gereken bir süreç olarak duruyor.

Öncesi ise inanılmayacak kadar fırtınalı, iniş ve çıkışlarla dolu bir dönem ve birçok düğüm noktasını içeriyor. Ekim’in yüzüncü yılına yaklaşılırken şimdi bu düğüm noktalarının da yüzüncü yıl dönümü geliyor.

Rusya Komünist İşçi Partisi Ekim Devrimi’ni değerlendirmek için bugün başlayan uluslararası toplantıyı tam da böyle bir dönüm noktasına, Bolşevik Partisi’nin 1917 Ağustos başında gerçekleşen 6. Kongresinin yıldönümüne denk getirmiş.

6. Kongre’nin önemi çok kısaca şöyle:

1917 Şubat ayındaki ayaklanma ile Çarlık yıkılır ve yerini ikili bir iktidara bırakır. Bir tarafta burjuva hükümeti, diğer tarafta asker ve işçi sovyetleri.

Sovyet denilince bazen çok soyut kalıyor, şu aşağıdaki Petrograd Asker ve İşçi Sovyeti’nin 1917’de çekilen fotoğrafı gözümüzde canlanmasına yardımcı olabilir. Birçok askeri birliğin ve fabrikaların temsilcilerinden oluşuyor.

Resim Ekleme

Temmuz ayında emperyalist savaşı devam ettiren burjuva hükümetine karşı Petrograd’ta yığınların katıldığı kendiliğinden bir ayaklanma olur. Bolşevikler henüz iktidarı almak için koşulların hazır olmadığının farkındadırlar. Hem henüz diğer illerde hakimiyet sağlanmamıştır, bir çok sovyetde henüz Menşevik ve köylü partisinin ağırlığı sürmektedir ve burjuvazi o an için karşı devrimci bir askeri gücü Petrograd’a yönlendirebilecek güçtedir. Ancak Bolşevikler ayaklanmanın bir karşı devrimci zafere dönüşmemesi için çabalarlar, ayaklanmayı yönlendirir ve kitleleri mümkün olduğu kadar korurlar.

Sonrasında bir sıkıyönetim ilan edilir. Bolşeviklerin büroları basılır, gazeteleri kapatılır.

Bu koşularda 6. Kongre gizlice Petrograd’ta yer değiştirerek toplanır. Lenin’i koruyabilmek için saklandığı yerden çıkarmazlar ve kongreye doğrudan katılamaz.

Ve Şubattan bu yana üç kat büyümüş olan Bolşeviklerin kongresi uzun tartışmalardan sonra sosyalist devrimin zamanı geldiğine ve bunun için silahlı ayaklanmaya karar verir.

Bu bir dönüm noktasıdır.

Yüzüncü yıl değerlendirmeleri içinde muhakkak bu olayları ayrıntısıyla ele alacağız.

Şimdilik Ekim’i yaratanlara selam olsun!



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 11.10.2017- 19:15


Ender Helvacıoğlu: 100. yılında Ekim Devrimi bir tarih tartışması değil yakıcı bir soruna çözüm arayışı

Marksist Manifesto dergisi Ekim Devrimi’nin 100. yılı dolayısıyla “100. Yılında Ekim Devrimi Sempozyumu” düzenleyecek.

Resim Ekleme  

Marksist Manifesto dergisi Ekim Devrimi’nin 100. yılı dolayısıyla “100. Yılında Ekim Devrimi Sempozyumu” düzenleyecek.

15 Ekim’de Kozyatağı Kültür Merkezi’nde düzenlenecek olan sempozyum Ekim Devrimi’nin ve Sovyetler Birliği’nin   insanlığa kazandırdıklarını yeniden hatırlamak ve bugün ile bağını kurmak amacıyla toplanacak.

Gazete Manifesto olarak sempozyumda tebliğ sunacak isimlerin sempozyum hakkındaki görüşlerini aldık.

Sempozyum ile ilgili paylaşacağımız ilk görüş Bilim ve Gelecek Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ender Helvacıoğlu’na ait. Helvacıoğlu’nun sempozyumdaki konuşması “Ekim Devrimi’nin 1923 Cumhuriyeti’nin kuruluşuna ve ulusal bağımsızlık hareketlerine etkisi” üzerine olacak.

Ekim Devrimi’nin ve dolayısıyla bu sempozyumun bugün için önemi nedir?

Ekim Devrimi, insanlığın kapitalizmi/emperyalizmi ve her türden sınıflılığı aşma yolunda attığı en büyük adımlardan biridir. 70 yıllık bu pratik bugün de yolumuzu aydınlatan büyük bir birikimi miras bıraktı. Çünkü aynı süreç devam ediyor. İnsanlığın her türlü sömürü ilişkisinden kurtulma ihtiyacı ve mücadelesi daha da keskinleşerek sürüyor. Dolayısıyla Ekim Devriminin 100. yıldönümünü, sadece bir tarih tartışması yapmak için değil, yakıcı bir soruna çözüm arayışı içeriğiyle anıyoruz. Sempozyumun önemi ve değeri buradadır.

Sempozyuma sunacağınız tebliğin içeriğinden biraz bahsedebilir misiniz?

Yapacağım sunuşun içeriği, Ekim Devriminin başta Türkiye’nin kurtuluş savaşı olmak üzere dünya çapında anti-emperyalist kurtuluş savaşlarına yaptığı etkinin ne olduğuna ilişkindir. 20. yüzyılda yaşanan anti-emperyalist ulusal kurtuluş mücadeleleri, Ekim Devrimi ile kurulan Sovyetler Birliği’nin bulunduğu bir dünyada başarıya ulaşabildi. Bunun önemini Sovyetlerin yıkıldığı günümüz dünyasına göz attığımızda çarpıcı bir biçimde görürüz. Sunuşumda bu konuyu olgulardan ve örneklerden yola çıkarak tartışmak istiyorum.

Sempozyumu düzenleyen arkadaşlara, bu önemli görevi üstlendikleri için başarılar diliyorum.

http://gazetemanifesto.com/2017/10/10/ender-helvacioglu-100-yilinda-ekim-devrimi-bir-tarih-tartismasi-degil-yakici-bir-soruna-cozum-arayisi/



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 06.11.2017- 06:28


Devrim, Ekim devrimi, bizim devrimimiz-İlker Belek

Dünya tarihinin en köklü, en büyük ileri atılımı, devrimci değişimidir.

Çürümüş, tükenmiş ve azgın bir diktatörlükten başka bir şey olmayan Çar otokrasisini devirip, yerine işçi sınıfının sosyalist devletini kurdu.

Bolşevik Parti’nin öncülüğünde, çok farklı kimlikleri barındıran Rusya işçi sınıfının eseridir.

Kiliseye, büyük toprak sahiplerine, fabrika patronlarına karşı diktatörlük, işçiler ve köylüler için demokrasidir.

24 Ekim (6 Kasım) gecesi Bolşevik devrimci güçleri Petrograd’ın köprülerini, caddelerini, askeri tesislerini, radyo istasyonlarını, telgrafhanelerini ve Kışlık Saray’ı ele geçirirlerken, uzun süredir kent Sovyeti’nin karargahı durumunda olan Smolni’de İşçi, Asker ve Köylü Sovyetleri sosyalist cumhuriyeti ilan etme hazırlığındaydı.

Türkiye’de Gorbaçov rezaletinin yarattığı karmaşada, Glasnost, Perestroyka denilerek ırzına geçilen demokrasi kavramının gerçek içeriği tam olarak budur: Parti öncülüğünde sömürücülere karşı savaş ve insanlığın gördüğü en yaygın taban demokrasisinin inşası.

Ağa ve patron sınıflarını yok etmezsek emekçiler için demokrasi kuramayız.

Çar alaşağı edilir edilmez Sovyet hükümeti dünyada adil ve demokratik bir barışın tesisi adına tüm halklara ve onların hükümetlerine derhal barış görüşmelerine başlamayı öneren ve tek taraflı ateşkes ilan eden ilk kararnamesini yayımladı. 4 yıldır devam etmekte olan savaş sömürmekten başka hedefi olmayan emperyalistlerin işiydi ve ülkelerin ve halkların çıkarlarıyla hiçbir biçimde ilgisi yoktu.

Anadolu Kurtuluş Savaşı’nın önünü açan faktör de bu gelişmedir. Sovyetlerin tek taraflı ateşkesi, Kurtuluş Savaşı önderliğine askeri gücün tamamını Batı’ya kaydırma olanağını verdi. Sovyet sosyalizmi Doğu sınırını garantiye alıyordu.

İkinci kararname toprak reformu konusunda geldi. Sosyalist hükümet savaşı sona erdirdikten sonra ilk iş olarak toprağı gerçek sahibine, köylüye iade ediyordu.

Hemen birkaç gün sonra (11 Kasım), gerçekleştirilen iki önemli düzenleme ise günlük çalışma süresinin 8 saate indirilmesi ve ülkenin her yerinde sağlık ve eğitim hizmetlerinin devlet garantisine alınmasıydı. Bolşevikler hiç zaman yitirmeden insanlık devrimine girişmişlerdi. 13 Kasım’da tamamen kapsayıcı sosyal güvenlik sistemi kurulacaktı.

Bu kazanımlar bugün bile kapitalist ülkelerin hiç birisinde mevcut değil.

Egemen sınıfların ve emperyalizmin Sovyetler Birliği’ne her zaman derin bir düşmanlık beslemiş ve hakkında sayısız yalan uydurmuş olmalarının nedeni de yine bu kazanımlardır.

Dolayısıyla Sovyet devriminin başı beladan hiç kurtulamadı. Hükümet tek taraflı olarak 1. Dünya savaşını bitiriyordu ama, bu karar 1922’ye kadar devam edecek olan iç savaşı engelleyemiyor, kendi topraklarına sıkışmış Alman burjuvazisi ise esas olarak Sovyet rejimini devirmek ve o geniş coğrafyayı kapitalize etmek üzere 2. Dünya savaşını başlatıyordu.

Sovyetler Birliği’nin bu insanlık dışı saldırıyı Stalin öncülüğünde püskürterek sosyalizmi Avrupa’nın ortasına kadar taşıması insanlığın ikinci büyük devrimci atılımı olarak görülmelidir.

Sosyalist devrim bir kuruluş sürecidir ve bu süreçte sınıf mücadelesi değişik bir amaçla olsa bile hız kazanarak, yaygınlaşıp, derinleşerek devam etmek zorundadır: Burjuvazinin dünyanın her yanında yok edileceği noktaya kadar. Çok tartıştılar: “Ama Sovyetler de ABD karşısında silahlanma yarışına girdi, kendisi olmaktan çıktı” diye. Saçma. Düşman varsa, önlem alınacak demektir. Yine çok laf ettiler: “Sovyet ekonomisi çok devletçiydi” diye. “Piyasa sosyalizmi” ideolojisinin sosyalizmin içini nasıl bir kurt gibi oyduğu çok geçmeden bu akılsızlar tarafından da anlaşılacaktı.

Sosyalist devrim aynı zamanda yeni insanı yaratma sürecidir, bu da gelişkin bir siyasi önderliği gerektirir. Yeni insanı yaratmak komünist partinin öncülük işlevini yerine getirmesine bağlıdır. Parti sosyalizmi sağlamlaştırmanın, geliştirmenin en önemli aracıdır. Yeni insan siyasetin giderek gereksizleştiği bir toplumsallaşma sürecinde siyasallaşarak ortaya çıkar: Entelektüeldir, dayanışmacıdır, karşılık beklemeden çalışır, yaratıcı ve çok yönlüdür. Yeni insanın gerek duyduğu olanakları ancak devlet sunabilir.

Sovyet devriminin hataları olmadı mı, tabi ki oldu, hangi ilk deneyimin hataları olmaz ki? Ancak bu hatalar işçi sınıfı diktatörlüğünün, partinin öncü işlevinin, ideolojik ve siyasi mücadelenin abartılmasından değil; tam tersine 1960’lardan itibaren bütün bunların küçümsenmesinden, emperyalizmin düşmanca planlarının, burjuva ideolojilerinin yeterince dikkate alınmamasından kaynaklandı.

Bugün yapılması gereken şey, öncelikle, koşulsuz biçimde Bolşevik devrime, reel sosyalist deneyime sahip çıkmaktır.

Bu yapılmadığında hatalardan ders çıkarmak da sosyalist devrimci bir hatta yer almak da hiç mümkün olmaz.

Hedef açık: Sosyalizm 1990’da büyük bir ihanetin sonucunda yıkıldı. Yenisini ve daha gelişkinini kuracağız. Yine işçi sınıfının diktatörlüğü olacak.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 07.11.2017- 08:14


Ekim Devrimi’nin güncelliği


Resim Ekleme  

Lenin, Ekim Devrimi’nin hemen öncesinde yazdığı “Bunalım Olgunlaşmıştır” başlıklı makalesinin sadece Merkez Komite üyelerinin okuması için yazılan kısmını şu şekilde sonlandırır:

“Merkez Komitesinden istifamı talep etmek zorundayım, bunu, parti saflarında ve parti kongrelerinde propaganda yapmak hakkımı koruyarak yapıyorum. Çünkü benim en derin kanım şudur ki, eğer Sovyetler kongresini ‘beklersek’ ve fırsatı kaçırırsak, devrimin kaybına neden oluruz.”

1917 yılında 6 Kasım’ı 7 Kasım’a bağlayan gece başlayan ayaklanmanın arkasındaki en büyük iradi gücün, gerektiğinde Bolşevik Parti Merkez Komitesi’ni de karşısına almaktan çekinmeyen, Lenin olduğunu söylemek herhalde yanlış olmayacaktır. Öyle ki, bazı örneklerde Lenin’in devrimdeki rolü, bir karşı propagandanın da parçası olarak, öyle bir noktaya getirilmiştir ki, Ekim Devrimi’nin gerçekleşmesi sadece Lenin’in kişisel hırsına, egolarına vs. bile bağlanmıştır. Bu yaklaşımın bazı solcularca yapılan yorumu da -pek bu şekilde ifade edilmese de- sosyalist devrimin kapitalizmin ve işçi sınıfının belli bir olgunluğa ulaştığı ülkelerde, yani Batı’da, gerçekleşmesinin doğru olduğu, Rusya’daki iradi zorlamanın tarihin akışında arızi bir vaka yarattığı ve Sovyetler Birliği’nin çözülüşünün önünde sonunda arızi olan bu durumu düzelttiği şeklindedir. Yorumun bu şekilde ifade edilişinin doğal olarak bir genelleme ve kabalaştırma içerdiğini belirterek, bu yoruma da zemin oluşturan asıl soruya dönelim: Ekim Devrimi doğru zamanda ve doğru yerde mi gerçekleşti?

Bu sorunun ya da sorunun böyle soruluşunun bir “tuzak” olduğunu söyleyelim öncelikle. Çünkü, gerçekleşmiş olan bir devrim, hele hele 70 yıldan fazla da ayakta kalabilmiş ve tüm dünyayı etkileyebilmişse, başlangıcını da, yani gerçekleşme zamanı ve yerini de bilimsel sosyalist teorinin geliştiği zeminin bir parçası haline getirir. Yani doğru yöntem devrimin gerçekleştiği zaman ve yerin doğruluğunu sorgulamak değil, devrimin niye o zamanda ve o yerde gerçekleştiğini sorgulamaktır ve bu açıdan Ekim Devrimi’nin gerçekleştiği dönemde sorulmasının meşru görülebileceği bu sorunun bugün dillendirilmesi ya büyük bir saflık ya da ciddi bir manipülasyon olarak değerlendirilmelidir. Ekim Devrimi öncesi, sonrası ve bugüne bıraktıklarıyla bilimsel sosyalist teorinin gelişimindeki çok önemli kilometre taşlarından biridir ve tüm bunlar bir tesadüf değildir.

Leninizmin ve en büyük eseri olan Ekim Devrimi’nin devrimci teoriye yaptığı en önemli katkılar öncülük/öncü parti, eşitsiz gelişim ve emperyalizm başlıklarında toparlanabilir. Bu başlıklarla birlikte değerlendirilebilecek bir diğer kavram da devrimin güncelliği saptamasıdır.

Devrimin güncelliği

Devrimin güncelliği soyutlaması ikili bir yön taşır. İlk yön bir potansiyele, ikinci yön ise daha somut ve pratik görevlere işaret eder. Marx ve Engels’in kapitalizm çözümlemeleri, kapitalizmi yıkacak güç olarak işçi sınıfını tespit etmeleri ve burjuvazi ile proletarya arasındaki mücadelenin nihai olarak işçi sınıfının zaferiyle sonuçlanacağını söylemeleri ilk yöndeki potansiyelin zeminini oluşturur. Kabalaştırarak söylersek, kapitalizm çağında devrim şöyle ya da böyle olacaktır, çünkü kapitalizm devrimi gerçekleştirecek proletaryayı ve devrim koşullarını kendi içinde yaratmaktadır.

Teorik olarak son derece doğru olan bu yaklaşımın siyasal ele alınışının sorunlu olabileceği de görülmektedir. Nitekim, 19. yüzyıl sonlarına doğru belirginleşen ve 20. yüzyıl başlarında da etkisini arttıran bir siyasal tutum, “devrimin şöyle ya da böyle gerçekleşeceği” tespitini, iktidardan kaçışın ve dünya işçi sınıfı hareketine karşı görevlerin yerine getirilmemesinin dayanağı haline getirir. Lenin ve Bolşevikler bu siyasal tutuma, bu siyasal tutumun Rusya’daki ve Avrupa’daki temsilcilerine, karşı sürekli bir mücadele yürütmüşlerdir.

Devrimin güncelliği soyutlamasının potansiyel tarafıyla ilgili eklenmesi gereken iki nokta kapitalizmin tekelci aşamasının ve kapitalizmin yapısal olarak ürettiği bunalımların varlığıdır. Bu iki nokta devrimin güncelliğinin ikinci yönüyle bağı kuran, somut ve pratik görevlerin çerçevesini de çizen noktalardır. Hep iktidarı arayan ve tüm stratejisini buna göre oluşturan Leninizmin gözünü asıl diktiği noktalar da buralarıdır ve tüm çaba iktidarı ele geçirmeye uygun koşulların oluşacağı devrimci bunalım dönemine en hazırlıklı şekilde girebilmek içindir. Nedir bu koşullar?

Lenin, İkinci Enternasyonal’in Çöküşü başlıklı makalesinde (1915 yılı sonlarında yayımlanıyor) şöyle anlatıyor:

“Marksistler için, devrime elverişli bir durum olmaksızın bir devrim olanaksızdır; üstelik her devrimci durum da bir devrime yol açmaz. Genel anlamda bir devrim durumunun belirtileri nelerdir? Şu üç ana belirtiyi sıralarsak bizce yanılmış olmayız: 1) egemen sınıflar için, bir değişiklik yapmaksızın egemenliklerini sürdürmek olanaksız hale geldiği zaman; ‘üstteki sınıflar’ arasında şu ya   da bu şekilde bir bunalım olduğu zaman; egemen sınıfın politikasındaki bu bunalım, ezilen sınıfların hoşnutsuzluk ve kırgınlıklarının ortaya dökülmesini sağlayacak bir gedik açtığı zaman; bir devrimin olması için çoğu zaman ‘alttaki sınıfların’ eski biçimde yaşamak ‘istememeleri’ yeterli değildir; ‘üstteki sınıfların da’ eski biçimde ‘yaşayamaz duruma gelmeleri’ gerekir; 2) ezilen sınıfların sıkıntıları ve gereksinmeleri dayanılmaz duruma geldiği zaman; 3) yukardaki nedenlerin sonucu olarak, ‘barışta’ soyulmalarına hiç seslerini çıkarmadan katlanan, ama ortalığın karıştığı zamanlarda hem bunalımın yarattığı koşullarla ve hem de bizzat ‘üstteki sınıfların’ bağımsız tarihsel bir eyleme sürüklemeleriyle yığınların faaliyetinde oldukça büyük bir artış olduğu zaman.”

Evet, bakılması gereken yer tam da buralardır: Onyıllardır savaş içerisinde olan, yoksulluğun ve açlığın hüküm sürdüğü, sürekli yeni siyasal krizlerin yaşandığı, kırılgan bir ekonomik yapının olduğu bir ülkede iktidarı alacak koşulları ve aygıtları görüp, iktidarı almak için doğru zamanda harekete geçmek. Bu doğru zamanın öyle çok geniş bir zaman aralığı olmadığını, ülkedeki krizlerin kaynaklarından olan emperyalist zincirin aynı zamanda devrimci krizlerden kurtulmanın dayanaklarından da olduğunun bilincinde olmak. En başta Lenin’den yaptığımız alıntıdaki “devrimin kaybına neden oluruz” vurgusunun nedeni de budur zaten.

Devrimin güncelliği potansiyel olarak hep vardır. Önemli olan bu güncelliğin bir gerçekliğe dönüşebileceği uğrakları değerlendirebilmek, işçi sınıfına öncülük edecek bir partiyi oluşturmak, büyütmek ve hazır tutmaktır.

http://gazetemanifesto.com/2017/11/06/ekim-devriminin-guncelligi/



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.11.2017- 18:01


Ekim Devrimi üzerine birkaç not-Korkut Boratav

Ekim Devrimi’nin yüzüncü yıldönümünü hem kutlayarak, hem de hüzünle anıyoruz.

Kutluyoruz; çünkü, bu devrim, 20’nci yüzyılın önemli bir bölümünde dünya halklarının üçte birini kucaklayan bir coğrafyada sınıfsız, sömürüsüz toplumların oluşmasına rehberlik etti.

Hüzünle anıyoruz. Çünkü, Şubat 1918’de “Paris Komünü’nün yüz gününü aştık; devrim hâlâ ayakta” diye sevinen Lenin’in partisi, üç çeyrek yüzyıl geçmeden sessiz sedasız iktidardan uzaklaştı; devrimin şanlı ürünü olan SSCB tarihe karıştı.

Yıldönümü ile bağlantılı birkaç tespiti, düşünceyi kısa notlara dönüştürmek istedim.

İnsanlığa Armağan: “Reel Sosyalizmler”

Ekim Devrimi’ni örnek alan toplumlar, bazılarınca daha sonra “reel sosyalizmler” olarak adlandırıldı. Bu terim, devrim öncesi sosyalizm tasarımları ile sonraki somut gerçeklikler arasındaki uyumsuzlukları ima etmektedir.

Bu farklılıklar bir yana, reel sosyalizmlerin yaşandığı tüm tarihsel deneyimler, sınıfsız, sömürüsüz toplumların kurulabileceğini, uzunca süreler boyunca yaşayabileceğini göstermiştir.

Farklı ifadeyle, emeğin meta olmadığı, kapitalist üretim ve mülkiyet ilişkilerinin, dolayısıyla artık-değerin tarihe karıştığı emekçi toplumları, kapitalist dünyanın kuşatması altında ayakta durabilmiş; ekonomi, siyaset, bilim, sanat, edebiyat alanlarına önemli katkılar getirmiştir.

Bu nedenlerle, reel sosyalizmler insanlığa büyük bir armağan olarak görülmelidir.

Klasik Marksizmde Sınırsız Demokrasi

Marksist klasiklerin kapitalizm sonrası toplum biçimi üzerindeki metinleri, sınırsız demokrasi ve özgürlük tasarımları içerir.

Önem taşıyan üç yapıtı hatırlatayım: Gotha Programının Eleştirisi (Marx), Ütopik ve Bilimsel Sosyalizm (Engels) ve Devlet ve İhtilal (Lenin)…

Ekim devriminin hemen arifesinde kaleme alınan Devlet ve İhtilal’de Lenin, Marx ve Engels’ten de destek alarak, sonraki deneyimlere ışık tutacak devrim güzergâhını belirlemiştir: Devrimci teoriyi (Marksizmi) bir eylem rehberi olarak kabul eden, işçi sınıfını temsil eden   bir öncü parti iktidara el koyacak; proletarya diktatörlüğü aracılığıyla sömürücü sınıfların tarihe karışmasını sağlayacak; böylece, devletin kuruyup gitmesini mümkün kılacaktır.

Bu güzergâhı (programı) benimseyen bir devrim, böylece (işçi sınıfı dahil) tüm sınıfların ve devletin yok olmasını hedeflediği için sınırsız bir demokrasi tasarımıdır. Sosyalizme geçişin devlet yapısı olarak düşünülen proletarya diktatörlüğü ise, halk için sınırsız özgürlük, sömürücüler üzerinde baskı anlamına gelmektedir ve temsilî burjuva demokrasilerine göre çok daha kapsamlı özgürlük alanları tasarlamaktadır.

Lenin’in devrim anlayışı, kapitalizmin, örgütlü, sınıfsal bir müdahale sonunda son bulacağı önermesini içeriyor. Önceki tarihsel örneklerdeki gibi yeni toplumsal sisteme kendiliğinden geçiş öngörülmemektedir.

Sosyalist, komünist, devrimci hareketlerin stratejik, politik metinleri, hem ait oldukları tarihsel ortamların izlerini içermiş; hem de sınıflı toplumlara, kapitalizme ilişkin Marksist çözümlemelerden yararlanmıştır. Bu farklı katkıları ayrıştırmak kolay değildir.

Parti ve İşçi Sınıfı

Marx, Engels ve Lenin tarafından temsil edilen ve yukarıda değindiğim sınıfsız ve sınırsız demokrasi anlayışı, reel sosyalizmlerde ne ölçüde hayata geçirildi?

Bu sorunun yanıtlanması için, Komünist Parti iktidarları altında bir emekçiler demokrasisinin, sağlam kurumsal güvenceler ve güncel pratik içinde egemen olup olmadığı sorgulanmalıdır.

Devrimci bir demokrasi anlayışı içeren kuram, kaçınılmaz olarak, reel sosyalizmlerin Parti hayatlarına ve devlet yönetimine de damgasını vurdu. Bu toplumların tarihi, Parti liderliklerinin bu doğrultudaki çabaları, deneyimleri, başarı ve tökezlemelerinin de tarihidir.

Bu büyük, karmaşık öykünün, göreli olarak az gelişmiş toplumlarda, emperyalizmin kuşatması altında, dış saldırı ve iç savaş koşullarında iktidarda olmanın yükünü taşıyarak yaşandığını biliyoruz.

Sınırsız, coşkulu özgürleşme, yaygın doğrudan demokrasi dönemleri ile proletarya diktatörlüğü adına Parti-içi muhalefeti bastırma, tasfiye etme aşamaları bazen peş peşe,   bazen iç içe yaşanmıştır. Tüm ülkeleri, zaman dilimlerini kapsayan bir bilanço çıkarılamaz.

Bu güç soruyu, öznel bir değerlendirmeyle noktalayacağım: Reel sosyalizmlerin çoğunluğunda uzun yıllar boyunca, işçi sınıfı demokrasisi alanlarının büyük önem taşıdığını; emekçiler için temsilî burjuva demokrasilerinden daha geniş özgürlük mekânlarının var olduğunu düşünüyorum.

Yolculuğun hazin sonunu da biliyoruz: Ekim Devrimi’nin yetmişinci yıldönümü geldiğinde, reel sosyalist ülkelerde işçi sınıfı demokrasisi alanlarının tarihe karışmış olduğu; içe kapalı parti bürokrasilerinin yönettiği iktidar yapılarının yerleştiği söylenebilir.

Kapitalizm Sonrası: Yeni Bir Dünya mı? Çürüme mi?

Ekim Devrimi’nin yüzüncü yıldönümünde, sadece sistem karşıtı sol-muhalefette değil, kimi burjuva çevrelerinde dahi “kapitalizmin vadesinin geldiği” teşhisleri yaygınlaşmaktadır.

Sol muhalefet saflarında, kapitalizmin “iktidarı hedefleyen sınıf mücadeleleri” ile son bulacağı öngörüsünü veya çağrısını bir süre önce gözden geçirmiştim. Immanuel Wallerstein, geleneksel sosyalist/sosyal demokrat solu da içeren bir geniş cephe (“Dünya Solu”) muhalefeti öngörüyor. Samir Amin ise, Lenin-Mao çizgisine yakın bir “Yeni Enternasyonal” çağrısı yapıyor.

Bu iki yazar, kapitalizm sonrası için görece demokratik ve eşitlikçi veya sosyalist sistemler öngörmektedir.

Çürüme ve çözülme içeren karanlık bir gelecek söz konusu olamaz mı? Almanya’dan Wolfgang Streeck bu tür bir geleceğe yöneldiğimizi düşünüyor.

Streeck’e göre kapitalizmin dinamizmi, bünyesinde daima var olan karşıt, muhalif güçlere uyum sağladığı; kendisini yenileyebildiği ölçüde gerçekleşmişti. 1945-1975 döneminin Altın Çağı, ideal örnektir. Kapitalizm, bu dinamik dönemde emek ve sermaye arasında istikrarlı bir bölüşüm uzlaşması sağlamış; piyasaların denetimsiz genişlemesini, emeğin, doğanın, paranın metalaşma eğilimlerini frenleyebilmişti.

Bu tarihsel uzlaşmayı sürdürme fırsatı, neoliberal dönüşümle heba edilmiştir. Sonraki yıllarda sınıflar-arası uzlaşmanın siyasete yansıması olan demokrasi fiilen yok olmuştur. Emperyalizm, inşa potansiyelini yitirmiştir; sadece tahripkâr gücünü korumaktadır.

Emekçilerin   bölüşüm kayıpları ve kamusal varlıkların yağmalanması, ekonomilerin durgunlaşmasına yol açmıştır. Bu ortamı, gereksinmelerin ve gelirlerin ötesine taşan bir tüketim tutkusuyla aşma çabaları beyhudedir. Bu tıkanma dönemine, sosyalist bir dünya sisteminin varlığından esinlenmiş Eski Sol’un tarihe karışması refakat etmiştir. Sistem karşıtı muhalefetsizlik, kapitalizmin aleyhinedir. Bu yüzden kendisini yenileme seçeneklerini unutmuş; dinamizmini yitirmiş; çözülmeye, çürümeye sürüklenmiştir.

Streeck, kapitalizmin sonunu bir olay değil, bir süreç olarak algılamaktadır. Yeni bir düzen seçeneğinin ortaya çıkması için sermayenin ideolojik hegemonyasını sarsacak büyük ve sonucu belirsiz bir çöküntü gerekiyor. Bugün bu ortamda değiliz.

Teknolojik İşsizlik ve Kapitalizm Sonu

Bu kötümser çürüme/çözülme senaryosuna karşı, maddeci tarih görüşünün daha genel bir önermesinden hareket edenler de var: “Toplumun maddi üretim güçleri, var olan üretim ilişkileri ile çatışmaya girdiğinde bir toplumsal devrim dönemi başlar.” (Marx).

Burada sözü edilen “toplumsal devrim”, zamanı gelince, bir müdahaleye gerek duymadan, “kendiliğinden” gerçekleşmez mi? Teknolojide, bilgide, iletişimde durdurulamayan gelişmeler, kapitalist mülkiyet (üretim) ilişkileri altında sürdürülemez hale gelince, kapitalizm tarihe karışmaz mı?

Bu soruları olumlu yanıtlayan iki farklı senaryo tartışılmaktadır. Birisi, yapay   zeka ve robotlaşma sayesinde, önce üretken sektörlerde, sonra da hizmetlerde çalışan emekçileri azaltma, giderek tasfiye etme eğilimlerini vurgulamaktadır.

Özellikle Batı toplumlarında, mavi ve beyaz yakalı emek talebini hızla kısan bir dönüşümün başladığı; telâfi seçeneklerinin tıkanmakta olduğu gözleniyor. Teknolojik olanaklar, düşük ücretli dönemlerde dahi işsizlik yaratmak için kullanılmaktadır. Varlık nedenini (işçi sınıfını) yok etme tutkusu, kapitalizmin “intihar sendromu”dur.

Orta sınıfların katılımıyla yaygınlaşan teknolojik işsizliğin çeyrek yüzyıl içinde %50 oranlarına ulaşabileceği öngörülüyor (Randall Collins). Kapitalizm, bu boyuta ulaşan bir “yedek emek ordusu”nu bünyesinde barındıramaz.

Sonuç, askerin, polisin maaşlarının dahi ödenemeyeceği devletin mali krizi ile tetiklenen bir anti-kapitalist devrim olacaktır. Bu “devrim”, iktidarı hedefleyen örgütlü bir mücadele sonunda değil, kendiliğinden gerçekleşecek bir toplumsal patlama ile gerçekleşecektir. İçeriği, sonuçları bugünden öngörülemez.

Kapitalizmin Sonu: Bilginin Toplumsallaşması

Üretim güçlerinin sürüklediği ikinci anti-kapitalist senaryoyu Paul Mason öngörüyor: “Bilgiye dayalı üretim güçleri ile toplumsal ilişkiler arasındaki çelişki, kapitalizme son verecek maddi koşulları oluşturacaktır.”

Üretim süreçlerinde içerilen yeni bilgiler, hızla paylaşılabilen “serbest mal”lar haline de gelmektedir. Yaygınlaşması önlenemeyen bilgi, piyasa mekanizması içinde dağıtıma uygun değildir; mülkiyet hakları içinde hapsedilemez. Normal çözüm toplumsallaşmasıdır. Ne var ki, kapitalizm, devleti, yasaları denetleyerek; yapay tekelci uygulamaları zorunlu hale getirerek bu devrimci olanağı, yani bilginin toplumsallaşmasını önlemiştir. Bu engellemelerin sürdürülmesi imkânsız hale gelmektedir.

Mason’a göre bilginin gelişimi, yaygınlaşması ile kapitalizm arasındaki bu çatışma, “sosyalist proje”yi gündeme getirmek üzeredir. Marksist öngörüdeki devrim ortamı böylece oluşur.

Bu “devrim”, hangi güçler aracılığıyla hayata geçirilecektir? Paul Mason, kapitalizme muhalefetin, devrimci gelenekten uzaklaşmış işçi sınıfında değil, “insan soyunun tarihindeki en yüksek eğitimli kuşağında” odaklaşacağını düşünüyor. Açıkça anti-kapitalist bir iktidar mücadelesi içinde olmayan bu kuşak, kapitalizmi sadece reddettiği için sistemin ölüm fermanını imzalayacaktır.

Peki, günümüzde dünya çapında ve ülkelerinde ayrıcalıklı konumlarını gerekirse kan dökerek, gerekirse ırkçı ve dinci faşizmlerle uzlaşarak güçlendiren; asla ödün vermeyen egemen sınıflar, burjuvaziler sessiz mi kalacak?

Paul Mason bu soruyu kitabının sonunda, yüksek burjuvazi için, “yoksullaşırlar ve bu günden daha mutlu olurlar. Çünkü zengin olmak zordur” diye yanıtlıyor. Böylece de bu ilginç kitabını gayri ciddi bir fantezi ile noktalıyor.

Bizlere de, bu vesileyle, Ekim Devrimi’nin hâlâ geçerli olan en genel öğretisini hatırlatmak düşüyor: Kapitalizmin son bulması için, iktidarı hedefleyen, örgütlü, açıkça devrimci ve en geniş kapsamıyla emekçi sınıflara dayalı bir mücadelenin varlığı, başarısı gereklidir.  



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Zor ama doğru olanlar… - Erkan Baş melnur 1 1815 25.08.2020- 08:50
Konu Klasör Suriye operasyonuna doğru: AKP macera arıyor melnur 5 2267 16.10.2019- 07:55
Konu Klasör Alıntı konusu ve ezbercilik, doğru bilinen yanlışlar... melnur 1 2826 13.02.2020- 09:04
Konu Klasör Slavoj Zizek: İğrenç bir barbarlığa doğru sürükleniyoruz... melnur 0 1116 04.12.2020- 20:42
Konu Klasör 1 Ekim'de yeni bir SOL özgür 2 3901 30.09.2013- 21:02
Etiketler   Ekim,   Devrimi’nin,   100.,   yıl,   dönümüne,   doğru.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS