SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Kamil Tekerek yazdı: Restorasyon mu, devrim mi?           (gösterim sayısı: 3.362)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.992
Konum: İstanbul
Durum: Forumda
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 21.06.2018- 16:47


Kamil Tekerek yazdı: Restorasyon mu, devrim mi?


Bizim gündemimizde Türkiye devriminin programı var. Türkiye sosyalist devriminin…
Bu soru yakın geçmişte, “Restorasyon mu, faşizm mi?” diye sorularak bir ikilem oluşturuluyordu. Oysa ki şimdi olduğu gibi, o zaman da mesele İkinci Cumhuriyet’in ve onu şekillendiren öznelerin mutabakatı ve uyum sorunları ile ilgiliydi. Şimdi meseleyi başka bir düzlemde ele alabilmenin yolu açılmış görünmektedir ve bu hayırlı bir gelişmedir. Konjonktürel olarak Türkiye’de sol, sosyalist hareket açısından zor denilebilecek bir dönemden geçilirken bu çerçevedeki bir tartışmanın da ilerletici olduğu bilinmelidir.

Geçtiğimiz yıllar içerisinde ülkemizdeki sermaye diktatörlüğünün, sermaye devletinin ve AKP iktidarının aldığı biçimleri ve yönelimleri el çabukluğu ile “Saray faşizmi”, “Tayyip Erdoğan oligarşisi” olarak niteleyen ya da faşizmin kurumsallaşması tanımlaması ile başka bir el çabukluğuna imza atan liberal sol anlayışın geldiği nokta, bu bahsedilen yapının önümüzdeki seçimler aracılığı ile yıkılacağına odaklanmış durumda.

Şaşırtıcı değil… Yine son birkaç yıl içerisinde emperyalizmin AKP iktidarının ve Tayyip Erdoğan’ın ipinin çekeceğini propaganda eden siyaset anlayışı ile bunun arasında akrabalık ilişkisi olduğunu hatırlamak gerekli.   Oysa ki, bu akrabalar siyaset sahnesinde nedense hep ayrı kutupta olduklarının görüntüsünü verebiliyorlar. Bu kısmı geçelim. Esas olarak ele alacağımız konu bu değil. Ya da meselenin biçimsel kısmı bir yerden sonra pek bir değer taşımıyor.

Ülkemizde restorasyon tartışmalarının özünde, 1923 Cumhuriyeti’ne dönüş olup olmayacağı ve Türkiye’de tekrar Kemalist bir iktidar kurulup kurulmayacağı bulunmaktadır. Bunun mümkün olmadığını, sermaye sınıfının, liberallerin, emperyalizmin ve bunlarla bağlantılı bir şekilde AKP iktidarının Türkiye’yi tam tersi bir yörüngeye oturtup 2. Cumhuriyet adı verilen bir rejime geçildiği aleni bir hale gelmiştir.

Bugün ise mesele, Muharrem İnce’nin dilinden düşürmediği restorasyon kavramı üzerinden tartışılmaktadır. Bunun topluma sunabildiği azami hat ise –kendilerinin bile tam olarak ne olduğunu tarif etmedikleri- “parlamenter sisteme dönüş” başlığı üzerinden çizilmektedir. Her ne kadar sağcı Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce konuşmalarına “Ben başkan olduğum zaman…” diyerek başlasa da, İnce’ye sevdalanan emekçiler işin parlamenter sisteme dönüş kısmına pek takılmamaktadır.

AKP’nin korsan seçimlerinde boy gösteren düzen muhalefetinin hedefi belli. Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmemesi hedefi için Kürt emekçilerini ve yoksullarını Muharrem İnce’ye oy vermeye ikna edeceksiniz, karşılığında ise HDP’nin barajı geçmesi için CHP tabanında “her aileden bir kişi HDP’ye oy verecek” propagandasını çekeceksiniz. Dört işlem siyasetinin hedefi bu. Programı ise belli değil. Ya da sadece Erdoğan’dan kurtulmak diye bir program olabilir mi? Erdoğan’ın, AKP iktidarının, sermaye sınıfının, emperyalizmin ülkemizde yaptıklarını tersine çevirmek ya da bunlardan topyekün kurtulmak gibi bir hedefiniz var mı?

AKP iktidarına karşı olduğunu söyleyen Millet İttifakı ve HDP açık bir şekilde bu seçimlerde sırasıyla sağın başka bir yüzünün ve liberalizmin temsilciliğini yapıyorlar.

Madem restorasyon tartışması yapılacak o zaman özelleştirmeleri, siyasal İslam’a karşı duruşu, Türkiye’nin emperyalizm ile ilişkilerini değerlendirerek başlayalım isterseniz.
Özelleştirmelere karşı büyük bir devletleştirme politikasını, dinselleşmeye ve dinin siyasete alet edilmesine karşı büyük bir laiklik seferberliğini ve emperyalizme karşı Türk ve Kürt emekçilerinin ayağa kalkışını temsil etmiyorsanız, bu düzeni her tarafından restore etseniz ne olur?

Türkiye’de kapitalist düzenin yaratmış olduğu yıkımı orasından burasında düzeltmelere tabi tutarak daha kabul edilebilir ya da çekilebilir bir sistem kurmayı hedefleyenler, sermaye sınıfına hizmetten başka bir programa sahip değiller. İşçilere daha yumuşak bir sömürüyü öneren düzen muhalefetinin, AKP’nin sadakacılığını eleştirmesi ne kadar samimi görülebilir? Ya da pek modern görünümlü Meral Akşener gibi bir faşistin, patronların çıkarları söz konusu olduğunda işçilerin üzerine tosuncuklarını sürmeyeceğini düşünebilir miyiz? Biraz daha ileri gidelim isterseniz. AKP’ye karşı TÜSİAD’ın düzen muhalefetini desteklediğini propaganda eden Kürt siyasi hareketinin temsilcileri ve Yetmez Ama Evet’çi liberaller TÜSİAD ziyaretlerinde “demokratik bir burjuva düzen” istediklerini söylüyorlar. Türkiye’de büyük sermaye “daha fazla merkezileşme, daha hızlı karar alma mekanizmaları istiyoruz” diyerek aslında Başkanlık sistemine yeşil ışık yakarken, demokrasi adına yapılanlara bir bakın. Kusura bakmayın ama, kimin atına binerseniz onun kılıcını sallarsınız.

Siyasal İslamcı AKP’ye karşı siyasal İslamcılar ile ittifakın adı olan Millet İttifakı’nın ve HDP’nin gerici Şeyh Said’i övüp, Kürtlerin ulusal duygularına hitap ederek İslamcılığı pompalayan anlayışının bu seçimlerde laiklik ile uzaktan yakından ilgisi olmadığı da ortaya çıktı. Meclis’te nasıl bir güç dengesi kurulacağından bağımsız olarak sağın egemenliğinin olacağı bir Meclis ne olursa olsun sermaye sınıfının ve emperyalizmin çıkarlarına hizmet edecektir. O yüzden dört işlem siyasetinin emekçileri sunduğu program ilericilik programı değildir.

Emperyalizm bahsinde de durum pek farklı değil. NATO, ABD ve AB’ye yaklaşım konusunda AKP ile aralarında neredeyse fark bulunmayan düzen muhalefetinin Türkiye’de emekçileri için köklü bir yeniden yapılanma programı sunması imkansız. Dolayısıyla bu seçimlerde, AKP eliyle bugünlere getirilen İkinci Cumhuriyet rejiminin şekillenmesinde en büyük pay sahibi olan emperyalizme bakış konusunda seçime giren tüm partiler arasında büyük bir mutabakat bulunuyor. Bu mutabakat sermaye sınıfı ve sermaye devleti açısından en büyük güven kaynağıdır.

Ne Cumhur İttifakı, ne Millet İttifakı, ne de HDP bu ülkede emperyalizme karşı büyük uyanışın, Türk ve Kürt emekçilerinin bu ülkeyi yeniden kurmasının adresi olmayacak. Bu çok açık.

İşte bu yüzden Türkiye’de gerici, piyasacı ve işbirlikçi bir düzenin mutabakatı anlamına gelen envai çeşit restorasyon programını öncelikle elimizin tersiyle itmek gerekiyor.
Bizim kitabımızda yazılı tek bir program bulunuyor. O da sosyalizmin ve devrimin programı…



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.992
Konum: İstanbul
Durum: Forumda
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 21.06.2018- 16:49


Çok merak ediyorum, Kamil Tekerek bu söylediklerine inanıyor mu? Yoksa, aldıkları boykot kararına uygun bir şeyler yazma zorunluluğunda mı hissediyor kendini?

Yazık!



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.992
Konum: İstanbul
Durum: Forumda
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 23.06.2018- 12:25


Siyaset güncel gerçekliğin dışında bir çerçeveye oturtularak oluşturulamaz. Bu güne kadar Erdoğan ve AKP için cumhuriyet tarihinde ortaya çıkan onlarca burjuva partilerinden çok farklı olduğunu söylüyor ve onun cumhuriyet kazanımlarına düşman bir anlayışa sahip olduğunu ve dolayısıyla Türkiye halkı için çok tehlikeli bir yanı olduğunun altını çizmeye çalışıyorduk. Ve böyle olduğu için de toplumda çok büyük bir gericilik karşıtlığı oluştu. Cumhuriyet mitingleri de bu karşıtlığın bir dışa vurumuydu. GEZİ ayaklanması da öyle. Bugün İNCE'nin şahsında ortaya çıkan toplumsal tepki de aynı bağlamda değerlendirilmelidir. Seçim sonucu ne olursa olsun 25 Haziran ve sonrası, 24 Haziran öncesi gibi olmayacaktır.Erdoğan ve AKP ya yenilmiş olacaktır, ya da yenilginin kıyısından köşesinden dönmüş olacaktır. Türkiye solu bu gerçekliğin dışında kalamaz. Türkiye solu bu heyecan ve coşkunun dışında da duramaz. 'Bize ne, biz sosyalistiz, onların hepsi burjuva partisi'' söylemine sıkıştırılmış bir siyaset olan bitenin farkında olmayan bir siyasettir.  

Emekçi halkın öncüsü olma şiarı   toplumun gerisine düşmekle sağlanamaz.

Ne yazık ki öyle!



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.992
Konum: İstanbul
Durum: Forumda
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 27.06.2018- 13:12


TKH'den Kamil Tekerek'in seçim sonrasındaki yorumu: Sonra düşüncelerimizi yazarız.

Sadede gelelim -Kamil Tekerek

“Tayyip Erdoğan’dan kurtulacağız deyip, tüm sağ partilerin temsil edildiği Meclis’e giren ve kendine solcuyum diyen kişiler şapkayı önüne koysunlar. Meclis’in demokrasi süsü olmaları yakındır.”

Seçim süreci boyunca ifade ettiklerimiz, seçim sonuçları itibariyle bir kere daha ele alınmayı hak ediyor. Neden olduğu ise açık. Geçmişte söylenen bazı şeyler tekrar söylenmediğinde ya da günün gerçekleri ile bir teste tabi tutmadığınızda popüler olan söylemler ya da yaklaşımlar ön plana geçiyor.

24 Haziran seçimlerinde ortaya konulan dört işlem siyaseti çökmüştür. Aritmetik siyasetinin düzen muhalefeti için geçerli olduğunu zannedenlere, matematiğin herkesin işine yarayabilecek bir şey olduğunu hatırlatmak gerekiyor.

Dolayısıyla siyasetten arındırılmış “Erdoğan gitsin” söylemi objektif sınırları ile yüzleşmiş, başkanlık seçimi ikinci tura kalmamış, AKP-MHP koalisyonu Meclis’te 300’den fazla milletvekiline sahip olmuş, HDP’nin barajı aşmasının AKP’nin geriletilmesinde biçimsel bir fonksiyondan başka bir işe yaramadığı görülmüştür.

Seçimlerin öncesinde, bu seçimleri korsan olarak niteleyenlere karşı apolitizm suçlaması yapanlar, yaşananları negatif ya da pozitif anlamda uca çekerek meselenin siyasal tarafını görünmez hale getireceklerdir. Seçimlerin hemen öncesinde, “durum bıçak sırtı şakaya gelmez”, “siyasi gerçekleri biz de biliyoruz ama aritmetik yapıyoruz”, “şimdi bunları konuşmanın sırası değil hele bir seçim geçsin”, “yeni bir sol geliyor eski püskü fikirlerinizle ortalığı bulandırmayın” diyen ve Türkiye’de sol adına konuşanların eğer topluma ve emekçilere önderlik etmek gibi niyetleri varsa, örgütsüz yurttaşlardan bir tık daha ileride fikirler savunmalarını beklerdik. Oysa ki herkes birbirine aynı hikayeyi anlattı. O da solun tek çıkış yolunun düzenin muhalefetine eklemlenme zorunluluğu idi.

Ancak gelinen noktada bunların bile tartışılmadığı açık. Halkı sağcı Millet İttifakı’nın arkasında dizilmeye çağırarak emekçilerin kurtuluş yolunun çizileceğini vaaz edenlerin ikinci tur söylemleri havada kaldı. Bu söylemleri geliştirenler ve propaganda edenler topluma karşı bir sorumluluk hissediyorlar mı bilemiyoruz. Tipik bir sağ siyasetçiden farkı olmayan Muharrem İnce suçu diğer partilerin üzerine atarak işin içinden sıyrılmaya çalışıyor olabilir. Yüzde otuz oy oranı ile kendi üzerine düşeni yaptığını söyleyen İnce, tüm seçim süreci boyunca ortaya koyduğu sağ söylem ile aslında Türkiye’de siyasetin sağa kayışına kendi meşrebince destek oldu. Halkın ikinci tur hayalleri ise havada kaldı.

Arada CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu unutmamak gerekiyor. 2017 yılında yapılan referandumdan beri şeriatçı Saadet Partisi ile adım adım ittifaka giden, faşist Akşener’e kiralık milletvekilleri ile sahip çıkan, Abdullah Gül projesini deneyen ama başaramayan CHP çizgisinin genel başkanı Kılıçdaroğlu’ndan bahsediyoruz. Kılıçdaroğlu’nun vadesi doldu mu dolmadı mı gelişmeler gösterecek. Ama CHP yakın vadede yerel seçimleri bu sefer emekçilerin karşısında gündeme getirecek. AKP’den kurtulmak adına bu sefer bakalım hangi sağcılar karşımıza çıkartılacak?

Diğer tarafta ise AKP’yi geriletmek adına HDP’yi temel odak olarak gösteren liberaller ve bunların peşine takılanlar yer alıyor. Orada da aynı mantık geçerli.

AKP’yi yenmeyi, geriletmeyi “ya hep ya hiç” düşüncesiyle HDP’nin barajı geçmesine endeksleyenlerin sağ partilerdeki yükselişi ve bunun üzerinden AKP’nin oylarındaki düşüşü açıklamaları gerekiyor. Siyaset ne yazık ki tek yönlü değil. Zaten başından beri söyledik, eğer tek başına AKP’nin geriletilmesi ya da Meclis’te sandalye kaybetmesi üzerinden siyaset yapacaksınız sağcılık yapmanız gerekiyor.

Tüm bunlarla birlikte HDP, siyasette yeni olmayan bir şeyi farklı bir kılıfla Türkiye toplumunun önüne sundu ve CHP’lilerin matematik hesapları sayesinde bu tuttu. Şimdi bugün Adalet Yürüyüşü’nde Kemal Kılıçdaroğlu ile verilen pozların nedenini daha rahat anlamamız mümkün. Yoksa HDP zaten yıllardır solcuları aday yapıp Meclis’e sokuyor. Meclis’e giren bu kişiler de HDP’nin liberal-ulusalcı siyasetinin bir parçası oluyorlar ve halka bunu sosyalizm mücadelesi diye propaganda ediyorlar. TÜSİAD’la görüşenlerin emek sözcüsü, Said-i Nursi’yi övenlerin laiklik savunucusu, Suriye’de emperyalizm ile işbirliğini savunanların devrimci kanadı nedense solcular oluyor. Artık ne kadar oluyorsa…

Bunun üzerine artık CHP’ciliği de eklemek gerekiyor. Halkı kandıran, onları adım adım sisteme bağlayan, Türkiye kapitalizmiyle gerçek bir kavgaya değil onun gölgesi ile laf dalaşına giren CHP’nin oyları ile Meclis’e giren HDP’nin solcu adaylarının, sokağa geri döndüklerinde bir de CHP’nin borazanlığı gibi bir görevleri olacak. Önümüzdeki günlerde bunları da göreceğiz.
Ülke gerçekliğini okuyamayan, aslında okumak gibi bir derdi de olmayan, “ne olursa olsun da AKP şu şekilde gitsin” diyenler, sağın sağla yaptığı seçimlere büyük bir meşruiyet kattılar. Tayyip Erdoğan’dan kurtulacağız deyip, tüm sağ partilerin temsil edildiği Meclis’e giren ve kendine solcuyum diyen kişiler şapkayı önüne koysunlar. Meclis’in demokrasi süsü olmaları yakındır.

Son olarak bu seçimlerin sonrasında ele almamız gereken bir konu daha bulunuyor. Samimi olarak söylenmesi gereken sözler var. Seçimlere katılarak, bu seçimlere ve düzenin demokratik meşruiyet oyununa katkı koyan bağımsız adaylar sosyalist bir hattı temsil ettiklerini düşünüyor olmalılar. Ama bu durum ve “oylar düzen değişikliğine” demiş olmaları bile onların da kenar süsü oldukları gerçeğini ne yazık ki değiştirmiyor. Bundan üç ay önce bu şekilde yapılacak seçimlerin meşru olmayacağını söyleyip, gayrimeşru seçimlerin müsamere, katılanların ise figüran olduğunu iddia edenler seçimlerde ne aradılar ve ne buldular? Seçim sürecine ve sonuçlarına baktığımızda elde ne kaldı? Toplamda birkaç bin oydan başka bir şey görünmüyor.

Bizim görebildiğimiz kadarıyla 24 Haziran seçimleri yapılış tarzı, seçim sürecinde yaşananlar ve sonuçları itibariye sermaye düzeninin başkanlık sistemini de kullanarak daha fazla yerleşmesine yarayan bir seçim olmuştur. Seçimlere katılım oranı, CHP’nin ve diğer partilerin seçim sonuçlarına dönük yaptıkları yorumlar, sağın bütün kanatlarının ve düzen muhalafetinin Meclis’e girmiş olması bunu kuvvetlendiren gelişmelerdir.
Yukarıda bahsettiklerimizi veri almadan Türkiye’de siyaset, hele ki sol siyaset yapmak imkansız. Bunun bilinmesi gerekiyor. Seçimlerde komünistlerin aldığı tutum bu yönden de ele alınmalıdır.

Şimdi işçi sınıfının sermaye düzenine karşı daha güçlü bir şekilde örgütlenebilmesi için gerçekçi değerlendirmeler, doğru bir siyasi hat ve büyük bir örgütlenme azmi gerekiyor. Seçimlerin sonrasında bir kere daha ifade edilmesi icap eden doğru budur.
Bağımsız ve devrimci bir siyasi hat bugün bu topraklarda adım adım, ilmek ilmek örülmektedir.

Yoksa bizim işimiz, düzen muhalefetinin “yarım bıraktık” dediği sermaye projelerini tamamlamak olmayacaktır. O yüzden bize göre bir dönem kapanmıştır ve artık gerçekten sadede gelinmesi gerekmektedir.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Ezberler bozulsun…-Kamil Tekerek denizcan 1 3571 24.09.2015- 00:15
Konu Klasör Restorasyon ve devrim umut 0 4365 04.02.2014- 14:48
Konu Klasör Kemal Okuyan yazdı: Devrimin Gölgesinde melnur 3 2488 07.11.2019- 04:21
Konu Klasör Sanal medyaya -face'e- yazdıklarımdan kısa notlar... melnur 146 3647 Bugün, 01:16
Konu Klasör Op. Dr. Kamil Furtun cinayeti Tayyipgillerin işi tarihselmaddeci 0 3070 02.06.2015- 08:18
Etiketler   Kamil,   Tekerek,   yazdı:,   Restorasyon,   devrim
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS