SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Çerkes Ethem sosyalist miydi? hain mi?           (gösterim sayısı: 3.360)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
Bolsevik
[ Bolsevik ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 20.05.2016
İleti Sayısı: 29
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: Bolsevik
Konu Tarihi: 21.11.2018- 01:54


POLİTİKA gazetesinde mustafa kemal ile ilgili bir yazı yayınlandı. bu yazıda bazı tartışmaya değer argümanlar var. bunları tartışmak için başlık açacaktım fakat hepsini aynı yere toplamanın, argümanları tartışmayı ve sonuca varmayı zorlaştıracağını düşündüğüm için sadece çerkes ethem ile ilgili başlık açmaya karar verdim.

konu şu şekilde özetlenebilir.

--> bir tarafta tepeden inmeci mustafa kemal vardır. aslında karşı devrimcidir, darbecidir, kendi diktatörlüğünü kurmuştur. karşı tarafta gerilla lideri ve sosyalist çerkes ethem, THIF (halk iştirakiyun fırkası), sovyetik yerel meclislerin ilerici unsurları kürtler aleviler.

çerkes ethem için kullanılan ifadeler de şunlar

--> gerilla lideri... politik İslamcılıkla sosyalizmi harmanlayan...

ethem çok tartışıldı. hk yığınla belge, kitap var biliyorsunuz.

en son meclis onu ve çetesini düzenli orduya katılmaya çağırır. o reddeder. bunun üzerine meclis üzerine ordu gönderir. yenilir, yunan ordusuna teslim olur. akabinde yunanlılarla beraber düzenli orduya karşı savaşır.

şimdi bunlardan hangisi doğru?

yunan ordusuna teslim mi oldu, tutsak mı düştü? ethemin yunan olayından sonraki taktiksel-örgütsel savaşımı nasıl devam etti?

çerkes ethem bir gerilla mıdır, çete lideri midir? zira gerilla deyince aklımıza daha ideolojik bir şey geliyor. ilerici, devrimci, gerilla taktikleriyle düşmana karşı savaşan, dayandığı halkını koruyan ve aslında onların idealleri için dağa çıkmış devrimci güçler... gerilla böyle bir şey herhalde. çeteden kasıt da şu olabilir. ideolojisi yoktur, gerilla değildir. kendine bunun dışındaki aidiyetliklerle bağlanmış adamlarını bir arada tutar, hemi faydalı hemi başına buyruk hareketleri vardır. kural nizam dinlemez, kendi çetesinin kuralları vardır. o zaman ethem çete midir, gerilla mıdır?

politik islam kavramı tam olarak ne anlama gelmektedir? ethem sosyalist midir? politik islamcılıkla sosyalizmin harmanlanması ile kastedilen nedir? harmanlamak bilinçli bir eylemdir, yani ifadeye göre ethem hem ondan hem bundan etkilenmemiş, aksine bunları farklı yerlerden alıp bir araya getirmiş ve kendinde harmanlamıştır. ethem'in sosyalistliği nasıldır? sosyalistliği hk eylemleri, beyanları nasıldır?

istedim ki bu konu hk bildiklerimizi paylaşalım.


Alıntı Çizelgesi: kim yazmış
POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ
12.11-18.11.2018

• BİR KEZ DAHA CUMHURİYET
VE “SoL” MASKELİ KEMALİSTLER ÜZERİNE

Cumhuriyetin ilanı (29 Ekim 1923 / yayınlayanın notu) bir karşı-devrim hareketi, karşı-devrimci bir darbedir. M. Kemal bu darbenin lideridir. Ancak tarih bilincinden yoksun biri Cumhuriyet ilanı ve sonrasında M. Kemal’i bir devrimci ve ilerici olarak yorumlayabilir.
Bir solcunun M. Kemal’i övmesi ideolojik değilse bir psikolojik vakadır ki bunun adı aşağılık kompleksidir. Kesinlikle tedavi edilmesi gerekir. Sorun psikolojik değil de ideolojikse bu Türkiye’nin ilerici birikimine açık bir saldırıdır.
Kemal Okuyan “Mustafa Kemal Olmasaydı” başlıklı bir yazı yazdı.
“Mustafa Kemal olmasaydı…Cumhuriyet o yıllarda ilan edilmezdi. Cumhuriyet fikrini M. Kemal icat etmemişti, Anadolu’da çok farklı noktalarda cumhuriyet arzusunu dillendirenler vardı. Ama öne çıkan kadrolardan kimse 1923’de, öyle fazla tartışmaya gerek bırakmadan bu tarihsel adımı atmayı aklının ucundan geçirmezdi.”
Böyle bir görüşü tartışmaya değmez. Baştan aşağı zırva. K. Okuyan Perinçek’le aynı koroda. Ama ne yazık ki Kemal Okuyan yalnız değil, bu tip pespaye görüşler “sol” adına ortaya atılıyor. Bugünlerde Kemalizm, politik İslamcı-Türkçü faşizmin bunaltıcı baskısı altında bir kurtuluş miti olarak yeniden pazarlanıyor. Kemal Okuyan da tüccarlığa soyunanlardan.
Bugün Türkiye’nin ne kadar aşılamaz sorunları varsa bunun biricik nedeni Mustafa Kemal’in karşı devrimci Cumhuriyet hamlesidir. Türkiye’deki sistemin varoluşsal krizinin kaynağı bu hamledir. Bu krizin en büyük acısını başta Kürtler olmak üzere ezilen uluslar ve Türkiye emekçileri çekti. Bir solcunun bu karşı devrimci hamleyi övmesi ancak ve ancak burjuvazinin bir ideolojik aygıtı haline gelmesi ile mümkündür.

1920-23 DÖNEMİ: BURJUVA DEMOKRASİSİ

23 Nisan 1920’de Meclis açıldı. Meclisin adı, Büyük Millet Meclisi idi. Neden?
Çünkü pek çok yerde Yerel Meclisler vardı ve her yerde kurulması hedefleniyordu. B.M.M. bunların en üst organıydı. Doğrudan Sovyet sisteminden esinlenilmişti. Yerel Sovyetler ve Yüksek Sovyet’in karşılığı Yerel Küçük Meclisler ve Büyük Millet Meclisi’ydi. 1921 Anayasası ile bu aşağıdan yukarıya demokrasi bir sistem olarak kalıcılaştırılmak isteniyordu. Bu o günkü burjuva demokrasilerinden daha ileri bir düzendi ve biçim olarak Sovyet sistemine yakındı.
Bu ilk Meclis Müslüman ya da böyle kabul edilen halklar bakımından tekçi değildi. Kürt, Laz, Çerkes ve diğer halklardan vekiller de Alevi inancından insanlar da kendi kimlikleriyle Mecliste yer alıyordu.
Saltanatı bu Meclis kaldırdı. Hükümet Meclis içinden seçiliyordu. Öyle Başbakanın istediği kişiyi Bakan ataması ve Hükümetin toptan Meclis oyuna sunulması diye bir durum başlangıçta söz konusu değildi. Her Bakan için ayrı ayrı Meclisin çoğunluğunun oyu gerekiyordu.
Birinci Meclis’te hemen her sınıfa tekabül eden siyasal eğilimler vardı: İttihat ve Terakki’nin devamcısı olarak daha sonra Halk Partisi adını alan Türk ulusal burjuvazinin temsilcisi Mustafa Kemal çevresi, politik İslamcılıkla sosyalizmi harmanlayan, çoğunluğu köylülerden oluşan Kuvayı Milliye adındaki gerilla birliklerinin lideri Çerkes Ethem, işçi ve emekçilerin sesi olan Halk İştirakiyûn Fırkası, daha sonra Azadi örgütünün liderleri arasında yer alacak olan Yusuf Ziya gibi Kürt vekiller, Alevilerin temsilcisi olarak Cemaleddin Ulusoy ve başkaları.
Elbette ilk Meclisi önceki dönemle kıyasla değerlendirebiliriz. Birinci Meclis, Osmanlı saltanatının yıkıntıları içinde doğdu, halkçı demokratik nitelikte değildi, sınırlı da olsa burjuva demokratik içerikteydi. Onun bu burjuva sınırlı demokratik içeriği nedeniyledir ki Ermeni, Rum, Süryani, Keldani soykırımlarını kabul etme ve bu soykırımların sonuçlarını telefi etme konusunda adım atılmadı. Kürtlerin demokratik özerklik talepleri, Koçgiri ayaklanmasında olduğu gibi şiddetle ezildi, işçi ve emekçiler lehine herhangi bir ilerlemeye hizmet edilmedi.

BURJUVA DEMOKRASİSİNİN FESHİ VE DİKTATÖRLÜĞÜN İLANI

M. Kemal Birinci Meclisi neden feshetti?
Sorunun cevabı karmaşık değil çok açık: Diktatörlüğünü ilan etmek için.
Birinci Meclisin ilk döneminde M. Kemal’in istemediği kişiler de Meclisten bakan seçilebiliyordu. Mesela İçişleri Bakanı seçilen Çerkes Ethem gurubundan Nazım Bey bunlardan biridir. Bunun üzerine M. Kemal’in dayatmasıyla yeni kanun çıkarıldı ve Bakan adaylarını Meclis Başkanı seçecek denildi. Meclis Başkanı hem Meclisin hem de Hükümetin başkanıydı. Bu da değiştirildi, Hükümet ve Meclis Başkanının ayrı ayrı seçilmesi kararlaştırıldı, böylece Meclis Hükümeti ortadan kaldırıldı. Bakanların istendiği an Meclis kararıyla görevden alınması uygulamasına son verildi. M. Kemal’e 1921 yazından 1922 yazına kadar Başkumandanlık sıfatıyla kanun çıkartma yetkisi veriliyor. M. Kemal bu yetkiyi yukarıdaki içerikte, kişisel diktatörlük doğrultusunda kullanıyordu. 1922 yazında bu yetki Meclis çoğunluğunun oyu ile kaldırıldı. Keza Bakan seçiminde Meclis Başkanının aday göstermesi uygulamasına son verildi, vekillerin her biri daha önce olduğu gibi bakan adayı olabiliyordu yine. Meclisin İstiklal Mahkemeleri üzerinde hiçbir yetkisi yoktu. İstiklal Mahkemeleri yürürlükten kaldırılıyor ve yeniden kurulması halinde meclis denetimi şart koşuluyordu. Şubat 1923’de temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan bir yasa kabul ediliyordu.
M. Kemal, diktatörlük heveslerine karşı alınmış bu önlemleri Cumhuriyeti ilanı hamlesiyle yanıt verdi. Cumhuriyetin ilanı (1923 / y.n.) ile birlikte ilk Cumhurbaşkanı seçilen M. Kemal elinden alınan tüm yetkilere kavuşmakla kalmıyor bunlara yenilerini ekliyordu. “Seçilen” dedik ama bu da seçimden çok kendi kendini atamadır. Yeni Meclise seçilen 287 kişinin 286’sı Halk Partiliydi. Bu vekilleri aday gösteren de M. Kemal. Görülüyor ki M. Kemal gerçekte seçilmiyor kendi kendini Cumhurbaşkanlığına atıyor. M. Kemal yalnızca halkçı muhalefeti değil burjuva muhalefeti de Meclisten çıkarıyor, Meclis tek sesli hale geliyordu. Cumhuriyetin ilanından sonra İstiklal Mahkemeleri yeniden kurulacaktı.

KARŞI DEVRİMCİ DARBE

Birinci Meclis Osmanlı Saltanatı altındaki Meclise göre tarihsel olarak ilerici bir adımdı. Halk İştirakiyûn Fırkası gibi (bunun bugünkü karşılığı Halkın Komünist Partisidir) güçlü bir halkçı muhalefeti de barındıran burjuva demokratik nitelikteydi.*
Cumhuriyetin ilanı ise bu Meclisin bütün demokratik kazanımlarını yok etti. Bu bakımdan Cumhuriyet Birinci Meclise göre tarihsel bir gerilemeyi temsil eder.
Birinci Meclis burjuva demokratik 1921 anayasasına** dayanıyordu. Cumhuriyetin ilanı ile birlikte 1924 anayasası yürürlüğe girdi. Bu anayasa öncekine göre bütünüyle gericiydi. Temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmasının yanı sıra diğer ulusları yok sayan, herkesi “Türk” yapma hedefi güden ırkçı faşist bir zemin taşıyordu. Nitekim bu zemin üzerinde tek ırk, dil, din ve mezhebe dayalı bir ulus; 1925 Takriri Sükûn Yasası; İstiklal Mahkemeleri; 1930’larda bütünüyle faşist bir nitelik alan Kemalizm ve onun tek parti diktatörlüğü inşa edildi. Türkiye’nin bugüne taşınan ne kadar hastalığı varsa bunlar cumhuriyetin ilanı ve 24 anayasası ile zuhur etti. Cumhuriyetin ilanı sonrası Birinci Meclis döneminde elde edilen bütün burjuva demokratik kazanımlar ortadan kaldırıldı. Kürtlere verilen demokratik özerklik sözü yerini inkâr ve soykırıma bıraktı. İşçi sınıfı ve köylülük üzerinde muazzam bir sömürü ve devlet zulmü rejimi kuruldu.
İşte Kemal Okuyan’ın M. Kemal’i budur.
Hiç kuşku yok ki M. Kemal olmasaydı da bütün bunlar olabilirdi. Bireyler belirli toplumsal koşulların ve ilişkilerin ürünüdür. Fakat kimi bireyler tarihte oynadığı rolle yalnızca belirli sınıfların temsilci olmaz, aynı zamanda birey olarak da o sınıflar adına eyleme geçer, o sınıflara yol gösterir, ortaya konan bütün olumlu ya da olumsuz eylemlerin de sorumlusu olur.
Hitler ya da Mussolini olmasaydı belki başka birileri çıkardı ortaya ama Hitler ve Mussolini Alman ve İtalyan burjuvazisinin sorumluluğunu üstlendi. Onlarla hesaplaşmadan Almanya ve İtalya için burjuva anlamda da olsa hiçbir gerçek tarihsel ilerleme olmazdı.
M. Kemal de Türk burjuvazisi adına ortaya çıktı. Ermeni ve Rum soykırımları ile palazlanan, Kuzey Kürdistan’ı sömürgeleştirerek politik varlığını sürdürebilen, inkâr, soykırım ve asimilasyonla iç pazarı oluşturabilen ve o pazara hâkim olabilen bir burjuvaziydi bu.
M. Kemal olmasaydı ne olurdu üzerine tartışma bir burjuva safsatadır ama M. Kemal’le hesaplaşmayan bir “Sol”un vay haline…
…………
* Yukarıda da belirtildiği gibi burjuva demokratik nitelik Müslüman olarak kabul edilen halklar bakımından geçerlidir, Müslüman olmayan halklar bakımından herhangi bir demokratik haktan bu dönemde de söz edilemez. Bu nedenle birinci meclis için burjuva demokratik tanımlaması yapılan her yerde bu “sınırlı burjuva demokratik” olarak okunmalıdır.
** 1921 Anayasasına dair detaylı bilgi ve değerlendirme için bak.: Arif Çelebi, 1921 Anayasası- Özyönetim, Özerklik – Kürtler ve Emekçi Sol, Marksist teori sayı: 18, marksistteori.org


(ARİF ÇELEBİ - ETHA



https://www.facebook.com/PolitikaGazetesi/posts/2113659075357108?__tn__=K-R
http://www.etha1.com/Haberler/turk-solunun-asagilik-kompleksi-kemalizm/9/6598




Bu ileti en son Bolsevik tarafından 21.11.2018- 02:28 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.993
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 21.11.2018- 02:08


Cumhuriyetin ilanı (29 Ekim 1923 / yayınlayanın notu) bir karşı-devrim hareketi, karşı-devrimci bir darbedir. M. Kemal bu darbenin lideridir. Ancak tarih bilincinden yoksun biri Cumhuriyet ilanı ve sonrasında M. Kemal’i bir devrimci ve ilerici olarak yorumlayabilir.

Bu cümlelerle başlayan bir yazıyı nasıl okuyabiliyor, nasıl tamamlayabiliyorsunuz, gerçekten şaşırıyor. Belki yazının bütününde ne anlatmak istediğini daha iyi anlayabilmek adına sonuna kadar sabredip okumak lazım ama, ben yapamıyorum. Gerçekten okuyamıyorum. Ve böyle bir cümleyle başlayan bir yazıyı hangi zihin kendi sayfalarına taşır, ona da anlam veremiyorum.

( Çerkez Ethem konusunda kulaktan dolma bilgiler dışında sağlıklı verilere sahip değilim. Onun hakkında bir kaç kitap da okunmayı bekliyor. Bir tanesinin adı (sanırım) ''Çerkez Ethem hain mi, yoksa kahraman mı?'' olacak. Ne zaman okurum bilemem, elimde farklı kitaplar var şu an. Kaynak verilerek yapılacak yorumlar yararlı olacaktır. Bence de iyi bir başlık.)

( Bu tür alıntıların altına bir de link koyulursa sanırım daha ayrıntılı bilgiye ulaşmak mümkün olur.)



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Sosyalist27
[ Sosyalist27 ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 14.11.2018
İleti Sayısı: 55
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: Sosyalist27
Cevap Tarihi: 21.11.2018- 12:48



Çerkez Ethem sadece kimi sol çevrelerce değil, İslamcılar tarafındanda benimsenen ve kahraman olarak telakki edilen bir tarihi simadır.
Yani Cumhuriyet karşıtlığı noktasında kerameti kendilerinden menkul bu kimi sol çevreler ile gericileri bir araya getiren kişilerdendir Ethem...
Ethem'e genellikle Sovyetler Birliği ile olan flörtü üzerinden devrimci ve sosyalist payeleri verilmektedir. (gerçi birde sosyalist tınılar taşıyan bir partisi vardır ama bu partinin ideolojik temellerinin ne olduğu muallaktır. İslam ve sosyalizm sentezi gibi garip bir içerik taşımaktadır)
Fakat o dönem sadece Ethem değil, pek çok politik şahsiyet Sovyetler Birliği'nin ezilen halkların mücadelesine yönelik desteği sebebiyle, Sovyetler Birliği'ne sempati duymaktadır ki bunlardan biriside 1. Dünya Savaşı sonrası Moskova'ya kadar giden Enver Paşa'dır.
Hatta Enver, Sovyet coğrafyasındaki Müslümanlar tarafından gerçekleştirilen Bolşevik konferansına bile katılmıştır.
O zaman Enver Paşa'ya da benzer payeleri vermemiz gerekir.
Bir kere Çerkez Ethem ile ilgili olarak göz önünde bulundurmamız gereken ilk nokta, onun tıpkı dönemin diğer Çerkez çete reisleri gibi sınıfsal olarak sahip oldukları feodal niteliktir.
Ethem'in Çerkez kitleleri üzerindeki otoriteside bu feodal aile bağlarına dayanmaktadır zaten.
Dolayısıyla Ethem'in sınıfsal konumu, kimileri tarafından ona verilen devrimci payeler ile çelişmektedir.
Diğer yandan ilk Yunan ilerleyişi sırasında Ethem veya diğer çete reisleri kısmi bir direnç ortaya koyabildilersede Haziran 1920'de ki Yunan taaruzu sonrası, profosyenel bir ordu karşısındaki aczleri ortaya çıkmış ve Yunan süngüleri karşısında perişan olmuşlardır.
Yunan kuvvetleri bu düzensiz ordular karşısında öyle kolay bir zafer kazanmışlardır ki, saldırının başlangıcında işgal hedefleri arasında bulunmayan Bursa bile Yunan birlikleri tarafından zapt edilmiştir.
Yani düzensiz birliklerin emperyalist işgale karşı bir çözüm olamayacakları bizzat pratik olarak kanıtlanmıştır.
Ayrıca Çerkez Ethem'in 1. İnönü Savaşı arefesinde başlattığı isyan ve kardeşi vasıtası ile Yunan işgal kuvvetleriyle kurduğu iletişim, onu işbirlikçi konumuna düşürmüştür.
Sonrada zaten başlattığı isyanın başarısız olmasıyla Yunan işgal kuvvetlerine sığınmıştır.  




Bu ileti en son Sosyalist27 tarafından 21.11.2018- 12:49 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.993
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 21.11.2018- 22:06


Çerkez Ethem konusunda söyleyebileceğim şeyler burada hem Sn. Bolşevik ve hem de Sn. sosyalist27 tarafından söylendi, bunlara şimdilik ekleyecek bir sözüm yok. Ama belki bir temel ve ön bilgi olması açısından bir yorumda bulunabilmek mümkündür:

Zaman zaman yineliyoruz; Türkiye aydınlanmasının başlangıcı veya kökleri kimilerine göre 1908'e, kimilerine göre ise 1700'lere-Lale Devri'ne kadar gider. Bu tarihler Avrupa'da gerçekleştirilen reformların ve yeniliklerin Osmanlı topraklarına, Türkiye coğrafyasına taşınma çabalarıdır. İlerici çabalardır, ilericiliktir. Ve her ilerici atılıma karşı da tepki gösterilmesinin yaşamın bir diyalektiği olduğunun da bilincinde olduğumuz için Çerkez Ethem'in kim, ne olduğu ve nasıl yorumlandığı bu tarihsel gerçekliğin günümüze yansıyış biçimiyle doğrudan ilintili, diye düşünüyorum.Hızlı geçersek, Mustafa Kemal, 1923 ve cumhuriyet kazanımları bu tarihsel sürecin Anadolu'da vücut bulmuş gerçekliği ve kodlarıdır ve aynı zamanda geç uluslaşma sürecinin devrimci atılımıdır. Böyle bir tarihsel atılım ve gerçekten önemli ve devrimci sıçramanın kendine düşman yaratmaması mümkün olabilir mi?

Bu tarihsel ve devrimci sürece kendi meşreplerince karşı çıkanlar kimler diye baktığımızda ilk karşılaştıklarımız, neo-osmanlıcı, hilafetçi ve dini bir çıkar aracı olarak kullanan hurafeci kesimler, Anadolu'daki gerici isyanlara bir şekilde taraf olan Kürt milliyetçiliği ve sağlı sollu liberallerdir. Bu kesimlerin Kemalizmle, cumhuriyetle, Anadolu aydınlanmasıyla alıp veremediklerinin öncelikli nedenini buralarda yatmaktadır. Cumhuriyete karşıttır bu kesimler. Laikliğe karşıdırlar. Kadın erkek eşitliğine de, kulluk anlayışına karşı yurttaş olmaya da karşılar. Anadolu'daki gerici isyanların bastırılmasına da karşılar. Geç uluslaşmanın getirdiği zorlukları anlamamakta direnip isyanlardan yana tavır almanın ilericilik olduğunu sanarlar. Ya da 1900'lerin ilk yarısında, üstelik böyle bir coğrafyada ve öyle bir nesnellikte dört dörtlük bir demokratik yapı kurulabilirmiş gibi böyle bir sanallık üzerinde tepinenler de 1923'e karşılar. Bu karşıtlık çeşitli dönemlerde birlik haline geliyor ve bu birlik, bu ittifak en çok da AKP'nin iktidara gelmesiyle ortaya çıktı. 16-17 yıldır bu ittifakı açık ya da üstü örtük bir şekilde görüyoruz.

Ne yapılıyor, bu kesimler tek tek veya ittifak haline 1923 gerçekliğini lanetlemeye ve toplumun gözünde düşmanlaştırmaya çalışıyorlar. Cumhuriyet ve kazanımlarıyla bir şekilde çatışan kim ve ne varsa sahipleniyorlar. Çerkez Ethem de bu kesimlerin gözünde bir karşıtlık simgesi mi; o zaman kahramandır!

Benim ilk elde Çerkez Ethem olayını oturttuğum tablo böyle bir resimden oluşuyor. Çerkez Ethem'in kendisinin ne olduğuna ilişkin düşüncelerim belki daha ileride detaylandırılır.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
sorgulayan
[ kamil koc ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 08.08.2013
İleti Sayısı: 139
Konum: YurtDışı
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: sorgulayan
Cevap Tarihi: 24.11.2018- 14:57


Hangi kitabı olursanız okuyun, isterseniz 100 tane kitap okuyun ama ne yazıkki tam olarak gerçekleri öğrenemeyeceksiniz. Her yazar, tarihçi ne yazıkki kendi görüşleri doğrultusunda konuları ele alıyor ve bazı belgeleri sunuyor. Ben bu kanıya vardım.
Söyle bir örnek vereyim en azından o dönemi yaşadığımız için ve günümüzde olan bitene canlı şahit olduğumuz için.
Örneğin Özal dönemi ile alakalı bir çok kitap var ve kimisine göre Özal Türkiye için başarılı bir lider ama kimisine göre tam tersi ve her iki kesimde kendilerine göre açıklamalar ve belgeler sunuyor. Ama bizler de yaşadık o dönemi. Buna rağmen insanlar aynı dönemi yaşamalarına rağmen farklı sonuçlara gidebiliyorlar. Aynı durum Erdoğan içinde geçerli, kimisine göre Erdoğan çok kötü ve kimisine göre en iyi lider. Ve düşünün bu dönemleri 100 yıl sonraki insanlar hangi kitaba göre doğru yorumlayarak?



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.993
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 07.02.2021- 01:41


Dava bir yıl kadar sürer. Yahya, Uzeyir ve diğerleriyle birlikte Ali Saip beraat eder ve Meclis'e döner! Çerkes Ethem Bey bir kez daha hayal kırıklığı yaratmıştır!

Çerkes Ethem ve bir suikast hikayesi - MEHMET BOZKURT

18 Ekim 1935 tarihli Tan gazetesi“ Ulusal Şefimize Suikast Maksadıyla Cenup Hududumuzdan Giren Bir Çete Yakalandı” manşetiyle çıkar. Ertesi gün Cumhuriyet, Akşam, Ulus gazeteleri başta olmak üzere belli başlı gazeteler Çerkes Ethem’i manşete çekerken Cumhuriyet, Urfa milletvekili Ali Saip Ursavaş’ın da dokunulmazlığının kaldırılarak tutuklandığını yazacaktır:

“Alçak Çerkes Ethem’in Ulu Önder’in hayatına el uzatmak kastiyle yolladığı melunlar yakalandı. Urfa saylavı Ali Saip de tevkif edildi.”

Ali Saip Bey’den önce bir adet Çerkes bulmak gerekiyor. Yahya iyi… Yahya ideal biri. Hem Çerkes hem eski sabıkalı hem de asker kaçağı… Suriye sınırında üzerinde bomba, tabanca ve buna ait mermiler bir de Çerkes Ethem’in hazırladığı anlaşılan suikast planı olduğu halde yakalanıyor. Sonra diğerleri. İçlerinden biri, "kulağı daima Suriye’den gelen habere çevrili bir köylü" olan Üzeyir, ifadesinde Urfa Milletvekili Ali Saip’in adını zikredince çeteye bir de Kürt dahil edilmiş oluyor.        

Bir hayli kullanışlı olduğu anlaşılan bu haberin, basın aracılığıyla her gün yeni bulgular eşliğinde zenginleştirilerek   “pehlivan tefrikasına” dönüştürülmesi kadar tabii ne olabilir. Dönüştürülüyor:

Emniyetin dört ay sonra sızdırdığı bu haber, gazetecilerin mahir ellerinde ince işçiliğe tabi tutularak 30’lu yılların ekonomik ve siyasal sorunları nedeniyle bunalıp, patlama noktasına gelen, Serbest Fırka deneyimiyle test edilmiş olan halkın “menfi” düşüncelerini bir noktaya teksif etmeye yetiyor.

İlkin üniversite gençliği ayağa kalkıyor. Ardından İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere yurdun birçok yerinde kimi zaman elli bin kişilik kalabalıkların toplandığı mitingler yapılarak Çerkes Ethem “telin” ediliyor. Meydanlarda ateşli konuşmalar yapılıyor, şiirler okunuyor ve her toplantı İstiklal Marşı ile kapatılıyor.

En çok Hasena Hanım alkışlanıyor. Konuşmasını “Ona yan gözle bakanları ateş gibi yakarız” pankartı altında:

“Yurttaş, kalbinin çarpıntısını, gözlerinin nemini, yüzünün sararmış halini ayrı ayrı görüyorum. Hepiniz, tarihin her insanoğlundan beklediği muhakkak olan büyük işleri başaran, bütün ulusa seve seve, sevdire sevdire, isteye isteye aşılayan büyük kudreti Atatürk’ü düşünüyorsunuz” diye başlayan uzun ve gayet coşkulu bir konuşma yapıyor.

Başka bir gün kürsüye İffet Oruz Hanım çıkıyor:

Kara el, alçak el gene inancımıza, inancımızın o sönmez güneşine uzanmış bulunuyor. Fakat kime dokunuyorsun? Yüzyılların üstüne titreyerek yetiştirdiği bir baş, koynunda sakladığı bir varlık, bizim bağrımızın ateşi, yolumuzun önderi! Onu sana vermeyiz, dokunamazsın!

Milliyet’te Abidin Daver “Atatürk’e suikast medeniyete suikasttır” başlıklı bir yazı yazarken, Sözün Gelişi köşesinde M.N. Artam'ın “Kuduzlar” başlığını atarak çıtayı yükselttiği görülüyor. Peyami Safa’nın ise suikast girişimini “ahmakça” ve “alçakça” bulduğunu öğreniyoruz.

Bu arada “hain”in yurt dışında kurulmasına önayak olduğu üç de örgüt keşfediliyor!

İlki “Cenup Vilayetleri Yıldırım Komitesi”. Bu örgüt bir yandan Hatay’ın Türkiye’ye katılmasını önlemek, öte yandan 1935’de, 1938’de çıkması muhtemel olan Dersim isyanına katkı koymak gibi sahiden de zor bir görevi üstlenmiş durumda.

İkincisi “Türkiye Kurtuluş Fırkası Komitesi” Bu daha çok suikastlara yoğunlaşıyor.

Üçüncüsü ise yardımlaşma ve dayanışma maksadıyla kurulduğu ileri sürülen esasında fesat bir örgüt olduğu daha sonra kesinleşen gayet özel kuvvetlerden oluşan “Elcemiyyetil Çerkesiye.” Cemiyeti…

Bir de Ali Saip var.

Urfa milletvekili. Kerkük’lü bir Kürt.

Çukurova’da Kuvayi Milliye komutanlığı yapan Yüzbaşı Osman Tufan Bey, sonradan Paşa, hatıralarında Ali Saip’in işgalin başlarında Fransızlarla işbirliği halinde Türk köylerine baskınlar düzenleyen bir zalim olduğunu, sonradan kendisinin onu ikna ederek Milli Harekete katılmasını sağladığını yazar.

Savcılık suikast davasında adı geçen Ali Saip’in ifadesinin alınabilmesi için yasama dokunulmazlığının kaldırılması talebinde bulunur. Ali Saip Genel Kurulda kürsüye gelir savunmasını yaparken duygulanır ve konuşmasının iki yerinde ağlar.  

“Azizi arkadaşlar;

17 seneden beri bugüne kadar ve şimdi bu kürsüye çıktığım ana kadar birçok iyiliklerini ve himayesini gördüğüm ve kendisine candan bağlı bulunmak aşkını taşıdığım Atatürk’e yapılmakta olan bir suikasta maalesef müfteriler benim de adımı karıştırmışlar… Bir aydan beri ben, bu elim ıstırabın altında eziliyordum, dünden beri çok müsterihim…”

Hıçkırır… Bu ağlamanın ilkidir. Devam eder:

“… Arkadaşlar, bazı insafsız hasımlarım, zaman zaman bana Türk olmadığımı isnat ettiler. Ve hâlâ etmektedirler…”

Gözyaşına boğulur. İkincisidir. Konuşmasını güçlükle sürdürür:

“17 seneden beri sadık bir nefer gibi arkasından ayrılmayarak daima gölgesinde olmayı şeref bildiğim büyük Atatürk’ün hayatına yapılacak bir suikasta ismimin karışması karşısında ben ağlamayayım da kim ağlasın. Arkadaşlar, ben babadan, anadan Türküm, katıksız Türkoğluyum. Hiçbir Çerkesle alâkam yoktur…”

Kürtle, Çerkesle ilişiksizliği ve ağlamalar boşunadır. Dokunulmazlığı kaldırılır. Tutuklanır. Peki sonra ne olması beklenir?

Yani bunca suçlama, köşe yazısı, haber, miting, konferans; yurt içi ve yurt dışı kınamalar… Peşinden beklenen ağır cezalar…

Sonuç:

Dava bir yıl kadar sürer. Yahya, Uzeyir ve diğerleriyle birlikte Ali Saip beraat eder ve Meclis'e döner!

Çerkes Ethem Bey bir kez daha hayal kırıklığı yaratmıştır!

Merakımdan soruyorum: Bu tuhaf suikast davası size günümüzde neyi hatırlatıyor?

KAYNAKLAR:

Parlamento Tarihi 5. Dönem, 1. Cilt.
Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Hatırlar, Yapı Kredi Yayınları, İst. 2019.
Bengü Salman Bolat, (İnternet) Atatürk Yolu Dergisi, s.49.

https://sol.org.tr/yazar/cerkes-ethem-ve-bir-suikast-hikayesi-25581



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör SSCB sosyalist miydi? melnur 6 7379 13.04.2014- 14:33
Konu Klasör İstiklal'de halk düşmanı hain saldırı. melnur 0 492 14.11.2022- 11:13
Konu Klasör Ak Medya'dan Türkan Saylan'a: Hain, alçak, kafir solcu 3 4492 07.12.2014- 04:38
Konu Klasör Ethem'in davası 26 Mayıs'a ertelendi! dayanışma 0 2780 07.04.2014- 19:52
Konu Klasör Ethem vurulduğu yerde anılıyor umut 1 3985 01.06.2014- 22:44
Etiketler   Çerkes,   Ethem,   sosyalist,   miydi,   hain
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS