SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Hepsi aynı mı?           (gösterim sayısı: 3.528)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 08.01.2019- 07:34


Yerel seçimlerde solun ne yapması gerektiğine ilişkin bazı sol yapıların yazılarının bulunduğu bir başlığımız vardı. Kimileri hepsi aynı anlamında yorumlarda bulunup ''oylar HDP'ye'' diyorlardı, kimileri de TKP gibi kendi adaylarımıza oy vereceğiz derken, TKH gibi kimileri de K.Tekerek'in söylemiyle ''hepiniz aynısınız'' diyerek seçimi boykot edecekleri anlamına gelen ifadelerde bulunuyorlardı. Biraz önce o başlığın altına bir yorumda bulunurken, başlığı bütünüyle silmek gibi bir beceri(!) gösterdim. Sadece yazdığım yazı değil, başlıktaki bütün yazılar silinip gitti. Nasıl becerebildiysem artık!

Yazımı yazarken bir taraftan da Halk tv.yi dinliyordum. Eren Erdem haberini veriyorlardı. Dün akşam altyazı ile Eren Erdem'in tahliye edildiğini okumuştum. Bildiğim oydu. Şu anda halk tv. haberlerde -sanırım tekrar program bu- tekrar tutuklandığına ilişkin bir haber veriliyor. Mahkeme, savcının ''kaçma şüphesi var'' gerekçesiyle yaptığı itirazı haklı bulmuş ve yarım saat içinde tekrar tutuklama kararı vermiş. Sanırım ilk tahliye kararı uygulanamadan tutuklama kararını öğrenmiştir Eren Erdem. Sezgin Tanrıkulu olayı yorumlarken sinir küpü halinde haklı bir çaresizliği dillendiriyor.

Kamil Tekerek sadece bu olay bağlamında ne düşünüyor diye geçiriyorum aklımdan! Gerçekten de ''hepiniz aynısınız'' diyor mudur? Bu uygulamanın cumhuriyet tarihi boyunca bir rutin olduğunu mu düşünüyor. 12 Eylül faşizmi döneminde bile bu ve benzer uygulamalara rastlamadıklarını ileri süren bir yığın insan var. Açık faşizm döneminde bile görülmeyen uygulamaların bugün ülkede bir rutine dönüşmüş olduğu gerçeği karşısında ''hepiniz aynısınız'' diyebilmek hangi aklın ürünü olabilir?

Üstelik sadece bu mu?

Daha düne kadar AKP'nin cumhuriyet tarihindeki diğer partilere benzemeyen bir yapı olduğunu söyleyenlerden değil misiniz? Türkiye'nin AKP ve Erdoğan'la birlikte yeni Osmanlıcı bir siyaset peşinde koştuğunu, Orta Doğu'da yayılmacı bir amacı kovaladığını, cumhuriyetin tüm kazanımlarına karşı olduğunu ve ülkeyi başka bir kulvara sokmak istediğini söyleyenlerden değil misiniz?

Siyasal ve toplumsal alanın gerici bir kuşatmayla baskı altına alındığını...

Kapitalist devletin kısmi özerkliğinin ortadan kaldırılarak tek adam diktatörlüğüne yuvarlandığını...

Anayasal bir devlet olma özelliğini de yitirdiği ve bir kabile toplumu olma yolunda hızla mesafe aldığını...

Daha düne söylenmiyor muydu, söylemiyor muydunuz?

Ne oldu da torbadan bir anda ''hepiniz aynısınız'' söylemi çıktı?

******

Sosyalist solu bu zihniyet ve bu kişilerden kurtarıp, kendi aralarında oynadıkları bir ''oyun'' olmaktan çıkaracağımız gün, kitleselleşme yolunda ciddi bir adım atılacağı kanısındayım. Yoksa bu zihniyetlerle bir adım bile ötesine ulaşmak mümkün değildir.






Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 09.01.2019- 10:28


Hepsi bir değil, hepsi aynı da değil. Hepsi bir ve hepsi aynı söylemi üzerinden bir seçim stratejisi oluşturmaya çalışanların Erdoğan ve AKP'yi çok hafife aldıklarını ve neredeyse sıradanlaştırdıklarını söylemek mümkündür. Ve Erdoğan ile AKP'yi sıradanlaştıran bir stratejinin de ne ülkeye ve ne de sola bir yararının olabilir. Seçime de girmeyen, giremeyen TKH'nin Kamil Tekerek'in bu söyleminden nasıl bir yarar, nasıl bir çıkar beklentisi içine girdiğini de gerçekten merak ederim.

Neden?
TKH bu   ''boykot''tan nasıl bir yarar beklentisi içinde?

Boykot diyorum çünkü TKH'nin seçime katılan TKP'yi destek gibi bir kararının olacağını da sanmıyorum!

O halde neden?

''Biz komünistiz, bu yüzden farklıyız'' diyebilmek için mi?

Bu mu?



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.01.2019- 06:15


Erdoğan ve AKP'yi ''hepsi aynı'' olarak değerlendirenler ya gerçekten farklı bir hesapları vardır ya da gerçekten akıllarıyla ilgili bir sorunları. Kuyrukçu olanları, kuyrukçuluktan beslenenleri anlamak mümkün. Onlar Kürt hareketini tek seçenek haline getirmek için böyle bir siyasi değerlendirme yapıyorlar. Yorumlarının hiçbir inandırıcılığının olmadığı, kurdukları ilk cümleyle birlikte çelişkiye düştükleri hemen ilk bakışta bile belli oluyor. Tamam, bunu anlayabilmek ve konu dışı bırakmak mümkün. Böyle bir hesap içinde olmayanların, üstelik parti-örgüt bağlantısı da bulunmayanların bu tür yorumlamalarının bir anlamı olabilir mi?

İki gündür gazetelerde bir haber var. CHP Grup Başkanvekili Engin Altay katıldığı bir televizyon programında Erdoğan'ın   grup konuşmasına katılmak için geldiği meclise bir koruma ordusuyla geldiğini anlattı. Aynen şöyle diyor: “Dışarıda olabilir belli bir koruma imkanı. Ama Meclis’te zaten bir koruma organizasyonu var. Bir Cumhurbaşkanı TBMM’ye girdiğinde onla birlikte 3 bin tane polis, uzun menzilli silahlı komandolar, bir de 4 tane helikopter Meclis’in tepesinde geziyor ise herşeyi bir tarafa bırakın Allah Tayyip Erdoğan’a kolaylık versin. Yani Meclis’e böyle giren bir insanın içerisinde bulunduğu korku hali sadece FET֒den kaynaklı olamaz. Bu kadar eziyet eden bir insan her şeyden kuşkulanır.”

Bu durum bence sadece ''korku kaynaklı'' da değil. Kuşkusuz Engin Altay'ın söylediklerinde bir gerçeklik payı var ama sadece o da değil. Erdoğan artık Türkiye'nin değiştiğini, tek adamlığa dönüştüğünü ve bu yüzden kendi etrafında bir güç gösterisi oluşturarak kurduğu sistemin güçlü olduğu imajını vermeye çalışmakta. Türkiye Erdoğan'la başka bir sürece girdi, başka bir kulvarda hareket ediyor. Burada yasa, anayasa falan da yok. Erdoğan ne isterse o, ne derse o. Kabile toplumu benzetmeleri yapılıyor, yapıyoruz da, Afrika'da bu tür kabile toplumları kaldı mı, o da ayrı bir konu.

Türkiye'nin gidişatı, nereye gideceği, nasıl olacağı bir tek adamın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın iki dudağı arasında. Türkiye bu hale geldi. Böyle bir gerçekle yaşamaya çalışıyoruz. Daha dün Cumhurbaşkanı Erdoğan paradan ve kapitalizmden yakınma görüntüleriyle karşımıza çıktı. Ormanlık alanların ortadan kaldırıldığından, deniz kıyılarının betona boğulduğundan yakındı. Evet, aynen öyle! Yakındı! Bana bir Kafka dünyasında yaşıyormuşuz gibi geliyor. Böyle bir atmosfer yaratıldı. Yaşam başka bir anlama büründü. Dün bir pazar yerindeydim. Patlıcanın kilosu on liraydı. Satıcı patlıcan almak isteyen yaşlı kadına ''isterse 10 tl.den daha fazlaya alabileceğini söylüyordu. Yaşlı kadın, belli ki, yoksul, patlıcanın çok ucuz olduğunu kendisinin on beş tl vereceğini ve bu fiyattan iki kilo tartılmasını istemişti. Gülüyordu. Sadece o da değil, herkes gülüyordu.

Böyle bir atmosfer oluşmuştu ve evet yaşananlar, yaşadığımız her şey sanki bir Kafkaesk roman atmosferini çağrıştırıyor. Bu atmosferi yaratanlar sadece Erdoğan ve AKP de değil, ''hepsi bir, hepsi aynı'' diyenler de bu atmosferin oluşmasına katkı yapıyorlar.

Hep beraber bir cinnet ortamından mı geçiyoruz, ne!



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 23.02.2019- 10:42


''Cumhuriyet yıkıldı ama yerine ne koyacaklarını bilmiyorlar'' deyip duruyorduk. Biz böyle söyledikçe de herhalde Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan da kıs kıs gülmüştür içinden. Ne yaptıklarını biliyorlarmış; yıkıntı öyle kalacak değil ya!
Öncesinde Özdemir İnce değinmiş, fark edememişiz; bu günkü yazısında Orhan Gökdemir tekrar üzerinden geçmiş, bir bakıma gözümüzün içine sokmuş: Cumhurbaşkanı Erdoğan sarayı habire danışmanlarla doldururken, parlamentoyu işlevsiz hale getirirken, yasama, yürütme ve yargıyı da kendine bağlamışken ve birbiriyle ilintisiz görünen pek çok uygulamayı ardı sıra hayatımıza sokarkenkaranlıkta el yordamıyla hareket etmiyormuş, sisteml,   bilinçli ve bütüncül bir stratejiyi kurumlaştırmaya çalışıyormuş.


''Erdoğan’ın kaç danışmanı var? Vaktiyle bir gazeteci merak etti, Cumhurbaşkanlığı Halkla İlişkiler Başkanlığına sordu 2017 yılında. Cevap yerine “danışmanların sayısı ve maaşı kamuoyunu ilgilendirmez” diye terslendi, devlet sırrıydı. “İleri demokrasi” sebebiyle “maaşını biz veriyoruz, nasıl ilgilendirmez” diye fevri davranışlarda bulunamıyoruz haliyle. Cezası büyük. Fakat her nedense, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Fahri Kasırga bu olaydan kısa bir süre sonra çıkıp devlet sırrını açık etti. 36 başdanışmanı vardı Sayın Cumhurbaşkanının. Bir de “çok sayıdaki bürolarda” –çok sayıda işte, illa kesin rakam istemeyin- hizmet eden “danışman düzeyinde arkadaşlar” vardı.

Aradan geçen zamanda kaç danışman daha kadroya katıldı bilemiyoruz. Bildiğimiz, eş dost akraba da var aralarında, SADAT kökenli eski askerler de. Dün biri daha katıldı kadroya. Ecevit’in, Davutoğlu’nun danışmanlığı yapmış, eski MHP'li, sonradan AKP milletvekili Vedat Bilgin Sarayın başdanışmanı oldu.


Peki, nereye kadar gidecek böyle diyorsanız söyleyeyim: 101’e kadar yolu var. Demek ki daha yolun başındayız.


101’i Devlet Bahçeli’nin “40. yılda iktidar hesabı”na benzer bir yöntemle bulmuş değilim. Necip Fazıl’ın “İdeolocya Örgüsü” adlı kitabından ödünç aldım. Artık çok açık, Saray etrafında örülen yeni devlet bu kitaba göre şekilleniyor. Başdanışmanlar kısmı, kitapta   “Yüceler Kurultayı” olarak kodlanmış. Yüceler Kurultayı yaşları 40’la 65 arasında değişen 101 kişiden oluşuyor ve üyeleri “halk” değil, “Hakk” tarafından seçiliyor. Elbette onun adına bu yetkiyi “Başyüce” kullanıyor.


Necip Fazıl’a göre Başyüce “milletini tek şahıs içinde yekûnlaştıran baş örnek” ve onun her işi “ben milletimin görünürde en ahlaklı, en bilgili ve en akıllı ferdiyim” demek anlamına gelmekte. Haliyle her emri ayrı bir kanun. Başyüce isterse bir emriyle hükümeti değiştirebilir, hükümet “en büyük mümessilinden en küçüğüne” onun adına iş gören bir uzuvdur. Adalet onun adına dağıtılır, o “bütün icra vasıtalarının” ve ordunun başıdır. Başbuğ (Genelkurmay Başkanı) doğrudan doğruya Başyücenin vekilidir.

Başyücelik hükümeti Başyücenin atadığı bir başbakandan ve on bir bakandan oluşur. Başyücelik hükümetinin “11 davası” vardır: Ruh ve Ahlak Davası, Umumi İrfan Davası, Köy ve Köylü Davası, Şehir ve Umran Davası, Ordu Davası, Dış Münasebetler Davası, Bütün Neşir Vasıtalarını Murakabe ve Himaye Davası, İş Emniyeti ve İş Sahaları Arasında Ahenk Davası, Nüfusu Çoğaltma, Güzelleştirme ve Sağlamlaştırma Davası, Milli Servet ve İktisat Davası.

Tüm bu davaları kontrol edecek en önemli kurumlardan biri ise “Yüce Din Dairesi”dir. Yüce Din Dairesinin reisi, hükümet reisiyle aynı seviyede olup Başyüce tarafından seçilir; “iç telkin, dış propaganda, dini öğretim, din vazifelilerini yetiştirme ve kadrolaştırma” gibi görevleri üstlenir ve “devletin başlıca istişare merkezi olarak” kabul edilir.


Demek ki yıkılan eski devletten geriye kala kala Sarayla Diyanet’in kalması rastlantı değildir.Meclis ne olacak peki? Başyücelik Devletinde buna benzer bir “Halk Divanı” var. Bu Divan yılın belli başlı günlerinde kurulur ve isteyen herkes bu divanda kürsüye çıkıp fikirlerini söyleyebilir. Ancak divanın herhangi bir yaptırım gücü ve yönetime fiilen katılma hakkı bulunmamaktadır. Kendi çalar, kendi oynar özetle, sistemde bir kıymet-i harbiyesi yoktur.


Necip Fazıl’ın ütopyasıdır bunlar. Ütopyasında İslâm, devlete, ruhun uzviyete yapışık olması gibi sımsıkı bağlıdır; asla ayrılmaz ve onsuz uzviyet düşünülemez.''



http://haber.sol.org.tr/yazarlar/orhan-gokdemir/basyucenin-son-ruleti-257255




Bütün bu yapılanların bir rastlantı olduğunu kim iddia edebilir ve bütün bunlar AKP iktidarının, daha doğrusu Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın avaneleriyle birlikte çok daha ciddi bir şekilde bir analiz edilmesini gerektirmiyor mu? Konuyu yine aynı yere bağlayacağım; tepemizde böyle bir perspektif adım adım gerçekleştirilip ''Başyücelik Devleti'' denilen dini motifli bir otoriterleşme kurumsallaştırılmaya çalışılırken Türkiye sosyalistlerinin muhalefeti eleştirmenin ötesinde ''hepsi bir'' anlamına gelen bir söylemi yeğlemesinin kabul edilebilir ve gerçekçi bir yanı olduğu söylenebilir mi? Özellikle CHP'nin muhalefet etme yönteminde bir yığın yanlışlıklar bulunabilir, Kılıçdaroğlu'nun sağcılaşarak sağdan oy devşirme peşinde koşmasına eleştiriler yöneltilebilir, ama tepemizde böyle bir proje uygulamaya sokulmuşken ''hepsi bir''in ötesine geçmek ve sol muhalefeti çok daha kapsamlı bir hale getirmek gerekmiyor mu?





Bu ileti en son melnur tarafından 23.02.2019- 10:46 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 12.03.2019- 10:48


Özellikle CHP'nin muhalefet etme yönteminde bir yığın yanlışlıklar bulunabilir, Kılıçdaroğlu'nun sağcılaşarak sağdan oy devşirme peşinde koşmasına eleştiriler yöneltilebilir, ama tepemizde böyle bir proje uygulamaya sokulmuşken ''hepsi bir''in ötesine geçmek ve sol muhalefeti çok daha kapsamlı bir hale getirmek gerekmiyor mu?

Böyle sonlandırmışım üstteki yorumları, öylece de kalmış. Sol-sosyalist muhalefet CHP ve Kılıçdaroğlu'nun onca yanlışlarına ve sağdan aday devşirerek AKP'nin karşısına dikilmesine bakarak ''hepsi bir, hepsi aynı'' temelinde sürüp giden bir siyaset anlayışıyla sosyalizm seçeneğini yükseltmek istediklerinde doğru bir tarz-ı siyaset uygulamış oluyorlar? Ya da başka bir deyişle günümüz nesnelliğinde sosyalistlere düşen sorumluluk nasıl bir siyaseti dayatmalı?

Pek çok başlık altında bu konudaki görüşlerimi dillendirmeye çalışıyorum. Sosyalistler mutlaka topumsal alanda etkin bir güç haline gelmeyi önceliklerine almalıdırlar. Türkiye'nin sosyalistlere ihtiyacı var ve bu yüzden sosyalist örgüt ve partilerimiz kitleselleşebilmenin yolunu aramalıdırlar. Bu yol hiçbir şekilde CHP veya HDP notasında kuyrukçu bir siyaset olmamalıdır. Bugüne kadar bu konularda çok yanlışlıklar yapıldı, çok yanlış bir konumlanış içine girildi. Ama sanırım bu tarz-ı siyasetin yanlışlığı da anlaşıldı.

Önümüzde 31 Mart belediye seçimleri var. Soru ivedilikle önümüzde duruyor. Ne yapmalıyız; ne yapılmalı? Öteden beri savunduğumuz şekliyle sol yaşanan sürece gözlerini kapayıp sadece ''kendi işine'' mi bakmalı ve kendi işi de ''hepsi bir ve aynı'' söyleminden mi geçmeli?

Hayır, böyle bir siyasi tutum ve söylemin ülke nesnelliği ile hiç uyuşmadığını özellikle CHP'yi AKP'yle eşitleyen ve aynılaştıran bu   söylemin AKP'nin değirmenine su taşımaktan öte bir fayda sağlamayacağı anlaşılmalı ve bu gerçek hiçbir şekilde de göz ardı edilmemelidir. Solun yapması gereken sadece ''kendi işine bakmak'' değildir veya kendi işine bakmak ülkenin nesnelliğine, AKP'nin siyasi ve ideolojik hedeflerine ve gerici yönelişine gözleri kapamak değildir.

Yazısının bütününde daha ayrıntılı bir yorum gerektirse de ( yapmaya çalışacağız) Metin Çulhaoğlu bugünkü yazısının bir yerinde şunları söylüyor: ''...düşünsel mesainin tamamını “CHP’nin aslında AKP olduğu” yollu tespitlere ayırıyorsan (...) sadece gevezelik ediyorsundur...''

Kolaycılıktan kaçınmalıyız. İdeolojik tutumumuzun siyasete tahvili kolaycılık ve yüzeysellik içermemeli. Solun güçlü ve bağımsız bir özne oluşması yönündeki çabalara mutlak destek verilmeli, katkı koyulmalı ama bu çaba hiçbir şekilde '' sürüp giden nesnellikten bana ne''   yanlışlığı içermemeli.

NOT: M:Çulhaoğlu'nun söz konusu yazısı önemli. Linki https://ilerihaber.org/yazar/bugunden-yarina-bakarken-94760.html Ayrıca ele alınmayı ve üzerinde düşünmeyi gerçekten hak ediyor.




Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 13.03.2019- 21:10


Çok tekrar oluyor belki ama iyi de   oluyor; gerekli. Çünkü Türkiye gerçekten çok ağır koşullardan geçiyor. Tek adam diktatörlüğü devletin bütün kurumlarında etkin hale gelmiştir. Siyasi gericilik toplumsal ve siyasal alanda egemen olmuştur. Geçenlerde hiç tanımadığım yolda tesadüfen karşılaştığım bir orta yaşlı yurttaşımız ''31 Mart seçimleri belki de son seçimimiz'' deyivermişti. Dün akşam Saadet Partisinin lideri bile ''Tayyip bey seçimle geldi ama seçimle gideceğe benzemiyor'' mealinde cümle kurmuştu.

Bir ülke ne kadar dip yapabilir; 1908'le başlayan 1923'le tepe noktasına ulaşan 61 Anayasası'yla nispeten de olsa sola açılan bir ülkede   17-18 yılda bir karşı devrim süreci yaşanmıştır. Bu süreç devam etmektedir. Bu forumda defalarca altını çizdik, AKP sıradan bir burjuva partisi değildir. Cumhurbaşkanı Erdoğan da bugüne kadar gördüğümüz burjuva liderlerin hiçbirine benzememektedir. Erdoğan ve AKP muhalefete düşemez bu yüzden. Öylesine kamburları var ki sırtlarında o kamburlarla devlet gücünden ve korumasından yoksun bir şekilde siyaset yapamazlar. Bu yüzden hep iktidara ihtiyaç duyarlar ve iktidarda kalmak için de pek çok şeyi göze alarak çekinmeden yapabilirler. Zorunlular buna. Böyle bir siyaset anlayışını, bu tür siyasi özneleri muhalefet partileriyle CHP'yle aynılaştırmak aymazlıktan başka bir şey değildir. Tekrar edelim; Erdoğan ve partisinin değirmenine su taşımaktan başka bir şey değildir.


Sınıfsal özleri aynıymış!

AKP iktidardan gitse başka sınıftan bir parti mi gelecekmiş!
Solun görevi hükümet değiştirmek değil, iktidarı almakmış!

Cahilliğin nirvanası bu laflar; bir önyargı sonucu söylenmiyorsa, emin olun zırcahilliktir, siyaset konusunda hiçbir şey bilmemektir. Solculuk yüzeysellik içinde bocalamak, öğrenilmiş üç beş şeyle hemen her şeyi yorumlamaya çalışmak aymazlığıdır.


Hadi çeşitli nedenlerle okuma yapmak ve bilgiye ulaşmak konusunda zorluk yaşıyoruz, peki, az biraz mantığımızı da mı kullanamıyoruz? Bir ülkede burjuva demokrasisi ile açık ya da gizli faşizmi özü sermayenin devleti olması nedeniyle aynılaştırmak mümkün olabilir mi? Örnekse, dünün Hitler, Musolini ve Franco faşizmi ile bugünün İsveç, Norveç veya Fransa demokrasisini ''özde aynı'' olduğu için ''hepsi bir'' olarak mı yorumlayacağız?


Güncele ve yaşanan gerçekliğe sağlıklı   bakabilme becerisi gösterebilmeliyiz; nesnellik analiz edilmeden sol bir konumlanış tutturabilmek mümkün değildir. Sağdan soldan araklamalarla komünist toplumun ileri aşamasında devletin alacağı biçim önemli olabilir ama hiçbir şekilde yeterli değildir. Solculuk öncelikle doğru bir konumlanış edinmekten geçiyor. Bunun için de içinde bulunduğumuz sürecin doğru bir çözümlemesini yapabilmeliyiz. Ve her şeyden önce de şu ''hepsi aynı'' safsatasından kurtulabilmeliyiz.




Bu ileti en son melnur tarafından 13.03.2019- 21:11 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Rejime tutulan ayna solcu 0 3358 22.05.2014- 18:35
Konu Klasör Doğu Perinçek'le AKP aynı gemideymiş... melnur 7 2589 20.10.2021- 00:09
Konu Klasör Hepsi bir değil! melnur 3 2669 25.11.2020- 10:35
Konu Klasör Hükümet istifa. Hepsi! umut 0 2561 20.08.2015- 10:47
Konu Klasör Sadece değil hepsi melnur 0 3891 02.10.2016- 20:47
Etiketler   Hepsi,   aynı,  
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS