SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
SOL KENDİ SÖYLEMİNİ ÜRETEMEYİNCE...           (gösterim sayısı: 2.052)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 12.02.2019- 09:45


Sol pusulasını kaybederse: İran'da kadınlar 
 
Aslında bilindik bir öyküyü anlatacağız. Tarihimizde ve günümüzde bunun farklı farklı örneklerini yaşadık ve yaşıyoruz. Herhalde mücadelenin en önemli belirleyeni düşmanını ve dostunu doğru tarif edebilmek. Peki bu nasıl mümkün olacak?

Bunun nasıl mümkün olacağını öğrenmek için tarihimizde hangi hataların nasıl sorunlara yol açtığını gözlemlemek doğru bir yöntem sanırım.

Gözlemimizi İran yakın tarihinden yapalım.

“İran 1978-2018” gibi kadınların fotoğraflarının karşılaştırıldığı biraz da bize korku veren görselleri mutlaka görmüşsünüzdür. Mini etekli, makyajlı pek çok kadının fotoğrafı ile çarşaflı hatta peçeli kadınların fotoğrafı yan yana. Hatta ikinci tarih ‘80’ler olarak bile resmedilebilir. Yani birkaç yıl içinde “modern” kadın gericiliğe teslim olmuştur. Ya da o “modern” kadın imajı neden ibaretti ki böyle hızla dönüşebildi?

20. yüzyıla kadar İran’da Şii din adamlarının giderek artan bir siyasi etkisi oldu. Bu etki Şah karşıtı muhalefette belirleyen bir rol oynamış, sonrasında da yeni rejimin şeriat olması noktasına gelebilmiştir.

ULEMALAR VE PEHLEVİ MONARŞİSİ

Ulemalar 1925’e kadar İran’da iktidar olan Kaçar Hanedanlığı döneminde devlet yönetiminin bir parçası olmanın yanında dinin siyasi alanın dışında(ymış gibi) görülmesi sebebiyle giderek güçlendikleri bir dönemi yaşadılar. Çünkü eğitim ve yargı alanı dini alanlar olarak görülüyor ve bu alanlar tamamen ulemaya bırakılıyordu. Vakıf ve mülklerin yönetimi ve dini vergiler olarak da adlandırabileceğimiz zekat vb. toplanması da ekonomik olarak güçlenmelerine neden oldu.

19. yüzyılın ikinci yarısında emperyalizmin İran ekonomisinde belirleyici olmaya başlaması, ülkeyi özellikle Rus ve İngiliz sanayi ürünlerinin pazarı haline getirmiştir. Bu şirketlere tanınan ayrıcalıklar -kapitülasyonlar- ülkedeki küçük üreticiler ve ticaretle uğraşan sınıfın giderek gerilemesine neden olmuştur. Tütün üretimi ve ticaretinin 50 yıllığına tekel olarak bir İngiliz firmasına devri ile ortaya çıkan ayaklanma, ulemanın İslamı batı karşısında savunma politikasının sahneye ilk çıkışıdır. Bunun yanında bu tarihsel olay, bağımsızlığı savunan ülke aydınları ile de ilk yan yana geliş olmuştur.

1906 İran meşrutiyeti ile ortaya çıkan anayasada, devletin dinini Şiilik olarak belirlemesi ve her çıkartılacak yasanın şeriata uygunluğunun denetimi için bir ulema konseyi tarifi getirmesi, ulemanın artan etkinliğinin kanıtıdır. 

1925, İran’da Pehlevi monarşisinin başladığı tarihtir. Başlangıçta ulemanın desteğini, iktidarını güçlendirmenin bir aracı olarak görmüştü ancak Pehlevi iktidarında devlet merkezileştikçe ulemanın etki alanı daralmaya başladı. 

Yeni laik eğitim kurumlarının kurulması, ulemaların tekelindeki şer’i ve örfi mahkemelerinin uygulama alanlarının sınırlandırılması, vakıf yönetimlerinin yeni kurulan vakıflar bakanlığına devredilmesi, günlük yaşamda dinsel giysilerin giyilmesinin yasaklanması ve kadınların başlarını örtmelerinin yasaklanması da bu dönemde yaşandı.

KADININ ÖRTÜNMESİ

Rıza Şah kendi iktidarını destekleyen büyük toprak sahiplerinin, zengin tüccarların ve sanayi burjuvazisinin çıkarları doğrultusunda adım atmaktaydı. Yaşanılan modernleşme, aşiret yapılarının ortadan kaldırılması ve ulemanın temsil ettiği sınıfsal yapının dönüştürülmesi gibi bir amacı hiçbir zaman içermedi. Ulemanın kadrolarını yetiştirdiği dini merkezler bu dönemde gelişti. Yapılan reformlar yapısal olmaktan çok batı dünyası ile entegrasyon sürecindeki vitrinin düzenlenmesinden ibaretti. Ulemalar cumhuriyetin şeriata aykırı olduğu kampanyası ile muhalefet yaparken, 1944’te de kadının örtünmesinin yasaklanmasını geri aldırmayı başardılar. Zaten bu süreçte ulemalardan iktidarı hedefleyen bir muhalefet de gelmedi. Tüm süreç karşılıklı olarak birbirlerinin meşruluklarını desteklemek ancak kendi sınırlarını çizmekten ibaret oldu.

Musaddık öncülüğünde yükselen milli cephe İran petrolünün millileştirilmesini savunmaktaydı. Başbakan olarak iktidara geldikten kısa bir süre sonra ABD ve İngiltere’nin sınırsız desteğini alan Şah bir darbe ile devrilmesini sağladı. Bu darbe sonrasında ülke içerisindeki sola karşı yoğun bir baskı uygulandı ve ülkede muhalefet adına sadece dini örgütlenmeler kalmaktaydı.

İLK KARŞI KARŞIYA GELİŞ

Bu süreç 1963’te Şah’ın “ak devrim” adını verdiği toprak reformunu da içeren paketin açıklanmasına kadar devam etti. Ulemanın kendisinin büyük toprak sahibi olması ve büyük toprak sahiplerinin maddi destekleri sebebiyle iktidarla ilk karşı karşıya geliş yaşandı. Bu paket kadınlara oy hakkı veren yeni seçim yasasından, tüm devlet fabrikalarının özel sektöre satılmasına kadar pek çok içeriğe sahipti.

1963 ayaklanması dinsel çevrelerce düzenlenmiş bir hareket değildi. Reformların uygulanmasına değil uygulanışındaki zorbalık içeren yöntemlere karşı muhalefet, “reformlara evet zorbalığa hayır” sloganı ile sokaklara çıkmıştı. Zorbalığın büyük kısmını dini kurumlara yönelmiş olması başka bir sınıfsal çatışmanın da sonucuydu. Mevcut iktidarın, alternatif dini bir bir devlet programıyla karşısında olan ise sadece ulemalardı, önde gelen sözcüsü ise Humeyni’ydi.

İran’ın tek milli lideri olarak tanımlanabilecek Musaddık yönetiminin ABD eliyle tasfiyesi monarşiye muhalefet eden tüm güçlerin bastırılması ile sonuçlanırken burjuvazi meşruiyetini din adamlarından almaya devam etti. 

Din dışı muhalefetin örgütsel olarak da zayıfladığı ortamda millliyetçi kanat ulusal bağımsızlığı, sol da antiemperyalizmi din adamlarına kaptırmış oldular.


KAPİTALİZMİN 'LAİKLİĞİ', DİN ADAMLARININ 'ANTİEMPERYALİSTLİĞİ'

İran’da devrim öncesi muhalefet Şah’a karşı olmak ortak noktasında birleşmekteydi. Hatta İranlı komünistlerin örgütü olan Tudeh, islamcı hareketleri antiemperyalist olarak tanımlamakta ve ittifak stratejisi yürütmekteydi. Kapitalizmin laikliği yerine din adamlarının antiemperyalistliğini tercih edilir görüyordu.

SOL KENDİ SÖYLEMİNİ ÜRETEMEYİNCE...

Dini örgütlenmelerin bir kısmının mülkiyetin Allah’a ait olması söylemi dahi marksist olarak nitelenebilir ve iyi bir şey olarak görülebilir haldeydi. Yani sol kendi söylemini ve hedefini üretememiş, tüm argümanlarının İslami hareketlerce kullanılır olmasını da meşrulaştırmıştı.

İran’da 1979’da yaşanan süreç dinci ve din dışı muhalefetin ortak mücadelesi sonrası gerçekleşmiş olmakla birlikte, İslamcı hareketin giderek belirleyen olması ile İslam Devrimi olarak gerçekleşmesine neden oldu.

KADINLAR SOKAKTAYDILAR

Ve bu devrim kadınların aktif katılımı ile oldu. Kadınlar sokaklardaydı, yaralıları tedavi edenlerdi. Silah taşıyan hatta silah kullananlardı. Ancak İslami ideoloji onları Muhammmed’in kızı, Ali’nin eşi ve Hasan ile Hüseyin’in annesi Fatma olarak sokağa davet etmişti. Gerçek bir Müslüman kadın gerektiğinde ailesini ve ülkesini korumak için sokağa çıkmalıydı. İslami ideoloji kadınlara verdiği Fatma kimliği ile onları İslami devrim için harekete geçirebilmişti.

Devrim öncesi gerçekleşen sokak gösterilerine sol örgüt üyesi kadınların dahi çarşafları ile katılıyor olması iyi niyetlilerce silah ve bildirilerin saklanmasının kolaylığı olarak ifade edilse de aslında çarşaf Şah’a karşı siyasal bir bayrak olmuştu. Başka bir devrim için mücadele eden kadınlar da bu meşruiyete destek vermiş oldular.

'GERİYE GİTMEK İÇİN DEVRİM YAPMADIK'

1979 anayasa tartışmalarında Humeyni’nin örtünmeyi bir zorunluluk olarak yasalaştırmak istemesi özellikle kadınları yeniden sokağa döktü. Şah’ın devrilmiş olmasının tek başına gelecekleri için bir kazanım olmaktan çok uzak olduğu hayli geç olarak artık fark edilmişti.

En acı sahnelerden biri, hemşire kadınlarla yapılan röportaj... Konuşmalarında hastaları ile daha iyi ilgilenebilmek için rahat kıyafetlere gereksinimleri olduğu ve bu nedenle örtünmenin uygun olmayacağını söyleyerek muhalefet etmekteler. Gericilikle bütünlüklü bir karşı duruş için kaybedilmiş çok zaman ve terkedilmiş çok fazla ilke var.

Ve videomuz biterken bir kadın şöyle diyor: “Türbanlı ya da türbansız Şah’a karşı savaştık. Türbanlı ya da türbansız özgürlüğün bekçisiyiz. Geriye gitmek için devrim yapmadık.”

http://haber.sol.org.tr/dunya/sol-pusulasini-kaybederse-iranda-kadinlar-256406




Bu ileti en son melnur tarafından 12.02.2019- 16:20 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 14.02.2019- 10:15



40.yılında karşı-devrim dersleri / Ergin Yıldızoğlu

İran’da “karşı-devrimin” 40. yıldönümünde çıkarılması gereken çok önemli dersler var. Bu dersler bizim “hikâyemizle” de örtüşüyor.

“İran Devrimi” olarak 40. yıldönümünde anılan tarihsel “olay” aslında bir karşı-devrimdi. Devrim, 1970’lerin ikinci yarısında patlak veren, işçilerin, kent yoksullarının ayaklanmalarıyla, üniversitelerden, meslek odalarından yükselen ekonomik demokratik taleplerle başladı; 1978’de işçi hareketinin yaygın katılımıyla, grevlerle, hatta genel grevlerle, silahlı sol örgütlerin eylemleriyle devam etti ve Şah rejimini devirdi. Bu devrimci süreç içinde yükselen siyasal İslam hareketi devrimci dalgayı adım adım etkisi altına aldı, devrimci unsurları tasfiye etti, bir karşı-devrimle kendi rejimini kurdu.


Siyasal İslam ve lideri Humeyni gerek devrimci süreçten önce gerekse devrimci süreç boyunca, çok farklı toplumsal tabakalara ve temsilcilerine, onlar ne duymak istiyorlarsa onu söyledi. Humeyni, propaganda mesajını “anti-emperyalizm”, yolsuzluklar, “Şah rejiminin baskıcı karakteri” üzerine kurdu; herkese, ateistlere bile özgürlük getirecekti.


Kapitalist özünden soyutlanmış bir anti-emperyalizm, ya da yolsuzluklar ve özgürlük talepleri, siyasal İslamın gerçek projesini saklamasına, devrim sürecinin içinde karşıdevrimci bir toplumsal hareket inşa etmesine olanak verdi.


Liberal entelijensiya kadar sol örgütler de Humeyni’nin sunduğu anlatıyı kabul etmeyi, desteklemeyi seçtiler. Karşı-devrim egemen olduktan ve şiddet dönemine geçildikten sonra, onlar da “aldatıldık” diyeceklerdi.
Sol hareket açısından üç noktayı vurgulamak özellikle yaşamsal (bazen fiziki anlamda) bir öneme sahiptir.


a- Başta Tudeh (İran Komünist Partisi), sol gruplar anti-emperyalizm ve ulusal birlik adına Humeyni’nin liderliğini desteklediler. Tudeh, 1980 yılında, karşıdevrimci sürecin başladığını göremedi, “aşamalı devrim teorisine” ve “anti-emperyalizme” sarılarak Humeyni liderliğinde siyasal İslamı desteklemeye, seçimlere katılmaya ve rejim altında muhalefet olmaya karar verdi. Tudeh 1980’de yapılan 6. plenumunda, “Siyasal alanda partinin en önemli görevi gerçek devrimci güçlerle işbirliği yapmak, Humeyni’nin arkasında olanları desteklemektir. Parti önümüzdeki meclis seçimlerine ve referanduma katılmaya karar vermiştir” diyordu.
Tudeh Politbüro üyesi Mohammad Omidvar, 11 Şubat 2019’da Peoples. org, sitesiyle yaptığı söyleşide şöyle diyor: “Homeyni ve takipçilerine yönelik ‘eleştirel birlik’ politikamızda, devrimci ideallerle halkın talepleriyle uyumlu olmayan politikaları eleştirmek yerine belki de daha çok birlik kaygısıyla hareket ediyorduk. Çok açık ki, sol demokratik güçler bir araya gelebilseydi güçler dengesi değişebilir, ülke başka yönde gidebilirdi.” (abç)


b- İran’da (yıllar sonra Türkiye’de) siyasal İslamın liderlerinin içinden geldikleri “habitus”a dikkat etmeden, projelerini anlamadan, kültürün maddiliğini, genel olarak entelijensiyanın (ulemanın) sosyolojik özelliklerini kavramadan tutum almak vahim sonuçlara yol açtı.


Bu bağlamda Ali Şeriati örneği çok klasik bir tarsformismo (karşı taraftan bu tarafa taşımak) örneği oluşturur. Ali Şeriati’nin, emperyalizme, ulemaya yönelik eleştirileri, yoksullara (mostazafın) sahip çıkma iddiaları, özellikle sol hareketin genç kesimleri arasında etkili oldu. Ancak, 1978 sonuna gelindiğinde, Şeriati taraftarlarının, savundukları düşüncelerin mantıki sonucuna kadar giderek Humeyni’yi, daha Ulema böyle bir şeye cesaret edemeden, İmam ilan ettiklerini görüyoruz. Şeriati, taraftarlarına göre Humeyni sıradan bir Ayetullah değildi, O “ümmeti” uzun zamandır beklenen sınıfsız topluma taşıyacak İmam’dı.


c- Siyasal İslam iktidara el koyduğu, karşı-devrimin en hızlı günlerinde, siyasal İslam’ın yoksul kesimlerinden gençlerin inisiyatifiyle bir “mostazafın” hareketi doğdu. Bu hareket, karşıdevrim süreci ilerledikçe tasfiye edildi, mülksüzleştirip yoksul halka dağıttıkları konutlar, topraklar geri alındı. Çünkü, özel mülkiyet kutsaldı.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Benzer konu yok
Etiketler   SOL,   KENDİ,   SÖYLEMİNİ,   ÜRETEMEYİNCE.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS