SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Kürt hareketinin Türkiyelileşmesi...           (gösterim sayısı: 2.699)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 15.02.2019- 21:10


Ender Helvacıoğlu ''Kürtler hangi Türkiye ile Türkiyelileşecek?'' koymuş abc'deki haftalık yazısının adını. Daha doğrusu, bence ''Kürt hareketi Türkiyelileşecek mi?'' olmalıydı. Yazar biraz daha detaya girmiş ama, sorduğu sorunun öncesinde Kürt hareketinin   Türkiye sınırları içinde bir kurtuluş amacı var mı?sorusunun analizi yapılmalı?
 
Evet, aslında üzerinde çok durulmayan ve tartışılmayan bir konu bu. Kürt hareketi dört parçaya dağılmış Kürt varlığını bağımsız bir devlet altında biraraya getirme ütopyasını terk ederek Türkiye coğrafyasında Türk halkı ile ortak bir kaderi paylaşma arayışına girer mi; mümkün mü böyle bir şey?

Çok zor; hatta pek de mümkün değil.

Yaklaşık 40 yıllık bir silahlı mücadelenin amacı sadece Türkiye'deki Kürtlerle sınırlı olsaydı, bu konuda olumlu düşünebilmek mümkün hale gelebilirdi ama Kürt hareketinin amacı sadece Türkiye'deki Kürtler değil k! Üstelik dört devletteki Kürt dağılımının coğrafyası da buna pek izin verir halde değil. Sonra açarız bu konuyu.

Bir başka sorun, Türkiye sınırları içinde Kürt ve Türk halkının kaderlerini ortaklaştırmak, Aydemir Güler'in deyimiyle ''yolları birleştirmek'' pek mümkün değil; bence o tren de kaçtı! Kürt hareketi çoktandır ABDci, ABci bir bir siyaset tarzı ile çözüm arayışını yeğliyor.   O arayışın ülkeye nelere mal olduğu ve sonuçta sağlı sollu liberallerin öncülüğünde AKP ile birlikteliğin ülkeyi nereye getirdiği malum. Kürt hareketinin farklı bir siyasi perspektif geliştirmesi bu saatten sonra bana pek mümkün görünmüyor.

Önce yazı:


Kürtler hangi Türkiye ile Türkiyelileşecek? / Ender Helvacıoğlu


Kim iktidar olursa olsun, Türkiye iktidarının odak noktası batıdadır. İzmir kadar batının batısı demiyorum; ama en az Ankara kadar batıdadır. Kabaca odak noktayı İstanbul olarak belirleyelim. Elbette esas olarak coğrafyadan söz etmiyorum. Sosyo-ekonomik açıdan bakıldığında bu tespit çok daha geçerlidir.
Dolayısıyla bu odak noktada hakim olamayan bir siyasal güç Türkiye’de iktidar olamaz. En fazla Türkiye’yi bölebilir, ondan bir parça koparabilir.

Bu herkesin bildiği bir gerçektir ama ancak gerek şarttır. Türkiye’de iktidar olabilmek ve o iktidarı sürdürebilmek için batıya hakim olmak gerekir ama doğuyu da sağlama almak gerekir. Batıya hakim olmak gerek şartsa, doğuyu sağlama almak da yeter şarttır.

Kısacası iktidar için batı belirleyicidir ama o iktidar ancak batı-doğu ittifakı ile alınabilir ve korunabilir.
Yani Türkiye’de iktidar denklemlerinin başta geleni Türk+Kürt’tür. Bu denklemi sağlayamayan iktidar olamaz; olsa bile uzun süre koruyamaz. Kaldı ki, bu denklem 100 yıl önceye göre çok daha fazla geçerli, çünkü doğunun yarısı batıdadır artık.

Çok fazla düşünmüş ve araştırmış değilim ama sanırım bölgemizde böyle bir denklemin geçerli olduğu tek ülke Türkiye’dir. Örneğin İran’da iktidar olmanın Fars+Kürt diye bir vazgeçilmez denklemi olduğunu sanmıyorum. Irak ve Suriye için de Arap+Kürt denklemi ille gerekli midir, tartışılır. Ama Türkiye için bu denklem (Türk+Kürt) kesindir. Türkiye’nin bir özgüllüğüdür bu; büyük zorluklar yaratan ama doğru ele alınırsa büyük avantajlar yaratabilecek bir özgüllük…

“Ver kurtul” diyemezsiniz. Diyarbakır’ı verdiğinizde Ankara ve İstanbul’u da kaybedersiniz. “Ez kurtul” da olmuyor; ardımızda yüz yıllık bir deneyim var. Çünkü doğu ve Kürtler, ezilerek kurtulunabilecek çapı çoktan aşmış durumdalar. O halde tek çare kalıyor: Sev kurtul. İş emekçilere kalsa bu formülasyonu hayata geçirmek nispeten kolay olurdu. Ama emperyalistlerin cirit attığı, karşılıklı milliyetçilerin etkin olduğu ortamda bunu hayata geçirmek diğer formülasyonlar kadar zor. Gerçi ülkemizde ve bölgemizde hangi politik hedefe ulaşmak kolay ki?

***

Mustafa Kemal ve arkadaşları, son derece zor koşullarda, incelikli politikalarla bu denklemin gereklerini yerine getirerek iktidarı alabildiler ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdular. O dönemde Türk+Kürt denklemi sağlanamasaydı Sevr’de dayatılan koşullar bile korunamayabilirdi. Türkiye Cumhuriyeti, Türk-Kürt ittifakının ürünüdür.

İstanbul ve İzmir’in işgal altında olmasının getirdiği, o güne özgü geçici bir strateji değildi bu. Bütün belgelerden anlaşılıyor ki, Atatürk bu denklemi, kurulacak vatanın harçlarından biri olarak tespit etmişti. Bunları çok yazdık; bilindiğini varsayıyoruz.

Daha yakın zamana gelelim. Erdoğan ve AKP tarafından temsil edilen Siyasal İslamcı hareket de iktidarı bu denklemi -kendi meşrebince- sağlayarak alabildi ve klasik cumhuriyet rejimini yıkabildi. Cumhuriyeti yıkan güç, ABD yönlendirmesiyle oluşturulan AKP+PKK ittifakıdır (bu da bir tür Türk+Kürt ittifakı). Öte yandan Kürt siyasal hareketinin desteği olmasaydı AKP iktidarının sürdürülebilirliği de yoktu. En taze örnek, Haziran Direnişi sırasında yıkılmanın eşiğine gelen AKP’nin kimlerin geri çekilmesiyle iktidarını koruyabildiğidir.
Kısacası, devrimciler de, karşı-devrimciler de, emperyalistler de Türkiye’de iktidar olacaklarsa bunun vazgeçilmez koşullarından birinin Türk+Kürt olduğunu biliyorlar. Bu denklem günümüzde Irak ve Suriye’deki gelişmeler yüzünden çok daha fazla geçerlidir. Türk devleti de bu olguyu herkesten daha iyi biliyor.

***

Bu konuyla ilgili ikinci bir toplumsal gerçek, ülkemizde Türk+Kürt denkleminin (yani iktidar formülünün), doğunun batıyla değil, batının doğuyla ittifakıyla çözülebileceğidir. Yani asli ve öncü unsur batıdır, Türk’tür. Yukarıda verdiğimiz iki örnekte de (Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ve AKP’nin iktidarı alışı) süreç böyle ilerlemiş.

Bu olgudan türeyecek tipik politikalardan biri, Kürt hareketinin Türkiyelileşmesidir. Türk+Kürt iktidar formülü, Türkiyeli siyasal hareketlerin “Kürdistanlaşması” yoluyla değil, Kürt siyasal hareketinin “Türkiyelileşmesi” yoluyla sağlanabilir. Bunun sosyolojik alandaki kanıtlarından biri, ülkemizdeki iç göç hareketlerinin de bu yönde olmasıdır: Doğudan batıya, yani Türkiyelileşerek…

Bu gerçeği belki de tek kavramayan (veya kavramak istemeyen) odak, bir kısım Türkiyeli sosyalistlerdir. HDP bünyesine katılarak veya HDP kuyrukçuluğu yaparak HDP’nin Türkiyelileşmesi sağlanamaz. Bu eğilim giderek Türkiyeli sosyalistlerin “Kürdistanlaşması” sonucunu verir (verdi) ki bunun HDP’ye de fazla bir faydası yok.

Öte yandan Türkiye sosyalizminin Kürt sorununun çözümüne önderlik etme iddiasından (dolayısıyla iktidar hedefinden) vazgeçmesi anlamına gelir bu. Sosyalistlerin Türkçüleşmesi de Kürtçüleşmesi de, meydanı mevcut güçlü politik odaklara (iktidara ve emperyalistlere) terk etmek demektir.

***

Son 4-5 yıldır, yazının başından beri vurguladığımız sosyolojik olgulara ters bir süreç yaşandı. Birleşmeye ve sorunu çözmeye değil, ayrışmaya ve sorunu derinleştirmeye yönelik çatışmalı bir süreç…

PKK Kürt sorununu doğudan batıya yönelimli (Suriye’den Türkiye’ye doğru) bir politikayla çözmeyi denedi. Hendek savaşları ısrarı, büyük kentlerde canlı bombalar vb., Türkiye’yi ve Türkiye halkını bırakıp Kuzey Suriye’de ABD hamiliğinde bir devletçik kurma hedefinin uygulamalarıydı. Hatta bu yolda HDP bile feda edildi ve varlığı dahi tehlike altına girdi. Ama bu politika kayaya toslamıştır ve çıkmaz sokak olduğu ortaya çıkmıştır.

Türk Devleti de -tersten- benzer bir politika uyguladı. Savaşçı, ezip yok etmeye yönelik ve yöre halkının iradesini hiçe sayan (kayyumlar vb.) bir politika… Fakat devlet bütün köprüleri atmadı; örneğin HDP’yi kapatmadı.

Bu çatışmaya dayanan politika sürdürülebilir değildir. Hem Türk devleti hem de Kürt hareketi açısından. Önünde sonunda bir masa kurulacak; yakındır. 4-5 yıllık çatışmalı süreç, iki taraf için de, karşı tarafı masaya daha fazla yıpratmış biçimde oturtmanın “kara taktikleri” olarak kalacak.

Peki, bu nasıl bir masa olacak? Kim kurarsa onun masası olacak. Türkiye nasıl bir Türkiye olacaksa, masa da öyle bir masa olacak. Türkiye nasıl bir Türkiye olacaksa, Kürt hareketinin Türkiyelileşmesi de öyle bir Türkiyelileşme olacak.

Sosyalistler açısından tehlike burada; elbette fırsat da…



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 18.02.2019- 06:15


Kürt hareketinin yasal temsilcisi olan HDP'nin Türkiyelileşmesi konusu öncelikle PKK'den ayrışmasına bağlı. Kürt hareketinin iç ilişkilerini ve işleyişini bilmek pek de mümkün değil ama, HDP bu ilişkide kendini PKK'den ayırmadıktan sonra Türkiyelileşmesi hiç kolay değil. Ayrışabilir mi; PKK buna ne kadar izin verir konusu bir sorun; ayrışabilse bile daha sonra konsolide edebildiklerinin   milliyetçi kesimlerini Türk halkıyla ortak bir kaderlei oduğuna ve kurtuluşun ancak Türkiye coğrafi sınırları içinde birlikte olabileceğine ikna etmesi ayrı bir sorun. Bu yüzden ''Kürt hareketiyle yollar ayrışmıştır'' deniliyor ve bu yüzden ''Kürt halkını Kürt hareketinden soyutlayarak kazanmak gerekir'' deniliyor. 80'li yılların başından beri süregelen silahlı mücadele ve o mücadelenin savunageldiği etnik siyaset Kürt hareketini sosyalist hareketten koparmıştır ve radikal bir değişim de yaşanmadıktan sonra bir araya geliş mümkün olmayacaktır.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Proleter_Devrimci
[ Proleter_Devrimci ]

Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 19.01.2019
İleti Sayısı: 132
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

26 kere teşekkür edildi.
44 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: Proleter_Devrimci
Cevap Tarihi: 19.02.2019- 03:34


Sol içerisinden yapılan şu dört parçaya bölünmüş Kürt halkı analizini ve bunun üzerinden Kürt sorunun halli noktasında strateji üretilmesini anlamsız buluyorum. Türki halklarıda Orta Asya'da, Kafkaslarda, hatta Orta Doğu ve Balkanlarda birbirinden ayrı parçalar halinde yaşıyor. Şimdi Türk Sosyalistleride bu parçaları birleştirme adı altında Türkistan davası peşindemi koşsunlar yani.

Belki çok klişe olacak ama Kürt sorununun ve onun benzeri ulusal sorunların sosyalizm dışında bir çözüm yolu artık günümüzde bulunmamaktadır. Çözüm yolu olarak UKKTH öne sürülüyor ama Lenin bu kavramı bir ilke olarak savunurken, dünya halklarının yüzde 80'i batılı devletlerin sömürgeleri altındaydı. Dolayısıyla o süreçte UKKTH'nin savunuluşu, emperyalizme karşı, ezilen halkların sömürülüşüne karşı anti-emperyalist bir mücadele niteliği ve ezilen halkların işçilerinde ve köylülerinde Sosyalizme karşı bir sempati yaratma fonksiyonu taşıyordu. Belki Lenin döneminde bu olmadı. Fakat 2. Dünya Savaşı sonrası pek çok ezilen halkın bağımsızlığını kazanmasının maddi imkanları ortaya çıktığında, Sosyalistlerin savundukları UKKTH vasıtasıyla bu halklarda Sosyalist olmasa bile Sosyalizme meyilli devletler ortaya çıktı. Uzun yıllar batılı devletlerin sömürgesi olarak yaşamış ve yeni yeni bağımsızlığını elde etmiş ülke halklarında sosyalizmin bir ideolojik perspektif olarak popülerliğini arttırdı. Ayrıca bir sosyalist bloğun varlığı, ulusal hareketlerin ihtiyaç duyduğu maddi yardım olanaklarını mümkün kıldı.


Fakat artık bu dönem geride kaldı. Ortada ne Doğu bloğu ne de Sosyalist bir Çin var. Üstelik emperyalizmin ezilen dünya halklarına yönelik tahakkümü, (bir kaç istisna hariç) 19. yüzyıl ve 20. yüzyılın ilk yarısındaki gibi doğrudan askeri müdahale vasıtası ile olmuyor. Kapitalizmin ulaştığı evreye paralel olarak daha farklı araçlar geliştirildi. Mesela artık İngiltere'nin 19. yüzyıldaki gibi askeri gücü vasıtası ile kontrol ettiği devasa bir sömürge imparatorluğu yok. Bu sebeple bugün UKKTH, Lenin dönemindeki içeriğinden büyük oranda kopmuş durumda. Ayrıca Türkiye gibi 3. Dünya ülkelerinde UKKTH savunulduğu zaman, otomatik olarak demokratik müdahale adı altında Amerika ve Avrupa gibi küresel güçlerin faaliyet gösterebileceği ve demokrasi savunuculuğu adı altında müdahil olabileceği alanlar açılmış olunuyor. Bugün Suriye'nin Kuzeyindeki Amerikan mevzilenmesi bunun bir göstergesi değil mi? Zaten Yeni Dünya Düzeni adı altında sıklıkla vurgulanan ve bir ilke olarak savunulan, toplumda dinsel ve etnik çok kimliklilik yaratma tasavvuruda bu amaç doğrultusunda tasarlanmadı mı?


Bu sebeple Kürt sorununun ve diğer ulusal azınlık sorunlarının çözüm yolu, Sosyalizm mücadelesinin yolu ile doğrudan birbirine bağlıdır artık günümüzde. İkinci bir yol tercihinin varacağı yer ise Amerika'nın 3. dünya coğrafyalarına   yönelik emperyal tasarılarına konu mankeni olma tehlikesidir. Böyle bir niyet olmasa bile varılacak yer burasıdır.




Bu ileti en son Proleter_Devrimci tarafından 19.02.2019- 03:46 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.

Teşekkür edenler:   melnur [19.02.2019- 04:25],

Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 21.02.2019- 06:19


Sol içerisinden yapılan şu dört parçaya bölünmüş Kürt halkı analizini ve bunun üzerinden Kürt sorunun halli noktasında strateji üretilmesini anlamsız buluyorum. Türki halklarıda Orta Asya'da, Kafkaslarda, hatta Orta Doğu ve Balkanlarda birbirinden ayrı parçalar halinde yaşıyor. Şimdi Türk Sosyalistleride bu parçaları birleştirme adı altında Türkistan davası peşindemi koşsunlar yani.

Bu konunun üzerinde durmak gerekiyor sanırım. Özellikle sanalda bu konu çok işlendi ve Kürt hareketinin bu konudaki açıklamalarına soldan hiçbir tepki gelmedi. Kürt önderliğinin dört parçadaki Kürt nüfusu bağımsız   bir devlet altında birleştirme amacı solun UKKTH gereği desteğini gerektiriyormuş gibi bir algı köpürtüldükçe köpürtüldü.   20. yüzyılın başlarında bir halklar hapishanesi durumunda olan Rus imparatorluğunda bu konuyu bir çerçeveye oturtmak isteyen Lenin ve sonrasında Stalin'in çalışmalarını değişen koşul ve dünya düzenine hiç bakmaksızın sanki gözü kapalı destekleme zorunluluğu varmış gibi yorumlamanın koca bir yanlışlık olduğu gerçeği bir türlü anlaşılamadı. İçeride AKP gibi gerici bir partiyle iş kotarma süreci, dışta   Amerikan emperyalizminin güdümüne girmesi hiç önemsenmedi ve hep görmezlikten gelindi. Türkiye sosyalist hareketinin kayıtsız kalabileceği bir siyasi tavır mıydı bu? Ama sanalın kuyrukçuları için hiç böyle olmadı.   Kürt hareketi ne söylerse, ne yaparsa destek verildi, UKKTH böyle söylüyordu çünkü!

Bir ayrımı yapmak gerekiyor; Kürt önderliği istediği siyasi ve ideolojik bir tavrı benimseyebilir. Abdullah Öcalan'ın kardeşi Osman Öcalan'ın yıllar öncesinde söylediği gibi ''Amerika devlet kurmamıza izin versin, bölgede en güçlü müttefiği biz oluruz.'' mealinde sözlerini kendi mücadele anlayışının öncelikli bir ilkesi haline getirebilir. Buna hakkı da var. Kimin bir örgütün amacını belirleme gibi bir tavrı olabilir ki? İsterse Amerika ile, isterse AKP gericiliği ile iş pişirebilir. Kendi siyasi ve ideolojik doğrultusuna uygunluğu buralarda bulabilir. Bundan ''doğal'' ne olabilir? Ne var ki...


Ne var ki, biz sosyalistiz; bizim böyle bir vizyonun ve böyle bir siyasi ve ideolojik tavrın yanında olmamız beklenebilir mi? Bugün cumhuriyetin tüm kazanımlarını yerle bir ettiğini söylediğimiz AKP gibi bir partiyi ''iktidarda biz tutuyoruz'' söylem ve eylemlerine kayıtsız kalabilmek mümkün müydü? Sağlı sollu liberallerin güdümüne girmiş bir hareketin sonuçta her iki ''taraf''ta milliyetçiliğin yükselmesine yol açan siyasi doğrultusuna sosyalizmin kayıtsız kalması ve UKKTH gerekçesiyle desteklenmesi normal karşılanabilir miydi? Devletle çatışma/savaşma adına 20li yaşlarda gençlere pusu kurmak, silah sıkmak, ve sivil halkın bulunduğu alanlarda dahi bombalar patlatmaktan çekinmemek solun hangi çıkarlarına hizmet edebilirdi? Lenin'in UKKTH'sinin öncelikli   amacının ''halkları yakınlaştırmak'' gerçeğiyken Kürt hareketinin izlediği siyasetin ve kullandığı yöntemin böyle bir amaçla uzaktan yakından ilgisizliği bir yana, iki halk arasında duygusal bir kopuşa yol açtığını bile göremiyor muyduk?
Bu sanal dünyada biraz da sanallığın ürettiği cesaretle çok yanlışlar yapıldı. Liberal aklın   ürettikleri sol bir söylem olarak yorumlandı ve üzerine de internette bulunan ve Lenin'in çok farklı koşullarda söyledikleri eklenince oluşturulan iklim enternasyonalizm falan sanıldı. Enternasyonalizm adı altında savunulan şeyin burjuva kozmopolitizmi olduğu, solun böyle bir siyasetin yanında olmasının hiç de mümkün olmadığı bir türlü anlaşılamadı. Sola alan açmayan, tersine,   solu gerileten koşulları üreten bir iklimin sol tarafından desteklenmesi akıl almaz bir şeydi ve o akıl almazlık, yani sanalın kuyrukçuluğu yıllar boyu sürdü gitti.

Toparlayalım; Kürt hareketi kendine uygun gördüğü bir siyasi doğrultuyu seçebilir ve bu stratejileri gereği Amerikan emperyalizminin bölgedeki çıkarlarına uygun bir konumlanışı da yeğleyebilir. Bu noktada şaşıracak bir şey pek de olmamalı. Bölgede ikinci bir İsrail kabullenişi bir yerden sonra kendi inisiyatiflerindedir. Ama biz sosyalistiz. Bizim mücadelemiz Kürt önderliğinin amaçlarını gerçekleştirmek doğrultusunda bu tür gerici siyasi ve ideolojik yönelimlere destek olamaz. Mümkün değil.

Bir ekleme yapılacaksa, Kürt önderliğinin bu gerici siyasi ve ideolojik yönelimlerine karşı çıkmak kuyrukçu zihniyetin ezberindeki gibi Kürt halkına karşıtlık/düşmanlık değildir. Sorgulanması gereken, Kürt hareketinin siyasi yönelişlerine eleştirel yaklaşımı Kürt halkına düşmanlık olarak niteleyen bu kuyrukçu zihniyetin yıllardır süregelen solculuk ve enternasyonal olma iddialarının bizatihi kendisidir. Türkiye sosyalist hareketi sınıf mücadelesi yolunda bir sıçrama yapacaksa öncelikle bu safralardan kurtulmak zorundadır.




Bu ileti en son melnur tarafından 21.02.2019- 06:21 tarihinde, toplamda 3 kez değiştirilmiştir.
Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Kürt hareketinin AKP seviciliğinde son nokta melnur 2 5733 15.07.2016- 13:03
Konu Klasör Gericilerin dalaşması ve Kürt hareketinin tutumu proleter 0 3232 23.01.2014- 15:13
Konu Klasör Sosyalist strateji ile Kürt hareketinin stratejisi munzur 0 4011 10.06.2016- 12:34
Konu Klasör “Çözüm süreci” ve Kürt hareketinin tutarsızlığı spartakus 0 2908 02.09.2015- 02:17
Konu Klasör “Çözüm süreci” ve Kürt hareketinin çıkmazı proleter 0 2799 11.05.2015- 22:07
Etiketler   Kürt,   hareketinin,   Türkiyelileşmesi.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS