SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
İlk hedef demokrasi...           (gösterim sayısı: 2.174)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 14.03.2020- 03:54


İlk hedef demokrasi

Eski CHP Genel Başkanı Altan Öymen, Türkiye’de sol kavramının 1961 Anayasası ile gelişmeye başladığını belirterek “1961 Anayasası özgürlükleri getirdi. Hep vardı aslında ama legal olarak sol, bu dönemde Türkiye’ye giriş yaptı” dedi.
Resim Ekleme

Leyla Kılıç

Sol gücün, iktidara ve onun politikalarına karşı demokrasi için mücadele vermesi gerektiğini söyleyen Öymen, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi diye, dünyanın hiçbir yerinde örneği olmayan, sadece geçmişteki mutlak krallıklar gibi, padişahlıklar gibi rejimleri hatırlatan bir sistem getirdiler. Şimdi yapılması gereken şey, parlamenter sistemin eski eksiklerini de tamamlayıp demokratikleşme yoluna yeniden girilmesidir” diye konuştu. Öymen, sorularımıza şu yanıtları verdi:

- Sol, Türkiye’ye nasıl geldi?

Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna doğru, 1917’de Rusya’da ihtilal oldu. Çarlık bitti. Komünistler ülkenin büyük kısmında yönetimi ele aldı. Milli Mücadelenin başlangıcı sırasında durum buydu. Ve bu, Milli Mücadele’nin başlatılıp sürdürülmesi açısından önemli bir sorun oluşturuyordu. Çünkü Rusya’daki ihtilal karşıtları İngiltere tarafından destekleniyordu. Türkiye’nin doğu sınırlarındaki topraklarında da gene İngiltere tarafından desteklenen topluluklar vardı. Bu, Türkiye’nin güneyindeki topraklarına yerleşmiş olan, ayrıca İstanbul’u ve çevresini de kontrol altında tutan İngiltere ile müttefiklerinin, Anadolu’yu çepeçevre kuşatmakta olduklarının yeni bir aşaması sayılırdı. Rusya’nın ihtilalci kesimleriyle birlikte o “ortak düşmana” (İngiltere ve müttefiklerine) karşı işbirliği yapmaya başladık.

‘BİZ YETERİNCE EŞİTİZ’
- Peki, daha sonra Cumhuriyet döneminde Atatürk’ün gösterdiği devrimlerin ışığında sol kavramına nasıl yaklaşıldı?


Bir yandan aramız giderek iyileşti. Ama bir yandan da komünistlikten çekiniyorduk. O sıralar Türkiye’nin de komünistleri vardı. Onlar da “İşçi sınıfı birleşmeli, sanayideki işçi sınıfı gelişmeli” diyorlardı. “Sınıfsız bir toplum oluşana kadar, işçi sınıfı iktidar olmalı” diyorlardı. Türkiye’deki Cumhuriyetçiler de “Biz zaten imtiyazsız, sınıfsız bir kitleyiz. Cumhuriyeti ilan ederken biz tüm imtiyazları kaldırdık” diyordu. Ayrıca, sınıfların oluşması için sanayileşmenin olması lazım. Daha o da gerçekleşmemişti. Bunlara dayanarak Ankara hükümeti sözcüleri diyorlardı ki, “Biz komünistleşme aşamasına gelmişiz zaten. Biz yeterince eşitiz, proletarya diktatörlüğü sürecine ihtiyacımız yok...” Kısacası: İhtilalci Rus devletiyle uluslararası ilişkilerimiz çok iyi gelişiyordu. Ama iç politikada, bunun etkisi altında kalmak istemiyorduk.

- 1939 tarihinden sonra komünizme ve sola tavır alındı diyebilir miyiz?

1939’a kadar komünist Rusya ile uluslararası ilişkilerimiz hep iyi oldu. 1939’un ağustos ayında Ruslar iki bloka ayrılmış Avrupa coğrafyasında, İngiliz ve Fransızlarla daha yakın bir tutum içindeyken, birdenbire saf değiştirdi. Almanların yanına geçti. Dolayısıyla bizim de karşımızda yer aldılar. Bizden de Boğazların ortak savunulması başta olmak üzere, bazı taleplerde bulundular. O taleplerini Almanlara da ilettiler ve destek istediler. İkinci Dünya Savaşı sürecinde Rusya’nın yayılmacı politikası ve Türkiye’den talepleri nedeniyle komünizme ve sola bakışa karşı, Türkiye’de zaten var olan önyargılar daha da arttı. 1945’ten itibaren Türkiye’nin politikası antikomünist bir çizgiye yerleşti.

‘MOSKOF TEHLİKESİ VAR’
Türkiye’de gizli komünist partiler zaten geçmişte de vardı. O dönem kanunlar fazla müsait değildi, ama o partilere dahil olanlar belirlenirse ceza veriliyordu. Türk Ceza Kanunu’nun ünlü 141. ve 142. maddeleri vardı. Ama bazen o maddeler de yeterli sayılmıyordu. Mesela, Nâzım Hikmet de şiirleri, yazdıkları ve düşünceleri için suçlanan bir komünistti. Fakat şiirlerinin büyük bir kısmı, o maddelere göre suç sayılamazdı. Onun için başka kanunlar kullanılıyordu. O arada, “Komünistlik eşittir Moskova” denilerek sadece komünistliğe karşı değil, her türlü sola karşı, “Moskof tehlikesi var” diye bir algı da yaygınlaşıyordu. 1945 sonrası dünya savaşı bitince demokratikleşme yolunda adımlar atmaya başladık. Ama ülkede Rus tehlikesinden ötürü sıkıyönetim de sürüyordu. Rus tehlikesi ve komünizm söylemlerine karşı iktidar ve muhalefet, genelikle birlik içerisinde hareket ediyordu.

- İktidar ve muhalefet beraber hareket ederken ülkenin özgürleşme sürecinde basının bu konuya tavrı nasıldı?

Bu duruma rağmen, o konuda düşüncelerini yazmaya çalışanlar vardı. Tan gazetesinde Zekeriya Sertel, Aziz Nesin gibi isimler sol tandanslı yazılar yazmaya çalışıyordu. Nâzım Hikmet, Bursa Hapishanesi’nde tutukluyken şiirleri oradan dışarıya çıkıyordu. Elden ele herkes yazıp çoğaltıyordu. Tabii, en etkili olanlar onlardı. Mesela, ben de Ulus gazetesinde Cüneyt Arcayürek ile beraber çalışırken Nâzım’ın şiirlerini daktilo ile yazıp çoğaltarak yayanlar arasındaydık.

1961 ANAYASASI İLE SOL GELİŞTİ
- 1961 Anayasası’nın getirdiği özgürlükler, sol için bir çıkış yolu oldu mu?


1961 Anayasası özgürlükleri getirdi. Bu dönemde artık Nâzım Hikmet’in şiirleri, kitapları basılmaya, okunmaya başladı. Türkiye’de solun gelişmesi, 1961 Anayasası ile birlikte başladı diyebiliriz. Hep vardı aslında ama legal olarak sol, bu dönemde Türkiye’ye giriş yaptı.

- Peki, o sırada siyasi partilerin sola yaklaşımı nasıldı?

1965 seçimlerine geldiğimizde sosyalist çizgide bir yol izleyen Türkiye İşçi Partisi, Meclis’e girdi. 1965 seçimlerine çok az bir süre kala CHP kendini resmen “ortanın solu”nda bir parti olarak tanımladı. Ancak oyları az da düştü. 1969 seçiminde de 1 puan kadar oyu azalan CHP içinde, bunun “sol” söyleminin kullanılmasının sonucu olduğunu öne sürenler vardı. Bülent Ecevit’in tezi ise bunun tam tersiydi. “Biz devam edelim, bunu halka anlatabiliriz” diyordu Ecevit. 1973 seçiminin sonucu Ecevit’in tezini doğruladı. CHP, birinci parti çıktı. 1977’de ise oy oranını yüzde 40’ın üstüne çıkardı...

- Günümüzdeki sol anlayışını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sol, geçmişten bugüne bütün ülkelerde çeşitli aşamalar geçirmiş, çeşitli anlayışların adı haline gelmiştir. Türkiye’de ve dünyada bütün siyasi partiler “sol nedir” derken evriliyor. Sol katı bir kavram değil, toplumun ihtiyaçlarına göre evrilen bir kavramdır. CHP’nin çağdaşlaşma ilkesi de devamlı olarak “daha iyisini aramak” ilkesini hatırlatır. Siyaset bir “imkânlar sanatı”dır. Şimdiki deyimle “olanaklar sanatı”. Siyasetin gerektirdiği bazı gelişmeler karşısında “Sol bozuluyor” endişesiyle karalar bağlamamak gerekir. Solun temeli sağlamdır. Yüzyıllarca süren çizgisi kolay kolay değişmez.

- Şimdiki siyasi sahneye baktığınızda solun iktidara tavrı nasıl olmalı?

Bugün Türkiye’nin en önemli meselesi, demokrasinin temel ilkelerinden tamamen uzaklaşmış olmasıdır. Önce demokrasiyi yeniden yerine oturtmak lazım ki, demokrasi içinde öteki sorunları çözelim. Bunun önemi giderek daha da artıyor. Çünkü Türkiye demokrasiden o kadar uzaklaştı ki, şimdiki kuşaklar demokrasinin nasıl olduğunu unuttular. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi diye, dünyanın hiçbir yerinde örneği olmayan, sadece geçmişteki mutlak krallıklar gibi, padişahlıklar gibi rejimleri hatırlatan bir sistem getirdiler. Şimdi yapılması gereken şey, parlamenter sistemin eski eksiklerini de tamamlayıp demokratikleşme yoluna yeniden girilmesidir. Bu, demokrasiye inanmış olan herkesin ilk hedefi olmalıdır.

- 31 Mart seçimlerinden sonra CHP’nin yerel yönetimlerde sol ve sosyal demokrat belediyecilik anlayışı ile kendini göstermesi, toplumun solu benimsemesi için bir adım mı?

Ülkemizin demokrasi tarihinde benzeri örnekler çok görülmüştür, merkezi iktidarın değişmesi süreci, çoğu defa yerel yönetimlerde başlar. Birçok ilimizde, ilçemizde, son yerel seçimlerde ortaya çıkan sonuçlar, o sürecin başladığını gösteriyor. Merkezi iktidar da bunun farkında olduğu için, muhalefetin kazandığı belediyeleri düşman gibi görmektedir. Onların başarılı olmasını önlemek için demokrasi dışı metotlara başvurmayı sistematik bir şekilde sürdürmektedir. İstanbul seçimlerini talimatlarla iptal ettirdiler. Toplum haklı olan taraftan yana, öyle bir tavır aldı ki... 23 Haziran seçimlerinde ortaya muazzam bir fark çıktı. Türkiye, yakın geçmişinde, demokrasinin güç dönemlerini de gördü. Ama demokrasinin varlığının gereği gibi olduğu, demokratik mekanizmaların işlediği zamanlar da yaşadı. Neticede çok önemli bir tecrübe birikimi var. Şimdiki belediyelerin göstereceği performans, mutlaka genel seçimlere yansır ve demokrasimizi yeniden kazanmamızı da sağlar.

https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ilk-hedef-demokrasi-1727156



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 16.03.2020- 05:28


Tekrar tekrar altı çizilmeli, demokrasi kavramı solun asla vazgeçmeyeceği bir kavramdır. Liberallerden farkımız demokrasi mücadelesinin merkezi bir mücadele olmayacağı, demokrasi mücadelesinin topluma daha fazla iş, ekmek ve özgürlük getirme konusunda kendi başına bir yeterlilik taşımadığı gerçeğidir. Ve üstelik gericiliğin kurumlaşmaya ve sistemleşmeye çalıştığı bir ülkede demokrasi mücadelesini önemsizleştirecek her türlü yazı, söz ve eylem gericiliğin hanesine bir artı olarak geçecek, gericiliğin havuzunu genişletmekten başka bir işe de yaramayacaktır.

Türkiye'de cumhuriyet yıkılmıştır, yeni ve eskisinden farklı bir rejim yürürlüktedir. Siyasi iktidar var gücüyle bu rejimi sürekli kılacak bir arayış içinde ama bu mümkün değil. Toplumun yarısından fazlasının karşı olduğu bir rejimin kalıcılık kazanması da mümkün değildir. Bu rejim insanlarımıza acı ve zulüm dayatmakta, geleceği karartmaktadır. Bir an önce gönderilmesi ve ortamın/koşulların ''normalleşmesi'' gereği vardır. Solcular, sosyalistler bu sürecin dışında kalamazlar. Kalmamalıdırlar. Cumhuriyet ve aydınlanma düşmanlığı ekseninde gerici bir siyasi anlayışla demokrasi ve insan hakları hayalleri içinde olanların hayallerinden uyanması, gerçeğe dönmesi ve önyargılarından silkinmesi gerekiyor.


Aynı yanlışı yapmamalıyız.

İkinci bir yanlışın peşine düşmenin adının trajedi olduğunu tarih söylüyor bize.




Bu ileti en son melnur tarafından 16.03.2020- 05:28 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 20.03.2020- 06:58


Bu ''demokrasi'' konusunda gerçekten sorunluyuz. ''Sınıfsaldır'' diyerek kestirip attığımızda ekonomideki özel mülkiyetçiliğin sürdüğü faşizm, veya askeri diktatörlüklerle bir Batı Avrupa modeli demokrasi anlayışını eşitlemiş, aynılaştırmış oluruz. Ve her şeyden önce ne kuramın kendisini ve ne de yaşanan süreci anlamış oluruz. Hep aynı şeyi yinelemek durumunda kalıyorum; ezbercilik kolaycılıktır ve öğrenmemize de anlamamıza da engel oluşturur. Ya da tersi, anlayamadığımız ve sorgulayabilme becerisinden yoksun olduğumuz için kolaycılığı ve ezberciliği yeğliyoruz. Hele bir de Lenin veya Marks başta olmak üzere bir yerleri de referans gösteriyorsak, ''demokrasi sınıfsaldır ve amaç devletin sınıfsal yapısını değiştirmektir''e kilitlenir.

Samimiyet olsa belki ciddiye alınır ama bu zihin yıllarca ''oylar HDP'ye'' demişse, ve HDP belki de CHP'yle yakınlaşmasa hala ezberini sürdürecekse, bu söylenenleri ciddiye alabilmek mümkün olabilir mi? Bizde de benzer tartışmalar yapılmıştı; ''Solun amacı hükümeti devirmek değil, iktidarı almak'' gibi bir yaklaşım da aslında samimiyetsiz bir yaklaşımdı. Bir solcunun bunları söylemesi mümkün değildir. Yaşanan süreci değerlendirme dışı bırakan akıl dışı bir söylem bu.

Ezbercilik sadece kolaycılıktır. Anlamayan bir zihnin anlamadan anlatma çabasıdır ve çoğunlukla ''saçma komiklik''le sonuçlanır. Çünkü sorgulama içermez. Çünkü koşulları analiz edemez, karşılaştırma yapamaz. Farklı koşullarda yeniden üretim diye bir yaklaşım bilmez. AKP gericiliğinin devleti ele geçirmeye çalıştığı koşullarda ''AKP'yi değil iktidarı...'' diyebilmenin AKP'den yana bir konumlanış olduğunu anlamamak mümkün değildir. Ama ısrar ve inatla sürdürülüyor ve savunuluyorsa benim aklıma samimiyetsizlik ve ''gizli AKP'cilik''ten başka hiçbir şey gelmez.

Ya da şu ''demokrasi'' ve ''sınfsallık'' konusundaki Lenin referansları...

Rusya 1905 devrimi öncesinden başlayarak sokakları kaynayan bir koca imparatorluk... 1905 devriminden sonra yetkilerinin bir bölümünü yitiren çarlık halen iktidardır ama süreç, sokaktaki ayaklanmalar, savaşın kitleler üzerinde yarattığı olumsuzluk ve ekonomideki bozukluklar   monarşinin er geç yıkılacağını da göstermektedir. Neden; çünkü iktidarı değiştirecek ve çarlığı tarihin çöp tenekesine gönderecek güç bir türlü ''uslanmıyor''. Şubat devriminden önce yurt dışındayken ''herhalde ömrümüz Rusya'da bir devrim görmemize olanak vermeyecek'' diyen Lenin sonrasında çok kısa bir dönemde iki devrim daha görüyor. Biri Şubat, diğeri Büyük Ekim devrimi...

Devam edelim; Lenin'in en önemli özelliği her koşulu sosyalist devrimle ilişkilendirmektir. Menşevik Martov bu niteliği için ''rüyasında bile devrimi görür'' demiştir. Lenin Rusya'nın artık bir devrime doğru gittiğini gördüğünde Şubat devrimini yeterli görmüyor çünkü koşulların sosyalist devrime uygunluğunu da görmüştür. Savaş ve kıtlık şubat devrimine rağmen kitlelerin muhalefetinde bir azalmaya yol açmıyor. Lenin de bu koşullarda kitlelerde bu hoşnutsuzluk sönümlenmeden bir tercihte bulunmak zorunda kalıyor. Ya demokrasi diyerek burjuva hükümeti destekleyecek, ya da ''sovyetler iktidara'' diyerek sosyalizmden yana tercihte bulunacaktır. O koşullarda ve üstelik Petersburg ve Moskova sovyetleri de menşeviklerden bolşeviklere geçmişken sosyalizmi burjuva demokrasisinin önüne koyuyor...Doğrusu da odur; o koşullarda gerekli olan ve bir sosyalistin içinde yer alması gereken mücadele tipi de odur.

Şimdi bu nesnelliği o spesifik koşullardan soyutlayarak sanki önemsizmiş gibi, sanki faşizmle herhangi bir askeri diktatörlük veya örnekse dinci bir faşizm aynı şeylermiş gibi yorumlamak samimiyeti bıraktık, basit bir mantıksal yaklaşımla bile ilişkilendirilebilir mi? Böyle bir mantık olabilir mi? Sanki 1917 Nisan günleri yaşanıyor? Sanki komünistler toplumsal alanda siyasi iktidarı alabilecek bir güç halindeler? Sanki sokaklar ve caddeler demokrasi tercihinin tükendiğini anlayan milyonlarla kaynıyor?

Yok böyle bir şey. Siyaset iki seçenekle yoğruluyor; biri gericiliğin sürmesi ve kurumlaşması diğeri bu gericiliğin iktidardan uzaklaştırılması... koşulların uygunluğu kadar bir demokrasiye ve parlamenter yola dönmek. Başka bir seçenek var mı, sosyalizm bir seçenek mi? Bunun için diyalektiğe falan da gerek yok, basit bir Aristo mantığı bile yeterli.

Sosyalistler bu koşullarda dahi sosyalizmin önceliğini bırakmamalı, sosyalizm ötelenmemeli. Örgütlenme ve kitlelerle buluşma sevdaları bu koşullarda da sürdürülmeli, ama bu durum AKP gericiliğinin karşısına dikilmek ve toplumsal muhalefete   bu konuda destekten kaçınmak anlamına gelmez ki?

Üzerinde durmaya bile gerek yok. Ezberciliğin şaşkınlığı ve anlamazlığı deyip geçelim ve asıl soruyu soralım;

Neden böyle oluyor?
Örnekse daha dün   ''enternasyonalist komünist''ken yarım yamalak da olsa ''AKP'yi geriletmek için'' gerekçesine sığınıp, ''oylar HDP'ye'' denir de ve bugün neden   ''devrimci komünist'' pozlarda ''demokrasi değil, devrim'' der ve ekler ''Lenin söylüyor''...

:)
Komik değil mi?
Ama sadece komik değil.
Bu normal olmayan davranışların ardında mutlaka başka şeyler vardır...
Mutlaka...




Bu ileti en son melnur tarafından 23.03.2020- 03:38 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.

Teşekkür edenler:   Proleter_Devrimci [22.03.2020- 04:56],

Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 23.03.2020- 04:26


Dönüp dolaşıp aynı noktaya geliyoruz, samimiyet! Solcu olabilmenin temel önceliği sevgiden geçiyor, samimiyetten ve içtenlikten. Dürüst olmaktan geçiyor, yalan söylememekten ve bir de bunlara eklenmesi gereken bir şey var ki, o da, insanları, özellikle yoldaşlarını aldatmamaktan geçiyor... Bunlar yoksa solcu olunamaz. Mümkün değil.

Sorun şurada: Hepimiz için geçerlidir, insan ne kadar çok şey okursa, öğrenirse o kadar da bilmediği bir şeyler olduğunun farkına varır.   Bilmek, öğrenmek sadece bildiği konusunda bir farkındalık yaratmaz ve aynı zamanda ne kadar çok şey bilmediği konusunda da bir kapıyı sonuna kadar açar. Bu yüzdendir, tek bir kitaba bile sahip olmayan birinin çeşit çeşit kitaplığı olan birinden daha az bilmediği şeyler olduğunu sanması... Bu yüzden samimiyet şart...Bu yüzden yalan dolan bir solcunun dudaklarından dökülmemeli..Bu yüzden karşındakini aldatma çabası solcuda olmamalı... Bilgi bir şekilde ve zamanla elbette olabilir ama tıpkı enseyi karartmamak gibi iç'i de karartmamalı...

Anlamak, kavramak içselleştirmek de önemli kuşkusuz. Liberaller sürekli atış menzilimize giriyorsa, dünün solda gözüküp te bugün liberal saflarda yer alanlara -deyim yerindeyse- burun kıvırıyorsak...-bunun nedeni demokrasiyi savundukları için değil, gelişip gelişemeyeceği, koşulların uygun olup olmadığı bir yana, demokrasiyi olur olmaz öznelerle geliştirebileceklerini sanmaları ve bu yolda burjuva demokrasisiyle dahi en küçük bir dirsek temasının bile olmadığı zihniyetlerin önünü açtıkları ve muktedir hale getirdikleri içindir.   Bu noktada sosyalist solun demokrasiyle bir sorunu da var. Türkiye'de sosyal demokrasiyle sosyalistler arasındaki en önemli fark da bu. Kuramsal açıdan tartışmalı bir konu olmakla birlikte spesifik örnek üzerinden gidilecekse, özellikle sözde sol, sosyalist ve dahi enternasyonalist forumlarda düşmanlaştırılan şey, Kürt hareketinin ve içinde yer aldığı ittifakın dışında kalan siyasetlereydi. Ulusalcılık da özellikle liberaller tarafından bu anlamda kullanılıyordu. Karşıtlar sağlı sollu liberaller tarafından demokrasi düşmanı şeklinde kodlanıyordu. Doğru değildi, AKP ve cemaat ortaklığı   Ergenekon'la başlayan süreci demokrasi aşk'ı nedeniyle değil, devleti ele geçirme amacıyla başlatmıştı ve çeşitli davalarla bunu sürdürüyor ve sonlandırmak istiyordu.Başardılar da; sonra devleti yönetme konusunda birbirlerine düştüler, o ayrı...

Şunu söylemek istiyorum. Demokrasi sosyalist mücadeleye bağlı olarak yürütülen, yürütülmesi gereken bir mücadeledir. Sosyalistler için merkezi bir mücadele olmamakla birlikte sosyalistlerin önemsizleştireceği bir konu asla değildir. İkisi arasındaki farkı anlayabiliyor muyuz?

O zaman mesele yok...



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Sosyal demokrasi mi devrimci demokrasi mi? melnur 2 1027 29.08.2022- 08:41
Konu Klasör ''Hedef Kandil'...'' melnur 0 2603 07.06.2018- 11:05
Konu Klasör İran ABD üssünü hedef aldı melnur 6 2054 08.01.2020- 08:57
Konu Klasör Yeni hedef Fenerbahçe mi? özgür 2 3615 27.09.2013- 11:45
Konu Klasör Hedef, savaş konsepti ile MHP oyları… dayanışma 1 3818 29.07.2015- 10:02
Etiketler   İlk,   hedef,   demokrasi.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS