SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Sosyalizm mi; peki ama nasıl?           (gösterim sayısı: 2.689)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 30.03.2020- 04:55


Corona'dan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak; bu kesin.

Pek çok ülkenin, özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin ''dibe vuracağı'' benzetmesi ağır kaçacaksa sözcüğü hafifletip, çok zorlanacağı diyelim ve bu koşullarda, bu fırtınayı atlatma konusunda gerçekten farklı, kapitalizmin hiç de sıcak bakamayacağı önlemlerin gündeme geleceği, olmadığında, yapılamadığında kapitalizmin bünyesine ekonomik planlama gibi bir olgunun yerleştirilememesi durumunda dünyanın bir kargaşa ve kaos dönemine gireceğini, ama ne yapılırsa yapılsın böyle bir süreçten kapitalizmin sağ çıkamayacağı, kapitalizmin klasik piyasa ekonomisine monte edilecek yapay payandalarla kapitalizmi yaşatabilmenin mümkün olmadığı, çözümün mutlak surette merkezi planlamaya dayalı bir sosyalizm olduğu gerçeği...

Gerçeklikten uzak bir yorum sayılabilir mi?
Ve Osman Çutsay'ın SOLportal'daki yazısını bu şekilde mi okumak gerek?
Fatih Yaşlı'nın da değindiği gibi, Rosa'nın bir yüzyıl önceki öngörülerinin insanlığın önüne bir somut seçenek olarak geldiği bir tarihsel dönemeçte mi bulunuyoruz?
Kapitalizmin insanlığı getirip bıraktığı nokta bu mu?
Gerçekten de ''Cehennemde son mevsim''i mi yaşıyoruz?






Bu ileti en son melnur tarafından 31.03.2020- 15:56 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 30.03.2020- 04:56


Cehennemimizde son mevsim? - Osman Çutsay

Bırakın 2008'den itibaren Avrupa'nın da boğazını sıkan finans krizini, 1929 ve sonrasını bile gölgede bırakacak bir krizden geçiyor dünya kapitalizmi. Bunu sadece kapitalizm düşmanı “kötü niyetli bizler” söylemiyoruz. Kapitalizm yerine demokrasi, özellikle de bizdeki azgelişmiş uşakların ağzının suyunu akıtan şu saçma sapan “Avrupa demokrasisi” meftunları da söylüyor. O demokrasinin sahipleri zaten son derece açık yürekli. Durum, vahim.

Ancak durum sadece zayıf halka Türkiye ve benzerlerinde değil, zenginliğin en merkezinde, metropollerde de vahim. Misal: “Jeoekonomik güç” Almanya, ki Türkiye ekonomisi göbeğinden ona bağlıdır, öncü sarsıntıları etkisiz kılmaya çalışıyor. Başarılı olması çok zor. Hatta mümkün değil. Birçok şeyin altüst olacağı şimdiden ortaya çıktı.

Gerçekten de bu yapının (“neoliberal AB ve demokrasilerinin”) yerle bir olacağını, sosyalizmin en kanlı bıçaklı düşmanları, ana akım medya ve yüz binler satan bestseller yazarları da kabulleneli çok oldu. AB'nin neoliberal darkafalılığın dışına çıkması ise tanımı gereği mümkün değil.

Aralarında faşistoid ve yer yer faşist AfD tipi partilerin teorisyenleri de var. İktidara gelmeyi düşündükleri ve yeni bir faşizm türünü masaya ve büyük sermayenin akıl defterine sürmeye çalışacakları anlaşılıyor. Örneğin eskisi kadar antisemitik olmayacakları kesin. Kitapları, YouTube'daki hesapları pek revaçta. Ortalık Carl Schmitt'ten geçilmiyor. Bazıları Brecht'i bile kullanıyor...

Peki bütün bu kargaşanın nedeni, tek bir virüs olabilir mi?

BİZE BİR “KEÇİ” LAZIM

Kimileri için, sermaye diyelim, nedeni koronavirüste aramak, son derece işlevsel. Böyle bir günah keçisi olmazsa, halkların başbelası olduklarını itiraf etmek zorunda kalırlar ki, bunu yapamazlar. Dolayısıyla bu bahaneye dört elle sarılmaları, “eşyanın naturasına” uygundur. Yalan da değil; ortada bir hain virüs var. Somut, ortada. Ama rasyonel düşünebilenlerin, özellikle de sosyalizmi tek çare sayanların, yine de bu gerekçeyi ciddiye alması mümkün değil.

Bu, ne demek mi? Bu, hızla derinleşen yeni krize sosyalizm (başta “merkezi plan”) dışında çare arayanların, büyük yıkımın bizzat yaratıcıları arasında olduğunu kabullenmeleri demek.

Biraz ağır olacak, ama söylemek zorundayız: Bu krizin yaratıcıları ve sürdürücüleri arasında, sosyalist bir kopuş ve yeniden kuruluş dışında, daha açığı sosyalist bir iktidar dışında arayışı olan muhalifler çok önemli bir ağırlık taşıyor. Sosyalist cumhuriyetlerin yıkımını çeşitli gerekçelerle göbek atarak karşılayanlar ve onların demokrat mirasçıları mesela. Biz, buralarda çok sık “1917 ortadan kalkarsa, onun bir sonucu olarak doğmuş 1923 de ortadan kalkar, er ya da geç” demiştik. Benzer bir kaderi sosyalizm sonrası Avrupa da yaşayabilir. Neyse...

Biz bugüne bakalım ve soralım: AB'nin kaymağını yiyen ve koronavirüsle mücadelede bazı aklıevvel muhaliflerin hayranlığını pek erken kazanan bir metropol, Büyük Almanya, gerçekten masum mu? Ortada finans sektörünü çok aşan, reel ekonomiyi vuran bir kriz var. (2008 krizinden farkı burada zaten: Reel ekonomi ve efektif talep bombalanıyor.) Alman ekonomisi, AB'yi sanayisizleştiren bir korkunç güçtür; hatırlatmış olalım. Karşılıksız trilyonlarca dolar ve avronun dünya piyasalarına yağdırılmasını önerenler, başta bir önceki Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi, “Yoksa 1920'lerden beter duruma düşeriz” diye ağlaşıp duruyor. Aynen böyle söyleyebiliyorlar.

Dünyayı karanlık, çok karanlık bir dönemin beklediğini başka nasıl itiraf etsinler?

Bu karanlığın ve eli kulağında depremlerin nedeni olduklarını bizzat ilan edecek halleri yok ya.

Sosyalizmden arta kalmış bir dünyada, büyük yıkımın ceremesini yoksul halkların ve hanelerin daha “rahat” çekeceğine, yani “demokratik terbiyeden geçmiş” kitlelerin büyük bir sorun çıkarmayacağına inanıyorlar. Ama korkularına engel olamıyorlar.

O zaman ne olacak? Er ya da geç, kendiliğinden bir sosyalizm mi gündeme gelecek? Böyle bir şey olmayacağını, cehennemin sürgit bir nitelik kazanacağını jakoben geleneğin sürdürücüleri 1902'den beri (“Ne Yapmalıcılar”) söylüyor ve yazıyordu. Ömürleri sosyalizm adına sosyalist deneyimlere küfretmek veya en azından ilenmekle geçmiş bugünün demokrat uşakları, masaya bir 21'inci yüzyıl sosyalizmi mi sürecek? Avrupa demokrasisinin ventili “Sol Parti” komedilerinin ve onun kanlı komedyenlerinin biri bitmeden diğeri azgelişmiş ülkelerde de masaya sürülmüyor mu?

Zayıf halkalardaki kopuşu engellemenin bir başka yöntemi olmadığı biliniyor çünkü. Her geçen gün daha da derinleşen bu son krizin, gerçekten sosyalist bir meydan okuma ve atılım dışında, “barışçıl” bir çözüm şansının bulunmadığını kimler kabullenebiliyor? Türkiye'ye bakalım: Türk ve Kürt sosyal demokratlarının, daha doğrusu bu oluşumların en üst yönetim katlarındaki mafya çeteleri arasında kendisine yer bulacağını sanan muhalif solcuların, buralarda kendilerine bir yer buldukları açık da, herhangi bir çözüm bulduklarını kim söyleyebilir? Maliyeti yoksul halkların sırtına yükleyen bu şımarıklar, muhalifmiş gibi piyasada dizginleri elinde tutmaya çalışıyor. Sadece bizde değil, zengin mutfağında da...

DEMOKRASİLERDE FAŞİZAN ÖNLEMLER

Emperyalist demokrasilerin merkezlerinde, daha önce kimsenin aklına bile gelmeyen önlemler alınıyor, sokağa çıkma yasakları ilan ediliyor; sağlık sistemlerinin, mesela 2011 sonrasında İtalyan sağlık sisteminin nasıl çöktüğüne akıl erdirmeye çalışıyorlar. O sağlık sistemi daha önce yeterliymiş, öyle deniyor. Fransa ve İspanya gibi büyük ekonomiler kağşamaya başladı, Almanya bile havlu atmak üzere. Sorun mu?

Şu: İnsanlar eski reel sosyalist deneyimleri daha sık hatırlıyorlar. Kriz derinleştikçe, reel sosyalizme küfürle solculuk yapmak zorlaşacak. Çünkü o beğenilmeyen reel sosyalizmin böyle basit sorunları nasıl çözdüğü akıllara daha sık geliyor. Reel sosyalizmin kırıntılarıyla emperyalist dünya sistemine eklemlenen Rusya ve Çin bile metropolleri sarsıyor. Sosyalizmin yüz akı kalabilmiş küçük Küba manşetlerden inmiyor insani başarılarıyla.

Kapitalizmin anayurdunda (Avrupa) ve kulağı geçen boynuz ABD'de, müthiş bir korkunun halka yayıldığını görmezlikten gelemeyiz.

Ya Türkiye?

Zayıf halka Türkiye'de sistem pek beklemediği bir depremle karşı karşıya artık. Bizim gibi sosyalizm delisi muhalifler bile “Yıkıcı bir depremde bu İslamcıların iktidarda kalmaları mucize olur” diye düşünürken, bir virüsün tüm ülkeleri vurduğunu gördük. Yıkıma tanık olan kapitalist yolcu “solcular”, metropollerdeki gibi, zayıf halkanın kurtuluşunun milliyetçi, “ılımlı laik” sosyal demokratların elinden olabileceğine iman etmiş durumdalar. Sosyalizm dışında her şey mubah yani. Solculuk adına...

BORÇ BATAKLIĞINDA PATLAMA

Burada hep bağırdık: Bu krizin ha bugün ha yarın patlayacağını, emperyalist-kapitalist sistemin borç batağında debelendiğini, bir yıkımın kaçanılmaz olduğunu herkes biliyordu. Uluslararası Ödemeler Bankası (BIZ), hani Basel'deki şu “merkez bankalarınının merkez bankası”, 2008'deki borç krizinden bu yana , borçlanma oranında dünya GSYİH'sının yüzde 180'inden yüzde 220'sine tırmandığını ilan etmişti. Bu işin gizlisi saklısı yok. Bu borçların, yani korkunç tutarlarda bir parasal sermaye birikiminin değersizleştirilmesi veya “etkisiz hale getirilmesi” şart. Ölümden söz ediyoruz, dikkat.

İnsanların, şirketlerin, devletlerin borç toplamıdır burada söz konusu olan. Bunu paraya şöyle tercüme edebiliriz: Sistemdeki paranın reel karşılığı, yani mal ve hizmet cinsinden bir karşılığı yok. IMF, yıllardır kendi jargonu içinde, borç dağının dünya ekonomisinin üzerine yıkılacağını bağırıp duruyordu. Benzer bir parasal sel baskını ve sonuçları için 1920'lere bakılması gerektiği kapitalist yolcu yorumlarda da çok sık vurgulanıyor.

2008'den beri bitemeyen krizde bütün devletler delirmiş gibi bu borçlanma ateşini harlı tutmak zorunda kaldılar. Bugünü hazırladılar.

Borçlanarak, yani karşılıksız para yaratarak dünya ve Türkiye ekonomisinin sürdürülmesi, acaba bir virüs sayesinde imkânsızlaşıverir mi? Yoksa koronavirüs, zaten çökmüş piyasaları küresel ölçekte daha da dağıtmış olmadı mı? O zaman işsiz-gelirsiz milyonların kira veya ipotekli kredi ödemeleri yapması mümkün değil. Turizm zaten yerle bir. Sadece bu birkaç sektör ve onlara bağımlı sektörler, sistemin altüst olmasına yeter de artar bile.

Yine biz: Türkiye ekonomisinin sıfırladığını herkes görüyor. Ama Almanya Avrupası'nın da kendisi yardımı muhtaç haldedir. Sorun, bu.

Aslına bakılırsa, İslamcı Erdoğan ve diğer tüccar imamlar, demokratik metropollerden farklı bir yol izlemiyor. Bakmayın birbirlerinden hoşlanmadıklarına. Sonuçta kendilerine günah keçileri yaratmak zorundalar. Bir kayıkçı dövüşüdür siyasetten anladıkları. Hepsi kirli ve kanlı bitecek bir cepheleşme maskaralığı içinde “medar-ı maişet motorunu” yürütmeye çalışıyor.

Küresel finans krizinin ilk patladığı 2007-2008 dönemecinden sonra (ve hâlâ) devletler, gerek bankaları gerekse benzeri alacaklıları, milyarlar dökerek kurtarmadı mı? Şu son birkaç haftada ABD ve AB'de piyasalara yağdırılan trilyonlar, ki bu bombardımanın arkası da var, söz konusu “reçetenin” güncel ve küresel olduğunu gösterdi. İslamcısı, Hıristiyan köktencisi, neofaşisti, yeşili, liberali ve sosyal demokratı, hepsi, aynı ipe asılıyor.

O zaman piyasaları yeni trilyonlar, yani yangınımızı yeni benzinler bekliyor.

SAVAŞ VEYA İÇSAVAŞLAR ZAMANI

Tekrar olsun: Sistemi kurtarmaya çalışanlar ve sistem içi bir kurtuluş olduğuna iman edenler, hep birlikte bir sermaye imhası yaratmak zorundalar. Bu, savaş demek. İsteyen sürekli içsavaş olarak da anlayabilir. Deflasyondan hiper enflasyona geçileceğini herkes bir biçimde söylüyor; bu, nasıl sonuçsuz kalabilir ki? Kitlelerin her daim sessiz bekleyeceği de bir başka masal.

Bütün bu söylentiler, “bulgular”, sisteme karşıymış gibi yapan bestseller yazarların elinde kitaplaşıyor. Birkaç haftalık bir sürede kitabı aniden Almanca konuşulan dünyanın yayın barometresi sayılan “Der Spiegel Bestseller” listesine ikinci sıradan giren bir kitap ve yazarı, bizleri neyin beklediğine bir örnektir. Sosyalizmi bir barbarlık olarak gören Markus Krall'ın “Yurttaş Devrimi” diye de çevrilebilecek kitabı (“Die bürgerliche Revolution”), güya sisteme karşıymış gibi konuşlanıyor, tipiktir, ama tek derdi bu gidişle Avrupa'nın İslamcılarla birlikte antifaşistlerin, yani komünistlerin eline geçmesidir. Uyarısı ona. Merkel'e düşmanlığı da ondan. Yalnız değil: Max Otte, Marc Friedrich, Matthias Weik, Dirk Müller vs. hep benzer tellerden çalan “sistem muhalifleri”. Peynir ekmek gibi satılıyor kitapları. İngiliz, Fransız, İtalyan pazarlarında da benzerleri veya ruh ikizleri çok olmalı. Türkçeyi şimdilik bırakalım.

Dedik ya, ortalık Carl Schmitt karikatürlerinden geçilmiyor.

Büyük sermaye çok korkuyor. Tek şansının bu sol gibi duran-vuran, ama sosyalizm düşmanı şu düzen içi sol olduğunu iyi biliyor. Zaten de oradan işliyor.

Koronavirüsün asıl anlamını buradan başlayarak sorgulayabiliriz. Her durumda, hızla derinleşen bir ekonomik ve toplumsal krizin içindeyiz. Bu cehennemin çıkışında cennet falan da bulunmuyor. Sınıflı toplumlarda cehennemin biri biter diğeri başlar. Sosyalizmsizliğin kaderidir.

https://haber.sol.org.tr/yazarlar/osman-cutsay/cehennemimizde-son-mevsim-283885



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 31.03.2020- 15:54


Osman Çutsay'ın zaman zaman sertleşen üslubu dışında söylediği hemen her şeye katılmamak mümkün değil. Kapitalizm artık sorun çözemez bir hale geldi ve insanlığın bundan sonraki kurtuluş mücadelesi sosyalizm doğrultusunda olacak; bu kesin. İyi ama sosyalizm mücadelesinin, daha doğru bir tanımla sosyalizmi toplumsal bir güç haline getirme çabası nasıl olacak? Sosyalizm mücadelesi örgüt/parti dışında zaten pek mümkün değil. Bir de, sosyalizm mücadelesini bilimsel sosyalizmi savunmayan örgüt/partilere yanaşarak yapabilmek hiç mümkün değil. Bir de buna sosyal medyanın ortaya çıkardığı olanakları kullanarak keskin komünistlik, enternasyonalistlik taslayanların yaptığı gibi, sağdan soldan buldukları alıntıları çoğu kez de anlamadan papağan gibi tekrarlamak hiç değil...

Sosyalist mücadele öncelikle nesnelliğe uygun bir tavır almakla mümkün. Sosyalist mücadele herşeyden önce samimi olmak, yalanı dolanı elinin tersiyle itmekle olur.   Bunlar yoksa, yapılamıyorsa kendine yararı olmaz ki, başkalarına ve sosyalist mücadeleye olsun; geçelim.

Osman Çutsay'ın tepkilerine hak vermemek mümkün mü? Ama artık bu tür yakınmaların da ötesine geçmek gerek. Örnekse, Leninist demokratik merkeziyetçiliğin gevşetilmemesinin Türkiye koşullarında partiyi bir çekim merkezi olmaktan çıkardığı eleştirilerine yanıt vermek ve bu konularda bir arayış içine girmek   gerekmiyor mu?

Evet, sosyalizm; tartışmasız sosyalizm. Ama nasıl bir siyasetle ve nasıl bir parti yönetim şekliyle? Bence artık bir an önce bu konuları önceliğimize almanın zamanı geldi de geçiyor.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 02.04.2020- 14:20


Sosyalizmin nasıl gerçeklik kazanacağı sorusu, daha somut olarak siyasal devrim perspektifinin ne olması gerektiğiyle doğrudan ilişkili bir sorudur. Sosyal demokratlar/sosyalistler bu soruya ''demokrasi yoluyla'' yanıt verirler. Devrimci sosyalistler yani bilimsel sosyalizmi/komünizmi rehber edinenler ise devrim sözcüğüyle yanıt verirler. Yani radikal bir tavırla, zor kullanarak ve gerektiğinde şiddet de kullanarak. Demokrasi diyerek yanıt verenler bir süreç içinde toplumsal sistemin giderek daha demokratik bir yapı kazanacağı ve işçi sınıfıyla emekçi kesimlerin zaman içinde hem kapitalizmin ve sosyalizmin ne olduğu konusunda bilinçlenerek toplumsal/sınıfsal çıkarlarının   farkına varacakları ve hem de toplumsal ve siyasal alanda da bir güç haline gelerek barışçıl bir biçimde sistemi dönüştürebilecekleri kanısındadırlar.

Bilimsel sosyalizmi devrimci bir yöntemle savunanların asıl kendilerine sormak durumunda kalmaları gereken soru da budur; nasıl? Siyasal iktidar nasıl ele geçirilecek; nasıl bir zor?   Devrimci ( ve sosyalist) bir örgütün fokocu veya benzeri bir silahlı mücadelesiyle   mi? Demokrasi yoluyla değilse, nasıl?

Şurası kesin, hem reformist dediklerimizin ve hem de devrimci bir yöntemi savunanlarımızın mücadelesi herşeyden önce belli bir bilince sahip kitleye ihtiyaç gösterecektir. Lenin'in söylediği gibi, diğer parametreler var olsa bile sınıfın/kitlenin ''eskisi gibi yönetilmeme iradesi'' ortaya çıkmadıkça sosyalizme/devrime yönelik bir süreç işleyemez. Dolayısıyla ister reformist kanatta veya ister devrimci bir stratejiyi savunanlar olsun mutlaka halkın kazanılmasından yana bir siyasal tavır göstermek zorundadırlar. Sosyal demokratların komünistlerden daha fazla kitle kazanabilme potansiyeline sahip olmasının nedenini de bu farklı tavırlarda görmek gerekir. Özellikle reel sosyalizmin çözülüşüyle birlikte emekçi kitlelerin sınıfsal çıkarları daha çok ekonomik alanla sınırlı hale gelmiş, komünizm hem riskli ve hem de uzak ve kendisini doğrudan çok da ilgilendirmeyen bir gelecek haline dönüşmüştür. Bu yüzden sosyaldemokrasi/sosyalizm, başka bir adlandırmayla PODEMOS, SYRİZA ve ÖDP gibi oluşumlar sol, sosyalizm dendiğinde daha ilgi çeken ve daha önde olan örgütlenmelerdir.

Sosyal demokratların, sosyalistlerin siyasal iktidar bağlamında demokrasiyi bir yöntem olarak gördüklerini biliyoruz, peki bilimsel sosyalizmin siyasi iktidar perspektifi konusunda bu kadar net konuşabilmek mümkün mü?

Hemen her konuda olduğu gibi bu konularda da ezbercilikten uzak bir Marksist kavrayışa ve dolayısıyla çözümlemeye ihtiyaç var. Anlama çabası, samimiyet ve mantık bu yüzden olmazsa olmazımız haline gelmeli...



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Proleter_Devrimci
[ Proleter_Devrimci ]

Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 19.01.2019
İleti Sayısı: 132
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

26 kere teşekkür edildi.
44 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: Proleter_Devrimci
Cevap Tarihi: 04.04.2020- 10:25


Lenin, marksistlerin, diğer ilkel ve ütopik sosyalizm biçimlerinden farkının, tek bir mücadele biçimine bağlı kalmamaları olduğunu söyler. Bu doğrultuda Marksizm, kesin olarak herhangi bir mücadele biçimini reddetmez der. Belirli bir mücadele biçimiyle kendisini sınırlayamayacağını söyler. Dolayısıyla Lenin, Sosyalizm mücadelesinin ''nasıl ve ne şekilde'' olacağı sorusunuda basmakalıp reçetelerle veya modellerle ifade etmez. Bu doğrultuda Lenin'e göre Sosyalist hareketin mevcut durumunun ve varolan koşulların genel bir değerlendirmesi yapılmadan, nasıl bir mücadele ve politika yürütüleceğine evet ya da hayır cevabını vermekte mümkün değildir.

Sosyalizm, somut koşulların somut tahlilidir. Dolayısıyla ideolojik olarak referans noktasını hayatın gerçekliğinden alır. Mevcut durumda diyalektik olarak ana çelişkiyi tespit ederek bu doğrultuda mücadele yöntemini ve politikasını belirler. Fakat kimi sol düşünür ve fraksiyonlar, bunun tam tersi bir şekilde hayatı, teoriye uydurma çabası içindeler. Hayatın gerçekliğinden, ne olması gerektiği ile mevcut durumda ne olabileceği arasındaki somut gerçekliği göz ardı ederek hareket etmekteler. Bu da çoğu zaman keskin bir söyleme sahip olan ama yaşamdan kopuk bir yaklaşımı beraberinde getirmektedir.




Teşekkür edenler:   melnur [04.04.2020- 11:23],

Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 04.04.2020- 11:56


Tek bir mücadele biçimine bağlı olmamak konusu Engels'te de var. O dönemdeki mücadele biçimi ''barikat savaşları'' şeklindeydi ve devrimci çevrelerde ''general'' lakaplı Engels'in bu mücadele biçimine sıcak bakmadığı biliniyor. Fidel Castro'nın sanırım BBC'ye verdiği bir demeçte benzer yorumları var.

Lenin Rusya'da ''ayaklanma'' şeklindeki mücadele biçiminin de genel bir teorisini yapmamıştır. Rusya'da Bolşeviklerin iktidarı ele geçirme sürecini de doğrudan emperyalist savaşın varlığına bağlamıştır. Emperyalist savaş bir yandan içerdeki toplumsal muhalefetin süreklilik kazanmasına yol açmış ve bir yandan da kendi aralarında çatışan emperyalizmin Rusya'daki sürece etkin müdahalede bulunamamasına yol açmıştır. Dolayısıyla ''somut koşulların somut çözümlemesi'' bir referans noktası gerektirmeden solcuların, sosyalistlerin içselleştirmesi gereken bir ilke haline gelmelidir.


Altını bir daha çizelim, sosyalizme ulaşma konusunda demokrasi veya zor yöntemini savunanların önceliği kitle kazanımı, kitle iradesidir. Kapitalizmden sosyalizme geçişin olmazsa olmaz kuralı budur. İşçi sınıfı, emekçi kesimler içinde bulundukları nesnel koşullara muhalif hale gelmedikçe ve bu muhaliflik bir ''isyan''a dönüşmedikçe   proletarya iktidara gelemez. Bu koşul ortaya çıkmadıkça öncüler ( KP'ler) nesnel koşullara rağmen siyasal devrimi gerçekleştiremezler. Dolayısıyla kapitalizmin geliştiği ve uzlaşmaz sınıfların ortaya çıktığı bir nesnellikte fokoculuk ve benzeri öncülük iddiaları da geçersizdir.   'Fokoculuk yoksa nasıl' sorusunun yanıtı öncünün propaganda ve ajitasyonudur. Bu koşullarda öncü/komünist partilere yüklenmek de anlamsızdır.Toplumun ve sınıfın ekonomik mücadeleden bile geri durduğu koşullarda sosyalizmin toplumsal bir güç haline gelememesinin nedeni olarak öncüyü (KP'leri) göstermek, bu yüzden doğru değildir.





Bu ileti en son melnur tarafından 05.04.2020- 16:01 tarihinde, toplamda 3 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 07.04.2020- 07:31


Sosyalizmi savunmak önemli. Daha güzel bir dünyadan yana olmak, kapitalizmin doğanın ve insanın düşmanı olduğunun bilincinde olmak çok önemli. Ülkemizde tarihsel gericilik damarının 80 faşizminin becerileriyle etkin hale geldiği, iktidar olup,muktedirleştiği ve de rejimi değiştirerek dinci gericiliği kurumlaştırmaya çalıştığının bilincine varmak ve böyle bir konjöktürde nasıl davranılacağını, nasıl bir konumlanış alınacağını kavramak ve bu bağlamda cumhuriyet ve aydınlanma değerlerini sahiplenmek de aynı şekilde önemli. Özetle dünyada ve Türkiye'de neler olup bittiğini, neleri geride bırakmamız,   aşmamız ve neleri sahiplenerek neyi hedeflememiz gerektiğinin berraklaşması yönünde çaba harcamalıyız. Bu süreç önü arkası netleştirilmemiş ezberlerle yürütülemez. Bu tür tavırların toplumda bir karşılığı olmadığını, insana ve onun gündelik hayatına dokunmayan reçetelerin artık hiçbir işe yaramadığını ve toplumda bir karşılığı bulmadığını artık farketmeliyiz...

80 faşizmi ve ardından reel sosyalizmin çözülüşüyle birlikte toplumsal alanda bir bulanıklık meydana gelmiştir. Yeni ve farklı bir konjöktürde solun gerilemesi, hem toplumsal alandan çekilmesi ve hem siyasal alanda etkisizleşerek belirsizleşmesi etkiyen ideolojik güç olarak sağlı sollu liberalizmi öne çıkarmıştır. Bu dönem aynı zamanda hem   dünyada ve hem de ülkemizde ''ılımlı'' İslam'ın iktidar olma süreciydi. Denendi ve olmadığı, olamayacağı görüldü. Yine bu dönem, soldan sağa savrulan Kürt hareketinin de içinde yer aldığı ittifaklar dönemiydi. Dinci gericilik tarihinde belki de ilk kez bu kadar öne çıkartılıyor, siyasal ve toplumsal destek görüyor, muktedir olma yönünde devasa hamleler yapıyordu. Dönem ''Kemalist vesayeti'' yıkma, Kemalist ve Stalinist jakobenizmi tarihin çöplüğüne gönderme, halklara özgürlük getirecek bir demokrasiyi ülkeye, bölgeye ve hatta dünyaya yerleştirme dönemiydi. Her şey çok güzel olacaktı; sözde sol sosyalist forumlarda yazanların da, dönemin cumhurbaşkanı da aynı şarkının sözlerini terennüm ediyordu. Evet, her şey çok güzel olacaktı ve bu kutsal ittifakın dışında kalan herkes, her parti ve örgüt de ötekileştirilmiş, düşmanlaştırılmıştı. Sürecin bu şekilde işlemeyeceği, işin doğasına aykırılık taşıdığı, gerici öznelerden ileri doğru hamleler beklenmesinin tarihi bir hata olacağı o zamanlar bir türlü anlaşılamadı. Şimdilerde ne kadar anlaşıldı o da ayrı bir konu...

Hatırlayalım o günleri, analiz edelim, yok saymadan nerelerde hatalar yaptığımızı kavrama yönünde bir çaba içinde olalım. Sosyalizm, evet, ama öylesine bir süreçten geçtik ki, üstümüze bulaşmış kirlerden arınmadan ve temizlenmeden hiçbir şey olmamış, hiçbir hata yapmamış ve karanlığın muktedir olmasında bizim de bir katkımız yokmuş gibi davranarak...-olmaz! Mümkün değil. Hatırlayacağız ve öz eleştiri yapacağız! Yanlışları göreceğiz. Sosyalizm, komünizm, enternasyonalizm falan... Hiçbir şey olmamış gibi rol kapma, rol üstlenme çabası içine girerek ve   yeni yeni maskeler takmaya çalışarak kimi inandırabiliriz ki!

Evet, sosyalizm; daha güzel bir dünyanın kurulabilmesinin başka bir yolu yok. Toplum, emekçi kesimler, işçi sınıfı bu süreci yaşayacak ve kendince bir bilinç de oluşturacaklar. Ama sınıfa nasıl bir sosyalizm ve nasıl bir süreç konusunda ahkam kesip kendince yön verme çabasında olmaya soyunanların da kendilerine bir çeki düzen vermeye çalışmaları gerekmiyor mu?   İşte o zaman bence anlamı olacaktır bu soruyu sormanın; ''sosyalizm mi, peki ama nasıl?''



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Peki komünistler Taksim'e nasıl çıktı? umut 2 3741 03.05.2015- 16:39
Konu Klasör Biz bu hale nasıl geldik, nasıl kurtulacağız? melnur 3 2544 18.01.2020- 09:43
Konu Klasör Bu nasıl bir zihin yapısı, nasıl bir ruh halidir böyle... melnur 1 2445 13.05.2020- 13:17
Konu Klasör sosyalizm ile reel sosyalizm arasında ne fark var yura 5 14118 23.03.2014- 12:22
Konu Klasör Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm melnur 19 16420 30.08.2013- 00:25
Etiketler   Sosyalizm,   mi;,   peki,   ama,   nasıl
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS