SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
2021’de yapacaklarımızı ne rastlantıya ne sürprize bırakalım...           (gösterim sayısı: 2.245)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 01.05.2020- 11:43


2021’de yapacaklarımızı ne rastlantıya ne sürprize bırakalım
Aydemir GÜLER

1 Mayıs 2020’de alanları tıka basa dolduramayışımızla üzmeyelim kendimizi. Gelecek yılı hazırlayalım şimdiden. Yani soygun faturalarını geri aldırtalım yağmacılara. Fabrikaları, kargo işçilerini virüse teslim eden alçaklardan hesap soralım. Çoğalalım. Örgütlenelim. 2021’de yapacaklarımızı ne rastlantıya ne sürprize bırakalım.

Resim Ekleme
Türkiye’de 1 Mayıs kutlamaları nasıl bir özet izlenim bırakıyor zihinlerde? Aşağıdaki tablonun gerçekliğe yakın düştüğünü kabul edeceksinizdir.

Birincisi en eski 1 Mayıslarımız. Yan yana çok dilli pankartlar. Ermeni, Arap, İbrani alfabelerinin kol kola girmeleri. Bugünden bakıldığında, çok eski, bugünlere benzemeyen ama köklerimize ilişkin romantik bir duygu salgılayan dönemler. Güzel ama o günlerdeki işçi sınıfımızın birikiminin sınırlı olduğunu da biliyoruz ve bu romantizme sınır koyuyor.

Resim Ekleme

Sonra görselsiz ve yasaklı 1 Mayıslarımız. Nisanın son haftasında komünistlerin Sanasaryan Hanında konuk edilmeleri. İllegal TKP bildiri çıkartmış mı? Merak ve tedirginlik. Kendince başka bir tür romantizm bu da… “1930 tutuklamaları, her zamanki gibi, 1 Mayıs arifesinde ve 1 Ağustos’un eşiğinde olmuştur. Ve yine, onlarca orta düzey teşkilat üyesi komünist ve devrimci işçinin yanı sıra, Saim, Nihat, Sakov, Nazmi, Nail [Tayyareci Cemal], Mümtaz, Asım ve Refik [Reşat Fuat] gibi Merkez Komitesi üyeleri de tutuklanmıştır…” (Erden Akbulut [derleyen], Dr.Şefik Hüsnü Deymer, Yaşam Öyküsü, Vazife Yazıları, Sosyal Tarih Yayınları, İstanbul, Şubat 2010, s.50)

Aynı sınır kendini hatırlatıyor. Güçsüzmüşüz…

Peki 1976 sürpriz midir? DİSK’in 40 yılı aşkın süredir devam eden geleneğinin başlangıç günüdür 1 Mayıs 1976. Günlerden Cumartesi. Yer Taksim… Her zaman egemen güçlerin saplantısının adresi olan İstanbul’un ve dolayısıyla ülkenin, o zamanlar herhalde en büyük ve bugün de dahil olmak üzere en önemli meydanı. Ta 1961’in aralık ayında İstanbul İşçi Sendikaları Birliği yöneticilerinin vali ve Emniyetle Taksim tartışması yaptıklarını, sonunda Saraçhanebaşı’na rıza gösterdiklerini biliyoruz… 1 Mayıs 1976 Cumartesi günü düzenin Taksim paranoyasını zıplatmış olmalıdır.

DİSK 1975’te bölgesel mitinglerin başarısını gözlemlemiş ve çıtayı 1 Mayıs için açık alana, üstelik Taksim’e çıkartmıştır. 76 1 Mayısı'nın sürpriz olduğunu nasıl düşünebiliriz?

DİSK demişsek, belirleyici sendika Maden-İş’tir ve Maden-İş 1974’teki kongresiyle birlikte dönemin Türkiye Komünist Partisi’nin belirlenimi altına girmiştir. O yılın başında Atılım kararı alan TKP’den söz ediyoruz. 1976 1 Mayısı sürpriz falan değildir.

Resim Ekleme
Elbette 1960’larda kitleselleşen sol vardır arkasında. 12 Mart bu birikimi bir süreliğine baskılamış, acımasızca kanını dökmüş ama etkisizleştirememişti. 1975’te 1 Mayıs Türkiye Sosyalist İşçi Partisi tarafından Tepebaşında kitlesel bir salon toplantısıyla kutlanacaktı. Aslında işçi sınıfının birlik, mücadele, dayanışma “bayramı” elli yıllık aradan sonra 1975’te geri dönmüştü. Demek ki 1 Mayıs 1976 Cumartesi günü Taksim’de on binlerin toplanması ne sürprizdi ne rastlantı. 1970’lerin görkemli kutlamaları komünistlerin politik mücadelelerinin doğrudan ürünüdür.

70’lerin Taksim geleneği ise aslında üç yıllıktır. 1977’de o güne kadar görülmüş ve meydana sığması imkânsız en büyük nicelik Taksim’e yürüyordu. Saraçhane mitinginin, 15-16 Haziran’ın kitlesellik rekorları bir kez daha kırılmış oluyordu. Onlarcamızın katledilmesi bundandır. Egemen güçler bu yürüyüşü durdurmak için bir 1 Mayıs gününü kırılma noktasına çevirdiler. Çok güçlüyken ve güçlenmemizin önü açıkken bir 1 Mayıs günü kanlar içinde yenilginin başlangıcına tanık olacaktır…

Türkiye burjuvazisi sınıflar mücadelesini bundan böyle olabilecek en sert biçimlerde sürdüreceğini ve emekçi halkın hareketini ne pahasına olursa olsun engelleyeceğini ilan ediyordu. Günlerden Pazar’dı.

Devrimci ve komünist hareketimiz bu meydan okuma karşısında savunmaya çekilerek daha yeni sergilediği birikiminin hakkını veremeyecekti…

1 Mayıs nedir Türkiye işçi sınıfı için, bizim için? Mücadelenin bayramıdır elbette. Lakin bir de en ağır yenilginin başlangıç tarihidir…

1978 1 Mayısı'nda Taksim’e damga vuran “TKP’ye özgürlük” sloganıdır. Bu resim burjuvazinin kanlı saldırılarına rağmen “bu iş daha bitmedi” anlamına mı gelmektedir?
Resim Ekleme

1979 onurlu direnişler sayfası olarak görünebilir. İstanbul’daki devlet yasağını Türkiye İşçi Partisi deler. TKP belirlenimli sendikalar İzmir’de, diğer kimi sendikalar Bursa’dadır. Güçsüzlüğümüz geri dönmektedir. Darbenin ayak sesleri duyulmaktadır artık.

En eskiler, görselsizler, şanlı yıllar ve “kanlı karanlık.” 1930’lu yıllarda tutuklama önlemi alan devlet 1980’lerde, 90’larda kurşunlamayı tercih etti. 1960-1980 aralığında büyük bir gövde gösterisi yaptıktan sonra yenildiğimize göre burjuvazinin bu davranışını da yadırgayamayız… 1996’da Sosyalist İktidar Partisi Taksim’in kapılarını meşru bir korsan eylemle ve polis şiddeti karşısında dağılmayan bir kararlılık sergileyerek açar. Aynı gün Kadıköy’de üç emekçi katledilir…

Güçsüzdük ve ilerleyen yıllarda egemen güçlerin hep 1 Mayıs günlerini kriminalize etmeye öncelik verdiklerine tanık olduk. 1 Mayıs bir simge gündü. Ama solda kimileri 1 Mayıs’ın yalnızca bir simge olduğunu, güç dengelerinin fotoğrafını vereceğini, mücadelenin kendisinin o güne indirgenmesininse dostlar alışverişte görsün anlamına geleceğini atlıyorlardı. Belki de “dostlar alışverişte görsün”dü. Sendikaların üye kaybının önüne geçemeyeceksin, ama 1 Mayıs… Emekçilerin hak kayıpları durdurulamayacak, ama 1 Mayıs… Solu kâh CHP’nin kâh AKP’nin kuyruğuna takmaktan başka strateji geliştiremeyeceksin, ama 1 Mayıs…

1 Mayıslar devrim ve sosyalizmi gerçekçi bulmaz olan solcuların elinde, sosyal demokrat sendikaların sağcı sendikalarla buluşma çabalarının içinde bir tür aklanma, günah çıkarma gününe dönüştürülmek istenmiştir. 364 gün sınıf işbirliği, 364 gün sosyalizme inançsızlık, 1 gün devrimcilik… Elbette olmadı. İşin kötüsü yalnızca bu yaklaşım kurumların yöneticileriyle sınırlı kalmadı. 2000’lerin büyük kitlelerin buluştuğu Taksim 1 Mayısları, katılan yüzbinler açısından da giderek nostaljik bir güne dönüşüyordu. Bu 1 Mayıslarda işçi sınıfının komünist partisi başka bir sesi yükseltmeye gayret etti. Ancak güç dengelerini değiştirebildiğimiz ana gelebildiğimizi söyleyemeyiz.

1970’lerin topu topu üç adet 1 Mayıs mitinginin son 30 yılın 1 Mayıslarından daha fazla iz bırakması da rastlantı değildir.

Madem öyle 1 Mayıs 2020’de alanları tıka basa dolduramayışımızla üzmeyelim kendimizi. Gelecek yılı hazırlayalım şimdiden. Yani soygun faturalarını geri aldırtalım yağmacılara. Fabrikaları, kargo işçilerini virüse teslim eden alçaklardan hesap soralım. Karantina günlerini sağa sola beton dökmek için fırsat sayan gözü dönmüş kapitalistleri durduralım. Çoğalalım. Örgütlenelim. 2021’de yapacaklarımızı ne rastlantıya ne sürprize bırakalım.

https://sol.org.tr/haber/2021de-yapacaklarimizi-ne-rastlantiya-ne-surprize-birakalim-3134




Bu ileti en son melnur tarafından 01.05.2020- 11:46 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 02.05.2020- 08:51


Bayram coşkusu, bayram yabancılaşması - AYDEMİR GÜLER

Yaptığımız her kutlama, yaptığımız her anma bizi en az bir adım ileri taşısın. Yapılmadan öncesi ile yapıldıktan sonrası arasında emekçilerin kendilerini nasıl hissettiğine, solun güç biriktirmesine ilişkin pozitif bir değişim olsun.


Sınıf mücadelesinde simgesel tarihler vardır. 1 Mayıs gibi, 8 Mart gibi, Ekim Devrimi’nin yıldönümü veya Nazizmin yenilgiye uğratıldığı gün gibi, Paris Komünü’nün yıldönümü gibi. Bunlara her ülkenin politik tarihinden oraya özgü günler eklenir. Her yerde…

Bunlar kutlanır, anılır.

Diğer kuşaklar için çok da farklı olduğunu zannetmiyorum, ama ben kendi yaşıtlarım için konuşmakla yetineyim…

Bir de “resmi yıldönümleri” vardır. Çocuk denecek yaştayken bunlardan bir heyecan duyuyorduk galiba. Ama ortaokul, lise çağında resmi bayram tatille özdeşti artık! Gençlikten, ergenlikten falan değil. Yabancılaştırmışlardı bizi! Soğuk yüzlü, “resmi”, vazife icabı yapıldığı üstünden dökülen işler en hafif deyimle can sıkıcıydı. Kimsenin rolünü inandırıcı biçimde oynamadığı kötü bir senaryonun parçası olmamız isteniyordu. Kaytarıyorduk veya sıkılıyorduk.

Daha sonra politize olanlarımız o yabancılaşılmış kutlama veya anmalara konu olan, ama aslında tarihsel olarak gayet değerli günlere anlam yükleme denemelerinde bulunduk. Ne bileyim, 19 Mayıs’ın, o resmi koflaştırmanın dışında emperyalizme karşı mücadelede bir yeri vardı. Cumhuriyet halk için büyük bir ilerlemeydi. Resmi ağızlarda öğütülüp değersizleştirilen bu yönleri, punduna getirip dillendirmek politik bir faaliyet olmuştu bizim için. Sonuç almamız biraz zordu, çünkü şimdi resmi geçit töreni olacaktı ve kaytarmanın zamanıydı!

Aradan bayağı süre geçti. “Eski Türkiye” dediklerini tasfiye ettiler. Yerine konanın ne olduğu sezildiğinde, bizim eskiden beğenilmeyen yıldönümlerine halk kendisi akmaya başladı. Artık ulusal kurtuluş ve Cumhuriyet’in kutlu günleri birer halk günü!

Başa döneyim… Bizim de, yani solcuların da sahip çıktığı ve gerçek anlamını açığa çıkarmak istediğimiz bayramlar bir yana, bir de tamamen bizden doğup gelen günlere…

Ne yazık ki, bizim günlerimiz de bir yabancılaştırma operasyonuna maruz kalabiliyor!

Sakın eski sosyalist devletlerden söz edeceğimi falan düşünmeyin. Sovyetler Birliği’nin bayram kutlama görüntülerine laf etmek için kendini bilmiyor olmak da yetmez. Küba'da bayram gösterilerinin halkın değil devletin kutlamaları olduğunu düşünmek için halk denilen şeyden uzak kalmış, devlet nedir bilmemiş olmak gerekir.

Benim dahil olduğum, benden önceki ve sonraki bir dizi solcu kuşak olarak hep birlikte “bayram yabancılaşmasının” dik alasını, Türkiye’de neredeyse 30 yıldır yaşıyoruz.

Bildiğimiz film dönüyor: Örneğin 1 Mayıs’ın ortak yapımcıları kimlerse her birinin temsilcisi ille çıkıp konuşacak. Kimsenin dinlemediğini bile bile. Kendi örgütlü üyelerinin alanı dolduran kitlenin azınlığı olduğunu göre göre. Üstelik o kitle örgütlerinin dokuları son derece zayıf olduğu için, tabanlarının alana girmeleriyle çıkmaları arasında geçen süre çoğunlukla birkaç dakika olduğu için, yapacakları konuşmaların kime yapıldığını bilmeye bilmeye! Resmi gün ya, kuraldır, konuşulur. Buyurun yabancılaşmaya!

Haksızlık etmeyeyim, her zaman böyle olmayabilir. Daha somut söyleyeyim. Örneğin son zamanların sendikal, izinli, yasal 1 Mayıs mitingleri kesinlikle böyledir.

Devletten izin çıkmadığı zamanlar olayın başka bir yabancılaşma türüne kaydığı da olmuştur. Çoğu kere, sol, egemenlerin 1 Mayıs’ı bir “suç günü” olarak topluma resmetme tuzağına balıklama atlamıştır. Sınıfın birlik-mücadele-dayanışma günü, emekçi kitlelerinin kendi sorunlarıyla, yaşamlarıyla ve hayalleriyle bağlantısını kuramayacakları bir itiş kakışa dönüştürülmüştür.

Bu akışın dışına çıkıp politik olarak anlamlı bir şeyler deneyen bölücüdür, kibirlidir; bazen de hain!

Anlam, içerik… Bayram coşkusu olsa olsa bu kavramlardan çıkar. 1 Mayıs 2020 örneğin. Kapitalizmin virüs karşısında bile paranın peşinden koşması, işçilerin zenginlik üreten bir makinanın dişlilerinden öte değer taşımadıklarının ilan edilişi… Bunlar kapitalizmin insanlığın sırtından atılmasının yaşama hakkı kadar acil olduğunu kanıtlamıyor mu? 1 Mayıs 2020’nin içeriği bu düzenin yıkılması çağrısını güçlendirmekten başka neyle ölçülebilir? Bu yoksa, yabancılaşma kaçınılmazdır. Sıkılırsınız, kaytarmaya meyledenleriniz çıkar…

Yanlış anlaşılmasın, 1 Mayısları düzenleyen kurumların yöneticileri çoğunlukla iyi niyetli, hatta devrimci insanlar olabiliyor. Bu dostları asık suratlı lise müdürlerine benzetmiş olmak istemem. Öyle bir çağrışım olmasın diye, ben somut bir ölçüt önereyim: Yaptığımız her kutlama, yaptığımız her anma bizi en az bir adım ileri taşısın. Yapılmadan öncesi ile yapıldıktan sonrası arasında emekçilerin kendilerini nasıl hissettiğine, solun güç biriktirmesine ilişkin pozitif bir değişim olsun.

Bu ölçütü gözetmeden yapılan işler için Türkçede “dostlar alışverişte görsün” diyoruz. Bu ölçütün gözetildiği her örnekte ise devrimci coşku üretiyoruz. Siz siz olun, coşkunuzu yitirmeyin. 2 Mayıs’ta kendinizi 30 Nisan’dan daha ileride hissediyorsanız doğru yoldasınız demektir.

https://sol.org.tr/yazar/bayram-coskusu-bayram-yabancilasmasi-3267



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Benzer konu yok
Etiketler   2021’de,   yapacaklarımızı,   rastlantıya,   sürprize,   bırakalım.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS