SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 9 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   3   4   5   [6]   7   8   9   >   son» 
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.06.2021- 07:54


Bir üstte sözünü ettiğim tartışmadaki ilk yorumum şöyleydi: ''...sosyalizmi savunmak ne zamandan beri dinci faşizmi sıradanlaştırmak haline geldi? Böyle yaparak sosyalizmin güncel hale geleceğini mi sanıyorsunuz, anlamıyorum. Sosyalist mücadelenin faşizme karşı aynı zamanda bir demokrasi mücadelesi olduğunu neden yitiriyoruz?''

Verilen yanıta göre ikincisi de şuydu:

''Arkadaş burjuva demokrasisi dinci olanıyla ve askeri diktatörlüğüyle kapitalizmin yönetim biçimiyle özdeş yorumlanamaz Sınıf mücadelesi demokrasi mücadelesini içerir. Liberaller gibi değil. Sosyalistler gib. Kapitalizmi iyileştirmek için değil, proletaryaya alan açmak için, siyaset alanını genişletmek için. Sanırım bu konuları birbirine karıştırıyorsunuz.''

Ve üçüncüsü ...

''...burjuva demokrasi deyince aklına sadece Hitlerci, Mussolinici, Salazarcı rejimler mi geliyor? Örnekse İsveç, Norveç türü bir iskandinav yönetiminin de faşizm olduğunu mu söylüyorsun? Yıllarca faşizme karşı demokrasi sloganını atmıştık yanlış mıydı? Bakın, karıştırdığınız şey sınıflı bir toplumda yani kapitalizmde rejimler ne olursa olsun özde hepsinin burjuva içerikli olmasıdır Ama burjuva içerikli olması hepsinin aynı olduğu, proletarya için aynı önemde olduğu anlamına gelmez. İrandaki rejimle Danimarkadaki rejim aynı değilse, aynı sınıfsal içeriğe sahip faşizmle burjuva demorasisi de aynı değildir. Bu yüzden sosyalist mücadele faşzme karşı demokrasi mücadelesini içerir. Server Tanlli'nin altını çizdiği Lenin alıntısı da demorasi konusuna bu açıdan yaklaşır. Yoksa biz sado mazo insanlar mıyız ki, faşizmle burjuva demokrasisinin herhangi bir yönetim biçimi arasında fark yok diyelim! Bilimsel, sınıfsal gerçekliğe aykırı olduğu gibi, yaşanan realiteye de aykırı...''

O başlıkta henüz yanıt alamadığım sonuncu yorumum da şu:

''Basit bir örnek verdim, konuyu nerelere taşıdınız. Aslında karar vermeniz gereken şey, varolan saray rejiminin iktidardan düşürülmesinin gerekip gerekmediği. Bunun için sosyalist-komünist ve dahi enternasyonalist olmaktan feragat etmeniz gerekmiyor. Böyle bir somut gerçek varken, demokrasinin ne olduğu konusunda teorik tartışmalar içine girmek, gerçeklikten kopmaktır. Sosyalistler faşizme karşı mücadele ederler. NOKTA. Ve bu mücadele sosyalist mücadelenin de bir gereğidir. Sınıfın aklı olan parti ile sınıfı bir araya getirebilecek ve yakınlaştırabilecek bağ da faşizmle mücadele kapsamında olur. Halk, sınıf yoksul kitleler soyut teorik doğrularla partiye kazandırılamaz. Bir daha tekrar edeyim, saray rejiminin iktidardan alaşağı edilebilmesi için düzen muhalefetiyle ''bir günlük ittifak'' etmek sosyalizm gereğidir. Ve bir günlük ittifak da sosyalistleri sosyalist olmaktan çıkarmaz. Yeter ki, bilgilerimizi anlayabilme doğrultusunda kullanabilme becerisi edinelim. Bunu yapamazsak bir ezberci haline gelir ve çoğu kez de olan biten konusunda hatalı yorumlarla zaman geçiririz, diye düşünüyorum.''

Sonuçta bir noktada anlaşamıyoruz; anlaşabileceğimizi de düşünmüyorum. Bu tür tartışmaların sürüp gitmesinde bir akıl dışılık egemen oluyor, gibi geliyor bana. Faşizmden yana mısın, yoksa bir burjuva demokrasisinden mi, sorusunun yanıtı bu kadar zor olmamalı. Saray rejimi ile örnekse bir CHP HDP koalisyonu kıyaslandığında ''hepsi bir'' denilebilir mi? ''Evet ama, hepsi burjuva siyasetleri savunmuyorlar mı, son uçta...''demek sorunun yanıtı değil ki! Lenin'in kendi dönemindeki gerçeklik karşısında söylediklerinin mutlak doğru kapsamına almak da doğru değil...

Lenin Petrograd Tren İstasyonunda indiğinde kafasına sosyalist devrimi koymuştu. Burjuva iktidarın hiçbir sorunu çözemeyeceğine inanıyordu. Menşevikler ise burjuva hükümete bir zaman tanınması düşüncesindeydiler. Kapitalizm yaygınlık kazanacak, demokrasi gelişecek ve sosyalizm için daha uygun koşullar ortaya çıkacaktı. Böyle düşünüyorlardı ve dahası Bolşeviklerin büyük çoğunluğunun düşüncesi de buydu. Sosyalist bir devrim için harekete geçmek intihar olurdu. Lenin'in yanıtı sosyalist devrimin olabileceği yönündeydi. Koşullar buna uygundu. Demokrasi için beklemek sosyalizmi ötelemek ve hatta imkansız bir hale getirmek demekti. O süreçte demokrasinin sınıfsal bir analizini yapmak en başta parti yöneticilerini ikna etmek anlamına geliyordu. Temmuz ya da Ağustos 1917 koşullarında ayaklanma kararını mYK'ye getirdiğinde parti yönetiminde hala aynı düşüncede olmayanlar vardı. Ve dolayısıyla demokrasinin sınıfsal analizinin faşizm karşısına hiçbir anlamı olmadığı şeklinde yorumlanamayacağı aradan yüz yıl geçtikten sonra bile eğer anlaşılamıyorsa, solun bir kesimi tıpkı sağın bir kesimi gibi biatçı ezberci-biatçı bir anlayışa bürünmüş demektir ve ne yazık ki, parti üyelerinin bu gerçeklik karşısındaki suskunlukları ve boyun eğişleri de bu iddiamı kanıtlar nitelikte...

Yazık!




Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 12.06.2021- 10:28


Bazen gerçekten şaşırıyor ve adeta umutsuzluğa kapıldığım oluyor. Hatta böyle olduğu için de hem partide merkeziyetçilik konusunda ve hem de siyasal devrim sonrasında proleter diktatörlüğün algılanışı ve uygulanışında ortaya çıkacak sorunların kaçınılmaz bir hale geleceğini, büyüyeceğini ve dahası çözülemez olacağına ilişkin kör bir düşünce sarıp sarmalıyor. Sadece seçimlerde CHP ve HDP'nin içinde bulunduğu ''ittifak''ın desteklenmemesi mi böyle bir düşünceye yol açıyor, diye sorulabilir; aslında konu böylesine basit değil. İçinden geçtiğimiz sürecin kavranamaması, tam böyle de değil, daha çok kimi solcu-sosyalist oldukları algısı yaratanların   süreci anlama ve anlatabilme becerisinden yoksunluğunun kitle ile kopukluk yarattığı ve bu koşullarda da sosyalizmin yaygınlık kazanma konusunda var olan duvarların aşılamayacağı... Sosyalizmin adeta sahipsiz kalacağı...ve belki de başka bir nesil ve başka bir iklimin oluşmasına ihtiyaç duyulacağı...

Tartışıyoruz...adam önce sınıfsallık gereğinden söz ediyor İçinden geçtiğimiz karanlık tüneli hiç de hesaba katmadan ve sanki bir akademik tartışma içindeymişiz gibi ele almaya çalışıyor konuyu; onu da beceremiyor ya, eksik yanlış bir yığın bilgi ve ezberden başka bir şey değil, söylemeye çalıştıkları...

Sonra, CHP'nin siyasal iktidara bir seçenek olamayacağını savunmaya çalışıyor. Sanki sorun buymuş gibi.

Nihayetinde AKP'den HDP ve Saadet'e kadar bütün partilerin aynı olduğunu söylemek zorunda kalıyor.

''Neden CHP'yi eleştirmeyeyim ki?'' diyor.

Tam bir kafa karışıklığı mı?

Konuyu bir türlü kavrayamamayı ve birbiriyle ilintisiz, konuyla epey de ilgisiz cümleler kurmanın nedenini sadece   kafa karışıklığı olarak nitelemek de basit bir yorum olur. Başka faktörler de etki ediyor bu kafa karışıklığına... Bu zihinsel dağınıklık bence yakın olduğu partinin siyasal söylemleriyle de ilgili... Parti kanallarında siyasi iktidarın faşist uygulamalarından söz edilir ve düzen muhalefetinin ''etkisizliğinin'' de altı çizilirken, bu siyasi tavrın sosyalizme toplumsal alanda bir güç devşirebileceğinin hesabı yapılıyor. Belki de nasıl olsa düzen muhalefeti saray rejimini düşürecek, biz kendimizi daha farklı bir şekilde görünür kılarak kitlesellik yolunda çaba harcayalım diye düşünüyorlardır. Tutar, tutmaz ayrı bir konu. Kendince haklı ve meşru bir yanı da var. Ama bu siyaset, ( sanıyorum) üye ve sempatizana farklı yansıyor, süreci de partinin siyasetini de anlayabilmekten uzak bir perspektifle donatıyor. İtici de oluyorlar, kırıcı da...CHP ve HDP'yi ve hatta düzen muhalefetinin diğer bileşenlerini de bu yönde bir yoruma tabi tutmanın parti amacıyla uyuştuğu nasıl söylenebilir? Hatta partiyle ilişkili kimi dostların da benzer bir tavrı göstermesi amaçlanan şeye   uygun bir siyasetin ortaya konulduğu anlamına gelir mi?

Partinin neden kitlesellik konusunda sıkıntılar yaşadığı sorusunun nesnel nedenleri var. Hiç kuşkusuz doğru. Ne var ki, bunun arkasına da sığınmamak gerek, partinin işleyişi konusunda da sorunlar var. Leninist partilerde demokratik merkeziyetçilik esastır diyerek geçiyoruz ama, sorunun bir yanı bence burada yatıyor. Üye ve sempatizan bu biçimde zihinsel bir tembellik içine giriyor. Abartmıyorum, sağın bir özelliği bu yolla sola da bulaşıyor ve bir biat kültürü gelişiyor.



Sorunu biraz da buralarda aramak gerekmiyor mu?





Bu ileti en son melnur tarafından 14.06.2021- 02:10 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 14.06.2021- 02:40


Lenin Petrograd Tren İstasyonunda indiğinde kafasına sosyalist devrimi koymuştu. Burjuva iktidarın hiçbir sorunu çözemeyeceğine inanıyordu. Menşevikler ise burjuva hükümete bir zaman tanınması düşüncesindeydiler. Kapitalizm yaygınlık kazanacak, demokrasi gelişecek ve sosyalizm için daha uygun koşullar ortaya çıkacaktı. Böyle düşünüyorlardı ve dahası Bolşeviklerin büyük çoğunluğunun düşüncesi de buydu. Sosyalist bir devrim için harekete geçmek intihar olurdu. Lenin'in yanıtı sosyalist devrimin olabileceği yönündeydi. Koşullar buna uygundu. Demokrasi için beklemek sosyalizmi ötelemek ve hatta imkansız bir hale getirmek demekti. O süreçte demokrasinin sınıfsal bir analizini yapmak en başta parti yöneticilerini ikna etmek anlamına geliyordu. Temmuz ya da Ağustos 1917 koşullarında ayaklanma kararını mYK'ye getirdiğinde parti yönetiminde hala aynı düşüncede olmayanlar vardı. Ve dolayısıyla demokrasinin sınıfsal analizinin faşizm karşısına hiçbir anlamı olmadığı şeklinde yorumlanamayacağı aradan yüz yıl geçtikten sonra bile eğer anlaşılamıyorsa, solun bir kesimi tıpkı sağın bir kesimi gibi biatçı ezberci-biatçı bir anlayışa bürünmüş demektir ve ne yazık ki, parti üyelerinin bu gerçeklik karşısındaki suskunlukları ve boyun eğişleri de bu iddiamı kanıtlar nitelikte...

Yazık!


Böyle söylemişim. Bozuk cümleler, yanlış tuş nedeniyle yanlış sözcükler de var ama ne anlatılmak istendiği paragrafa yansımış. Anlaşılmayacak bir şey yok ama başka sözcüklerle üzerinden bir daha geçmek gerekirse, farklı koşullarda doğru sayılabilecek bir siyasal davranışın, koşullar değiştiğinde farklı bir biçim alması gerektiğinin altını çizelim. 1917 koşullarında   Lenin'in demokrasiden yana bir tavır alması mümkün değildi. Menşevik Martov'un deyimiyle ''rüyasında bile devrim gören'' bir liderin siyasal iktidarın fethi konusunda çubuğu devrimden yana bükmesi kadar doğal bir tavır da olamazdı. Lenin'in zamanı yoktu, ya siyasal devrim gerçekleştirilip sosyalizmin kuruculuğuna başlanacak, ya da devrim belirsiz bir tarihe terk edilecekti. Burjuva iktidar eğer savaştan çekilme kararı alırsa toplumsal muhalefetin ateşi de düşecekti. Bu yüzden acele ediyordu ve sürekli olarak yinelediği ''bütün iktidar sovyetlere'' sloganını bir karar haline dönüştürmüş ve parti yönetimine kabul ettirmişti. Yinelenecekse, Lenin'in demokrasiyi burjuva yönetim biçimi olarak nitelemesi, hem doğru ve hem de içinde bulunulan koşullara ilişkin olduğu gerçeğinden soyutlamamak gerekir. Sonuçta Lenin'in demokrasi konusunda çok daha genel bir tanımlamaları da var ve onlardan biri '' demokrasinin önemi sınıf mücadelesini genişletmesi, açması ve bilinçlendirmesindedir'' şeklindedir.

Şu yanlışa çok düşüyoruz. Ezbercilik kaçınılmaz bir şekilde biatçılığa dönüştürür. Marksizm ezbercilikle de anlaşılmaz. Marksist kavrayış, koşullara uygun bir çözümleme becerisi yoksa edinilemez. Sosyalist siyaset mutlaka sosyalist bir amaç-hedef-vizyon gerektirir. ''Biz komünistiz, biz düzen muhalefetiyle birlikte hareket etmeyiz.'' Ya böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir gerekçeyle hareket edilebilir mi? Bunu söyleyen bir zihin mutlaka dinci faşizmi geriletmek veya iktidardan uzaklaştırmak için somut olarak ne yapılması gerektiğini de söylemelidir.

Gerçekten inanamıyorum. Sanki sosyalizm saray rejimi karşısında bir seçenek! Böyle bir şey yok. Yok!. Saray rejiminin değişmesi konusunda sosyalizm bir seçenek değilse, bir yandan onu bir seçenek haline getirecek çalışmalardan asla vazgeçmeden ama öbür yandan somut bir biçimde rejimin karşısında yer almak solcu olabilmenin bir gereğidir. Bu yalın gerçeği anlayamayan bir zihnin sosyalizme yararı ne olabilir ki?

Hiç!




Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 17.06.2021- 01:41


Kautsky'nin Proleter Diktatörlüğe karşı çıkması ve demokrasiden yana tavır almasına Lenin karşı çıkıyor ve demokrasinin sınıfsal niteliğinin altını çizerek tüm devlet biçimlerinin özünde diktatörlük olduğunu söylüyordu. Devlet ve Devrim'de ele aldığı şekliyle burjuva devlet nasıl ki   işçi sınıfına karşı bir baskı aracıysa benzer biçimde sosyalist devletin de burjuvaziye karşı aynı işlevi gördüğünü belirtiyordu. Lenin'in bu yorumu Marksist ustaların genel yaklaşımına uygundu. Ne var ki, bu yaklaşım, bu tanımlama özünde doğru olmakla birlikte yeterli değildi, devlet ve demokrasi konusunu kaba hatlarıyla ele alıyordu. Bu yüzden daha o zamanlarda Rosa Lüksemburg tarafından eleştirilmişti.

Rosa'ya göre Lenin ve Troçki'nin hatası tıpkı Kautsky gibi demokrasi ve diktatörlüğü birbirinin karşıtı gibi düşünmelerinden kaynaklanıyordu. Rosa Lenin ve Troçki'nin savunduğu proleter diktatörlüğün burjuva model bir diktatörlük olduğunun altını çizerken sosyalist içerikli bir diktatörlüğün ancak halkın/sınıfın katılımı ile aşılacağını ve sınıfsal bir diktatörlüğün gerçekleşebilmesinin yolunun da bu şekilde halkın etkin katılımıyla gerçekleşeceğini söylüyordu. ''...sınıf diktatörlüğü sınırsız bir demokrasi içinde halk kitlelerinin en aktif, en sınırsız biçimde katılımının sağlandığı bir diktatörlüktür.''

Sınıfsal niteliği ne olursa olsun bir devletin özünün diktatörlük olması onun biçimsel niteliğinin önemsiz olduğu anlamına gelmez. Bu durum burjuva demokrasileri için olduğu kadar sosyalist demokrasiler için de geçerlidir. Ya da tersine, burjuva düzeninin/devletinin olduğu gibi, proletarya düzeninin/devletinin biçimsel niteliği önemlidir. Sadece ''sınıfsal öz'' diyerek konuyu veya süreci anlayabilmek mümkün olmadığı gibi anlatabilmemiz de mümkün değildir. Somutlarsak İskandinav ülkelerindeki devletin sınıfsal özü ile Hitler veya Mussolini'nin egemen olduğu ülke devletlerinin sınıfsal özü aynıdır, ne var ki, sadece bu sınıfsal öze bakarak ''hepsi bir'' denilebilir mi? Ve dolayısıyla faşizm ile demokrasi ayrımı yapıldığında kaba bir tasnifle sözde sınıfsal bir yorumda bulunulduğu ileri sürülebilir mi?



Özetlersek...
Kapitalist bir düzende, faşizme karşı mücadele işte bu yüzden   sosyalizme içkindir.

Ve asla yabana atılmamalıdır.




Bu ileti en son melnur tarafından 17.06.2021- 01:45 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Proleter_Devrimci
[ Proleter_Devrimci ]

Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 19.01.2019
İleti Sayısı: 132
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

26 kere teşekkür edildi.
44 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: Proleter_Devrimci
Cevap Tarihi: 18.06.2021- 23:01


Lenin'in demokrasi kavramına yönelik çok sert eleştirileri olduğu bir gerçek... Fakat bu eleştirilerin ortaya konduğu dönemi dikkatli bir şekilde göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bu dönemde Kautsky ve Sosyal demokratlar, parlamenter demokrasinin ve genel oy hakkının var olduğu bir düzende, sınıf çatışmasının artık ortadan kalktığını savunuyordu... İşte Lenin'in eleştirdiği ve ''demokrasi'' kavramını duymaya bile tahammül edemediği dönemin karakteristik özelliği buydu...   Lenin, sınıf çatışmasını reddeden tümüyle parlamentarizme umut bağlayan anlayışı mahkum ediyordu.

Marx, ''Demokrasiyi, parlamentarizmden bağımsız olarak düşünebilmeliyiz'' derken, demokrasi kavramının tümüyle parlamentarizmden ibaret bir anlayış olarak görmememiz gerektiğini belirtiyordu aslında... Okuyanlar bunu Liberal-sol bir eleştiri olarak görmesinler lütfen ama geçmiş Sosyalist Sol fraksiyonların ve inşa edilen Sosyalist toplumların en büyük eksikliği, demokratik bir tartışma kültürünü salt Burjuva demokrasileriyle özdeşleştiren çarpık perspektif olmuştur. Bunun sonucu, emir-komuta zinciri içerisinde işleyen ve tek adamların keyfi yönetimlerini ortaya çıkaran yapılar olmuştur. Örneğin, Soğuk Savaş yıllarında Doğu bloğu ülkelerinde, işçi sınıfının ve köylülüğün pek çok kazanımına rağmen Romanya örneğinde olduğu gibi ortaya çıkan bu reel gerçekliği inkar edemeyiz. Dolayısıyla demokrasi kavramını, tümüyle parlamentarizm kavramına endekslememek kaydıyla önemsizleştiremeyiz.

Fakat diğer yandan politik krizler, Sosyalist Sol'un kendisini ifade edebileceği en uygun ortamı sağlar. Sosyalistler ancak böyle iklimlerde kendi programlarını halka anlatabilir, aktarabilirler. Kapitalizmin ve burjuva parlamentarizminin göreceli bir istikrar sağladığı ortamlarda kitleselleşemezler. Tarihte bunu bize göstermektedir. Dolayısıyla mevcut şartlarda Sosyalist Sol, eski göreceli özgürlüklerin olduğu düzene dönülmesi yolunda mı, yoksa tümüyle eşit ve adil bir formasyonun inşası yolunda mı bir politik strateji izlemelidir? İçinde bulunduğumuz politik ve ekonomik problemler, daha iyi bir oluşum yaratabilme doğrultusunda bize hiç bir olanak sağlamamaktamıdır? Eğer öyle değilse o zaman kendimize Komünist veya Sosyalist sıfatını yakıştırarak, aslında havanda su mu dövmekteyiz? Aslında kendimize Komunist sıfatı yakıştırırken, aslında sadece bir reformistmiyiz? Bu sorular cevaplanması gereken sorular olarak önümüzde durmaktadır. Bu soruların (yanlış anlamayın, sizin şahsınıza yönelik olarak söylemiyorum ama), burjuva iktidarlarının da yapısal farklılıkları vardır şeklinde geçiştirilemeyecek kadar ciddi sorular olduğunu düşünmekteyim.







Bu ileti en son Proleter_Devrimci tarafından 18.06.2021- 23:08 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 19.06.2021- 01:59


Fakat diğer yandan politik krizler, Sosyalist Sol'un kendisini ifade edebileceği en uygun ortamı sağlar. Sosyalistler ancak böyle iklimlerde kendi programlarını halka anlatabilir, aktarabilirler. Kapitalizmin ve burjuva parlamentarizminin göreceli bir istikrar sağladığı ortamlarda kitleselleşemezler. Tarihte bunu bize göstermektedir. Dolayısıyla mevcut şartlarda Sosyalist Sol, eski göreceli özgürlüklerin olduğu düzene dönülmesi yolunda mı, yoksa tümüyle eşit ve adil bir formasyonun inşası yolunda mı bir politik strateji izlemelidir?

Demokrasi konusunda daha çok konuşacağız, öyle anlaşılıyor. Demokrasi bir devlet biçimidir aslında.. Burjuvazinin feodaliteyi devirdikten sonra kurduğu rejimin adı olarak da tanımlanabilir. Marksist ustaların ''sınıfsal baskı aracı'' olarak niteledikleri tanım konunun bu yanına içkindir. Ne var ki, devlet-demokrasi sadece bu değildir. Bu tanım kaba bir tanımlamadır ve Marksizmde esas olarak bütüncül bir devlet kuramı da yoktur. Lenin'de de yoktur. Devlet ve Devrim belirttiğiniz gibi dönemin koşullarıyla doğrudan ilintilidir ve başka türlü olması da mümkün değildir.

Kautsky proleter diktatörlüğe karşı çıkarken onun yerine demokrasiyi koyuyordu. Burjuva biçimde bir parlamenter demokrasiyle sosyalizme geçileceğini savunuyordu. Proleter diktatörlüğün giderek bir parti diktatörlüğüne dönüşeceğini iddia ediyordu. Lenin'in demokrasi karşıtlığı bir yanıyla sınıfsal özünün vurgulanması öte yandan da devrim ve demokrasi tercihleri karşısında devrimden yana ağırlık koyuyordu. Demokrasi Şubat devriminden sonra sadece Menşevikler tarafından değil, Bolşevikler tarafından da savunuluyor ve Kerensky hükümetine zaman tanınması gerektiği savunuluyordu. Toparlarsak sosyalist devrimi partinin gündemine sokmak isteyen Lenin'in demokrasi konusunda ( tıpkı Marks gibi) bütüncül bir kuram geliştirmesi mümkün değildi.

Sonuçta, Marks veya Lenin'den bir cümle alarak ve orada söyleneni bağlamından kopararak referans haline getirmek tipik ezberci yaklaşımdır Doğru değildir. Bu alışkanlıktan vazgeçilmelidir. Marksist ustalar pek çok konuyu polemik şeklinde işlemişlerdir. O polemik sürecinde sarf edilen bir cümlenin doğruluğu daha çok o koşullar için geçerlidir ve ustalar değişen koşullarda farklı yaklaşımlar sergilerler ve sergilemişlerdir. Bütünlük kavranmadan, koşullar hesaba katılmadan ustaların cümlelerini ezberleyerek yinelemek çoğu kez Anti-Marksist bir çizgiye savrulmamıza yol açabilir. Bu yüzden ezberlemeye çalışmak anlamak için yeterli değildir.

Adını koyalım faşizmin hüküm sürdüğü koşullar mı sosyalizmin kitleselleşmesine yol açar, yoksa demokrasinin mi? sorusunun yanıtı zihinsel bir bulanıklığa yol açmamalıdır. Eğer yeterli bir örgütlenme sağlanmışsa ve devrim olasılığı belirmişse elbette Lenin'in Şubat devrimindeki tavrı doğrudur. Orada demokrasi mücadelesi devrimci mücadelenin ta kendisidir. Yok, koşullar çok farklıysa faşizme karşı demokrasi mücadelesini sosyalist mücadelenin bir parçası haline getirmek (bence) tartışmasız doğrudur. Türkiye'deki sosyalist mücadelenin kitleselleşme süreci de 61 Anayasasının getirdiği göreli özgürlük ortamında olmadı mı?

Türkiye'de dinci bir faşizm egemenlik kuruyor. Ülkede tek adam diktatörlüğü var. Yasama, Yürütme ve yargı tek kişinin emrine girmiş. HDP'ye yapılan saldırı sonrası görüntüleri hatırlayın. Bir Boğaziçi protestolarındaki öğrencilere yapılan baskıyı/muameleyi düşünün ve bir de dünkü görüntüleri.'' Devlet sınıfsal baskı aracıdır'' sözünün bir karşılığı ve bir anlamı yoktur bu koşullarda. Demokrasi halk sınıfları tarafından bir seçenek olarak algılandığı sürece sosyalistler bu olguya sırtını dönemez, dönmemeli. Bu yüzden ısrarla solun saray rejimi karşısında bir siyasal tutum alması gerektiğini savunuyorum. Demokrasi mücadelesi, içinde bulunduğumuz koşullarda sosyalist mücadelenin bir parçası haline getirilmelidir.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 24.06.2021- 07:22


Özellikle devlet ve demokrasi konularındaki görüşlerime karşıymış. Devletin sınıfsal niteliğini unutmuşum ve daha dün demokrasi karşıtlığı içindeyken bugün bir burjuva yönetim biçimi olan demokrasi ağzımdan düşmüyormuş. Çok yazıldı, çok söylendi, defalarca da tekrar edilmesine rağmen anlaşılamıyorsa bence ortada başka bir şey var. Ya ortada bir trollük var, ya da zihinsel bir çarpıklık. Çünkü bir insan faşizmle demokrasi seçenekleri karşısında ''ikisi de aynı'' diyebiliyorsa ve bu konuda ısrarcı çırpınışları sürdürüyorsa ve hala kendini solcu, sosyalist, enternasyonalist vb. olarak niteliyorsa, abartmıyorum, ortada ya bir trollük sorunu var ya da gerçekten zihinsel bir problem...

Daha önce yazıyazforum'da yazmış, o zamanlar kuyrukçulukta nirvana yapmış ve arada bir sözünü ettiğim arkadaşımızdan söz ediyorum, yanlış anlaşılmasın. Geçenlerde uzun zamandır gitmediğim Kadıköy'de bir çay bahçesinde arkadaşlara otururken rastlamış, bu kez eski defterleri açmaz, diye düşünmüş ama çok geçmeden yanıldığımı da anlamıştım. Arkadaş yanıma kız arkadaşıyla gelmiş, oturmuş ve üstteki cümleleri kendi üslubunca sıralayıvermişti. Kız arkadaşı da ondan farklı değildi. O konuşuyor, arkadaşı da destekler anlamında başını sallıyordu. Yanımda oturan kadınlı erkekli grup da şaşkındı.

Yanıt vermedim, daha doğrusu hemen her gün bu konuları yazıyorum zaten; okumuştur, anlamamışsa da onun sorunu, AKP trollüğüne soyunmuşsa da onun sorunu. Çok da ciddiye almamak gerek. Samimiyetsizliği ve tutarsızlığını da eklediğimizde böyle bir kişiliğin ciddiye alınır yanı yok. Belki de onun için kendi egosunu tatmin etme çabasından önemli bir şey yok. Öyle mutlu oluyor. Kimseyi inandırdığını da sanmıyorum. Her şey bir yana, bir dönem kuyrukçulukta zirveyi bulmuş birinin, bugün keskin komünist bir tavır göstermeye çalışmasındaki samimiyetsizlik bile zihinsel işleyişi normal birinin kabulleneceği bir tavır olamaz.

Yanıt vermediğimi söylemiştim. Forumu takip ettiği belli, yanıtları orada var. Onun amacı başka. Sadece tek bir soru sordum. Herhangi bir ülkede, iktidarda dinci bir faşizm varsa ve laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti hedefini önüne koymuş bir cumhuriyetin tüm kazanımlarını da ortadan kaldırma yolunda bir mücadele içindeyse ve o ülkede sosyalizm toplumsal alanda binde üç beşten fazla bir karşılık bulmuyorsa, sosyalizm mücadelesini ihmal de etmeden demokrasi mücadelesini sınıf mücadelesine eklemleyerek faşizmi iktidardan alaşağı etme çabasının neden karşısına çıkılır? Böyle bir soru sormuştum. Bunun gibi bir şeydi. Hiç tınmadı, rahatsızlık belirtisi de göstermedi. Anladı mı, anlamadı mı, onu da ben anlayamadım. Sanki duymamış gibi, ezberlerini sıralamaya devam etti. Marksistlere göre devlet, marksistlere göre demokrasi, şöyle böyle...

Realite yani soru orta yerde çırılçıplak duruyor.








Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 30.06.2021- 01:37


Faşizm ile demokrasiyi eşitleyen ısrarcı bir iradenin sol-sosyalist bir anlayışla yakından uzaktan bir ilgisi olamaz. Daha önce de söylemiştim, böyle bir tavır sergileyen herhangi biri ya trollük peşindedir ya da   hastalıklı bir zihinsel yapıya sahiptir. Birincisi için dikkatli olmak, ikincisi için de ciddiye almamak gerekir. Sorun, faşizme karşı mücadelenin nasıl verilmesi gerektiğine ilişkin olmalıdır ki, burada önemli olanın faşizme karşıt olabilmenin ve faşizme karşı mücadelenin sola içkin olduğunun altını kalınca çizmektir.

Trollüğe soyunmuş veya kavrama sorunları yaşayan örnekleri bir kenara bıraktığımızda faşizm ile demokrasiyi aynılaştıran bir sesi sola yakıştırabilmek mümkün değildir. Böyle bir anlayışı, böyle bir siyasi yaklaşımı solla, sosyalizmle ilişkilendirmek bile bana garip geliyor. Face'te görüyorum, kendini LGBT+ olarak tanımlayanların Onur Yürüyüşlerindeki polis saldırısını kınama konusunda hiçbir duraksama göstermeyenlerin bu sorunun nasıl aşılması gerektiği konusunda sadece kapitalizmi işaret etmesi ve sorunun ancak sosyalist bir düzende aşılacağını ileri sürmesine kilitlenmesini anlamakta zorlanıyor ve bu tavrı da yararsız ve dahası yanlış buluyorum. ''Ağzını açanı alın'' diyen bir polis şefinin despotik tavrından ve ayrıca polis copundan kurtulabilmenin yolunun sosyalizmden geçtiğini söylemekle, bir işçi grevine enternasyonali söyleyerek yaklaşma arasında bir fark olabilir mi? Ya da ''faşizm ile demokrasi özünde aynı şeydir, burjuvazinin bir yönetme biçimi, sonuna gelmiş kapitalizmde devletin aldığı sonal biçim...'' vb.


Faşizm hiç kuşku yok, kapitalist bir düzen üzerinde temellenir. Bütünüyle ortadan kaldırılabilme yolu da kapitalizmin yıkılıp sosyalist kuruculuğun gerçekleştirilmesine bağlıdır. Ne var ki bu durum, kapitalizm içinde faşizmin geriletilme mücadelesini önemsiz bir hale getirmez. Faşizme karşı demokrasi mücadelesini de anlamsız bir hale getirmez. Güncel olanla ilişkilendirilecekse AK-MHP ittifakına karşı demokrasi mücadelesini küçümseyen ve hatta bu mücadeleyi faşizmle eşitleyen bir anlayışı sol saflarda nitelemek çok abartılı bir yorum olacaktır. Öteden beri söylüyorum, ya cehaletin dibidir bu durum,   ya ak-trollüğün sola sızmış hali, ya da hastalıklı bir zihinsel yapıdan çıkmadır. Başka da bir şey değil.


Kısaca, yanlış giden bir şey var...


Ve sanırım öncelikle ve ivedilikle sosyalizmi bu tür safralardan kurtarmaya ihtiyaç var. Önemsemez ve gerçekleştiremezsek sanki sürekli olarak akıntıya karşı kürek çekme durumundan bir türlü kurtulamayacağız, gibi geliyor bana.



















Bu ileti en son melnur tarafından 06.07.2021- 11:00 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 9 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   3   4   5   [6]   7   8   9   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Sosyal Demokrasi ve Sosyalizm... melnur 16 6194 04.01.2024- 08:55
Konu Klasör Sosyal Demokrasi ve sosyalizm... melnur 3 2911 18.07.2022- 09:12
Konu Klasör Sosyal demokrasi mi devrimci demokrasi mi? melnur 2 1026 29.08.2022- 08:41
Konu Klasör sosyalizm ile reel sosyalizm arasında ne fark var yura 5 14117 23.03.2014- 12:22
Konu Klasör Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm melnur 19 16415 30.08.2013- 00:25
Etiketler   Demokrasi,   sosyalizm.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS