SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
‘Siyasal İslam’ın kazanma şansı yok’           (gösterim sayısı: 1.586)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.002
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 04.09.2020- 08:04


‘Siyasal İslam’ın kazanma şansı yok’

‘Cumhuriyet’in Sonbaharı’ kitabı genişletilmiş yeni baskısıyla raflardaki yerini alan Gazeteci-Yazar Merdan Yanardağ ile ülke siyasetinin kırılma noktalarını konuştuk. Yanardağ: “Bütün veriler AKP iktidarının hızlı bir çöküş sürecine girdiğini gösteriyor”

Resim Ekleme
Mehmet Emin Kurnaz

Gazeteci Merdan Yanardağ ile ilk baskısının üzerinden dokuz yıl geçen ve geçtiğimiz günlerde genişletilmiş yeni baskısıyla Kırmızı Kedi Yayınları’ndan okurlara sunulan “Cumhuriyet'in Sonbaharı” kitabı vesilesiyle memleket siyasetine dair konuştuk.

► Yakın dönemin kırılma noktalarına mercek tutarsak bunları hangi başlıklarda değerlendirebiliriz?
Bilindiği gibi Türkiye, 70 yıllık NATO'cu ve gerici karşı devrim sürecinin sonunda İslamcı harekete teslim edildi. AKP kendisini, İslamcı değil, “Laikliğe saygılı, Cumhuriyet’in değerleriyle sorunu olmayan, muhafazakâr demokrat” bir parti olarak tanımladı. Böylece merkez sağ seçmenin de oylarını aldı. AKP’yi iktidara taşıyan asıl seçmen kitlesi de zaten merkez sağ havzadan gelmişti. Örtülü iktidar ortağı Cemaat ise illegal bir yapılanma olarak iktidarın operasyonel kanadıydı.

İşte bu tarihsel dönemeçte örtülü koalisyonun iki gücü arasında ganimetin (devletin) paylaşımı konusunda bir anlaşmazlık çıktı. Devlete kimin egemen olacağı, servet ve rant araçlarını hangi gücün yöneteceği konusunda ihtilaf vardı. İlk hamle Cemaatten geldi. Fethullahçı Çete, AKP hükümetinin PKK ile Oslo’da yürüttüğü gizli görüşmeler nedeniyle MİT Müsteşarı Hakan Fidan üzerinden dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan’ı teslim almayı hedefliyordu.

Ancak, bu hamleyi savuşturan Erdoğan yönetimi, Cemaat’in eğitim alanındaki yapılanmasını tasfiye ederek, örgütün en önemli yaşam damarlarından birini kesmeye kalktı. Böylece, Fethullahçı Çeteyi etkisizleştirmeyi hedefliyorlardı. Cemaatin bu hamleye yanıtı gecikmedi. Karşılık, 17-25 Aralık 2013’de ülkeyi sarsan yolsuzluk operasyonuyla geldi. Cemaat el yükseltiyordu. Fethullahçı Çete, Adliye ve Emniyet yapılanmasına dayalı ve doğrudan Erdoğan’ı hedefleyen, bir tür darbe girişiminde bulunmuştu. Amaç, Erdoğan’sız bir AKP yaratmaktı. Böylece ele geçirdiği parti yönetimi üzerinden iktidara da el koyacaktı. Ancak, Erdoğan kanadı bu girişimi de bastırdı, ama AKP ahlaki bakımdan kaybetmişti. İktidar sarsıldı, dört bakan istifa etti. Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk gibi kumpas davaları da çöktü.

Bu dönemden bir buçuk yıl sonra 7 Haziran 2015 seçimlerini kaybeden AKP, iktidarı bırakmadı. Ülke bir terör sarmalına sokuldu ve 1 Kasım 2015’te yapılan erken seçimle AKP iktidara yeniden el koydu. AKP yönetimi, sandık yoluyla geldiği iktidarı, seçimle bırakmayacağına ilişkin güçlü bir izlenim yaratmıştı. Böylece demokratik olmayan yolların meşruiyeti hiç olmadığı kadar arttı. Ülke bir darbe iklimine girmişti.

► Darbe iklimi derken, 15 Temmuz’u mu kastediyorsunuz?
Evet… Çemberin daraldığını gören Cemaat bu durumu değerlendirerek, son bir hamle daha yapacaktı. Fethullahçı Çete, 15 Temmuz 2016’da TSK’deki yapılanmasına dayalı “altın vuruş” niteliğinde kanlı bir askeri darbe girişimi başlattı. Gel gelelim işin içinde iş vardı. Darbeyi haber alan Erdoğan ve yakın ekibi, kalkışmayı önlemek yerine provoke etti. Böylece TSK ve Cumhuriyet’in omurgasını dağıtmak için paha biçilemez bir fırsat oluşabilirdi. Nitekim öyle de oldu.

Ancak, Erdoğan iktidarı ateşle oynamıştı. Darbeciler erken harekete geçmiş ve beklenenden sert çıkmıştı. Kan döküldü. Belki biraz daha fazla kan dökmeyi göze alsalardı, başarıya bile ulaşabileceklerdi. Darbe, Cumhuriyetçi ve yurtsever askerlerin –ki çoğu kumpas davalarında yargılanmış veya hapis yatmıştı- özverili çabalarıyla bastırılabildi. AKP-Cemaat-liberal kumpasında darbeci diye çarmıha gerilenler, darbeyi bastırmıştı.

AKP yönetimi, bastırılan 15 Temmuz Darbesi’nin yarattığı krizi bir fırsata çevirerek 20 Temmuz’da OHAL ilan edip kendi darbesini yaptı. Bir anlamda 15 Temmuz darbesini tamamladı. Ardından şaibeli 16 Nisan 2017 referandumu ile dinci-faşizan rejimin inşa süreci başladı. Kitapta bu sancılı süreci sosyalist bir perspektiften analiz etmeye çalıştım.

ERDOĞAN YÖNETİMİ İTİRAF ETTİ

► Ergenekon süreci AKP ile Cemaat’in birlikte gerçekleştirdikleri, devlet içinde ortak ilk siyasi hamleleri olarak görünüyor. Siyasal İslamcı iktidarın yolunu açtı. Bu süreci nasıl okumak gerek?

Ergenekon operasyonu ve soruşturmasının Cumhuriyet tarihinin en önemli siyasal ve toplumsal kırılma noktalarından biri olduğu açıktır. Ergenekon operasyonu ve bağlantılı kumpas davalarının devleti ele geçirme, toplumu teslim alma ve islamo-faşist bir rejim kurma girişimi olduğu artık kesinleşmiş bir olgudur.

Bu davalar üzerinden Cumhuriyet’i tasfiye etme girişimine karşı geniş bir toplumsal tepki de oluştu. Sahte kanıtlar, düzmece dijital veriler ve yalancı tanık ifadelerine dayalı bu hukuk dışı davaları sürdürmek zordu. Nitekim, 17-25 Aralık cemaat hamlesinden sonra iktidarı kaybetme korkusuna kapılan Erdoğan yönetimi, kumpası itiraf etti.

► Bir diğer kırılma noktası şüphesiz bugün de hâlâ tartışılan Anayasa Referandumu oldu. Başkanlık sisteminin yapı taşlarını döşeyen bu hamle Cemaat’in yanı sıra bir takım liberaller tarafından da desteklendi. Buna ilişkin ne söylersiniz?
AKP ve Cemaat, “yetmez ama evet” sloganıyla tarihe geçen, liberal solun paha biçilmez ideolojik desteğiyle devleti ele geçirme sürecini tamamladı. Bu bakımdan yargı erkeni düzenleyen 12 Eylül 2010 Referandumu kritik bir eşikti. Utanç verici şekilde İslamcı hareketin peşine takılan liberal ve sol liberal çevrelerin olan biteni anlamaya niyeti yoktu. Onlar ülkenin demokratikleştiğini sanıyordu.

AKP-Cemaat koalisyonunun, ülkeyi askeri vesayet rejiminden kurtararak özgürleştireceğine ilişkin büyük bir yalan üretildi ve bu yalan üzerine siyaset kuruldu. Liberaller ile İslamcılar arasında bu dönemde kurulan ayıplı ilişki, tarihte egemen güçler ve iktidarla girişilen en büyük ve en yüz kızartıcı işbirliğiydi.

İslamcıların ülkeyi demokratikleştireceğine toplumun inandırılması gerekiyordu. Bunu imam hatipli İslamcıların ya da fesli tarihçilerin yapamayacağı açıktı. Durum böyle olunca, çoğu soldan devşirilen ya da hala kendisini solda sayan aydınlar bu süreçte elde edildi. Çoğu gönüllüydü zaten. Kimi çevrelerin demokratik gerekçelerle kurulu düzene kapağı atmaları için de bir fırsat çıkmıştı.

Sonuçta, bu liberal ve sol liberal takımı Türkiye’nin ‘demokratik’ ve ‘özgürlükçü’ gerekçelerle dinci-faşizan bir rejime taşınması sürecinde belirleyici rol oynadı. Türkiye, 200 yılı aşkın modernleşme tarihinde örneği görülmemiş bir aydın ihanetine tanık oluyordu.

Kadere bakın ki, darbecilere karşı mücadele ettiklerini sanan bu liberaller, aslında bir darbeye hizmet ettiklerini 15 Temmuz 2016 kalkışmasında acı şekilde göreceklerdi. Tarihte hiçbir siyasal akım ya da tutum, böyle yıkıcı olmamış ve bu kadar kısa sürede utanç verici bir şekilde yaşam tarafından yanlışlanmamıştı.

Resim Ekleme

OSMANLI HUKUKU CUMHURİYET’İN ÖNÜNE GEÇİRİLDİ

İktidar cephesinde bugün yaşanan oy kaybı anketlere de yansıyor. Sıkışan iktidar kitleleri konsolide etmek yerine daha dar ve radikal İslamcı bir kesime yöneliyor. Ayasofya ve hilafet çağrılarının da buna ilişkin olduğu şeklinde yorumları var.

Erdoğan-AKP dinci-faşizan bir rejim kurma sürecinin en önemli hamlelerinden biri de, İslamcı hareketin fantastik ideolojik hedeflerinden biri olan Ayasofya’nın yeniden cami olarak ibadete açılmasıydı. Ancak, ortada ilginç bir durum vardı; iktidar doğrudan bir karar almaktan kaçınmış, hukuksal sorumluluk almamış ve bir yüksek mahkeme kararının arkasına saklanmayı tercih etmişti. Hatta, cumhurbaşkanlığını temsil eden avukatlar mahkemeye verdikleri dilekçede Ayasofya’nın müze olarak kalmasını istemişlerdi. Bu durum, AKP iktidarının sanıldığından daha zayıf olduğuna işaret ediyordu.
Ayasofya Müzesi’nin camiye dönüştürülmesi Cumhuriyet ve onun kurucularıyla hesaplaşma amacı güden, rövanşist (intikamcı) bir siyasal adımdır. Ciddi sonuçları olacaktır. Çünkü, Ayasofya’nın “fetih yoluyla padişahın mülkü olduğu” gibi, Ortaçağ hukukuna yapılan bu gönderme, bir kamu davasında ilk kez karşımıza çıkmaktadır. Ortaçağ-Osmanlı hukuku, Cumhuriyet hukukunun önüne geçirilmiştir.

Başta CHP olmak üzere muhalefetin, “aman provokasyona gelmeyelim” ya da “bize din düşmanı demesinler” diye özetlenebilecek ürkek, kendi ideolojik-politik çizgisine güvenmeyen, sürekli kendi sağını kollayan tutumu, Cumhuriyet’in kazanımlarını savunmasız bıraktı. Cumhuriyet, bugün cami avlusuna terk edilmiş bir çocuk gibi sahipsizdir. Muhalefetin söz konusu tutumu, ülkenin, yüzde 8 ila 12 arasında olduğunu bilinen şeriatçı bir azınlık tarafından teslim alınmasına yol açtı.

***

BAŞARILI OLMALARI İÇİN NEDENLERİ KALMADI

► AKP’yi iktidara getiren iç ve dış dinamikler de son yıllarda hızlı bir değişim içine girdi. AKP’nin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

AKP iktidarının, 7 Haziran 2015’ten itibaren tarihsel ömrünü doldurduğunu, bu tarihten sonra siyasal ömrünü uzatmaya çalıştığını saptamak gerekiyor. Bunu bir ölçüde başardığı da söylenebilir. ABD ve Batı da, AKP iktidarını gözden çıkarmış görünüyor. AKP liderliği, öngörülemez ve iki yüzlü bulunuyor. İstanbul burjuvazisinin ise başlangıçta bütün ayıplı işlerini gördürdüğü AKP’yi artık terk ettiği anlaşılıyor. Çünkü AKP, dar İslamcı programını uygulamaya yöneldikçe egemen sınıf ve güçler arasındaki ortak zeminlerin de imha olmasına yol açıyor. Türkiye, İslamcı entelijensiya ya da ulema ile muhafazakâr ve dinci yeni zenginlerden oluşan bir azınlığın eline geçiyor. Bu İslamcı bir oligarşidir. Bütün veriler AKP iktidarının hızlı bir çöküş sürecine girdiğini gösteriyor. Küresel ölçekte iflas eden siyasal İslamın Türkiye’de başarılı olması için bir neden bulunmuyor.

***


CUMHURİYET’İN KAZANIMLARI ÖNEMSENMEDİ

► Bugünkü rejim tartışmalarına dönersek, AKP kendi rejimini kurmayı başardı mı?

AKP, Cemaat desteğiyle 1923 Cumhuriyeti’ni yıktı ama yerine kendi rejimini kuramadı. Buna gücü, birikimi, bilgisi, görgüsü, geleneği ve arkasına aldığı tarihsel yığınak yetmedi. Geriye ‘rüküş’ bir siyasal rejim girişimi kaldı. Sürekli tekrarlanarak dinci ve muhafazakâr- çevrelerde de genel kabule dönüştürülmek istenen İslamcı toplum ve tarih hipotezleri yaşam tarafından yanlışlandı. İslamcı hareket, Türkiye’nin aydınlanma birikimini, devrimci ve Cumhuriyetçi damarını hafife almıştı. Cumhuriyeti bir avuç seçkinin rejimi sanıyordu. Tarihle buluşmaya çalışırken, bu topraklarda bin yılın en önemli birikimini temsil eden Osmanlı-Türk aydınlanması ve Cumhuriyet dönemi kazanımlarını önemsemedi, hatta yok saydı. Bu en büyük hatasıydı.

***

BU ABLUKAYI YIKACAĞIZ

► Tele 1 kanalına verilen ekran karartma cezasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’yi dinci, faşizan bir totaliter rejime doğru sürüklemeye çalışan AKP iktidarı, medya alanını da düzenlemeye çalışıyor. Tele1’in kapatılması bu operasyonun en önemli parçasını oluşturuyor. Süleyman Soylu’nun verdiği işaretle Tele1’e ve bana özel olarak bir saldırı başlatıldı. Tele1 hakkında verilmiş karartma uygulaması için bize yazılı bir tebligat dahi yapılmadı. Tele1 ‘e karşı sistematik bir saldırı yapılıyor. Tele1’e verilen ceza toplumun haber alma hakkının gaspıdır. Dolayısıyla antidemokratik bir tavırdır. Ekran karartma cezası en ağır cezadır. Tele1’e verilen bu cezaya yönelik çok büyük bir toplumsal tepki var. ben bu gelişmeyi çok önemsiyorum. Ben bunun Türkiye’deki demokratikleşmenin bir teminatı olarak görüyorum. Dolayısıyla verdikleri karar onların bir yenilgisine dönüşmek üzere. Biz bu baskılara boyun eğmeyeceğiz. Ortak bir mücadeleyle bu ablukayı yıkacağız.

***

Öngörülerimiz doğrulandı

Kitapta, 15 Temmuz Darbesi, başkanlık rejimi girişimi, Ayasofya’nın ibadete açılması ve Abdülhamit tartışması gibi kritik konular da içerilerek günümüze kadar gelen bütün siyasal kırılma noktaları ele alındı. İlk baskı, Ergenekon kumpasının bir kasırga gibi ortalığı savurduğu, AKP ile Fethullah Gülen Çetesi arasında Cumhuriyet’i boğazlamak üzere kurulan kirli ittifakın sürdüğü 2011 yılında yapılmıştı. Aradan geçen 9 yılda, bu kitapta yapılan bütün değerlendirmeler, ileri sürülen görüşler, yapılan analizler, varılan sonuçlar ve geleceğe ilişkin öngörüler neredeyse tamamıyla doğrulandı.

https://www.birgun.net/haber/siyasal-islam-in-kazanma-sansi-yok-314374



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.002
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 06.09.2020- 20:09


Türkiye’nin tarihsel kavşağı - Merdan YANARDAĞ


Türkiye, geçen yüzyılın başında olduğu gibi, yine benzer bir tarihsel kavşakta duruyor. Toplum bir kez daha yön duygusunu yitirmiş durumda. Her toplumsal ve siyasal kesim, hatta tekil olarak insanlar yeni bir yön arayışında… Çünkü, geçen yüz yılın başında ülkenin ulusal kurtuluş mücadelesi ve bir devrimle belirlediği yön, uzun bir zamana yayılsa da, sert bir kırılmaya uğradı. Kimse beklemiyordu bunu, ama olan oldu. Cumhuriyet kolektif bir cinayete kurban gitti.

Özellikle Türkiye solu hiç beklemiyordu. Sosyalizm için mücadele ederken, Cumhuriyeti, dahası insanlığın ilerici birikimini cami avulusuna terkedilmiş bir çocuk gibi kucağında buldu. Bu durum, bir bakıma Türkiye sosyalist hareketinin talihsizliğidir. O nedenle Türkiye, son 30-40 yıldır bir önceki yüzyıldan devraldığı siyasal, kültürel, ideolojik ve sosyolojik sorunlarla boğuşup durdu. Boğuşmaya da devam ediyor.

Türkiye’nin, ağırlığı altında ezildiği bu yükle 21. Yüzyılda yoluna devam etmesi mümkün değil. Geçen yüzyılın başında Osmanlı İmparatorluğu çözülürken Akçuraoğlu Yusuf Bey (Yusuf Akçura), siyasal ve entelektüel tarihimizin en önemli eserleri arasında olduğunu düşündüğüm, “Üç Tarz-ı Siyaset” kitabı ile fikri ve felsefi bir karğaşa yaşayan, yön duygusunu kaybetmiş bir toplumun önündeki seçenekleri göstermişti.

Yusuf Akçura’nın gösterdiği, zaten bir akım olarak yaşam içinde var olan yollardan biri de uluslaşma ve burjuva devrimiydi. Kendisi de “Türkleşmek” diye tanımladığı bu aydınlanma ve modernleşme çizgisinde duruyordu. Modern ulus kuruculuğu anlamındaki, 19. Yüzyıl sonu, 20. Yüzyıl başlarındaki demokratik Türkçülük akımı ile bugünün tutucu, etnik ve şovenist milliyetçilik kavramı arasında hiçbir benzerliğin olmadığını belirtmek gerekiyor. Yusuf Akçura’nın Osmanlı aydınlarına, siyaset sınıfına ve nihayet topluma tartışmak için önerdiği diğer iki yol ise, sırasıyla “Osmanlıcılık” ve “İslamcılık” çizgisiydi.

★ ★ ★

Yusuf Akçura, dönemin yeryüzündeki en büyük ve köhnemiş bir imparatorluğunun fikir hayatında, önerdiği yön ile büyük bir sadeleşme sağlamış, topluma yetkin şekilde seçenekler sunmuştu. Bugünün Türkiyesi de bir çöküş yaşıyor. Eğer Kürt siyasal hareketini dışında tutarsak, İslamcılar dışında topluma güçlü şekilde yön gösteren bir siyasal ve entelektüel hareket bulunmuyor. Bu durum, toplumdaki çürümeyi derinleştiren bir rol oynuyor.

İslamcı hareketin işaret ettiği yön, hiç kuşkusuz yeni oligarşinin iktidarını garantileyecek, Emevi şeriatına dayalı bir din devleti kurulmasını sağlayacak bir yoldur. Ortaçağ değerler dünyasına iade edilmiş bir toplumdur… Fikri ve felsefi kargaşa ve arayış yaşayan toplumun arayışına şu ya da bu şekilde verilmiş bir yanıttır.

Ancak, siyasal islamın sadece bölgesel değil, küresel ölçekte de yüz kızartıcı bir iflas yaşaması, bu yanıtın bütün gücünü tüketmiş durumda. Siyasal islamın Türkiye’de gücünü hala koruyor oluşu, yaşamın ve tarihin akışına uygun değildir, atipik bir durumdur. Ancak, tarihsel ömrünü doldurduğu halde, muhalefet güçlerininin programsızlığı, ürkekliği ve dağınıklığı nedeniyle siyasal ömrünü uzatan islamcı iktidar, gecikmeli de olsa artık önlenemez bir çözülme süreci yaşıyor. AKP geleneksel islamcı tabanına doğru daralıyor. Merkez sağ alanda kurduğu ideolojik-politik hegemonya çöküyor.

Dolayısıyla, AKP iktidarında somutlanan ve islamcı hareketin takiye, hile, iki yüzlülük ve sahtekarlıktan da beslenen siyasal-kültürel hegemonyanın çözülmesi; yön arayışına bu çevreler tarafından verilen yanıtın da çökmesi anlamına geliyor.

★ ★ ★

Yukarıda ifade edilen nedenlerle, siyasette yeni arayışlar için büyük bir alan açılmasına karşın, sol bu döneme ne yazık ki programsız yakalandı. Çünkü, post-modern ve liberal ideolojik kuşatmanın etkisi altındaki solun, zihin dünyası fena halde lekelendi.

Bu nedenle sol, insanlığın 19. Yüzyılın başlarına iade edildiğini çok geç fark etti. Aslında tam olarak durumu kavradı mı, emin değilim. Elbette istisnaları var, ama genel tablo ne yazık ki böyle. Sürekli kendini eleştiren, bunu bir marifet sanan, kendi içinden liderler çıkaramayan, varolanları ise liberal bir histeriyle imha eden sol, adeta acı çekmekten mistik tad alan tuhaf bir topluluğa dönüştü.

Oysa sol, hiçbir komplekse kapılmadan topluma yeniden aydınlanmacı, laik, eşitlikçi ve demokratik bir seçenek sunabilir. Cumhuriyetin ufkunu aşan bir perspektifle, gericilikle geçen yüz yılda yarım kalan ve bu yüzyıla devredilen hesaplaşmanın tamamlanmasına öncülük edebilir. Çünkü, 150 yıllık aydınlanma ve modernleşme sürecini bütün tarihsel ve mantıksal sonuçlarına ulaştıracak biricik güç soldur.

Bu yolu açacak stratejik yaklaşım, Türkiye’nin ilerici, aydınlanmacı, kamucu ve laik damarıyla buluşan; dolayısıyla, 68’den Şeyh Bedrettin ya da Pir Sultan’a atlamak gibi bir tarih saçmalığından kurtularak, bu toprakların modern devrimci birikimini de içererecek bir siyaset mümkündür. Sosyalist solu yeniden kitlelerle buluşturacak tek yol da budur.

https://www.birgun.net/haber/turkiye-nin-tarihsel-kavsagi-314607



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Siyasal İslam’ın mantığı... melnur 1 1208 19.12.2021- 08:52
Konu Klasör Birlikte mücadele edersek Erdoğan’ın kazanma şansı y dayanışma 0 3356 10.09.2014- 17:36
Konu Klasör Sivil itaatsizlikle halkın rızasını kazanma başarısı… sorgulayan 0 2676 26.11.2018- 12:46
Konu Klasör Siyasal İslam'ın tükenişi melnur 0 4155 29.08.2016- 23:23
Konu Klasör Siyasal devrim-iktidar perspektifi melnur 2 3024 20.04.2018- 17:26
Etiketler   ‘Siyasal,   İslam’ın,   kazanma,   şansı,   yok’
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS