SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
2023 seçimleri ve sosyalistler...           (gösterim sayısı: 2.013)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.993
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 20.01.2021- 07:03


Uzunca bir zamandır seçim ve sandık konusunda birtakım spekülasyonlar yapılmakta. Cumhurbaşkanı Erdoğan için işlerin iyi gitmediği açık; anketlerde sürekli gerilediği ve kendi çevresi ve partisinde bile eleştirildiği, yalnız kaldığı ve ekonomide çarkların artık geriye sardığı ve iç ve dış egemen çevreler tarafından uzunca bir müddettir desteklenmediği gerçeği karşısında bu koşullarda seçime gitmenin Erdoğan için çok akılcı olmadığı yönündeki yaklaşımlar doğal olarak seçimin de   tarihsiz bir tarihe ötelenebileceği ve hatta hiç yapılmayacağı yolunda yorumlara neden olmaktadır.

Yabana atılır tespitler değil bunlar. Hatta bir müddettir muhalif kimlikli siyasetçi ve yazarlara yapılan saldırıların iktidarın seçim stratejisinin bir parçası olduğu yolunda yorumlar da yapılmakta. Ne var ki altını kalınca çizmek de gerek, Cumhurbaşkanı Erdoğan meşruiyetini başka bir odaktan değil doğrudan doğruya sandıktan ve seçimden almaktadır. AKP'nin iktidarı aldığı 2002 seçimlerinden beri böyle bu. Önceleri kendisini destekleyen emperyalist çevreler, ABD ve AB ve bunların ülke içindeki temsilcileri olan liberallerle, sol liberal olarak nitelediğimiz şaşırmış solun desteği de zaman içinde kesilmiştir. AKP ve Erdoğan çok uzunca bir zamandır, kendisiyle, ve kendi döneminde yarattığı koşul ve çevrelerle baş başadır ve bağlamda yalnızdır. Ve hatta   AKP olarak bir partinin var olduğunu ileri sürmek tam olarak doğru da değil, ortada böyle bir parti de yok. AKP evet, sıradan ve bilinen bir parti özelliği göstermiyor. AKP artık Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı iktidarda tutacak bir aygıta ve bir mekanizmaya dönüşmüştür. Ve böyle bir özelliğin iktidarda kalabilme şansı da sadece sandıktan çıkma ve seçim kazanabilme becerisine bağlıdır.

Öyledir; Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın emperyalizm karşısında zaman zaman da olsa sonucu belirsiz çıkıntılık yapma eğilimi, toplumu ikiye bölen siyasi yaklaşımları, sert üslubu, ilkesizliği ve dünya görüşünün demokratik kurallarla bağdaşmaması onu iç ve dış sömürücü çevreler tarafından güvenilebilir ve desteklenebilir bir siyasetçi olmaktan çıkarmaktadır. Bu yüzden Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı sadece toplumun muhalif kesimleri ve en az yüzde ellisinden fazlası değil iç ve dış egemen çevreler de iktidarda tutmak istememektedir. Egemen güçlerin AKP döneminde büyük karlar elde etmiş olması bu gerçeği değiştirmemektedir.

Çok söylendi; Cumhurbaşkanı Erdoğan iktidarda kalmaya mecbur. 20 yıla yakın bir zaman tek başına iktidarda kalan bir siyasi anlayışın tek yürütücüsünün   sırtında belediye başkanlığı döneminden bu yana birtakım bagajların olmaması mümkün değil. Erdoğan bu bagajlarla iktidarı bırakamaz, bırakmamak adına da elinden gelen her şeyi yapar. İhtiyacı olan şey, seçim kazanmak ve sandıktır. Bu yüzden Erdoğan eninde sonunda zamanında veya erken bir seçime gitmek zorundadır, çünkü içinde bulunduğu koşullarda meşruiyet kazanacağı tek alan da sandık ve seçimdir.   Cumhurbaşkanı Erdoğan seçimin tarihinde oynayabilir seçim kurallarında kendisine fayda sağlayacak şekilde değişiklik yapabilir ama seçimlerden kaçamaz. Erdoğan'ın seçimlere ve sandıktan yeniden çıkmaya ihtiyacı var çünkü. İktidarda kalmaya ne kadar mecbur ve mahkum ise, bu yolun sandıktan çıkma becerisi göstermekle mümkün olacağının da bilincindedir. Bu yüzden tarih ve koşullarına kendisinin karar vereceği bir seçim mutlaka ülke gündemine gelecektir.

Çokça eleştirilen muhalefetin de durumun bilincinde olduğunu düşünüyorum. Erdoğan'ı iktidardan edecek gücün ancak sandıktan çıkabileceği gerçeği beş benzemez olmalarına rağmen muhalefetin bir araya gelmelerini, ortak bir siyaset oluşturmalarını ve bu konuda bir ittifak oluşturmalarını zorunlu bir hale getiriyor. Ayrıca sosyalistlerin çokça eleştiri oklarını yönelttiği şekliyle bu durumun pek de garipsenecek bir yanı olduğunu hiç düşünmüyorum. Düzen muhalefetin toplumu sandığa kilitlemeye çalışması ve sokağın hiç düşünülmemesi ve bu yolla topumun pasifize edilmesi yönündeki eleştirilerin haklı yanları elbette vardır. Ne var ki, düzen muhalefetine   muhalefet etmeyi sistemli bir hale getirme alışkanlığının iktidarın değirmenine su taşımak ve içinde bulunduğumuz sürecin sürdürülmesinden yana bir tavır takınmak anlamına gelmediği ileri sürülebilir mi?

Seçim yapılırsa ve Erdoğan iktidarı kaybederse iktidarı boşaltmaz, bu yüzden toplumsal muhalefeti sandığa kilitleyen bir muhalefet anlayışını benimsemek doğru olmaz diyenler de var. Birincisi sandıktan muhalefet çıkmadığı sürece bu sorunun yanıtının ne olacağını bilebilmek pek de mümkün değil. İktidara karşıt bir pozisyonda sadece sandığı gözetmeyen bir sosyalist muhalefet anlayışını bugünden gerçekleştirme konusunda sosyalistlerin elini tutan da yok. Düzen muhalefetinin muhalefet etme biçimini sınıfsal bir temele oturtup derinleştirebilmek de sosyalistlerin pratiğe dökebilecekleri bir strateji olabilir. Bu konuda da yakınılacak bir şey olmaması gerek.

O zaman sorun ne?

Bir kısım sosyalist partilerimiz Erdoğan iktidarını kendi gelecekleri ve siyasi mücadeleleri açısından daha uygun mu görüyorlar?










Bu ileti en son melnur tarafından 20.01.2021- 07:04 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.993
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 22.01.2021- 08:27


Türkiye'de her seçimin kendine özgü bir önemi oldu hep. 2023 yılına kadar yapılacağı söylenen seçim(ler)in de ülke için ayrı bir önemi var. Türkiye'deki tek adam diktasının   kurumlaşmasına izin verilip verilmeyeceği oylanacaktır. Bu anlamda bu seçimlerin özgül önemi de burada yatmaktadır. Türkiye'de tek adam sisteminin, bu yeni rejimin kurumlaşmasına izin verilecek mi, verilmeyecek mi? Sosyalistler   nasıl bir söylemi öne çıkartırlarsa çıkartsınlar, nasıl bir pratiği yeğlerse yeğlesinler bu dinci faşist kurumlaşmaya son noktayı koyacak önümüzdeki referandumdan farksız seçimde nasıl bir karşıtlık içinde olacaklarını somut bir programla açıklamalıdır. Dışarıda kalınarak, her iki ittifaka bir şekilde giydirmeyi sol analiz sanmak ve, ''hepsi aynı, biz farklıyız'' yüzeyselliği içinde bir söylem ve eylem birlikteliğini savunmak iddia ediyorum, sosyalizmi toplumla ilişkisinde bulunduğu yerin de gerisine düşürmekten başka bir işe yaramayacaktır. Toplumun aydın, çağdaş ve sola dönük yüzünün bir şekilde AKP'ye karşıtlık üzerine kenetlendiği iklimde bu iklimin dışında kalmak ne söylenirse söylensin duyulmayacak dahası bir tepkiye yol açacaktır. Seçim sonrasında sonuçlar ne olursa olsun bu kitleyle bağ kurmak daha da zorlaşacak, parti ile halk arasındaki açı daha da büyüyecektir.

Sınıf mücadelesi demokrasi mücadelesini dışlamaz. Yıllardır sağlı sollu liberallerin demokrasi adı altında saçma sapan öznelerle birlikte olması ve onların önünü açması, son kertede demokrasiye olur olmaz anlamlar yükleyerek bir yönetim biçimi olan demokrasiyi siyasi mücadelenin merkezine oturtma çalışmalarına karşı olduğumuz konusundaki çabalarımız demokrasinin faşizm karşısında göz ardı edileceği anlamına gelmemelidir. Bu yüzden özellikle geri kalmış ve sanayi devrimini bir şekilde ıskalamış ülkelerde sınıf mücadelesi demokrasi mücadelesini içerir, içermek zorundadır. Bu gerçek Türkiye söz konusu olduğunda çok daha fazla anlam ve önem kazanmaktadır, diye düşünüyorum.

Umarım bu konuda duygusal tepkiler gösterilmez ve sonuçta bir büyük hata yapılmaz.
Umarım...




Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.993
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 27.01.2021- 01:26


Fatih Yaşlı SOLPortal'daki   yazısında seçimlere değinmiş. Şöyle:

Bu koşullarda gidilecek bir seçimde… -Fatih Yaşlı

İktidar bir yandan en iyi bildiği işi yapıp ittifakları dağıtmaya oynar ve yasal düzenlemelere hazırlanırken, öte yandan “seçimle gitmeme konsepti”ne uygun adımları atmaya devam ediyor.

Bu koşullarda gidilecek bir seçimde…

İktidarın mütemadiyen “seçimler zamanında, yani 2023’te yapılacak” dediği, muhalefetin ise erken seçim istiyormuş gibi yapmaktan öteye gitmediği bir konjonktürde, yine de Türkiye siyasetinin biricik gündemini seçimler oluşturuyor.

Böylesi bir konjonktürde, taraflar karşı ittifakları dağıtmayı ve yanlarına yeni müttefikler çekmeye çalışmayı öncelik haline getirmiş durumda. Bunun için de birbirlerinin içine oynuyor, müttefikler arası ilişkileri sarsmaya, ittifakları çatırdatmaya çalışıyorlar.  

Siyasetin bütünüyle sandığa endekslendiği, muhalefetin de büyük katkısıyla sokağın öcüleştirildiği, toplumsal muhalefetin bulunmadığı, siyasal alanın iyice daraldığı ve sadece oy hesabı yapılan bir siyasi atmosferde aksi mümkün olabilir mi ki zaten?

Olamıyor ve siyasetin gündelik formu da “dar alanda kısa paslaşmalar yapmak”tan öteye gitmiyor, gidemiyor.  

Peki bir erken seçim olur mu? Bu sorunun yanıtını verebilecek olan özne, bugün her şeye rağmen iktidar. Evet, AKP-MHP zayıflıyor, güç kaybediyor doğru ama muhalefet halen daha iktidarı erken seçime zorlayabilecek bir güce sahip değil; böyle bir niyetinin olduğu da zaten ayrıca şüpheli.

Bu nedenle, seçimin ne zaman yapılacağını iktidarın tercihleri belirleyecek. Eğer iktidar, “siyaset ekonomiyi önceler” diye düşünerek, örneğin Irak’ta bir PKK operasyonu ya da benzer bir “milli hadise” eşliğinde baskın seçimi tercih ederse, bu sene içerisinde bir erken seçim görmemiz olası.

Yok eğer iktidar, pandeminin zayıflamasını, dünya ekonomisindeki ve buna bağlı olarak Türkiye ekonomisindeki göreli toparlanmayı bekler, faizleri yeniden düşürebileceğini ve böylece tüketim olanaklarını artırabileceğini, işsizlik ve enflasyonda ise bir nebze de olsa bir iyileşme yaratabileceğini varsaydığı bir ortamda seçime gitmeyi isterse, seçimin en erken 2022’de gerçekleşeceğini söyleyebiliriz.

İkinci olasılık şu an daha güçlü gibi görünüyor ama her ne olursa olsun, yani ister bu yıl içerisinde ister gelecek sene ya da zamanında yapılsın, bir kez daha esas meselenin seçimlerin ne zaman yapılacağından çok ne şekilde yapılacağı olduğunun söylenmesi ve görülmesi gerekiyor.

Türkiye siyasetinde bir yandan seçimden başka bir şey konuşulmazken, öte yandan ise yapılacak seçimlerin seçimden başka her şeye benzeyeceğine ve bunun adına “serbest seçimler” denemeyeceği gerçeğine dair derin bir sessizlik var. Sadece iktidar değil muhalefet de bu sessizliğin taşıyıcısı durumunda üstelik.  

Oysa Türkiye’de gerçek anlamıyla “serbest seçimler”in yapılmasının ve serbest seçimler aracılığıyla iktidarın el değiştirmesinin bizzat iktidar eliyle imkânsızlaştırıldığı görülmedikçe sandığa hapsedilmiş siyasetten çıkış ve dolayısıyla iktidardan kurtuluş mümkün olmayacak.

Karşıda devletleşmiş bir parti, bağımsız olma niteliğini yitirmiş ve iktidarın uzantısı haline gelmiş bir yargı, ortadan kaldırılmış bir kuvvetler ayrılığı, propaganda makinesi olarak çalışan bir medya ve “iç düşman” konseptine uygun olarak düzenlenmiş bir güvenlik aygıtı var.

Durum buyken, tüm bunlar yokmuşçasına “serbest seçimler”den bahsetmenin ve “her şey çok güzel olacak” demenin herhangi bir anlamının bulunmadığı ortada.  

Dahası, stratejiyi sadece bugünkü mevcut ittifakların değişmeden devam edeceği, buraya iktidarın herhangi bir müdahalede bulunamayacağı ve bulunduğunda da sonuç alamayacağı üzerine yapılan matematiksel hesaplar, yani % 51’in cepte olduğu iddiası üzerinden kurmanın da herhangi bir karşılığı yok.

Saadet, İYİP, DEVA, Gelecek, bunların hepsinin iktidarla konuşmaya ve uzlaşmaya teşne oldukları herkesin malumu. Saadet’in buradaki “zayıf halka”yı teşkil ettiği ve tam da bu nedenle Erdoğan’ın buraya oynadığı, Saadet’i Cumhur İttifakı’na katmanın hesaplarını yaptığı son ziyaretlerine bakarak kolayca anlaşılabiliyor.

Ayrıca HDP’ye yönelik bir kapatma davasının da tüm bu oy hesaplarını alt üst etme ihtimali hayli yüksek; çünkü öyle bir davanın mahkeme salonlarının ötesine geçmesi ve bunun üzerinden bir milliyetçi histeri dalgası yaratılması, seçimlere de o dalga eşliğinde gidilmesi hiç de zor olmayacaktır.

Bunlara bir de seçim yasasında yapılacak değişiklikleri, dar ya da daraltılmış bölge yöntemiyle seçime gidilmesini ekleyelim. Bu, MHP’ye kontenjan vekillik verilerek itirazlarının bertaraf edilmesi ihtimalini hesaba katarak söyleyecek olursak, Cumhur İttifakı’nın Meclis çoğunluğunu bir kez daha garantilemesinin önünü açacak.

Peki mesele sadece ittifaklar mı ya da seçim sistemi mi?

Elbette ki değil. İktidar bir yandan en iyi bildiği işi yapıp ittifakları dağıtmaya oynar ve yasal düzenlemelere hazırlanırken, öte yandan “seçimle gitmeme konsepti”ne uygun adımları atmaya devam ediyor.

İstenildiği kadar “reform”dan bahsedilsin, Anayasa Mahkemesi üyeliğine hülle yöntemiyle yapılan atama ve böylece AYM’de çoğunluğa ulaşılması bu adımlardan sadece biridir ama mesele tabii ki sadece bununla sınırlı değildir.

Geçtiğimiz günlerde çıkarılan bir cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle, olası bir toplumsal kalkışmada polise ve istihbarata ordunun sahip olduğu silahları kullanma yetkisinin verilmesi tam da bu konseptin bir parçası olarak görülmelidir. Üstelik buna SADAT tipi yapılanmalar, 15 Temmuz darbe girişiminden beri kayıp olan silahlar, bekçi yasasında yapılan düzenlemeler ve ülkücülerin yeniden sokağa salınması da eklenmelidir.

Sadece bunlar değil, Müyesser Yıldız’ın 24 Ocak tarihli “Genelkurmay Başkanlığı Tasfiye mi Ediliyor” isimli yazısında anlatılan yeni kanun teklifine bakarak, Genelkurmay başkanlığının sahip olduğu neredeyse bütün yetkilerin Savunma Bakanlığı’na, dolayısıyla iktidara devredilmek istendiği görülebiliyor.

Buradaki meselenin basitçe asker üzerindeki sivil kontrolü artırmak olmadığının anlaşılması ve silah devri yetkisiyle birlikte bu kanun teklifinin birlikte değerlendirilmesi, gidişatın nereye doğru olduğunun anlaşılması bakımından büyük önem taşıyor.

Velhasıl, sopa, topluma vurulmak üzere, elde hazır tutuluyor.

Bu noktada, ABD’deki yönetim değişikliğinden ve AB ile yaşanan gerilimden medet ummanın da herhangi bir gerçekliği olmadığını görmek gerekiyor. Biden yönetiminin S-400’ler üzerinden iktidarı terbiye etmek, hizaya çekmek isteyeceği muhakkak. AB de başta Doğu Akdeniz olmak üzere çeşitli başlıklar üzerinden AKP’yi sıkıştırmaya devam edecek, doğru. Ama tüm bunlar, Batının “Türkiye’nin demokratikleşmesi” gibi sahici bir derdi olmadığı için, eninde sonunda bir pazarlığın konusu olacak.

S-400’lerin ne yapılacağından Suriye’ye, mülteci sorunundan İran’ın nükleer programına, Uygur meselesinden Rusya’nın Karadeniz’de sıkıştırılması için atılacak adımlara kadar uzanan genişlikte bir pazarlık sürecini izleyeceğiz ve iktidar tüm bu pazarlıklarda ömrünü uzatmak için ne yapması gerekiyorsa onu yapacak.

Peki tüm bunları niye yazıyoruz? Umutsuzluğu, karamsarlığı, ataleti büyütmek, beslemek adına mı?

Elbette ki hayır!

Tüm bunları yazıyoruz, çünkü ortada kolay bir çözümün olmadığını, kolaycılığın bizi bir yere götürmeyeceğini, buradan sahici bir umut çıkmayacağını görmek gerekiyor.

Yazıyoruz, çünkü bütün stratejiyi ne tarihi ne de nasıl yapılacağı ve hatta yapılıp yapılmayacağı belli olmayan bir seçim üzerine inşa etmenin ve buna dair yanlış hayallere kapılmanın hepimize faturası olacak.

Yazıyoruz, çünkü rakibin aynı anda hem oyuncu hem hakem olduğu ve kuralları istediği gibi değiştirebildiği bir oyunu hiçbir itirazda bulunmaksızın oynamaya devam etmenin sonuçlarının neler olabileceğini, iktidarın bir beş yıl daha kazanması durumunda yaşanabilecekleri ve o yenilgi hissinin boyutlarını tahmin edebiliyoruz.

“Bir şey yapmaya gerek yok, kendiliğinden gidecekler”, “kriz var, bu iş bitti”,   “toplumu kutuplaştırmamak lazım”, “oyuna gelmemek gerekiyor” sözlerinde somutlaşan pasif ve sadece sandığa endeksli muhalefet tarzı, bilinçli bir şekilde gerçekliğin üzerini örtüyor, gerçekliği görmemizi engelliyor.

Gerçekliğe gözünü kapayarak bir yere varmak ise mümkün görünmüyor.  

https://sol.org.tr/yazar/bu-kosullarda-gidilecek-bir-secimde-24773



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.993
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 01.02.2021- 09:02


Altının çizilmesi gereken bir konu var; sermayenin has partisi olma özelliği AKP'nin kendi yarattığı sermaye çevreleri dışında benimsendiği ve desteklendiği anlamına gelmez. Aynı şekilde emperyalist çıkarlardan yana olması da emperyalizm tarafından desteklenip iktidarda tutulduğu anlamına gelmiyor. AKP bütün gücünü girdiği her seçimi kazanabilmekten ve bir şekilde sandıktan çıkma becerisinden alıyor. Önünün kesilmesi ve iktidardan edilebilmesinin tek yolu da bu nedenle seçimdir, sandıktır. AKP ne yaparsa yapsın anketler kendisi için olumlu işaretler vermezse seçim olur mu, AKP iktidardan gitmeyi göze alır mı soruları da önemli. Hiç kolay değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın muhalefete düşmeyi göze alabilmesi gerçekten hiç kolay değil. Bu durumda başka bir sürecin, bir hesap sorma sürecinin başlamayacağını kimse bilemez. Baskıyı üzerinden atmış bir yargının harekete geçmeyeceğini kim iddia edebilir ki?

Şunu da ekleyelim, özellikle İstanbul Belediye Seçimleri sonrasında birtakım solcu geçinenlerin ''hani her şey güzel olacaktı?'' kendini bilmezliğini ve aklınca ideolojik bir değerlendirme yapan bir garip kesimin ''seçim her şey mi sanıyorsunuz'' lafazanlığını ciddiye almamak gerek. Ne gideni anlayabilecek ve ne de gelecek olanı kavrayacak bir zeka ve donanımlara sahipler. Ezberciliğin ve dolayısıyla   kolaycılığın yarattığı rahatsız edici bir tavır bu. Ya da samimiyseler, trol değillerse ve gerçekten de solcu olduklarını iddia ediyorlarsa bu tavrın sol bir tavır olmadığını, günceli anlayamamak, içinde bulunulan verili koşulları okuyamamak gibi patolojik bir durumla karşı karşıya olduklarını bilmeleri gerekir. Sürekli yinelenmelidir, AKP karşıtlığını merkeze almayan ve AKP'yi iktidardan edecek bir mücadeleye omuz vermeyen bir anlayışın bu koşullarda sol bir tavır olarak tanımlanması mümkün değildir.   Ve üstelik içinden geçtiğimiz süreçte sosyalistler için, böyle bir mücadelenin bizatihi kendisi sınıfsal değil de nedir?

****

Seçime geldiğimizde ortada bir bulanıklık olduğu da açık. Anayasaya göre bir Cumhurbaşkanı en fazla iki kez seçilebilir. Erdoğan da iki kez seçildi ve bir üçüncüsü için seçime girme hakkı yok. Bir istisna, meclisin erken seçim kararı alması...Cumhurbaşkanı Erdoğan sadece bu koşulla bir seçime daha katılabilme hakkı elde edebiliyor. Bu konuda da bir sorun var, AKP ve MHP'nin muhalefetten destek görmedikleri sürece parlamentoda bir erken seçim kararı aldırabilecek çoğunluğa sahip değiller. CHP, İYİP veya HDP'nin desteğine muhtaçlar. Bu destek verilmezse ya 2023'te zamanında bir seçim olacak ve Cumhurbaşkanı Erdoğan seçime katılamayacak, ya da olağanüstü koşullar yaratılıp seçim bir süre için gündemden düşürülecek. Bir süre diyorum, çünkü bu sürenin de ''makul'' olabilme koşulu var bence. AKP için tek meşruiyet kaynağı seçimler ve sandık ise, bu süreç nereye kadar ötelenebilir ki?

Bence çözüm seçimin erkene alınmasıdır. Akşener 2021 Haziran'ından söz etmeye başladı. Olabilir değil, denilemez. Erken ve muhalefetin de işine gelecek şekilde bir erken seçime destek verilebilir; hazır muhalefet de erken seçim diye diretirken uygun bir tarih için ''hodri meydan'' denilecektir. 2021 Haziran'ı olmasa da, Kasım ayı, muhalefetin de desteğini alarak parlamentodan bir seçim kararı çıkartılabilir. 2022 sonrası için Erdoğan'ın önünü açacak bir seçim takvimine muhalefeti ikna edebilmek zor olabilir.

****
Anketler Cumhur ittifakının kazanabilme şansının giderek azaldığı yönünde sonuçlar veriyor. Yanıltıcı olabilir. AKP'nin bir devlet partisi haline geldiğini göz ardı etmemek gerek. Önceki seçimlerde ve özellikle AKP cemaat ortaklığının önüne açan referandumda şaibe iddialarının ardı arkası hiç kesilmemişti. AKP'nin yılların deneyimiyle seçim kazanma konusunda bir hayli becerili bir özellik kazandığını görmezlikten gelinemez. MHP ile birlikte yüzde 40'ın altına hemen hemen düşmeyen bir ittifak bu seçim/sandık becerileriyle kendisine bir beş yıl daha yönetme şansı verebilecek bir meşruiyet elde edebilir. Bu mümkündür. Ve üstelik Saadet başta olmak üzere ittifak içindeki ve dışındaki sağcı kesimlerin şu anda muhalefet olarak gözüken toplamın yumuşak karnını oluşturduğu da bir gerçek. Erdoğan şimdiden bu kesimlere yönelik müdahalelere başlamışsa, bu müdahalelerin AKP lehine sonuç vermeyeceği iddiasında bulunmak da kolay değil.

Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum; özellikle TKP ve TKH'nin   son belediye seçimlerindeki tavrının rahatsız edici bir yanı vardı, hatta oldukça şaşırtıcı olduğu da söylenebilir. Kişisel kanım, bu siyasi yaklaşımın nedeni ''zaten AKP gidici'' yorumuna dayandırılmış. ''Düzen muhalefeti AKP'yi iktidardan ederken, biz sosyalistler de sosyalizme güç verecek bir siyaseti savunmaya devam ederiz''. Ama kazın ayağı gerçekten öyle mi? AKP'nin 2023'e kadar gireceği ve kendisi için yaşamsal düzeyde olan seçimi kaybedeceğini kesin olarak söyleyebilmek mümkün mü?   Her şey bir yana sosyalistler bu süreçte böyle bir risk alabilirler mi; almalılar mı?

Bence bu konu tam da bu noktada noktalanmamalı.

Verili koşullarda toplumun (haklı/doğru) iradesi dışına düşmüş bir solun seçim sonrasında toplumla bağ kurabilmesinin zorluğu bir yana, bir de seçim sonuçlarının beklendiği şekilde olmamasının yaratacağı psikolojik yıkım da hesaplanmalı ve süreç bu çerçevede bu partilerimiz tarafından yeniden ele alınmalı ve yorumlanmalıdır.

Solun, sosyalistlerin bu koşullarda hata yapma lüksleri yok, kalmadı.
Hiç olmadığı kadar!



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Parlamento seçimleri ve sosyalistler... melnur 5 521 22.04.2023- 05:14
Konu Klasör 2024 yerel seçimleri ve sosyalistler... melnur 0 167 30.10.2023- 02:32
Konu Klasör 2023, Seçimler geliyor, ne yapmalı? melnur 0 437 01.01.2023- 10:21
Konu Klasör Özellikle İBB seçimleri... melnur 9 319 04.04.2024- 19:09
Konu Klasör Seçimleri de sonrasını da örgütleyeceğiz... melnur 0 897 23.03.2022- 09:30
Etiketler   2023,   seçimleri,   sosyalistler.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS