SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Kapitalizmden sosyalizme geçiş meselesi.           (gösterim sayısı: 2.002)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.989
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 03.02.2021- 03:02


Çeşitli başlıklarda dağınık da olsa çok şey söylendi. Ne var ki özgün bir başlığımız yok bu konuda. Hazır Metin Çulhaoğlu ustamız da bu konuda çok önemli ve değerli bir yazı da yazmışken, kapitalizmden sosyalizme nasıl geçileceği konusu pek çok yönüyle ele alınabilir diye düşünüyorum. Kapitalizmin feodal düzen içinde ortaya çıkabileceği ve maddi bir gerçeklik kazanabileceği gerçeğinin sosyalizm için söz konusu olmadığı, siyasal bir devrim gerçekleşmeden toplumsal devrimlerin de gerçekleşmeyeceği gerçeği bu çerçevede genel olarak biliniyorken, bunun somutta ne anlama geldiğinin netleştirilmesi konuların daha iyi kavranmasını sağlayacak ve de içselleştirilmesine   yol açacaktır, diye düşünüyorum.

Önce Metin Çulhaoğlu'nun İLERİ'deki yazısı:

İki 'geçiş' meselesi

Günümüz kapitalizmi değerlendirilirken, sosyalizmi savunan pek çok kesimin mevcut durumu “ya sosyalizm ya barbarlık”, “ya sosyalizm ya topyekun felaket” gibi deyişlerle anlattığını biliyoruz.

Bizce bu söylemlerde “yanlış” yoktur, durum gerçekten böyledir.

Ne var ki, özünde doğru olan, belirli bir gerçekliği yansıtan bu söylemlerin, sosyalistlerin kendi bakışlarının ürünü olduğunu da görmek gerekir. Bir bakıma, sosyalistlerin kendi “düşünülmüş somutu” da denebilir. Başka bir deyişle, mevcut gerçeklik karşısında tüm insanlığın durumu böyle görmediği ve kapitalizmin kendisinin de (ideologları, düşünürleri, siyasetçileri ve iktisatçılarıyla) belirli bir ekonomik-toplumsal düzenin artık “devrini doldurduğunu” düşünmediği açıktır.

Bugün kapitalizmin ileriye doğru çok yönlü bir hamle yaparak kendini yenileme, örneğin İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde olduğu gibi kendini “refah devleti” ya da benzer yeni bir kimlikle tanıtma imkanları kalmamıştır. Ancak aynı kapitalizm, her ne pahasına olursa olsun kendi sürdürülebilirliğini sağlama, geniş halk kesimlerini belirli mecralara sürükleyip düzenin temellerini güvende tutma imkanlarını yitirmemiştir.

Kapitalizm bunu yapabildiği sürece yazının başında örneklenen ikilemler sadece bizlerin, sosyalistlerin görebildiği gerçekler olarak kalacaktır.

***

Gündeme getirdiğimiz bu konunun iki ayrı tarihsel geçiş süreciyle doğrudan ilişkili olduğunu belirterek devam edelim: Feodalizmden kapitalizme geçiş ve kapitalizmden sosyalizme geçiş…

Her iki geçişte de sürükleyici dinamiğin üretici güçlerle üretim (mülkiyet) ilişkileri arasındaki çelişki olduğunu biliyoruz. Gelgelelim, bu temel çelişkinin topluma, toplumsal ve siyasal süreçlere yansıması iki ayrı geçiş döneminde köklü farklılıklar göstermektedir.

Feodalizmden kapitalizme geçişte temel çelişki kendini her yerde dayatır, mevcut toplumun çeperlerine içeriden şiddetli bir basınç uygular, var olan kabukları çatlatıp parçalar ve düzenin (feodalizm) temsilcileri de dahil olmak üzere toplumun her kesiminde “mevcut düzenin artık sürdürülemeyeceği” düşüncesini yerleştirir.

Geçişin “ebesi” rolünü oynayan sınıf mücadeleleri ise asıl belirleyici etkisini bu ortama ulaşıldığında ortaya koyar.

Buna karşılık kapitalizmden sosyalizme geçişte temel çelişki kendini hiçbir zaman toplumları “artık böyle gidemez” noktasına getirecek bir yalınlıkta ortaya koymaz. Kapitalizmde temel çelişkinin “kendini dayatan”, “kabına sığmayan”, “kabukları çatlatıp parçalayan” potansiyeli zorun (devlet baskısı) ve onayın (ideolojiler) çok katmanlı örtüsü altında kalır.

Özetle, “feodalizmde kendini dayatan temel çelişki, sınıf mücadelelerini tarif ve davet eder; kapitalizmde ise sınıf mücadeleleri temel çelişkiyi uykusundan uyandırır.”

***

Bu köklü farklılığın temeldeki nedeni ise çok basittir: Kapitalizm, feodal toplum içinde yeşerir, güçlenir, kendine alan açar, kendine aykırı ne varsa hepsine basınç uygular ve sonuçta kendi geleceğinin insanlığın da geleceği olduğunu her kesime kabul ettirir. Kapitalizm, feodal toplum içinde bir maddi gerçekliktir artık. Sınıf mücadeleleri bu süreçte “”uyarıcı”, “canlandırıcı” ve “başlatıcı” olmaktan çok “sonuçlandırıcı” rol oynar.

Buna karşılık kapitalist toplum içinde sosyalizmin bir düşünce, bir alternatif, yeni bir dünya önerisi, vb. olmanın ötesinde aynı zamanda maddi bir gerçeklik haline gelme şansı yoktur. Kapitalist toplumda sosyalizmin maddi imkanlarının oluşması ve artması, sosyalizmin bu toplumda “model oluşturucu” bir ağırlık kazanabileceği yanılgısına kadar taşınmamalıdır.

Sonuçta, üstü zor ve onayla kat kat örtülen temel çelişkiyi uyandıracak, daha doğrusu bu çelişkiyi yaşamın her alanında “görünür” ve “hissedilir” hale getirecek olan sınıf mücadeleleridir.

Mikro ölçeklerde hep var olan bu mücadeleler sınıf hareketi ve toplumsal hareketler düzleminde makro ölçeğe ulaşmadıkça biz ne dersek diyelim kapitalizm kendini sürdürecek yolları bundan böyle daha fazla zorlanarak da olsa bir şekilde bulacaktır.

https://ilerihaber.org/yazar/iki-gecis-meselesi-122501.html





Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.989
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 06.02.2021- 04:20


Kapitalizmden sosyalizme dönüşümün proletarya iktidarından geçtiği, bunun için de bir siyasal (sosyalist) devrime ihtiyaç olduğu hemen hemen itiraz edilmeyen bir gerçekliktir. Peki sosyalist bir devrim olabilmesi için gereken koşullar ne? Onun da yanıtı aşağı yukarı biliniyor; özetle yönetenlerin eskisi gibi yönetememesi ve yönetilenlerin de eskisi gibi yönetilmek istememesi. Kabaca bu. Biraz daha daraltır ve sadeleştirirsek devrimci bir sürecin, bir devrimci durumun ortaya çıkabilmesi için mutlaka öfkesini sokaklara taşıyan, isyan etme noktasına gelen ve yineleyelim, artık eskisi gibi yönetilmeye boyun eğmeyen halk sınıflarının varlığına ihtiyaç var ve kuşkusuz devrim arayan ve bu yolda kitlelerle bağ kurabilmiş ve onları mobilize etme yeteneğini kazanmış bir öncü partiye de... Sosyalizmden, toplumsal dönüşümlerden ve öncesinde siyasal bir devrim öngörülüyorsa gerçeklik kazanması gereken koşullar basitçe bunlar.

Kapitalizmden sosyalizme nasıl geçileceği konusu pek çok açıdan ele alınabilir ve irdelenebilirken bence önemli bir yanı, öncüyle kitle arasındaki etkileşimin nasıl kurulabileceği nasıl bir söylem ve eylem birlikteliğine ihtiyaç duyulduğudur. Sorunun yanıtı bir bilinmez değil. Aslında bu konuların aşıldığı da söylenebilir. Ne var ki, özellikle reel sosyalizmin çözülüşünü izleyen yıllarda liberal basıncın sol üzerindeki etkisini arttırmasıyla ya kapitalizmin daha demokratik bir yapıya kavuşturulmasını merkeze alan bir (liberal) sol, ya da daha keskin görünme çabasını solculuk sanan ve siyasal devrim perspektifini de yok sayan kuyrukçu bir (liberal) enternasyonalist(!) tipler ortaya çıkmış ve özellikle sanalda etkili olarak bu konularda akla ziyan bir algının oluşmasına yol açmışlardır. Oysa sorun, baştan beri öncünün bağımsızlığını koruması, kuyrukçu bir siyaseti savunur hale gelmemesi ve siyaseti kitlelerle bağ kurma etkileşimi olarak algılamasıydı...

Siyasal devrim perspektifi sosyalist tezleri -doğru yanlış- sürekli yinelemek ve halka bu şekilde gitmek değildir. Bilimsel sosyalist tezleri, Marksist ustaların kendi dönemlerinde polemik yaparken kullandığı cümleleri ezberleyerek, hatmetmeye çalışarak halka gidilmez ve bu şekilde kitlelerle, halkla, sınıfla bağ kurabilmek mümkün hale gelmez. Yani, başlıkla ilişkilendirecekse, kapitalizmden sosyalizme geçişin yolu kitlelere ezberlenmiş cümlelerle gitmek değildir. Sosyalist siyasetin böyle bir şey olduğunu sanmak yanlışına düşülmüştü bir dönem ve bu durum da ne yazık ki, uzunca bir zaman sanala hakim olmuştu. Umarım yanlışlığı anlaşılmıştır.

Toparlarsak sosyalist dönüşüm yolunun sosyalist siyasetten geçtiği, sosyalist siyasetin de önceden belirlenmiş bir reçetesi olmadığı sadece halka dokunmanın, sınıfla bağ kurmanın ve   etkileşime girmenin amaçlandığı bir eylem ve söylem birlikteliğini kapsadığı söylenebilir. Geniş kitlelerin güncelde yaşadıklarına ses yöneltmeyen ve omuz vermeyen bir siyasi söylem ve eylem pratiği olmadan sosyalizmin güncelliğinden söz edebilmek   mümkün değildir. Zordur, kolay değildir, belli bir reçetesi yoktur, elbette sosyalist siyaseti etkin bir hale getirmenin yolu da sosyalist müktesebattan geçmektedir, ama o kadar. Sosyalist müktesebatı bir ezbere dönüştürme çabasıyla ne bir siyaset oluşturmak mümkün hale gelir ve ne de geniş kitlelere dokunabilmenin önü açılabilir.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.989
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 12.02.2021- 16:30


Kapitalizmden sosyalizme geçişin öncelikli yolu siyasal iktidara gelmekten geçiyor ve çünkü kapitalizm içinde sosyalizmin gerektirdiği toplumsal dönüşümleri gerçekleştirebilmenin   yolu ve yordamı bulunmamaktadır. Bu yüzden öncelikle siyasal/sosyalist devrim perspektifi tüm sosyalistler için bir gereklilik, bir zorunluluktur. Ve ayrıca siyasal/sosyalist devrim perspektifi de öyle sulandırılacak ve bulandırılacak bir konu değildir. Şunu söylemeye çalışıyorum, insanlığın gerçek kurtuluşunun enternasyonal düzeyde sosyalist devrimlerini gerçekleştirmiş devletlerin bir araya gelmesi ve emperyal kapitalizmin hegemonik niteliğine son vermek olduğu konuları üzerinde tepinip durmanın bir anlamı da yok. Sulandırma ve bulandırma işi tam da budur. Siyasal iktidarın devlet halini almış olması konusunda tek bir siyasi mücadele önermeden ve örülmeye çalışılan hattı da görmezlikten gelen bir siyasetten kaçış gevezeliğidir ve belki dolaylı yoldan trollüktür, başka bir şey de değildir.

Ciddiye almayalım ve geçelim.

Bir yanlışlık da komünist partilerden   kendiliğinden bir hareketlilik bile oluşturamayan halk sınıflarını bir yerden alıp bir yere götürme ve orada da devrim yapma aracı olarak yorumlama yanlışlığıdır. Böyle bir şey yok ve bir komünist parti toplumun büyük çoğunluğunu dışarıdan bilinç vererek, onlara sosyalist bir bilinç kazandırarak sosyalist bir devrim gerçekleştirir şeklindeki bir algı da bütünüyle yanlıştır '' Türkiye'de komünist parti yok, çünkü halkın/sınıfın çoğunluğunu arkasına alamamış'' şeklindeki bir kavrayış da baştan sona yanlıştır. Sosyalist komünist partiler yayınlarıyla kitle edinmeye çalışırlar ve bir de gerekliliğin oluştuğu koşullarda siyasete müdahil olur ve halkı siyasete müdahil olmaya çağırırlar. Bu kadar. Öyle kızıl bayraklarla sokaklara dökülmek, enternasyonal marşlar söylemek ve sonra dönüp geriye bakıldığında kapitalizmin ezdiği, sömürdüğü insanların arkaya takılacağını düşlemek, evet, sadece güzel bir düştür ve böyle bir süreç hiçbir zaman yaşanmayacaktır. Sosyalist süreç böyle bir gerçeklikle örtüşmez. Çok kalabalık olmadan, kendi bayrağının altına milyonları toplamadan verilen örnek benzeri bir eylem türünün işlevsel olması mümkün değildir. Ve çok kalabalık olmak, milyonları kendi safında toplamak için de zaten başka bir şeye, başka bir siyasete ihtiyaç vardır. Sorun bu. Sosyalistlerin, sosyalist partilerimizin kafa yorması gereken şey bu. Yani verili koşullarda sosyalist siyasetin nasıl olacağıdır? Hiç kuşkum yok, kuyrukçulukla uğraşan, düzenin iyileştirilmesine merkezi bir anlam veren siyasetlerle -geniş anlamda söylüyorum- kapitalizmden sosyalizme geçiş mümkün değildir. ( Demokrasi mücadelesini her şey haline getirmenin yanlışlığı, sosyalist mücadelenin demokrasi mücadelesini kapsamayacağı anlamına gelmez.)

Sosyalist siyaset, bu konudaki stratejik ve taktik yönelişler, halka dokunma ve onlarla bağ kurmaya çalışma süreçleri siyasal bir devrimin olmazsa olmazı olan halk sınıflarını kazanma ve onlardaki muhalif iradeyi   ortaya çıkarma çabasıdır. İnternette okunan birtakım -benim ezber dediğim şeyleri- doğru yanlış yinelemenin bu anlamda bir yararı bulunmamaktadır. ( İçeriğe girmiyorum, zaten hemen hemen her gün bu konuları yazmaya çalışıyorum.)

Siyaset, mutlaka sosyalist bir siyaset ve ''enternasyonalist olmak''tan önce güncelle ilişkili bir siyasi konumlanış... Önceliğimizi buna vermek, bu konuya odaklanmak ve kafa yormak kapitalizmden sosyalizme geçişin önceliğidir ve bir de kuşkusuz siyasal düzeyde örgütlenmek bu sürecin olmazsa olmazı.





Bu ileti en son melnur tarafından 12.02.2021- 16:34 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.989
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 14.02.2021- 07:24


(Bu aralar sık sık oluyor, oldu, tek parmakla hızlı hızlı yazarken hatalı bir tuşa dokunma yanlışı bütün bir yazıyı götürüyor. Çözüm olarak bir iki paragrafta kopyala yaparak aşıyordum ama bu yazıda üçüncü paragrafa geldiğimde biraz sonra kopyalarım demeye kalmadan yine yanlış bir tuş ve yazının ve emeklerimin uçup gitmesi. Oysa ne güzel, Harem, Sirkeci ve Ferhan Şensoy'un Nazi örneklemeleriyle konuya biraz derinlik/şirinlik katmaya çalışmıştım. Olmadı, tekrar aynı yerlerde dolaşmak da zor geliyor. Üçüncü paragraftan devam edeceğim. Sanki öncekiler burada duruyormuş, silinmemiş gibi.)

Ezberciliğe alıştık, alıştırıldık. Çocukluğumuz zaten   çoğunlukla suskunluk içinde geçiyor, bir de okulda ezbercilik yöntemini benimsediğimizde, hiç farkında değiliz, bir alışkanlığa dönüşüyor bu durum. Hatırlıyorum, yazıyazforum'da bir tartışmanın içinde debelenip durmuştuk ve bir türlü o tartışmanın dar kapsamını aşamaz hale gelmiştik. Ben bir yorumda siyasal devrimden sonraki kuruculuk dönemini sosyalizm olarak tanımlayıp bir şeyler söylemeye çalışmışken, bir arkadaş devreye girmiş ve ''siyasal devrimden sonraki süreç geçiş sürecidir sosyalizm değil'' diyerek itiraz etmişti. Benzer bir itiraz Yusuf Zamir'den de gelmişti. Zamir'in itiraz gerekçesini hatırlamıyorum ama iki arkadaşa da siyasal devrimden sonraki devrimci sürece sosyalizm denmesinde süreci baltalayacak ve size de itiraz ettirecek gerekçeler nedir diye sorduğumu hatırlıyorum. Sonra bu soruyu gerçek yaşamda başkalarına sormuştum, yeri geldiğinde. Doyurucu bir yanıt gelmiyordu çoğunlukla. Özellikle reel sosyalizmin çözülüşüyle ''Marks'a dönelim'' çığlıklarının atılmaya başlanmasıyla birlikte bu konularda kitaplar yazılmaya da başlanmıştı. Ama bizlerde bir okuma alışkanlığının (genellikle) bulunmayışı ve hemen her şeyi, her konuyu kolayından alma alışkanlığı bu tür siyasi değerlendirmelerde de sık sık karşılaştığımız sorunlar. Evet, sorun bu. Bir sorunsal. Önünü arkasını hesap etmeden, nedenini nasılını hiç düşünmeden, hiç tartmadan söyleyip geçme durumu. Neden öyle, neden siyasal devrimden sonraki sürece sosyalizm diyemiyoruz?

Çünkü Marks söyledi?
Ne dedi?
Nerede söylediğini bilmiyorum ama önce geçiş süreci ve proleter diktatörlük, sonra sosyalizm ve sonra komünizm. dedi.
Ama çok karışık değil mi bu; sınıfa siyasal devrimden sonra geçiş süreci, geçiş toplumu ve proletarya diktatörlüğü sonra sosyalizm. Sen büyük bir olasılıkla göremeyeceksin. Sosyalizm komünizmin birinci evresi, bir dünya toplumuna dönüştüğümüzde karşılaşacağımız bir toplumsal formasyon. İnsanlığın nihai kutuluşu olacak..
Ama benim kurtuluşum olmayacaksa, ev kira, çocukların masrafı? Hem sonra çok uzak bir hayal değil mi?

Böyle bir (hayali) diyalog bile çok rahatsız edici değil mi? her şeyden önce bu tür zorlukların üstesinden gelmek için siyasal devrimden sonraki sürece sosyalizm desek ne olur, nasıl bir sorunla karşılaşırız?
Olmaz, Marks öyle demedi, böyle dedi. Lenin de öyle dedi. Onlar öyle söylediyse vardır bir hikmeti!

Uzayıp gider böyle bu diyalog; daha doğrusu ikili, üçlü monolog. Bir sonuca varmaz. Konuşmalar, konuşmalar ama mutlak bir iletişimsizlik. Belki anlayamama durumu. Belki ezberciliğin yıllarca süren zihindeki tahribat. ''Bilmiyorum, Marks ve Lenin öyle söylemiş.'' İyi güzel de neden öyle söylemişler, önemli değil mi? aynı neden, aynı gerekçeyle onların öyle söylediklerini bugün böyle söylesek ne olur?

''Bilmiyorum, Marks öyle söyledi, öyle söylemişse, bir bildiği vardır!''
Bu son cümle de ne kadar tanıdık geliyor?
''Cumhurbaşkanı ve imiz Sayın Recep Tayyip Erdoğan öyle söylemişse mutlaka bir bildiği vardır. Dünyadan ay'a dört şeritli yol yapacağız demişse bile bunda bir hikmet vardır. Bize düşünmek düşmez!''

Ben de bunları neden yazdım, konuyla nasıl bir bağlantısı var, onu bilmiyorum!

Kapitalizmden sosyalizme geçişin yolu siyasetten geçiyor, halkı kazanmak son kertede öncünün o halkı kendisine bağlamaktan, güvenlerini ve mobilize edebilecek bir özellik kazanabilmesinden geçiyor. Peki bunun yolu nereden geçiyor; milyonlarca insanın bir akademik/pedagojik formasyona tabi tutmaktan mı?

Burada bitmedi kuşkusuz zaman zaman devam ederiz.





Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.989
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 17.02.2021- 19:20


Yeri gelmişken şöyle bir değinip geçelim. Siyasal devrimden sonraki geçiş dönemine sosyalizm adının verilmesi Marks'ta yok. Tıpkı komünizmin birinci evresine sosyalizm tanımlamasında bulunmaması gibi. Yan, Marks'ta sosyalizm komünizmle eş anlamlı kullanılmıştır. Dolayısıyla komünizmin ilk evresine sosyalizm adının verilerek savunulması Marks'a gönderme yoluyla savunmak çok doğru değildir.

Lenin'de sosyalizm kimi zaman komünizmin birinci evresi kimi zamansa proleter diktatörlüğü   ve komünizmin birinci evresini kapsayacak bir şekilde tanımlanmıştır. Yani Lenin'de de bu konuda kategorik bir tavra rastlanmaz.

Buna göre üstte değindiğim şekilde, yani siyasal devrimden sonraki geçiş sürecini sosyalizm olarak tanımlamak neden sorunlu bir adlandırma olsun; üzerinde hiç düşündük mü?

Reel sosyalizmin çözülüşüyle bu konuda çok kitap yayınlandı, çok yorumlar yapıldı. Bunlardan biri de ''Marks'a dönelim'' çığırtkanlığı adı altında Lenin'le başlayan ve Stalin'le devam eden kuramın pratikte çarpıtıldığı iddiası ve sonuçta Sovyetlerdeki sistemin sosyalizm olmadığı yolundaki yorumlardı. Sovyetlerdeki sistemin çözülüşü de hep sistemin sosyalizm olmadığına yorumlanarak sosyalizm konusu doğrudan komünizmin birinci evresine bağlanmış ve bunu savunan çok sayıda sosyalist aydın olmuştur. Bu tanımlamayı savunan sosyalist aydınlarımızdan biri de Haluk Yurtsever'dir. Haluk Yurtsever sosyalizmin komünizmin ilk evresi olduğuna ilişkin görüşlerini sıralarken şunu da söylüyor. ''Eğer siyasal devrimden sonraki süreci bir toplumsal dönüşüm süreci/dönemi olarak algılayacaksak, bu döneme sosyalizm demenin hiçbir sakıncası yoktur.'' Aklımda kaldığı kadarıyla söylüyorum. Yurtsever'in bu yaklaşımı doğrudur ve aksi de düşünülemez zaten.

Siyasal devrim tek ülkede gerçekleştirilir. Enternasyonal dünya toplumuna ulaşabilmenin başka bir yolu yoktur. Enternasyonalist olmak öncelikle sosyalizmin tek ülkede gerçekleşebilir olduğuna inanmak ve inandırmaya çalışmaktan geçmektedir. Yurtsever'in özetlediği gibi enternasyonal dünya toplumuna ulaşmanın tek ülkede sosyalizmden geçtiğini söylemek, savunmak zaten proleter diktatörlük döneminin bir toplumsal dönüşüm süreci olduğunun bilincinde olmak demektir. Cümlenin içinde bu tanım zaten var. Hem enternasyonal dünya toplumundan söz ediyor ve hem de devrimden sonraki proleter diktatörlük döneminin aynı zamanda bir toplumsal değişim ve dönüşüm süreci olduğunu belirtiyorsak, sosyalizmi ulusal sınırlar içinde hapsedilmeyeceğini savunuyoruz demektir...

Yurtsever de haklı...


Sosyalizm siyasal devrimden sonraki sınıfsız topluma kadar uzanan toplumsal devrim sürecidir ve siyaset dilindeki kullanımı da böyledir. Doğrusu da budur. Bu tanım, bu yaklaşım sosyalizmi halk sınıfları açısından daha anlaşılabilir bir hale getirebildiği gibi daha yakın bir süreç haline de getirir. Dolayısıyla sınıfsal mücadelede daha ön açıcı ve sadeleştirici bir anlama da sahiptir.




Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör SF'de kapitalizmden komünizme Geçiş. melnur 25 18272 01.02.2016- 14:59
Konu Klasör Kapitalizmden utanç manzaraları munzur 5 3885 04.09.2015- 16:42
Konu Klasör En kötü sosyalizm en iyi kapitalizmden daha iyidir denizcan 0 3682 03.10.2015- 11:48
Konu Klasör Şu 50+1 meselesi... melnur 1 2360 22.02.2020- 20:03
Konu Klasör Suriyeliler Meselesi Sosyalist27 0 2132 29.11.2018- 20:51
Etiketler   Kapitalizmden,   sosyalizme,   geçiş,   meselesi.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS