SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Yeni Türkiye'nin yeni normali ve sosyalizm...           (gösterim sayısı: 2.052)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 13.03.2021- 08:02


Kimi bakanlıklarda cemaat ve tarikatların etkili oldukları biliniyordu. ''Dindar ve kindar bir nesil'' yetiştirme arzu ve çabaları din görevlilerinin kendi işleri dışında devlet işlerinde de görev almaları sonucuna yol açtı. Sağlık bakanlığını geçtik, Milli Eğitim'imizin de bu arzu ve çabadan epey nasiplendiği görülüyor. Şaşırmıyoruz artık, karşılaştığımız şey yeni Türkiye'nin yeni normali...

Efendim, Antalya'nın Finike ilçesindeki 4 köy okulunun ikisinde imamlar ikisinde de imam eşleri ders vermeye başlamış! Ayrıca imam eşleri de kara çarşaflıymış ve sadece gözleri görünecek şekilde bir giyim kuşamla kendilerine verilen görevi yerine getirmeye çalışıyorlarmış.! Şaşırmadım, çaresiz üzüldüm. Adım adım nerelere geldik?! 1908'i baz alırsak yüz yılı aşkın bir süredir yaşanılan aydınlanma sürecinin geldiği nokta. Söyledikleri gibi Cumhuriyet bir parantezdi de, kapatılmaya mı çalışılıyor?

Haberi SOLportal'da görmüştüm. ( https://sol.org.tr/haber/imam-esi-carsafla-derse-girdi-ilce-milli-egitim-formasyon-alsa-atanacak-dedi-27809 )Onlar da BirGün'den almışlar. Fotoğraf da var.

Resim Ekleme

Ne acınası bir durum!
Ne hale geldik!

''Sosyalizm'' diyerek işin içinden çıkmak da mümkün. Kuşkusuz öyle. Sosyalizmde bu tür görüntülerin olmayacağı çok açık. Ama işte bugün, 21. yüzyıl Türkiye'sinde bu tür görüntülerin olmaması adına yapılması gerekenleri sadece ''sosyalizmde olmayacaktır'' başlığı altında toplama çabasıyla sınırlı bir tutumun doğru ve yeterli olduğunu iddia edebilmek mümkün mü? Bu günlerin acil olarak değiştirilmesinin gerekliliğine yanıt sadece ''sosyalizm'' olabilir mi? Böyle bir siyasi perspektifin Türkiye nesnelliğinde   karşılık bulabileceğini iddia edebilmek mümkün mü?

Ülkeyi 20 yıldır yöneten siyasi anlayışın arada bir de olsa ''özgürlüğü biz sağladık, demokrasiyi biz geliştirdik'' söylemine gülüp geçmemek gerekiyor. Tıpkı Türban olayında olduğu gibi özgürlük ve demokrasi bu siyasi anlayışta bir başka anlama geliyor. 1400-1500 yıl öncesinin yaşam formu her türlü simge ve ritüelleriyle birlikte devlete egemen olabilme yolunun açılması özgürlük ve demokrasi mücadelesi oluyor. Kendilerinin nasıl yaşayacakları değil, kendilerine uygun bir yaşam tarzı, kendileri gibi bir gençlik ve ona uygun bir eğitim sistemi hayata geçirilmeye çalışılıyor. Bu fotoğrafın başka ne anlamı olabilir ki?!

O fotoğrafı gördüğümde paldır küldür bu yazıya başlamıştım Yazının nasıl sonlandırılacağı da düşünülmemişti. Aslında böyle bir tabloyu hayatın her alanında yaşıyoruz. Bu haberle ülkedeki tutuklama haberleri çok mu farklı sanki birbirinden; ya da içinden geçtiğimiz pandemi sürecinin işleyişinden çok mu farklılık gösteriyor?

Ve bir yığın   soru zihnimi hep meşgul ediyor: muhalefete muhalefet etme alışkanlığı ya da Çulhaoğlu'nun altını çizdiği şekliyle ''mürebbiye sosyalizm'' anlayışıyla bu süreci değiştirebilmek...-iyileştirmek de değil, sürece pansuman olabilmek...-mümkün mü? Sadece ''sosyalizm'' vurgusu içinden geçilen karanlık sürece uygun bir siyasi pozisyon mu oluyor?






Bu ileti en son melnur tarafından 13.03.2021- 08:06 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 15.03.2021- 07:52


Bilinmedik bir konu değil, güncele dokunmayan bir sosyalist mücadelenin toplumsal alanda ciddiye alınması mümkün değildir. Halkın güncel sorunlarına değinmeyen ve o sorunları devrim sonrasına erteleyen bir sosyalizmin de kitleselleşebilme yolunda adımlar atabilmesinin olanağı yoktur. Sosyalizmin güncelliği   konusundaki ısrar halkın güncelini de kapsayacak bir biçim almalıdır bu yüzden.

80 öncesi ile bugünümüz arasında çok keskin bir fark var. 80 öncesinde hepimiz sosyalizmin olabildiğince yakın olduğunu düşünürdük. Sola, sosyalizme yüzünü çevirmiş milyonlar da farklı bir ruh hali, farklı bir düşünce değillerdi. Dünyanın önemli bir yüzölçümünde yaşayan bir sosyalizm egemenlik kurmuşken ve oralardaki halk sömürüden kurtulmuşken, bizde de aynı durum gerçekleşebilir ve halkın yaşamını rahatlatacak bir düzen getirilebilirdi. Çok uzak değildi, bir yanılsama hiç değildi. Sadece sola ve sosyalizme meyletmek, gönül vermek, olanaklar ölçüsünde mücadele edenlere destek vermek, kol kanat germek ve gönülden istemek gerekiyordu. Sosyalizmi anlatmaya çalışırdık, dilimiz döndüğünce. Bildiklerimiz, sözcüğe döktüklerimiz onların yaşamlarına bire bir dokunuyor, etkili oluyor ve sosyalist bir heyecan hepimizi sarıp sarmalayabiliyordu. Çok güzel günler olduğunu burada tekrar edeyim. Ama bugün?

Bugün durum hiç de öyle değil. Koşullar farklı. Reel sosyalizm çözüldü, dünyadan e ayak çekti, reel sosyalizm artık yok. Bu kahrolası gerçekliğin yarattığı devasa bir boşluk neo-liberal bir ideolojiyle dolduruldu. ''Benim insanım işini bilir'' çürümüşlüğü toplumsal alana yerleşti. Sosyalizm toplumsal alandan çekildi. Artık farklı koşullar var. Sosyalizmi anlatabilmek de o kadar kolay değil. Dahası solcu ve komünist olduklarını savunanlar bile Marksizm Leninizm'i bir yerinden iğdiş etmeye çalışıyorlar. Sözde sol, sosyalist ve dahi enternasyonalist forumlarda gördük, kerameti kendinden menkul bir solculuk da türedi.

Evet koşullar farklılaştı. Sosyalizm güncel alanda da güncelliğini yitirdi. İnsanların zihinlerine bireysel kurtuluş imgeleri yerleştirildi. Artık o imgeler değişmeden ve belki en önemlisi halkın içinde bulunduğu sorunları kapsayacak çareler üretmeden   sosyalizmi kitlesel hale getirebilmenin olanağı yok.

Hiç kuşkusuz kolay değil. Başka bir söylem ve eylem türü gerekli belki. Halkla temas noktası bu bağlamda belki yeniden ele alınabilmeli. Toplum üzerindeki gerici faşist baskıların üzerinden gelebilecek bir perspektif mutlaka yaratılabilmeli. Bunun yolu sosyalizmi bir ''üçüncü yol'' olarak ayrıştırmaktan geçmiyor. Toplumun dışından, toplumun mücadele kanallarına uzak bir yerden sosyalizm propagandası yaparak sosyalizmi halkla buluşturabilmenin imkanı kalmamıştır. 80 faşizmi ve reel sosyalizmin çözülüşüyle birlikte etkisini daha da arttıran liberalizm, insanımızın zihnine farklı bir yaşam tasarımı işlemişken böyle bir dışarıdan yöntemle halkı sosyalizmle buluşturabilmek mümkün değildir. Sosyalizmi daha güncel ve toplumsal alanda bir güç oluşturabilmenin yolu kitleselleşebilmekte yatıyorsa halkla çok daha fazla bağ/ilişki kurabilmenin yolları aranmalıdır.

Öyle düşünüyorum.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 16.03.2021- 08:44


Metin Çulhaoğlu İLERİhaber'deki Salı yazısında tam da bu konuya değinmiş. Önce Türkiye siyasetinin bir röntgenini çekmiş ve sonra da solun ne yapması gerektiği konusundaki düşüncelerini yazmış. Şöyle söylüyor:

''Durum buysa “vazife” ne olmalı?

Bizce sol ve solculuk adına sözünü ettiğimiz paradigma çerçevesinde gelişecek süreçlerin içinde yer alma, bu süreçleri etkileyip “sola çekme” imkanları kalmamıştır. Yapılması gereken, o süreçlerin yoğunlaştığı eksenin dışında,   oradan bağımsız bir “sol eksen”, deyim yerindeyse başka bir “kutup” oluşturmaktır.

Ana akım siyasette ortaya çıkması kesin “hoşnutsuz” unsurlara da açık olmak ve belki de en önemlisi, az önce örneklediğimiz klasik demokrasi söylem ve taleplerinin ötesinde şeyler de söylemek üzere… ''
( https://ilerihaber.org/yazar/durum-ve-vazife-124102.html )

Bir üstte yazdığım yazının son paragrafında bir anlam kayması olmuş, daha önceki yazılarımda altını çizmeye çalışıyordum, sol-sosyalist anlayışın düzen siyasetinin iktidar ve muhalefetinde bulunan unsurlarının, bir başka tanımlamayla cumhur ve millet ittifakının dışında bir bağımsız odak olarak ortaya çıkmaları gereklidir. Bu süreçte kuşkusuz muhalefete muhalefet etme anlayışını da gözden geçirerek ve olası bir ikinci turda iktidardaki siyasi anlayışın karşısında yer alacağını da açıkça ve somut bir biçimde ortaya koyarak yapabilmelidir. İktidar ve muhalefetin dışında kalmakla siyasi ve dinci gericiliğin kurumlaşma ve kesin bir egemenlik kurma çabasının karşısına kayıtsızlık olarak nitelenebilecek bir siyasi perspektif konulmamalıdır. ''Dışında kalmak'' bu anlama gelmemelidir. Üye ve sempatizan kesim bu konuda bir koşullanma içine sokulmamalıdır. ''Üçüncü yol'' veya bir başka ittifak -sosyalist cephe- gibi tanımlamalarla kastedilen düzen muhalefetinin iktidara aynılaştırma anlayışı ise bu tür yorumların ülke geleceği için yarardan çok zarar verici olacağını, iktidardaki gericiliğe destekten başka bir anlama da gelmeyeceğini söylüyorum.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 17.03.2021- 07:40


''...cumhur ve millet ittifakının dışında bir bağımsız odak olarak ortaya çıkmaları gereklidir. Bu süreçte kuşkusuz muhalefete muhalefet etme anlayışını da gözden geçirerek ve olası bir ikinci turda iktidardaki siyasi anlayışın karşısında yer alacağını da açıkça ve somut bir biçimde ortaya koyarak yapabilmelidir. İktidar ve muhalefetin dışında kalmakla siyasi ve dinci gericiliğin kurumlaşma ve kesin bir egemenlik kurma çabasının karşısına kayıtsızlık olarak nitelenebilecek bir siyasi perspektif konulmamalıdır. ''Dışında kalmak'' bu anlama gelmemelidir. Üye ve sempatizan kesim bu konuda bir koşullanma içine sokulmamalıdır. ''Üçüncü yol'' veya bir başka ittifak -sosyalist cephe- gibi tanımlamalarla kastedilen düzen muhalefetinin iktidara aynılaştırma anlayışı ise bu tür yorumların ülke geleceği için yarardan çok zarar verici olacağını, iktidardaki gericiliğe destekten başka bir anlama da gelmeyeceğini söylüyorum.''

Bu sözlerle tamamlamışım üstteki yazıyı. Özetle düzen değişikliğini merkeze alan bir siyaseti her koşulda savunan sosyalistlerin içinden geçtiğimiz koşullarda rejim değişikliğini de asla dışarıda bırakmaması gerektiğinin altını çizmeye çalışıyorum. Cumhuriyet değerleriyle kavgalı bir gericiliğin 20 yıldır egemenlik kurduğu bir ülkede sosyalistler bu karanlık tabloyu dışta bırakacak bir siyasetle yol alamazlar. Rejim değişikliğini düzen değişikliğinin manivelası olarak kapsam dışı bırakan bir siyasi pratiğin ne Türkiye'ye soluk aldırması ve ne de sosyalizme alan açması mümkün değildir. Bu kritik dönemeçte Türkiye solunun bu yanlışa düşmeyeceğini umut ediyorum.

Spesifik konu ne olursa olsun yapacağımız çözümlemelerde   o konuyu sosyalizm bağlamında bir yere oturtmak zorunluluğu var. Hiç kuşku yok sol siyaset açısından gerekli bir yöntem bu. Tersi de olabilir, bir konu, bir süreç, bir anlayış sosyalist siyaset açısından kapsam dışı, değerlendirme dışı tutulabilir, o derece önemde görülmeyebilir. Bence Türkiye solu bu bağlamda kritik bir dönemeçte bulunuyor. Abarttığımı da sanmıyorum. Türkiye solu rejim konusunda net bir duruş, somut bir söylem ve pratik içinde bulunmalıdır. ''AKP'ye karşıyız'', ''gerici cumhur ittifakı iktidardan edilmelidir'', ve benzer bir yığın cümle kurduktan sonra gericiliğin iktidardan atılması konusunda somut hiçbir adım atmayan bir siyasi pratiğin kitlelerle bağ kurabilmesinin mümkün olduğunu da düşünmüyorum.

Evet, bağımsız bir odak...
Gerekirse sosyalist bir cephe...
Nasıl tanımlanırsa tanımlansın.

Peki rejim karşısındaki somut tutum ne olacak?
Net bir yanıtımız var mı?




Bu ileti en son melnur tarafından 25.03.2021- 08:04 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 25.03.2021- 08:14


Rejim konusunda net bir yanıtımız var mı sorusunu kapsayacak bir pozisyonun ''içeriden'' olabilme ihtimalinin kalmadığını, düzen içi muhalefetin dışından yapılması gerektiğine ilişkin bir görüş ileri sürmüştü Metin Çulhaoğlu hocamız. Aklımda kaldığı kadarıyla böyleydi. Ve sanıyorum sadece ''iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş bir parlamenter sistemle yetinilmemesi'' gerektiğinin de altını çizmişti. Kuşkusuz doğru. Sosyalist muhalefet kendi ideolojik ve siyasal çıkarlarına uygun bir pozisyon almalı ve muhalefete muhalefet etmeyi başat hale getirmeden bir sınıfsal farklılığı da yakalamalıdır. Ama rejim karşısındaki net tutumu ne olacaktır? AKP-MHP ittifakını iktidardan edecek nasıl bir formülasyon üretecektir? Nasıl bir söylem, toplumsal muhalefetin rejim karşıtlığını törpülemeyecek nasıl bir pozisyon?

Son belediye seçimlerindeki pozisyon bana hiç umut vermedi de, ısrarım biraz ondan!



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 26.03.2021- 08:46


Yeni Türkiye'nin yani Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adıyla tanımlanmaya çalışılan tek adam diktatörlüğünün bir özelliği daha ortaya çıkmıştı, İstanbul sözleşmesinin feshi kararıyla birlikte. Ülke Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle yönetilir olmuştu ve bu yönüyle meclis işlevsiz bir hale gelmişti. Tamam sistemin bir özelliği bu ama bu sistemle meclisin güçlü olacağı söyleniyordu. Ve böyle olacağı için de 550 olan vekil sayısı 600'e çıkarılmıştı. Ne var ki, başka bir şey oldu. Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemiyle birlikte ilk kez, evet ilk kez AKP dahil, meclisteki tüm partilerin ortak kararları ve katılımıyla çıkmış bir kanunun tek bir kişinin imzasıyla ortadan kaldırılması gerçekleşmişti.   Tedirgin edici, ürkütücü bir gelişme değil mi bu? Partili Cumhurbaşkanının tek kişilik bir iradesi meclisteki 600 kişinin ortak kararı ve imzasıyla yürürlüğe giren bir kanunun feshi anlamına geliyorsa, o tek kişilik iradeyle neler olmaz, neler yapılmaz   ki!

Dillendirilmeye başlandı; örnekse hilafetin getirilmesi.
Haremlik selamlığın toplumsal yaşamda bir zorunluluğa dönüşmesi...
Kadını ikinci plana düşürecek kararlar alınması...
Eğitim sisteminde, hukuk sisteminde dini referansların öne çıkarılması...
Laikliğin ortadan kaldırılması...

Ve daha neler, neler...

Tek kişinin kararıyla başka bir rejimin kurumlaşmasına ilişkin kararları alabilmek mümkünse, ve İstanbul sözleşmesinin feshiyle böyle bir örnek yaşanmışsa, sosyalistlerimiz bu gerçekliği göz ardı edebilecek çözümlerle uğraşabilirler mi? Üstteki soruyu bir kez daha hatırlayacak olursak, rejimi değiştirebilecek bir pozisyonu önüne koyma ve merkeze alma yerine ''sınıfsal kaygılar'' gerekçesiyle bu sürecin dışında kalmayı seçen sosyalist kesimler için gerçekten de sol bir pozisyon aldıklarını iddia edebilmek mümkün olabilir mi?

Sanırım bu soru uzun zamandır solun önünde duracaktır.
Bence yaşamsal önemde...
Önemsenmeli!



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 01.04.2021- 02:11


Sosyalistlerin saray rejimi konusundaki somut tutumu ne olacak, sorusuna verilecek bir yanıtımız olmalı. Önemli, gerekli ve esaslı bir soru bu. Rejimi değiştirmenin yolu sandıktan geçiyorsa bu konuda somut bir tutumumuz var mı?

Bana kalırsa bu sorunun etrafından dolaşmaya çalışıyor, doğrudan bir yanıt vermemeyi yeğliyoruz. ''Biz komünistiz, düzen muhalefeti ile birlikte olacaksak komünistlere ne ihtiyaç var?'' şeklinde bir yanıt tam da söylediğim şey, asıl sorunun etrafında dolaşmak. Oysa düzen muhalefetiyle birlikte olmaktan değil, rejim karşısında tam boy konum almaktan söz ediliyor. Alpaslan Savaş da SOLportal'daki yazısında neden AKP'yi değil de daha çok ''sermaye''yi eleştirdiğinin savunmasını yapmış. Yine aynı şey, bir türlü hedefi doğru saptayamama konusu.

Söylenmeye çalışılan, sermayeye karşıt olmama, ya da düzen muhalefetinin kuyruğuna takılma değil ki. Seçim atmosferine girildiğinde yüksek tonda uygun bir sosyalist retorik tutturulacaktır elbet; kimse buna karşı çıkmaz, ama o sorunun yanıtından neden kaçınılıyor? Neden o sorunun etrafından dolaşılıyor? Neden üye ve sempatizan kesim bu konuda koşullandırılmaya çalışılıyor?

Seçim sürecinde, birinci turda kendi adayını çıkararak seçimlere katılacak bir sosyalist ittifakın olası bir ikinci turda Erdoğan karşıtı bir pozisyon alacağını ilan etmesi komünistliğimize zarar mı verir?



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 15.04.2021- 03:55


Deniliyor ki...
AKP gitmeli, bu kötü gidiş sonlandırılmalı...
Ne var ki, sonrasını da düşünmeliyiz, sonrasının liberal çözümleri de çözüm değil.
Deniliyor.
İyi de ne yapmalı o zaman?

Sonrasını düşünmeliyiz.

Tamam, sonrası, sosyalizm, sınıfsal bir konum, sınıfsal referanslar falan...
Hepsi tamam da, AKP'nin egemenliğini sona erdirme konusunda ne yapılacak?





Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 19.04.2021- 08:13


Rahatsız edici bir sürecin içindeyiz; aslında rahatsız edici sözü de doru bir tanımlama değil. Çok daha ağırını yaşıyoruz. Devletin temel yapısı allak bullak olmuş; cemaatler, tarikatların bu kadar etkin bir şekilde ''görev'' üstlendiği bir dönem yaşanmamıştır. Bir tarikat toplantısına resmi giysileriyle katılan amiralin öyle sıradan bir örnek olduğunu mu düşünüyorsunuz? Bence değil. Bir dönem silahlı kuvvetlerdeki FETÖ'cü yapılanma nasıl yapıldıysa şimdi de diğer tarikatlara ve cemaatlere benzer hoşgörü gösteriliyor. Yetkili konumundaki kişilerin bu insanların toplantılarına katılmaları, bu şeyh ya da şıh denilen kişilerin çok rahat bir şekilde yetkili ve etkili kişilere ulaşmaları sonuç veriyor.   Geçenlerde TELE1'de Can Ataklı söylemişti, ''dinci bir devlet olduk''diye. Aynen öyle...

Hiç eksiksiz, örgütlü sosyalistlerin hemen tamamının bu tabloyu ''koşar adım gericilik'' olarak yorumladıkları biliniyor. Tersi de olamaz zaten, mümkün değil. Dahası bu tabloyu görmezlikten gelen, görmezlikten gelmeye çalışan bir solcu veya sosyalist varsa, kuşkulanın. Ya süreci gerçekten anlayabilecek bir IQ düzeyine sahip değildir ya da sol içinde bir trollük peşindedir. Başka bir açıklaması olamaz. Altını çizmekte yarar var, TKP ve TKH dahil yaşanan süreci AKP ile ilişkilendirmeden açıklama çabası içinde olan bir sol-sosyalist örgütlenme yoktur. TKP ve TKH açısından fark bu süreçten sosyalizm açısından bir kazanım devşirmektir. Çubuğun ''sermaye'' söylemine doğru fazlaca bükülme çabasının nedeni de budur. Yoksa sermaye denirken içinden geçilmekte olan karanlık süreçte AKP'nin bir dahlinin olmadığı söylenmiyor. Bütün bu gerici yöneliş ve değişimlerin bizatihi AKP tarafından gerçekleştirildiğinin ve gerçekleştiğinin bilincinde olmadıkları söylenemez.

( Benim eleştirim sürecin sermayeye bağlanmasına değil, çubuğun bu yönde fazlaca bükülmesinin AKP'nin iktidardan uzaklaştırılması konusunda gereken iradenin de bükülmesine yol açtığına ilişkin bir tavrın ortaya çıkma ihtimalinedir, tıpkı belediye seçimlerinde olduğu gibi...)

Sosyalistlerin tavrı elbette düzen muhalefetinden farklı olacak, sınıfsal referanslar da taşıyacaktır. Ne var ki, amaç ne olursa olsun, bu perspektif mutlaka ve mutlaka AKP karşıtlığını içermeli, o da yetmez, ülkede AKP'yi iktidardan edecek bir muhalefet ortaya çıktıktan sonra bu muhalefete, bu konuda, bir ''destek'' vermemenin sol bir yaklaşım, sol bir gereklilik olduğu algısı yaratmaya çalışmanın yanlışlığınadır. Kritik bir dönemden geçiyoruz ve sandık yoluyla tek adam rejimini iktidardan etmenin önü bir şekilde açılmıştır. Bu sürecin içinde veya dışında kalarak sol-sosyalist bir muhalefet tarzı yaratmak mümkün de olabilir ama, asla ve asla AKP'yi iktidardan/devletten düşürecek bir iradeye de köstek olarak değil, destek olarak. Aydemir Güler bir dönem ''faşizm hiçbir ülkede seçim yoluyla iktidarını kaybetmemiştir''; her şeyin bir ilki vardır diyelim. Bu kez ortada demokrasi diye bir tercih varken ve halkın gözünde bu seçenek sonlanmamışken, tek adam rejiminin iktidardan uzaklaştırılmasının yolunun sandıktan geçtiği gerçeği önümüzde duruyor ve başka da bir seçenek görünmüyor.

Sosyalizm önemli, her koşulda sosyalizmin kapitalizm karşısında tek seçenek olduğu gerçeğinin de altı çizilebilmeli. Ama gözden kaçırılmaması gereken şey kapitalizme karşı bir seçenek yaratma çabasının faşizmin kurumlaşma çabasının değirmenine su taşıma işlevine dönüşmemesidir.

İçinden geçtiğimiz süreçte önemsenmesi ve altı çizilmesi gereken konu budur, diye düşünüyorum.




Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör SF'nin danışmanı ve ''eski-yeni sosyalizm''... melnur 24 12609 26.12.2022- 00:59
Konu Klasör COVID'den sonra: Yeni dünyada kapitalizm ve sosyalizm... melnur 7 3135 07.04.2020- 05:46
Konu Klasör sosyalizm ile reel sosyalizm arasında ne fark var yura 5 14118 23.03.2014- 12:22
Konu Klasör Kemal Okuyan: Yeni Osmanlıcılık seçim sürecinde yeni bir hamle yapıyor... melnur 0 432 25.10.2022- 05:04
Konu Klasör Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm melnur 19 16420 30.08.2013- 00:25
Etiketler   Yeni,   Türkiyenin,   normali,   sosyalizm.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS