SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Tarihten ders almak...           (gösterim sayısı: 1.836)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.004
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 21.04.2021- 06:14


SOLportal'da Fatih Yaşlı'nın yazısı bu vurguyla bitiyor: Tarihten ders almak! Aldık mı, alındı mı; Sürekli eleştirdiğimiz sözde sol sosyalist ve dahi enternasyonalist forumlardaki bir büyük yanlışın doğrudan veya dolaylı olarak içinde bulunanlar yaşananlardan, yapılan hatalardan gereken dersi çıkardılar mı? Bir öz eleştiride bulundukları söylenebilir mi?

Zor bir konu aslında, bir öz eleştiride bulunmak yapılanların hatalı olduğunu anlamaksa geride bırakılan 20 yılda nelerin yanlış olduğu konusunda bir kanıya sahip olunması gerekir. Forumlar ''kapalı'' olduğu için bu konuda kesin bir fikre sahip olmak da pek mümkün değil. Ne var ki, önemli bir konu. Yanlış yaptıklarına inandıklarımızı sürekli hırpalamak arzusunda olduğumuz için değil elbet ( bir ara bu tür yorumlarımıza bu şekilde eleştiri yöneltenler de olmuştu), amaç yanlışın ne olduğunun anlaşılıp anlaşılmamasıydı. Yanlışlığın içinde bulunanlar bu konuda   bir öz eleştiride bulunmadıkları için anlayıp anlamadıkları konusunda bir fikre sahip olamadığımız gibi, konu/süreç de anlaşılmış olmuyor. Problem burada aslında. Ya sessizce geçiştirmek ya da ''ben öyle davranmadım ki'' inkarına dayanan bir durum ortaya çıktı genellikle. Örnekse, adam Marksizm adına liberalizmin en geniş anlamda savunuculuğunu yaparken, liberal öngörünün en hafif deyimiyle fiyaskosu karşısında sessiz kalmayı yeğlemektedir. Sanki hiç sorumluluğu yokmuş gibi, sanki o fiyaskonun bir parçası haline gelmemiş gibi... Başka bir örnek, adam o dönemin tipik kuyrukçusu; sağdan soldan bulduğu Marks ve Lenin alıntılarıyla kuyrukçuluğun daniskasını yapıyor, sonra gerçek biraz aralandığında ''ben kuyrukçu değilim'' arsızlığına sarılıp duruyor.

Söyleyeceğim, bu konuların sürekli gündemde tutulmasının nedeninin o ''kişisel hatalar'' üzerinde tepinmek falan değil. Yaşam yanlışlar üzerine de kurulur, kurulabilir, akim hata yapmıyor ki, konu siyaset olduğunda hatanın olmaması olası da değil. Mesele ders çıkarabilmekte, ders çıkarabilmek için de hatanın nerede ve nasıl yapıldığını kavrayabilmekte yatıyor. Üstüne yatmak, reddetmek, hiçbir şey olmamış gibi köylü kurnazlığına oynamak sürecin anlaşıldığı ve hataların nerede yapılageldiği anlamına gelmez ki!

Öyle değil mi?



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.004
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 21.04.2021- 06:18


Ahmet Altan ve onun sembolize ettiği kesimle emekli amirallerin sembolize ettiği kesimi, ayrı dünya görüşlerinden olsalar da, bir madalyonun iki yüzü olarak görmekte bir sakınca bulunmuyor.

Altan’lar, emekli amiraller, normalleşme sevdalıları - FATİH YAŞLI

Ahmet Altan, “Kılıç Yarası Gibi” adlı romanında, roman karakterlerinden birine İttihatçıların Bulgar komitacılarla savaşa savaşa komitacılığı öğrendiğini ve eşkıyayla eşkıya usulleriyle dövüşenin sonunda eşkıyalaşacağını söyletir.

Romancılığı ayrı bir tartışma konusu ama artık içeride olmadığına göre daha rahat söyleyebiliriz: Ahmet Altan “gazeteci” değildir, Taraf’ta yaptığı şey de “gazetecilik” değildir. Aynı şekilde Taraf da bir gazete değil, bir operasyon aygıtıdır. Ahmet Altan’ın gözünde “Kemalist vesayet” bir “eşkıya”dır ve Altan “bütün kötülüklerin anası” olduğunu düşündüğü bu “eşkıya”ya karşı eşkıyaca usullerle mücadele etmekte herhangi bir sakınca görmemiştir.

Ahmet Altan Taraf’ta gazetecilik yapmamıştır, çünkü söz konusu olan bir gazetecinin kendisine ulaşan bilgi ve belgeleri kamu yararına olacak bir şekilde kullanması değildir. Altan’ın Genel Yayın Yönetmeni sıfatıyla kullandığı belgelerin neredeyse tamamı düzmecedir ve Gülen Cemaati tarafından imal edilip kendisine iletilmiştir. Ortada bir kamu yararı da yoktur, Cemaat’in çıkarları vardır.

Üstelik bu iletme işi “dışarıdan” gerçekleştirilmiş değildir. Ortada bir “bavul” falan yoktur.   Taraf, arkasında bizzat Cemaat’in olduğu, Cemaat tarafından fonlanan, Cemaatçi köşe yazarları ve muhabirlerin istihdam edildiği, Cemaat’e ait bir yayın organıdır ve o bavul zaten Taraf’ın bavuludur, dışarıdan gelmemiştir.  

Altan’ın bunlardan haberdar olmaması ise imkânsızdır. Az önce söylemiş olduğum üzere, Altan Türkiye’deki bütün kötülüklerin anası olarak gördüğü “Kemalist vesayet”e karşı Fethullahçı tasfiye projesine bile isteye dâhil olmuş, bunun için ne gerekiyorsa yapmıştır.

Yargının Cemaate teslim edildiği 12 Eylül referandumuyla ilgili olarak atılan “halk yönetime el koydu” manşetinden tutun da Ergenekon/Balyoz düzmece davası bağlamında atılan “Fatih Camii bombalanacaktı” manşetine, Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanması sonrası atılan “gazetecilikten tutuklanmadılar” manşetinden tutun da, Cemaatin ÖSYM hırsızlığını aklamak için atılan “şifre palavra ÖSYM haklı” manşetine, Altan’ın yönettiği Taraf, Cemaat’in bir operasyon aygıtı olarak çalışmıştır.

Yargının referandumla ele geçirilmesi, Cemaat’in entegre emniyet-yargı gücüyle yaptığı operasyonlar, üretilen sahte deliller, uyduruk iddianameler, yasadışı telefon dinlemeler, toplama kampına dönüştürülen Silivri ve üstelik tüm bunların Cemaat henüz AKP ile bozuşmamışken AKP-C koalisyonu yürürlükteyken yapılması…

Altan, AKP-C’nin devleti ele geçirmek için yaptığı operasyonlara ve o operasyonlarda kullanılan yöntemlere hiçbir zaman esastan itiraz etmemiş, yaptığı itirazlar Şık ve Şener’in gözaltına alınması örneğindeki gibi “böyle yaparsanız operasyonların ciddiyetine gölge düşürürsünüz”den öteye gitmemiştir.

Velhasıl Altan, kendisini hukuksuzca içeri atan hukuk sisteminin ve bugün içinde yaşadığımız rejimin mimarlarından, üstelik küçümsenmeyecek mimarlarından biridir. Dün ne yaptıysa Cemaat’le birlikte ve Cemaat’in kadroları sayesinde yapan iktidar, bugün de Cemaat’ten öğrendiklerini hayata geçirmektedir ve Altan bu nedenle, hem dünden hem bugünden olmak üzere iki kere sorumludur. Ortaklar arasında “devletin sahipliği” üzerinden bir kavga çıktığında “yanlış ata oynamış” ve bu nedenle cezaevine girmiştir, yanlış ata oynamak ise kimseyi demokrasi kahramanı yapmaz.

***

Cemaatin şövalyesi Ahmet Altan’ın tahliye edilmesiyle Montrö bildirisini hazırlayan ve zamanında Cemaat operasyonuna maruz kalmış amirallere yönelik soruşturma açılması ve bazılarına ev hapsi verilip elektronik kelepçe takılması arasında “doğrudan” bir ilişki olduğunu düşünmüyorum.

Ancak bu ikisinin aynı “konjonktür”ün ürünü olduğunu görmek ve o bağlama yerleştirmek gerekiyor. İktidar partisinin yeniden ABD’ye ve Avrupa’ya yanaşmaya çalıştığı bir konjonktürde, Altan’ın salınması ve hem Montrö’yü savunan hem de “Mavi Vatan” paradigmasıyla hareket eden emekli askerlerin hedef alınması hiç de tesadüf görünmüyor.

Kendilerine yönelik uygulamaya ve Ahmet Altan’ın salınmasına verdikleri tepki ise özelde bu amirallerin, genelde ise “asker”in –kara mizah unsurları da içeren- trajedisini oluşturuyor.

Ergenekon/Balyoz kumpas sürecinde en ufak bir direniş göstermeksizin Cemaat operasyonuna teslim olan bu toplam, iktidar partisi ile Cemaat’in kavgaya tutuşmasının bir sonucu olarak serbest bırakılmıştı bildiğiniz üzere.

İktidar partisinin başındaki kişinin bizzat “ben bu davanın savcısıyım” demesine rağmen, salınanların birçoğu Cemaat’le hesaplaşma adına süreçteki asli sorumluluğunu tamamen göz ardı edecek bir şekilde iktidara destek verdiler, hatta 15 Temmuz’da bizzat sahaya indiler.

İşin buraya kadar olan kısmı belki durdukları yerden yine anlaşılabilirdi ama bununla da yetinmediler ve içlerinden önemlice bir bölümü “iç politika başka dış politika başka” diyerek iktidarın bütünüyle kendi bekası adına izlediği ve iç politikayı domine etmek için kullandığı yeni-Osmanlıcı dış politikayı “ulusal çıkarları korumak” adı altında coşkulu bir şekilde desteklediler. Suriye’de, Libya’da, Doğu Akdeniz’de izlenen politikaların arkasında durarak bu operasyonlara meşruiyet tesis edilmesinde önemli bir rol oynadılar.  

Üstelik bunu yaparken iktidara aslında hiç olmadığı bir nitelik atfederek onu anti-emperyalist ilan ettiler, iktidarın emperyalizmle mücadele ettiğini ve milli çıkarları savunduğunu söylediler. Gazetelerde, televizyonlarda, internet sitelerinde, başta “Mavi Vatan” söylemi olmak üzere, iktidarın değirmenine su taşıdılar.

Ve nihayetinde “tarihte her şey iki kere yaşanır” sözünü hatırlatarak söyleyecek olursak, ilkinde Silivri trajedisini yaşamışken, ikincide elektronik kelepçe komedisini yaşadılar. Anti-emperyalizm adına destekledikleri iktidarın emperyalizmle yeni bir pazarlık düzleminde buluşmak adına neler yapabileceğini bizzat yaşayarak gördüler.

***

Ahmet Altan ve onun sembolize ettiği kesimle emekli amirallerin sembolize ettiği kesimi, birbirlerinden nefret etseler ve ayrı dünya görüşlerinden olsalar da, bir madalyonun iki yüzü olarak görmekte bir sakınca bulunmuyor. Farklı derecelerde olsa da, eninde sonunda İslamcılarla bir ittifak kurulabileceğine inanıyorlar ve dahası iş tutuyorlar.

Altan bir zamanlar iktidardan “Kemalist vesayetle hesaplaşma ve demokratikleşme” beklemiş, iktidara omuz vermiş ve sonrasında o iktidar tarafından hapse atılmıştı. Askerler de aynı iktidardan –üstelik daha önce iktidar ortaklığındaki bir operasyona maruz kalmış olmalarına rağmen- “Fethullahçılarla hesaplaşma ve anti-emperyalizm” umdular ve şimdi elektronik kelepçe takılmış bir şekilde evlerinde oturup başlarına gelecekleri bekliyorlar.  

İktidar partisini bugüne kadar ayakta tutan iki şey oldu: Bunlardan birincisi her çağrılanın kendilerine vaat edilenler karşısında gözü kamaşıp kollarına koşa koşa gitmesi sonucunda sürekli yeni ittifaklar kurabilmesi ve ikincisi hem muhalefet partilerinin hem de bunların tabanlarının ciddi bir bölümünün iktidara “normal” bir partiymiş muamelesi yapması.

Bu ikincisinin son örneği de, “muhalif” bir sanatçının, rejimin en tepesindeki isimlerinden biriyle, koskoca ülke sanki içeriden çökertilmemiş, uçurumun kıyısına getirilmemiş, soyulmamış, fakirleştirilmemiş, düşman kamplara bölünmemiş, ayrıştırılmamış gibi saz çalıp türkü söyleyebilmesine “muhalifler”in bir kısmının verdiği tepkiydi.

Muhalefet belediyelerinde çalışan işçiler greve gittiğinde “ bu yaptığınız iktidarın işine yarar” diyebilen bu zevat, söz konusu olan rejimin en tepesindeki isimlerden biri değilmişçesine, “ne var canım saz çalıp türkü söylemekte, bundan kime ne zarar gelir, hem böylece kutuplaşma da azalır” tarzı argümanlarla yapılan işi savundular ve böylece “normal” olmayan bir iktidardan “normalleşme” beklentisinin aslında ne kadar yüksek olduğunu da bir kez daha göstermiş oldular.

Ahmet Altan’lar, Ahmet Altan’dan “demokrasi kahramanı” çıkartanlar, eski “yetmez ama evet”çiler, yeni “yetmez ama evet”çiler, emekli amiraller, iktidardan anti-emperyalizm bekleyenler, saray eşrafıyla saz çalıp türkü söyleyenler, “ bunda ne var canım”cılar, normalleşme ve kucaklaşma sevdalıları… Yani geride kalan yirmi yıldan öyle ya da böyle sorumlu olanlar.

Bu yirmi yıldan hala ciddi bir ders alınmadı, bundan sonra alınır mı acaba?  

https://sol.org.tr/yazar/altanlar-emekli-amiraller-normallesme-sevdalilari-30440



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.004
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 25.04.2021- 03:27


Belki tekrar olacak ama yinelemekte yarar var; yaşananlardan ders çıkarmak için sürecin doğru okunması, nerede hata yapıldığının anlaşılması gerekmektedir. Şimdilerde bu forumların kapatılmış olması   bir fikir edinmemizi zorlaştırıyor. Ama şu konunun altını kalınca çizmek gerekiyor, yanlış o dönemde dillerden düşmeyen demokrasi ve özgürlük konusunun ''kemalist vesayetten kurtulmak'' anlamına gelmediğiydi. Temel yanlış buydu. Enternasyonalizm ve ''keskin komünist tavır'' gerçekte bu forumlarda Kürt ulusalcılığının peşine takılmaktı ve Kürt ulusalcılığı da zaten önce Kürt halkına demokrasi ve özgürlük getirecek, sonra bölge ve dünyaya demokrasi ve özgürlük taşıyacaktı! Eleştirenler, bunun hata olduğunu söylemeye çalışanlar ''Kürt halkının düşmanı'' olarak damgalanıyor, en hafifinden ulusalcı olmakla, ve hatta sosyal şovenizmle ve neo-faşizmle ilişkilendiriliyorlardı. Ülke içinde AKP, ülke dışında Amerikan emperyalizmi ile oluşturulan birlikteliğin ülkeyi ve bölgeyi yangın yerine çevireceği bir türlü görülemiyor, buralarda sonu kestirilemeyen bir yoğun karanlığın egemenlik kuracağı kestirilemiyordu. Bu forumların en temel yanlışı hiçbir bilimsel altyapısı olmayan bu büyük yanılgıda, bu büyük hayalde yatıyordu. Böyleydi ve sağlı sollu liberallerle birlikte ne yaptığını kendilerinin bile anlamadığı sözde ''enternasyonalist komünist'' tipler de gericiliğin değirmenine su taşımaktan öte bir işlev görmüyorlardı.

Soru şu; yanlış anlaşılmış mıdır? Tarihten ders almak, ders çıkarmak nerede hata yapıldığını anlamaktan geçer, evet, nerede hata yapıldığı anlaşılmış mıdır?   (Böyle de bir başlığımız var, birlikte okunmasında yarar var:   http://www.solpaylasim.com/k8309-nerede-yanlis-yaptilar-.html ) Çok emin değilim. Sağlı sollu liberallerin ve ne yaptığının farkında bile olmayan sözde enternasyonalist tiplerin etkisinden kurtulmadıkça tarihten ders çıkarmak konusunda iyimser olabilmek pek kolay değil. Keşke söz konusu forumlar açık olsaydı da, hataların anlaşılıp anlaşılmadığı ve yaşananlardan ders çıkarılıp çıkarılmadığı konusu açıklığa kavuşabilseydi.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Gericiliği satın almak umut 0 3166 14.10.2014- 09:58
Konu Klasör Burjuvaziden icazet almak(mış)! melnur 6 3144 17.06.2017- 07:03
Konu Klasör Seçimlerden alınması gereken ders... melnur 7 6238 02.04.2014- 19:22
Konu Klasör AKP kaybetti, sosyalistler ders almalı... melnur 1 2429 02.04.2019- 07:34
Konu Klasör Haziran Çağırıyor, 13 Şubat'ta Ders Yok dayanışma 5 3726 12.02.2015- 23:10
Etiketler   Tarihten,   ders,   almak.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS