SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
‘İradecilik’ tamam, ama…           (gösterim sayısı: 1.793)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.002
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 08.05.2021- 09:56


‘İradecilik’ tamam, ama… - Metin Çulhaoğlu

İradecilik (voluntarizm) ile determinizm arasındaki ilişki, bizim sosyalist düşünce ve pratik geçmişimizde sık olmasa bile zaman zaman tartışılmıştır. Latince “voluntas” sözünden gelen iradecilik, verili nesnel koşulların esiri olunmamasını, bu koşulların özneler tarafından zorlanmasını öngörür.   Uç tanımıyla “determinizm” ise bu tür iradi zorlamaları temelsiz ve sonuçsuz bırakacak bir kesinlik ve belirlenme şeklinde algılanır.

“Aklın kötümserliğine karşı iradenin iyimserliği” (Gramsci) bu konuda başvurulan deyişler arasındadır.

Türkiye solunda iradecilik ne yazık ki “azmin elinden hiçbir şey kurtulmaz” basitliğine indirgenmiştir. Daha kötüsü, kazanılan başarılar “işte iradeciliğin meyveleri” diye sunulurken kimi alanlardaki başarısızlıkların bu kez “nesnel koşullara” fatura edilmesi gibi gariplikler görülmüştür.

Biz konuya farklı bir açıdan yaklaşmaya çalışacağız.

Temel görüşümüz şu: İradecilik, durup dururken şapkadan tavşan çıkaran bir eylemlilik değildir; kendi başına, verili nesnel koşulların dışında ayrı bir nesnellik yaratmaz; iradecilik, nesnel koşulların seyrini belirli bir yöne, doğrultuya itmek üzere devreye sokulur. Başka türlü söylersek, iradeciliğin kendi dünyası yoktur; var olan dünyanın kendi içinde barındırdığı farklı eğilimlerden birini zorlamanın, buraya yüklenmenin yoludur.

***

“On s’engage et puis … on voit…”

Lenin, ölümünden bir yıl önce kaleme aldığı kısa bir yazıda Napolyon’un bu sözüne atıfta bulunur; aşağı yukarı “Önce ciddi bir savaşa atıl, sonra ne oluyor gör” anlamına geldiğini ekler. Kısa yazı, Menşevik tarihçi Sukhanov’un “Devrim Hakkında Notlar”ı üzerinedir; “Devrimimiz, Sukhanov’un Notları” başlığını taşımaktadır (Lenin, Selected Works, Cilt 3, 1977, ss. 705-707).

Lenin bu yazısında 1917 Devrimi’nin “klasik Marksist anlayış dışında” kaldığı iddialarına yanıt verir. Burada, I. Dünya Savaşı ile Çarlık Rusya’sında ortaya çıkan durum ve koşullar, herhangi bir “iradenin” sonucu değildir; iradecilik, “sonra ne olacağını görmek üzere” bu koşullarda sınıf savaşına girme kararlılığındadır.

Bundan ötesi de var…

Lenin 1917 Devrimi sonrasında ortaya çıkan iki önemli durumdan özellikle   söz eder. Bunlardan biri Almanya ile yapılan Brest-Litovsk Barış Anlaşması (1918), diğeri de “Yeni Ekonomi Politikası” yani NEP’tir.

İşte, bu ikisinde iradeciliğin daniskası vardır.

Bu iki örnekte de Bolşevik Parti “ortamı” ve “koşulları” kendisi yaratmamıştır. Ama ilkinde Rusya’nın uğrayacağı büyük kayıplar (toprak, sanayi tesisleri, madenler) ve içerdeki (parti dahil) tepkiler göze alınarak “barış” denmiş, ikincisinde devrimi gören bir ülkede kapitalizmin yeniden canlanması riski biline biline NEP’te karar kılınmıştır.

Kısacası, “savaşa girilmiştir” ve “görülenler” bunlar olmuştur.

Almanya ile barış ve NEP “iradesi” böyle devreye girmiştir.

***

“Asıl konuya gel” denirse, asıl konu şudur: Bugünün Türkiye’sinde başka her şeyi önceleyen görev, mevcut rejime karşı “savaşa atılmaktır”; bu görevin, “ama savaş şöyle verilmeli” gibi bir önkoşula bağlanması “iradecilikle” ilgisi olmayan siyaset dışı bir duruş sayılmalıdır. Eğer iradecilikse, bunun sergileneceği ortam, tüm karmaşıklığı ve çelişik yanlarıyla birlikte mevcut rejim karşıtı birikimdir ve iradecilik adına yapılması gereken de savaşı kendi seyrine bırakmayıp belirli mecralara yöneltmektir.

Lenin’e dönersek; kendisinin de beklemediği 1917 Şubat’ından Ekim’ine kadar geçen 8 ayda tam da bunu yapmamış mıdır?

***

“Önce ciddi bir savaşa atıl, sonra ne oluyor gör…”

Sosyalist mücadelede, sonuçların ancak daha sonra görülebileceği süreçler hep olmuştur ve bundan sonra da olacaktır. “Olumsallık”, diyalektik süreçlerin ayrılmaz bir parçasıdır ve gerçek karşılığıyla iradecilik, önceden kestirilemeyen olgulara ve durumlara müdahale olarak anlaşılmalıdır.

Zaten her şeyin peşinen “garantisi” verilse iradecilik neden gerekli olsun ki?

https://ilerihaber.org/yazar/iradecilik-tamam-ama-125984.html



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.002
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.05.2021- 12:28


Bugünün Türkiye’sinde başka her şeyi önceleyen görev, mevcut rejime karşı “savaşa atılmaktır”;(...)iradecilikse, bunun sergileneceği ortam, tüm karmaşıklığı ve çelişik yanlarıyla birlikte mevcut rejim karşıtı birikimdir... Basitçe böyle söylüyor Metin Çulhaoğlu hocamız. Bir solcunun öncelikli görevinin dinci faşizme karşı mücadele etmek olduğunun altını kalınca çiziyor. Gerisi bu söylediğinin soldaki karşılığını netleştirmektir. Sempatizan için buna gerek de yok aslında. Dinci faşizme karşı mücadeleyi somutlaştırmayan ve önüne koymayan birinin solculuk, sosyalistlik ve enternasyonallik iddiasının içi boş olduğunu ve sadece gevezelik anlamına geldiğini söyleyerek geçelim.

****

SOLpaylaşımın önceli olan yazıyazforum'da ilginç tartışmalar olurdu. Hatırlıyorum, bir gün bir arkadaş gelmişti, benim sürekli ''bilim'' vurgusu yapmamdan biraz da rahatsızlık duymuş olacak ki, ''biliyor musun gökyüzündeki ay bir milimetre yerinden oynasa   dünyadaki düzen bozulur'' demişti. Ona ayın dünya dışında sabit bir noktada durmadığını, bir yörünge çizdiğini ve bu yörüngede hareket eden ay'ın 380 bin kilometre ile 420 bin kilometre arasında değişen bir hareket alanına sahip olduğunu söylemiştim. Yani bir milimetrelik yer değiştirmenin dünyada düzeni bozacağına inanan bir inanca gerçekte durumun böyle olmadığını ve ay ile dünya arasındaki mesafenin 40 bin kilometrelik bir gelgit yaşadığını söylemiştim. Bir daha uğramamıştı foruma, ya da belki başka isimlerle sürdürmüştü forumla ilişkisini, bilmiyorum.

Bir keresinde canlılığın dünya üzerindeki gelişimin anlatmaya çalışırken canlılığın günümüzden 3.5 ile 3.8 milyar yıl öncesine tarihlenen izlere sahip olduğunu ve milyonlarca yıl sadece deniz ve okyanuslarda gelişim gösterdiğini ve çeşitlenmesinin de öncelikle buralarda gerçekleştiğini ve karalarda bu dönem içinde tek bir ot bile yeşermediğini söylemiştim. Evrimin karalara taşınmasının milyonlarca yıllık bir süre sonunda gerçekleştiği söylemi, yaratılışa inanan ve doğaya yaratılışın kendi doğrularıyla yaklaşan bir zihin için şaşırtıcı gelmiş olabilirdi. Bir arkadaşımız epey de şaşkınlıkla ''yani karalarda tek bir ot bile yok muydu?' şeklinde bir tepkisini hatırlıyorum.

Hiç kuşkusuz bilgiye ulaşmak önemli. Doğru bilgilerle donanmış olmak ve hayata o bilgiler ışığında yaklaşmak da aynı derece önemli. Ama çok daha önemli olan ''ay ile dünya arasındaki mesafede bir milimetrelik bir değişim olsa dünyanın düzeni bozulur'' demekle ''hayır öyle değil, ay dünyanın etrafında bir yörüngede hareket ederken 40 bin kilometrelik bir ''sapma'' içinde devinir'' yaklaşımından hangisinin gerçeği yansıtmakla ilgili olduğunu kavrayacak bir beceriye sahip olabilmekten geçmiyor mu?

Kuşkusuz öyle, doğanın gerçekliğinde belli bir deterministlik var. Doğa belli bir neden sonuç ilişkisi içinde devinir. Doğanın gerçeğini kavramak her şeyden önce bilime ve bilimsel bir yönteme ihtiyaç gösterir. Doğanın gerçekliği ve işleyiş biçimi konusunda bilimi rehber edinmek insan ve toplum dışındaki gerçekliğin kavranmasında yeterli olabilir. Ama insan toplumunun gelişimi için bütünüyle böyle bir yöntemin yeterli olduğunu iddia edebilmek pek mümkün değildir. Çünkü insan toplumunun gelişiminde determinizmin olduğu kadar voluntarizmin (iradeciliğin) de etkisi vardır. Toplumların gelişimini kavrayış ancak bu bütünselliğin gerektiği oranda gerçekleşmesiyle mümkün olabilir.

Aslında şuraya gelmek istiyorum. Bugünün Türkiye'sinde başat bir sorunumuz var. Dinci faşizmin egemenliği ve bir solcu olarak bu gerçeklik karşısında nasıl bir tutum aldığımızdır. Solculuğumuzu, sosyalistliğimizi ve dahi ''enternasyonalist komünistliğimizi'' belirleyen şey tam da budur. Bir kaç saat önce sağdan soldan bulduğumuz birtakım   kuramsal alıntıları doğru yanlış yazıp durmak ve güncel olanla ilişkilendirme gereği de duymadan yinelemek solculuk falan değildir ve tam anlamıyla gevezelikten başka bir anlamı da yoktur.

Kuram toplumla, sınıfla bütünleştiğinde bir güç haline dönüşür. Kuramın dönüştürücülüğü bu yüzden doğrudan siyasetle ilgilidir. Sadece kuramsal bir alıntıda ısrarcı olmak, kuram kendi sınırlaması içinde ne kadar keskin ifadeler taşırsa taşısın işlevsizdir, anlamsız ve hatta hiçbir yararı da yoktur. Doğru bilgi önemli bu yüzden, doğru bilginin nasıl kullanılacağı da öyle ve daha önemlisi bütün bu donanımı güncel olanla doğru (sol) bir çerçeve içinde harmanlamak ve belli bir perspektife oturtmak...Solcu dediğimiz kişi bu çerçeve içinde bir anlam ve değer kazanır. Tutarlılık da bu çerçeve içinde belirleyicilik kazanır.

****

AKP karşıtlığı içinde olmayan birinin solculuğundan söz etmek mümkün değildir. Nedeni ne olursa olsun siyasetini bu tür bir siyasetsizlik içinde kurmaya çalışanların ciddiye alınır bir yanı olamaz. Bunu belki de gereğinden fazla kullanarak söylüyorum. Sanallığın verdiği bir cahil cesareti deyip geçelim. Ne var ki, AKP karşıtlığını sürekli dillendirenlerin de AKP'ye karşı oluşan düzen muhalefetinin dışından nasıl etkili olabileceklerini de dillendirmeleri ve somut biçimde ortaya koymaları gerekiyor. Evet, solu kitle ile buluşturabilme konusunda toplumsal muhalefete dışarıdan seslenmenin sola nasıl alan açacağı net bir biçimde kuramla da ilişkilendirilerek ortaya konulmalıdır.








Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Devran dönüyor gibi, ama… melnur 0 651 01.08.2022- 02:58
Konu Klasör Siyasal inisiyatif el değiştiriyor ama… melnur 0 594 04.09.2022- 22:37
Konu Klasör TAMAM sıkıldık da... melnur 1 3800 19.05.2018- 07:45
Konu Klasör Tamam mı devam mı? - Oğuz Oyan melnur 2 2987 24.05.2018- 17:16
Konu Klasör 1 Mayıs tamam, ya 31 Mayıs? dayanışma 1 5009 04.05.2014- 20:41
Etiketler   ‘İradecilik’,   tamam,   ama…
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS