SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Gidecekler mi?           (gösterim sayısı: 1.613)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.002
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 11.07.2021- 01:14


Başlık tam da yerine oturmadı, AKP-MHP ittifakından söz ediyorum. Gerici, dinci yapılanmadan, saray rejiminden, dinci faşizmden. Gitmemek, ele geçirdikleri devleti terk etmemek için ellerinden geleni yapacakları, her türlü olanağı kullanacakları ve...-çok net!

Toplumsal muhalefet bu ittifakın iktidardan uzaklaştırılmasının yolunu bulmuş, bu konuda onlar da çok net. Seçim ve sandık diyorlar. Bu konuda en ufak bir sapma yok. Kendi dışındaki bir bölüm sosyalistlerden gelen önerilere kulaklarını tıkamışlar, evet, kendilerinden emin bir şekilde seçime hazırlanıyorlar. AKP-MHP ittifakını sandıkta yenecekler ve saray rejimine son verecekler! Uzunca bir zamandır bu şekilde bir iktidar perspektifi kurgulanmış ve bu yönde taviz vermeden seçime hazırlanıyorlar. Bence hiç de yanlış değil!

Sosyalistlerin bir bölümü bu perspektife eleştirel yaklaşsa da, saray rejimini iktidardan etme konusunda bu sürece katkı verecekler. Saray rejiminin iktidardan uzaklaştırılabilmesinin başka bir yolu var mı?

AKP-MHP ittifakının olası bir seçim yenilgisinde iktidarı terk etmeme olasılığından yola çıkılarak birtakım uçuk kaçık öneriler de gelmiyor değil. ''Cumhuriyetçi, sol, sosyalist güçlerin'' bir ''direniş hattı''ndan söz etmek güncel durumla ilişkilendirildiğinde uçuk kaçık bir öneriden başka bir şey olamaz. Normal koşullarda gireceği bir seçimi kaybedeceği belli olan saray rejimine   arayıp da bulamayacağı bir olanağı altın tas içinde hediye etmekten başka bir anlamı olabilir mi? Bir kargaşa çıksa, ''vatan ve millet düşmanları'' bir güç gösterisinde bulunsa da saray rejimi bu muhalifleri devlet gücüyle ezerek fiili bir iktidar potansiyeli yaratsa... Böyle düşünenler, böyle bir fırsat bekleyenler eminim böyle bir önerinin gerçekleşme yolundaki bir adımı dört gözle bekliyorlardır! Geçelim.

Toplumsal muhalefet, düzen muhalefeti, demokrasi cephesi, adına ne derseniz deyin, doğru yoldadır. Büyük harflerle doğru yoldadır. Yine büyük harflerle yinelemek gerekir, bu ittifakın yönetmen koltuğunda oturan Kılıçdaroğlu'nun başka bir kurgu yapabilme, başka bir siyaset oluşturabilme potansiyeli sıfırdır çünkü. Kılıçdaroğlu'nun elinden bu kadarı geliyor ve Kılıçdaroğlu da kurguladığı bu tarzı siyasetle CHP'yi daha da sağa kaydırsa da çaresizdir ve yapabileceği başka bir şey de yok.. Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener bir şekilde HDP'yi de yanlarına alarak bu gidişatı sandıkla, seçimle değiştirmeyi umuyorlar. Bu yolda da çabalarını sürdürüyorlar.

Bana göre sosyalistler, toplumsal muhalefetin bu seçim, sandık perspektifine çok da çomak sokmadan, yapabilecekleri bir şey varsa yapmalılar. Evet, saray rejimine karşı mutlak bir karşı duruş sergileyerek ve onun iktidardan gönderilmesi konusunda olumsuz bir siyasal tutum da almadan, nasıl yapılabiliyorsa öyle... Altını çizmekte yarar var, saray rejimi karşıtlığını saray rejimi karşısında bir zaaf içine sokmadan yapılmalıdır. Dolaylı yoldan da olsa saray rejiminin değirmenine su taşınmamalıdır. ''Nasıl olsa bu rejimin yıkılmama şansı yok, biz kendi işimize bakalım'' yanlışlığına düşülmemelidir.

****

Türkiye bir seçim sürecine girdi. AKP'li cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Diyarbakır ziyareti böyle okunmalıdır diye düşünüyorum. Zamanında bir seçim Erdoğan'ın üçüncü kez seçime katılmayacağı iddialarına yol açacaktır. Bence kısa bir zamanda olmasa da önümüzdeki yıl bir erken seçime gebe. Saray rejimi kendisine göre en uygun bir zamanda parlamentoya bir seçim kararı aldıracaktır. Umarım o sürece kadar muhalefet bir çözülme yaşamaz.

Sosyalistler ne yapmalılar sorusunun yanıtı toplumsal muhalefete muhalefet etmekten geçmiyor. En iyi olasılıkla bir ortak aday çıkarılmalı, ikinci tura kalındığında saray rejiminin karşısında hareket edileceği önceden mutlaka açıklanmalı. Yoksa ortak aday konusunun bir fiyaskoya dönüşebilme olasılığı çok yüksek olacaktır.

Bu arada ortak bir adaydan önce, tam da sırası bence, ortak bir parti haline gelme konusunda bir çaba içine girilemez mi? Hiç olmazsa daha önce aynı çatı altında bulunanların yeniden bir araya gelme çabaları, sürece daha samimi, daha inandırıcı bir anlam katmaz mı?







Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.002
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 16.07.2021- 01:12


AKP-MHP ittifakının olası bir seçim yenilgisinde iktidarı terk etmeme olasılığından yola çıkılarak birtakım uçuk kaçık öneriler de gelmiyor değil. ''Cumhuriyetçi, sol, sosyalist güçlerin'' bir ''direniş hattı''ndan söz etmek güncel durumla ilişkilendirildiğinde uçuk kaçık bir öneriden başka bir şey olamaz. Normal koşullarda gireceği bir seçimi kaybedeceği belli olan saray rejimine   arayıp da bulamayacağı bir olanağı altın tas içinde hediye etmekten başka bir anlamı olabilir mi? Bir kargaşa çıksa, ''vatan ve millet düşmanları'' bir güç gösterisinde bulunsa da saray rejimi bu muhalifleri devlet gücüyle ezerek fiili bir iktidar potansiyeli yaratsa... Böyle düşünenler, böyle bir fırsat bekleyenler eminim böyle bir önerinin gerçekleşme yolundaki bir adımı dört gözle bekliyorlardır! Geçelim.

Paragrafı ''geçelim'' diye sonlandırmışım ama, face'te gördüm, ciddi ciddi tartışılıyor. Başı da Ender Helvacıoğlu çekiyor. Sandıktan AKP Genel Başkanı Erdoğan'ın çıkmaması durumunda iktidarın devredilmeyeceği konusunda epey kaygılı. Bu yüzden sosyalistlerin başını çektiği bir birliktelikten ve böyle bir olasılığa karşı bir önlem geliştirmekten söz ediyor.

Böyle bir olasılık var mı? Yani, çok zor gibi geliyor bana. Partili cumhurbaşkanı iktidarı devretmemek, sandıkta yenilgiye uğramamak için hemen her çareye başvuracaktır. Seçim sistemiyle oynayacaktır, sandık içi ve dışı konusunda, aklımıza gelen gelmeyen pek çok müdahalelerle birlikte, evet, her çareye başvuracaktır. Ama o kadar.   Yeterli gelir mi, gelmez mi bilemem. Ama o sandıktan muhalefet çıktığında ''vermiyorum'' diyemiyecektir. İç ve dış koşulların Erdoğan'ın zorla iktidarda tutunma çabasına destek vermesi beklenemez. Ekonomi zaten dip yapmış, kitlelerin gözü Erdoğan'ın iktidarı bırakıp gitmesindeyken ve bu irade sandığa da yansımışken, bence partili cumhurbaşkanımız bu kadar çok risk barındıran bir hamleyi yapmayacak, yapamayacak ve oturduğu sarayı terk etmek zorunda kalacaktır.

Bence bir önemli nedeni daha var; Erdoğan sandık sonuçlarını kabul etmeme tavrı gösterirse, hem başarıya ulaşma şansı olmadığı gibi ve hem de bu yolla (kaldığı kadarıyla) anayasal dokunulmazlık zırhını da yitirme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Cumhurbaşkanı şu anda (her şeye rağmen) bir anayasal dokunulmazlık altındadır. İktidarı yitirse bile bu dokunulmazlık zırhı   devam edecektir. İktidara gelecek olan muhalefetin ''devri sabık'' yaratmayacağı çok açık; kendileri de ifade ediyor; ama sandık sonuçlarının kabul edilmemesine yönelik bir hamle bütün taşların yerinden oynaması anlamına gelir ki, Erdoğan, sanırım hem kendisi ve ailesi ve hem de yakın çevresi için böyle bir riski göze alamaz ve almayacaktır...

Her şeye rağmen, sandık sonuçlarına aykırı bir şekilde iktidarın verilmemesine yönelik bir hamle gerçekleştiğinde sadece sosyalistlerin değil, cumhuriyetçi sol ve devrimci demokratların sokak gösterileri bence kaçınılmaz hale gelecektir. Ama böyle bir olasılığı hayli düşük görüyorum ve böyle düşük bir olasılık için sandık ve seçime kilitlenmiş ve başka bir stratejiye de hiç yüz vermiyecek olan düzen muhalefetin kafasını pek de karıştırmamak gerek. Zaten zar zor ayakta ve yan yana duruyorlar, bir de bu tür önerilerle   bu birlikteliklerinde bir sorun yaratmamış oluruz. Çünkü ve ne yazık ki, saray rejimini iktidardan edebilecek tek yol her şeye rağmen ve hala sadece sandık ve seçim sonuçları gözüküyor. Ne yapılırsa yapılsın, önceliğimizin bu yolu tehlikeye düşürecek önerilerle gündemi meşgul etmemek olmalıdır gibi geliyor bana. Bu konuya dikkat edildikten sonra Helvacıoğlu'nun önerisi dahil her türlü düşünce egzersizi yapılabilir, hiç de zararı yok...




Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.002
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 18.07.2021- 03:55


Türkiye bir seçim sürecine girdi. Bence olağan dışı bir süreç bekliyor bizi. İktidar iktidarını kaptırmamak için her şeyi yapabilecek bir zorunluluk ve koşullanmışlık içindedir. Devlet olanaklarının bu yönde kullanılacağı çok açık ve   AKP-MHP ittifakı bunun için örneklerini daha önce de gördüğümüz gibi her türlü provokasyona da kalkışacaktır. Yine açıktır ki, toplumsal muhalefetin de sosyalist muhalefetin de bu konuda en küçük bir hata yapma lüksü bulunmamaktadır.

Gereksiz tartışmalardan da kaçınılması gerektiğini düşünüyorum. Bugüne kadar olan olmuş, çeşitli hatalar yapılmış,   dinci gericiliğin devlete egemen olması ve muktedir hale gelmesinin önü bir şekilde açılmıştır. Artık   tek bir kişinin egemenliği altında ve dinci faşizmin biçimlediği bir saray rejimi ile yönetilmekteyiz. Anadolu ihtilali de Anadolu aydınlanması da ve   bütün kazanımlarıyla cumhuriyetimiz de bir parantez olarak görülmekte ve bu parantezin kapatılması için son bir hamle yapılmaya, son bir adım atılmasına çalışılmaktadır. Bugünün gerçekliği budur; görülmesi ve kavranması gereken gerçeklik de budur.

Evet, gereksiz tartışmalardan kaçınılmalıdır. Durum vahimdir demek istemiyorum ama durum gerçekten de vahimdir ve yapılması gerekenin, önceliğimizin, en başa yazılması gerekenin saray rejiminden kurtulmak olduğu gerçeği amasız, fakatsız ve tartışmasız bir şekilde   kabul edilmeli ve öncelikli bir mücadele başlığı haline getirilmelidir. Saray rejiminden kurtulmak, dinci faşizmi yenilgiye uğratmak sadece düzen muhalefetinin omuzlarına bırakılmamalıdır. Sosyalist sol bu konuda üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeli ve konuda bir yanlışa düşmemelidir.

Türkiye her şeye rağmen bir muz cumhuriyeti değildir. Koşullar ne olursa olsun seçim mutlaka gündeme gelecek, sandık mutlaka önümüze konacaktır. TİP Genel Başkanı Erkan Baş'ın sözünü tuttum, düzen sağıyla, düzen soluyla, demokrat ve liberal çevrelerle ''bir günlük bir seçim ittifakı'' içinde olmak ve saray rejimini sandığa gömmek sosyalist sola bir şey kaybettirmeyecek, tersine çok şey kazandıracaktır. Sosyalist sol bu konuda üzerine düşeni yapmalı ve daha düne kadar AKP için ''sıradan bir burjuva partisi değil'' savıyla hareket eden bir kısım sosyalist partilerimizin şimdilerde AKP-MHP ittifakı için sanki sıradan bir burjuva partileriymiş gibi yönetimi hareket etme yanlışından bir an önce kurtulmalı ve kendi üye ve sempatizanlarını bu konuda yanlış koşullamamalıdırlar.

Saray rejimi sandıktan çıkmamalıdır. Türkiye bu akıl dışı yönetim anlayışından bir an önce kurtulabilmeli ve bu dinci gericiliğin tahakkümünden bir an önce çıkmalıdır. Sonrası için düzen muhalefetinden farklı bir perspektife sahip olunması, bu günün   gerçekliğine gözlerin kapanmasına yol açmamalı... Hem sonra büyük kalabalıklar en gerekli olduğu zamanlarda yanında göremediği siyasi yapıların yanına sonrasında neden yanaşsın ki?

Zor günlerden geçiyoruz ve bir kısım sosyalist partilerimiz gereksiz bir şekilde ''biz farklıyız'' tavrını fazla zorluyorlar gibi geliyor bana. Evet biz farklıyız ve biz faşizme ve cumhuriyet düşmanlarına her siyasetten daha fazla karşı durur ve gereken kavgayı da veririz. Gözlerimizi kapamayız, faşizme ve cumhuriyet düşmanlığına karşı demokrasiyi savunuruz, demokrasiyi sınıf mücadelesinin bir parçası haline getirir ve belki de en önemlisi ve tekrar olacak,   üye ve sempatizanlarımıza bu süreçte yanlış bir koşullama yaşatmayız.

Birbirimize o kadar çok ihtiyacımız var ki!










Bu ileti en son melnur tarafından 18.07.2021- 04:00 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.002
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 22.07.2021- 00:38


Gidecekler, elbette tıpış tıpış değil, mücadeleyle,   bu siyasal iktidardan, bu saray rejiminden sıtkı sıyrılan tüm kesimlerin el ele vermesi ve bu konuda hata da yapmaması sonucu gidecekler. Abartılı yorumlara da gerek yok, sandıkla gidecekler, seçimle gidecekler.

Yapılan tüm anketler AKP-MHP ittifakının her geçen gün daha da kan kaybettiğini ve toplumsal desteklerinin azaldığını gösteriyor. Kimseyi rehavete kavuşturmamalı. Hala egemenler, hala devletleşmiş durumdalar. Yasama, yürütme ve yargı hak getire. Tek adamın inisiyatifinde hem seçim öncesinde ve hem de seçim sürecinde ve belki seçim sonrasına da müdahale etme ve her türlü manipülasyonu yapma olanağına sahipler. Bu yüzden özellikle CHP, HDP ve İYİP'in birlikteliğine ve Kılıçdaroğlu'nun diğer küçük partileri de kendi etrafında konsolide edebilme becerisine ihtiyaç var.  

Sosyalistlerin seçim sonuçlarına etkide bulunabilme güçleri yok. Ama bu sürecin dışında kalamazlar, kalmamalılar, diye düşünüyorum. Saray rejiminin seçimle, sandıkla gidebileceği gerçeğini hiç yadsımadan ve bu sürecin önüne taş da koymaya çalışmadan, sola alan açma konusunda gereken farklı bir sol seçeneği ortaya koyabilirler. Millet/demokrasi ittifakı birinci turda ortak bir aday konusunda anlaşamazsa sosyalist bir seçenek de savunulabilir. Benim görüşüm millet/demokrasi ittifakının birinci turda ortak bir aday çıkarması ve ikinci tur için psikolojik üstünlüğü ele geçirmesidir. Bu durumda, yani muhalefetin ortak bir aday çıkarması durumunda seçme katılacak   sosyalist adayın pek de ilgi görmeyeceğini düşünüyorum. Bu durumda Erkan Baş'ın sözleriyle ''bir günlük seçim ittifakı'' sosyalistlerin toplumsal heyecanların dışında kalmamasına yol açacaktır. Ve seçim sonrasına daha ayakları yere basan bir şekilde hazırlanmasına neden olacaktır. Yenilgiye uğramış bir saray rejimi koşullarında siyaset alanının çok daha fazla genişlik kazanacağını ve toplumun öncesiyle kıyaslanmayacak bir rahatlığa kavuşacağını düşünüyorum. İstanbul Belediye seçimlerinde söylendiği gibi belki ''her şey çok güzel olmayacaktır'' ama eminim böyle bir sonuç yani saray rejiminin yenilgisi her şeyin daha güzel günlere kavuşabileceğinin iç koşullarının ortaya çıkaracaktır.

Sosyalistler umarım böyle bir sürecin dışında kalmazlar,



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.002
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 24.07.2021- 01:48


Metin Çulhaoğlu İLERİhaber'deki Cumartesi yazısında bu konuya değinmiş. Gidip gitmeyecekleri konusunda etraflıca bir yorumda bulunmuş.   Kuşkusuz katılmamak mümkün değil. O yazıyı da buraya alalım, sonrasında devam ederiz.

kendi tarihini yapabilecek mi? - Metin Çulhaoğlu

“Nasıl gidecekler” sorusu özellikle 2019 yerel seçimlerinden bu yana gündemin bir parçası durumunda. Kuşkusuz, MHP ortaklığındaki AKP iktidarından söz ediyoruz.

Bu soru üzerinde düşünürken hem doğal hem de yöntem açısından haklı olarak önce “normal olana” bakılır. Ülkede uzun yıllardır işleyen seçim diye bir mekanizma vardır, yasalar vardır, yıllara dayanan bir deneyim vardır, kurallar vardır, vb. Dolayısıyla, olacaksa, “gidiş” de bunlar çerçevesinde gerçekleşecektir…

Sorunun yanıtını düşünenler arasında belirli bir sosyalist formasyona sahip olanları da buluruz. Onlar da yukarıdakilerin biraz daha üstüne yerleştirilmek üzere güncel uluslararası dengelere, ülkedeki sınıfsal ilişkilere, sermaye sınıfının tercihlerine, muhalefetin potansiyeline, vb. bakarak değerlendirmelerini öyle yaparlar.

Bir başlangıç olarak yanlış ya da eksik yanı yoktur.

Hepsi iyi güzel de ya belirli kişilerin, önde gelen siyasal figürlerin “öznel” niyet ve hırsları, kafalarına koydukları “projeler” ve bunlarla mevcut koşulları zorlamaları? Siyasal değerlendirmelerde bu yöndeki girişimlerin yazgısını, sonuçta “nesnel koşullar” karşısında çaresiz kalmaktan ve bu koşullara boyun eğmekten ibaret mi saymak gerekir?      

***

“İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar; ancak bunu kafalarına estiği gibi, kendi seçtikleri koşullarda değil, halen mevcut olan, verili ve geçmişten o güne aktarılan koşullarda yaparlar.”

Marx’ın bu değerlendirmeyi Fransa’da Louis Bonaparte (III. Napolyon) adlı bir siyasal figürün mutlak iktidar serüveniyle ilgili bir çalışmasında yaptığını hatırlayalım. Hemen ardından bu Bonaparte’ın   bize bugün ilginç gelebilecek kimi özelliklerine de bakalım:

Yeniden Cumhurbaşkanı seçilmesinin imkansız olduğunu gördüğünde 1851 yılında bir darbe yapmıştır;   en başta Paris olmak üzere Fransa’da önemli “imar hamleleri” gerçekleştirmiştir; Fransa’yı “park ve bahçe” bolluğuna kavuşturan kişi odur; ülkedeki ulaşım ağını büyütmüştür; iktidarının son demlerinde Prusya karşısında uğradığı yenilgi dışında dış politikada hep “büyük güç” olmaya oynamış, ülkesini İngilizlerle birlikte Rusya’ya karşı Kırım Savaşı’na sokmuştur…

“Kanal yok mu, kanal?” diye sorarsanız o da vardır: Süveyş Kanalı onun iktidarı sırasında açılmıştır…

***

Marx’ın değerlendirmesine dönersek Louis Bonaparte da “kendi tarihini” kendi seçtiği koşullarda değil, verili ve geçmişten intikal eden koşullarda yapmıştır. Ne var ki bunun doğruluğu,   1848 sonrası Fransa’da Louis Bonaparte “rejiminin” bir kaçınılmazlık ya da zorunluluk olduğu, dolayısıyla tarihselliğin ve sınıfsallığın zaten dayattıkları dışında bu rejime kendine özgü bir yer biçilemeyeceği anlamına gelmez.

O halde şu sonuca varmakta sakınca görmüyoruz: Günümüz dünya ve ülke koşulları bizde ne “yumuşak iktidar değişikliğini” ne de güncellenmiş bir Bonapartizm’i dayatmaktadır; kendini bu yönde dayatan bir nesnellik yoktur, ama “öznel planda” bir tür Bonapartizm’in   en azından “akıllardan geçtiği” kesindir.

***

Rejimin en önde gelen figürlerinin son dönemde söylediklerine bakıp istikametin bir tür Bonapartizm olduğu söylenebilir. Örneğin Erdoğan “İstikametini kaybetmiş, avara kasnak gibi dolaşanlara bu memleketi teslim edemeyiz” demiştir. Bahçeli’nin muhalefet hakkında söylediklerine hiç bakmıyoruz bile…

Ancak bize göre bu tür çıkışlar ve söylemler de istikametin tek yönlü olduğuna kesin kanıt sayılmamalıdır. Şu “Bonapartizm” denilen model akıllardan geçse bile atılacak adımların hesaplandığı tutarlı bir “eylem planına” dönüşmüş değildir. Önemli saydığımız bir ek daha yapacağız: Belirli bir istikametin tercihi açısından, o yöndeki açık beyanlar dışında ilgisiz görünen kimi tutum ve davranışlar da önem taşıyabilir.

Örneğin, Erdoğan’ın çok yakınlarda Taliban hakkında söyledikleri ve Kıbrıs’a verdiği külliye ve bahçe “müjdesi” aşırı benmerkezci bir siyasal psikolojinin tezahürleri sayılmalıdır. İnsanın, “Neticede onlar da Müslüman biz de Müslümanız” deyip bununla yetirmek   dururken “Onların inancında bize ters bir yan yok” diyebilmesi, Kıbrıs’a külliye ve bahçeyi gerçekten “müjde” sayabilmesi   pek normal şeyler sayılamaz. Burada başkaları ne derse, nasıl düşünürse düşünsün dediğinin dedik çaldığının düdük olduğuna kendini inandırmış bir siyasal lider buluyoruz.

Sonuçta, Türkiye’nin yakın geleceğine seçimler öncesi ve sonrası olmak üzere iki kesitte bakacak olursak, kesinleşmiş ve bir eylem planına dökülmüş saymamak kaydıyla mevcut koşulların dayatmadığı, ama önünü de kesmediği bir ucun yoklanacağını ve zaman zaman da zorlanacağını söyleyebiliriz.

Bir ekle birlikte: Muhalefetin olası caydırıcı etkisi, önem verilen dış ülkelerin mesafeli tutumu, içerdeki sermaye çevrelerinin örtük “uyarıları” gibi etkenler bir yana bırakılırsa, rejimin kendi içinde bu tür yoklama ve zorlamalara fren koyacak “think-tank” benzeri herhangi bir odak da kalmamıştır.

***

Ya Erdoğan’ın konuşmakta zorlandığı, iç çektiği ve uyukladığı son video görüntüsü ve bunun Saray tarafından aynen servis edilmesi?

Bu da başka ihtimalleri akla getiriyor; ama şimdilik kalsın…  

https://ilerihaber.org/yazar/-kendi-tarihini-yapabilecek-mi-128423.html




Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.002
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 27.07.2021- 01:03


''Ya Erdoğan’ın konuşmakta zorlandığı, iç çektiği ve uyukladığı son video görüntüsü ve bunun Saray tarafından aynen servis edilmesi?

Bu da başka ihtimalleri akla getiriyor; ama şimdilik kalsın… ''


Yazısını böyle sonlandırmış, M.Çulhaoğlu. Belki buradan devam eder; eminim söyleyeceği çok şey de olacaktır. Benim görüşüm, anketlerin de söylediği gibi, gideceklerinin belli olması, apaçık bir hale gelmesi. Çulhaoğlu'nun sözünü ettiği görüntülerde ilginç olan şey, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşurken uyuklama moduna geçmesinden çok, bu görüntülerin saraydan servis edilmesi ve TRT'nin de aynen yayına vermesidir. Bu durum AKP içinde birilerinin Erdoğan sonrasına hazırlık yaptığını ve hatta bu konuda etkili bir mücadelenin başlamış olduğunu da gösteriyor. Bir ara damat Berat Albayrak'la Süleyman Soylu arasında ön planda görülüyordu. Hiç kuşku yok, başka isimlerin de kendilerine alan açmaya çalıştıkları ileri sürülebilir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ilk seçimde gidecek olma ihtimalinin çok yüksek olması,   muhalefeti rehavete kaptırmamalı kuşkusuz. CHP, İYİP ve HDP'nin bu konuda herhangi bir hata yapma lüksü olamaz. HDP'den zaman zaman kamuoyuna yansıyan çıkışlar bir ölçüde rahatsızlık yaratsa da, aklı selimin bu konuda galip geleceğini düşünüyorum. Sosyalistlerin de hemen tamamının bu konuda aykırı bir tutum almayacaklarına inanıyor, inanmak istiyorum.

Umarım faşizme karşı demokrasi mücadelesinden başarıyla çıkarız.
Umarım seçim sonuçları toplumsal bir rahatlamaya yol açacak şekilde sonuçlanır.
Ve umarım sosyalistler gereksiz bir şekilde böyle bir sürecin dışında kalmayı yeğlemezler...



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.002
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 01.08.2021- 05:58


Gidecekler mi? sorusunun yanıtı bence ve mutlaka ''gitmeliler, gönderilmeliler'' şeklinde olmalı. Somut olmak gerekiyorsa ilk seçimde bu ittifakın amasız ve fakatsız gönderilmesi konusunda hemen herkes elinden geleni yapmalıdır. Gitmesi gerektiğine ilişkin hemen her koşulda açılamalar yapılmalı, seçim günü sandıkta ise bu söylem eyleme dökülerek, sonuçlara yansıyacak bir siyasi konum alınmalıdır. ''Biz solcuyuz, biz sosyalistiz, biz...'' şeklinde cümleler kurma gereği hissediliyorsa, evet, öncelikle amasız ve fakatsız olarak bu dinci faşizmi sandıkta devirme eyleminin bir parçası haline gelebilmeyi   zül saymamakla başlamalıyız. Tekrar tekrar yazıyorum ve o sandık önümüze gelinceye kadar tekrar tekrar yazmaya çalışacağım.

Öteden beri bu iktidarın, bu siyasi anlayışın sıradan bir burjuva partisi olmadığını söylüyoruz. Cemaatle, sağlı sollu liberallerle birlikte oldular yıllarca, onların desteklerini aldılar ve ayrıca, Kürt ulusalcılığını da kendilerine destek verecek bir kıvamda tuttular. Sözde çözüm sürecinde   Sırrı Süreyya Önder'in bir İmralı ziyareti sonrası söylediği ''süreç sonunda siz de özgür olacaksınız'' sözlerine Öcalan'ın yanıtını hatırlayın. ''sadece ben değil, hepimiz özgür olacağız.'' İslam kardeşliği adı altında sınırların genişletileceği ve Irak ve Suriye'deki Kürtler de kapsayan bir konfederasyondan söz edildiği ve bu yolla Kürt halkının tıpkı diğer halklar gibi özgürleşeceği algısı yaratılmış, inandırılmış ve bu yolla Kürt ulusalcılığının muhalif bir siyasi konum alınmasının önüne geçilmişti. Yine Sırrı Süreyya'nın İstanbul Belediye seçimlerindeki adaylığı sırasında AKP'yi, iktidarı   değil de, CHP'yi, yani muhalefeti hedef almasını içim sızlayarak izlemiştim. Gerici ve faşizan bir oyun sahneleniyor, faşizmin kilometre taşları döşeniyor ama ülkede gericilikle, faşizmle hiçbir ilintisi, hiçbir çıkarı olmayacak kesimler bu sürece katkı veriyordu.

Bu günlere geldik. AKP devletleşti. Cumhurbaşkanı Erdoğan tek adam sistemiyle birlikte devletin (zaten kısmen sahip olduğu) devletin özerk yanını ortadan kaldırdı. Öyle bir iklim oluşturuldu ki, inanılmaz şeyler de olsa alıştık, alıştırıldık, kanıksar hale geldik. Kılıçdaroğlu'nun Ankara Sincan'da karşılaştığı linç girişimlerini hatırlayın, ne oldu; adamların hepsi serbest değil mi? Ve üstelik görüntüler var, kanıtsa kanıt daha ne olsun; Madımak benzeri bir olay sahneye konulmak istenmişti, olmadı ama girişimde bulunanlara da bir şey olmadı.

O kadar çok örnek var ki...

Şu kayyum olayı. Ülkede seçim oluyor, birileri belediye seçimlerini kazanıyor ve sonra o seçim sonuçlarını beğenmeyenler seçim sonuçlarını yok sayarak kayyum uygulaması başlatıyor. Ya da en, son İstanbul seçimlerinde görülen tavır...

1923 tarihsel dönüşümünün bütün kazanımlarını ortadan kaldırmayı hedefleyen ve bunu da büyük oranda başarabilen gerici adımları   bir yana, beceriksizlikleri, yetersizlikleri de ayrı bir sorun. Manavgat'ta başlayan ve neredeyse ülkenin güneyindeki tüm ormanlık alanları kapsayan yangınlar konusunda yaşananlar az şey mi?

Ve en son, daha bir kaç gün önce Konya'da yaşanan katliam üzerine az biraz düşünün. Yedi kişilik bir Kürt aile yok ediliyor ve daha önce de bir yığın saldırı ve tehdite maruz kalmışlar. Bu nasıl bir öfke, bu nasıl bir kin? Öyle bir iklim yaratılıyor ki, birileri belki de çok daha kitlesel bir çatışmanın önünü açmak istiyor. Sedat Peker'in İzmir HDP il binasının basılması ve orada bir çalışan durumunda olan arkadaşımızın katledilmesi olayı sonrasında ''daha büyük saldırılar olacak'' sözü herhalde bir kehanet değildi. Bu iklim yaratıldı; çoktandır yaratıldı. Toplumun bir kesimi açık seçik silahlandırılmış. Olanlar, olup bitenler ve bundan sonra gerçekleşme ihtimali olanların tamamı için ''planlı programlı'' eylemler demek istemiyorum. Ama iklim yaratıldıysa, iklim uygun bir hale getirildiyse kendiliğinden bir sürecin işlemediği, işlemeyeceği ve yeni yeni fırtınaların oluşmayacağını kimse iddia etmemeli.

Evet, tarihte o kadar çok örneği var ki...
Hitler döneminde yaşamış o rahibi, M. Niemöller'i hatırlayın ve söylediklerini...
Charletto Delbo'nun hayatı boyunca haykırdığı gibi, ''unutmayın ve hep hatırlayın.''



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.002
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 02.08.2021- 10:31


TİP Genel Başkanı Erkan Baş Maltepelilerle buluştu: ‘Bunlar gitmez ama biz gönderebiliriz’

Maltepe Halk Buluşması’nda konuşan Erkan Baş, ¨Korkarsak kaybederiz. Kim bir hak alma mücadelesi veriyorsa onun kendisini yalnız hissetmemesini sağlamamız lazım. Bu olursa hiç kimse korkmaz¨ dedi.

Resim Ekleme

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Erkan Baş, TİP Maltepe İlçe Örgütü’nün düzenlediği Maltepe Halk Buluşması'nın konuğuydu. Etkinlikte konuşan Baş, ¨Biz onlardan daha güçlüyüz ve biz gönderebildiğimiz anda gitmeme şansları yok¨ dedi.

Beşçeşmeler Meydanı’nda yapılan etkinliğe yüzlerce kişi katıldı. Burada Maltepelilerin sorularını da yanıtlayan Baş’ın konuşmasından satır başları şu şekilde:

‘KORKARSAK KAYBEDERİZ’

¨Bu iktidarın, iktidarını devam ettirmesi için bizim hata yapmamız lazım. ‘Bitti bu iş, ilk seçimde gittiler’ deyip evlerimize çekilirsek başımıza bela olabilirler. Herkes, hepimiz sorumluyuz.

Bizim üzerimize gelecekler. Her ağzını açanı gözaltıyla, tutuklamayla, polis copuyla, gazıyla, elindeki tüm kuvvetleri kullanarak bizi tehdit edecekler. Korkarsak kaybederiz. Peki korkmamak için ne yapmamız lazım? Kim haksızlığa uğruyorsa onun yanında olmamız lazım. Kim bir hak alma mücadelesi veriyorsa onun kendisini yalnız hissetmemesini sağlamamız lazım. Bu olursa hiç kimse korkmaz. Yan yana gelirsek mücadeleyi gün gün, saat saat ve hep birlikte örgütleyebilirsek hiç kimsenin korkmasına neden olmaz ve biz bu iktidardan kurtuluruz.

‘BUNLAR GİTMEZ AMA BİZ GÖNDEREBİLİRİZ’

‘Bunlar kaybetse de gider mi’ kaygıları olanlar vardır. Bunlar gitmez ama biz gönderebiliriz. Biz onlardan daha güçlüyüz ve biz gönderebildiğimiz anda gitmeme şansları yok. Kendileri gitmemek için ellerinden gelen her şeyi yapsınlar ama biz göndereceğiz.¨

Resim Ekleme

https://ilerihaber.org/icerik/tip-genel-baskani-erkan-bas-maltepelilerle-bulustu-bunlar-gitmez-ama-biz-gonderebiliriz-128679.html



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.002
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 13.08.2021- 06:36


Muhalif partilerin sözcülerini dinliyorum, sanki iktidarda sıradan bir burjuva partisi varmış gibi açıklamalarda bulunuyorlar ve her spesifik olaydaki yanlışlıkları dile getirip nasıl olması, nasıl davranılması konusunda öğütler vermeye çalışıyorlar. Benzer durum, muhalif kanal diyeceğimiz televizyonlardaki açık oturumlarda da sergileniyor. Saatlerce iktidarın bilmem ne bakanının yetersizliği, aslında bakan bir olmadığı bir bürokrat olduğu, konusuna hakim olmamakla ilgili bir yetersizlik içinde olduğu ve bu yüzden yanlışlar yapıldığı, insanımızın bu nedenle sorunlar yaşadığı, acılar çektiği bir ülke fotoğrafı çizmekte...

Belki bu da gerekli, tam kestiremiyorum ama bana öyle geliyor ki, Türkiye bu sınırı da aştı. Artık nasıl gidecekler, nasıl gönderilecekler üzerinde yoğunlaşmak gerek veya belki daha doğrusu, bir üstte TİP Genel Bakanı Erkan Baş'ın kısaca özetlediği gibi '' Bunlar gitmez ama biz gönderebiliriz'' duruşu içinde olunmalı ve hemen her söylem ve her eylem buna yönelik olmalıdır.

Bu iktidar gitmeli, bu iktidar mutlaka gönderilmeli. Sonrası için her görüş böyle bir Türkiye gerçeğini temel alarak kendisine gerekli olan stratejiyi elbette kurmalı, kurabilmeli ama bu gerçek asla dışlanmamalıdır. Bu iktidarın iktidardan gönderilebilmesi, ve bu anlayışın devletten söküp atılabilmesi için gerekli olan ne varsa yapılabilmesi için her siyaset üzerine düşen sorumluluğu da, mücadeleyi de ve gerekiyorsa özveriyi de yerine getirebilmelidir. Spesifik olaylardaki hatalar, yanlışlıklar aşılmıştır, başka bir boyuta geçilmiştir. Karşımızda   sıradan burjuva partisi yok, hatta bir parti bile yok. İktidarda başka bir şey var. Başka bir şey.

Evet, iktidarda başka bir şey var.   Adını siz koyun. Artık dizginlenemeyen ve gizlenemeyen, gizlenme gereği duyulmayan bir garip ilişkiler ağı ortaya çıkmıştır. Burhan Kuzu olayına bakın. Normal bir ülkede olabilecek bir şey mi bu? Adam Cumhurbaşkanlığı danışmanı sıfatıyla bir devlet görevlisi ama içine girdiği ilişkilerin neler olduğu bir yana, bu açığa çıkan ilişkiler doğru dürüst bir tepkiye de yol açmıyor. İşin kötüsü tekil örnek de değil bu. Bir bürokrat bakanın bilmem kaç tane danışmanından ikisinin kaydı kuydu ortaya çıkmış, onlarca suça bulaşmışlığı var. Partinin bilmem hangi ilçesinin yönetim kurulu üyesi ama parti üyesi mi yoksa yasa dışı olayları organize eden bir görevli mi belli değil. Bir yığın insan, bir yığın yasa dışı ilişkiler ağı var böyle...

Türkiye böyle bir resmi daha ne kadar taşıyabilir ki? Sadece ormanlarımız değil   yanan, ülke tutuşmuş yanıyor. Artık her spesifik durumda siyasi iktidarın yanlışını ortaya koyup çıkarmak ve nasıl davranmasına yönelik öğütler vermek, gerçekliğini kaybetti. Oralarda değiliz artık. Soru, bu konuda yapılmalıdır sorusuna kendi meşrebimizce bir yanıt vermekten geçiyor. Kemal Okuyan geçenlerde ''bir dakika da olsa iktidarda kalmamalılar'' demiş. Doğru da bu konuda ne yapılacak; onun yanıtını da mutlaka vermeli, kendi üyelerimizi, sempatizan kitlemizi bu konuda bir şekilde yönlendirebilmeliyiz.

Gelinen nokta bence tam da bu.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Benzer konu yok
Etiketler   Gidecekler
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS