SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Siyaset ikinci sınıf bir uğraş mı?           (gösterim sayısı: 1.228)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.992
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 22.09.2021- 06:02


Siyaset ikinci sınıf bir uğraş mı? - Metin Çulhaoğlu

Günümüzde siyasete üstten ve bilgece bakmanın “aydın” sayılma ölçütlerinden biri olarak kabullenilmesi, değer verilip saygıyla karşılanacak bir durum değildir.

Bu söylenen hiç kuşkusuz aktif ve/ya da örgütlü siyasetin büsbütün dışında kalmayı tercih eden insanların tamamını kapsamıyor. Kastettiğim, böyle bir tercihi şu ya da bu nedenle yaptıktan sonra orada kalmayıp siyasete küçümsemeyle, siyasetle uğraşanlara da sanki hayatın derinlik ve zenginliklerini idrak edemeyen zavallılarmış gibi bakan kişilerdir.      

Ne var ki yeri gelip söz açıldığında bu kişilerin büyük bölümü size kapitalizmin dünyamızı nasıl bir felakete sürüklediğine ilişkin bir güzel söylev çekmekten geri durmayacaktır. Arada,   geçmiş sosyalizm deneyimlerinin temel hatalarını hatırlatacaktır.   Mülteci konusu gündeme geldiğinde insani dayanışmanın gerekliliğinden, ülke sınırlarının ortadan kalktığı bir dünya özleminden söz edecektir. “Ya sosyalizm?” diye sorulursa “Güzel bir ütopya olarak kalması en iyisidir” gibi bilgece bir yanıt verecektir…

***

Kanımca burada temel sorun, siyasal düşünce denilen zihinsel uğraşla reel politika arasındaki mesafeli de olsa kaçınılmaz ilişkilerin görülememesidir. Reel politika zaten peşinen reddedilmektedir. Ardından, siyasal düşüncenin kendisi de zenginlik ve yaratıcılık açısından başka alanlara, örneğin felsefeye, sanata, edebiyata, kültürel çalışmalara göre “kısır” sayılıp küçümsenmektedir.    

Oysa insanlık tarihinin son 500 yılı, siyasal düşünce alanında zenginlik ve yaratıcılık açısından diğer alanlardan hiç de geri kalmayan isimlere ve eserlerine tanıklık etmiştir. Bu isimlerden kimileri toplumlar için “ideal bir denge” durumu aramış, başkaları da var olanı değiştirmenin yollarına ve araçlarına odaklanmıştır.

Zincir, 16. ve 17. yüzyıllarda Machiavelli ve Hobbes’dan başlayarak 20. yüzyıla, Lenin ve Gramsci’ye kadar uzanır.

Siyasal düşünce ile reel politika arasındaki ilişkiye gelince…

Birincisi, ister muhafazaya ister değiştirmeye dönük olsun, en gelişkin siyasal düşüncede bile reel politikaya da uzanan bir kol mutlaka olacaktır. İkincisi, günümüzde reel politikanın kısırlığı ve sıradanlığı, siyasal düşüncenin kendisinin de “doğası gereği” böyle olmasından değil hem reel politikayı hem de siyasal düşünceyi ateşleyecek sınıf dinamiklerinin zayıflığındandır.

Bu nedenle, Marksist düşüncenin günümüzdeki en yetkin temsilcilerinin örneğin ABD’de Demokrat-Cumhuriyetçi çekişmesine, İngiltere’de ise İşçi Partisi’nin durumuna özel önem vermeleri kimseyi şaşırtmamalıdır.

***

Ütopyalar mı?

Bu konuda çok açık olmak gerekiyor: Aydınlardan söz ediyorsak, düşünce süreçleri “mümkün olan başka dünyalar” tahayyülüne ara verip bugünkü dünyanın “kendi içinden” nasıl değiştirilip dönüştürüleceğine odaklanmalıdır.    

“Çıkış” da “çözüm” de buradadır…

Günümüzde olduğu kadarıyla düş gücü, aydını ütopyalara değil distopyalara sürüklüyorsa en iyisi “dünyamızın geleceğine” ilişkin tiratlara ara verip değişim için bugün yapılması gerekenlere yoğunlaşmaktır.

Bu yoğunlaşma, gelişkin siyasal düşünce ile gündelik/reel politika arasında velut bir alan olduğunu gösterecektir.    

İki yıl önce de söylenmişti:

“Günümüz Türkiye’sinde AKP’nin ne olacağı, Davutoğlu ve Babacan’ın neler koparabileceği, parlamenter sistemin geri gelip gelmeyeceği, erken seçime gidilip gidilmeyeceği gibi güncel soruların belirlediği meşgaleyle ütopyalar arasında hiç mi boşluk yoktur?” (https://ilerihaber.org/yazar/utopya-kalmadi-distopya-verelim-106066.html)

Ve son bir not:

Bu yazı, ağırlıklı olarak 30 yaş altı aydın adayları için yazılmıştır.

Henüz gençken siyaseti küçümsemesinler diye…

https://ilerihaber.org/yazar/siyaset-ikinci-sinif-bir-ugras-mi-130379.html



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.992
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 25.09.2021- 03:01


Çulhaoğlu'ndan farklı bir değerlendirme yapacağım: Yıllardır sözde sol, sosyalist ve dahi enternasyonalist forumları takip etmeye çalıştım. Oralarda yazılanlara baktığımda ''gençlerde'' egemen olan tavrı ''siyaseti küçümseme'' olarak nitelendirmek uygun düşmüyor. Hatta zamanın (dönemin) ve sözkonusu forumlarda yeşertilen iklimin ortaya   çıkardığı önyargılar üzerinden tamamiyle siyaset yapmaya çalıştıkları da söylenebilir. Hem UKKTH'yi kendilerince yorumlayarak ve hem de ''solcular, sosyalistler ezilenlerden yana tavır alırlar'' hümanist tavrı da benimseyerek doğrudan siyaset yapmayı yeğliyorlardı. Siyaset yapıyorlardı ve yaptıkları siyaset de Kürt ulusal hareketinin söylediklerini ya doğrudan savunmak ya da o söylemi soldan gerekçeler yaratarak(!)dolaylı yoldan savunmaya çalışmaktı.

Reel poitik üzerinde gözlemlerde bulunuluyor, AKP öncülüğünde ülkenin bir demokrasi mücadelesi verdiğine inanılıyor, ve farklı bir sürecin yaşandığını görüp dillendirenlere karşı da ''ulusalcı'', ''sosyal şoven'', ''neo-faşist'' şeklinde   eleştirilerde (!) bulunuyorlardı.

****

Metin Çulhaoğlu'nun verdiği örnek kuşkusuz başka ''gençler''le ilgili :) Belki de sosyalist partilerde görev ve sorumluluk alan, ya da haber sitelerinde yorumlarda bulunan kimi arkadaşlarına göndermede bulunuyordur. Çulhaoğlu böyle bir yazı yazma gereği duymuşsa kuşkusuz bu yönde gözlemleri de vardır, hatta rahatsızlıkları da... Üzerinde düşünmüştür, ''siyaseti küçümsüyorlar'' diyerek ama, belli bir birikimi olan bir solcunun siyaseti küçümsemesini anlamakta ben zorluk çekerim.. ''ya cehaletin dip yapmış hali'' olarak görürüm, ya da başka nedenler ararım. Örnekse bir ülkede faşizm iktidara yerleşmişse, toplumsal alanda da sosyalizmin esamesi okunmuyorsa, solcu olduğunu söyleyen birinin o koşullarda faşizmi görmezlikten gelmekten başka bir kapıya çıkmayacak çabasını, yani faşizm ile burjuva demokrasisini eşitlemeye çalışan ısrarını normal (sol) bir zihnin ürünü olarak görmek bana hiç de mantıklı gelmez...

Not: Böyle bir başlangıç olsun, buradan devam da edilebilir; siyaseti küçümseme ve hatta siyasetten kaçma olarak yorumlanabilecek siyasi(!) tavırlar üzerinde durmak bence yararlı olabilir.




Bu ileti en son melnur tarafından 25.09.2021- 03:02 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.992
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 02.10.2021- 09:09


Günümüzde siyasete üstten ve bilgece bakmanın “aydın” sayılma ölçütlerinden biri olarak kabullenilmesi, değer verilip saygıyla karşılanacak bir durum değildir.

Bu söylenen hiç kuşkusuz aktif ve/ya da örgütlü siyasetin büsbütün dışında kalmayı tercih eden insanların tamamını kapsamıyor. Kastettiğim, böyle bir tercihi şu ya da bu nedenle yaptıktan sonra orada kalmayıp siyasete küçümsemeyle, siyasetle uğraşanlara da sanki hayatın derinlik ve zenginliklerini idrak edemeyen zavallılarmış gibi bakan kişilerdir.      

Ne var ki yeri gelip söz açıldığında bu kişilerin büyük bölümü size kapitalizmin dünyamızı nasıl bir felakete sürüklediğine ilişkin bir güzel söylev çekmekten geri durmayacaktır. Arada,   geçmiş sosyalizm deneyimlerinin temel hatalarını hatırlatacaktır.   Mülteci konusu gündeme geldiğinde insani dayanışmanın gerekliliğinden, ülke sınırlarının ortadan kalktığı bir dünya özleminden söz edecektir. “Ya sosyalizm?” diye sorulursa “Güzel bir ütopya olarak kalması en iyisidir” gibi bilgece bir yanıt verecektir…


Çulhaoğlu'nun yazısının bu bölümlerinin kuşkusuz bir karşılığı var. Ustamızın anlatımı bana kimi sol liberal bir söylemi hatırlatıyor. Ya da bir dönem keskin sol-sosyalist söyleme sahipken sonradan liberal demokrat bir çizgiye savrulanların savunageldiklerine... Benim bir üstte yorumlamaya çalıştıklarım ise   ideoloji, kuram ve siyaset ilişkisinin sözde sol-sosyalist ve dahi enternasyonalist forumlara yansıyış biçimiyle ilgili olanydı.   Kürt ulusalcılığının egemenliğine girmiş bu zeminlerde ideoloji ve kuram bir hayli kafa karıştırıcı bir özellik gösterdiğinden siyaset çok daha ağırlıklı bir yer tutardı. İdeoloji ve kuramla ilgili bir şeyler söylenmek istendiğinde ya UKKTH konusunda   ezbere dönüştürülmüş kimi alıntılar dile getirilir, en çok da Kürt ulusalcılığının siyasete bakış perspektifinden reel politikaya bakılır ve yorumlanırdı.

Çok az da olsa Kürt ulusalcılığına biat etmeyen bir kesimin de reel sosyalizmin yaşamış olduğu çözülüş nedeniyle kendinden menkul bir sosyalizmi savunur hale geldiğini söylemek mümkündü. En belirgin özellikleri Lenin'in sosyalizm saflarından dışlanmasıydı. Çağımızda Lenin'den yoksun bir sosyalizm nasıl olabilirse öyle bir sosyalizmi savunurlardı. Marksizm bu yeni yoruma göre şekillenir, biraz anarşizm, biraz troçkizm ve çokça anti-marksist bir cümleler yığını olarak bilimsel sosyalizm yerine ikame edilirdi. Kürt ulusalcılığına biat etmemelerine karşın bu arkadaşların bu sözde sol-sosyalist forumlarda egemen olmuş düşüncelere tam karşıt bir pozisyon amaları da pek mümkün olmazdı. Örnekse bu arkadaşlarımıza göre TKP hep ulusalcıydı, hep sosyal şovendi ve hatta neo-faşistti. Siyaset de bu çerçevede şekillenirdi.

***

Hem bu örnekler ve hem de Metin Çulhaoğlu'nun yazısındaki gönderme, yani bilimsel sosyalizmin orasından burasından çekiştirmeler ve Marksist sosyalizmin bir anlamda yadınmasına kadar varan kendinden menkul yorumların bence ciddiye alınması da gerekiyor. Çünkü bu yorumlar, bu siyasi tavırlar bir hayli yaygın... Eleştirilerin de en çok demokrasi bağlamında gerçekleştirildiği, proleter diktatörlük döneminin   savunulmasında kullanılan sınıfsallık vurgusunun bu arkadaşlara pek de doyurucu gelmediği söylenebilir. Çok da haksız değiller. Daha doğru bir tanımla demokrasiyi bir burjuva kavrammış gibi bütünüyle Marksizmden ötelemek bana göre bizim hatamız. Marks, Engels veLenin'den bu yana bu kavram çok daha fazla Marksizme içkin bir hale getirilebilirdi. Bu yönde çalışmakar kuşkusuz yok değil. Ama yetersiz ve özellikle üye ve sempatizan kesime yansıtma konusunda yetersiz...


***

Hem bu örnekler ve hem de Metin Çulhaoğlu'nun yazısındaki gönderme, yani bilimsel sosyalizmin orasından burasından çekiştirmeler ve Marksist sosyalizmin bir anlamda yadınmasına kadar varan kendinden menkul yorumların bence ciddiye alınması da gerekiyor. Çünkü bu yorumlar, bu siyasi tavırlar bir hayli yaygın... Eleştirilerin de en çok demokrasi bağlamında gerçekleştirildiği, proleter diktatörlük döneminin   savunulmasında kullanılan sınıfsallık vurgusunun bu arkadaşlara pek de doyurucu gelmediği söylenebilir. Çok da haksız değiller. Daha doğru bir tanımla demokrasiyi bir burjuva kavrammış gibi bütünüyle Marksizmden ötelemek bana göre bizim hatamız. Marks, Engels ve Lenin'den bu yana bu kavram çok daha fazla Marksizme içkin bir hale getirilebilirdi. Bu yönde çalışmalar kuşkusuz yok değil.

****

Her başlık ilgili ilgisiz bir yöne doğru savrulabiliyor. Bu başlık ve üstteki paragrafın da böyle bir savruluş yaşadığı söylenebilir. Zararı yok, şunun şuasında biz bizeyiz :) Siyasetten kaçışı bir şekilde günceli, -reel politiği- yorumlama ve bir siyasi doğruya bağlama zorluğu nedeniyle açıklayabiliriz sanırım. Keskin sosyalist ya da enternasyonalist görünmek bu tür bir siyasi tavra göre çok daha kolay olabiliyor. Bir parmak mesafede   Marks, engels ve Lenin alıntıları var ve onları arayıp bulmak ve altına üstüne de çoğu kez ilgisiz bir şeyler yazmak reel politiği sol bir perspektifle yorumlamaktan çok daha ''kolay'' ve yanlışsız sanıldığı için böyle bir tavrın tercihi de sözkonusu olabiliyor. Kullanılan ortamın sanal olması da bu yanlış tavrı körükleyici bir etki yaptığında siyasete yaklaşımda bu türden sorunlar ortaya çıkabiliyor.

Bir dönem DİSK Genel Başkanlığı'nda bulunan Rıdvan Budak'tan duymuştum, 'Sağcı ya da solcu olmaktan önce demokrat olabilmeyi savunmalıyız'' demişti. Ya da benzer bir şeydi. Tartışılabilir elbet. Ama tartışılmaması gereken bir şey var, solcu olabilmeliyiz, sosyalist olabilmeliyiz, bunun için bilgiye ihtiyaç var; sadece siyaset de değil, mümkünse birtakım bilimsel konular, edebi yaklaşımlar vb. Ama herşeyden önce solcu, sosyalist ve dahi enternasyonalist olabilmenin younun samimiyetten geçtiğini kavramalıyız. Samimiyet. Ve gerektiğinde de yanlış yaptığını açık bir şekilde dile getirebilmeli ve gereken öz eleştiriyi de yapabilmeliyiz. Solcu sosyalist olmak, buna çabalamak, evet ama özellikle saygı duyulacak, güvenilebilir bir solcu ve sosyalist olmak...

Şekspir'e göndermeyle ''işte mesele bu.''




Bu ileti en son melnur tarafından 03.10.2021- 05:26 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.992
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 05.10.2021- 07:30


Solcu sosyalist olmak, buna çabalamak, evet ama özellikle saygı duyulacak, güvenilebilir bir solcu ve sosyalist olmak...

Saygı duyulacak güvenilir bir solcu ve sosyalist olmak demişim de, nasıl? Çok çok şey bilmek mi? Çok bilgili, kültürlü biri haline gelmek mi? Bu vurgu neyi işaret ediyor?

Bilgi kuşkusuz önemi. Bilginin öğrenilmesi,içselleştirilmesi tartışmasız bir şekilde çağımızın bir gereğiyse, bir solcu veya bir sosyalist için de öyle. Ama bana öyle geliyor ki, güvenilir bir birey haline gelebilmenin yolu da ve   güvenilir ve saygı duyulacak bir solcu, sosyalist olmanın yolu da daha çok samimi olmaktan geçiyor gibi...Bilmiyorum neden ama gerçekten de bana öyle geliyor....

Samimiyet, içtenlik... Solcu, sosyalist olduğunu söyleyen bir birey için göründüğü gibi olma hali. Kendini farklı gösterme çabası içinde olmama durumu. Neyi biliyorsa, neyi içselleştirmiş ve kavrayabilmişse o oranda bir konuşma/yazma atılganlığında bulunma ve dolayısıyla kendini farklı göserme amacı taşımama, sol siyaseti bir ego tatmin aracına dönüştürmeme...

İnsanlar sol-sosyalist bir tavrı sezgileriyle de yakalayabilirler ki, bunun edebiyat ve sanat dünyasında karşılığı çok fazla. Adını vermeyelim, pek çok solcu, devrimci sanatçımızın ideolojik/teorik bilgisi olmamasına rağmen yaşamı boyunca dimdik bir sol duruş sergilediğini de biliriz. Olması da gerekmiyor zaten. Hiçbirimizin böyle bir zorlamaya ihtiyacı yok. Sezgilerimizin bize söyledikleriyle de solu sosyalizmi dışa karşı savunabiliriz. Bizleri solcu, sosyalist yapan sezgiler ve verili koşullardan çıkardıklarımız ne ise aynı nesnellik başkalarını da etkileyecektir. İlle de Marksizm/Leninizm'in ''çetrefil/zorlu'' yaklaşımlarını çoğu kez de bilincine varamadığımız sadece bir ezbere dönüştürdüğümüz yanlarıyla yazmak/söylemek gibi bir çabayı sürdürmek yanılgısına düşmeyelim. Abartmıyorum, böylesi çok daha itici oluyor. Ego tatmininden öte bir anlamı olmadığı da çoğu kez anlaşılıyor, belli oluyor. Çünkü sırıtıyor. Çünkü içselleşmemiş olması bir yığın yanlışlığı ve tutarsızlığı da beraberinde getiriyor.

Epey oldu, bir masa etrafında oturmuş üç beş kişiydik ve aramızda kendince sola yakın durduğunu ama sosyalizme uzak olduğu belli olan bir arkadaş da vardı. Sohbet ediyorduk ve sohbet de kendi doğal akışı içinde giderken bir arkadaşımız, karşısındakini ikna etmek için olsa gerek, birdebire, ''benim maddi durumum oldukça iyi ama sosyalist mücadeleyi yoksullar için yapıyorum'' demişti. Masada buz gibi bir hava esti. Çok utanmış, rahatsız da olmuştum, arkadaşımız   belki kaş yapmak istemişti ama yaptığı göz çıkarmaktan başka bir şeye yol açmamıştı. Hiç kuşkum yok, bu cümleyi kuran arkadaşımız kuramsal konularda iyi kötü birşeyler de bilen biriydi.

Sosyalist olmak böyle bir tavrı sahiplenmek hiç değildir. Böyle bir üstenci tavır gerçekten çok rahatsız ediciydi ve gerçekle ilgili de değildi. Böyle bir söylem samimiyetsizliğin gerçekliğin dışına düşmüş halinden başka bir şey değildi ve olamazdı. Sosyalist mücadeleyi bir yardım kurumun işlevi gibi görenler varsa doğrudan bir hayır kurumunda görev alabilirlerdi. Sosyalizm elbette bilgi gerektirebilir ama sosyalist olmak böyle bir şey değildi, sosyalist olmak insanların dertlerini, yoksulluğunu dert edinmekten de geçiyordu ama, salt hümanist bir tavır olarak da açıklanamazdı.

Sosyalizm başka bir şeydi...
Sosyalist olmak başka bir şey...

Ne ego tatminine yönelik acemice ve hatta şarlatanca gevezeliklerdi...
Ve ne de yukarıdan bir bakış açısıyla birilerini bir şeylerden kurtarabilme çabasıydı...

Başka bir şeydi.
Daha başka bir şey.

Bana öyle geliyor.




Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.992
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 06.10.2021- 01:50


Siyaseti küçümsemek?

Metin Çulhaoğlu ''30 yaş altı'' vurgusuyla bir ironi yapmıyorsa   gençler arasında reel politiğin önemsenmediği izlenimine sahip olmasına şaşırdığımı söyleyebilirim. Evet, bir kısım 30 yaş altı veya üstü hatta bana göre epey üstü, şöyle böyle 80 öncesini de görmüş kişilerde böyle bir eğilim var. Kerameti kendinden menkul   solcular olarak nitelemiştim onları ve hemen hepsi de dönemin özelliklerine uyarak ya ezberci bir tavırla enternasyonalist(!) olmuşlardı ya da   Marksizmin hemen hemen pek çok   teorik doğrularına karşı çıkarak Marksizmi sözde savunan bir akademisyen rolüne soyunmuşlardı. Sanalda, özellikle bu sözde sol, sosyalist ve dahi enternasyonalist forumlarda çok örneği vardı.

Ulusalcılık ve kuyrukçuluk o dönemin de epey revaçta olan terimleriydi. Çulhaoğlu haklı, bu terimler Kürt hareketine endeksli yorumlar şeklinde ortaya çıkıyor, kullanılıyordu. Kürt ulusalcılığına biat etmiyor, kuyruuna takılmıyorsan ulusalcıydın, yetmiyor, sosyal şovendin, ve hatta neo faşisttin. Örnekse o dönemin en kullanışlı ulusalcısı ve sosyal şoveni de TKP'ydi. Sağlı sollu liberallerin öncülüünde böyle bir iklim yaratılıyor ve bizim sözde sol forumlarımızdaki anlı şanlı enternasyonallerimiz de bu liberal zokaları önce yutuyor ve sonra onlara sol bir kılıf uydurmaya çalışarak enternasyonalcilik oynuyorlardı.

Bu forumlar bir sol-sosyalist forum olmaktan çıkmıştı. Şimdi yoklar ve arkalarından koşuyoruz belki ama, bir gerçeğin de altını tekrar tekrar çizmenin yararı var. Buralardaki solculuk Kürt ulusalcılığının reel poitiği yorumlayış biçiminin tıpatıp aynısıydı. Solculuk, sosyalistlik UKKTH bağlamında ''ezilen halkın yanında olmak''tı ve sol yaklaşım   Kürt ulusalcılığının politik tavrına destek anlamına geliyordu. Solculuğun kriteri buydu. Böyle olunca bu tür siyasetlerin doğrudan destekçisi olanlara kuyrukçuluk terimini yakıştırmak hiç de yanlış değildi.

Kısaca ulusalcılk, sosyal şoven ve neo-faşist gibi daha çok hakaret ve hatta küfür anlamına kullanılan terimler ne kadar yanlış ise ve bu yanlışlık o iklimde ve o edinilmiş koşullar içinde ne kadar yanlışsa, bu kişilere yönelik kullanılan kuyrukçuluk terimi de   yukarıda sıraladığım gerekçeler bağlamında doğru bir tanımlama gibi geliyor bana...

****
Az biraz değindim, siyaseti küçümsemek buralarda bir öylü kurnazlığı olarak ortaya çıkıyor gibiydi. Nadirdi ama, bir küçümseme olarak nitelenebilir mi, pek emin değilim. Reel politiğini anlamak, çözümlemek, ve sınıfsal referanslarla ve sosyalist teorilere uygun bir şekilde yorumlamak pek kolay gelmiyor sanırım. Oysa ve örnekse Troçkist bir sitede uygun bir makaleden cımbızlama yapılarak sosyalizmin komünizmin ilk aşaması olduğu ve proleter diktatörlük süreciyle pek de ilişkili olmadığı Marks ve Lenin alıntılarıyla verilebilir, nedenini, niçinini ve nasılını hiç sorgulama gereği de duymadan ezberci bir anlayışla ve doğruluğundan da emin olarak...Bu tür örneklerin de az sayıda olduğunu ve pek de ciddiye alınmaması gerektiğini   söyleyebilirim, ciddiye alınmadığının da altını çizerek...



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.992
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 09.11.2021- 01:44


Siyasete methiye   -   Metin Çulhaoğlu

Dünle beraber gitti, cancağızım,
Ne kadar söz varsa düne ait.
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.

Mevlana’ya ait yukarıdaki dizeler uzunca bir dönem solun diline pelesenk olmuştu. Sürekli değişim olgusuna vurgu açısından yerinde sayılabilecek bu benimseme, sonuçta her konuda ille de “yeni şeyler” söyleme merak ve tutkusu yüzünden değerini büyük ölçüde yitirdi. İnsanlar, “eski” saydıkları ne varsa neredeyse hepsini unutarak ve günümüzde farklı olana/öyle görünene ilişkin tefekküre dalarak güncelin özünü yakalayabileceklerini düşünmeye başladılar.

Bu eğilimin büsbütün beyhude olduğunu iddia edecek değiliz. Ancak, herhangi bir özne ile onun “dünyayı” ve “güncel durumu” kavrama çabaları açısından önemli zaaflar barındırdığını görmemiz gerekir.

Şöyle söyleyelim: Öznenin algılama, çözümleme ve anlama etkinliği ile bu etkinliğin nesnesi (dünya, ortam, durum) arasındaki ilişki hiçbir zaman doğrudan olamaz; arada mutlaka bir dolayım olması gerekir. Marksist öğretinin temellerinden hareket edecek olursak bu dolayım, öznenin kendi pratiğidir. Pratikten kastedilen, öznenin, anlamaya çalıştığı ortam ve koşulların salt “içinde” olmanın ötesinde, onunla aktif bir ilişkilenmeye ve etkileşime geçmesidir; kısacası, aynı zamanda “müdahil” bir özne konumunda olmasıdır.

O zaman, baştaki Mevlana dizelerine şöyle bir şerh düşmemiz gerekecektir: Söylenen “yeni şeyler”, ancak, bu “yeni şeylerin” aktif özne-nesnellik etkileşiminin kazandırdığı deneyimler temeline oturmasıyla değer kazanabilir.

***

Modern çağlarda insanlık, “dış” dünyayı, “ortamı”, “nesnel koşulları” vb. etkileyip değiştirmenin (ve böylelikle kendini de geliştirmenin) siyaset dışında bir yolunu, yöntemini ya da aracını bulamamıştır.

Gelgelelim, siyaset, derecesi tarihsel dönemlere göre değişmek üzere kimi entelektüel çevreler tarafından hep küçümsenmiş, insanın dünyasını ve ufkunu daraltan, onu “eksilten” bir meşgale sayılmıştır. Oysa, bu eleştiri ve karşıtlığın dayanağı sayılabilecek, bir dönemin “aparatçik/komitetçik” tipolojisi bile aslında “daralmış” görünen dünyasında kendince bir zenginlik ve derinlik arama çabası içindeydi.

Verdiğimiz, uç bir örnekti ve elbette siyaset denilen uğraşı bu tipolojiye indirgemek ve ondan ibaret saymak büyük bir yanlış olacaktır.

Asıl konuya dönecek olursak, siyasal etkinliği, kişinin yaşadığı dünyaya ve ülkeye bir şekilde aktif müdahalesi olarak tanımlayabiliriz. Bu müdahalenin örgütlü (kolektif) ya da bireysel olması, müdahale eyleminin alanı ya da konusu, müdahalenin reforma (iyileştirmeye) mı yoksa köklü bir değişime (devrim) mi yönelik olduğu, etkinliğin siyasal sayılıp sayılmayacağını belirleyen faktörler değildir. Her biri siyasettir ve temel tezimiz de şudur: Bu tanımıyla siyasetin içinde yer alan kişi, müdahale nesnesini anlayıp kavrama, kendi dünyasını zenginleştirme ve kendini güncelde, verili anda “gerçekleme”   açısından siyasetin tamamen dışında kalanlara göre çok daha illeri konumlarda yer alacaktır.

Dahası, bu konumdan söylenen “yeni şeyler”, salt tefekküre dayalı olanlara göre hem teorik hem de pratik açıdan daha büyük değer taşıyacaktır.  

***

Hepsi bu kadar değil.    

Bugün, Türkiye’nin entelektüel-kültürel ortamı konusunda olumsuz pek çok değerlendirme yapılıyor; toplumu saran genel bir cehaletten söz ediliyor; apolitizm deniyor; başta gençler olmak üzere insanların kayıtsızlıkları, umutsuzlukları, vb. vurgulanıyor.

Bizce konunun kritik noktası şudur: Şu an için bu söylenenlerin hepsi doğru olsa bile hiçbiri yeni bir dünyanın yerleşiklik kazanmış, süreklilik taşıyan ve belirleyici olgusu sayılamaz. Hepsi, ülkede bir şeylerin değişmeye başlamasıyla, insanlara “demek olabiliyormuş” dedirtecek gelişmelerle, bir yerlerden umut verici işaretlerin gelmesiyle değişecek, başka ortamlara, zamanın başka türlü bir “ruhuna” yol verecektir.

Bu değişimin her zaman ortaya çıkmayacak, bu anlamda “konjonktürel” amili (etkeni) Gezi Direnişi gibi olgularsa, kalıcı ve süreklilik taşıyan amili de siyasettir.

***

Ekim Devrimi’nin yıldönümü geçenlerdeydi.

Bu vesileyle soralım: Lenin’in 1905 Devrimi ve 1917 Şubat Devrimi öncesi düşünceleriyle bu devrimlerden sonraki düşünceleri arasında kimi önemli farklılıklar varsa, bu farklılıkları Lenin’in kendisinin tefekkür süreçlerinden çok ortam değiştiren olgularla açıklamak daha doğru olmaz mı?

https://ilerihaber.org/yazar/siyasete-methiye-132712.html



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör CHP, aynı hata ikinci kez... dayanışma 1 4918 13.08.2014- 21:17
Konu Klasör Komünizmin birinci ve ikinci aşaması munzur 11 11261 27.10.2014- 21:50
Konu Klasör AKP’den ikinci ‘yetmez ama evet’ hamlesi munzur 5 4456 18.05.2016- 18:52
Konu Klasör HAZİRAN Türkiye Meclisi ikinci gün denizcan 1 3665 29.12.2014- 14:41
Konu Klasör Libya ikinci kez topun ağzında solcu 2 3521 22.05.2014- 22:24
Etiketler   Siyaset,   ikinci,   sınıf,   bir,   uğraş,  
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS