SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Yetmez ama evetçilere 'Pişman mısınız' sorusu soruldu: Orhan Pamuk yanıtlamadı...           (gösterim sayısı: 1.494)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 05.10.2021- 09:06


Yetmez ama evetçilere 'Pişman mısınız' sorusu soruldu: Orhan Pamuk yanıtlamadı, Nilüfer Göle özeleştiri verdi
Resim Ekleme

Yetmez ama evetçilere 'Pişman mısınız' sorusu soruldu. Orhan Pamuk, "Ben bu soruyu yanıtlamayacağım" dedi, diğer katılımcıların yanıtları ise özeleştiri niteliğinde oldu.

Fransa'nın başkenti Paris'te College de France'da "Batı karşısında Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye" konulu panele katılan Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk, sosyolog Nilüfer Göle, tarihçi Edhem Eldem, ekonomist Seyfettin Gürsel ve siyaset bilimci Ahmet İnsel, "2010 yılında Anayasa referandumuna 'Yetmez ama evet!' deyip oy vererek, Türkiye'nin bu günlere gelmesine katkı yaptınız. Pişman mısınız?" sorusu geldi. Gündemi AB-Türkiye ilişkileri olan panele katılımcıların "yetmez ama evet" sorusuna verdiği "özeleştiri niteliğindeki" yanıtlar damgasını vurdu.

Orhan Pamuk, "Bu soruya yanıt vermeyeceğim" derken, Nilüfer Göle uzun yanıtında, "Tam bir coşku içindeydik, naif bir şekilde Türkiye'nin batılılaşacağına inandık" dedi. Edhem Eldem, "Bizi "kullanışlı aptallar" olmakla itham ettiler ve batı gözünde bu rejimi meşru kılmakla suçladılar. Ancak biz gerçekten bir şeyleri değiştireceğimize inandık" dedi. Ekonomist Seyfettin Gürsel de "AB'ye girerek, acı çekmeden, hızlı bir şekilde demokratikleşeceğimize inandık. Ama yanıldık" diye konuştu.

Orhan Pamuk: Ben bu soruyu yanıtlamayacağım
Panele New York Columbia Üniversitesi'nden video konferans yöntemiyle katılan Orhan Pamuk, "Ben bu soruyu yanıtlamaktan kaçınıyorum. Çünkü milliyetçi laik çevre ve kurumlar tarafından çok fazla cezalandırıldım ve işkence gördüm. Belki Paris'teki şu vaktin tadını çıkarmalıyım. Diğer soru lütfen" diyerek soruyu yanıtlamadı.

Nilüfer Göle: Tam bir ‘öfori’ içindeydik
Ancak bir süre sonra aynı soruya yeniden gelen Sosyolog Nilüfer Göle, panele katılan diğer isimleri de göstererek, "Sorularda Anayasa oylamasından söz edildi. Bizim de içinde olduğumuz bu nesil, o dönemde, Türkiye'nin AB üyeliğine inanıyorduk. Büyük bir coşku, mutluluk (öfori) içindeydik. Bazı şeyleri değiştirebileceğimizi düşünüyorduk. Mesela Ermeni soykırımının tanınması, Kürt sorununun çözülmesi tartışılıyordu. İdam cezası kaldırılmıştı. Bu 'öfori' döneminde büyük bir dinamik vardı, birbirinden farklı katmanlar, Türk-Kürt işadamları, entelektüeller, dernekler, çok sayıda farklı kesimden gelen insan biraraya gelmişti. İdam cezasının kaldırılması Avrupa'ya yaklaşma yolunda önemli bir adımdı.Bir takım birbiri ardına gelen seri gelişmeler bizi umutlu kılmıştı" dedi.

Göle, uzun süre toplumun bir kesimi tarafından sert eleştirilen ve Lenin'in bir tanımlamasından yola çıkarak, "İslamcı hükümetin yerleşmesine olanak ve meşruiyet sağlayan faydalı aptallar" olarak suçlandıkları o dönemi şöyle anlattı:

Cesaret ve nafilik (saflık) içinde, samimiyetle, İslam'ı parlamenter sistem içine alabileceğimize inandık. Türkiye'de laikliğe inanabilirdik, entegre olmuş yaşanan bir ilkeydi laiklik. Kürt sorunu, Ermeni soykırımı gibi ele alması zor konuları konuşmaya başladığımıza inanıyorduk. Peki ne oldu da biz, neden artık Türkiye ve Avrupa arasında aracı durumda değiliz? Neden iki ülke arasında halı serilen o yol yok artık? Bu arabuluculuk bugün kayboldu. Bu bizim isteğimizle olmadı. Kovulduk, sürgün edildik, suçlandık, Neden böyle oldu, neden her şey tersine döndü? Bunu yeterince konuşmadık. Buna hala yanıtım yok.

Türkiye'de darbe girişiminden sonra "Biz ve onlar ayrımı" yapıldığını ve kendilerinin "onlar" olarak nitelendirildiğini belirten Göle, "Bizim gibi laik çevreden gelen aydınlar, kendi adıma konuşuyorum, Müslümanlar’a yaklaşarak, bu kısır döngüden çıkabileceğimizi; Hrant Dink ile sadece soykırımın tanınması değil, Ermeniler'in hatıralarını anlatabileceğimizi düşündük. Angaje olan bir öfori, coşku içindeydik. Gerçekten inanıyorduk" dedi.

"Çok zor dönemler yaşadık"
Nilüfer Göle, bu suçlamalar nedeniyle çok zor dönemler yaşadıklarını da sözlerine ekleyerek, şöyle devam etti:

Bugün dağınık durumdayız. Ahmet (İnsel) Türkiye'ye gidemiyor. Kavala'nın cezaevinde olacağını düşünemezdim. Hrant Dink'in öldürüleceğini tahmin dahi edemezdik. Bu nesil o dönem, AB ile birlikte, Türkiye'nin demokratikleşebileceğine inandık. Bir şantaj değil, biz Avrupa'ya gitmenin doğal, normal olduğunu düşünüyorduk, böyle bir soru sormuyorduk. Fakat, bu süreçte, bu üyelik artık kadük. Orhan Pamuk'un da dediği gibi, Avrupalılar'ın sevgisizliğini de fark ettik. İdam cezasının kaldırıldığı dönem örneğin. Yasanın geçmesi önemliydi diye altını çizdiğimde, bu yasanın batıyı memnun etmek içim kozmetik, taklit, sahte bir reform olduğu, Avrupalılar'ı kandırmak için çıkarıldığı söylendi. Bu benim için bir hayal kırıklığıydı. Türkiye'deki her ilerlemeyi, laiklik de dahil, taklit ya da kozmetik olarak değerlendirdiklerini gördüğümde düşünmeye başladım. O noktadan sonra Türkiye ve Avrupa'nın mesafesi açıldı. Şimdi artık bizden bir ideali taşıyan kişiler olarak hiç söz edilmiyor. Artık entelektüellere ne yer ne de ses veriliyor. Tüm entelektüeller tehdit altında.

"Kullanışlı aptal" sorunu

Göle'nin ardından söz alan, panelin düzenleyicisi tarih profesörü Edhem Eldem şöyle konuştu:

Genelde Berlin duvarının yıkılmasıyla beraber, dünyada bir coşku ortamı vardı. AB üyeliği de bizim için coşkulu bir gelişmeydi. Bana göre, Nilüfer'in de söz ettiği problem, bizi 'kullanışlı aptallar' diye tanımladıkları söylem. Yani Erdoğan'a Avrupa nezdinde meşruiyet ve görünürlük kazandırmakla suçlandık. Bu söyleme göre, Erdoğan, kuzu postuna bürünmüş kurt idi. Ve onun nihai hedefi toplumun İslamlaştırılmasıydı. Bugün elbette bu yönde birtakım dokunuşlar var ama asıl problem İslam değil, demokratikleşme sorunu, otoriterlik sorunu. Ve bunun kökleri Osmanlı'nın son 10 yılına kadar uzanan bir otoriterlik geleneğine kadar uzanıyor. İslam, Erdoğan'ın kendisini Kemalizm'den uzaklaştırmak için kullandığı bir araçtır.

Orhan Pamuk: Erdoğan gidiyor, bundan eminim
Orhan Pamuk ise "Edhem'e katılıyorum. Sorun İslam değil. Erdoğan sadece bunu başarılı bir şekilde kullanan bir politikacı oldu. Sorunların merkezinde İslam yok, sorun otoriterliktir. İslam bu tartışmada hiç yok demiyorum. Erdoğan İslam'ı muhafazakar Hristiyan demokratların kullandığı gibi kullanıyor. Başlarda AB hakkında çok pozitifti. Eğer bir müdahale olursa onu cezaevine koyarlardı çünkü. Şimdi Türkiye'de sandığa gitmek dışında bir demokratik eylem kalmadı. Demokrasi neredeyse tümüyle sona erdi. Lütfen unutmayın, Türkiye'den yeni döndüm. Şimdi popülaritesi düşüyor. Herkes, taksi şoförleri bile, yerine kimin geleceğini konuşuyor. Eğer İslamcı elit seçime saygı duyulmasına izin verirse, gidiyorlar, ben bundan eminim" diye konuştu.

Seyfettin Gürsel: Çok basit bir dille, yanıldık, bunu söylemek lazım
Bahçeşehir Üniversitesi ekonomistlerinden Prof. Seyfettin Gürsel konuyla ilgili olarak şu ifadelere yer verdi:

Hepimiz demokrasi mücadelesi için AB'ye girişi destekledik. Elbette kolay yada garanti olmadığını biliyordum. AB'ye girerek, sadece demokrasi, hukuk devleti, bireysel özgürlükler değil, ekonomik açıdan da pek çok sorun çözülecekti. Ermeni soykırımı sorunu, Kürt sorunu, demokrasi sorunu üzerine düşünmeyecektik. Hepsi birden çözülecekti. Halbuki Avrupa'ya demokrasi gökten inmedi, yüzyıllarca demokrasi mücadelesi verdi ama biz bedel ödemeden demokratik bir yönetime kavuşacaktık. Hem de ekonomik açıdan da önemli bir ilerleme olacaktı. Özetle, AB'nin norm, kural ve yasalarını her alanda uygulayarak, Türkiye'yi bedel ödemeden çok ileri bir noktaya taşıyacaktık. Daha realist olmak gerekirdi. Özellikle Euro tek para gibi konularda, daha dikkatli olmak lazımdı. Şimdi bizim hayal kırıklığımız, evet yanıldık, çok basit bir dille, yanıldık, bunu söylemek lazım.

Kaynak:Amerika'nın Sesi

https://abcgazetesi.com/yetmez-ama-evetcilere-pisman-misiniz-sorusu-soruldu-orhan-pamuk-yanitlamadi-nilufer-gole-405536



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 06.10.2021- 01:05


Nilüfer Göle'nin konuşmasını okuduğumda şaşırıyorum e açıkça bir anlam veremiyorum. Aradan onca zaman geçmiş, ülke nereden nereye gelmiş, bir saray rejimi kurulmuş, tek adam otoriterliğine bağlanmış, ülkenin iyi kötü işleyen bir anayasal sistemi yerle bir edilmiş, laiklik ortadan kaldırılmış, yönetimde keyfilik öne çıkmış ve sayın Göle hala ''...arabuluculuk bugün kayboldu. Bu bizim isteğimizle olmadı. Kovulduk, sürgün edildik, suçlandık, Neden böyle oldu, neden her şey tersine döndü? Bunu yeterince konuşmadık. Buna hala yanıtım yok.'' diyebiliyor.

Hala anlamamışlar, anlaşılamamış.

Ufuk Uras da farklı bir konumda değil. O da bir türlü hatalarını kabul edemiyor. Ve hala eleştiriler karşısında ''Biz demokrasiden yana tavır aldık, ve siyasi iktidarı demokrasiyi gelişireceğini sandığımız için destekledik'' şeklinde bir siyasi tutum almaya çalışıyorlar. Yanlışlığın demokrasiden yana bir tutum almakla ilgisi olmadığını anlayamıyorlar. Eleştiriler ''bu ülkeye demokrasi gelmez, getirilemez'' veya ''kapitalizm çürüyor, artık burjuvazi için bir burjuva demokrasisi söz konusu olamaz'' mealinde karşı duruşlardan değil AKP gibi bir İslamcı partinin   öncülüğünde demokrasinin gelişebileceği ve kurumlaşabileceği akıl dışılığını savunmaktan ve bu yönde destek vermelerinden kaynaklanıyordu. Bu konuda en küçük bir ileri görüşlülük göstermemeleri ve sürece bönce yaklaşım gösermeleri Saray Rejiminin egemenlik kurmasının önünü açmıştı. Bu sağlı sollu liberaller AKP'nin tek başına üstesinden gelemiyeceği bir karşı devrimci süreçte entellüktüel ve ideolojik destek vererek gericiliğin önünü açmışlardır.

Süreci, olup biteni anlamayanlar hala bunların içinden çıkıyorsa hiç şaşırmamak gerek.
O günleri anlayamayanlar, bugünü nasıl anlayabilirler ki...




Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 09.10.2021- 05:11


Hatanın kaynağındaki ideoloji - Güray Öz

Politik duruşlarının yanlış, hatalı olduğunu anlatıyorlar. Ama üsluplarından kibirli duruşlarında hiçbir değişiklik olmadığı hemen göze çarpıyor. Peki bu kibrin arkasında ne var? İnsanlar özellikle de aydınlar politik hata yapmaya çok yatkındırlar, çünkü bilgi birikimlerinin gerçeklerle uyum göstermemesi kimi zaman yukarıdan bakalım derken ayrıntılara kapılıp gitmeleri çok sık rastlanan bir durumdur. Hatalarını yanlışlarını anlatırken de bu nedenle gerçek bir iç muhasebesi yapmaları, içten olmaları zordur. Kibir yakalarını bu nedenle bir türlü bırakmaz. Geçtiğimiz günlerde Paris’te bir araya gelen AKP iktidarına destek vermiş kimi aydınların hatalarını itiraf ettikleri ama yiğitliği de elden bırakmadıkları toplantıdan söz ediyorum. Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk, sosyolog Nilüfer Göle, tarihçi Edhem Eldem, iktisatçı Seyfettin Gürsel’in katıldıkları bu buluşma Türkiye’den de ilgiyle, biraz da gülümseyerek izlendi.

Aslında bu değerli aydınlarımızın politik hataları bir siyasi iktidarın gerçek yüzünü görmekte gecikmeleri, daha baştan o siyaseti analiz etmekteki yetersizlikleri çok da önemli değildir. Nihayet bir yanlış değerlendirmedir; hatalarını düzelttikleri zaman siz de sevinirsiniz, halka pahalıya mal olmuş bir politikaya verdikleri destek giderilmesi imkânsız birtakım bedellerin ödenmesine yol açmış olsa bile, “bak ne güzel, yanlışını anlamak gibi bir erdeme, özeleştiri yapma cesaretine sahip bu arkadaşlar” dersiniz. Tabi ortada gerçek bir özeleştiri varsa. Her koşulda sormakta yarar var; bu hataların, yanlışların arkasındaki fikri yapıda bir değişiklik, o alanda da bir özeleştiri var mı? Salt politik yanılgı, bir yanlış değerlendirme kurbanı mı bu arkadaşlar; İslamcı iktidarın politikalarını sorgusuz sualsiz desteklerken ideolojik yaklaşımlarının bu desteği makul ve zorunlu kıldığını da düşünüyorlar mı acaba? VOA muhabiri Arzu Çakır’ın haberine göre Sosyolog Nilüfer Göle AKP’ye politik desteklerini şöyle tanımlıyor ve mazur göstermeye çalışıyor: “Cesaret ve naiflik içinde, samimiyetle, İslam'ı parlamenter sistem içine alabileceğimize inandık. Türkiye'de laikliğe inanabilirdik, entegre olmuş yaşanan bir ilkeydi laiklik.”, "Bizim gibi laik çevreden gelen aydınlar, kendi adıma konuşuyorum, Müslümanlar’a yaklaşarak, bu kısır döngüden çıkabileceğimizi; Hrant Dink ile sadece soykırımın tanınması değil, Ermenilerin hatıralarını anlatabileceğimizi düşündük. Angaje olan bir öfori, coşku içindeydik. Gerçekten inanıyorduk." İnandıklarından hiç kuşku duymuyoruz, ama bilim insanları inanmak yerine nesnel araştırmalara girişmek zorunda değiller mi? Siyasete koşulsuz güvenmenin, özellikle İslam söz konusu olduğunda takiyenin sık başvurulan ve din dışı sayılmayan bir strateji olduğunu bilmemek önemli bir kusur değil midir? Bilim insanları vargılarından, yargılarından kuşku duymazlar mı?

BAKIŞ AÇISI DEĞİŞMEDİKÇE

Peki ama siyasal İslamla ilgili çok sayıda makaleye imza atmış Göle, bir sosyolog olarak o değerlendirmeleri gözden geçirmeyi düşünüyor mu şimdi? Modern Mahrem adlı kitabına bakalım örneğin (Metis yayınları, s.186-187) “İslamcı kadınların siyasi hareketleri aracılığı ile kamusal alana doğru çıktıkça İslamcı hareket içinde geriye dönüşü olmayan bir dönüşüm başlattıklarına, ‘mahrem’ alan içinde ‘zorlama’ yarattıklarına” inanıyor mu hala Göle? Ya da “İslamcı kadınların İslamcı hareketler içinde ‘erkeklerin tahakkümü’ altında ‘irtica hareketlerine alet edilen’ edilgen roller oynadığına ait varsayımların bugünkü pratikler karşısında çok anlam çözücü olmadığını” savunabiliyor mu? Bugünkü pratikler derken örneğin İstanbul Sözleşmesi böyle bir pratik olarak “anlam çözücü” sayılamaz mı? Postmodernizmin derin etkisiyle, “Michel Foucoult’un izinden giderek iktidar ilişkilerini gerçeğin sürekli olarak yeniden üretilme biçimi olarak” algılarsanız, “İslamcı hareket ve kadınlar arasındaki ilişkiye bakış” zaviyenizin de “güncel yaşamın pratiğine doğru” ineceğini ve zenginleşeceğini düşünebilirsiniz. Ama şimdi bu zaviyeyi gözden geçirmek gerekmiyor mu?

Aslında kuşkunuzu o zaman da dile getirmiş ama gönlünüzü çelen aşktan bir türlü vazgeçememişsiniz. “İslamcı hareketlerin bireysel hakları kapsayan çoğulculuğa ve sivil topluma doğru mu evrileceğini, yoksa karşıt toplumlar (contre-societe) üreten totaliter eğilimlerin hakimiyetine mi gireceğini cinsler arası ilişkiler belirleyecektir.” kehanetinde bulunurken bir an için olsun toplumsal yapıların değişiminin ideolojik farklılıklar, kültür alanları dışında esas olarak sınıflardan ve sınıf mücadelelerinden kaynaklandığını anlatan görüşleri de dikkate almak gereksinimi duymadınız mı? Ama tabi duymamışsınızdır, çünkü siz de sık sık alıntı yaptığınız Şerif Mardin gibi “büyük anlatıların zamanının geçtiği” kanısındasınız. “Nasıl Yanıldık!” toplantısının çağırıcısı Ethem Eldem’in bu önemli buluşmada söylediği gibi "Genelde Berlin duvarının yıkılmasıyla beraber, dünyada bir coşku ortamı vardı.” Siz de herhalde o coşku içinde sosyalizmin yıkılışını kutlarken fark edemediniz, Öfori sizi aldı götürdü. Ama bilim insanları politik tutum alırken politikaları değerlendirirken böyle öforilere kapılmazlar. İşte bu nedenle şimdi size o günlerdeki politik tutumunuzla ilgili suçlamalarda bulunanlar, yalnızca Türkiye’ye zarar verdiğini düşündükleri eyleminizi değil eylemlerinizin temelini oluşturan makalelerinizi, kitaplarınızı da sorguluyorlar.

İdeolojik yaklaşımlarınız ile olayları yorumlama tarzınızı ister istemez karşılaştırıyorlar. Örneğin “aralarında birçok Alevi, şair, entelektüel ve müzisyenin de bulunduğu 37 kişi yakılarak öldürülmüştür” diye anlattığınız Madımak katliamını “Nesin’in İslama karşı küfür olarak yorumlanan, Kuran’ın Türkiye gerçeklerine uymadığı konusundaki sözleri, kökleri derinlere giden ‘öteki’ Türkiye’nin rahatsızlığı ile birleşerek bu olaylara yol açmıştır.” (Melez Desenler, Metis yayınları, s.79) diyorsunuz ya, katliamın “olay” olmadığını düşünenler sizin siyasal İslamla ilgili değerlendirmelerinizin de bilimsel nesnellikten epeyce uzak olduğunu söylemekte haksız sayılabilirler mi? Sosyolog Göle’nin Madımak değerlendirmesi, “öteki Türkiye” dediği kesimin onaylanamaz rahatsızlığına sempatiyi, “Nesin ve yakılanların İslama küfrettiği” iddiasına ise hayırhah bir tutumu göstermiyor mu? İnsan üzülüyor. Bu günümüzde gittikçe koyulaşan cehenneme giden yolun taşlarını döşeyenlere büyük destek vermiş olan “yetmez ama evetçi” kesimin durduğu yerle kendisi arasındaki ilişkiyi kavrayamadığını gösteriyor. Yanlış bir yerde duruyorlardı; o yanlış yerin kendilerini götüreceği yerin cehennem olduğunu “yetmez ama evet! evet!” coşkusu- öforisi içinde anlayamadılar. Kaçınılmazdır; politik değerlendirmedeki hata sizi ideolojik olarak da size ait olmayan yere götürür. Farkına vardığınızda iş işten geçmiş olur. Şimdi olduğu gibi.

Bu yazı politik bir tutum olarak evet diyen ya da boykotu tercih eden az sayıda sosyalist aydınla ilgili değildir. Onlar kendilerince doğru ya da yanlış politik tutumlarını ideolojik bir zeminle desteklemediler. Şimdi de rejime ve sisteme karşı ön saflarda yer alıyor, mücadele ediyorlar.

***

Hatalarımızın kaynaklarını, nedenlerini keşfetmezsek onları sürekli olarak yineleriz. Şimdi de o günlerdeki politik tutumlarının yanlış olduğunu fark ettiklerini söyleyen, ama neden olduğunu bir türlü anlayamayan ya da anlatamayan arkadaşlar, birdenbire ortaya çıktığını sandıkları baskıcı otoriter yönetime hayretler içinde bakıyorlar. Öfkelerinin bir kısmını da Batı’ya ayırmışlardır, “Avrupa Birliği artık bizi ciddiye almıyor” derken sergiledikleri hayal kırıklığı da kusura bakmasınlar, Türkiye soluna kulak vermeyi hiç düşünmemelerinden kaynaklanıyor. Dinleselerdi AB’ye bu kadar bel bağlamaz, bu kadar kibirli bir hüznün içine düşmezlerdi.

Dünyaları dardır; yalnızca postmodern yazarları, filozofları okuyarak, aykırı olanı savunmanın çekiciliğine kapılarak, dünyayı da Türkiye’yi de anlamaları imkansızdı.

Anlayamadılar da zaten…

https://ilerihaber.org/yazar/hatanin-kaynagindaki-ideoloji-131156.html



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 11.10.2021- 07:05


Birbirlerinden pek de farklı değiller; ''al birini vur öbürüne'' denir ya, aynen öyle Bu kez Sezai Temelli de ''pişman değilim'' deyivermiş. Tıpkı Ufuk Uras gibi ve tıpkı burada adları geçen diğerleri gibi. Sanki AKP ile ilintili soruda eleştirilen unsur ''neden demokrasiyi, özgürlükleri ve insan haklarını savundunuz'' sorusu da, bu beyefendi ve de hanımefendiler ''hiç pişman değilim, yine olsa yine evet oyu kullanırım'' şeklinde yanıt veriyorlar. Artı Gerçek TV'den Canan Kaya'nın sorularına verdiği yanıtlarda öyle şeyler söylüyor ki, insan şaşırmadan edemiyor.

“2010 referandumunda ‘evetçiler’, ‘boykotçular’ bir de ‘iktidara muhalif olan ama Anayasadaki bu reformların da değişmesini isteyen bir kitle var. Evet, ben ‘yetmez ama evet’ programını sürdüren arkadaşlarla zaman zaman bir araya geldim. Anayasa referandumunda da ‘evet’ oyu kullandım. Ancak ‘yetmez ama evet’ kampanyasının yürütücüsü değildim. Beni de davet ettiklerinde birkaç toplantılarına katıldım ve Anayasa değişimi konusunda da açıkça söyleyeyim ‘evet’ dedim.”

''2010 koşullarında vesayete karşı verilmiş, 12 Eylül ve darbecilerin yargılanması gibi çok çok önemli değişiklikler var orada. Bu, Türkiye’deki askeri vesayete karşı aslında önemli bir hamlenin adresi.''

İnsan yanlış yapmaya açıktır; hemen her konuda yanlış bir siyasi tutum alabilir. ( Gerçi liberal veya solcu, olsun, böyle bir konuda belli bir donanımı olan birinin hata yapmaması gerekirdi.) Ne var ki, hata olduğu ortaya çıkmışsa mutlaka bir özeleştiri yapılmalı; yanlış yapıldığı ve yanlışın da ne olduğu ortaya konulmalı. Öyle hiçbir şey olmamış gibi yola devam etmek, pişkinliğe vurmak kabul edilebilir bir ahlaki davranış değildir, olmamalı...

Şöyle tamamlayayım bu yorumu, bu arkadaşların anlama-kavrama sorunu olduklarını düşünmüyorum ama sanırım liberal kompleks olarak niteleyebileceğimiz bir sorunları var; yoksa yıllardır böyle bir sorunu aşabilmiş olmamalarının başka nasıl bir açıklaması olabilir?








Bu ileti en son melnur tarafından 11.10.2021- 20:11 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 16.12.2021- 07:37


Orhan Gökdemir'in SOLportal'daki ''Bir Orhan Pamuk hatırlatması: Bilmez ama yazıyor'' başlıklı yazısından:

''2010’da “Benim Anayasa değişikliğindeki oyum evet... 12 Eylül anayasasından zaten memnun değilim. Anayasadan çok fazla anlamam çünkü siyasi ve hukuki bir belgedir. Ben, 12 Eylül'ün kendisinden memnun değilim” demiş, yargının AKP’ye teslim edilmesine aracı olmuş. Anayasadan anlamıyor ama görüldüğü gibi yapımına katılabiliyor.

2011’de “Siyasete karışmaktan çekinmem. Bir sürü demeç verdim, başım da derde girdi ama romanlarım o anlamda siyasi değildir” demiş.

2012’de “Burjuvaziden tiksiniyorum. Başörtüsü taktıkları için kadınlara yukardan bakıyorlar. Bu bana eskiden Güney Afrika 'da beyazların siyahlara bakışını hatırlatıyor” demiş. Büyük ihtimal Cumhuriyete ve laikliğe saldıran bir roman hazırlıyordu.

2015’de “Recep Tayyip Erdoğan karşıtı bir laik muhalif” olarak tanımlanmak istemediğini, “romancı” kimliğiyle anılmak istediğini söylemiş.

2017’de referandumda evet dediğini unutarak ifade özgürlüğünün kalmadığını, artık aşırı otoriter bir siyasi ortamın oluştuğunu belirterek, referandumla getirilen anayasa değişikliğinin güçler ayrılığı ilkesini ortadan kaldırdığını söylemiş. Yine de kötümser olmadığını belirterek, referandum süresince “Evet” kampanyasının yoğun yürütüldüğünü gözlemlediği İstanbul Kadıköy’de yüzde 80 oranında “Hayır” çıkmasını örnek göstermiş.

Doğru tek bir sözü yok
Bu kadar değişken veya pragmatisttir. Bunlara bakan herkes anlayacaktır ki Orhan Pamuk siyasi demeç vermeyi çok sevmektedir ancak demeçlerinin hiçbir doğruluğu ve haliyle hiçbir değeri yoktur. “Piyasa yapmak” için sarf edilmiş hesaplı ve planlı sözlerden ibarettir. Biri diğerini tutmaz, devamlığı ve tutarlılığı yoktur.

Tutarlı olduğu tek konu cumhuriyete ve laikliğe düşmanlığıdır.

2012’de Tiyatro Sanatçısı Genco Erkal onu gericilerin Sivas Katliamını anlatan “Sivas ‘93” oyununun galasına çağırdı. “Benim orada görünmem politik olarak doğru olmaz” diyerek reddetti. Değerlendirmesi doğruydu, o sırada katliamı yapanlarla iş tutuyordu. AKP’yi hiç üzmedi, ne zaman onları zora sokacak bir konuda konuşması istense ya sustu ya da ters düşmeyecek şeyler söyledi. Romanlarında sistematik olarak cumhuriyeti ve kurucularını aşağıladı.

Bu sadece onun değil sırtını yasladığı Batılı efendilerinin de programıydı. AKP’yi rahatsız etmeyerek onları da hoş tutmuş oluyordu. Yazdıklarında, yaptıklarında AB’nin ve ABD’nin politikalarını ihlal etmemeye büyük özen gösterdi. Onlara her eylemiyle bilinçli destek verdi.''

https://haber.sol.org.tr/haber/bir-orhan-pamuk-hatirlatmasi-bilmez-ama-yaziyor-320792



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Ebu Cehil Orhan Pamuk umut 3 4716 19.12.2014- 11:59
Konu Klasör “Yetmez Ama Evet”çiler Cemaat’ten yana saf tuttu: toplumcu 4 4459 27.01.2014- 13:01
Konu Klasör Yine, yeniden sosyalistler ne yapmalı sorusu... melnur 5 1441 24.11.2021- 04:14
Konu Klasör Paris ne yana düşer, Silvan ne yana… dayanışma 0 3400 16.11.2015- 17:06
Konu Klasör Bir kavram var ki o bir yana diğerleri bir yana melnur 0 2818 10.12.2016- 15:48
Etiketler   Yetmez,   ama,   evetçilere,   Pişman,   mısınız,   sorusu,   soruldu:,   Orhan,   Pamuk,   yanıtlamadı.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS