SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Siyasal İslam’ın mantığı...           (gösterim sayısı: 1.176)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 28.11.2021- 09:34


Siyasal İslam’ın mantığı - MERDAN YANARDAĞ

İslamcı hareket iktidarı “demokratik” yollardan, daha doğrusu sandık marifetiyle bırakmayacağının işaretini birçok kez vermiş bulunuyor. Eğer toplumun ilerici güçleri gereğini yapamazsa, ülke daha da uzun sürecek bir totaliter rejimin ardından felakete sürüklenecektir.

Resim Ekleme

İnsanlar merak ediyor, Erdoğan-AKP iktidarının aldığı kararların arkasında bir mantık, rasyonel bir gerekçe ya da herhangi bir metot (yöntem) var mı? Bu soruya verilecek tek yanıt ‘hayır’ olacaktır. Çünkü ne ilk bakışta ne de son analizde bu kararların akılcı bir gerekçesi, altta yatan bir metodu yok. Bu nedenle Erdoğan’ın, Türk ekonomisinin yıkıcı bir yeni krize savrulmasını tetikleyen son faiz indirme kararıyla ilgili tartışmalarda bu olgu dikkate alınmalıdır.

Anımsayalım, Erdoğan, “Bu konuda Nass (Kuran’ın hükmü) ortada. Nass ortada olduğuna göre sana, bana ne oluyor. Olaya buradan bakacağız ve ona göre de adımımızı atacağız" dediğinde, olayın arkasında rasyonel bir gerekçe arayan kesimler, “ne diyor” diye şaşırmıştı. Oysa şaşıracak bir şey yoktu. İslamcı iktidar artık hazırlık dönemini geçtiğini ve bir inşa döneminde olduğuna inanıyordu. Yani, yeni bir devlet, şeriata göre yönetilecek bir ülke kurma aşamasına girildiğini düşünüyordu.


Özetle, faiz kararında gerekçe teolojiktir. Evet, çok şaşırtıcı ama böyle. Teolojik literatürü dikkate alan bir perspektiften bakılmadığı sürece, AKP iktidarını bazı kritik adımlarını anlamak mümkün değildir. İslamcı hareketin ülkeye el koyduğu unutulmamalıdır. Seküler dünya tarafından hep hafife alınan takiye –ki İslamcıların siyaset yapma tarzının eksenini oluşturur- gereği daha önce alınan bazı kararlar ve uygulamalar kimseyi yanıltmamalıdır.

İstim arkadan geliyor. Hep öyle oldu. Önce kararlar alınıyor, gerekçe sonradan geliyor. Arkadan gelen gerekçe ise, daha çok rasyonel düşünen seküler dünyayı, iktisadın ve toplumun işleyiş yasalarına şu ya da bu düzeyde aşina olan kesimleri ikna etmeye, onlardan gelecek tepkileri yumuşatmaya yönelik oluyor.

Oysa islamcı hareket akıl ve bilim merkezli bir bilgi anlayışını reddediyor, onun yerine inanç merkezli bir bilgi anlayışı koyuyor ve bunu esas alıyor. Olayın temelinde bu olgu yatıyor. Tıpkı Ortaçağ’da olduğu gibi, iktidar dogmatik değerler dünyasına yaslanıyor. İnanç merkezli bilgi ve bu bilgiden üretilen ilimle (bilim değil, ilim) devleti, toplumu, ekonomiyi, siyaseti, yargıyı, eğitimi, sağlık hizmetlerini, dış ilişkileri vb. yönetmeye çalışıyor. İnanç merkezli bilgi anlayışı bir Ortaçağ arızasıdır. Ortaçağı moderniteden ayıran yegâne olgu/durum budur.

AKLI VE BİLİMİ REDDEDEN İNANÇ MERKEZLİ YÖNETİM

İslam dünyası, bin yıldır inanç merkezli bilgi anlayışını benimseyen, akıl yerine nakli, yani tanrı kelamı olan kutsal sözü, vahiyi esas alan, bunun dışındaki her arayışı kâfirlik sayarak reddeden bir çizgi üzerinde ilerliyor. Bu olgu dikkate alınmadan, yani bağlamından koparıldığında İslamcı hareket ve iktidarların izlediği siyasetleri ve birçok uygulamasını tam olarak kavramak mümkün olmuyor. Foucault’un dediği gibi; bağlamı olmayan gerçeklik yoktur.

İmam Gazali (1058-1111) inanç/tanrı merkezli bilgi anlayışını 11’inci yüzyılda sistematik bir teolojik öğreti haline getiriyor ve içtihat (yorum, güncelleme) kapısını kapatıyor. İslam dünyasının yüz milyonlarca insanın akıl çağını kaçırmasının ve kendi ortaçağını aşamamasının temel nedeni budur. Müslüman dünya hâlâ devam eden, kendisine özgü karanlık bir Ortaçağın içinden geçiyor. Bu dünyanın neredeyse tek istisnası Cumhuriyet Türkiye’siydi.

İslam dünyasında Cumhuriyet Türkiye’sini izleyen ülkeler vardı. Bunların tamına karşı, emperyalizm destekli küresel bir gerici saldırı yürütüldü. Çünkü zengin enerji yataklarının üzerinde oturan, akıl ve bilim çağını yakalamış, modernleşmiş toplumları yönetmek de sömürmek de üzerlerinde bir hegemonya oluşturmak da zordur. O nedenle, küresel sermayenin serbest dolaşımının ve talanının önünde siyasal, ideolojik ve ulusal engel oluşturan, tarihsel bakımdan görece burjuva demokratik nitelikli rejimleri bile yıkmaya çalıştılar. BOP’un da ılımlı İslamcılığın da anlamı buydu.

REJİMİ DEĞİŞTİRME HIRSI DEVAM EDİYOR

Giderek derinleşen bir meşruiyet krizi yaşayan iktidar, kumpas, hile, siyasal sahtekârlık ve örtülü darbe ile başladığı rejimi değiştirme ısrarını sürdürüyor. İslamcı hareket, zaten 70 yıldır içi boşaltılmış olan Cumhuriyeti bütünüyle tasfiye etmek ve dinci-faşizan bir rejim kurmak için bütün şartları zorluyor. Bu bağlamda, Cumhuriyetin 100’üncü yılına denk gelen 2023 seçimlerinin simgesel bir anlamının olduğu anlaşılıyor. Toplum geriliyor.

Ülkede iki eğilim gelişiyor: birincisi umutsuzluk ve neredeyse her şeyin bittiği şeklindeki bir tür teslimiyetçi ruh hali. İkincisi ise, kendiliğinden gelişen ve güçlenen direniş eğilimi. Birinci eğilim yaygın olmakla birlikte, henüz toplumsal ruh halini bütünüyle belirlemiş değil. Diğeri, yani toplumun direnmeye ve tarihsel kazanımlarını korumaya istekli kesimleri ise giderek kararlılık kazanıyor.

DEMOKRATİK HAK VE ÖZGÜRLÜKLERDE ISRAR

Öyle ki, 19 yıldır iktidar olan, devleti ele geçiren İslamcı hareketin bütün baskılarına, ideolojik kuşatıcılığına ve rant dağıtım düzenine ve “sadaka kültürü” yöntemiyle kendisine bağladığı kesimlere karşın, sağı ve soluyla toplumun yarısından çok fazlası teslim olmamakta direniyor. Bu kesimleri birleştiren eksen cumhuriyetçilik, yani akıl/bilim merkezli bilgi anlayışı oluyor. Diğer bir ifade ile laiklik ve modernleşmenin kazanımlarına bağlılık, çağdaş yaşam tarzında ısrar –ki bu demokratik hak ve özgürlüklerde ısrar demektir- direnişin eksenini belirliyor.

BASKIYLA SİYASAL ÖMRÜNÜ UZATMAK İSTİYOR

Yukarıda özetlediğim bu tablo, Türkiye’nin çok katlı ve çok yönlü bir krizin içinden geçtiğini gösteriyor. Her an kontrolü kaybetmenin eşiğinde duran Erdoğan-AKP iktidarı tehditle, baskıyla, hileyle, şantajla siyasal ömrünü uzatmak istiyor. Bu nedenle sürekli yeni yol arkadaşları bulmaya, yeni ittifaklar oluşturmaya çalışıyor.

İslamcılar için önemli olan kazanmaktır. Hangi yol ve yöntemle olursa olsun kazanmak… Bu nedenle AKP iktidarı, 2023 seçimlerini ne pahasına olursa olsun kazanmaya çalışacaktır. Eğer kazanamayacağını görürse seçimleri ertelemek ya da iptal etmek için her yolu deneyecektir. Önemli olan rejim değişikliği sürecini tamamlamak ve geri dönüş eşiğini aşmaktır.

AKP, SONSUZA DEK SEÇİMDEN KAÇAMAZ

Ancak, AKP’nin sonsuza kadar seçimlerden kaçması mümkün değildir. Çünkü tek meşruiyet kaynağı seçimlerdir. Tarihsel, kültürel, ahlaki ve siyasal bir meşruiyeti kalmayan iktidarın seçimleri yaptırmama şansı yoktur. Yani “milletin değerlerini” temsil ettiği iddiasını elinden bırakmayan AKP ve İslamcı hareketin istese de seçim yaptırmama gücü bulunmamaktadır.

Geçen yazımda AKP iktidarının ansızın çökebileceğini, bu siyasal gelişmenin hiç beklemediğimiz bir şekilde her an gerçekleşebileceğini belirtmiştim. Dolayısıyla, ülke hiç beklenmeyen bir anda seçimlere de gidebilir demektir. Durum böyle olunca, altını çizmekte yarar görüyorum; olası seçimlerde yapılacak en önemli şey -ki 2022’de bir erken seçim yapılabilir- sandık sonuçlarının kaderini Yüksek Seçim Kurulu’na bırakmamaktır. Çünkü Yüksek Seçim Kurulu’nun bağımsızlığı, tarafsızlığı ve hukuka bağlılığını sağlamadan bu ülkede hiçbir seçim güvenli, dürüst ve adil olmayacaktır.

Diğer taraftan, sol uzunca süredir geri çektiği demokrasi ve sandık eleştirisini güncellemelidir. Çünkü genel ve eşit oy hakkı insanlığın büyük bir kazanımı olmakla birlikte, seçimlerin son çözümlemede kurulu düzeni yeniden üreten, ona meşruiyet sağlayan bir niteliğinin olduğu unutulmamalıdır. İnsanlığın ilerici birikimini ve kazanımlarını reddeden, onu yok sayan hiçbir rejim, sadece seçim yapılıyor diye demokratik olmayacaktır.

BU TEHDİT VE SİNDİRME GİRİŞİMLERİ BOŞA

İslamcı hareket iktidarı “demokratik” yollardan, daha doğrusu sandık marifetiyle bırakmayacağının işaretini birçok kez vermiş bulunuyor. Öyle ki, iktidar ve yandaş medya tarafından muhalifler, aydınlar, siyasetçiler, ilerici kanaat önderleri, sözcüleri ve partileri tehdit ediliyor. Gözleri korkutulmaya, sindirilmeye çalışılıyor. Öncelikle bu tehdit ve sindirme girişimleri boşa çıkarılmalıdır.

Bu nedenle Türkiye solu, aydınları, cumhuriyetçileri CHP’yi ve HDP’yi kapsayacak bir perspektifle toplumdaki direniş eğilimi ile buluşmalıdır. Ona asgari bir program ve örgütlü bir nitelik kazandırmaya çalışmalıdır. Sol, bu tarihsel kesitte CHP’yi dışlayarak, suçlayarak, aşağılayarak, karşıya alarak değil, dinci-faşizan diktatörlük girişimine karşı onun örgütü ve tabanıyla buluşarak birlikte mücadele etmenin zeminlerini yaratmalıdır. Aynı şey HDP için de geçerlidir.

Eğer toplumun ilerici güçleri gereğini yapamazsa, ülke daha da uzun sürecek bir totaliter rejimin ardından felakete sürüklenecektir. Tarih toplumun ilerici güçlerini harekete geçmeye çağırıyor. Tarihin çağrısına uymayanlar, onun cezasına razı olurlar. Tarihsel deneyimi yaşarken anlamını kaçırmamalıyız.

https://www.birgun.net/haber/siyasal-islam-in-mantigi-367280



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 19.12.2021- 08:52


Kriz ve olasılıklar... - Merdan YANARDAĞ

Demokratik çıkış için ilk adım, iktidarın seçimleri erteleme girişimini engellemektir. Siyasal ve toplumsal muhalefetin bu konuda eli güçlüdür. Çünkü tek meşruiyet kaynağı seçim olan AKP’nin, bu istem ve baskıdan sonsuza kadar kaçması mümkün değildir.
Resim Ekleme

Türkiye ağır bir ekonomik krizle sarsılıyor. Siyasal İslamcı iktidar hem kendisini hem ülkeyi iflasa sürüklüyor. Bu iflasın müstehcen bir niteliği bulunuyor. Çünkü, kurulan yağma düzeninin artık İslamcı bir ajitasyonla örtülemeyecek kadar şirazesinden çıktığı anlaşılıyor. Bu tabloya karşın AKP yönetimi dinci ideolojik-politik hattında ısrar ediyor. Çünkü kendisi için zamanın daraldığını görüyor. Bu nedenle hırçınlaşıyor. Akıl çizgisinden bütünüyle kopuyor.

Zaman daraldıkça, İslamcı oligarşi çatışmacı bir gerilim siyaseti yürütüyor. Ülkeyi, toplumu ve tarihi hiç olmadığı kadar zorluyor. Öyle ki ülke ekonomisini perişan edeceği belli olmasına karşın, ideolojik bir takıntıyla faizleri indirmekte ısrar ediyor. Bu tutumun arkasında bir rasyonalite arayanlar boşa çaba harcıyor. Çünkü Erdoğan, konuya ilişkin bir Kuran hükmü (Bakara, 275) bulunduğunu belirterek, aldığı kararın tartışılamayacağını ilan ediyor. Çevresinde ya da yönetici kadro içinde kimse itiraz edemiyor. Atadığı bürokratlar kararı uyguluyor.

EBUSUUD’UN FETVASI

Öte yandan, Erdoğan-AKP iktidarının faizleri yüzde 12’ye kadar indireceği de belirtiliyor. Bu tutumun akıllara durgunluk veren bir nedeninin olduğu söyleniyor. İnanılır gibi değil, ama yaklaşık 500 yıl önce Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın Şeyh-ül İslam’ı Ebusuud Efendi’nin (1490-1574) bir fetvasının referans olarak alındığı belirtiliyor. Buna göre yüzde 12 faizin, ehveni şerriye kaideleri gereği İslami ilkelere uygun sayılabileceği ileri sürülüyor. Bugüne kadar uzanan teolojik literatürün önde gelen “alimlerden” biri olan Ebusuud Efendi, daha çok Anadolu’daki Alevi-Türkmen kırımı için fetva veren şeyhülislam olarak biliniyor.

Şimdi biraz durun ve düşünün… Farkında mısınız, uzunca sayılabilecek bir süreden beri 21. yüzyılda modern bir ülkenin, Ortaçağ değerler dünyasına dayalı referanslara göre yönetilip yönetilemeyeceğini tartışıyoruz.

AKP’NİN AMOK KOŞUSU

AKP iktidarı giderek bir Amok koşucusuna dönüştü. Ortak aklı teslim alan bir çılgınlık hali içinde hedefe koşuyor. İnsanın doğasına, tarihin mantığına, çağın ruhuna aykırı ölümcül bir koşu bu... Önüne çıkan her şeyi yok eden, dahası sonunda kendisinin de yok olmasına yol açacak çaresiz bir saldırganlık durumu sergiliyor.

Amok sözcüğü Endonezya-Malezya kültüründen geliyor. Amok, bir tür delilik humması, yok edici bir saldırganlık durumudur. Bu hummaya yakalanan kişi, engellenemez kör bir öfke ile önüne çıkan herkese elindeki bir hançerle saldırıyor. Amok koşucusu durmuyor, duramıyor… Çünkü Amok, hiçbir şeyi duymuyor ve görmüyor. O, sadece hedefine kilitleniyor. Amacına ulaşmak için sadece koşuyor ve yoluna çıkan her şeyi yıkıyor. Bu koşu, biri onu vuruncaya ya da kendi kendine düşüp ölünceye kadar sürüyor.

Çağımızın büyük yazarlarından Stefan Zweig, ilk baskısı 1922 yılında yapılan ve güncelliğini hiç yitirmeyen “Amok Koşucusu” adlı ünlü yapıtında, insan ruhunu teslim alan böyle yıkıcı bir yolculuğu anlatır. Hollanda sömürgesi olan Doğu Hint Adalarındaki bir doktorun saplantı haline getirdiği amacına ulaşmak için başladığı ölümcül bir koşunun hikâyesini anlatır.

Erdoğan-AKP iktidarı, tıpkı bir Amok koşucusu gibi bu toprakların 200 yıllık aydınlanma ve modernleşme yürüyüşünü tersine çevirerek İslamcı bir rejim kurmak için, ölümcül bir çabaya girmiş durumda. Bir Amok gibi saldırgan ve yıkıcı... Hiçbir siyasi ve ahlaki ölçü tanımıyor. Zaten uçurumun kenarına sürüklediği bir ülkenin kaderi üzerine kumar oynuyor. Sonuçları ne kadar yıkıcı, kazanma şansı ne kadar az olursa olsun sürekli hamle yapıyor. Mutlaka kazanmak istiyor.

İnanç merkezli bilgi anlayışını kamusal yaşamın ve devlet işlerinin eksenine yerleştirmeye çalışan –ki bu bir Ortaçağ arızasıdır- AKP iktidarı, kaybederse karşı devrim sürecinin sert bir kırılmaya uğrayacağını görüyor. Bu nedenle yüz yıl sonra yakaladığı fırsatın elinden kaçmasından korkuyor. Bu durum onu daha da saldırgan hale getiriyor.

SEÇİMDEN KAÇACAKLAR

İslamcı-faşizan iktidar artık ülkeyi yönetemiyor, kontrolü her geçen gün biraz daha yitiriyor. Bu nedenle akıl dışı “ideolojik” adımlar atmakta ısrar ediyor. Türk ekonomisini ve parasını savunmasız bıraktığı gibi, bütün dış operasyonlara ve vurgunculara açık hale getiriyor.
Şimdi, krizin yaratacağı bazı siyasal sonuçlara ve kimi olasılıklara biraz daha yakından bakalım.

1. Ekonomik krizin de hızlandırıcı etkisiyle iktidar blokundaki çözülme derinleşiyor. TÜSİAD’dan sonra, daha çok küçük ve orta boy işletmelerin ağırlıkta bulunduğu, sermayenin çatı örgütü niteliğindeki TOBB’un Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun da iktidarı eleştirmeye başlaması bu anlama geliyor. AKP, dinci çekirdek oylarına doğru daralıyor. O nedenle İslamcı retorik daha fazla öne çıkıyor.

2. AKP’nin erken ya da zamanında yapılacak bir seçimi kaybedeceği, dahası ağır bir yenilgiye uğrayacağı kesin görünüyor. Merkez sağ ve “demokratik milliyetçi” kadrolarını ve tabanını kaybeden MHP açısından tablo daha da kötü. Faşist hareketin yüzde 4 ila 7 arasında bir oy tabanına sıkışacağı gözleniyor.

3. Mevcut duruma bakınca Erdoğan yönetiminin son ana kadar direneceğini saptamak yanlış olmayacaktır. AKP bu koşullarda seçimlere gitmek istemeyecektir. Çünkü AKP liderliği, Cumhuriyetin tümüyle imha edilerek düşük yoğunluklu da olsa İslami bir rejimin kurulması için 2023 seçimlerini aşmasının şart olduğunu düşünüyor. Amaç, geri dönüş eşiğini geçerek, iktidarlar değişse bile rejimin değişmeyeceği kalıcı bir düzen kurmaktır. Dolayısıyla, AKP yönetici kliği, 2025 ya da 2026’ya kadar iktidarı bir şekilde elinde tutarak, bu arada ekonomik krizin etkilerini de silmek isteyecektir. Niyet budur.

4. Seçimleri ertelemek ya da iptal etmek için toplumu sarsacak bazı provokatif operasyonların yapılabileceğini değerlendirmek gerekiyor. Öyle ki, bu olasılık Japonya’nın uluslararası büyük yatırım bankalarından Nomura’nın bu hafta yayınlanan raporunda bile yer alıyor. Söz konusu raporda, “bir dış olay” gerekçe gösterilerek olağanüstü halin (OHAL) ilan edilebileceği, böylece seçimlerin ertelenebileceği de ileri sürülüyor. OHAL yasası, cumhurbaşkanına seçimleri 12 ay süreyle erteleme yetkisi veriyor. Bu ertelemenin tekrarlanabileceği belirtiliyor.

5. AKP’ye yakın hukukçulardan, bir dönem Erdoğan’a danışmanlık da yapan Türkiye Bilimler Akademisi üyesi Prof. Dr. İzzet Özgenç’in, ekonomik kriz gerekçesiyle (Anayasa’nın 119. Maddesi) olağanüstü hal ilan edilebileceği yolundaki açıklaması ciddiye alınmalıdır. Şu sıralarda Erdoğan ile mesafeli olduğu belirtilen Özgenç’in, iktidara yol göstermekten çok, kamuoyunu uyarmaya çalıştığını düşünüyorum. Çünkü bu olasılık hiç zayıf değildir.

6. Seçimleri hangi gerekçeyle olursa olsun, iptal ya da erteleme girişimi gerçekte Erdoğan-AKP iktidarı için bir yenilgi anlamına gelecektir. Böyle bir gelişme karşısında, AKP iktidarının sürdürülmesi imkansızdır. Bu durumda ya toplumun ve muhalefetin zorlamasıyla (örneğin AKP’nin parçalanması sonucu) Türkiye seçime gidecek ya da bir çatışma ve kaos ortamı oluşacaktır. Böyle bir ortamda güçlü olasılık AKP’nin iktidarı kaybetmesidir. Ancak İslamcı hareketin her durumda yenilgiye uğrayacağını sanmak en büyük yanılgı olacaktır.

7. Demokratik çıkış için ilk adım, iktidarın seçimleri erteleme girişimini engellemektir. Daha önemlisi ülkeyi kırıp dökmeden erken ya da zamanında yapılacak demokratik ve adil bir seçime taşımak, sandık güvenliğini sağlamaktır. Siyasal ve toplumsal muhalefetin bu konuda eli güçlüdür. Çünkü tek meşruiyet kaynağı seçim olan AKP’nin, bu istem ve baskıdan sonsuza kadar kaçması mümkün değildir.

Demokratik bir çıkış için muhalefet güçlerinin -zımnen de olsa- asgari bir program temelinde “geniş cephe” oluşturması zorunluluktur. Millet İttifakı, sol kanadı tahkim edildiği takdirde, geniş yelpazeli demokratik bir cephe için zemin oluşturma kapasitesine sahiptir. Bunun için kesintisiz bir mücadele yürütmek ve “aman provokasyona gelmeyelim” diye özetlenebilecek pasifikasyon rüzgarına kapılmamak şarttır. Bütün olasılıklara hazır, dinamik, sorumlu, uyanık ve aktif bir muhalefet çizgisi izlenmelidir.

Toplum bir değişime hazır görünüyor. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de siyasal İslam yüz kızartıcı bir iflasa doğru sürükleniyor. Sol, eğer bu toplumsal dalgayı yakalar ve dönemin ihtiyaçlarına uygun bir mücadele hattı kurabilirse, yeniden etkili bir güç olarak tarih sahnesine çıkma ve siyasete ağırlık koyma şansını yakalayacaktır. Böylece, ülke kötü bir restorasyoncu seçeneğe mahkum olmayacaktır.

https://www.birgun.net/haber/kriz-ve-olasiliklar-369871



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör ‘Siyasal İslam’ın kazanma şansı yok’ melnur 1 1561 06.09.2020- 20:09
Konu Klasör Mantık ve Diyalektik’in eleştirisi üzerine ... melnur 0 1122 18.05.2020- 00:15
Konu Klasör K.Okuyan: Boykot çağrısının mantığı ve İmamoğlu’nu desteklemek… melnur 7 3388 11.08.2021- 03:06
Konu Klasör Siyasal İslam'ın tükenişi melnur 0 4128 29.08.2016- 23:23
Konu Klasör Silahlı Kuvvetlerin siyasal işlevi... melnur 0 2375 02.06.2018- 08:48
Etiketler   Siyasal,   İslam’ın,   mantığı.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS