SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Emek Partisi "Bağımsız, demokratik bir ülke ve insanca yaşam bildirgesi"ni açıkladı...           (gösterim sayısı: 1.310)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 16.01.2022- 14:25


Emek Partisi "Bağımsız, demokratik bir ülke ve insanca yaşam bildirgesi"ni açıkladı

Emek Partisi (EMEP) önümüzdeki döneme dair yol haritası, mücadele programı ve ittifak politikalarına ilişkin bildirgesini açıkladı.



Emek Partisi (EMEP) önümüzdeki dönemde emekçiler için çıkış yollarına dair çeşitli öneriler sıraladığı bildirgesini kamuoyuna duyurdu. EMEP, Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı'na karşı emek ve demokrasi güçlerine gerçek bir halk seçeneği için birlikte hareket etme çağrısı yaptı.

"BİRLİKTE KAZANACAĞIZ, HALK KAZANACAK!"

İstanbul Kadıköy'deki Barış Manço Kültür Merkezi’nde düzenlenen toplantıya çok sayıda aydın, yazar, sanatçı, akademisyen ve gazetecinin yanı sıra sendika, oda ve siyasi partilerden temsilciler katıldı. EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, “Birlikte kazanacağız halk kazanacak!” başlığıyla EMEP’in önümüzdeki dönem rotasını duyurdu, mücadele programını açıkladı.

Emek Partisi'nin (EMEP) 'Bağımsız, Demokratik bir ülke ve İnsanca Yaşam Bildirgesi'ni açıkladığı toplantıdan bir fotoğraf.
Resim Ekleme

Fotoğraf: Eren Ergine/Evrensel

Toplantıya Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) Genel Başkanı Adnan Özyalçıner, KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik, DİSK Basın-İş Genel Başkanı Faruk Eren, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Başkanı Gökhan Durmuş, DİSK Genel Yönetim Kurulu Üyesi ve Gıda-İş Genel Başkanı Seyit Aslan ve Genel Sekreteri Olcay Özak, Cam Keramik İş Genel Başkanı Birol Sarıkamış, DİSK İletişim İş Genel Başkanı Levent Dokuyucu, Türk-İş'e bağlı Deriteks'in Genel Başkanı Makum Alagöz ve Yönetim Kurulu Üyesi Binali Tay, Genel-İş İstanbul 2 No’lu Şube Başkanı Ali, Sönmez, Liman-İş İstanbul Bölge Başkanı Sinan Ceviz, Eğitim Sen İstanbul 9 No’lu Şube Başkanı Hüseyin Özev, Eğitim Sen 1 No’lu Şube Başkanı Sinan Dedeli, Eğitim Sen 2 No’lu Şube Yönetim Kurulu ÜyesiSevgi Yılmaz, SES Aksaray Şube Yöneticisi Birsen Seyhan, BES İstanbul 1 No’lu Şube Yönetim Kurulu Üyesi İshak Ateş, İstanbul İşçi Sendikaları Şubeler Platformu adına Dönem Sözcüsü Çağrı Sarı, Tüm Tok-Der Yönetim Kurulu Üyesi Sami Evren, Esenyalı Kadın Dayanışma Derneğinden Adile Doğan, Sosyal Araştırma Vakfı adına Bedahat Tosun, akademisyenler Kuvvet Lordoğlu, Attilla Özsever, Sibel Karadağ, Sezen Çilengir, SYKP Kurucularından Yazar Akdin Akın ve Devrimci İşçi Partisinden Levent Dölek katıldı.

"ÜLKE YOKSULLUK, YOLSUZLUK VE YASAKLAR ÜLKESİ"

Tek adam yönetiminin, Cumhur İttifakı ve arkasındaki sermaye güçleri ile beraber ülkeyi ve halkı tam bir yıkıma sürüklediğine dair değerlendirme ile bildirgesine başlayan Akdeniz, iktidara gelenlerin "Yoksulluğu, yolsuzluğu ve yasakları bitireceğiz” diyerek Türkiye’yi yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar ülkesi haline getirdiğini söyledi.

Ülkenin yeraltı ve yerüstü kaynaklarının, stratejik öneme sahip işletmelerin, bütün birikim ve zenginliklerinin özelleştirme, fonlar, kamu-özel iş birliği ve yap-işlet-devret projeleriyle yerli-yabancı tekellere peşkeş çekildiğini söyleyen Akdeniz, ülkede şirketler, vakıflar, parti teşkilatları, devlet kurumları ve yöneticileri aracılığıyla çete-mafya ilişkilerinin yaygınlaştırılarak olağan hale getirildiği tespitinde bulundu. Erdoğan ve AKP hükümetlerinin “yerlilik ve millilik” propagandası eşliğinde ülkeyi ekonomik, siyasi ve askeri açıdan emperyalizme daha fazla bağımlı hale getirdiğine dikkat çeken Akdeniz, “Dış güçlere karşı ekonomik kurtuluş savaşı veriyoruz” diyenlerin de yeni yıla girerken ortaya attıkları “kur korumalı mevduat” uygulamasıyla TL’nin kaderini tamamen dolara bağladığını ifade etti.

"MİLYARLARI SERMAYEYE AKTARDILAR"


İşçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarının Erdoğan hükümetinin politikalarıyla her geçen gün daha kötüye gittiğine dikkat çeken Akdeniz, “Ekonomik kriz ve Kovid-19 salgınının yarattığı yıkımın faturası onlara kesiliyor. Zamlar, işsizlik, düşük ücretler, yüksek enflasyon, vergi adaletsizliği halkın yaşamını çekilmez hale getiriyor” dedi.

Akdeniz, konuşmasına şöyle devam etti:

"Tarım, hayvancılık ve gıdada dışa bağımlılık artarken üretici köylülük iflasa sürükleniyor. Başta enerji ve maden alanında olmak üzere şirketlerin kasasını dolduranlar, doğanın talanı ve çevrenin tahribatında sınır tanımıyor. İşçilerin, emekçilerin taleplerine gelince fedakârlık çağrısı yapanlar, teşvik ve vergi muafiyetleriyle milyarlarca lirayı yandaş kapitalistler başta olmak üzere büyük sermayeye aktarıyorlar.”

Erdoğan ve Cumhur İttifakı’nın sözcülerinin bütün kötülüklerin kaynağının “dış güçler” olduğunu söyleyerek “oyuna gelmeyin” propagandası yaptığına dikkat çeken Akdeniz, şöyle devam etti:

“Buna itiraz edip hakkını arayanları ise 'terörist, hain' ilan ederek baskılarla, tutuklamalarla, sürgünlerle susturmaya çalışıyorlar. Zaten güdük olan demokratik hak ve özgürlükleri sistematik bir şekilde kısıtlarken, işlerine gelmediğinde mevcut anayasa ve yasaları çiğniyorlar. Roboski’den Soma’ya, 10 Ekim Ankara Katliamı'ndan Çorlu tren kazası davalarına adalet ayaklar altında! Grevler, toplantı, yürüyüş ve gösteriler yasaklanıyor. Halkın seçtiği temsilciler görevden alınıp yerlerine kayyum atanıyor.   Çatışmacı, savaş kışkırtıcısı politikaların ve operasyonların ağır yükünü sömürülen ve ezilen halk kitlelerinin sırtına yıkıyorlar.”

"AKP İTİBAR KAYBINI DURDURAMIYOR"

Erdoğan ve Cumhur İttifakı'nın uyguladığı bütün baskıya, ırkçı ve gerici propagandalara rağmen işçi ve emekçiler nezdindeki itibar kaybını durduramadığına, oy desteğindeki çözülmenin önüne geçemediğine dikkat çeken Akdeniz şu tespitte bulundu:

“Bu durum önümüzdeki süreçte de devam edecek. Tek adam yönetimi ile Cumhur İttifakı, halk desteğini kaybettikçe ve sıkıştıkça baskısını artıracak, ırkçı ve din istismarcı propagandaya daha fazla sarılacak, gerici-faşist bir rejim kurma yolunda yürümekte ısrar edecektir.”

"MİLLET İTTİFAKI TUTARLI BİR PROGRAM İÇİNDE DEĞİL"

Emek Partisi'nin (EMEP) 'Bağımsız, Demokratik bir ülke ve İnsanca Yaşam Bildirgesi'ni açıkladığı toplantıdan bir fotoğraf.

Resim Ekleme
Fotoğraf: Eren Ergine/Evrensel

CHP ve İYİ Partin'in tek adam yönetimine karşı çıkarken kurdukları Millet İttifakı'nı güçlendirip ülkenin yönetim biçimini restore etmeyi amaçladığını ifade eden Ercüment Akdeniz, bu ittifakın işçi ve emekçi halk kitlelerinin acil çözüm bekleyen ekonomik/politik taleplerinin karşılanması konusunda ise kimi küçük iyileştirmeler dışında somut ve bağlayıcı taahhütlerde bulunmadığını söyledi.

Akdeniz, Millet İttifakı'nın demokratik hak ve özgürlüklerin tanınması ve kullanılmasının önündeki engellerin kaldırılmasına ilişkin tutarlı bir program ortaya koymadığını ifade etti. Millet İttifakı’nın sözcülerinin “herkesi kucaklama” ve “devri sabık yaratmayacakları”na dair sözlerini anımsatan Akdeniz, “Bu ve benzeri açıklamalar tek adam yönetimi ve Cumhur İttifakı’nın uyguladığı baskıların, yaptıkları yolsuzluk, hırsızlık ve yağmanın, başta yandaşları olmak üzere yabancı ve yerli tekelci sermaye gruplarına peşkeş çekilen ülke kaynakları ve birikimlerinin hesabını sormayacaklarını gösteriyor. Yaptıkları tek şey sömürülen ve ezilen halk kitlelerinin hoşnutsuzluğunu ve huzursuzluğunu yatıştırmak, mücadelelerini zayıflatmak ve onları beklenti içerisine sokmak oluyor” dedi.

Akdeniz, Millet İttifakı bileşenlerine dönük eleştirilerini şöyle sürdürdü

“Güçlendirilmiş-iyileştirilmiş temelde parlamenter sisteme geri dönüşü vadediyorlar ve bunu bütün sorunlardan kurtulmak için sihirli bir formül olarak öne sürüyorlar. Ülkeyi düzlüğe çıkarmak için önerdikleri bu çözüm, emperyalizme bağımlılığın ve tekellerin egemenliğinin her alanda devam ettiği, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının yağmalandığı, işçi ve emekçilerin iliklerine kadar sömürüldüğü ve baskı altında tutulduğu bu köhne düzenin sürdürülmesini temel alıyor. Oysa işçilerin, emekçilerin yaşam ve çalışma koşullarında köklü ve kalıcı bir iyileşmenin sağlanması, ülkenin tüm kaynaklarının halkın yararına kullanılması, memleketin yeni yıkımlar ve felaketlere sürüklenmemesi, demokratik hak ve özgürlüklerin kazanılması ve tüm bunların güvence altına alınmasının temel koşulları bellidir. Bu koşullar, halkın tam egemenliğinin sağlanması ve halk iktidarının kurulması, bağımlılık ilişkilerinin sona erdirilmesi, emperyalist ve işbirlikçi tekellerin egemenliğinin yıkılması ve yeni bir toplumsal düzenin inşa edilmesidir."

"İŞÇİ VE EMEKÇİLER İÇİN TEK ÇIKIŞ YOLU BİRLEŞMEK"

Mevcut koşullar ve gelecek açısından işçi ve emekçiler için tek çıkış yolunun ekonomik ve politik haklarını elde etmek için birleşmek, dayanışma içerisinde olmak ve mücadele etmek olduğuna işaret eden Akdeniz, bu durumun aynı zamanda ülkeyi sürüklendiği yıkımdan kurtaracak ve sorunların çözümü için somut adımların atılmasını sağlayacak tek çıkış yolu olduğuna dikkat çekti.

Seçimlere dair de değerlendirmelerde bulunan Akdeniz, “Elbette seçimler de bu sürecin bir parçasıdır. İşçi ve emekçiler ekonomik, politik hak ve özgürlükler için mücadeleyi büyüttükleri oranda, seçimlere de kendi bağımsız politik çıkarları doğrultusunda müdahale edeceklerdir. Dahası, emperyalizmle olan bağımlılık ilişkilerinin sona erdiği, ekonomik ve politik hakların garanti altına alındığı gerçek anlamda bir halk demokrasisine ulaşmak bu mücadelenin büyümesi ve ilerlemesiyle mümkün olacaktır” dedi.

"GERÇEK BİR HALK SEÇENEĞİ İÇİN HAREKET EDELİM"

Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, partilerinin bildirgesini açıklarken.

Resim Ekleme
Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel

Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı’nın ortaya çıkmasından bu yana, biri iktidarda diğeri muhalefette olan iki burjuva seçeneğe karşı halkın gerçek seçeneğini oluşturmak için çalışmalarını yürüttüklerini söyleyen Emek Partisi Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, “HDP, TİP, Sol Parti ve TKP ile görüşmeler devam ediyor. Emekten, barıştan, demokratik hak ve özgürlüklerden yana bütün parti, sendika ve meslek örgütlerinin, aydın, sanatçı ve bilim insanlarının bir araya gelmesi ve merkezi-yerel her düzeyde ortak hareket etmesi için girişimler sürmektedir” dedi.

Akdeniz, açıkladıkları bu bildirgenin ülkenin ve halkın içine itildiği yıkımdan çıkış için ilk elden atılması gereken adımları içerdiğini duyurdu:

“Türkiye işçi sınıfını ve emekçi halkımızı bunun için güçlerini birleştirmeye ve mücadeleyi yükseltmeye çağırıyoruz. Bütün emek ve demokrasi güçlerini Cumhur İttifakı’nı yıkacak, Millet İttifakı karşısında sömürülen ve ezilen halk kitlelerinin haklarını kararlıkla savunacak üçüncü bir seçeneği, gerçek bir Halk İttifakı seçeneğini oluşturmak üzere birlikte hareket etmeye çağırıyoruz.”

"ÜLKE YÖNETİMİNİN DEMOKRATİKLEŞMESİ, TEMEL HAKLAR VE BARIŞ İÇİN"


Emek Partisi'nin bildirgesinde yer alan maddeler şöyle:

1-Tek adam tek parti yönetimine tüm kurum ve uygulamalarıyla birlikte son verilmelidir. En kısa sürede halkın seçtiği temsilcilerden oluşan bir kurucu meclis tarafından, halkın en geniş kesimlerinin katılımıyla yeni bir anayasa hazırlanmalı ve halkın onayına sunulmalıdır. Bu anayasa, ülkenin doğrudan halkın seçtiği temsilcilerden oluşan bir meclis tarafından yönetilmesini, demokratik hak ve özgürlükleri güvence altına almalıdır. Devlet düzeni bu temelde bütünüyle yeniden örgütlenmeli, ırkçı-faşist, darbeci-tarikatçı bütün unsurlardan arındırılmalıdır. Özel kuvvetler ve koruculuk gibi yapılar lağvedilmelidir.

2- Valilik, kaymakamlık gibi tüm atanmış kurumlar kaldırılmalı, bölge ve yerellerde yönetim yetkisi seçilmiş yerel meclislerde olmalıdır. Seçilmiş vekil, temsilci ve görevlilere ödenen ücretler kalifiye işçi ücretlerinin ortalamasını aşmamalı ve bunların görevden alınması, yerlerine yenilerinin seçilmesi yetkisi yine halkta olmalıdır.

3- Yürütmenin yargıya müdahalesi son bulmalı, yargı her düzeyde bağımsız olmalıdır. Ülke ve bölge düzeyindeki yargı organları ve yargıçlar halk tarafından seçilmelidir. Yargı sistemi halkın bilgi ve denetimine açık olmalı ve halka yargıçları görevden alma hakkı tanınmalıdır.

4- Düşünceyi yayma, basın ve haberleşme, toplantı, gösteri ve yürüyüş hakkını engelleyen her türlü sınırlamaya son verilmelidir. Anti demokratik yasalar nedeniyle tutuklu ve hükümlü olan bütün yurttaşlar serbest bırakılmalıdır. Irkçı faşist örgütlenme ve propaganda yasaklanmalıdır.

5- Partilere konan %10 barajı sıfırlanmalı, örgütlenme ve siyasal faaliyet yürütme özgürlüğünün önündeki engeller kaldırılmalıdır. Lokavt yasaklanmalı, sendikal barajlar kaldırılmalı, bütün işçi ve emekçilere sınırsız sendikal örgütlenme, her türlü (hak, dayanışma, siyasal ve genel) grev ve toplu sözleşme hakkı tanınmalıdır

6- Gerçek bir laiklik için din, devletten ve okuldan ayrılmalıdır. Belediyeler dâhil devletin tüm din, mezhep ve inançlarla topluluklara verdiği destek ve tanıdığı ayrıcalıklar sona erdirilmelidir. Devletin din, mezhep ve inançlar karşısında yansızlığına dayanan, inanma ve inanmama hakkını kapsayan gerçek bir inanç özgürlüğü güvence altına alınmalıdır. Zorunlu din dersi kaldırılmalıdır.

7- Eğitim her kademede parasız, bilimsel ve demokratik olmalıdır. YÖK kaldırılmalıdır. Bilimi ve sanatı yeni kuşakların eğitiminin ve gelişmesinin temeli sayan, ırkçı, şoven, dinci ve cinsiyetçi olmayan temel bir müfredat uygulanmalıdır. Anadilde eğitim hakkı tanınmalıdır. Uzaktan eğitimi kalıcı hale getirecek hazırlıklardan vazgeçilmeli, öğrenciler için sağlıklı okul ve barınma koşulları sağlanmalıdır. Özel kişi ve kurumlara, vakıflara ve tarikatlara ait tüm özel eğitim kurumları ve yurtlar kamulaştırılmalıdır. Öğrencilerin kredi borçları silinmeli, ihtiyacı olan bütün öğrencilere karşılıksız burs sağlanmalıdır. Eğitim kurumları ve yurtların yönetimleri, öğrencilerin ve çalışanların seçtiği temsilcilerden oluşacak kurullara verilmelidir.

8- Sağlıkta özelleştirmeye son verilmeli, başta hastaneler olmak üzere laboratuvarlar gibi halk sağlığı bakımından temel öneme sahip büyük özel sağlık kuruluşları kamuya devredilmelidir. Tüm sağlık sistemi halka önleyici, nitelikli ve parasız sağlık hizmeti verilmesi temelinde yeniden örgütlenmelidir. Sağlık alanındakiler başta olmak üzere sendikalar ve meslek örgütleri sağlık kurumlarının yönetiminde söz sahibi olmalıdır.

9- Yerli ve yabancı sermaye sahiplerine kredi ve ihaleler yoluyla sağlananlar başta olmak üzere tanınan tüm ayrıcalıklara son verilmelidir. Yapılan vurgunlar soruşturulmalı, suçluların mal varlıklarına el konulmalı ve yurt dışına kaçırılan servetleri geri getirilmelidir. Kanal İstanbul projesi derhal durdurulmalıdır. Yol, köprü, havalimanı, şehir hastaneleri gibi yatırımlara yapılan tüm ödemeler durdurulmalı ve hazine garantileri iptal edilmelidir. Bu yolla sağlanan bütün kaynaklar başta sağlık ve eğitim alanı olmak üzere halkın ihtiyaçlarının karşılanması için kullanılmalıdır.

10- Salgın koşullarında daha da artan kadına yönelik şiddetin önüne geçmek için gerekli önlemler hızla alınmalı ve yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Cinsel yönelim ayrımcılığına, nefret söylemine ve baskılara son verilmelidir. Toplumsal yaşamın her alanında cinsiyet eşitliği sağlanmalıdır. Salgın koşullarında ağırlaşan çocuk ve yaşlı bakımının kadınların sırtında bir yük olmaktan çıkarılması için somut adım atılmalıdır. Semtlerde ücretsiz, nitelikli ve yaygın çocuk bakım yuvaları açılmalı, işyerlerinde kreşler, emzirme odaları ve annelerin süt izni hakkından taviz verilmemelidir. Yaşlılar için bakımevleri yaygınlaştırılmalı ve ücretsiz olmalıdır.

11- Kürt sorunu, tam bir ulusal hak eşitliği temelinde barışçıl ve demokratik temelde çözülmelidir. Zorunlu tek devlet dili uygulamasına son verilmeli, bütün uluslara ve ulusal topluluklara kamu hizmetlerinden ana dillerinde yararlanma hakkı tanınmalıdır.

12- Sınır ötesi operasyonlar durdurulmalı, bölgenin yeniden paylaşımı için yürütülen yayılmacı politikalara son verilmeli, tüm komşu ülkelerle eşitlik, karşılıklı yarar, içişlerine karışmama, egemenlik haklarına saygı ve barış temelinde ilişkiler geliştirilmelidir. Emperyalist ülkeler ve kurumlarla yapılmış açık, gizli siyasal ve askeri bütün anlaşmalar feshedilmelidir. NATO’dan çıkılmalı, başka ülkelerde bulunan üsler kapatılmalı ve askeri birlikler geri çağrılmalı, içerideki yabancı üsler kapatılmalı ve askeri birlikler ülkelerine gönderilmelidir. Saldırgan ve yayılmacı amaçlarla silahlanma ve savaşa ayrılan bütçe, halkın ihtiyaçları için kullanılmalıdır.

13- Maden aramaları ve çıkarılması, lüks turistik tesis ve konut inşası gibi kâr ve rant için doğayı ve çevreyi yıkıma uğratan bütün yatırımlar durdurulmalıdır. Bu yatırımların sahipleri ve onlara izin veren bütün görevliler yargılanmalı; doğaya, çevreye ve halka verdikleri zararların tazmin edilmesi başta olmak üzere cezalandırılmalıdır. Tarım alanları, otlaklar, ormanlar, madenler, enerji ve su kaynakları başta olmak üzere yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin yerli-yabancı tekeller tarafından yağmalanmasına son verilmelidir

14- Sanata ve sanatçılara yönelik baskı, yasak, sansür uygulamalarına; sanatçıların yaratım süreci üzerindeki sermaye ve piyasa egemenliğine son verilmelidir. Halkın ilerici ve demokratik kültür seviyesinin yükseltilmesine hizmet eden her türlü sanatsal faaliyet merkezi ve yerel düzeyde desteklenmelidir. Halkın günlük hayatında edebiyat ve sanat ulaşılabilir olmalıdır. Ülkede yaşayan farklı etnik kesimlerin dil ve kültürlerini geliştirmelerinin önü açılmalıdır.

Resim Ekleme

https://www.evrensel.net/haber/452700/emek-partisi-bagimsiz-demokratik-bir-ulke-ve-insanca-yasam-bildirgesini-acikladi



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 23.01.2022- 02:13


Ercüment Akdeniz: Birleşik mücadele ve halk ittifakının yolunu açıyoruz

Türkiye’nin bugünkü karanlık tünelden çıkması için halkın acil talepler etrafında birleşmesine ihtiyaç var. Devrimci, sosyalist akımların görevi de bunu örgütlemektir.

Resim Ekleme
Serpil İLGÜN
Emek Partisi (EMEP) geçtiğimiz hafta düzenlediği bir toplantıyla önümüzdeki dönem izleyeceği mücadele ve ittifak rotasını kamuoyuyla paylaştı. “Bağımsız, demokratik bir ülke ve insanca yaşam bildirgesi” başlığıyla EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz’in açıkladığı bildirgede, işçi sınıfı ve halk seçeneğinin hangi taleplerle kurulması gerektiğinden, halkın seçtiği temsilcilerden oluşacak bir kurucu meclis tarafından demokratik bir anayasanın oluşturulmasına, gerçek bir laikliğin tesis edilmesinden Kürt sorununun tam hak eşitliği temelinde çözümüne, bir dizi temel sorunla ilgili mücadele politikaları açıklandı.

EMEP, 9’uncu kongresinde tek adam yönetimine karşı en geniş halk seçeneğinin oluşturulması için çağrı yapmış, sol, sosyalist partiler, sendikalar, kurumlarla görüşmeler gerçekleştirmiş, ülkenin pek çok yerinde halk buluşmaları düzenlemişti. Peki bu görüşmelerde nereye varıldı? Bu çerçevede Ankara’da HDP çağrısıyla yapılan sol, sosyalist parti ve yapıların katıldığı 8’li toplantıyı nasıl değerlendiriyor? Toplantıya katılmayan Sol Parti ve toplantıda yer almakla birlikte çekincelerini açıklayan TKP’yle görüşmeler nereye evrildi? Şu günlerde zamlı faturaların gelmeye başlamasıyla daha da zorlaşan ekonomi gündeminin yakıcı sorunları nasıl çözülecek? Yoksulluk, işsizlik, belirsizlik göstergelerinin kötüleşmesinden sorumlu Erdoğan geliştirdiği hamlelerle güç mü kazanıyor? EMEP, Millet İttifakının genişleme ya da daralma tartışmalarını nasıl izliyor? Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması, bölge dengelerine nasıl etki eder?

EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz’le bildirgenin ve politik gündemin öne çıkan başlıklarını konuştuk.

Zamlar, pahalılık, büyüyen geçim derdi halkın esas gündemi olmayı sürdürüyor. EMEP’in “Birlikte kazanacağız, halk kazanacak” sloganıyla duyurduğu mücadele programı bugünün acil, yaşamsal sorunlarının çözümüne dair nasıl bir çerçeve sunuyor?

Bugün halkın yaşadığı en önemli sorun geçim derdi ve derin yoksullaşma. Bu çerçevede zamların geri alınmasından başlayarak, insanca yaşayacak bir ücret ve bütün emekçileri, çalışmayanları da kapsayacak, koruyacak bir sosyal güvenlik sistemi acil ihtiyaçlar olarak bildirgemizde yer aldı. Şu anki ekonomik sistem, tek parti sistemi açısından da onun yerine gelecek Millet İttifakı açısından da yoksullardan alınan dolaylı ya da doğrudan vergileri zenginlere aktaran bir sistem. Kaynak tartışmasına da girerek, bunun tam tersini yaptığımızda gerekli kaynağın yaratılacağını düşünüyoruz. Talancının, vurguncunun hortumunu kesersek ve yurt dışına yolsuzluklar vesilesiyle kaçırılan kaynakları geri getirebilirsek, bunları yargılayabilirsek ve zenginlere servet vergisi koyarsak, yer üstü ve yer altı kaynaklarımızın yağmalanmasının önüne geçersek, bu ülke kendi dinamiklerine sahip bir ülke, bunu kısa zamanda başarabilir.

Ekonomik çerçevede bir önemli maddemiz de çalışma hayatına ilişkin. Burada 5 gün için günde 7 saat, toplamda 35 saat çalışma ilkesini getiriyoruz. Ülkenin kaynakları, emekçilerin ürettikleri buna fazlasıyla yeterlidir. Ağır artı-değer sömürüsünü kestiğimizde bu kısa zamanda gerçekleşebilir.

EMEP Bildirgesi politik hayata, demokratik yaşama dair çıkış adımları da sunuyor. Gerçek laiklik, demokratik Türkiye’yi savunan tutarlı bir demokrasi anlayışı, komşu halklarla kardeşlik ve her türlü emperyalist tahakküme son verilmesini savunuyoruz.  

Elbette sosyalist bir parti olarak Türkiye’nin gerçek kurtuluşunun kapitalist sömürü düzeninin son bulmasıyla gerçekleşeceğini söylüyoruz. Sınıfsız, sömürüsüz bir dünya için mücadele ediyoruz. Ama Türkiye’nin bugünkü karanlık tünelden çıkması için halkın acil talepler etrafında birleşmesine ihtiyaç var. Devrimci, sosyalist akımların görevi de bunu örgütlemektir. Bildirgemizde yer alan talepler manzumesi bu yolu açıyor. Sadece siyasal akımlara değil, sendikalara, emek ve meslek örgütlerine, bir bütün olarak işçi sınıfına ve emekçi halkımıza çağrı yapıyoruz.

Acil sorunlara getirilen çözümler nasıl hayata geçecek, mücadele nasıl örülecek?

“Biz bir seçim beyannamesini ortaya koyalım, kitleler buna oy desteği versin, iktidara gelirsek bunları değiştireceğiz!” Böyle bir yaklaşım içinde değiliz. Bu klasik burjuva yaklaşımıdır. Biz doğrudan işçi sınıfının, halkın kendisinin siyaset yaptığı, kendisinin değiştirdiği bir siyaset anlayışını savunuyoruz. Örneğin iktidara ve sermaye güçlerine baskı yaparak, itiraz gücünü sokaklarda, meydanlarda göstererek, üretimden gelen güç kullanılarak zamlar şu an geri alınabilir. Enflasyona ezdirilen işçi ücretleri için ek protokoller gündeme gelebilir. Bildirgemizde de var; doğal gaz, elektrik, su gibi temel ihtiyaçlara yapılan zamlar hemen geri çekilebilir. Bunlar sadece seçime, sandığa değil mücadelenin seyrine bağlı. Çözüm kitle mücadelesine dayanmazsa gerçeklikten uzaklaşır.

“Birlikte kazanacağız, halk kazanacak” sloganımızda bir değişim umudu var, bir mücadele vurgusu var ve birliktelik vurgusu var. Ama “Birlikte kazanacağız” derken sadece bir masanın etrafında oturmuş sol, sosyalist, demokratik, ilerici partileri kastetmiyoruz. “Birlikte kazanacağız”ın anlamı bütün halk güçlerinin, emek, demokrasi güçlerinin ve halkın öznesi olduğu en geniş birlikteliğin kazanmasını ifade eder. Bu olmadan sadece bazı partilerin halk adına bir şeyleri kazanması mümkün olmaz. Halkın bunu kendisinin kazanacağı bir mücadele ve ittifak platformu öneriyoruz. Dolayısıyla bildirgemizdeki talepleri seçim sonrasına havale eden bir yaklaşım içinde değiliz.

MÜCADELEYİ ÖRGÜTLEYECEĞİZ İRADESİNİN ORTAYA ÇIKMASI BAKIMINDAN OLUMLU BİR TOPLANTI
Bildirgede ittifak politikanızı da açıkladınız. Geçtiğimiz hafta Halkların Demokratik Partisi (HDP) çağrısıyla sol, sosyalist partiler ilk kez 8 parti ve örgüt olarak bir araya geldiler. Yapılan açıklamada, en geniş mücadele ortaklığını kurmanın yol ve yöntemlerinin konuşulmasına devam edileceği bildirildi. EMEP toplantıya nasıl bir anlam yüklüyor?

Biz birlik meselesine şöyle bakıyoruz: Sandığa gelene kadar önce bir mücadele birlikteliği Türkiye’de ihtiyaç. Demokrasi cephesinin kurulması ihtiyaç. Emekçilerin birleşik cephesinin oluşturulması ihtiyaç. Ve bunların üzerinden yükselen, politik alternatifini de ortaya koyan bir halk ittifakı ihtiyaç. Bu çerçevede çeşitli girişimlerimiz, aylara varan toplantı ve görüşmeler oldu. Bunların bir kısmı siyasal parti ve örgütlerle, bir kısmı da sendikalarla oldu. Sadece son iki ayda EMEP Türkiye’nin 40 ilinde geniş halk toplantıları örgütledi. Bunlar hem birleşik emek cephesinin örgütlenmesi hem de halk ittifakı seçeneğinin yaratılması için yürütülen çabalardı. Gelinen aşamada artık partiler arası ikili görüşmelerinden çıkarak, Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı dışında kalan demokratik, ilerici, sosyalist güçlerle bir araya gelmek gerekiyor. Bu bakımdan toplantı çağrısının önce kimden geldiğinin pek önemi yok. Önemli olan birlikteliğin yapıcı temelde ve genişleyerek ilerlemesidir.

Toplantı, mücadele ittifakı mı, seçim ittifakı mı üzerinden de tartışıldı. İkisi birbirini dışlayan kavramlar mı?

Halk ittifakından ne anlamalıyız? İttifak ihtiyacı, ne seçimleri ne de mücadeleyi dışlayabilir. Mücadele ittifakı ile seçim ittifakını iç içe düşünmeli. Ayrıca seçim platformunda -ola ki- yan yana gelemeyen güçler mücadele birlikteliğini korumalı. Çünkü halkın ihtiyacı bu.
Yapılan toplantıya gelirsek…   “Aynı masada yan yana oturamazlar” denen partiler “Hayır biz yan yana gelebiliyoruz ve Türkiye’nin çıkış yolunu tartışabiliyoruz” mesajını vermiş oldu. Dolayısıyla ilk toplantı başarılıdır. “Halk hareketini ve mücadeleyi birlikte örgütlemek üzere bu toplantıları devam ettiriyoruz” iradesi de kıymetlidir. Biz EMEP olarak zaten başından beri sözü edilen parti ve örgütlerin (ve daha fazlasının) bir arada olması gerektiğini dile getirdik.

DİYALOG ORTAMI YAPICI TEMELDE DEVAM ETMELİ
Toplantı ittifak üzerinden gündemleşince Sol Parti, “Partimiz bu aşamada hangi koşullarda yapılacağı belli olmayan seçime ilişkin bir ittifak tartışmasına girilmesini doğru bulmamaktadır” diyerek toplantıya katılmadı. Türkiye Komünist Partisi (TKP) ise toplantıya katılmakla birlikte “HDP’nin başını çektiği demokrasi ittifakının parçası olmak gibi bir gündemimiz yok” dedi. Bu konular toplantıda nasıl ele alındı, seçim platformu gündem oldu mu?

Yapılan toplantı seçim platformunun konuşulduğu bir toplantı olmadı. Bizce mücadelenin yanında seçim süreci de konuşulabilir, konuşulmalı. Ama bunları şu anın acil tartışma gündemi olarak görmüyoruz. “Mücadele etrafında bir birlik kuralım” deniyorsa biz el birliğiyle burayı güçlendirmeye gayret ederiz.

Gündemimizde parlamento seçimi yahut milletvekili dağılımını konuşmak hiç olmadı. Halkın beklentisi de bu değil. Tek adamın gitmesi için bir irade var ama ne geleceği konusunda bir endişe var. Burada yapılması gereken sokakta, meydanlarda halkın gücüyle bu değişimi göstermek, öte yandan asgari program birliği ile halk seçeneğini oluşturmak. Bizim TKP ve Sol Parti ile aylara varan üçlü toplantılarımızın konusu da buydu. Bu süreç devam edecektir. Sol Parti, 8 parti ve örgütle de buluşabilir, eleştiri ve önerilerini dile getirebilirdi. Bu mümkün olmadı. Ama ilk toplantı neticesinde sanırım Sol Partili arkadaşlara yeniden çağrı yapılacak. TKP’li arkadaşlar ilkelerini, düşüncelerini bu çerçevede toplantıda dile getirdiler. Bize göre bu diyalog ortamı yapıcı temelde devam etmeli.  

TKP VE SOL PARTİYLE GÖRÜŞMELERİMİZ DEVAM EDECEK
8 partinin katıldığı toplantıda alınan, katılımın genişletilerek görüşmelerin sürdürülmesi kararı TKP ve Sol Parti ile yaptığınız görüşmeleri nasıl etkileyecek? Ve üçlü görüşme nasıl ilerliyor, geçen sürede bir mutabakata varılamamasının nedeni ne?

Biz EMEP olarak sosyalist partilerden menkul bir ittifak anlayışını dar görüyoruz ve böylesi bir güç birliğinin halk ittifakının yerine konamayacağını söylüyoruz. Bu konuda tartışmalarımız devam ediyor. Gelinen aşamada mücadele birliğini daha çok öne çıkaralım dedik. EMEP, TKP ve Sol Parti üç büyük kentte halkın geçim sorunlarıyla ilgili ortak eylemler yapacak. Toplantılarımız da bu arada devam edecek.
Sekiz parti ve örgütün mücadele birlikteliği ise 8 Mart, Newroz, 1 Mayıslar bile düşünüldüğünde yeni bir imkan. Partiler elbette kendilerini emek ve meslek örgütlerinin yerine koymamalı, bu süreci birlikte örgütlemeli.

EMEKÇİ ÖRGÜTLERİ SİYASET YAPMAK ZORUNDALAR
Halk seçeneğinin motor gücünü işçi ve emekçilerin oluşturacağını vurguluyorsunuz. Bu bağlamda EMEP olarak sendika ve meslek örgütleriyle yaptığınız görüşmeler nasıl ilerliyor? Bu cephedeki eğilimler neler?

Sendikalar ve meslek örgütleriyle merkezi ya da yerel düzeyde görüşmeler yapıyoruz. Gördüğümüz şey şudur; örneğin sağlık emekçilerinin sendika farkını da ortadan kaldırarak işyerlerine dayanan güçlü eylemler yapması dikkat çekmiştir. Ancak sağlık emekçileri, metal işçileri, kamu emekçileri ve diğer iş kollarından emekçilerin mücadelesi birleşik bir karakterde değil. Yakın geçmişte, örneğin Emek Platformu çok daha etkili hareket edebiliyordu. Öyle ki birçok hükümet işçi gösterileriyle gitti. Bugün işçi ve halk hareketi daha geri düzeyde. Halk İttifakı yolunda gayretimiz birleşik bir emek hareketinin oluşması yönünde.

İkinci olarak, örneğin sendikalar şöyle bir eğilim içindeler; “Üzerimize çok geliniyor, üye kaybediyoruz, zor toparlanıyoruz, bir de siyaset yapmaya kalkarsak dağılabiliriz, o yüzden biz ekonomik alanda mücadele yürüteceğiz. Emek ve demokrasi güçlerinin ayağını oluşturan siyasi partiler 3’üncü seçeneği kursunlar biz sonra destekleyelim!” Bu doğru bir yaklaşım değil. Çünkü tek bir fabrika ya da iş kolunun kendi başına kurtuluş sağlaması mümkün değil. Grev hakkının ihlalinden sendikal barajlara, laiklik meselesinden Kürt sorununa, ekonomik politikalardan Türkiye’nin dış politikasına kadar her sorun iç içe geçmiş durumda. Dolayısıyla emekçi örgütleri, sendikalar siyasetin merkezine gelmek, siyaset yapmak zorundalar. Dört yılda bir oy vermeye indirgenmiş burjuva seçim anlayışı Türkiye’nin çıkışını sunamaz. Sendikalar ve meslek örgütleriyle buluşurken ya da işçi toplantılarında bu konuyu tartışıyoruz.  

EMEK VE DEMOKRASİ GÜÇLERİNİN BİRİNCİ TURDA CUMHURBAŞKANI ADAYI ÇIKARMASI MÜMKÜN OLABİLİR
Seçim sathı mailine girildiğinden hemen her konu seçim ekseninde tartışılıyor. Özellikle cumhurbaşkanlığı seçiminde kim nasıl tavır alacak soruları gündemde tutuluyor, anketler yayımlanıyor, muhtemel adaylar zikrediliyor. “Erdoğan mutlaka gitmeli” diyen herkes Millet İttifakı adayını desteklemeye çağrılıyor. Tartışmaları nasıl izliyorsunuz ve Emek Partisinin tavrı ne olacak?

Tek adam yönetimi dediğimiz şey bir kişiden ibaret bir şey değil. Arkasında güçlü sermaye grupları ve klikleri var, devlet ve medya gücü de elinde. Dolayısıyla birleşik ve demokratik bir halk hareketi olmadan sandığın da seçimin de güvencesi olmaz. Bunu gözden kaçırmamalı.
Bizim için başkanlık seçimi, referandum niteliğinde olur. A kişisi, B kişisi, A partisi, B partisi olmasından öte, tek adam rejiminin gitmesini isteyenlerle kalmasını isteyenlerin seçimine dönüşür. Eğer ilk turda emek, demokrasi, özgürlük güçleri bir araya gelir ve güçlü bir seçenek ortaya çıkarsa hep birlikte bir aday gösterebiliriz. Ama öyle bir kombinasyon çıkar ki birinci tur referandum niteliği kazanır, o zaman aday gösterilmeyebilir. Yani kombinasyon, ilk seçimde bitecekmiş gibi tezahür eder ve iki adayla karşımıza çıkarsa, burada işi zora sokacak bir hamle içinde olmayız.  

ÖRGÜTLÜ HALKIN GÜCÜNE DAYANAN MUHALEFET ANLAYIŞI OLSAYDI, ERDOĞAN OYLARINI KONSOLİDE EDEMEZDİ
Asgari ücretin artırılması, doların yükselişinin durdurulması, ek gösterge gibi hamlelerin karşısında düzen muhalefetinin etkisizleşmesi, sokağın gayrimeşru ilan edilmesi dahil Erdoğan’ın çizdiği sınırlar içinde kalma ve “Nasıl olsa gidiyorlar” rehavetinin Erdoğan’a seçim kazandıracağı yönündeki yorumlar artıyor. Tabloyu nasıl okuyorsunuz?

Eğer Erdoğan ve hükümetinin minderinde güreşmeye başlarsanız bu seçimi baştan kaybedersiniz. Düzen muhalefetinin en büyük açmazı bu. Bu, halk hareketinin önünü de frenleyen bir tutum. İşçi ve emekçilerin buna prim vermemesi gerekiyor. Kur korumalı TL mevduat sistemine geçildiğinde düzen muhalefeti adeta dumura uğradı! Oysa, örgütlü halkın gücüne dayanan bir muhalefet anlayışı olsaydı Erdoğan rejimi oy desteğini konsolide edemezdi. Konsolide ediyor ve yeniden toparlıyor gördüğümüz üzere. Karşımızda şöyle bir tablo var: Cumhur İttifakı “Sokağa çıkmayın” diyor ve aba altından sopa gösteriyor, Millet İttifakı da “Sokağa çıkmayın, çıkarsanız seçimi kaybederiz” diyor. Yani her ikisi de halka “Sokaktan uzak dur” diyor. Ama halk sıkışmış durumda, halkın değişim gücü sokakta, meydanlarda, işyeri eylemlerindedir. Dünyanın her yerinde böyledir. Kazakistan halk isyanı da bunu göstermedi mi? Elbette provokasyona gelmeyelim. Bunun yolu da halkın örgütlü mücadelesidir.  

EMEP sıklıkla halkı, işçi ve emekçileri sokakta mücadeleye çağırıyor. Evet, Türkiye halkı zamlara, geçinememeye, açlığa evrilen hızlı yoksullaşmaya karşı tepki duyuyor ancak bu tepki sokağa yansımıyor. Bunda, iktidarın tehdidi, düzen muhalefetinin tutumu dışında başka hangi faktörler etkili?

Ağır bir baskı rejimi söz konusu. Gençlerin, işçilerin, emekçilerin sokağa çıkması zor pahasına engelliyor. İş yeri iş yeri, fabrika fabrika, mahalle mahalle örgütlenerek, halkı bir araya getirerek bu engelleri aşmamız gerek.  

İkinci nokta; Türkiye işçi sınıfı ve mücadelesi geleneği yeni kuşaklara yeterince aktarılamıyor. Tarihimizin deneylerini anlatarak bu işi aşmaya gayret gösteriyoruz. Üçüncü olarak, sendikal bürokrasi mücadelenin önünde ciddi bir engel. İşçilerin, emekçilerin bu gidişattan kurtulması için sadece sermaye iktidarına değil, sendikal bürokrasiye karşı da mücadele etmeleri gerekiyor.

MÜCADELE DİNAMİKLERİ, İMKANLARI BUGÜN ARTMIŞ DURUMDA
Seçim takvimi ilerledikçe Erdoğan iktidarının kutuplaştırma, din gibi araçları daha yoğun kullanacağı görülüyor, nitekim iş Sezen Aksu’nun tehdit edilmesine kadar vardı. Bazı yorumlara göre planlı hareket etmeyen, gündelik politikalar üreterek çıkışsızlığı öteleyen ve yönetemeyen bir Erdoğan var. Böyle mi, yoksa Erdoğan’ın da söylediği gibi “ne yaptıklarını gayet iyi bilen” bir iktidarla mı karşı karşıyayız?

İktidarın halka satabileceği pek fazla hikaye kalmadı. Vaatler zincirinin halk açısından inandırıcılığı yok. Halk kur korumalı mevduat sisteminin doların ateşini düşürdüğünü görüyor ama yüksek enflasyon düşmüyor. Pazarda, manavda, çarşıdaki ürünlerin fiyatları yükseliyor, bunu da görüyor. AKP’nin “şunu da yapacağım, bunu da düzelteceğim” demesinin karşılığı yok. Bu sistematik olarak oy desteğinde kayıp demek. Bunu konsolide etmek için şapkadan bazı tavşanlar çıkarmaya devam edecekler. Ama bunlar yeterli olmuyor çünkü hiper enflasyon dahi gündemde. Sosyal patlama dinamikleri birikiyor. Böyle bir ortamda baskıyı, otoriter rejimi daha da sıkılaştırarak güçlerini tahkim edebilirler. Buradan “bu işi yapamıyorlar, yönetemiyorlar” sonucu çıkmaz. Zenginin daha da zengin, yoksulun daha da yoksul kalmasına devam edecek bir Türkiye için baskı aygıtını daha sert kullanacaklar. Tabii ki zorluklar içeren bir mücadele olacak ama bu halk bunu da aşmasını bilir. Çünkü halkın, emek cephesinin mücadele ve örgütlenme imkanları artmış durumda. Mesele bunu en iyi şekilde değerlendirmekte.

Güçlendirilmiş parlamenter sistem çalışmasını sonlandıran Millet İttifakının yapısının değişmesi, genişlemesi yönünde özellikle Gelecek ve Deva partilerinden gelen önerilerin değerlendirildiği belirtiliyor. İttifak genişleyecek veya içinden bir ittifak daha çıkacak tartışmalarını nasıl izliyorsunuz? Yapılan öneriler ittifakın karakterine ne yönde etki eder?

Sermaye güçleri bugün tümüyle Erdoğan yönetiminden vazgeçmiş değil. Evet, bir değişim istiyorlar çünkü hükümette yıpranma söz konusu. Ama Erdoğan yönetimi bir manevrayla yeniden işbaşında kalmayı başarırsa hemen onun arkasına dizileceklerdir. Bu çerçevede Millet İttifakı içinde de çatlak ve bölünmeler söz konusu olabilir. O bakımdan burjuva ittifak ve partileri bir kenara bırakıp halkın kendi bağımsız seçeneğini oluşturması gerekiyor.

https://www.evrensel.net/haber/453244/ercument-akdeniz-birlesik-mucadele-ve-halk-ittifakinin-yolunu-aciyoruz



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Emek Platformu Emek Sineması inşaatını durduracak ilkay 0 3387 02.04.2014- 19:37
Konu Klasör Emek ve Yabancılaşmış Emek nedir? melnur 0 3411 19.09.2013- 01:17
Konu Klasör Kurtuluş Kılçer:Ya teslimiyet ya da insanca bir yaşam melnur 0 3352 06.11.2017- 06:48
Konu Klasör Emek örgütlerinden 1 Mayıs açıklaması: 'Emek bizim, gelecek bizim!' melnur 1 397 30.04.2023- 00:21
Konu Klasör Doğanın Diyalektiği bağlamında yaşam nedir? melnur 1 1748 21.08.2020- 04:10
Etiketler   Emek,   Partisi,   Bağımsız,   demokratik,   bir,   ülke,   insanca,   yaşam,   bildirgesini,   açıkladı.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS