SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Refik Durbaş'tan ''BİZİM ÇOCUKLAR''...           (gösterim sayısı: 375)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 16.08.2022- 03:03


Gecenin bir yarısı rastladım bu yazıya, Refik Durbaş yazmış. Face'e aktaran Sevgili Belma Nur Kartal. İyi ki de böyle bir çaba göstermiş. Her ne kadar tam boy bir hüznün içimizi kaplamasına yol açsa da... Refik Durbaş'ın hangi kitabımda, ya da hangi makalesinde geçiyor, bilmiyorum. Öylece aldım.

BİZİM ÇOCUKLAR...

Anne... Yarın 6 Mayıs, diyorum; doğruluyor yattığı yerden usulca... Kim bilir kaçıncı kez dinlediğim anılarıyla yeniden anıyoruz bizim çocukları... "O bizim Che Guevaramızdı" diyor. "Yaşasaydı, bıraksalardı benimle aynı yaşta olacaktı" diyor. Gözleri kederin buğusunda...

Ve sonra, Karadenizliliğini boynunda hep muhteşem bir kolye gibi taşıyan bu kadın onurla anlatmaya devam ediyor:

"Mustafa Suphilerden bu yana Karadeniz'den kimler çıkmadı ki... Liseyi Samsun'da okuyan Harun Karadeniz köylümdü, Kapitalsiz Kapitalistler'ini okumuştum biliyor musun; ya Çarşambalı Mahir Çayan? Rize İkizdereli Deniz?.. Ne yiğit çocuklardı. Baban Çarşamba'da TÖS'ün yönetimindeyken Ulaş Bardakçı'yla TÖS'e gelmişlerdi de orda görmüştü baban Mahir'i... Çok yakışıklıydı bizim çocuklar... Onların ölümünden sonra, bize 'Denizleri gezmiş bile başaramadı, siz mi başaracaksınız?' diyen anneannene nasıl da kızardık.
Sen o zaman, daha ilkokula yeni başlamıştın. Çarşamba'dan Samsun'a anneanneni görmeye gelir giderdim. Bir keresinde parasını hırsızlar çalmış, ben de Cumhuriyet Meydanı'na inmişim, aklım anneannenin çalınan parasında ya, meydanda da boy boy asılı afişler...

Resim Ekleme

Altlarında 'Aranıyor' yazılı o afişteki fotoğrafları önce merak, kim olduklarını görünce de üzüntüyle incelerken nasıl daldıysam, yanıma bir polis geldi. 'Niye o kadar inceledin hanım, tanıyor musun yoksa bu banka soyguncularını!' diye sordu bana, arananları astığınız afişi görünce ben de annemin parasını çalan hırsızları arıyorsunuz sandım, deyiverdim.



'Çok fazla konuşuyorsun sen!' diyerek beni uzaklaştıran polise o gün korkudan bi'şey diyemedim yavrum... Evet, tanıyorum onları! Soyguncu değil, bizim çocuklar onlar... Biri Mahir Çayan, biri Ömer Ayna, biri de Cihan Alptekin'dir... Diyemedim.

Annemin parasını çalan hırsızları bulamadılar ama bizim çocukları Gemerek'te buldular. O çocuklar idam olmasın diye Mahir çok mücadele etti. 'Aynılar aynı, ayrılar ayrı yerde' diyen Mahir, 'Denizlerin idamı Türkiye devriminin prestijidir' demesini de bildi o gün... Devrimin prestijini korumak için başka örgütten olan Denizlere sahip çıkıp bu uğurda canını verecek kadar samimiydi, hesap kitap adamı hiç değildi.

Biz de Çarşamba'daydık o tarihlerde, Mahir'in gizlice Çarşamba'ya gelip bir evde konakladığını fısıldayınca arkadaşlarımız nasıl heyecanlanmıştık babanla... 1972'de Ünye Radar Üssü'nden Denizlerin idamını engellemek için üç İngilizi kaçırmadan hemen önceydi bu...

Bir bildiri yayınlayıp şöyle seslendiler: '1972'nin Türkiye'sinde tek bir yurtseverin oligarşinin ipiyle hayatına son verilmek istenirse, bu İngiliz ajanları da halkın devrimci öncülerinin kurşunlarıyla yok olacaktır!'
Fakat İnönü, 'Ülkemizde çalışan İngilizler ulusun şerefinin teminatı altındadır. Onları öldürmek, bütün ulusu leke ve töhmet altında bırakacaktır.' dedi ve 1972 30 Mart'ında Kızıldere'de Mahirler öldürüldü. Önce "biz buraya teslim olmaya değil, ölmeye geldik" diyen Mahir ve arkadaşlarını katlettiler. 6 Mayıs'ta da Denizler idam edildi.

Bu çocuklar, darağacındaki bu fidanlar tek bir cana kıymadan ölümleri giydiler. Tek suçları, tam bağımsız bir ülke istemekti yavrum...

Deniz, Samsun'dan Ankara'ya Mustafa Kemal Yürüyüşü'ndeyken dört yaşındaydın sen... Samsun halkına 'Mustafa Kemal devrimine saldıran karanlık güçlere dur demek için, milletçe yabancı uşaklığına düşmekten kurtulmak için, tam bağımsız bir Türkiye için' yürüyüşe katılma çağrısı yapan Denizleri astılar bu ülkede..."
Annem anlatırken idam sehpasında "Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Marksizm-Leninizm! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği! Yaşasın işçiler, köylüler! Kahrolsun Emperyalizm!" diye haykıran Deniz'in sesini duyuyorum.

'Nasıl silahını yitiren ordu, orduluk niteliğini yitirirse; yurtseverlik coşkusunu taşımayan devrimci de devrimcilik niteliğini yitirir.' diyen Mahir'i duyuyorum. 'Bugün ülkemizde işgalci düşmanın ziyafet sofralarından kalan artıklarla beslenen bir avuç hain, bir avuç köpek bu alabildiğine iğrenç düzeni sürdürmek, Amerikan emperyalizmine uşaklık etmek için kurdukları zulüm çarkını insafsızca çeviriyorlar. Soygun ve talanlarına karşı duran her yurtsever meydanlarda kurşunlanıyor. İşçilerin ve köylülerin, ekmek ve toprak isteyenlerin sesi kan ve zulümle susturulmak isteniyor. Yarattığımız ve ürettiğimiz zorla elimizden alınıyor.' diyen, devrimciliğini yurtseverliğiyle sarıp sarmalayan Mahir'i duyuyorum.

Denizlerden üç yıl sonra, 47 yıl önce bugün kaybettiğimiz İTÜ İnşaat Yüksek Mühendisliği öğrencisi o Karadenizli delikanlıyı düşünüyorum. Halayların çekildiği, türkülerin söylendiği bir işçi gecesinde işçilere "Ben Giresun vilayetinin Alucra kazasının Armutlu köyünden Rıza oğlu Harun Karadeniz..." diye seslenen İTÜ Öğrenci Birliği Başkanı Harun'un konuşmasını "Nato'ya hayır!" sloganlarıyla selamlayan fabrika, inşaat ve tarım işçilerini duyuyorum. O gecede olduğumu düşlüyorum. Sonsuz bir saygı ve güvenle ben de alkışlıyorum Harun'u... O sloganı ben de atıyorum, ben de halaya duruyorum Harun ve işçilerle omuz omuza...

Özel okullar devletleştirilmelidir yürüyüşüyle adını bu ülkeye öğreten, 6. Filoyu protesto mitinginde sorumluluk üstlenen, Montaj Sanayiine Hayır yürüyüşünü örgütleyen, tütün işçilerine, işçi grevlerine omuz veren Harun'u duyuyorum. Silahlı mücadeleye uzak duruşu gerekçesiyle o dönem 'pasifist' ilan edilen Harun'u, TKP ve Dev-Genç davalarında yargılanan, eziyet edilen İTÜ Yüksek Mühendislik Öğrencisi Harun'u...

Sonra, "Eşimi hangi suçla tutuyorsunuz? Sağlığı iyi değil. Hayati tehlike söz konusu. O eline silah almadı." diyen Hülya Karadeniz'e Sıkıyönetim adli müşaviri faşist Turgut Akan'ın o hınç dolu yanıtı düşüyor aklıma: "Silah alsaydı eline, işini bitirmek kolaydı. O bizim için eline silah alanlardan daha tehlikeli... Ölsün istiyoruz!"

Ve nitekim akıbet böyle olur; kanser hastası Harun'u mahkemelerin bile gerekçe bulamadığı yargılamalarla cezaevlerinde öldürmeye çalışırlar. Önce kanserli sağ kolu yurtdışında kesildi, devam etmesi gereken tedavisi için uzun süre yurtdışına çıkış izni vermezler.    

Harun'un ardından Uğur Mumcu şöyle der: “Kanserdik. Ölüm, ölüm her gün sinsi bir yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde. Uydurma davalarla kapattılar hücrelere. Hastaydık. Yurt dışına gitseydik kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık. Önce kolumuzu, omuz başından keserek yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık, attık önlerine. Sonra da otuz iki yaşında, bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.”

ölüm ilgilendirmiyor artık seni, cinayet ilgilendirmiyor
bir dağ yamacında, pınarlar kadar berrak bir şafakta
köylüler geçiyor zap suyu'ndan ve tanıyor seni
ölüm geçiyor atardamarlarından ve tanıyor seni
kuşların, ağaçların ve toprağın sesini dinliyorsun
ölüm ilgilendirmiyor artık seni, işkence ilgilendirmiyor
ışıklar içinde yüzün
yüreğinde tarifsiz bir telaş
sabah, vardiyasız bir dokuma tezgahında
öğle, bir yürüyüştesin pankartlar afişlerle dalga dalga
akşam, nöbetini tutuyorsun bir grev çadırında onurun
rüzgar tanıyor seni, bulut tanıyor
elini uzatıyorsun bir dağ yamacında, bir kolun kesik
bir mermi daha sürüyorsun ve basıyorsun tetiğe
bir dağ yamacında, yüreğinde tarifsiz bir telaş
ölüm de tükenmiş ölümsüzlük de, kolun kesik değil ama...





Bu ileti en son melnur tarafından 16.08.2022- 03:20 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Benzer konu yok
Etiketler   Refik,   Durbaştan,   BİZİM,   ÇOCUKLAR.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS